Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eklerin, kökeni, türkçedeki

Türkçedeki Eklerin Kökeni

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçedeki Eklerin Kökeni




Türkçedeki Eklerin Kökeni

Türkçedeki eklerin meydana gelmesinde, başlıca üç yolun etkili olduğu anlaşılmaktadır
Bazı ekler başlangıçta ayrı sözcükler oldukları halde, kullanılış ve anlam zorunluğu ile zamanla ek durumuna geçmektedirler

Bu düşünce eklerin bir kısmı için kolayca ispatlanabilir "i-" ünlüsüyle başlayan bazı sözcük kökleri kullanılış durumuna göre kolayca ekleşmektedir "ile" sözcüğü, günümüzde hem ayrı sözcük olarak, hem de ek olarak kullanılmaktadır, "eli ile = eliyle, taş ile = taşla" örneklerinde olduğu gibi

Ekeylemlerin bütün çekimleri de hem ayrı sözcük olarak hem de ek olarak kullanılmaktadır: "gelmiş idi, gelmiş-ti; gelir idi, gelir-di; ne ise, ne-y-se" gibi "için" sözcüğü bile son zamanlarda ekleşme yolunu tutmuştu Eski İmlâ Kılavuzu'nda, "olduguyçin, geldigiyçin" gibi örnekler verilerek "için" sözcüğünün ek gibi yazılabileceği gösterilmişti [1] "Şiş-man, koca-man, az-man, sök-men, seğ-men, Köle-men, Türk-men" gibi sözcüklerdeki "-man /-men" ekinin aslında ayrı bir sözcük olduğu, sonradan ek durumuna geçtiği söylenebilir Çünkü bu ek, getirildiği ad ya da eylem soylu her sözcüğe genellikle "adam, insan" kavramı katmaktadır "Değir-men" sözcüğü bile, başlangıçta daha çok "değirmenci" kavramı vermiş olmalıdır

Bunlardan başka Prof Jean Deny'nin dediği gibi, "-daş" eki de "-da" kalma durumu ekiyle "eş" sözcüğünden kurulmuş olabilir; "arkadaş = ar-ka-da + eş, kardaş = kar-da + eş, yoldaş = yol-da + eş" gibi [2]

İkinci bir yol olarak, bazı eklerin iki ekin birleşmesiyle doğduğu söylenebilir "kumsal" ve "yoksul" sözcüklerindeki "-sal" ve "-sul" ekleri, "-sı" ve "-al, -ıl" eklerinin birleşmesiyle oluşmuş görünmektedir "kumsal" sözcüğü, "kum-su", "kum gibi" anlamından, "-al" ekiyle genişletilmiş ve kökanlamdan mensubiyet yüklenerek, köke bağlı sıfat gibi kullanılmış, sonra da adlaşmıştır "kumsal" gibi, "yoksul" sözcüğü de, aynı yolla "yok-su", "yok gibi" anlamından yararlanılarak, "-ıl" ekiyle genişletilmiştir Anadolu ağızlarında kullanınılan "varsıl = varsı-l" sözcüğü de aynı kuruluştadır

Bu yol, "-cıl / çıl" eki için de düşünülür: "adamcıl = adam-cı-l [3] = adamdan ürken, adama saldıran hayvan, ters yorumla adama düşkün, adama sokulan, yaklaşan hayvan" (bkz Kamus-ı Türkî, İstanbul 1317) "insancıl = insan-cı-l = insana alışık, insana düşkün"; "balıkçıl = balık-çı-l = balıkla beslenen, balık tutan bir tür kuş"; "alımcıl = al-ım-cı-l = satın almak isteyen, müşteri" (bkz Derleme Sözlüğü) Görülüyor ki, bu tür "-cıl / -çıl" ekinin kurulmasında, anlam bakımından, "-cı" eki etkili olmuş ve bu ekin verdiği kavram "-l" ekiyle genişletilmiştir Hatta bu tür sözcükler "-l" ekini almadan da kullanılabilir

"-tan / -dan" çıkma durumu ekinin de (ablativus), "-ta / -da" kalma durumu ekiyle (lokativus), "-ın" araç durumu ekinin (instrumentalis) birleşmesiyle oluştuğu ileri sürülebilir Çünkü eski kaynaklarda "-ta" kalma durumu eki, aynı zamanda çıkma durumu eki görevini de yapmaktaydı Sonradan "-tın / -dın" çıkma durumu eki (ablativus) belirmiştir Ekin aslında "-ın" (instrumentalis) eki gibi dar ünlüyle kurulmuş olması ve her iki ekin verdikleri kavramların birbirine yakın bulunması böyle bir düşünceye yol açmaktadır Ayrıca "-ın" araç durumu eki Anadolu ağızlarında "artık-ın" gibi sözcükler meydana getirmektedir

Daha sonra da "-tın /-dın" çıkma durumu eki, "t" sesinin dar ünlüleri açma ve genişletme etkisiyle, "-dış / taş" sözcüklerinde olduğu gibi, "-tan / -dan" biçimine dönüşmüştür

Bazı eklerin durumu da inceleyicilerinin dikkatini, üçüncü bir yola, belli diller arasında ortak bir kaynağa çekmektedir Bu tür eklerin başında "-al / -ıl" eki gelmektedir

"-al" eki, başka ekler ve sözcüklerle birlikte, aynı anlam, aynı görev ve biçimde Latincede geçmektedir

Latince ile Türkçe arasında, zaman ve bölge bakımından, böyle bir karşılaştırma olanaksız görülürse de, uzun yüzyıllar bir sözcük kökü veya ek yaratılamaması, sözcük köklerinin ve bazı eklerin tarihinin, insanın yaratılması kadar eski olduğu daima dikkate alınmalı, tarihsel dönemlerde ses, biçim ve görev değişikliğine uğrayarak dilden dile geçmiş, tanınmaz duruma gelmiş sözcük ve eklerin varlığı unutulmamalıdır

Böyle görüşlerin ışığı altında, Milâttan önce 40 yüzyıldaki Sümerce ile Macarca bile karşılaştırılmaktadır
Tarihsel dönemlerde, dillerin birbirlerinden sözcük aldıkları da bilinmektedir Bu tür olay ve örneklerin, tarihin bilinmeyen, karanlık dönemlerinde de geçerli olduğu görülen izlerle anlaşmaktadır
Her dilde olduğu gibi, Türkçede de tarihsel dönemlerde yabancı sözcükler ve ekler alınmıştır
Yabancı dillerin Türkçeye ağır baskı yaptığı dönemlerde yabancı sözcükler kök ve ekleriyle, hatta gramer kurallarıyla birlikte alındığı gibi, Türkçe sözcükler de yabancı kurallara göre kurulan tamlamalarda kullanılmış [4] özellikle Türkçe köklere yabancı ekler getirilmiştir

Arapça "millî, medenî, insanî sözcükleri gibi, Türkçe "altın", "gümüş" sözcüklerine "-î" eki getirilerek "altun-î, gümüş-î" sözcükleri yaratılmıştır

Arapça "teşkilât, varidat, faaliyet, zaten" gibi sözcükler örnek tutularak Türkçe köklerden yabancı eklerle "geliş-at, gidiş-at, var-iyet, ayrı-yeten" gibi sözcükler de kurulmuştur Türkçe sözcük köklerine Farsçanın ekleri de getirilmiştir: "emek-tar, sürme-dan-lık, iğne-den-lik, su-dan-lık" gibi [5] "otlakiye vergisi" biçimindeki örnekler dilimizde hâlâ kullanılmaktadır

Görülüyor ki sözcükler gibi ekler de diller arasında alınıp verilmekte, anlam ve görevi her dilde az çok aynı kalmaktadır Bu bakımdan tarihsel dönemlerde olduğu gibi, tarihten önceki dönemlerde de, eklerin sözcükler gibi dilden dile geçtiği bilimsel görüşlere aykırı düşmediği gibi, bu durum, dillerin karanlık dönemlerini aydınlatmada öncü de olmaktadır

Bilim verilerine göre Türkçe ile Latince arasında bir araştırma, karşılaştırma yapılacak olursa, kökende, yani menşede, bu iki dilin bazı sözcük ve ekler bakımından aynı kaynaktan yararlandıkları görülür Şimdilik bilinmeyen bir çağda, Türkçe ile Latince aynı kaynağa yakın dolaylarda kullanılmış, sonra da bu kaynaktan ve birbirinden uzaklaşmışlardır Bu tür yakınlıkları Türk gramercisi AC Emre daha önce [6] Türkçe ile Hint-Avrupa sözcükleri arasında açıklamağa çalışmışsa da, burada işlenen ekler üzerine durmamış ve yaptığı karşılaştırmaları da eski Türkçeye, yani Orhun ve Uygur Türkçesine dayandırmamıştır

Dillerin, yüzyıllar boyunca kolay kolay kök veya ek yaratamadıkları bilindiğine göre, pek çok dilin kök ve ek bakımından ortak bir kaynaktan ya da birbirlerinden yararlandıkları daima söz konusudur

Türkçenin ekleriyle Hint-Avrupa dillerinin ekleri arasında, özellikle Latincenin bazı kök ve ekleri bakımından, çok yakın bir benzerlik bulunduğu kolay kolay inkâr edilemez [7]

Türkçedeki soru adılı "ne" [8], Latincede de aynı görev ve aynı biçimde geçmektedir Türkçede olduğu gibi "ni" biçimi de vardır ve "negü" gibi türevlerine de rastlanır "ni-tek, ni-tek-im" gibi sözcüklerde olduğu biçimde, aynı "ne" sözcüğü Latincede de "gibi" ya da "olumsuzluk" kavramı sağlamak için kullanılır (bkz A Meillet ve A Ernout, Dictionnaire Etymologique de la Langue Latin, Paris 1932, s 627)

"ne" sözcüğü Latincede eylemlerin sonuna gelmekte ve ek gibi kullanılmaktadır : "venisti-ne = geldin mi?", "vidisti-ne = gördün mü?", "vidit-ne = gördü mü?" gibi

"ne" sözcüğü Latincede de Türkçede olduğu gibi soru kavramından başka "olumsuzluk" kavramı da verir: "ne veniat = gelmesin" gibi

Türkçede olduğu gibi Latincede de "ne" sözcüğünün ikilenmesiyle de "olumsuzluk" kavramı sağlanır: "neque venit neque me vidit = ne geldi ne beni gördü = gelmedi, beni görmedi" gibi

Bu tür yakınlıklar "tesadüf" diye yorumlanamaz, çünkü bu yakınlıklar bir tek sözcük veya ekte görülmemekte, bir dizide, bir sıralanışta olayların gelişmesinde görülmektedir

Kişi adıllarından başka, "ne" adılı gibi, öteki soru adıllarının da biçim, anlam ve kullanış bakımından her iki dilde yakınlık göstermesi ayrıca dikkate değer
Orhun ve Uygur lehçelerinde kullanılan soru adılları bir "ka = qua" köküne dayanır
Uygur kaynaklarında ise şu soru adıllarına rastlıyoruz : "kaç = ne kadar, kaç ; kaç kata = çok kez, çok defa, ekseriyetle ; kaçan = ne vakit, ne zaman ; kaçang = kaç defa, o kadar, kaç kez ; kayu = hangi, hangisi" gibi
Kaşgarlı'nın Divan'ında ise "kanu, kanda" örneklerinden başka "kayu = hangi [10]", "kayda = nerede", "kança = nereye", "kaçan = ne zaman", "kaç = soru soran bir edat" ; "kim = soru edatıdır Oğuzlar boy kim derler ki, hangi kabile demektir" gibi örneklerin bulunuşu ayrıca dikkate değer (bkz Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lûgat-it-Türk, Besim Atalay tercümesi, cilt I, s 338, sat : 24)


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçedeki Eklerin Kökeni

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçedeki Eklerin Kökeni




Kişi ve soru adıllarından başka Türkçe ve Latince bazı sözcükler arasında da yakınlıklar vardır Her iki dilde ortak biçimde ve ortak anlamda kullanılan sözcüklerden bazıları şunlardır : Türkçe : ata, Latince : atta ; Türkçe : ir/er = Latince : vir [11] ; Latince : amare = sevmek Türkçe : amrak = sevgili, âşık ; Latince : domus = ev, çatı ; Türkçe : dam ; Türkçe : kedi, Latince : cattus ; Türkçe : tepe, Hint-Avrupa dillerinde : top ; Türkçe : bal, Latince : mel vb
Her iki dildeki adıllar ve sözcükler arasındaki yakınlıklardan başka daha önemli ölçüde ekler arasında da ses, biçim ve görev bakımlarından tam bir ortaklık olduğu görülmektedir Bu tür eklerin başında "-al" eki gelmektedir
Eklerin bir dilden bir dile sözcükler kadar kolay geçmediği bilinir Bununla birlikte sözcük kökleri gibi ek yaratmanın da güçlüğü dikkate alınacak olursa, bir dilden bir dile ekin de bazı anlam zorunluklarıyle, gereksinmelerle geçtiği görülmektedir
"-al" eki Türk lehçelerinde, Latin dillerinde olduğu gibi aynı biçim, anlam ve aynı görevde kullanılmıştır
"-al" eki, en eski kaynaklardan biri olan Uygurcada "sakal" sözcüğünde görülmektedir Kaşgarlı'nın Divan'ında da aynı sözcük aynı anlamda geçmektedir Sözcüğün kökü "sak" biçiminde olmalıdır
Orhun Yazıtları'nda da "sak-ın-mak", "düşünmek" anlamında kullanılmıştır Aynı sözcük Uygurcada da aynı anlamdadır: "düşünmek, plan kurmak, düşünüp taşınmak, endişelenmek" vb
Aynı kökten kurulmuş olan "sak-ış = düşünce, endişe, kaygı, hesap", "sak-ın-gu" = düşünce, tefekkür, düşünme", "sak-ın-ç" = fikir, düşünce, niyet, tasavvur, istiğrak", "sak-ınç-lı" = düşünceli, fikir sahibi, endişeli", "sak-ınç-sız = düşüncesiz, endişesiz, tasasız" gibi sözcüklerde Uygurcada geçmektedir
Ayrıca "sak-ı-mak" sözcüğü de "ciddî olmak, bir şeye itina göstermek" anlamlarında Uygurcada kullanılmıştır
Buna göre Orhun Yazıtları'nda ve Uygurcada çeşitli sözcüklerin yapısında kök olarak kullanıldığı görülen ve "düşünce, akıl, fikir" kavramları veren bir "sak" kökünün varlığı belirmektedir Daha sonraki metinlerde "sakla-mak" biçiminde geçen bu kök, aynı kavramın doğrultusunda kullanılmaktadır "Saklamak" kavramı, "korumak, düşünerek tedbir almak" anlamlarını kapsar Nitekim Uygurcada "sak-uş-mak", "birisini himayeye almak, korumak, birini koltuğu altına almak, muhafaza etmek" anlamlarında, tıpkı "saklamak" gibi kullanılmış, ayrıca işteş çatıyle kurulmuştur
"Sak-ın-mak" sözcüğü de "düşünüp çekinmek" demektir
Buna göre "sak" kökünün, soyut ad olarak "akıl, düşünce, hafıza" anlamlarını vermekte olduğu, somut ad olarak "kafa, baş" anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır
Bu bakımdan "sak-al" sözcüğü, "kafaya mensup, başa ait" kavramlarından doğmakta, "sak-ak = çene" sözcüğü ile bağlanmaktadır
Kaşgarlı'nın Divan'ında "çene" anlamında kullanılan "sakak" sözcüğünün varlığı, "sakal" sözcüğünün, "baş, kafa, çene" ile ilgisini açıkça belirtmektedir
Kaşgarlı'nın Divan'ında başlı başın a "sak" sözcüğü, "işte uyanık ve zeyrek olan" anlamında geçer Divan'da "sak er = uyanık, zeyrek kişi", "sak-lık = uyanıklık" demektir "Sak" kökü yine "akıl, düşünce" kavramlarından kayarak "dikkat" anlamında da eski çağlarda askerlikte kullanılmıştır; "sak sak" biçimindeki bu ikileme, "nöbetçinin, bekçinin kaleyi ve atı koruyabilmek için uyanık olmasını emreden söz" olarak geçmektedir
Osmanlıcada ve Anadolu ağızlarında, "sak", "müteyakkız, uyanık, çabuk duyan, tetik olan, ihtiyatlı, uslu, sakin" anlamlarında kullanılır ; "sak dur!" veya "sak samit dur!", "uslu, akıllı dur" demektir Yine Osmanlıcada "çenenin altından sarkan et, gerdan, gabgab" anlamında kullanılan "sakak" sözcüğü de aynı sözcüktür Atların boyunlarında, çene altında olan bir hastalığın Türkçe adı da aynı kökten gelen "sakağı"dır
Bu açıklamalara göre, sakal sözcüğü Türkçedir ve sözcükteki "-al" eki Uygurcadan beri hatta daha önceleri Türkçede kullanılmıştır
Aynı ek "topal" sözcüğünde de görülmektedir
Orhun Yazıtları'nda "top-mak = bağlamak", "top-la-mak = derlemek, toplamak" sözcükleri bulunmakla birlikte "top" kökü ad olarak geçmemektedir
Ancak Uygurcada "top", "bütün, hep, topyekûn", "top-lu = bir arada, toplu" sözcüklerinde "top" kökünü görmekteyiz
Kaşgarlı'nın Divan'ında "top, top-ık" sözcükleri "çevgenle vurulan top, topaç" anlamında geçmektedir
Bu duruma göre "top" sözcüğü bugünkü anlamda daha XI yüzyılda kullanılmaktaydı
Osmanlıcada da "top" kökü, "bütün, büsbütün" anlamlarını vermektedir
Ayrıca "top-aç", top-ak" sözcükleri Osmanlıcada "yuvarlak, toparlak, top gibi" anlamlarında kullanılmıştır
Bugünkü "top-uk, top-ak, top-aç, top-an, top-ar-lak, top-lu, top-uz, top-tan" sözcükleri de aynı kökten gelmektedir
"Aksak" anlamını veren "top-al" sözcüğü görülüyor ki "top" köküyle ilgilidir Aynı kavramı veren "ak-sa-k / ağ-sa-k" sözcükleri de "aksayan, bir tarafa kayan, yuvarlanan" kavramlarını belirtmektedir
Genellikle eski kaynaklarda geçmeyen fakat çok yaygın olarak kullanılan "top-al" sözcüğü, "aksayan, kayan, yuvarlanarak yürüyen" kavramlarını vermektedir ki "top" köküyle "-al" ekinden kurulmuş olduğu belirmektedir
Nitekim "güzel" sözcüğü de, "göz-el" biçiminde kurulduğu halde ve çok yaygın olmakla birlikte eski kaynaklarda geçmemektedir
"Çatal" sözcüğü de "çat" adıyle "-al" ekinden kurulmuştur "Çat" adı daha çok ikili bir kök olarak "çat-mak" eylemiyle tanınmıştır Halbuki "çatmak" eyleminin kökü olan "çat" sözcüğünü ad olarak da kolaylıkla bulabiliriz


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçedeki Eklerin Kökeni

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçedeki Eklerin Kökeni




Orhun Yazıtları'nda "kuyu" anlamında "çat" biçiminde bir sözcüğe rastlıyoruz Aynı sözcük Kaşgarlı'nın Divan'ında da geçmektedir Eski kuyuların yapılışı, biçimleri ve bu kuyulardan su çekmek için kullanılan çatal odunlar dikkate alınırsa "çatmak" eylemindeki "çat" kökünün "kuyu" anlamıyle birliği düşünülebilir Böyle bir ad kökü ile anlam birliği sağlanmasa da, "çat" biçiminde hem eylem kökü olan hem de ad olarak kullanılan bir sözcük Türkçede kullanılmaktadır "Çat" adı, "iki veya daha çok yolun, derenin ya da dağın birleştiği yer anlamında Anadolu'da yaygındır : "yolun çatı = yol-un çat-ı = yolun birleştiği yer" vb (bkz Ömer Asım Aksoy, Gaziantep Ağzı, cilt III ; ve bkz Söz Derleme Dergisi)
Böylece "çat-al" sözcüğünün "çat" adına getirilen "-al" ekiyle kurulduğu anlaşılmaktadır
Aynı kök, eylem kökü olarak da "çatık, çatak" gibi sözcükleri meydana getirmiştir
"Çatal" sözcüğündeki "-al" ekinin yalnız alet adı kurmak için kullanıldığı asla ileri sürülemez Çünkü "çatal perde" gibi tamlamalarda "çatal" sıfattır "Çatal kazık yere batmaz" atasözünde de "çatal" sıfat gibi kullanılmıştır Yemekte ya da tarlada kullanılan "çatal" adı sonradan meydana çıkan bir kullanılıştır
Görülüyor ki "sakal, topal, çatal" sözcüklerindeki "-al" eki, ad köklerine getirilen ve sıfat ya da ad soylu sözcük kuran bir ektir
Bu eki bir de Anadolu ağızlarında kullanılan "ıg-al > ığ-al" sözcüğünde görüyoruz Bu sözcük "toprağın yaşlığı" anlamını verir Sözcüğün "ıg = su" köküyle kurulduğu anlaşılmaktadır ("ıg = su" sözcüğü için bkz Vecihe Hatipoğlu, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı 1972, s267-273)
Aynı "-al" ekini Latincede de aynı görevde bulmaktayız Latincede "anim = can, ruh" köküne, "-al" eki getirilerek "anim-al = canlı, ruhlu" sözcüğü yaratılmış, sonra da sözcük "hayvan" anlamına bağlanmıştır Görülüyor ki Latincede de "-al" eki, ad soylu sözcüklere getirilmekte ve kök-anlama bağlı sıfat biçiminden ad meydana gelmektedir Türkçede olduğu gibi Latincede de bu ek çok az kullanılmıştır "-al" eki Latincede ancak bir iki sözcükte geçmektedir Halbuki Latinceyle iligili Batı dillerinde, özellikle Fransızcada, "-al" eki sonradan çok işlek duruma geçmiştir
Türkçede de "-al" eki başlangıçta iki üç sözcükte kullanılmıştır Bu ekin ünlü uyumlarına göre değişen "-el" biçimi Türkçede daha yaygındır
[size="3"]Yalnız bu tür örneklerin elimizdeki eski kaynaklarda bulunmayışı dikkati çeker Doğu Türkçesinde, "kör-mek = görmek" eyleminden kurulan "körklüğ = güzel" sözcüğü, Batı Türkçesinde "göz" kökünden "-el" ekiyle kurularak "göz-el > güzel" biçiminde kullanılmaktadır Bu sözcükte de ad köküne gelen "-el" eki sıfat meydana getirmektedir Anadolu ağızlarında kullanılan "gök-el > göğ-el = yeşil, mavi ; göğel ördek", "çiğ-el = çiğ, ham ; çiğel armut", "tük-el = tam, bütün", "çep-el = çöplü ; çepelli arpa" sözcükleri de "-el" ekiyle kurulmuştur
Aynı "-al / -el" eki "-ıl / -il" biçiminde de kullanılmaktadır Çünkü "-ıl / -il,
-ül" ekleri de, "-al / -el" ekleri gibi ad soylu sözcüklere getirilmektedir ve ad soylu sözcükler sıfatlar kurmaktadır
Orhun Yazıtları'ndaki "yaşıl" sözcüğü "yaş" köküyle "-ıl" ekinden kurulmuştur Aynı sözcük "yaşıl, yeşil" biçimiyle hemen hemen her kaynakta bulunmaktadır
Yine Orhun Yazıtları'nda ve Kaşgarlı'nın Divan'ında kullanılan "köng-ül = gönül" sözcüğü de "köng", "gön, göğüs, deri" anlamında kullanılan köke
"-ül" ekinin getirilmesiyle kurulmuştur
Kaşgarlı'nın Divan'ında görülen "baş-ıl = başında beyazı bulunan" sözcüğü de "baş" köküyle "-ıl" ekinden meydana gelmiştir
Orhun Yazıtları'ndan beri kullanılan "kız-ıl = kırmızı" sözcüğü de "-ıl" ekiyle kurulmuş ad soylu sözcüklerden biridir
Kütahyalı gramerci Abdurrahman Efendi de "endişeli, tetik" anlamlarında kullanılan "kuşku-l" sözcüğü ile, "onun uykusu kuşkuldur" gibi tümceleri örnek vermiştir
Görülüyor ki geniş ünlüyle ad köklerine bağlanan "-a" eki bazen de dar ünlüyle "ıl" biçiminde ad köklerine bağlanabilmekte ve sıfat yahut ad soylu sözcük kurmaktadır
Anadolu ağızlarında "ard-ıl = muahhar, müeccel, redif" (bkz Tarama Dergisi) anlamlarında geçen bir sözcük de "-ıl" ekiyle kurulmuştur "An-ıl" ise "hafıza, maksat, gaye, usul" anlamında geçer "Anılı bilinmeyen iş yapılmaz" atasözü Tokat ve Manisa dolaylarında yaygın olarak kullanılmaktadır (bkz DS)
Yansıma olarak kurulan bazı ikilemelerde de "-ıl" ekine rastlamaktayız : "par-ıl par-ıl, pır-ıl pır-ıl, çağ-ıl çağ-ıl, gür-ül gür-ül" gibi
[size="3"]"Par-la-mak, çağ-la-mak, gür-le-mek" gibi eylemler dikkate alınırsa, bu tür yansıma kökleri, ad kökü gibi işlem gördüğünden "-ıl" ekini alabilmiştir
Latincedeki ad yapan "-um, bell-um = savaş" eki gibi Türkçede de eylem kök veya gövdelerine gelerek somut adlar yapan bir "-um" eki vardır : "doğ-um, sok-um, oy-um" gibi Türkçede bu ek, ünlü kurallarının etkisiyle türlü biçimlere girer : "al-ım, sat-ım, kal-ım, öl-üm, sür-üm, ver-im, dür-üm, giy-im, dil-im" gibi
"-ım" eki, Latincede olduğu gibi Türkçede de eylem soylu köklerden soyut adlar meydana getirmektedir Orhun Yazıtları'nda "-ım" ekiyle kurulmuş "öl-üm, bat-ım" gibi birkaç örnek kullanılmıştır Uygurcada örneklerin çoğaldığını görüyoruz : "kör-üm = rüya, düş, görünüş ; "iç-im = sıvı halindeki yemek ; yar-ım = yarım ; al-ım = borç, borç alınan her şey ; tur-um = durum" gibi
[size="3"]"-ış" ekiyle kurulan sözcükler de Orhun Yazıtları'nda "ağış = yükseliş, yokuş" gibi bir iki sözcükte geçmekte, Uygurcada "alış = alış veriş, ticaret", "biliş = bilme, biliş", "iliş = yapışma, takma, ilişme" gibi sözcüklerle bu tür örnekler çoğalmaktadır
Bütün bu araştırma ve incelemelerin ışığında görülüyor ki Türkçedeki
"-la / -le" gibi bazı ekler, "ile" gibi sözcüklerden çıkmakta, "-sal / -sel" gibi bazıları birleşik görünümü vermekte, "-al / -el" ad eki gibi bazıları ise Türkçede ve Batı kaynaklı sözcüklerde aynı biçimde, aynı anlam ve aynı görevde kullanılmış bulunmaktadır
Türkçedeki eklerin önemli bir özelliği de "-ım", "-ış" ad ekleri gibi eski kaynaklarda az kullanılan bazı eklerin, sonraki Türk dillerinin çoğunda işlek duruma geçmiş olmalarıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçedeki Eklerin Kökeni

Eski 10-21-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçedeki Eklerin Kökeni




Latince

Latince, Hint-Avrupa dil ailesine üye antik bir dildir Roma İmparatorluğu'nun resmî dili Latince idi Daha sonra, Ortaçağ'da kiliselerde Latince kullanıldı O zamanlar İncil, Latince olarak yazılırdı Bu yüzden Latince sembolik olarak Vatikanda kullanılmaktadır Çoğu Avrupa dillinin kökeni Latince'dir

Türkiyede Latince eğitimi bazı üniversitelerde seçmeli dil dersi şeklinde mevcuttur Onun dışında lise düzeyinde de seçmeli dil olarak Latince'yi öğreten kurumlar vardır

İtalyan Lisesi

Sankt Georg Avusturya Lisesi

Galatasaray Lisesi

Galileo Galilei İtalyan Lisesi






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.