Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
allahın, elvekîl, göstermenin, ismi, kaderine, kalbi, kaza, olan, rıza, tevekkül

Allahın Kaza Kaderine Rıza Göstermenin Kalbi Olan Tevekkül (Allahın El-Vekîl İsmi)

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Allahın Kaza Kaderine Rıza Göstermenin Kalbi Olan Tevekkül (Allahın El-Vekîl İsmi)



Dünyalık işlerimizi yaptırmak için bazen vekil ararız Vekil bizim adımıza işlerimizi sağlıklı bir şekilde yürütür Hele hukuk gibi ciddi bir alanda bir avukata danışmadan ve vekâlet vermeden bir davaya girişmeyiz
Hastaneye giden kişi sağlığını doktora emanet eder Devleti de seçimlerde bizi temsil eden vekillere emanet ederiz
Din işleri de dünya işlerini andırır Her işte Allahı (cc) vekil olarak kabul etmek imanın, teslimiyetin ve kulluğun bir gereğidir Allahı (cc) vekil olarak kabul etmek, Ona tevekkül etmektir Tevekkül etmek ise, önce elimizden geleni yapıp sonra işin sonucunu Allaha (cc) bırakıp güvenmektir Müslümanın Allaha (cc) güvenmek adına daima ağzında düşürmediği cümle şudur: Hasbünallahu ve nimel-Vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)
“Vekil olarak Allah yeter (Nisa suresi, ayet 81)”, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir (Âl-i İmrân suresi, ayet 173)”, “Kim Allaha tevekkül ederse, O, ona yeter (Talak suresi, ayet 3)”, “Allah tevekkül edenleri sever (Âl-i İmrân suresi, ayet 159)
El-Vekîl (Allah [cc] zulme uğrayanların ve her işte kendisine güvenenlerin vekilidir, avukatıdır)güzel isminin 99 Esma-i Hüsna zikrinde el-Hakk güzel isminden sonra gelmesi de anlamlıdır Bu, işlerimizde önce Allahın (cc) el-Hakk güzel isminin gereğini yerine getirdikten, yani işin hakkını verdikten sonra Allaha (cc) güvenmemize işaret etmektedir
Allahı (cc) vekil olarak kabul etmek Ona teslim olmakla mümkündür Kişide iman teslimiyetle gelişir Allah (cc) haline şükreden ve kaderine teslim olup rıza gösterene yakınlık gösterir Ama nefis her zaman nankörlük ve kadere isyan etme halindedir Kuşkusuz Allahın (cc) dininin nefse uygulanması, bu dinin yayılması, toplumda benimsenmesi, bireyin ve toplumun mükemmele ulaşması için elbette bir hoşnutsuzluk da gereklidir Yani dinde nefsin de payı vardır Bir eleştirel yaklaşım söz konusu olmalıdır Ama bir de bu olayın şükür ve kadere rıza gösterme cephesi vardır İşte insan bu noktada ancak Allaha (cc) güvenmeye ve işlerinde Onu vekil tutarak mücadeleye başlamalıdır Allaha (cc) şükretmeden ve kadere rıza göstermeden başlanan pek çok iş ve mücadele önceleri bir hak temeline dayansa da kısa zamanda batıl bir istikamete yönelebilir Sonu hüsran, yıkım olabilir Şeytanın oyunu olmaya, çıkarlarına hizmet etmeye başlayabilir Böyle başlayan bir işe Allahı (cc) vekil olarak görmek, göstermek ancak sözde kalan bir iddiadır Allahı (cc) vekil olarak görmek işin başında ve sonunda haline şükretmeyi ve kadere rıza göstermeyi gerekli kılmaktadır
Kuşkusuz her iş temelinde halinden memnuniyetsizliği, geleceği değiştirmeyi ve şekillendirmeyi amaçlar Bu da görünüşte haline şükretme, kaderine razı olma hali ile çelişkiye ve çatışmaya düşer Hâlbuki burada bir çelişki ve çatışma yoktur Girişilecek her iş meşruiyetini Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin (sas) sünnetinden aldıkça hak temele dayanır Zulme sapmaz Böyle hak temele dayanan bir iş şükürle ve kadere rıza ile hiçbir zaman çelişmez ve çatışmaya da girmez Ortada yanlış bir iş varsa düzeltilir Haksızlık da giderilir İş başlangıçta hak temele dayandığı gibi hak temelde gelişir ve sonuçlanır Bu da el-Vekîl olan Allahın (cc) bu işin temelinde, gelişmesinde ve sonucunda yer aldığını gösterir
El-Vekîl güzel ismi ile kula düşen görev, Allahın (cc) el-Hakk güzel ismi ile üzerine düşeni, yani işin gereğini yaptıktan sonra işin sonucunu Allaha (cc) bırakmaktır Hayır ve şer Allahın (cc) izni ve yaratmasıyla gerçekleşir Ona güvenme sonucu gerçekleşen şer bile olsa içinde büyük bir hayır gizlidir Bu da insanın her haline şükredip kadere rıza göstermesini gerekli kılar
Nefis Allahın (cc) kaza ve kaderine rızada anlayışsız bir insan gibidir Ahmaktır Bunun nedeni şudur: Nefsin zekâsı yoktur Daha doğrusu nefis entelektüel hayatımızdan pek etkilenmez Bu konuda güzel kitaplar okuyabiliriz, onlardan etkilenebiliriz de Ama nefis yine de bildiğini okuyabilir Nefse başka bir dille seslenilmelidir, yine nefis başka bir yöntemle eğitilmelidir
Nefse ibadet dili ile hitap edilip nefis eğitilebilir O başka bir dilden, başka bir yöntemden anlamaz Bu iş insanın iradesine bırakılsaydı insan aynen şöyle düşünecekti: Ben düşündüğüm şeyi yapabilirim İbadetler boşu boşuna emek, zaman, para israfından başka bir şey değildir
Allaha (cc) tevekkül, öğrenilerek elde edilebilecek bir konu değildir Çünkü nefis asla Allaha tevekkül etmez Nefis göz önünde olan şeylere güvenir Allahı (cc) görmediğine göre Ona tevekkül etmek şurada dursun Allahın varlığına bile inanmaz Yani tabii kişi Allahın varlığına hatta kaza ve kaderine rıza gösterilmesi ve Ona tevekkül edilmesi gerektiğine inanabilir ama aynı kişinin nefsi bunların hiç birisine inanmaz Çünkü nefis küfür üzeredir İmana gelmesi mümkün değildir Bunlara inanan ruhtur Gerçi mutmainne nefs artık Müslümandır, Allaha tevekkül de eder Ama bir mümin, nefsi en yüksek makama da gelse, o hiçbir zaman buna güvenmemeli, nefisini yine de her şeyden hakir görmelidir
Allahın (cc) kaza ve kaderine rıza göstermenin kalbi tevekküldür Tevekkül bu açıdan çok zor elde edilen bir manevi ikramdır Nefsin tevekkül halini benimsemesi bu konuda çok kitap okumakla, bilgilenmekle, bilinçlenmekle gerçekleşmez İbadetlerle olur İbadetler içerisinde de en çok zekât (sadaka), hac bunu sağlar Zira bu ibadetlerin temeli Allah (cc) rızası için para harcamaya dayanır Para bu yolda harcandıkça nefis de Allaha tevekkül etmeyi öğrenir Tabii bu da birden gerçekleşmez Zamanla, yavaş yavaş olur Zira tevekkül önemli bir cevherdir, kıymetlidir, elde etmek kolay değildir Bunun için büyük emek harcamak ve fedakârlıklarda bulunmak gerekir
Nefis zekât ve hac ibadetleri sırasında harcanan paraya önceleri tabii olarak tepki gösterebilir Bu ibadetleri istemez Ona zor ve ağır gelir Ama kişi kendisini zorlayıp bu ibadetlere devam ederse Allah ona bu ibadetlerdeki sırları zamanla gösterebilir Bu sır tevekküldür Yani nefis harcadığı paranın misliyle kendisine döndüğünü görür, sırrı kavrar Tevekkül aleyhinde olan cimrilik, acelecilik, rızık endişesi, yarın kaygısı, bencillik, Allaha güvenememe gibi kötü huylarının ne kadar yersiz ve komik olduğunu anlar, sonra da adeta bu ibadetlere âşık olur Bunlarla Allaha tevekkül etmeyi öğrenir ve sever Bu sefer de sadaka ve hac delisi olabilir Çünkü nefis her zaman ifrat ve tefrit üzere bulunur Bu ibadetlerde ifrata kaçan kişiler pek sırlarını söylemezler Bilerek saklarlar Ama itiraf ederlerse ancak bunu söylerler Bu yolda harcadıkları paranın misliyle kendilerine iade edildiklerini, mallarını koruduklarını, kendilerine de bir gönül tokluğu ihsan edildiğini belirtirler Tabii hal yaşanır, sözle bilinmez İşte kitaplardaki, sohbetlerdeki tevekkül bahsini anlayamayan nefis bu önemli konuyu bu yolla anlayabilir
Yalnız nasıl dengeli beslenmede her yiyecekten az da olsa almak gerekiyorsa ibadet hayatımızda da belli ibadetlere yüklenirken az da olsa diğerlerinden de almak nefsin dengeli bir şekilde eğitimi için çok önemlidir Bir ibadeti çok sevmek ve çok yapmak güzeldir Ama hoşa gitmeyen diğer ibadetleri ihmal etmek de büyük bir yanlışlıktır
Evet, nefis Allaha tevekkülü ancak yaşayarak yani Allah yolunda para harcayarak öğrenebilir Allah da en büyük öğretmen ve eğitmen olarak (Er-Rabb) insanlara zekâtı, haccı farz kılmakla onlara kaza ve kaderine rıza göstermenin kalbi olan tevekkül konusunu öğretmekte ve yaşatmaktadır Daha doğrusu nefsin diline ve anlayışına uygun olarak yaşatıp öğretmektedir Kuşkusuz insan sadece kalpten ibaret değildir Diğer yaşamsal organları da vardır Ama kalp çok önemli bir organdır Manevi âlemde de beyin kadar önemli bir işleve sahiptir
Kuşkusuz zekât ve hac ekonomik açıdan zengin kişilere düşen ibadetlerdir Fakirler bu ibadetleri yapamazlar Doğrudur İslamın zenginlik ölçüsü de bellidir Temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra aşağı yukarı 85 gram altını veya bu değerde parası veya ticaret malı olan kişi zengin sayılır Zekât ve hac gibi ibadetler de ancak bu kişilere farz olur Ama bizim burada üzerinde durduğumuz asıl konu tasavvuftur Allahın kaza ve kaderine rıza göstermek ile nefis yükselir Bunun için de kişinin bir takım koşulları yerine getirmesi gerekir Bu işin kalp kadar önemli organı da tevekküldür Nefis tevekkül konusunu makalelerle, sohbetlerle öğrenemez Zira nefsin entelektüel zekâyla pek ilişkisi bulunmamaktadır Nefis ancak ibadetlerden anlamakta ve onlarla değişmektedir Makam kat etmektedir Öyleyse yoksul kişiler zekât vermemekle ve hacca gitmemekle nefsin değişiminde kaza ve kaderine rıza göstermede kalp kadar önemli ve yaşamsal bir organı olan tevekkülden mahrum kalmaktadırlar mı? Hayır, öyle değil, fakirlik zenginlik gibi değildir Bir insan fakir olmakla ve fakirliğine rağmen haline şükretmekle zenginin zekât ve hac gibi ibadetlerden elde ettiği tevekkül haline zahmetsizce kavuşabilmektedir Tabii zenginlik de fakirlik de aslında kişiden kişiye değişen, yani görece durumlardır Önemli olan Allah rızası için vermektir Fakir insanın verdiği şey az da olsa zengin insanın verdiği şeye göre ona hem daha büyük bir sevap hem de daha büyük bir tevekkül hali kazandırmaktadır Hele bu fakir kişi tasavvuf yolunda ise mutlaka bu yoldaki nafile ibadetlerin yanına sadakayı da karınca kararınca koymalıdır Çünkü Allah indinde ameller tıpkı insanların dediği şu sözdeki gibidir: Az veren candan, çok veren maldan Bu iş onun için hayat memat meselesi kadar önemlidir Hâlbuki sofilerin fakirliklerini öne sürerek en az önem verdikleri ibadet sadakadır
Büyük evliyalar, çok zengin insanların veli olmada çok zorlanacaklarını ifade buyurmuşlardır Bunun nedeni de zenginliklerine göre az vermeleri ve sadece zekâtla yetinmeleridir Evliyaların genellikle fakir insanlardan çıkmalarının nedeni az da olsa vermeleri, bu verdikleri ile zenginleri geçmeleridir Çünkü vermede ölçü zenginlik oranı ile ölçülür, miktar ile değil
Sadakayı biraz da geniş düşünmek lazımdır Sahip olduğumuz bütün maddi ve manevi değerleri başkaları ile paylaşmak gerekir Bu değerler paylaşıldıkça da artar Hep veren olmayı istemeli ve düşünmeliyiz
Allah bizlere kalp zenginliği ihsan ederek sadaka vermeyi, hacca gitmeyi, bunun tabii neticeleri olarak tevekkül halini, sonra da kaza ve kaderine rıza göstermeyi nasip eylesin Amin
Muhsin İyi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.