Boş Zaman - Hakan Bıçakçı |
09-07-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Boş Zaman - Hakan BıçakçıBoş Zaman Yazarı: Hakan Bıçakçı Yayınevi: Oğlak Yayınları Basım Tarihi: Kasım 2004 Sayfa Sayısı: 155 ARKA KAPAK Geçmişimi hatırlamadığım için de kim olduğumu yalnızca başkalarının anlattıklarından bilmeye mahkumdum Nasıl biri olduğum konusundaki fikrim başkalarının sözlerinden oluşuyordu Ne dense inanacaktım, her söyleneni zihnimdeki kısır listeyi genişletmek için hiç zaman kaybetmeden kullanacaktım ''Sen yirmi yedi yaşındayken, altı yaşındaki bir oğlan çocuğuna tecavüz etmiştin'' dense örneğin, kendimi bu acı veri ışığında yeniden değerlendirecektim Aynadaki yüzüm sürekli değişecek Her yeni cümle yeni bir bilgi, yeni bir yüz ''İki kişinin hayatını kurtarmıştın, iki adam öldürmüştün,1994 yılında koskoca bir ormanı yaktın Harun, Heybeliada'da, kasıtlı, şu ağaçlık var ya, o senin üniversitede başlattığın bir kampanya sayesinde var, bu ölüyü mezardan çıkarıp, o yaşlı adamı ölmekten kurtardın, nasıl kıydın zavallıya, bütün öğrencilerin sana tapar Harun hepsi tiksinir senden, tam sekiz kere arabanın lastiğini patlattılar, boyası çıkmış taklit bir İsviçre çakısıyla bir kız öğrencini boş sınıfın köşesine sıkıştırıp, bir gün okula gitmesen ararlar: 'Hocamız iyi değil mi, bir şeyi yok? ' Can'ı dövmüştün bir gece, minik burnundan koyu renk kanlar boşalmıştı, hala izi durur halıda, koltukların yerini sırf bu yüzden değiştirdim, içkiliydin bir hayli, ağzına içki koymazdın, kırk yılda bir bira o kadar'' İNCELEME Türkçe yazılan romanlardaki “arızalı” kadın ve erkek tiplerindeki artış bilmem dikkatiniz çekti mi? Fiziksel değil, ruhsal “arıza”lardan söz ediyorum Merkezine insanı alan bir anlatı olan roman sanatının insan psikolojisinin derinliklerine dalması, birey-toplum çatışmasından kaynaklanan ruh sıkıntılarını dile getirmesi elbette ne garipsenecek bir durum ne de bir yenilik Ancak, :-):-):-):-)en yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca üzerine pek fazla gidilmeyen psikolojik meselelerin günümüz romanında sıklıkla tekrarlanan bir temaya dönüşmesi ilgiye değer; hem edebiyattaki eğilimleri göstermesi hem de içinde yaşadığımız zaman ve mekanın bireyler üzerinde yaptığı tahribatı sergilemesi açısından… Hakan Bıçakcı’nın gerilimli dünyası Hakan Bıçakcı, daha ilk romanı "Romantik Korku"da başlamıştı ruhu daralan insanların kararan hayatlarını anlatmaya “Romantik Korku”, fantastik öğelere yer vermesiyle sonraki iki romanından farklılar barındırsa da, Bıçakcı üslubunun temel özelliklerini yansıtıyordu; Yalnızlık, yolunu şaşırmışlık, arayış, saçma yaşamın doğallığı ve yabancılaşma… İstanbul’un yüz binlerce apartmanından birisinde sevgilisiyle tekdüze bir hayat sürdüren, ekonomi dergilerinden yaptığı çevirilerle geçinen genç bir adamın kabusları üzerine kurulan ikinci romanı “Rüya Günlüğü”nde fantastiğin sınırlarını aşmamış, gündelik hayatın içinden, sıradan ayrıntılardan, huzursuzluk veren rastlantısallıklardan bulup çıkarmıştı gerilim öğesini Aslında bütün gerilim kahramanın içine düştüğü o kimliksizleşmeden, bireyin manasını yitirmesinden, kendisini hayata dışarıdan bakan bir yabancı gibi hissetmesinden kaynaklanıyordu Yeni romanı “Boş Zaman”da da benzer meseleler üzerinde yoğunlaşıyor Bıçakcı; kim olduğunu, hangi zamanda ve mekanda bulunduğunu hatırlamayan bir adamın uyanışıyla –ve “uyanış” bölümüyle- başlayan hikaye, adamın hayatındaki karanlık noktaların adım adım çözüldüğü ancak her çözümün bir kara deliğe dönüştüğü bir karabasan atmosferinde ilerliyor Karısı Gülden’in verdiği bilgilerle; Haldun, 30’lu yaşlarını süren bir akademisyen Tarih dersi verdiği üniversiteden istifa etmiş, bir süre sonra yaptığı otomobil kazasında yitirmiş hafızasını Dört yaşlarında bir de çocukları var Gülden’in çizdiği bu orta sınıf mutlu aile tablosu, Haldun’un sağlığından endişelenen yakınlarının da katılımıyla tamamlanmakla birlikte, evin soğukluğunu soluduğu duygusal atmosferiyle bu tablo arasında bir uyumsuzluk hissedecektir Haldun; “eski Haldun’la yenisi arasında karanlık bir yerde, iki kat arasında kalmış bir asansörün içinde” gibidir Etrafındaki kişilerle tarihsel bağlar kuramayan, ortak anıları bulunmayan, kendisi hakkındaki bilgileri başkalarının anlatılarına dayanan, -özetlersek eğer- manasını kaybedip varoluşunu anlamlandıramayan Haldun, çevresine Camus’un “Yabancısı” kadar yabancı, onun kadar yolunu şaşırmış, onun kadar yalnız… İşte bu andan itibaren dünyayı tanımak için adımlar atmaya, öğrendiklerini kullanır kılmak için tasnif etmeye çalışacaktır genç adam Ne var ki, bir bilgisayar belleğinden farklı çalışan insan beyni, kağıt üstüne düşülen notlarla, kodlamalar ve tasniflerle hayata tutunamayacak, Haldun’un rasyonel akla göre kurmaya çalıştığı dünyası geceleri gördüğü kabuslarla parçalanacaktır Bellek, Toplum ve Kimlik İlk ikisinde yaptığı gibi, yeni romanı “Boş Zaman”da da ekonomik bir anlatımı seçen ve olup bitenleri az sayfaya sığdıran Bıçakcı, bellekle kimlik ya da bellekle toplumsal yaşantı arasındaki karmaşık ilişkilerin haritasını çıkarmayı başarmış Fotoğrafların, anlatıların hatta birinci elden tanıklıkların bile bir kimliği canlı kılmaya yetmeyeceğini, insanın kendi yaşanmışlıkları ile dolu bir belleği olmaksızın gerçekliği kağıt üzerinde kalan bir kimlik olmaktan öteye gidemeyeceğini anlıyoruz Aslında Haldun’un bu kağıttan kimliği, genişletirsek eğer, cemaatlerin, yurttaşların, ulusların kimliklerinin nasıl kurulduğunun ipuçlarını da veriyor Bunu en çarpıcı biçimiyle Haldun’un babasının cenaze töreninde sergilemiş Bıçakcı; yaşlı adamın ölümüne –törene katılanların beklentisi aksine- bir türlü göz yaşı dökemeyen Haldun’un duygularını şu cümlelerle ifade ediyor; “hafızam yerine geldiğinde bugünü hatırlayıp içimin sızlayacağını düşündüm Çünkü, içinde bulunduğum an benim için hiç bir şey ifade etmese de, ilerde babamın öldüğü acı gün olacaktı İçinde bulunduğum an için her şeyi hatırladığım ileri bir tarihte durup geriye bakarak üzülüyordum Bu son derece kuru ve bilimkurgu bir yastı” Tam da böyle kuruluyor bellekler Anısız ve duygudan yoksun şimdiler, bir tarihsel süreç içerisinde inşa edilen dramatik anlatılarla kimliklere göz alıcı renklerle ekleniyorlar “Hem bireysel hem de grup kimliği zaman ve mekan içinde ayrılık iddiasından ve bunun hatırlanması üzerinden geçiyor Bu şekilde bireyler gruplarla aidiyet ilişkisine girmekten öte, geçmiş, şimdi ve gelecek hislerini de kazanıyorlar Hatırlanan şeyin içeriğini değiştirmek ve unutmak da bu sürecin vazgeçilmez parçalarını oluşturuyor” Bıçakcı, Haldun’un ruhsal sıkıntılarını ve bir trafik kazasından kaynaklanan bellek yitimini bireysel patolojisiyle sınırlamamış Hikaye ilerledikçe ortaya çıkacağı gibi, sıkıntı ve patolojilerin asıl kaynağı ahlaki, tıbbi ve toplumsal boyutların birbirinden ayrılmaz bütünlüğüdür Üstelik, gündelik toplumsal yaşam birey için artık tehlikeli ve sinir bozucu bir hal almıştır Ne var ki, Haldun’un çevresindeki insanlar ve doktoru tarafından göz ardı edilmek istenen tam da budur Çekirdek ailenin, yakın çevrenin ve ilişkide oldukları diğerlerinin sürdürdükleri steril hayat bir konsensusla korunmakta, patolojilerin kaynağı geçici bir hastalık durumuna atfedilmektedir Çünkü “hem profesyonel uzmanlar hem de toplum, tehdit ve korkunun denetimimiz altında olduğuna inanma ihtiyacı içindedir” Elbette bütün bu reddiyeler, ruhsal sıkıntıları çevreleyen bütün bastırıcı söylemler eninde sonunda bireyin içine düştüğü patolojilerin şiddetiyle sınırlanır Tıpkı Haldun’un durumunda olduğu gibi Bütün yaşadıklarının ve ortaya dökülen sırların ardından kendisi hakkında öğrendiği “doğrular”, ne yazık ki, bir aydınlanma anına sıçramasına yetmeyecek ve Haldun romanın sonunda başlangıçtaki “uyanış”ından daha da travmatik bir halde geri dönecektir Konuları, anlatım biçimleri ve insan tiplemeleriyle birbirini tekrarlayan romanların giderek arttığı edebiyatımızda, insan tiplemelerine bir yenilik getirmese de seçtiği konular ve o konuları işleyişiyle dikkat çeken Hakan Bıçakcı, iyi bir yazar olduğunu “Boş Zaman”da da kanıtlıyor Ancak bu kez ekonomik anlatımının bir eksiklik duygusu yarattığını, zengin bir potansiyel barındıran hikayesini daha derinlemesine kat etseydi eğer, çok daha doyurucu bir roman okumuş olacağımızı düşünüyorum A Ömer Türkeş |
|