Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendimizin, hayatı, peygamber, peygamberlikten, sonraki

Peygamber Efendimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Peygamber Efendimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı



Peygamber Efendimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı
Peygamber Efendimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı

Peygamberimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı
Hz Muhammedin Peygamberlikten Sonraki Hayatı

Peygamber Efendimizin Peygamberlikten Sonraki Hayatı

Hz Muhammed (sas) 40 yaşında Peygamber oldu 23 yıllık Peygamberlik devresinin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı Medine'de geçti Bu itibârla Peygamberlik devresinin:

a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yıllık süresine "Mekke Devri" (610- 622);

b) Hicretten vefâtına kadar olan 10 yıllık süresine de "Medine Devri" (622-632) denir

Peygamber Efendimiz Peygamber olduktan sonra ise Allah’ın gönderdiği İslam dinini yaşamış ve anlatmıştır Bütün hayatı bu hizmetle geçmiştir

Peygamberimiz bir dinin ve ümmetin sorumlusudur Bu nedenle hayatın her yönünü içine alan bir vazife yapmıştır

O savaşlarda baş komutan, idarede ümmet-i muhammedin idarecisi, problemlerin çözümünde hakim, dünya ve ahiret işlerinin tanziminde bir öğretmen olmak gibi her konuda bir lider özelliğiyle yaşamış ve hizmet etmiştir

Bu nedenle savaşlardan elde edilen ganimetlerin belirli bir kısmını aldığından, geçimini kimseye el açmadan karşılamıştır Ancak O ticaret, ganimet gibi nedenlerle servet sahibi olacak kadar zenginken bile fakir gibi yaşamıştır

Ganimetlerin gelirinin belli bir oranının peygamberimize ve onun ev halkına verilmesi ayetlerle belirlenmiştir Çünkü O'na ve ev halkına zekat düşmemektedir Buna rağmen o bir çok zaman aç kalmış açlıktan karnına taş bağladığı olmuştur Kendilerine gelen teberrükleri hep fakirlere dağıtmıştır Onun hayatını insafla okuyan kimse bunun sayısız misalleriyle karşılaşır

Peygamberimiz İslâmın bütün dünyaya duyurulmasına çalışırken, fetih ve zafer gibi pek çok nimete de mazhar olmuştu Fakat bu fetihlerden sonra fethedilen şehre ve topraklara girerken asla gurura kapılmıyor, büyük bir tevazu içinde yol alıyordu Hiçbir merasime ihtiyaç duymadan sade bir şekilde şehre giriyordu

Yahudilerin en büyük kalesi ve yerleşim bölgesi olan Hayber'i fethettiğinde Peygamberimiz, yuları ipten olan bir merkebin üzerinde olduğu halde şehre girmişti

Halbuki o anda Arabistan'ın en verimli toprakları eline geçmiş, hazineleri dolduran ganimete sahip olmuştu

Yine Peygamberimiz Mekke'nin fethi üzerine şehre girerken, muzaffer bir komutan olduğu halde, yine hiçbir şekilde gurura kapılmamıştı

Devesinin üzerinde Yüce Allah (cc)'a karşı başını önüne o kadar eğmişti ki, tevazuundan sakalının uçları neredeyse devesinin semerine değmekte idi Bu halde iken söyle dua ediyordu:

"Allah (cc)'ım, hayât ancak âhiret hayâtıdır"

Veda Haccına giderken, sırtında sadece dört dirhem değerinde bir kadife parçası, devesinin üzerinde ise semer yerine yırtık bir şilte bulunuyordu Bu durumda bile riyaya kaçar endişesiyle şöyle dua ediyordu:

"Allah (cc)'ım, bu halimi riya ve gösterişten uzak kıl"

Halbuki o fakir de değildi Koskoca orduları yenmiş, birçok yerler fethetmiş, çok miktarda ganimetler elde etmişti Hatta bu haccında yüz deve kurban etmişti

Peygamberimiz kendi ailesi arasında ve evi içinde de son derece mütevazı idi Zaten çok sade bir hayât yaşardı Zaman zaman ev işlerinde hanımlarına yardımda bulunurdu Elbisesini yamar, ayakkabıları yırtıldığı zaman söküklerini diker, kendi hizmetini kendisi görürdü Ev süpürür; deveyi bağlar, yemler, koyunları sağar; alış verişi kendisi yapar ve aldıklarını kendisi taşırdı Hizmetçisiyle birlikte oturup yemek yer ve onunla beraber hamur yoğururdu

Allah Teala’nın Son Elçisi olan Hz Muhammed aleyhissalatü vesselamın tevazu örneklerinden bazılarını şunlardır:

Sevgili Peygamberimiz (asm) tevazuun her çeşidini ve en idealini hayâtında göstermiştir Kimsenin yapamadığı ve istese de ulaşamayacağı bir şekilde, tevazu ve alçakgönüllülüğün en makbulünü yaşamıştır Yaratılmışların en üstünü, makam ve mertebece en yücesi olduğu, Kur'ân-ı Kerimde Rabbi tarafından çeşitli defalar övüldüğü halde, hiçbir şekilde insanlar arasında Peygamberlik imtiyazını kullanmamış ve kendisini onlardan üstün göstermeye çalışmamıştır

Bu üstün ahlâkî vasfını kendi aile fertleri arasında gösterdiği gibi, Sahabîleri içinde ve henüz İslâmiyeti kabul etmemiş kimselere karşı da belli etmekten asla çekinmemiştir Böylece pek çok insanın hidayetine vesile olmuştur

Cenab-ı Hak kendisini kral bir peygamber olmakla, kul bir peygamber olmak arasında serbest bıraktığında o, "kul bir peygamber" olmayı tercih edip kabul etmiştir

Bunun üzerine İsrafil Aleyhisselâm Peygamberimize, "Şüphesiz, Allah (cc), tevazu gösterdiğin için o hasleti de sana vermiştir Kıyamet gününde insanların efendisisin Yeryüzü yarılıp kabrinden çıkacak ve ilk şefaat edecek olan da sensin" demiştir

Bundan sonra Peygamberimiz uzanarak yemek yemedi Ve "Bir köle nasıl yemek yerse ben de öyle yemek yerim Köle nasıl oturuyorsa ben de o biçimde otururum" diyordu

Bir defasında asasına dayanarak Sahabîlerin yanına geldi Resulullahın geldiğini gören Sahabîler hemen ayağa kalktılar Bu hareketlerini tasvip etmeyen Peygamber Efendimiz onları ikaz etti:

"Acemlerin (diğer milletlerin) birbirlerini ta'zim ederek ayağa kalktıkları gibi, siz de benim için ayağa kalkmayın Çünkü ben kulun yediği gibi yiyen, kulun oturduğu gibi oturan bir kulum"

Peygamberimiz çok defa elini öpmek isteyenleri ve kendisine aşırı derecede hürmette bulunanları da hoş karşılamazdı

Bir alış verişi esnasında Hz Ebû Hüreyre (ra) de yanındaydı Ebû Hüreyre'nin (ra) anlattığına göre, Peygamberimiz mal sahibine aldığı elbisenin değerinden fazla bir fiyat öder Daha sonra satıcı hemen Peygamberimizin eline sarılarak öpmek ister Peygamberimiz elini çekerek şu ihtarda bulunur:

"Bu senin yaptığını Acemler krallarına yaparlar Ben kral değilim Ben sadece içinizden biriyim,"

Ebû Hüreyre anlatmaya devam ediyor "Sonra elbiseleri aldı Ben taşımak istedim Fakat bana şöyle hitapta bulundu: 'Kişi, kendi eşyasını taşımaya daha lâyıktır Ancak taşıyamazsa Müslüman kardeşi ona yardım eder"

Peygamberimiz kendi işini kendisi yapardı İnsanların kendisine hizmet etmelerini istemezdi

Âmir bin Rebia anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz ile birlikte camiye gidiyordum Yolda Peygamberimizin ayakkabısının bağı çözüldü Ben hemen eğilip bağlamak istedim Fakat Peygamberimiz ayağını önümden çekti ve şöyle buyurdu:

"Bu hareketin, başkasına hizmet gördürmek demektir Ben başkasına hizmet gördürmeyi sevmem"

Peygamberimizin bu konudaki bir başka örnek davranışını Abdullah bin Abbas anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz, ne suyunun hazırlanmasını, ne de herhangi bir fakire sadaka vermeyi başkasına bırakmazdı Abdest suyunu kendisi bizzat hazırlar ve bir fakire sadaka vermek istediği zaman bizzat kendi elleriyle verirlerdi"

Abdullah bin Cübeyr'in anlattığına göre, bir gün Peygamberimiz Ashabıyla birlikte yürüyerek bir yere gidiyorlardı Hava çok sıcak olduğundan, Ashabdan birisi, elbisesini Peygamberimizin başının üzerine kaldırarak gölgelemek istedi Bunu gören Peygamberimiz, "Bundan vazgeç Ben ancak bir insanım" buyurdu ve elbiseyi alıp indirdi

Peygamberimiz kendisini görenlerin bir kral zannıyla çekinip titremelerini uygun bulmaz, onları teskin ederek rahatlatırdı

Bir gün bir zat Peygamberimizin huzuruna gelince, peygamberlik heybetinden titremeye başladı Bu Sahabîsinin halini gören Peygamberimiz, "Kendine gel, ben bir hükümdar değilim Ben ancak Kureyş kabilesinden kurumuş tuzlu ekmek yiyen bir kadının oğluyum" buyurdu

Gerçekten de Peygamberimizi ilk defa gören, heyecanlanırdı Fakat daha sonra ondaki şefkati, yüzündeki tebessümü görünce rahatlar, görüşüp konuşunca içindeki korku sevgiye dönüşürdü

Sosyal durumu ne olursa olsun; ister zengin ister fakir, ister dul bir kadın veya bir hizmetçi olsun, hangi halde bulunursa bulunsun, Peygamberimiz herkese eşit davranır, basit yaşayışından, fakir ve hizmetçi oluşundan dolayı kimseyi aşağı görmezdi Onların da diğerleri gibi ihtiyaçlarını görür, hiç gurura kapılmazdı

Peygamberimizdeki üstün tevazuu gördükten sonra Müslüman olan Adiy bin Hatim, Peygamberimizle olan ilk anlarını şöyle anlatmaktadır:

"Peygamber Aleyhisselâmın yanında akraba, kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman, anladım ki, onda ne Kisra'nın (İran hükümdarı), ne de Kayser'in (Bizans kralı) saltanatı var

"Resulullah benimle birlikte evine giderken yolda zayıf ve yaşlı bir kadına rastladı Kadının yanında da küçük bir çocuk bulunuyordu Kadın onu karşıladı ve durdurdu O da durup bekledi

"Bizim senden bir isteğimiz var' dediler Resulullah onların ihtiyaçlarını uzun uzun konuştu Kendileriyle birlikte gidip, işlerini gördükten sonra geldi

"İçimden kendi kendime, 'Vallahi, bu zat hükümdar değildir' dedim Sonra beni evine götürdü İçi hurma lifi dolu derinden bir minder alarak bana uzattı ve:

"Buyur, buna otur' dedi

"Ben, 'Hayır, siz oturun' dedim

"O, 'Hayır, siz' diye tekrar ettiler Oturdum Kendisi de kuru yere oturdu"

Peygamber Efendimiz herkesle ilgilenirdi Hiç kimseye üstten bakmazdı Öyle ki çoğu insanların dönüp bakmadığı, yüz vermediği kişilerin dahi isteklerini yerine getirirdi Çünkü Peygamberimizin gayesi insanlara faydalı yolları göstermekti

Medine'de ağzı bozuk, şuna buna çatarak sövüp sayan, ağır ve kaba lâflar söyleyen bir kadın vardı Bu kadın bir gün Peygamber Efendimizin yanından geçerken Resulullah bir seki üzerinde oturmuş haşlanmış et yiyordu

Kadın: "Şu adama bakın Bir köle gibi yere oturmuş ve kölelerin yemek yiyişi gibi yemek yiyor" dedi

Peygamber Efendimiz:

"Benden daha köle olan bir köle var mı?" dedi Kadın: "Kendisi yiyor da bana vermiyor" dedi Peygamber Efendimiz: "Gel, sen de ye" buyurdu Kadın: "Kendi elinle bana vermezsen yemem" dedi

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kendi eliyle kadına verdiyse de kadın bu sefer:

"Ağzındaki lokmayı çıkarıp bana vermezsen yemem" diyerek diretti

Peygamber Efendimiz de ağzındaki lokmayı çıkarıp kadına uzattı Kadın da hemen alıp ağzına attı Kadın bu lokmayı yedikten sonra çok hayâlı ve utangaç oldu Hiç kimseye kötü söz söylemedi Medine'nin en namuslu ve iyi kadınlarından birisi oldu

Adiy bin Hatim, cömertlikle meşhur Hatim-i Tai'nin oğludur Yakınlarının bir kısmı İslâm ordusu tarafından esir edilmiş, kendisi de mağlup bir şekilde Peygamberimizin huzuruna gelmişti Peygamberimiz onu mindere oturtuyor, kendisi de yere oturuyordu Ayrıca mağlup da olsa bir düşman kumandanıyla bulunduğu bir zamanda zavallı bir kadının isteğini ihmal etmiyor, onun ihtiyacını gideriyordu

Hak namına, seviyece en basit insanlarla görüştüğü gibi, dostlarıyla, düşmanlarıyla ve herkesle, gösteriş ve merasime ihtiyaç duymadan görüşüyor, konuşuyordu Böylece insanların ileriden beri görüp alışageldikleri âdet ve görenekleri fiilen değiştiriyor, yerlerine doğrusunu ve uygun olanını koyuyordu

Arapların, insandan saymayıp hor gördükleri bir grup da kölelerdi Onlarla oturmaz, birlikte yürümez, beraber yemek yemezlerdi Bu kötü alışkanlığı da Peygamberimiz bizzat yıktı

Sahabîlerin anlattığına göre, köleler arpa ekmeğine bile davet etseler, Peygamberimiz davetlerine icabet eder, yemeklerini yerdi Çünkü onların köle olmaları basit görülmelerini, horlanmalarını gerektiren bir durum değildi

Peygamberimiz, Sahabîleriyle birlikte bulunduğu zamanlarda kendisini onlardan ayırt etmez, farklı görmezdi Onlarla beraber hareket eder, kendisi için ayrı yer seçmez, aralarına oturur, yapacakları işe iştirak eder, onlara yardımcı olur, katkıda bulunurdu

Peygamberimizin amcası Hz Abbas, Sahabîleri arasında sıkışık bir vaziyette bulunduğunu, oturduğu zamanlar gelip geçenlerin kendisini rahatsız ettiğini söyleyip, ayrı bir yerde oturmasını teklif ederek şöyle demişti:

"Ya Resulullah (cc), sizin için gölgesinde oturacağınız bir çardak yapalım"

Böyle bir imtiyazı asla uygun bulmayan Peygamberimiz, "Allah (cc)'ın ruhumu teslim alacağı vakte kadar ben Sahabîlerimin ökçeme basmalarına da, hırkamı çekiştirmelerine de katlanacağım" buyurarak reddetti

Bir sefer sırasında Peygamberimiz Sahabîlerinden bir koyun kesip pişirmelerini istedi Ashabdan birisi öne çıktı:

"Ya ResulAllah (cc), onu kesmek benim üzerime olsun" dedi

Bir başkası ileri atıldı:

"Ya ResulAllah (cc), pişirmesi de benim üzerime olsun"

Başka bir sahabî hizmete talip oldu:

"Onu yüzmesi de benim üzerime olsun" diyerek kendi aralarında vazife taksimi yaptılar

Peygamberimiz de, "Odun toplamak da benim üzerime olsun" diyerek katılmak istedi

Sahabîler buna razı olmak istemediler:

"Ya Resulallah (cc), biz sizin yapacağınız işi de görmeye yeteriz Sizin çalışmanıza ihtiyaç yoktur" dediler

Bunun üzerine Peygamberimiz eşsiz tevazuunu göstererek şöyle buyurdu:

"Sizin benim işimi de göreceğinizi ve kâfi geleceğinizi biliyorum, fakat ben size karşı imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam Çünkü Allah (cc), kulunu Sahabîleri arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz"

Hendek savaşından önce Medine'nin etrafına hendek kazılırken bütün Sahabîler çalışıyor, bir an önce bitirmeye gayret ediyorlardı Yiyecek bir şey bulamadıklarından, açlıklarını bastırmak için karınlarına taş bağlıyor, o şekilde kazma sallıyorlardı

En büyük örnek olan Peygamberimiz de kendisini onlardan farklı görmeden eline kazmayı alıyor, çalışıyor, o da açlığından karnına taş bağlıyordu

Kuba Mescidinin ve Medine'deki Mescid-i Nebevinin inşaatında da Peygamberimiz bir işçi gibi çalışmış, Sahabîlerle birlikte sırtında kerpiç taşımıştı

Hz Âişe validemiz, Hz Hasan ve Ebû Said el-Hudri, Peygamberimizin aile hayâtını böyle anlatıyorlardı

"Peygamberimiz ne kilitli kapılar arkasına çekilir, ne perdeler arkasına dikilir, ne de önüne tabaklarla yemek taşınırdı Toprak üzerine oturur, yemeğini de yerde yerdi" O tevazu gösterdikçe yükseliyordu, yüceliyordu

"Allah (cc) için tevazu gösteren kimseyi Allah (cc) yüceltir" buyuruyor, hem de bizzat en mükemmel şekilde yaşıyordu

Hazret-i Hüseyin, babası Hazret-i Ali'den dedesi Resulullahın dışarıda nasıl davrandığını öğrenmek ister Hazret-i Ali de Efendimizi şöyle anlatır:

"Peygamber Efendimiz önemli bir iş olmadıkça konuşmazdı Çevresiyle hep güzel ilişkiler kurar, onları ürkütücü bir davranışı olmazdı

"Her toplumun ileri gelenine özel ilgi gösterir ve onları başkan olarak göreve getirirdi İnsanları gözü gibi sakınır, hiçbirinden güleryüzünü ve tatlı dilini esirgemez, onların üstüne titrerdi

"Sahabîlerini, yokluklarında arayıp sorar, durumlarını takip ederdi Karşılaştığı insanlara 'Ne var, ne yok?' diye çevrede olup bitenleri sorardı Güzel olan herşeyi beğendiğini ifade eder, onu desteklerdi Kötü olan şeye de tepkisini gösterir ve onu çürütücü bir tavır takınırdı

"Peygamberimizin bütün hareketleri uyumlu idi Tutarsız hiçbir davranışı yoktu Sahabîlerin kendi özel işlerini ihmal etmeleri veya bıkkınlık duymaları endişesiyle onlar adına kendisi hep tetikte dururdu

"O her durum karşısında tedarikli idi Her problemin çaresini bulurdu Onun yanında insanların en faziletlisi, başkalarına iyiliği en yaygın olanlardı; mertebesi en yüksek olanlar da, halkın dertlerine en iyi şekilde ortak olan ve onlara yardım elini uzatan kimselerdi"

Hazret-i Hüseyin babasına Peygamber Efendimizin toplantılardaki halini, sohbet şeklini sorar, Hazret-i Ali onu da şöyle anlatır:

"Peygamberimizin kalkması da, oturması da zikir üzere idi Allah (cc)'ın adını dilinden düşürmezdi Toplantı halinde olan bir topluluğa varsa, baş köşeye geçmez, meclisin hemen bir kıyısına oturuverirdi, çevresinin de böyle yapmasını isterdi

"Peygamberimizin bu husustaki tavsiyesi şöyleydi: 'Herhangi biriniz bir toplantı yerine vardığında bir baksın, şayet oturacak yer gösterirlerse oraya otursun, değilse gördüğü en uygun yere ilişiversin'

"Peygamberimiz birlikte oturduğu kimselerin seviyelerine göre herbirinin halini hatırını sorar, onlara iltifat ederdi Çevresindekilere öylesine candan davranırdı ki, orada hazır olanların hepsi de Resulullahın yanında en değerli kimsenin kendisi olduğu kanaatine varırdı

"Bir kimse Peygamberimizin huzurunda gereğinden fazla oturursa veya bir ihtiyacını iletmek düşüncesiyle huzura gelse, o kişi kendiliğinden kalkıp gidinceye kadar sabrederdi Kendisinden bir istekte bulunan kimseyi, ya istediğini yerine getirir veya tatlı bir dille gönderir, fakat hiç boş çevirmezdi

"Onun cömertliliği, tatlı dili, güzel ahlâkı insanlar arasında öyle yayılmıştı ki, âdeta halkın babası gibi olmuştu

"Onun yanında bütün insanlar da, hiçbiri arasında hak ayırımı yapılmayan aynı düzeydeki evlatlar gibiydi

"Peygamber Efendimizin toplantıları hep ilim, haya, emanet ve sabır gibi ahlâkî değerlerin öğretildiği bir meclisti Huzurunda kimse sesini yükseltmez, hiç kimsenin gizli ve özel halleri konuşulmaz, orada meydana gelen noksan taraflar ve hatalar dışarı sızdırılmazdı

"Onun meclisinde herkes eşit durumdaydı Ancak bir diğerine karşı takva ile üstünlük kazanabilirdi Herkes tevazu üzereydi Orada yaşça büyük olanlara saygı gösterirler, küçüklere de sevgiyle davranırlardı

"Toplantıda ihtiyaç sahiplerine öncelik tanırlar, özellikle garip olanlara ayrı bir ilgi gösterirlerdi"

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.