Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gerçek, sevgi

Gerçek Sevgi

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gerçek Sevgi



Gerçek Sevgi - Abdurrahman Tümer

Martılar çığlık çığlığaydı


İstanbul apartmanları, tatlı bir ikindi sonrası gölgelerini uzatmış, bir, iki saat sonra kendini kucaklayacak olan geceye bırakıyordu


Sahildeki vapurlar; kafasında günlerce hesabını ettiği, bir çıkmaz sokak kadar karışık olan düşünceleri gibi bir gidip, bir geliyordu


İlk akşamdan, minarelerin arasından yükselerek kendini İstanbul’a gösterecek olan dolunay kadar kararlıydı


Günlerce ağlamaktan yorulmuş, etrafı mor bir renge bürünen, feri sönmüş, gece karası gözleri adeta kendisine ‘’Gel, gel’’ diyen boğaza bakıyordu


İçindeki, kurtulamadığı bu kara düşüncelere, bu zor hayallere inat, İstanbul semalarındaki mehtap, ona, hayatı yeniden yaşamaya, hayata yeniden sarılmaya davet eder gibi muhteşem güzellikteydi


Ama ne olursa olsun bunu kafasına koymuştu Tolga Başka bir çaresi yok gibi görünüyordu


Onsuz olmanın, onsuz yaşamanın, karlı dağlarda, yapayalnız, biçare kalan bir yürek kadar çetindi, zordu onun için


Her şey o gün başlamıştı


O, bahar kadar güzel gözlerini ondan kaçırarak, sebep göstermeden,üzgün ve mahcup bir tavırla,’’ Yapamayacağım, yapamayacağım, bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğim’’ diyerek, bir yıl önce büyük bir mutlulukta parmağına taktığı nişan yüzüğünü çıkarıp,oturmuş oldukları masaya bırakmıştı Ardından da arkasına bakmadan koşar adımlarla oradan uzaklaşmıştı


İşte Tolga’nın da yıkıldığı an, o an olmuştu


Gözleri, az önce nişanlısının parmaklarında duran, ona, sevgilisiyle bir yıl boyunca yaşadığı o güzel günleri hatırlatan yüzüğe bakakaldı Denizin orta yerinde vurgun yemiş gibiydi


Bir türlü ellerini kaldırıp, onu, oradan almaya cesaret edememişti

Gururunun kırıldığını, ruhunun incindiğini hissetti


Kendisini hayata bağlayan, umutla geleceğe bakmasını sağlayan nişanlısı, az önce, bir güvercin gibi ellerinin arasından, bir daha dönmemek üzere uçup gitmişti


İşte o günden bu güne kendini boşlukta hissetti Tolga


Terkedilmişlik duygusu içindeydi Sevgiye giden bütün yollarına gece çökmüştü

Yapa yalnız, sevgisiz ve kimsesizdi

‘’İnsanların bunca ızdırabını çekip çıkaran dünya, bunca acılarına çare olan dünya, bana niçin duyarsızdı? Bana niçin ilgisizdi?’’diye sitem ediyordu


Ölümü düşünmeye başladı Ölmek istiyordu ‘’Ölüm nerdesin?’’ der gibiydi


İşte, tam şu anda ,boğazın bir kenarında kendisi, diğer bir kenarında da, Üsküdar’ın o, ölgün ışıkları bulunmaktaydı

Zaman, ayaklarının dibinden çağlayarak, girdaplar çizerek, gelip geçen, boğazın hırçın suları gibiydi


Mehtap, onu, tekrar hayata bağlamak için, gece boyu sessiz çığlıklarını haykırmaktan yorulmuş olacaktı ki, yenilmiş bir savaşçı edasıyla, yavaş yavaş İstanbul semalarını terk ediyordu


Vakit tamamdı


Yapmalıydı artık Çektikleri bu acılara son vermeliydi artık


Gece, yorgun yorgun, siyah eteğini toplayıp gitmeye hazırlanırken , o, son bir kez, veda eder gibi bir bakışla, yıllardır kahrını çeken İstanbul’a hüzünle baktı


Ve ucu, sonsuzluğa değecek olan, o, ilk adımını büyük bir cesaretle attı

Hayata yenilmiş bir ruhun, dayanılmaz ağrılarının eşliğinde son hamlesini yapmaya kalkışırken, o anda , İstanbul’un seher vakti rüzgarına karışarak, devasa binaların duvarlarından yankı yapa yapa kulağına gelen bir ses duydu


Birden irkildi


Durdu


Bu ses başka bir sesti Bu ses, umutsuzluğunu billur pınarlara dönüştüren, çoraklaşan ruhuna, bahar esintisi getiren, haz veren, huzur veren bir sesti


Bu ses başka bir sesti Bu ses, gel diyordu ona, gel, küllendir dağlarının tüm volkanlarını;

gel diyordu, gel, taşır umutlarını, gam denizinde Erit devasa kaygılarını, erit içinde bulunduğun sıkıntılarının tümünü


Bu ses başka bir sesti Bu ses, gel diyordu ona, gel, gel ki; kurtul tutsağı olduğun sahte sevgilerden Gel ki; kurtul çöllerine düştüğün sığ tutkulardan Gel,gel, gel diyordu


Bu ses sıcaktı, sımsıcaktı Ana sesi kadar şefkat dolu, ana sesi kadar sevgi doluydu


Bu ses, ‘’Allahu Ekber, Allahu Ekber ‘’ diye minarelerden semalara doğru yükselen, ezandı

Ezanın sesiydi


Dinledi

Ezanı hiç bu kadar güzel, hiç bu kadar haz verici duymamıştı


Ona doğru gitmeyi denedi

Olmadı

Sanki, sanki ellerinden, sırtından, elbiselerinden yüzlerce el, onu tutup, tekrar aynı girdaba çeker gibi oluyordu


Ezan ‘’gel, gel ‘’ diyordu ona

Bir anda büyük bir güçle kendini silkeleyerek, koşmaya başladı


Kısa bir süre sonra kendini büyük bir huzur içinde, omuz omuza saf tutmuş cemaatin arasında buldu Alnını seccadeye koymuş hüngür hüngür ağlıyordu

O, artık, gerçek bir sevgili bulmuş, yepyeni bir hayata merhaba demişti




Abdurrahman Tümer

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.