Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kadın, koruyan, peygamberimizi, sahabe, savaşında, uhud

Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe



Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe
Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe

Bütün Yönleriyle UHUD Savaşı

UHUD MUHAREBESİ
Hicretin 3 senesi, 7 Şevvâl, Milâdî 625
Kureyş müşrikleri Bedir'de uğradıkları hezimetin acısını bir türlü unutmak istemiyorlardı, daha doğrusu unutamıyorlardı İleri gelenlerinden bir çoğunu bu savaşta kaybetmişlerdi Bir avuç Müslümandan yedikleri ağır darbe ile izzet-i nefisleri kırılmıştı Civar kabileler nezdindeki prestijleri de haliyle sarsılmıştı
Ayrıca, sahilden giden Şâm ticaret yollarının Resûl-i Ekrem tarafından devamlı kontrol altında tutulması da ticarî hayatlarına oldukça ağır darbe vuruyor, onların askeri ve iktisadî mukavemetlerini kırıyordu Kureyş müşrikleri bu sefer Irak yoluyla Şam'a ticaret kervanlarını göndermeye başlamışlardı, ama burası da Peygamberimiz tarafından kısa zamanda haber alınmış, gönderdiği seriyye ile bu yoldan giden ticaret kervanları kıstırılarak, mallarına el konulmuştu
Haliyle bu durumlar, zaten Bedir hezimetinin acısıyla yanıp tutuşan Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı kin ve husûmetlerini artırıyor, intikam alma duygularını harekete getiriyordu İlk fırsatta bu intikam hislerini tatmin için âdetâ can atıyorlardı Bedir'den sonra giriştikleri bir iki küçük baskın hareketi onların bu kinlerini dindirme yerine, bozguna uğrayan kendileri olduğu için, daha da kabartmıştı
Daha önce, Ebû Süfyan idaresinde Şam'a gönderilmiş olan büyük ticaret kervanı Resûl-i Ekrem'in kumandasındaki Müslüman kuvvetlerin eline düşmekten kıl payı kurtulup Mekke'ye zar zor gelebilmişti Hemen arkasından Bedir Harbinin patlak vermesi, kervandaki malların taksimini geciktirmişti Mallar olduğu gibi "Dâru'n-Nedve" de muhafaza edilmekteydi533
Bu sırada bilhassa Bedir Savaşında yakınlarını kaybetmiş olanlar ve bunların içinden Cübeyr bin Mut'im, Safvan bin Ümeyye, İkrime bin Ebû Cehil gibi Kureyşin ileri gelenleri sayılabilecek kimseler Ebû Süfyan'a şu teklifte bulundular
"Muhammed, büyüklerimizi öldürerek, bizi perişan etti Onlardan intikam alma zamanı artık gelmiştir Kervandaki malların sermayesini sahiplerine verelim Kârıyla da Müslümanlara karşı harp hazırlığı yapalım!"554
Teklif oy birliği ile kabul edildi Mallar satılarak altına dönüştürüldü: Toplam 100 bin altın Hisse sahiplerine sermayeleri olan 50 bin altın verildi Kârıyla da sürâtle harp hazırlığına başlandı555
Bedir'den gözü korkan Mekkeli müşrikler bu sefer büyük bir ordu hazırlamak kararında idiler Sadece, mahallî gönüllü askerler, hattâ devamlı müttefikleri bulunan Ahabiş* Kabilesi askerleriyle iktifa etmiyorlardı Arabistan yarımadasındaki diğer kabileleri de yanlarına almak istiyorlardı Bunun için hususî bir heyeti görevlendirdiler ve o kabileleri kandırmak için de özel bir fon ayırdılar Bu fonla diğer kabilelerden paralı askerler kiralayacaklardı
Kendileri Mekke'de sür'atle harp hazırlıklarını sürdürürken, görevlendirdikleri, içlerinde bir çok ünlü kişilerin, şâirlerin, hatiplerin de bulunduğu propaganda heyeti ise bütün Arabistan Yarımadasını karış karış dolaşıyor, anlaşabileceklerini tahmin ettikleri kabilelere girişecekleri hareketin mahiyetini anlatarak, halkı Peygamberimize karşı ayaklandırmaya var güçleriyle uğraşıyorlardı Bir şâirin bir tek sözü, bir hatibin bir tek hitabesi için kabilelerin icabında birbirlerine girdiklerini, kanlar akıttıklarını kaydedersek, şâir ve hatiplerin bu harekete katılmaya teşvikten ne derece müessir oldukları kendiliğinden anlaşılmış olur
Civar kabilelerden gelenlerin ve parayla kiralanan askerlerin de katılmasıyla şirk ordusu tam 3000 kişiyi buldu Yedi yüz zırhlı, iki yüz atlı ve üç bin de deve vardı556
Askerlere moral vermek, onları harbe teşvik etmek, heyecanlarını devamlı diri tutmak için orduya kadınlar da katıldı Türkü söyleyecek, def çalacak ve askerlerin moral gücünü takviye edeceklerdi!
Komutan Ebû Süfyan Sahr bin Harb idi Kadınlar kolu da Ebû Süfyan'ın karısı ve Bedir'de babasını kaybeden Hind'in kontrolü altında bulunuyordu Gönlü kin dolu bu kadın, Bedir'de öldürülen yakınlarının intikamını alacaklarına dair kadınlara yemin bile ettirdi
Kureyş ordusunun üç sancağı vardı Birini Süfyan bin Uveyf, birini Talha bin Ebî Talha, üçüncüsünü de Ahâbîş Kabilesinden biri taşıyordu
Kureyş hazırlıklarını böylece tamamlamış ve yirmi gün sürecek bir uzun sefere Mekke'den hareketle çıkmış bulunuyordu
Medine'ye Peygamber Efendimize bir haber geldi Haberi getirmek üzere görevlendirilen adam mektubu Resûl-i Ekreme heyecan ve telâş içinde uzattı Açılan mektupta, Kureyş müşriklerinin hazırlıklarını tamamladıkları ve Medine üzerine yürümek için yola çıktıkları yazılı idi
Mektubun altındaki imza, Peygamberimizin amcası Hz Abbas'a aitti Resûl-i Ekremin emriyle, hem oradaki Müslümanlara yardımcı olmak hem de olup bitenlerden kendilerini haberdar etmek maksadıyla Mekke'de oturmaya devam ediyordu Hattâ bir ara Medine'ye gelmek arzusunu izhar edince Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
"Sen bulunduğu yerde daha güzel cihad etmektesin Senin Mekke'de oturman daha hayırlıdır"557
Peygamber Efendimiz, ilk anda mektubun muhteviyatını gizli tuttu ve birkaç kişiden başkasına bildirmedi Fakat kötü haber çabuk yayılır hesabı, Kureyş'in Medine üzerine yürüdüğü haberi çarçabuk etrafa yayıldıResûl-i Ekrem Efendimiz, önce Kureyş ordusunun durumunu gözetleyip tahkik etmek maksadıyla birkaç Sahabîyi Mekke'ye doğru gönderdi Mücahidler, yolda Kureyş ordusunu gördüler ve durumunu öğrendikte sonra Medine'ye gelip durumu Peygamber Efendimize haber verdiler
Mücahidlerin getirdiği haber, Hz Abbas'ın mektupta yazdıklarına aynen uyuyordu

Kureyş ordusu Uhud'da
Mekke'den ayrılıp süratle yol alan Kureyş ordusu Şevvâl ayının başlarında bir Çarşamba günü gelip Uhud Dağının yakınında bulunan Ayneyn Tepesi yanında karargâhını kurdu
Bu sırada Resûl-i Ekrem Efendimiz gördüğü bir rüyayı Ashabına anlattı:
"Ben kendimi sağlam bir zırh içinde gördüm Kılıcım Zülfikârın ağzında ise, bir gediğin açıldığını gördüm Boğazlanmış bir sığır, arkasından da bir koç gördüm"
Ashab-ı Kirâm, "Bunu ne şekilde tâbir ediyorsun, yâ Resûlallah?" diye sordular
Hz Resûlullahın cevabı şu oldu:
"Sağlam zırh giymek Medine'ye, Medine'de kalmaya işarettir Kılıcımın ağzında bir gediğin açılmasını görmüş olmam, bir zarara uğrayacağıma işarettir
"Boğazlanmış sığır, Ashabımdan bir kısmının şehid edileceğine işarettir"
Onun arkasından bir koçun getirilmesine gelince, o askeri bir birliğe işarettir ki inşallah Allah onları öldürecektir"558
Bir başka rivâyete göre Peygamber Efendimizin rüyâsı şöyledir:
"Rüyâmda kılıcı yere çarptım, ağzı kırıldı Bu, Uhud günü mü'minlerden bazılarının şehid düşeceklerine işârettir
"Kılıcı tekrar yere çarptım Eski düzgün haline döndü Bu da, Allah'tan bir fetih geleceğine, müminlerin toplanacağına işârettir"559
Peygamber Efendimizin bir Cuma gecesi gördüğü bu rüyâ, Ashabla harp hususunda yapacakları istişâreye de tesir edecektir

Ashabla İstişâre
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ensar ve Muhacirlerin ileri gelenlerini bir araya topladı ve kendileriyle bu hususta istişârede bulundu
Peygamberimizin kanâatı, gördüğü rüyânın da ilhamıyla Medine'yi bizzat içerden müdafaâ etmekti Buna rağmen Müslümanların da görüşlerine başvurup onların da kanâatlarını öğrenmek istiyordu
Ashabın ileri gelenlerinin bir çoğu da Peygamber Efendimizin bu kanaatına iştirak etti O anâ kadar hiç bir toplantıya çağrılmayan münafıkların reisi Abdullah bin Übey de bu istişâreye çağrılmıştı O da Medine'de kalma fikrindeydi
Ancak Bedir Gazâsında bulunmayan kahraman ve genç Sahabîler, Bedir'de bulunan gâzilerin nâil olduğu ecir ve sevabı, Bedir şehidlerinin ulaştığı yüksek dereceleri Resûl-i Ekrem Efendimizden işitmekle, o harpte bulunmadıklarından dolayı son derece üzülmüşlerdi Bu sebeple düşmanı Medine dışında karşılama arzusunu taşıyor ve bu arzularında şiddetle ısrar ederek şöyle diyorlardı:
"Yâ Resûlallah! Vallahi, onların Cahiliyye Devrinde bile Medine'ye, üzerimize yürümelerine meydan ve imkân verilmemiştir İslâmiyet devrinde onların Medine'ye, üzerimize yürümelerine nasıl müsaade buyurulur?
"Yâ Resûlallah! Biz, Allah'tan bu günü isterdik Bizleri dışarı çıkar Düşmanlarımız ile göğüs göğüse cenk edelim!"560
Bir kısmı ise şöyle diyordu:
"Yâ Resûlallah! Eğer onları dışarda karşılamazsak, düşman bu durumu korkaklığımıza ve zaafımıza hamlederek şımarır!"
Bu arzuyu taşıyanlara cesur ve bahadır bir zat olan Hz Hamza, Sa'd bin Übâde, Numân bin Mâlik gibi hatırı sayılır Ashabın ileri gelenleri de katıldı Kahraman Hz Hamza bu görüşünü şöyle açıkladı:
"Yâ Resûlallah! Sana kitabı indiren Allah'a yemin ederim ki, bu kılıcımla Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça yemek yemeyeceğim"
Hz Hayseme Bedir Muharebesine katılmak için oğlu Sa'd ile kurâ çekmişti Kurâ Hz Sa'd'a çıkmıştı Bedir Harbine katılan Sa'd ise arzuladığı şehâdet mertebesine ulaşmıştı Şehid babası Hz Hayseme şöyle diyordu:
"Yâ Resûlallah! Kureyşliler, çöl Araplarından ve müttefikleri olan Ahâbîşten asker topladılar Develerine ve atlarına binip gelip meydanlarımıza indiler Bizi evlerimizde ve kalelerimizde kuşatacaklar, sonra da dönüp gideceklerdir Aleyhimizde bir sürü söz söyleyeceklerdir Bu, onların cesaretlerini arttıracaktır
"Görüp de karşılamayacak ve onları yurdumuzun ortasından kovmayacak olursak, çevremizdeki Araplar da bize göz dikeceklerdir!
"Allah Teâlânın bizi, Kureyş müşriklerine karşı galip getireceği ümit edilir
"Eğer ikincisi olursa - ki şehitliktir -Bedir, beni ondan mahrum kıldı Halbuki, ben onu öyle özlemiştim ki! Benim Bedir Muharebesine çıkmayı arzuladığımı duyan oğlum benimle kurâ çekmişti Kurâ ona çıktı Sonunda şehidlik mertebesine o ulaştı
"Halbuki, ben şehid olmayı ne kadar arzu ediyorum!
"Dün gece oğlumu güzel bir surette gördüm: Cennet meyvaları ve ırmakları arasında dolaşıyor ve bana 'Cennette arkadaşlığa katıl! Ben, Rabbimin bana vaadettiği gerçeği buldum!' diyordu
"Vallahi, yâ Resûlallah! Sabah gözlerimi açınca, oğluma Cennette arkadaş olmayı candan özlemeye başladım"Yaşım, fazlasıyla ilerledi Artık Rabbime kavuşmayı özlemekteyim
"Yâ Resûlallah! Beni şehidlikle, Cennette oğlum Sa'd'ın arkadaşlığı ile nasiblendirmesi için Allah'a duâ et!"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz Hayseme'nin bu arzusunu yerine getirdi Kendisi için duâ etti561
Ebû Said el Hudrî'nin babası Mâlik bin Sinan ise, "Yâ Resûlallah! İki şeyden biri bizimdir: Ya Allah bizi onlara galip ve muzaffer kılar ki istediğimiz budur
"Ya da Allah, bize şehidlik nasip eder! Vallahi, yâ Resûlallah! Bence bu ikisinden hangisi olursa olsun, onda hayır vardır!" dedi
Yine kahraman bir Sahabî olan Numan bin Mâlik ise şöyle dedi:
"Yâ Resûlallah! Ben şehâdet ederim ki, rüyâda boğazlandığını gördüğün sığırın temsil ettiği Ashabından birisi de benim! Bizi Cennetten mahrum etme! Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, ben Cennete girsem gerektir!"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Niçin?" buyurdu
Hz Numan, "Çünkü" dedi, "ben, Allah'tan başka ilâh bulunmadığına, senin de Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet eder, Allah'ı ve Resûlünü severim Düşmanla karşılaştığım gün de yüz çevirip kaçmam!"
Peygamber Efendimiz, "Doğrusun ve gerçeği söyledin" buyurdu562

Karar
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, ekseriyetin düşmanı Medine dışında karşılamak arzu ve görüşünde olduğunu anlayınca, şehirden çıkıp muharebeyi açık arazide kabul etmeye karar verdi Ashabına hitaben de şöyle buyurdu:
"Sabır ve sebat ederseniz bu defa dahi Cenâb-ı Hak size yardımını ihsan eder Bize düşen azim ve gayret göstermektir!"
Günlerden Cuma idi Resûl-i Ekrem Efendimiz Cuma namazını kıldırdıktan sonra, Müslümanlara cihadın faziletinden cihada nasıl hazırlanacağından bahsetti ve şöyle buyurdu:
"Cihadda geri durmak, gecikmek âcizliktir Sabır ve sebât gösterildiği zaman Allah'ın yardımı gelir Sabır ve sebât ediniz! Sabır ve sebât ettiğiniz takdirde, Allah'ın yardımı sizinledir"563
Resûl-i Ekrem Efendimiz, vakti giren ikindi namazını da cemaâte kıldırdıktan sonra, Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer'le birlikte Hâne-i Saâdetine girdi Bu iki Sahabî Efendimizin hazırlanmasına yardımcı olacaklardı
Resûl-i Ekrem içerde zırhını giymek, kılıcını kuşanmakla meşgulken, dışarda toplanmış bulunan Müslümanları Sa'd bin Muaz ile Üseyyid bin Hudayr Sahabîleri ikaz ederek şöyle dediler:
"Medine'den çıkmak istemediği halde, siz çıkmaları için Resûlullaha ısrar edip durdunuz Halbuki ona emir gökten iner Siz bu işi ona bırakınız Onun istediğini yapınız!"
Bu sözler, Medine dışında düşmanı karşılamak fikrinde olanları bir derece de olsa yumuşattı, hattâ pişmanlık bile duyar oldular Resûl-i Ekremin zırhını giyinmiş, kılıcını kuşanmış bir halde evinden çıktığını görünce şöyle dediler:
"Yâ Resûlallah! Senin hoşlanmadığın şeyi biz istemeyiz Eğer Medine'de kalmak istiyorsan kalalım! Sana aykırı hareket edemeyiz
Hz Resûlullahın cevabı şu oldu:
"Bir peygambere, zırhını giydikten sonra, düşmanla çarpışmadan ve Allah onunla düşmanları arasında hükmünü vermeden zırhını sırtından çıkarmak yakışmaz"564
Arkasından da şöyle buyurdu:
"Sürâtle size emrettiğim şeyleri yapmaya bakınız Allah'ın 'ismini anarak gidiniz Sabır ve sebât gösterdiğiniz müddetçe, Allah size yardım edecektir"565

İslâm Ordusu
Hazırlanan Müslümanlar 1000 kişi civarında idi566 Sayıca Kureyş ordusunun üçte biri kadar İçlerinde sadece yüz zırhlı vardı567
Orduda üç sancak bulunuyordu Mus'ab bin Umeyr Muhacirlerin, Üseyyid bin Hudayr Evslilerin, Hubab bin Münzir ise Hazreçlilerin sancağını taşıyordu
İslâm ordusu harekete hazırlanmıştı Peygamber Efendimiz atına binmiş, yayını omuzuna asmış ve mızrağını eline almıştı Medine'de yerine Abdullah bin Ümmi Mekrum'u bırakmıştı Zırhlı iki Sahabî, Sa'd bin Muaz ile Sa'd bin Ubâde önünde, mücahidler ise sağ ve solunda yer alıyorlardı
İslâm ordusunun Uhud'a doğru hareket edeceği sıradaydı Topal bir zat olan Amr bin Cemûh da sefere katılmak için gönlünde şiddetli bir arzu duydu Her zaman Peygamber Efendimizle birlikte savaşa çıkan dört oğlu vardı Onları çağırdı ve "Beni de sefere çıkarınız" dedi
Oğulları, "Resûlullah, senin sefere çıkmamana müsâade etti Yüce Allah'da seni mazeretli saymıştır" dediler
Gönlü Allah ve Resûlullah muhabbetiyle yanıp tutuşan Amr, oğullarının bu sözlerine aldırış etmedi
"Yazıklar olsun size!" dedi Siz, beni Bedir seferinde Cenneti kazanmaktan alıkoymuştunuz Uhud seferinde de mi alıkoyacaksınız? Herkes Cennete giderken, ben evde oturup kalamam!"
Sonra da doğruca Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı
"Yâ Resûlallah! Bu oğullarım, şunu bunu bâhane ederek beni sefere çıkmaktan alıkoymak istiyorlar Vallahi ben, seninle beraber sefere çıkmayı ve Cennette şu aksak halimle dolaşmayı arzu ediyorum!" dedi ve sordu:
"Yâ Resûlallah! Sen, benim Allah yolunda çarpışmamı ve şehid düşüp şu aksak ayaklarımla Cennette gezip yürümemi uygun görmez misin?"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Evet, uygun görürüm" dedikten sonra şöyle ilâve etti:
"Amma Allah, seni mazeretli saymıştır Sen cihadla mükellef değilsin!"
Sonra bu Sahabînin oğullarına şöyle dedi:
"Siz, onu seferden alıkoymaya mecbur değilsiniz Onu serbest bırakınız Umulur ki Allah, ona şehidlik nasib eder"568
Bunun üzerine Amr bir Cemuh derhal silâhlandı ve kıbleye dönerek, "Allah'ım! Bana şehidlik nasib et" diye duâ etti569
İslâm ordusu Seniyye Tepesine gelmişti O sırada Peygamber Efendimiz, dönüp arkasına baktı Okçulardan mürekkep kalabalık bir askeri birlik gördü
"Kimdir bunlar?" diye sordu
Mücahidler, "Abdullah bin Übey'in Yahudî müttefiklerinden altı yüz kişilik bir topluluk" cevabını verdiler
Resûl-i Ekrem "Onlar Müslüman olmuşlar mı?" diye sordu "Hayır, yâ Resûlallah" denilince, Efendimiz şu emri verdi:
"Gidip onlara söyleyiniz, geri dönsünler Onların yardımına ihtiyacımız yok"570

Peygamberimizin Orduyu Teftişi
İslâm ordusu Şeyheyn tepelerine geldiği zaman, Resûl-i Ekrem durup ordusunu bizzat teftişten geçirdi Bu sırada on beş kadar küçük yaşta çocuğu da geri çevirdi
Fakat, içlerinde mücahidler safından ayrılmak istemeyen, müşriklere karşı küçük yaşta da olsa savaşmak isteyenler vardı Bunlardan biri de Rafi' bin Hadic idi Ayağındaki mestlerin ucuna basarak Resûl-i Ekreme uzun görünmek istiyordu Sonradan bir Sahabînin "Yâ Resûlallah Rafi' iyi ok atar" demesi ve ordudan ayrılmasını istememesi üzerine Peygamber Efendimiz, onu da orduya aldı Arkadaşı Rafi'in orduya alındığını gören bir başka küçük Sahabî Semüre bin Cündüb, babasına, "Babacığım, Resûlullah Rafi'e müsâade etti, beni ise geri çevirdi Halbuki ben güreşte onu yenebilirim" dedi
Baba Mürey bin Sinan, teklifi Resûl-i Ekreme iletti Peygamber Efendimiz güreşmelerini istedi Güreşte Semüre'nin Rafi'i yıktığını görünce onunda orduya katılmasına izin verdi571 Henüz on beş yaşlarında bulunan bu gencecik Sahabîler, işte böylesine büyük bir şevkle mücahidler safında müşriklere karşı savaşmak istiyorlardı
Peygamberimizin ordusunu teftişi sona erdiği zaman, güneş de o günkü vazifesini bitirip guruba doğru kaymaya başlamıştı Az sonra Bilâl-i Habeşî akşam ezanını okudu Resûl-i Ekrem, mücahidlere namazı kıldırdı Aynı şekilde yatsı namazı da eda edildi Peygamber Efendimiz geceyi burada geçirecekti Muhammed bin Mesleme kumandasındaki elli kişilik bir devriye birliğini de orduyu muhafaza altında bulundurmak ve etrafı kontrol etmekle vazifelendirdi
Resûl-i Ekrem Efendimiz, mücahidlere yatsı namazını kıldırdıktan sonra, "Bu gece bizi kim bekleyecek?" diye sordu
Mücahidler arasından bir ses geldi:
"Ben, yâ Resûlallah!"
Peygamber Efendimiz, "Sen kimsin?" diye sordu
Aynı sesin sahibi, "Zekvân bin Abd-i Kays'ım" diye cevap verdi
Resûl-i Ekrem, "Sen otur!" diye emretti
Aradan az bir zaman geçtikten sonra Peygamber Efendimiz tekrar, "Bu gece bizi kim bekleyecek?" diye sorduYine mücahidler arasından bir ses yükseldi: "Ben, yâ Resûlallah!"
Efendimiz, "Sen kimsin?" diye sordu
Sesin sahibi, "Ben, Ebû Seb'im," diye cevap verdi
Peygamber Efendimiz ona da, "Sen otur" buyurdu
Bir müddet bekledikten sonra Peygamber Efendimiz sorusunu üçüncü sefer tekrarladı: "Bu gece bizi kim bekleyecek?"
Yine Müslümanlar arasından bir ses yükseldi:
"Ben beklerim yâ Resûlallah!"
Efendimiz, "Sen kimsin?" diye sordu
"Ben, İbni Kays'ım" diye cevap verdi
Peygamber Efendimiz ona da, "Sen otur!" dedi
Aradan bir müddet geçtikten sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Üçünüz de kalkınız" buyurdu
Yalnız bir kişi ayağa kalktı Bu, Zekvân bin Abd-i Kays'ti Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Diğer arkadaşların nerede?" diye sorunca, Zekvân, "Yâ Resûlallah! Üç seferinde de sorunuza cevap veren ben idim" dedi
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz ona şöyle duâ etti: "Git, sen bize muhafızlık et! Allah da seni muhafaza etsin"
Zekvân, hemen zırhını giyindi Kalkanını aldı Bütün gece Peygamber Efendimizin yanında nöbet tuttu572

İslâm Ordusu Uhud'da
Sabaha yakın Peygamber Efendimiz (asm), ordusuyla birlikte Şeyheyn'den ayrıldı ve Uhud'a doğru yürüdü Artık her iki ordu da birbirini fark edebiliyordu
Düşman karşıda görünüyordu Mücahidler cephesinde sabah ezânı göklere dalga dalga yayılıyordu Saf bağlayan Müslümanlar, Hz Resûlullahın arkasında silâhlarını çıkarmadan düşmanlarının gözleri önünde namazlarını edâ ettiler
Bu arada Peygamber Efendimiz, tedbir babında, zırhının üzerine ikinci bir zırh, takkesinin üzerine ise miğfer giydi573

Münafıkların Ordudan Ayrılması
Artık iki ordu karşı karşıya gelmişti Her biri harp nizamıyla meşgul oluyordu
Bu sırada oraya kadar çekine çekine korku içinde gelmiş bulunan Abdullah bin Übey bin Selûl ortaya atıldı
"Muhammed, rey ve görüş sahibi olmayan gençlerin sözünü dinledi Benim sözümü dinlemedi
"Ey ahali! Bir türlü anlayamıyorum; şuracıkta biz ne diye canımızı vereceğiz"574 deyip kavminden ve münâfıklardan üç yüz kadar askerle geri döndü
Münâfıkların ayrılmasıyla İslâm ordusu 700 kişiden ibâret kaldı Kureyş ordusunun dörtte biri kadar
Abdullah bin Übey, münâfıklardan bir grupla, İslâm ordusundan ayrılmakla kalmadı Sâir Müslümanları da tesir altına almaya çalıştı Onun geri döndüğünü gören Hazreç Kabilesine mensup Selimeoğulları ile Evs Kabilesine mensup Hariseoğulları da geri dönmeye niyetlendiler Fakat, Allah'ın inâyeti yetişti ve onları bu tereddütlerinden kurtardı
Kur'ân-ı Âzimüşşanda bu hususla ilgili olarak şöyle buyurulur:
"Allah, sizden iki birliğin halini de işitip görüyordu ki, onlar dostları ve yardımcıları Allah olduğu halde, bir an bundan gaflet ederek dağılmaya yüz tutmuşlardı Halbuki mü'minler ancak Allah'a güvenip Ona tevekkül etmelidir"575

Münâfıklarla İlgili İnen Âyet
"İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen, Allah'ın izniyle idi ve gerçek mü'minleri ayırd etmek içindi
"Münâfıkları da mü'minlerden ayırıp ortaya çıkarmak içindi Onlara 'Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdâfaada bulunun' denildi Onlar ise, 'Eğer gerçekten bir savaş olacağını bilsek elbette sizin peşinizden gelirdik' dediler Onlar o gün küfre îmandan daha yakın idiler Onlar, kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler Allah ise onların gizlediklerini hakkıyla bilir"576

Muhayrık'ın İslâm Ordusuna Katılışı
Muhayrık büyük bir Yahudî âlimi idi Medine'de bol serveti vardı Resûl-i Ekrem Efendimizi, mukkaddes kitaplardaki sıfatlarıyla tanırdı Fakat, kavminden çekindiği ve dininin tesirinden kendisini bir türlü kurtaramadığı için bu sıfatları açıklamıyordu Bu durumu Uhud Harbine çıkışa kadar devam etti(İbni Hişâm, Sîre, 2:164-165)
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, mücahidlerle Uhud Gazâsına çıktığı sıradaydı O âna kadar bildiğini açıklamayan Muhayrık şöyle dedi:
"Ey Yahudî cemaâti! Vallahi, siz Muhammed'in peygamber olduğunu, ona yardım etmenin, üzerinize düşen bir vazife ve yerine getirmeniz gereken bir hak olduğunu pekâla bilirsiniz!" Yahudîler, "Bugün Cumartesi günüdür! Hiçbir şeyle meşgul olunmaz" diye cevap verdiler
Bunun üzerine Muhayrık, kılıcını ve harçlığını yanına aldı Akrabasından birisine, "Eğer, bugün öldürülürsem, mallarımın hepsi Muhammed'indir O dilediğini yapmaya serbesttir" diyerek vasiyette bulundu ve gidip İslâm ordusuna katıldı Şehid düşünceye kadar da müşriklerle çarpıştı
Bunun üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ona şu iltifatta bulundu:
"Muhayrık, Yahudî ırkından, hayırlı bir kişidir"(İbni Hişâm, Sîre, 2:165)
Muhayrık'ın vasiyeti üzerine Peygamber Efendimize kalan mülkleri: Bisab, Sâfiye, Delâl, Hüsnâ, Avaf, Bürka ve Meşrebe adlarını taşıyan yedi bahçe ve bostandı(İbni Sa'd, Tabakât, 1:502-503)
Muhayrık'ın mallarını teslim alan Efendimiz, onların hepsini vakfetti Medine'deki vakıfları umumiyetle Muhayrık'ın mallarındandı(İbni Hişâm, Sîre, 2:165)

İslâm Ordusu Karargâhı
Günlerden Cumartesi idi Peygamberimiz atından indi, yürüyerek sayıca az, îmân ve cesarette büyük ordusunun saflarını bizzat kendisi tanzim etti Sağ ve sol kanadı düzene soktu İslâm ordusunun arkasında Uhud Dağı vardı Yüzü ise Medine'ye doğru idi577
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bu arada oldukça mühim bir yer olan Ayneyn Tepesine elli muharipten teşekkül eden bir okçu müfrezesini vaziyet almak üzere vazifelendirdi Başlarına Abdullah bin Cübeyr'i tayin etti Vazifeleri, Uhud ile Ayneny Tepesi arasındaki geçidi muhafaza etmek, düşmanın buradan İslâm ordusunu arkadan vurmasına fırsat vermemekti578
Resûl-i Ekrem okçulara şu emri verdi:
"Düşmanı yendiğimizi görseniz de, size haber vermedikçe, adam göndermedikçe yerlerinizden asla ayrılmayınız"
Düşmanın bizi mağlup ettiğini görseniz de, yine kesinlikle yerinizi terk edip, yardımlarına koşalım demeyin"579
Bu emir ve tâlimatını iki sefer tekrarlayan Peygamber Efendimiz, daha sonra okçulara şu emri verdi:
"Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi, ben size adam göndermedikçe asla yerinizden ayrılmayınız"590
Resûl-i Kibriyânın emri ve talimatı böylesine net ve kesindi

İki Ordu Karşı Karşıya
İki ordu da artık harp nizamına girmiş ve karşılıklı bekliyorlardı
İslâm ordusunda, Zübeyr bin Avvam zırhlı kuvvetlerin, HzHamza ise zırhsız askerlerin başında vazifeli idi
Müşrik ordusunun sağ kol kumandanı Halid bin Velid, sol kol kumandanı ise Ebû Cehil'in oğlu İkrime idi Süvari birliklerinin başında Safvan bin Ümeyye, okçuların başında ise Abdullah bin Ebi Rabia bulunuyordu581
Müşrik ordusu cephesinde gürültü ve şamatanın bini bin paraydı Gönülleri intikam hırsıyla dolu kadınlar türküler, şarkılar söyleyerek ve defler çalarak müşrikleri coşturmaya çalışıyorlardı
İslâm ordusu cephesi ise dualar, tekbirler, âminlerle inliyorduAllah'tan yardım dileniyor, nusretini ihsan etmesi niyaz ediliyordu Resûl-i Kibriyâ Efendimiz de hitabesinde onları cihada, Allah yolunda savaşa, bu yolda sabır ve sebata, her şeye rağmen gayretle çalışmaya teşvik ve davet ediyordu Gönülleri îmânla dolu, gözlerinden cesaret kıvılcımları sıçrayan mücahidler, bir an evvel "hücum" emrini heyecanla bekliyorlardı Ya vurulup şehid olarak Allah'ın huzuruna çıkmak, ya da müşrik topluluğunu yerle bir etmek için yerlerinde duramıyorlardı
Taraflar birbirlerine oldukça yaklaşmışlardı
Bu sırada Kureyş ordusunun sancaktarı Talha bin Ebî Talha ortaya atılarak kendinden emin, mağrurane bir edâ ile seslendi:
"Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar?"
Karşısına "Esedullah" ünvanının sahibi Hz Ali çıktı
"Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, seni kılıcımla Cehenneme göndermedikçe veya kılıcınla Cennete girmedikçe seni bırakmayacağım!" diyerek hasmına şiddetli bir kılıç darbesi indirdi Başını çenesine kadar yarıp ikiye ayırdı Talha yere yıkılınca Hz Ali geri döndü Mücahidler, "Neden onun başını gövdesinden ayırmadın?" diye sordular
Hz Ali, "Yere düşünce edep yeri bana taraf açıldı Ondan hemen yüzümü çevirdim İyi biliyorum ki; Allah onu yaşatmayacak öldürecektir" diye cevap verdi
Kureyş sancaktarının yere serilmesine Peygamber Efendimiz (asm) ve mücahidler son derece sevindiler ve bu sevinçlerini tekbirler getirerek izhâr ettiler
Talha yere serilince, Kureyş müşriklerinin sancağını kardeşi Osman bin Ebî Talha aldı Ona karşı da Hz Hamza çıktı ve omuzundan kılıçla vurup kolunu kesti
Bu sefer sancağı yine Abdüddaroğullarından Ebû Sa'd bin Ebî Talha aldı Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ebû Sa'd'a karşı da Hz Ali'yi çıkardı Çarpışmadan galip çıkan yine Ali oldu Ebû Sa'd "Esedullah"ın kılıç darbeleri arasında can verdi
Sa'd öldürülünce Kureyş sancağını hemen Müsafi bin Talha bin Ebî Talha eline aldı Onu da Âsım bin Sâbit Hazretleri okla vurup öldürdü
Ondan sonra Kureyş müşriklerinin sancağını Hâris bin Ebî Talha aldı Âsım bin Sâbit Hazretleri onu da bir okla yere serdi582
Hâris'ten sonra sancağı Kilab bin Talha aldı Onu da Zübeyr bin Avvam (ra) bir hamlede yere serdi
Bu sefer sancağı Cülâs bin Talha aldı Onu da Talha bin Ubeydullah Hazretleri öldürdü
Abdüddâroğullarından baba, oğul, kardeş ve amca olan tam yedi kişi Kureyş müşriklerinin sancağı altında kahraman mücahidler tarafından böylece yere serildiler
Bundan sonra sancağı yine Abdüddâroğullarından Ertat bin Şürahbil aldı O da Hz Ali'nin amansız darbeleriyle yere serildi Sonra sancağı Şurayb bin Kâriz aldı O da Ashab-ı Kirâmdan biri tarafından öldürüldü
Sancaktarlarının bir bir yere serildiğini gören Kureyş müşriklerini bir dehşet ve korku sardı Öyle ki, sancaklarının yanına bile kimse yanaşmaya cesaret edemiyordu Sonunda onu Alkame kızı Amre yerden alıp Kureyşlilere teslim etti583 Abdüddâroğullarından sancağı tutacak kimse bulunmadığından yine onların kölelerinden Suvap sancağı taşıdı Kuzman, vurup onun sağ elini kesti Suvap sancağı sol eline aldı Kuzman sol elini de kesti Bunun üzerine Suvap sancağı kol ve pazularıyla tutmaya çalıştı Fakat, daha fazla dayanamayıp arka üstü yere yıkıldı
Artık iki tarafın da beklemeye tahammülü kalmamıştı Çarpışma, bir anda şimşek hızıyla başladı Kılıç şakırtısı, ok vınlaması, at kişnemesi ve deve böğürmesi ortalığı kapladı Allah yolunda savaşmaya can atan mücahidler kahramanca savaşmaya başladılar
Resûl-i Ekrem'in elinde bir kılıç vardı Üzerinde: "Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var! İnsan korkaklıkla kaderinden kurtulamaz!" meâlindeki beyit yazılı idi
"Bu kılıcı benden kim alır?" diye sordu
Birçok Sahabî birden atıldı "Ben, ben yâ Resûlallah!" diyerek ellerini uzattılar
Bu sefer Peygamberimiz, "Bunu hakkını vermek üzere kim alır?" diye sordu
Yine hararetle isteyenler çıktı Aralarında Hz Ebû Bekir, Hz Ömer ve Hz Zübeyr bin Avvam da vardı Resûlullah (asm) vermek istemedi
Bu sırada korkusuz, gözünü daldan budaktan sakınmayan biri ortaya atıldı Ebû Dücâne'ydi bu! Resûlullaha, "Nedir onun hakkı, yâ Resûlallah!" diye sordu
Resûl-i Ekrem, "Hakkı; eğilip bükülünceye kadar düşmana sallamandır!" buyurdu
Bunun üzerine Ebû Dücâne, "Yâ Resûlallah! Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!" dedi ve Hz Resûlullahtan kılıcı teslim aldı
Ebû Dücane, elinde Resûl-i Ekremin şartlı teslim ettiği kılıcı, başında ise kırmızı sarığı olduğu halde müşriklere doğru çalımlı çalımlı yürümeye başladı Bunun üzerine Fahr-i Âlem Efendimiz Ashabına şu ölçüyü ders verdi:
"Bu öyle bir yürüyüştür ki, Allah onu, şu yerin [harp halinin] dışında hiçbir zaman sevmez!"584
Ebû Dücane, şimşek sürâtinde, düşman safları arasına girdi, kılıcını var kuvvetiyle hakkını vermek için sallamaya başladı Önüne geleni bir-iki darbede yere seriyor, durmadan ilerliyordu Bir ara dağın eteğinde deflerle müşrikleri savaşa teşvik eden kadınların yanına kadar vardığını fark etti Orada biri müşriklere hiddetli hiddetli bağırıyor, onları vuruşmaya teşvik ediyordu Yanına yaklaştı, kılıcını kaldırıp vuracakken, hasmından bir çığlık koptu Bu Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in çığlığı idi Ebû Dücane, ona vurmadı Kendisini o sırada gören Hz Zübeyr bin Avvam, sonradan, neden o kadına kılıç sallamadığını soracak, Ebû Dücane ise şu cevabı verecektir:
"Resûlullahın kılıcına hürmetimden, o kadının kanına bulaştırmak istemedim!"585
Diğer taraftan Hz Hamza, elinde iki kılıç, "Ben Allah'ın arslanıyım" diye diye bir öne bir arkaya dönerek kılıcını sallıyor, müşriklerin üzerine cesaretle saldırıyordu
Mücahidlerin hepsi de düşmanla cesurca döğüşüyor ve kıyasıya mücadele veriyorlardı!

Düşmanın Bozguna Uğraması
Şirk ordusu, mücahidlerin bu kahramanca döğüş ve çarpışması karşısında fazla dayanamadı Kendilerini bir korku ve dehşet sardı Gerisin geriye kaçışmaya başladılar Müşrik kadınlar defler çalıyor, şarkılar söylüyor ve paniğe kapılıp kaçan askerleri geri çağırıyorlardı Ancak, cesaretin kaynağı îmândan mahrum kalbe deflerin çalınması, şarkıların söylenmesi ve şiirlerin okunması bile fayda veremiyor, müşrik askerleri gerisin geri herşeylerini, canlarını kurtarmak uğrunda terk ederek kaçıyorlardı
Harbin ilk safhası işte böylesine mücahidlerin üstün çarpışmaları ve Allah'ın yardımı ile Müslümanlar lehine neticelendi
İslâm ordusu henüz bozulmamıştı Bu esnâda bir müşrik tarafından Abdullah bin Amr bin Harâm şehid edildi Uhud'un ilk şehidi bu mücahid oldu
Oğlu Hz Cabir der ki: "Babam Uhud seferine çıkmak için hazırlandığı sırada, geceleyin beni yanına çağırdı ve 'Yavrucuğum! Belli olmaz Belki de yarın Uhud günü ilk şehid ben olurum! Kızkardeşlerine iyi davranmanı vasiyet ederim Üzerimde borç var Borcumu öde' dedi Gerçekten dediği gibi, ilk şehid kendisi oldu"586

Harbin Seyrini Değiştiren Hâdise
Düşman ikiye bölünüp sürâtle harp yerinden uzaklaşırken, mücahidler de geride terk edilen ganimetleri toplamaya başlamışlardı Ayneyn Tepesinde vazifeli okçular ise, Uhud meydanındaki manzarayı seyrediyorlardı
Bu arada okçularda yerlerinden ayrılıp mücahidlere katılma isteği uyandı Onlar, harp bitmiş kendilerinin görevi ise sona ermiştir düşüncesini taşıyorlardı Ayrılmak isteyen okçulara, kumandanları Abdullah bin Cübeyr verilen emri hatırlattı:
"Resûlullahın size söylediklerini, verdiği emri ve talimâtı unutunuz mu?"
Fakat bu hatırlatmaya rağmen, kumandanlarıyla birlikte kalan bir kaçı müstesna, diğerleri Ayneyn Tepesini terk ederek harp sahasındaki mücahidlerin yanına gittiler Onlarla birlikte ganimet toplamaya başladılar
Birçok okçunun yerlerini terk etmeleriyle İslâm ordusunun arka cephesi müdafaasız kaldı Harp dâhisi ve Kureyş ordusunun süvari kumandanı Halid bin Velid de zaten böyle bir fırsat kolluyordu Harbin en hararetli zamanında da bu geçitten girmek istemiş, ancak okçular tarafından püskürtülmüştü
Halid bin Velid, emrindeki kuvvetlere tepede kalan on kadar okçuyu şehid ettikten sonra, Müslüman saflarının arkasına daldı Hücum ânî ve beklenmedik bir anda olmuştu Herşey birden değişiverdi Mücahidler, düşman bozguna uğrayıp gitti diye gayet rahat idiler Hattâ bazıları silâhlarını bile bırakmıştı
Bu durumu görünce, kaçan Kureyş kuvvetleri de geri döndü Mücahidler iki ateş arasında kalmışlardı Beklenmedik bir hücuma maruz kaldıklarından şaşırmışlardı İki taraftan sarılınca kuvvetlerini haliyle kaybetmişlerdi Beklenmedik bir anda, beklenmedik bir hücum, beklenmedik bir netice doğuruyordu

İslâm Ordusunun Dağılması
Önden ve arkadan hücuma mâruz kalıp sıkıştırılan mücahidler, bir anda kendilerini toparlayamadılar ve ister istemez dağılmak zorunda kaldılar Peygamber Efendimizin çevresinde herşeye rağmen on on beş kadar Sahabî kalmıştı Bu bir avuç mücahid, canını dişine takarak, müşriklerden gelen oklara, mızrak ve kılıç darbelerine göğüslerini geriyor, vücutlarını siper ederek Kâinatın Efendisini korumaya çalışıyorlardı Bu arada küfür ordusundan atılan taşlardan biri Hz Resûlullahın sağ alt çenesindeki mübârek dişlerinden birini şehid etti Bir diğer taş ise alnını ve alt dudağını yardı Abdullah İbni Kamia adındaki kâfirin kılıç darbesiyle de elmacık kemiği yara aldı Darbenin şiddeti ile miğfer parçalandı ve iki halkası mübârek yüzüne battı587
Sevgili Peygamberimizin mübârek yüzüne miğferin iki halkasının battığını gören Ebû Ubeyde bin Cerrah bir anda kendisini onun önüne atıverdi ve yanından bir an dahi olsun ayrılmayan Hz Ebû Bekir'e, "Yâ Ebâ Bekir! Allah aşkına olsun, Resûlullah la aramızdan çekil Bırak da mübârek yüzünden halkaları çıkarayım!" diyerek halkaların her birini dişleriyle çekip çıkardı Bu arada kendisi de iki dişinden oldu588
Öte taraftan Mâlik bin Sinan (ra) ise, Fahr-i Âlemin yüzünden akan kanları diliyle temizledi Bu hareketi üzerine Efendimizin, "Kanım kanına dokunan ve karışan kimseye Cehennem ateşi erişmez" müjdesine muhatap oldu589
Bir müşrik tarafından Müslümanların düşürülmesi için kazılmış bir çukur vardı İslâm ordusunun bozulmaya yüz tuttuğu o dehşetli anda harbin şiddetinden farkına varamayarak Resûl-i Ekrem kazılmış olan çukura yanı üzeri düştü Çukurun etrafı derhal mücahidler tarafından sarıldı ve düşman askerlerinin yaklaşmasına müsâade edilmedi
Çukurdan çıkmaya muvaffak olan Kâinatın Efendisinin yüzü gözü kanlar içinde kalmıştı Elini kanayan yüzüne sürdü:
"Kendilerini Rablarına îmâna dâvet ederken, Peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl felâh bulabilir?" dedi
Bu, bir sitemdi, bir serzenişti Cenâb-ı Hak, sevgili Resûlünün bu sitemi üzerine şu meâldeki âyetleri indirdi:
"Kullarımın tedbir ve idâresinden senin elinde birşey yoktur ve sen onların inkârlarından mes'ul değilsin Allah dilerse onlara tevbe nasip eder, dilerse zâlim oldukları için onlara azap verir
"Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır O dilediğini doğru yola eriştirip bağışlar, dilediğine de hak ettiği azabı verir Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir"590
Çok az sayıda Müslümanın müşriklere karşı direndiği sıradaydı Peygamber Efendimiz, bir grup müşrikin kendisine doğru gelmekte olduğunu fark etti Yanından ayrılmayıp kahramanca çarpışan Hz Ali'ye, "Hücûm et, onlara!" diye emretti
Allah'ın arslanı Hz Ali, cesaretle müşrik birliğin üzerine yürüdü Onları püskürtüp, içlerinden birini de yere serdi
Bu esnada Cebrâil (as), "Yâ Resûlallah! Bu, sizin için yapılan iyilik ve civanmertliktir" diye seslendi
Peygamber Efendimiz cevaben, "O, bendendir, ben de ondanım" buyurdu
Tam o esnada bir ses işittiler: "Zülfikâr gibi kılıç, Ali gibi yiğit bulunmaz!"591
Mücahidlerin, Resûl-i Ekrem Efendimizin etrafından dağıldıkları esnâda, Hz Sa'd bin Ebî Vakkas da bir köşeye çekilmiş kararsız duruyordu Kendi kendine, "İçimden ne şehidlik arzusunu, ne de kurtulma arzusunu atabiliyorum" diyordu
O sırada mücahidin biri ona, "Yâ Sa'd! Resûlullah seni çağırıyor," dedi Hz Sa'd, derhal, Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı Sonrasını Hz Sa'd şöyle anlatır:
"Resûlullah beni önüne oturttu Ok atmaya başladım Her atışta, 'Allah'ım! Bu senin okundur! Onunla düşmanını vur!' diyordum"Resûlullah da (asm), 'Allah'ım! Sad'ın duâsını kabul et! Allah'ım! Sa'd'ın atışını doğrult! Devam, devam Sa'd! Babam, annem sana fedâ olsun' buyuruyordu
"Her ok atışında Resûlullah (asm) aynı duayı tekrarlıyorduOk çantam boşalınca, Resûlullah (asm) kendi çantasında bulunan okları da birer birer yayıma yerleştirip attırdı Okları, yaya yerleştirmekte o, herkesten daha çabuk ve sürâtli idi"
Hz Ali der ki:"Resûlullah (asm), anne ve babasını, Sa'd'dan başka hiç kimse hakkında birleştirerek 'feda olsun' dememiştir
"Uhud günü ona: 'At, ey Sa'd! Annem babam sana fedâ olsun! At, ey kısa boylu, kuvvetli delikanlı!' buyurdu
"Nebî'nin (asm) ondan başkasına böyle söylediğini bilmiyorum"592
Hz Talha bin Ubeydullah'ın Kahramanlığı
Harbin en nazik ve dehşetli anı idi Müslümanlar önden ve arkadan hücuma geçen müşrik kuvvetlerinden kendilerini kurtarmak için tepelere doğru çıkıyorlardı Hz Resûlullahın etrafında kala kala on beş kadar mücahid kalmıştı Bunlar Peygamber Efendimizle (asm) birlikte sabır ve sebât göstererek müşriklere karşı kahramanca savaşıyorlardı Bunlardan biri de HzTalha bin Ubeydullah idi
Müşriklerin Resûlullahın dört tarafını sardıkları sırada, Hz Talha sağa sola dönerek kılıcıyla onları uzaklaştırmaya çalışıyordu
Bir ara, müşriklerin keskin nişancı okçularından Malik bin Zübeyr, Efendimize nişan alıp bir ok attı Hz Talha, bu okun Kâinatın Efendisine isabet edeceğini anlayınca, buna mâni olmak için, elini oka hedef tuttu Son sürâtle gelen ok, parmağını delip, elini çolak yaptı593
Peygamber Efendimiz, "Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talha bin Ubeydullah'a baksın" buyurdu
Hz Resûlullahı korumak uğrunda müşriklerden gelen kılıç darbelerine ve oklara vücudunu siper eden Hz Talha'nın baş ve gövde damarlarından biri kesildi Gövdesi yaralar içinde kaldı Fazla kan kaybından bayılıp yere düştü O sırada Hz Ebû Bekir Peygamberimizin yanına geldi Resûl-i Ekrem ona, "Amcanın oğlu ile ilgilen" dedi
Hz Ebû Bekir yüzüne su serpince Hz Talha kendine geldi Yaralarının acısı, sızısı umurunda değildi Şahsını düşünmüyordu Uğrunda bunca fedakârlığa katlandığı zâtın durumunu merak ediyordu Başucunda duran Hz Ebû Bekir'e "Resûlullah ne yapıyor?" diye sordu
Hz Ebû Bekir, "İyidir Beni sana o gönderdi" diye cevap verince bu kahraman ve fedakâr Sahabî şöyle dedi:
"Allah'a şükürler olsun! Resûlullah sağ olduktan sonra her musibet bizim için bir hiçtir!"594
İ'lây-ı Kelimetullah uğrunda gösterdiği bunca kahramanlık ve fedâkarlıktan dolayı Hz Resûlullah tarafından bu harpte "Talha-tü'l-Hayr (Hayırlı Talha)" olarak adlandırılan Hz Talha, Uhud'dan döndüğü zaman vücûdunda tam yetmiş beş yarası vardı Başı dört köşeli yarılmış, uyluk damarı baştan aşağı kesilmişti Eli ise çolak olmuştu595

Hz Hamzâ'nın Şehâdeti
Müslümanların tepelere doğru dağıldıkları karışık hengâmede idi
Hz Hamza, var gücüyle müşriklere karşı direniyor ve "Allah'ım! Müslümanların şu hallerinden dolayı sana sığınır, senden af dilerim" diye duâ ediyordu Müşrikler, onun yanına pek yaklaşamıyorlardı Onu uzaktan vurup düşürmenin çâresini arıyorlardı
Mekke'de, Vahşi adında bir köle vardı Habeş usûlüne göre kargı atmakta oldukça maharetli ve becerikli idi Tesbit ettiği hedefe isabet edemediği pek az olurdu
Kureyş ordusu Mekke'den ayrılmadan önce idi Efendisi Cübeyr bin Mut'im kölesi Vahşi'yi yanına çağırmış ve "Orduya katıl Eğer Muhammed'in amcası Hamza'yı amcam Tuayma bin Adiy yerine öldürürsen hür ve âzadsın" demişti 596
Bedir'de babası öldürülen Ebû Süfyan'ın karısı Hind de bunun için Vahşi'ye bir çok mükâfatlar vaad etmişti
Bu sebeple Vahşî, harp boyunca Hz Hamza'yı gözetip duruyordu Hz Hamza'nın müşrikleri kasıp kavurduğu, kılıcıyla biçtiği bir sıradaydı Vahşî, fırsat kollamak için bir kayanın arkasına gizlenmiş bekliyordu
Düşmanın üzerine dolu dizgin yürüyen Hz Hamza'nın bir ara ayakları kaydı ve arka üstü yere yıkıldı Keskin bir nişancı olan Vahşî, mızrağını fırlattığı gibi bu kahraman Sahabînin böğrüne sapladı ve onu şehid etti Vahşî bununla da yetinmedi Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in gönlünü yapmak için göğsünü yarıp, ciğerini de alıp ona götürdü Üzerindeki kıymetli eşyaları başardığı bu büyük işten dolayı Vahşî'ye çıkarıp veren Hind, intikam hırsıyla bu aziz şehidin ciğerini çiğnedi597 Bununla da intikam hırsı dinmeyince, bizzat Hz Hamza'nın başucuna vardı; burnunun, kulağını kendine bilezik, pazband ve halhal yapmak niyetiyle kesti598
Mücahidlerin birçoğu oraya buraya dağılmıştı Herşeye rağmen Resûlullahın yanından ayrılmayan mücahidler de vardı Bunlardan biri de İslâm ordusunun sancaktan Hz Mus'ab bin Umeyr idi
İbni Kamia denilen kâfir, bir ara atlı olduğu halde Resûl-i Ekrem Efendimize yaklaştı:
"Gösteriniz bana Muhammed'i! O, kurtulursa, ben kurtulmayayım" diyerek haykırıyordu
Hz Mus'ab, mücahidlerden birkaç kişi ve Nesîbe Hatun ile İbni Kamia'ya karşı çıktı Bu kâfir, Hz Resûlullahı korumaya çalışan Hz Nesîbe'nin omuzuna bir kılıç darbesi indirdi Nesîbe Hatun da, cesurca ona bir çok darbeler indirdi Fakat, bu müşrikin üzerinde iki kat zırh bulunduğundan darbeler pek tesir etmedi
İbni Kamia, önüne çıkan Hz Mus'ab'ın sağ elini bir kılıç darbesiyle kesti Hz Mus'ab İslâmın izzet ve şerefini sembolize eden sancağı sol eline aldı İbni Kamia bir kılıç darbesiyle sol elini de kesti Bu sefer Hz Mus'ab sancağı kollarıyla tutup göğsüne bastırdı O anda tek gayesi, bu zındığın Resûlullaha ulaşmasına mâni olmak ve İslâm sancağını yere düşmekten korumaktı İbni Kamia bu sefer mızrağıyla vücûdunu deldi Hz Mus'ab, artık dayanamayıp yere yıkıldı Böylece o da şehâdet şerbetini içenler arasına katıldı Sancak da yere düştü599
Hz Mus'ab, şehid düşünce, Peygamber Efendimiz sancağı Hz Ali'ye verdi Hz Ali, çarpışmaya gidince de, sancağı sonuna kadar Ebürrum taşıdı


Alıntı Yaparak Cevapla

Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe

Eski 09-08-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Uhud Savaşında Peygamberimizi Koruyan Kadın Sahabe




Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.