İstanbul Türbeleri |
09-09-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
İstanbul TürbeleriŞeyh Zafir Türbesi (Beşiktaş) İstanbul Beşiktaş ilçesi, Yıldız Mahallesi, Balbaros Bulvarı’nın yanı başında, Yıldız Caddesi’nde bulunan Şeyh Zafir Türbesi, Ertuğrul Dergâhı’nın bir bölümünü oluşturmaktadır Yapı topluluğunu Sultan II Abdülhamid (1876–1909) Şazeli Tarikatının önde gelen şeyhlerinden Şeyh Hamza Zafir Efendi adına 1887 yılında yaptırmıştır Mimar Raimando D’aronco’nun XIX yüzyılda İstanbul mimarisine getirmiş olduğu Art-Nouveau üslubunda bir yapı olan türbe, kütüphane ve çeşme ile aynı üslupta tasarlanmış olup, kesme taştan yapılmıştır Kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü türbenin farklı bir görünümü vardır Cephede ince uzun bir niş içerisinde pencere ve bunun iki yanında da kare söveli birer pencereye yer verilmiştir Bütün bunlar dışarıya taşkın yuvarlak bir saçak içerisine alınmıştır Yakın tarihlerde, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dergâh ile birlikte restore edilmiştir Kılıç Ali Paşa Türbesi (Beyoğlu) İstanbul Beyoğlu ilçesi, Tophane Meydanı’nda XVI yüzyılın ünlü denizcilerinden Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın yaptırmış olduğu cami, medrese, hamam ve türbeden meydana gelen külliyesi Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır Bu yapı Mimar Sinan’ın mimarlık yaşamının son eserlerinden biri olup, camisinde Ayasofya’nın planı küçük ölçüde uygulanmıştır Kılıç Ali Paşa, Anadolu’da 1496’da dünyaya gelmiş bir Türk denizcisi olup, Uluç Ali Reis ismi ile de tanınmıştır Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis’ten deniz savaşları konusunda bilgilenmiş bir süre Cezayir Beylerbeyi görevinde bulunmuştur Avrupa devletlerinin Akdeniz’de Osmanlı egemenliğine son vermek için kurdukları Haçlı donanması Çeşme ve İnebahtı önlerinde Osmanlı donanmasını yakmışlardır Osmanlı deniz filosunun komutanı Kılıç Ali Paşa idi Bu savaşta Kılıç Ali Paşa birçok yabancı donanmaya ait gemileri batırmış ve kendi filosunu kurtarmıştır Osmanlıların ünlü kaptanlarından Müezzinzade Ali Paşa başta olmak üzere Osmanlı donanması birçok ünlü kaptanını da bu savaşta yitirmişti Kılıç Ali Paşa’nın İstanbul’a dönüşünde Sultan II Selim (1566–1574) tarafından Kaptan-ı Deryalığa getirilmiş ve Uluç lakabını da Kılıç’a çevirmiştir Bu yenilgiden sonra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile birlikte Osmanlı donanmasını eskisinden daha güçlü bir şekilde kurmuş ve Osmanlı donanması yeniden Akdeniz’e hâkim olmuştur Kılıç Ali Paşa 21 Haziran 1587’de ölünceye kadar donanmanın başında kalmıştır Kılıç Ali Paşa’nın türbesi Mimar Sinan’ın farklı bir mekân anlayışı içerisinde yapılmıştır Kesme taştan sekizgen planlı türbenin üzeri iç içe çifte kubbe ile örtülmüştür Türbe girişi derin bir niş içerisindedir Türbenin içerisinde yer alan iki sütun ve girişteki masif duvarlar arasındaki kemerler kubbeyi desteklemektedir Altlı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılan türbe bezeme yönünden çok zengin değildir Yalnızca alt kat pencerelerinin alınlıklarında mavi zemin üzerine beyaz harflerle Ayet’el Kürsi frizi yazılmıştır Kubbenin ortasındaki yazı madalyonu ve bunun çevresinde de mavi zemin üzerine beyaz renkte palmet ve Rumili bezemeler görülmektedir Türbenin 1979 yılında yapılan onarımı sırasında bu kalem işleri yenilenmiştir Türbe içerisinde Kılıç Ali Paşa ile Uluç Hasan Paşa’nın sandukaları bulunmaktadır Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açık değildir Piyale Paşa Türbesi (Beyoğlu) İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi, Piyale Baruthane Caddesi, Zincirlikuyu Baruthane Caddesi ve Sel Sokağı arasında bulunan bu türbe 1575 yılında, Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a 1577 yılında, ölümünden önce yaptırılmıştır Piyale Paşa Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520–1566) on dört yıl Kaptan-ı Deryalık yapmış ve birçok deniz savaşı kazanmıştır Piyale Paşa’nın aslen Hırvat olduğu söylenmektedir Müslüman olduktan sonra Abdurrahman ismini almış, Osmanlı sarayında Enderun’da yetiştikten sonra Kapıcıbaşı olmuştur 1553–1567 yıllarında aralıksız 14 yıl Kaptan-ı Deryalık görevini sürdürmüştür Bu dönemde Sakız ve Cebre adalarını ele geçirmiş İspanya, Fransa ve İtalya kıyılarındaki irili ufaklı 67 adayı Osmanlı topraklarına katmıştır İspanya Kralı II Philip’in donanmasını bozguna uğratarak kumandanını esir almıştır Sultan II Selim’in (1566–1574) kızı Gevherhan Sultan ile evlenmiş, saraya damat olmuştur Bundan sonra üçüncü ve ikinci vezirliğe getirilmiş ve 1577 yılında ölmüştür Kasımpaşa’da cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, sebil, hamam, çarşıdan oluşan bir külliye yaptırmış, türbesini de onlara eklemiştir Türbe, düzgün köfeki kesme taştan sekizgen planlı olup, üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür Klasik Osmanlı mimari üslubunda, oldukça sade bir yapı olan bu türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır Önündeki ahşap çatılı revak kısmı XVIII yüzyılda yıkılmış, daha sonra buraya barok üslupta akantus başlıklı sütunların taşıdığı yeni bir revak yapılmıştır Bu revak da günümüze gelememiştir Türbe içerisinde Piyale Paşa, oğulları ve kızlarına ait üçü ahşap onu mermer olmak üzere toplam on üç sanduka bulunmaktadır Buradaki mermer lahitler kabartmalarla ve kalem işleri ile süslüdür Ancak bu bezemeler 1990 yılında yapılan restorasyon sırasında bozulmuş ve özelliğini kaybetmiştir Günümüzde türbe, İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Lohusa Sultan (Rahime Kadın) Türbesi (Beyoğlu) İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Şişhane’den Unkapanı Köprüsü’ne ve Kasımpaşa’ya giden yolun üzerinde bulunan bu türbe 1647 yılında İstanbul’da ölümünden sonra mezarında doğum yapan bir kadına aittir Mezarda doğan ve Meyidzade unvanını alan oğlu Osmanlı döneminde önemli bir devlet adamı olmuştur Lohusa Hatun’un yaşamı ile ilgili halk arasında söylenegelen birçok rivayet bulunmaktadır Bunlardan birisine göre; İstanbul’un büyük camilerinden birinde yüzünün ve sesinin güzelliği ile tanınan bir hoca varmış Bu hoca kendisine hayran olan kızlarla ilgilenmez camideki görevi dışında başka hiçbir şey ile ilgilenmezmiş Günlerden bir gün hoca dünyaya küsmüş, yüzü solmaya, sesi kaybolmaya başlamış Annesi oğlunun bu sıkıntısının ne olduğunu anlamak için hocaya ısrarlarda bulunmaya başlamış Sonunda hoca dayanamayarak padişahın kızını sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiş Annesi de padişahın fakir bir aileye kız vermeyeceğini söylemiş Ancak hoca kızın gönlünün de kendisinde olduğunu, verdiği vaazlar sırasında görüp tanıdığını söylemiş Annenin yüreği dayanamamış ve padişahtan kızını istemek üzere saraya gitmiş Padişahın huzuruna çıkmış ve ezile büzüle kızını istemiş Padişah hiddetlenmiş ve “Koskoca padişah kızını sen ne cüretle oğluna istersin” demiş Ancak bir taraftan da kızının yemek içmekten kesilmesinin, sararıp solmasının nedenini öğrenmiş Hocanın annesi padişahın ayaklarına kapanıp yalvarmış, bunun üzerine padişah da dokuz katır yükü altın getirirse kızını vereceğini söylemiş Hocanın annesi eve dönmüş, olanları oğluna anlatmış ve bu sevdadan vazgeçmesini söylemiş Bunun üzerine hoca eline kazma ve küreği alarak bahçeye çıkmış, başlamış kazmaya Kazdığı yerden çıkan toprakları çuvallara doldurup ağızlarını bağlamış, sonra da annesini yanına alarak çuvallarla padişahın huzuruna çıkmış Hoca padişahın huzurunda çuvalları açmış ve çuvalların içerisinden altınlar dökülmüş Padişah sözünden dönmemiş; “Kızımı sana vereceğim ama sen bana evlat acısı tattırdın Allah da sana evlat vermesin” diyerek dua etmiş Bundan sonra hoca ile padişahın kızı evlenmiş ancak, çocukları olmamış Günlerden bir gün hoca Hacca eşi ile birlikte gitmeye karar vermiş, Medine’ye vardığında eşi hastalanmış ve doktorlardan hamile olduğunu öğrenmiş Hoca ve Sultan doktorların tavsiye etmemesine rağmen İstanbul’a dönmek için yola çıkmışlar Sultan yolda iyice fenalaşmış ve İstanbul’a geldiklerinde bugünkü türbenin bulunduğu yerde 1647 yılında ölmüş Hoca sultanın ölümüne çok üzülmüş ve mezarı üzerine bir türbe yaptırmış, türbeyi her gün ziyaret etmiş Sultanın ölümünden dört beş ay sonra mezardan bir bebek sesi geldiği duyulmuş Bunun üzerine mezar açılmış ve bir erkek çocuğunun sultanın memesini emdiğini görmüşler Bunun üzerine sultanın evliya olduğuna inanmışlar ve bu türbeye Lohusa Sultan ismini vermişlerdir Günümüzde bu türbeyi çocuğu olmayan kadınlar ziyaret etmektedirler Türbe kare planlı olup, bir sıra taş, bir sıra tuğladan yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür Türbenin üç cephesinde birer penceresi vardır Bu pencerelerdeki doğramalar ve ahşap giriş kapısı halkın mum yakma âdetinden ötürü demire çevrilmiştir Türbenin içerisi ilk yapılışında kalem işleri ile bezenmiş olmasına rağmen bu kalem işleri günümüzde tahrip olmuştur Türbe içerisinde Lohusa Sultan Denilen kişi ile birlikte üç kişiye ait toplam dört sanduka bulunmaktadır Bu kişilerin kimli hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır Türbe 1996–1997 yıllarında onarılmıştır Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir Türabi Baba Türbesi (Beyoğlu) İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşa’da Camii Kebir Mahallesi, Türabi Baba Caddesi üzerinde bulunan bu türbe XIX yüzyılda yapılmıştır Mehmet Türabi Efendi, Tersane-i Amire’de çalışan Osmanlı gemicilerinden olup, aynı zamanda Kadiri Tarikatının da şeyhi idi 1812 yılında ölmüştür Daha önce Kasımpaşa’da Kadiri Tarikatına ait bir tekke yaptırmış ve tekkesinin yanına da türbesini eklemiştir Bu tekke XX yüzyılın ortalarında yanmış, kalan bölümleri kum ve tuğla deposu olarak kullanılmış, 2004 yılında da tamamen yıktırılmıştır Günümüze gelen türbe, dikdörtgen planlı, düz çatılı bir yapıdır Duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüştür Cephesinde tuğla dizileri peşpeşe sıralanmış ve bu da yapıya bir orijinallik katmıştır Türbenin Haliç’e yönelik cephesinde bir çeşme, onun her iki yanında da üçer penceresi vardır Ayrıca giriş cephesinde kapının yanı sıra üç penceresi daha bulunmaktadır Türbenin diğer cepheleri iki yanındaki yapılara bitişiktir Türbenin içerisinden tavan eski gemi direklerinden yapılmış desteklere dayanmaktadır Burada tersaneden çıkmış demir raylar kullanılmış ve böylece hiçbir yapıda görülmeyen bir iç düzenleme ile burada karşılaşılmaktadır Türabi Baba’nın mezarı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir Türbe içerisinde Şeyh Mehmet Türabi Efendi’nin, Şeyh Ahmet Efendi El Kadiri (1832), Şeyh Seyit Halil Kadiri (1851), Şeyh Ali Kuzu El Kadiri (1861), Şeyh Hasan Rıza El Kadiri (1876), Şeyh Ali Rıza Efendi ile Kadırga Mimarı Mustafa Ağa (1599) ile kimliği bilinmeyen altı kişiye ait toplan on üç mezar bulunmaktadır Türbe duvarı üzerindeki çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan II Abdülhamit devri (1876–1909) deniz amirali Şükrü Paşa tarafından onarılmıştır Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Siyavuş Paşa Türbesi (Eyüp) İstanbul ili Eyüp ilçesi, Camii Kebir Caddesi üzerinde, Sokullu Mehmet Paşa Türbesi ile medresesinin karşısındadır Yakınında Mirimiran Mehmet Paşa Türbesi ile aynı avluda Şeyhülislam Üryanizâde Ahmed Esad Efendi’nin türbesi bulunmaktadır Türbe Siyavuş Paşa’nın sağlığında kendisi tarafından 1582–1584 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır Siyavuş Paşa, Sultan III Murad (1574–1595) dönemi sadrazamlarındandır Devşirme olarak getirildiği Enderun’dan yetişmiştir 1567’de Büyük İmrahorluk, 1569’da Yeniçeri Ağası, ardından Rumeli Beylerbeyi ve Kubbe Veziri görevlerine getirilmiştir Sultan II Selim’in (1566–1574) kızı Fatma Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur Sultan III Murat zamanında 1582’de Sadrazam olmuş bu görevinde iken üç defa azledilmiş ve iki kez daha sadrazamlık makamına getirilmiştir Siyavuş Paşa 1602 yılında ölmüştür İstanbul’da yapılmış çeşitli hayır eserleri bulunmaktadır Üsküdar’da Mimar Sinan’a saray, Tophane’de çeşmeler, hamamlar yaptırmıştır Türbe dıştan on altıgen, içten sekizgen planlı, kesme köfeki taşından yapılmıştır Türbenin kemerlerinde köfeki taşı ile pembe somakiler dönüşümlü olarak kullanılmıştır Üzeri sekizgene oturtulan kubbe ile örtülüdür Ön kısmında iki sütuna oturan tek gözlü bir revaka yer verilmiştir Türbenin on altı yönlü dış cephesinden sekizinde altta ve üstte birer pencereye yer verilmiştir Pencereli iki cephe arasında kalan bir cephe sağır duvarlıdır Alt kat pencereleri iç kısımda dolap şeklindedir Türbenin caddeye yönelik pencerelerden birisi üzerinde, Hızır Paşa tarafından yazılmış bir kitabe vardır Kitabe: Güzin-i Veziran Siyavuş Paşa Ki cây olmuşdu ana sadr-ı â’la Olub lûtfı bu mebzul hâsla âma Senâsın iderlerdi a’la vü edna İrûb nâgihan ana emr-i İlâhi İdüb imtisal-eyledi azmi ukba Urûc eyleyüb rûh-ı pâki alâya Ana oldu Gülizar-ı Firdevs me’va Didid intikâline târih Hükmî Siyavûş Paşa’ya oldu sükna 1011 (1602) Türbenin içerisi döneminin sıratlı dekorlu çinileri ile kaplanmıştır Pencere alınlıkları ve bunların üzerinde Ayet’ül Kürsi yazılı bir kuşak çepeçevre türbeyi dolaşmaktadır Duvarları kaplayan çiniler sıratlı tekniğinde hatayi ve Rumilerden oluşan kandil dekorludur Bu özelliğinden ötürü de ünik bir eserdir Türbe içerisinde iki ahşap sanduka ve dokuz mermer lahit vardır Ahşap sandukalardan birisi Siyavuş Paşa’ya aittir Mermer lahitlerin bazıları üzerinde Kelime-i Tevhid yazılıdır Bu lahitlerin Siyavuş Paşa’nın çocuklarına ait oldukları yazılıdır Bunlar SAbdülkadir Bey, Ahmed Bey, Süleyman Bey’e aittir Siyavuş Paşa Türbesi 1940–1970 yılları arasında belirli aralıklarla restore edilmiştir Barbaros Hayrettin Türbesi (Beşiktaş) İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Beşiktaş Meydanı’nda bulunan bu türbe Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa tarafından ölümünden önce 1541’de Mimar Sinan’a yaptırmıştır Barbaros Hayreddin Paşa Osmanlı tarihinin ünlü denizcilerinden olup, Akdeniz’de Osmanlı egemenliğini kurmuş ve Avrupalıların ortaklaşa düzenlediği donanmayı Preveze Deniz Savaşı’nda yenmiştir Barbaros Hayreddin Paşa, Gelibolulu bir sipahinin oğlu olarak 1470′li yıllarda Midilli adasında doğmuştur Asıl ismi Hızır Reis olup, Hayreddin ismi Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) tarafından verilmiştir Barbaros’un sakalının kızıl olmasından ötürü de Avrupalılar tarafından Kızıl Sakal anlamında Barbarossa ismi yakıştırılmıştır Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda, kesme köfeki taşından sekizgen gövdeli olup, üzeri sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı dışındaki cephelerinde iki katlı birer penceresi bulunmaktadır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıradakiler de sivri kemerli ve alçı şebekeli olmak üzere toplam on dört penceresi bulunmaktadır Türbe girişinde iki tam, iki yarım sütunun taşıdığı, üzeri ayna tonozlu, revaklı bir giriş kısmı bulunmaktadır Bu tonozun içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Hâzâ türbe-i fatih-i Cezâyir ve Tunus merhum gazi kapudan Hayreddin Paşa rahmetu’llahi aleyh sene 948 (1541 Türbe içerisinde Barbaros Hayreddin Paşa ve eşi Bâlâ Hatun ile Cafer Paşa ve Cezayirli Hasan Paşa’nın sandukaları bulunmaktadır Türbe günümüzde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Müzesi’nin yönetiminde olup, sürekli açık olmayıp, yalnızca 1 Temmuz Kabotaj Bayramı ile 4 Nisan Deniz Şehitlerini Anma Günü’nde resmi ziyarete açılmaktadır Türbenin önünde heykeltıraş Zühtü Müridoğlu’nun ve Ali Hadi Bara’ın 1942 yılında yaptıkları bronz Barbaros Hayrettin Paşa Anıtı bulunmaktadır Şeyh Yahya Efendi Türbesi (Beşiktaş) İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi ile Yahya Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan Şeyh Yahya Efendi Türbesi, ölümünden sonra Yavuz Sultan Selim (1512–1520) tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır Şeyh Yahya Efendi Trabzon’da 1495 yılında doğmuştur Kanuni Sultan Süleyman’ın babası Yavuz Sultan Selim Trabzon’da vali olarak bulunduğu sırada dünyaya geldiğinden Yahya Efendi’nin annesinden süt emmiş ve Onunla sütkardeşi olmuştur Bu nedenle de Kanuni Sultan Süleyman kendisine daima sütkardeşi olduğundan “Ağabey” diye hitap etmiştir Şeyh Yahya Efendi ilköğrenimini Trabzon’da devrin velilerinden Müftü Ali Çelebi’den almış, daha sonra İstanbul’a gelerek Zenbilli Ali Efendi’den ders almıştır Cambaziye Medresesi’nde müderrislik yaptıktan sonra inzivaya çekilmiş, Beşiktaş’ta satın aldığı bugünkü türbe ve mezarlığının bulunduğu yerde kendisine bir ev, yanına bir mescit, küçük bir medrese, hamam ve çeşme yaptırmıştır Şeyh Yahya Efendi Türbesi çok ziyaret edilen bir yer olmuş, denizcilerin, seferden döndükten sonra türbeyi ziyaretleri adet haline gelmiştir Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir bakıma bu iki padişahın danıştığı bir kişi olmuştur Tasavvufi şiirlerinden oluşan bir divanı vardır Ayrıca Şeyh Yahya Efendi’nin menkıbeleri ile ilgili birçok kerameti bulunmaktadır Türbe kare planlı, ahşap bir yapıdır Türbenin ahşap bir koridora açılan kapısı doğu yönünde olup, bunun her iki yanında iki katlı birer pencere vardır Türbenin tüm duvarlarında da ikişer pencere bulunmaktadır Bunlardan doğu ve batı duvarındaki kapı ve pencereler yapıldığı dönemin üslubuna uyarak klasik özellik taşımaktadır Diğer pencereler zamanla yapılan onarımlar sonucunda özelliğinden uzaklaşmıştır Türbenin üzeri basık bağdadi bir kubbe ile örtülüdür ve bu kubbe ahşap bir çatının altına gizlenmiştir Ancak Pertevniyal Valide Sultan tarafından yapılan onarım sırasında bu kubbe yenilenmiştir Bunun yanı sıra türbe Sultan II Mahmut (1808–1839), Sultan II Abdülhamid (1876–1909) tarafından da onarılmıştır Türbenin içerisi devrine uygun kalem işleri ile bezelidir Türbe içerisinde on bir sanduka bulunmakta olup, bunların çevresi sedef kakmalı korkuluklar içerisine alınmıştır Burada Şeyh Yahya Efendi’nin yanı sıra, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Raziye Sultan, oğlu İbrahim Efendi, annesi Afife Hatun, Sultan II Abdülhamid’in kızı Hatice Sultan ve oğlu Bedreddin Efendi, Şeyh Mehmet Nuri Şemseddin Efendi, Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Yahya Efendi’inin küçük oğlu Şeyh Ali Efendi, Derviş Ali, Yahya Efendi’nin eşi Şerife Hatun’un sandukaları bulunmaktadır Ayrıca türbe girişinde ve dışarısında Şeyh Yahya Efendi’nin torunlarına, saray ve haneden mensuplarına, devrin önde gelen kişilerine, türbedarlara ve müritlere ait mezarlar bulunmaktadır Günümüzde türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Güzelce Ali Paşa Türbesi (Beşiktaş) İstanbul Beşiktaş ilçesi, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi ile Yahya Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan Güzelce Ali Paşa Türbesi 1620–1621 yıllarında yapılmıştır Güzelce Ali Paşa XVII yüzyıl devlet adamlarından olup, Sultan II Osman (Genç Osman) (1618–1622) dönemi sadrazamıdır İstanköy’de 1575 yılında doğmuş, gençlik yılları denizlerde geçmiş, 1597-1602’ye kadar Dimyat Beylerbeyi ve 1602’de de Yemen Beylerbeyi olmuştur Bundan sonra Tunus, Mora ve Kıbrıs Beylerbeyliği görevlerinde bulunmuş, önce Kubbe Veziri, 1617’de de Kaptan-ı Derya olmuştur Sultan I Mustafa’nın (1622–1623) padişah olması üzerine bu görevden alınmış ve yerine Kara Davut Paşa getirilmiştir Davut Paşa 40 gün sonra azledilince de Ali Paşa ikinci kez Kaptan-ı Derya olmuştur Sultan II Osman döneminde üç kez deniz seferine çıkmış ve 1619 yılında Sadrazam olmuştur Sadrazamlığı sırasında devlet adamlarının, tüccarların ve varlıklı kişilerin mallarına el koyarak hazineye gelir sağlamıştır Sultan II Osman’ı Lehistan seferine teşvik etmiştir Ali Paşa 1620 yılında ölmüştür Güzel yüzlü oluşundan da Güzelce Ali Paşa olarak tanınmaktadır Sağlığında Sakız Adası ve Yeniköy’de bir cami yaptırmıştır Yeniköy’deki cami paşanın ölümünden sonra yanmış ve yeniden yapılmıştır Ayrıca Kasımpaşa’da da bir çeşmesi bulunmaktadır Güzelce Ali Paşa Türbesi Yahya Efendi Dergâhının yanında olup, türbeye buradaki cami içerisinden girilmektedir Türbe kare planlı kâgir olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Duvarları sıra halinde taş tuğla dizileri ile örülmüştür Ön cephesi denize yönelik olan türbenin yalnızca bir cephesinde iki sıra halinde pencereleri vardır Türbe son derece sade olup, içerisinde bezeme bulunmamaktadır Türbe içerisinde Güzelce Ali Paşa’nın yanı sıra Damat İbrahim Paşa’nın oğlu, Genç Mehmet Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’in (1818), Güzelce Ali Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in oğlu Hüseyin Bey ve Ali Paşa’nın akrabası olup, kimlikleri bilinmeyen üç mezar daha bulunmaktadır Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Şehzadeler ve Kadınlar Türbesi (Beşiktaş) İstanbul Beşiktaş ilçesi, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi, Yahya Efendi Sokağı’nda, Yahya Efendi Külliyesinin haziresinde bulunan bu türbe Sultan II Abdülhamid (1876–1909) tarafından yaptırılmıştır Türbe yanındaki bekçi evi ile birlikte yapılmıştır Son dönem kâgir cepheli sivil mimari örneklerine benzeyen bu türbenin üç cephesinde üçer pencere bulunmaktadır Türbe içerisinde kalem işi ve bezeme bulunmamaktadır İçerisindeki levhalar çalınmasını önlemek amacı ile İstanbul Türbeler Müdürlüğü’ne taşınmıştır Türbede Osmanlı hanedanına mensup 16 kişi gömülüdür Bunlar Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) eşi Şayeste Kadın Efendi, Sultan V Murad’ın (1876) oğlu Selahaddin Efendi (1914) ve Sultan Abdülmecid’in eşi Bidar Kadın Efendi (1916), Sultan II Abdülhamid’in eşi Emsalinur Kadın Efendi (1950), Sultan V Murad’ın kızı Fatma Sultan’ın oğlu Sultanzade Murad Bey (1911), Sultan II Abdülhamid’in kızı Samiye Sultan (1909), Ahmet Nazmi Efendi’nin kızı Aliye Namiye Sultan (1913), Sultan III Abdülhamid’in üçüncü eşi Mezide Kadın Efendi (1908), Sultan II Abdülhamid’in torunu Osman Hayri Bey (1911), Sultan Abdülmecid’in eşi Serfiraz Kadın Efendi (1905), Sultan II Abdülhamid’in üçüncü kadını, Naile Sultan’ın annesi Dilpesend Kadın Efendi (1901), Sultan Abdülmecid’in oğlu Ahmet Kemaleddin Efendi (1905), Sultan Abdülmecid’in oğlu Süleyman Efendi (1909), Naile Sultan (Osmanoğlu) (1957), Hatice Sultan (1898), Naciye Sultan (1957) gömülüdür Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir Prens Sabahattin Türbesi (Halil Rıfat Paşa Türbesi) (Eyüp) Prens Sabahattin, Mahmud Celaleddin Paşa ile Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) kızı, Sultan II Abdülhamid’in (1876–1909) kız kardeşi Seniye Sultan’ın oğludur II Meşrutiyet döneminden sonra siyasi ve sosyal görüşleri ile ön plana çıkmıştır Hanedanın yurt dışına çıkarılmasından sonra İsviçre’de 1948’de ölmüş naşı 1951 yılında İstanbul’a getirilerek türbesine gömülmüştür Türbeye bitişik diğer türbe Mahmud Celaleddin Paşa’nın babası Halil Rıfat Bey’e aittir Her iki türbe de birbirleri ile bağlantılıdır İki bölüm de kare planlı ve kubbe ile örtülüdür Cephe görünümü yuvarlak kemerli pencereleri ve bunların kilit taşları ampir üslubunu yansıtmaktadır Cephe tümüyle mermer kaplıdır Türbeye giriş cephe duvarlarına göre biraz daha geridedir Hançerli Sultan Türbesi (Eyüp) İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi’nin Bostan İskelesi Sokağı’na açılan avlu kapısının sağında bulunan bu türbe 1553 yılında yaptırılmıştır Hançerli Fatma Sultan, Sultan II Beyazıt’ın (1481–1512) oğlu Şehzade Mahmud’un kızı, Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in de eşidir Hançerli Sultan’ın 1553 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre İstanbul ve Bursa’da vakıf eserleri olduğu öğrenilmektedir Türbe dört mermer sütunun taşıdığı tuğladan kubbeli bir yapıdır Açık türbe şeklindeki bu türbenin sütunlarının arasına demir şebekeler yerleştirilmiştir Sokak yönündeki mermer kapısı üzerine de kitabesi yerleştirilmiştir Bu kitabenin bazı harfleri silinmiştir Kitabe: Vezir-i Azam’ın yetimi dehli Mehmet ibn-i İbrahim Paşa …… İçin oldu tarih Makam-ı pür nür İbrahim Paşa Türbe içerisinde iki lahit bulunmaktadır Bunlar Hançerli Sultan ve eşi Mehmet Bey’e aittir Zal Mahmut Paşa-Şah Sultan Türbesi (Eyüp) İstanbul ili Eyüp ilçesi, Feshane Caddesi’nde Zal Mahmut Paşa Camisi’nin avlusunda ve medresenin karşısında bulunan bu türbe cami ile birlikte 1577’de yapılmıştır Zal Mahmut Paşa Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) ve Sultan II Selim (1566–1574) dönemi vezirlerindendir Bosna’da dünyaya gelmiş, Enderun’da yetişmiş, çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman’a yaptığı hizmetlerden ötürü “Zal” (pehlivan) unvanını almıştır 1564’de Anadolu Beylerbeyi, 1567’de Vezir olmuştur Bu sırada Sultan II Selim’in kızı Şah Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur Zal Mahmut Paşa ile eşi Şah Sultan 1580 yılında hastalanmış, aynı gün ve aynı saatte ölmüşlerdir Türbe Mimar Sinan tarafından Zal Mahmut Paşa Külliyesi ile birlikte yapılmıştır Klasik Osmanlı üslubundaki türbe kesme köfeki taşındandır Dıştan sekizgen, içten kare planlı olup, üzeri 510 m çapında bir kubbe ile örtülüdür Duvarlarında iki sıra pencerelere yer verilmiştir Bu pencerelerden alt sıradakiler birer kenar atlayarak açılmıştır İkinci sıra pencereler cephenin her yüzünde olup, sivri kemerlidir Türbenin girişinde dört sütunun taşıdığı, üzeri çatı ile örtülü sundurmalı bir revak bulunmaktadır Türbenin içerisinde kubbe göbeği, eteği ve pandantifler, ayna tonozları döneminin kalem işleri ile bezenmiştir Türbede Zal Mahmut Paşa, eşi Şah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiye ait mezar bulunmaktadır Türbe İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü tarafından 1960 yılında onarılmıştır Abdülgani Efendi Türbesi (Eyüp) İstanbul Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi’nde, Eyüp Sultan Camisi’nin köşesinde bulunan bu türbe, kitabesinden öğrenildiğine göre 1705 yılında yapılmıştır Abdülgani Efendi Eyüp Camisi baş müezzini ve Ta’rif-Han’i (cami ve tekkelerde namazdan önce Peygamber başta olmak üzere İslam büyüklerinin açıklamalarını yapan kişi) idi Türbe açık türbe şeklinde olup, duvarları köfeki taşından örülmüştür Demir parmaklıklı, dikdörtgen söveli pencereleri olan bu duvarların içerisinde Abdülgani Efendi’nin, Abdülbaki Arif Efendi’nin, Şeyhülharem İşkodralı Mustafa Paşa’nın annesi Fatma Dilber Hanım’ın ve Hasan Hakkı Paşa’nın mezarları bulunmaktadır Ayas Paşa Türbesi (Eyüp) İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi’nin iç avlusunun Bostan İskelesi’ne açılan kapısının solunda, Beybaba Sokağı’nda bulunan bu türbe XVI yüzyılın ilkyarısında yapılmıştır Ayas Paşa Enderun’dan yetişmiş, saraydan Serdengeçti Ağalığı ile çıkarak Çaldıran Seferi’ne (1514) katılmış, Anadolu Beylerbeyi ve Rumeli Beylerbeyi olmuştur Ölümüne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı bütün seferlere katılmıştır 1536 yılında Sadrazam olmuş ve ölümüne kadar da bu görevde kalmıştır Mimar Sinan eseri olan türbe dört mermer sütun üzerine oturtulmuş, tek kubbeli köfeki taşından bir yapıdır Üzerini örten kubbe tromplu olup, sekizgen bir kasnağı vardır Türbe içerisinde mermer lahdinin baş tarafına sülüs yazı ile kitabesi yazılmıştır Kitabe: İntekale min dar’il-fendi İla dar’il-bekâi El-merhum el-mağfur Es-sa’it’üş-şehit Nakkaş Hasan Paşa Türbesi (Eyüp) Nakkaş Hasan Paşa Osmanlı Sarayında Enderun’dan yetişmiş, Anahtar Oğlanı (1595), Büyük Mirahur (1596), Tülbent Gülamı (1597), Kapıcıbaşı ve Yeniçeri Ağası, Rumeli Beylerbeyi (1604), Vezir (1605), Sadaret Kaymakamı (1606), yeniden Vezir (1607) olmuştur Bu devlet görevlerinin yanı sıra Sultan III Murad (1574–1595), Sultan III Mehmed (1595–1603) dönemlerinde ünlü nakkaşlar arasına girmiştir Sultan III Murad döneminin ünlü nakkaşı Osman Bey’in yanında çalışarak Bölükbaşılığa getirilmiştir Yirmi ayrı minyatürlü yazma üzerinde çalışan Nakkaş Hasan Paşa’nın ilk minyatürlediği yazma 1582 tarihli Sultan III Murad Surnamesidir Minyatürlerinde turuncu, pembe ve yeşilin tonlarını sık sık kullanmıştır Osmanlı minyatür sanatının önemli sanatçılarından olup, Sultan III Mehmed döneminde Osmanlı minyatür sanatına yeni bir ekol getirmiştir Nakkaş Hasan Paşa 1623 yılında ölmüş ve türbesine gömülmüştür Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubundaki türbe kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Köfeki taşından yapılmış olan türbe iki katlı bir yapıdır Önünde dört sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadır Üç cephesine altlı üstlü pencereler sıralanmıştır Cadde tarafındaki cephesinde ise alt sıra pencerelerin arasına iki yanı sütunlu, üzeri şadırvan kubbesi gibi örtülü mermer kabartmalı bir çeşme yerleştirilmiştir Bu çeşme üzerinde de: Sahib’ül-hayrat merhum Nakkaş Hasan Paşa ruhuçün Fatiha yazılıdır Çeşmenin yanındaki duvarda da beş satırlı Mehmed Bey’e ait bir kitabe bulunmaktadır Kitabe: Dûrr-i suln-ı Mustafa Paşa’yı Tevk-i nişan Kim ânı itmişdi Hakk hemnân-ı Fahr-ül-enbiyâ Gâh idüb devletde Tuğrayı Hümâyun hidmetin Gâh olurdu Şıkk-ı Sâni vâridatından atâ Hidmet-i divânle ömrün geçirdi hâsleti Âkibet mest itdi ânı sâki bezm-i taksiratı Mazhar-ı lütf u atâya eyliye rûz ceza Gûş idince fevtini Dûrri didi tarihini İde Tevk’i Mehmed Bey harim-i adni câ 1136 (1723) Türbenin giriş kapısının karşısında bir de avlu kapısı bulunmaktadır Türbe altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerine yuvarlak, sağır kemerler yerleştirilmiştir Üst sıra pencereler sivri kemerli olup, alçı şebekelidir Kubbe kasnağında sekiz pencere bulunmaktadır Türbenin içerisi XVIII yüzyılın kalem işleri ile bezenmiştir Ayrıca kubbe içerisinde Çin bulutu motiflerine yer verilmiştir Türbe içerisinde altısı mermer, altısı ahşap on iki sanduka bulunmaktadır Bunlar Nakkaş Hasan Paşa ve Mostarlı Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in (1714) sandukaları olup, diğerlerinin kimliği bilinmemektedir Büyük olasılıkla bunlar Hasan Paşa’nın çocukları ve eşlerine aittir Türbenin haziresinde de mezarlar bulunmaktadır Bunların arasında Fas Muhafızı Mehmed Paşa’nın kızı Şehide Ayşe Hanım (1667), Saraylı Rukiye Hanım (1767), Şah Sultan İmamı Osman Efendi’nin eşi Hatice Hanım (1802), Odabaşı İbrahim Ağa (1803), Kul Hafız Mehmed Emin Efendi (1815), Sadrazam Yusuf Paşazade Yusuf Efendi’nin oğlu Edirne Kadısı Osman Efendi (1858) bulunmaktadır Sokullu Mehmet Paşa Türbesi (Eyüp) İstanbul ili Eyüp ilçesi, Cami-i Kebir Caddesi üzerinde Sokullu Mehmet Paşa’nın medrese, dar’ül kurra, türbe ve çeşmeden oluşan külliyesi bulunmaktadır Külliyenin camisinin olmamasının nedeni, hemen yakınında bulunan Eyüp Sultan Camisi’nin olmasıdır Bu külliye Sokullu Mehmet Paşa tarafından 1568–1569 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırılmış, 1961–1962 yıllarında onarılmıştır Külliyenin medresesi günümüzde Eyüp Sağlık Merkezi, dar’ül Kurası da Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır Sokullu Mehmet Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566), Sultan II Selim (1566–1574), Sultan III Murad (1574–1595) dönemi sadrazamıdır Bosna’nın Sokoloviç kasabasında doğmuş, 15 yaşında Osmanlı ordusuna devşirme olarak girmiş, Edirne Sarayı’nda eğitilmiştir Ardından Topkapı Sarayı’na Enderun’a gönderilmiş, oradan Kapıcıbaşılık görevi ile çıkmıştır Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1546 yılında ölümü üzerine Kaptan-ı Deryalık ve Rumeli Valiliği görevine getirilmiştir Tameşvar Kalesinin ele geçirilişindeki başarısından ötürü Vezir olmuştur Sultan II Selim’in kızı İsmihan Sultan ile evlenmiştir Kanuni Sultan Süleyman’ın son dönemlerinde Sadrazam olmuş, Onun ölümünden sonra da Sultan II Selim ve Sultan III Murad zamanında da sadrazamlık görevini sürdürmüştür İran seferine katılmış, Zigetvar Kalesinin fethi, Bosna ve Yemen isyanlarının bastırılması, Tunus’un ve Kıbrıs’ın fethi Onun zamanında olmuştur Süveyş Kanalını ilk defa açmak istemiştir Osmanlı İmparatorluğu’nun donanması ile Akdeniz’de hâkim olmasını sağlamıştır Sokullu Mehmet Paşa 12 Ekim 1579’da görevi başında şehit olmuştur Türbe iki yüzü sokağa yönelik, medresenin dershanesi ile aynı eksen üzerindedir Dershane ile aynı saçakla birbirlerine bağlanmıştır Sekizgen gövdeli türbenin duvarları köfeki taşındandır İç kısmında sekizgenin köşelerine sekiz yuvarlak niş yerleştirilmiştir Bu nişlerin arasına yedi pencere ve bir de kapı açılarak sekizgen prizmalı gövde on altıgene çevrilmiştir Üzerini örten kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur Bundan ötürü de dış görünümünde duvarların profil saçaklarının bittiği yerde kubbe eteği başlamıştır Türbenin sol yönünde medrese ile müşterek avlu kapısı bulunmaktadır Bu kapı üzerinde üç satır halinde kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Şah Selim’e Vezir-i â’zam olan Yâ’ni hem-nâm-ı mefhar-ı dü-cihân Eyleyüb hâkır-ı şerife hutûr Ayet-i Küll-ü men aleyha fan Kıldı bünyâd o Hazret-i Paşa Bir makâm-ı şerif-i âli-şân Merkad-i pâki oldu evlâdın Hur u gılmâna ravza-i Rıdvân Didi bu dâr-ı cennet âsâya İki târih idüb Nihâdi hemân Bes makâm-ı latif cây-ı şerif Türbei pâk-ı dâr-ı ehl-cinân 976 (1568) Türbe kapısı iki kanatlı ve kündekâri tekniğinde ahşap geçmeli olup, oval kemerli bir niş içerisinde yer almaktadır Türbe iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır Alt sırada dikdörtgen mermer söveli yedi pencere, üst sırada da alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır Türbenin içerisinde çini yazı ile bir ayet kuşağı tüm kubbeyi çepeçevre dolaşmaktadır Burada lacivert zemin üzerine beyaz sülüs yazı ile Ayet’el Kürsi yazılıdır Kubbe koyu kiremit kırmızısı zemin üzerine beyaz renkte rozet, palmet, rumi ve çiçek motiflerinden meydana gelen kalem işleri ile bezenmiştir Türbe içerisinde Sokullu Mehmet Paşa’nın ahşap sandukası bulunmaktadır Diğerlerine göre daha büyük ölçüdeki bu sandukadan başka beş ahşap sanduka daha bulunmaktadır Ayrıca türbe içerisinde on tane mermer lahit daha bulunmaktadır Türbede Sokullu Mehmet Paşa’dan başka Sokullu Hasan Paşa (1604), Sokulluzade İbrahim Paşa (1621), Sokulluzade Mustafa Bey, Sokullu Mehmet Paşa’nın kızı Safiye Hanım Sultan (1562), Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Sultanzade Pir Mehmet Bey, Ali Bey (1567), Mehmet Bey Şehidin (1571), Sultanzade Ahmet Bey (1566), İbrahim Hanzadeoğlu Defter Emini Mehmet Bey (1666), Mehmet Bey’in oğlu Ali Bey (1715), Ali Bey’in oğlu Bahir İsmail Bey, Bahir İsmail Bey’in oğlu Ahmet Bey, Kasım Paşa’nın kızı Ayni Hatun gömülüdür Türbenin duvarının yanındaki çeşme 1568–1569 yılında yapılmıştır Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, günümüzde ziyarete açıktır Şah Sultan Türbesi (Eyüp) İstanbul Eyüp ilçesi, Defterdar Caddesi üzerinde bulunan Şah Sultan Türbesini, Şah Sultan sağlığında, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan yapı topluluğu içerisinde 1800 yılında Mimar İbrahim Kâmil Ağa’ya yaptırmıştır Şah Sultan, Sultan III Mustafa’nın (1557–1574) Mihrişah Sultan’dan doğan kızıdır Sultan III Selim’in de (1789–1807) kardeşidir Şah Sultan 3 yaşında, Vezir Bahir Köse Mustafa Paşa ile 1764 yılında nişanlanmıştır Bahir Köse Mustafa Paşa’nın 1765 yılında azledilerek idam edilmesinden sonra Şah Sultan ikinci kez, Nişancı Mehmet Paşa ile 1768 yılında sadrazam olması ile nişanlanmıştır Nişancı Mehmet Paşa’nın 1769 yılında öldürülmesinden sonra bu kez amcası Sultan I Abdülhamit (1774–1789) tarafından Nişancı Seyit Mustafa Paşa ile evlendirilmiştir Şah Sultan 42 yaşında 1802 yılında ölmüş ve yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür Şah Sultan’ın Yeşildirek’te çeşmesi (1792), Eyüp’te Zal Mahmut Paşa Türbesi yanında da yapı topluluğu bulunmaktadır Türbe içten daire planlı, dıştan kare planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Türbenin dış görünümünde köşelere yerleştirilen dört ağır paye ve bunların üzerindeki kuleler yapıya dıştan da kare plan görüntüsü vermiştir Barok ve ampir üslubundaki türbenin üst pencerelerinde alt ve üstü yarım yuvarlak kemerler ve köşe kulecikleri de başlıca özelliğidir Kubbe kasnağında bulunan profilli askı kemerlerinin ise taşıyıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır Türbenin girişinde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır Bu revak ortada kubbe, iki yanda da ayna tonozlarla örtülmüştür Türbenin avlu kapısında iki sıra halinde Mustafa İzzet Efendi’nin 1800 tarihli kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Cevher-i ser-tâc-ı iffet zib ü ferr saltanat Reymak İsmet-sarây devlet-i din-i mübin Şah Selim saltanat-ı pirâyenin hemşiresi Şah Sultan bint-i merhum Mustafa Han-ı Güzin Mihrişâh Kadın ki odur mader-i pür şefkati İsmeti nûr ile bulmuştu ziyâ rûz-ı zemin Ânı Sultan Mustafa İkinci Kadın eyleyüb Devletinde görmüş idi rağbeti ol Nâzenin Çıkdı elden Hümâ uçdı firaz-ı serâr âh Girdi hayfa halk-ı âlem matem oldu hazin Kıldı efrat riâyet işte Hak madere Yapdı âli türbe-i kabri enverde müstahkem metin Yapdı hem bir mekteb-i rânâ cıvar-ı türbede Halkı hüsn-ü âlem arası ider hayret karin Şâd ider merhûmenin rûhun çüsavt bülbülün Da’im etfâl okudukça anda Kur’an-ı mübin Gel du’ai hayre âğaz it gönül ihlas ile Hayr olan da’vâtı redd etmez mucib’üs-sa’in Mihrişaâh Kadın riyâzı cenneti idüb mekkar Cilvegâhı ola Yâ-Râb Gülşen-i huld-ı berin Yazdı İhyâ hâme mûciz-ı beyân bir beyt kim Mündericdir ânda garâ iki târih-i Güzin Şâh Sultan yaptı zibâ türbei vâlâyı nev-1215 Mihrişâh Kadın’a adn ola bu mevâyı berin 1215 (1800) Türbenin iki kat pencereleri arasında iki korniş ile katlar belirlenmiştir Buradaki pencerelerin alt ve üst kemerleri birbirlerinden çok farklı bir görünümdedir Üst pencereler oldukça derin bir niş içerisindedir Bunların üzerlerine basık kemerli bir alınlık ile kornişler yerleştirilmiştir Ayrıca üst pencereler birbirlerinden oldukça geniş silmelerle ayrılmış ve vitraylı camlarla da bezenmiştir Alt kat pencereleri ise düz başlıklı, oldukça ince duvar payeleri ile birbirlerinden ayrılmıştır Bu pencerelerin basık kemerli alınlıkları bulunmaktadır Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Alt ve üst pencereler arasına Hattat Mustafa Rakım’ın ağabeyi Hattat İsmail Zühtü Efendi’nin 1806 tarihli imzalı bir ayet kuşağı çepeçevre dolanmaktadır Türbede Şah Sultan, Şah Sultan’ın annesi Mihrişah Sultan ve Şah Sultan’ın eşi Mustafa Paşa’nın (1812) sandukaları bulunmaktadır Üryanizade Ahmet Esat Efendi Türbesi (Eyüp) İstanbul ili Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Mahallesi Cami-i Kebir Caddesi’nde bulunan bu türbe Sultan II Abdülhamid (1876–1909) tarafından İtalyan Mimar GFosatti’ye yaptırılmıştır Ahmet Esat Efendi Sultan II Abdülhamid devri Osmanlı ulemasından olup, Reisülkurra Hoca Abdullah Efendi, Emizade Abdülkadir Bey ve İsmail Efendi’den ders almıştır Eyüp, Üsküdar, Edirne ve Medine kadılıklarında bulunmuş, Harem-i Şerif’in onarımı ile görevlendirilmiştir Bundan sonra Kadı Asker Müsteşarlığı yapmış, 1866-1867’de İstanbul Kadısı, 1870-1871’de Anadolu Kadı Askeri olmuş, aynı yıl İntibahı Hükkân Reisi olmuştur Rumeli Kadı Askeri iken istifa etmiş, 1876’da da Şeyhülislam olmuştur Bu görevini sürdürürken 1889’da ölmüştür Kuzguncuk’ta kendi ismini taşıyan bir camisi bulunmaktadır Ampir üslubundaki türbe kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup, üzerinde kitabesi bulunmamaktadır Türbe içerisinde eşi ve oğlu Mehmed Halit Efendi’ye ait üç sanduka bulunmaktadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : İstanbul Türbeleri |
09-09-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : İstanbul TürbeleriMerkez Efendi Türbesi (Zeytinburnu) İstanbul ili Zeytinburnu ilçesi, Merkez Efendi Mahallesi’nde Merkez Efendi Camisi içerisinde bulunan bu türbe, Merkez Efendi’nin 1551 yılında ölümünden sonra yaptırılmıştır Merkez Efendi’nin asıl ismi Musluhiddin olup, unvanı da Merkez’dir Denizli’nin Sarhanlı Köyü’nde 1463’te dünyaya gelmiştir İlköğretimini orada tamamladıktan sonra Bursa ve İstanbul medreselerinde ders görmüş, Uzır Bağdadi Velüyiddin Efendi ve Mevlâna Ahmed Paşa’dan ders almıştır Tıp, Tefsir, Hadis ve Fıkıh öğrenimi gördükten sonra bir süre müderrislik yapmıştır Bursa, Karaman ve Amasya’daki dergâhlardan tarikat icazeti almış ve sonra İstanbul’da Etyemez Dergâhı’nın şeyhi Mirza Baba’nın halifesi olmuştur Daha sonra Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Sümbül Efendi’ye intisap etmiştir Aksaray’daki Kovacı Dede Zaviyesi şeyhi olmuştur Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) annesi Hafsa Hatun’un Manisa’da 1494–1495 yılında yaptırdığı külliyenin yanındaki bu zaviyeye Sümbül Efendi tarafından şeyh olarak gönderilmiştir Burada birçok öğrenci yetiştirmiş, hekimlik yapmıştır Hafsa Sultan’ın hastalanması üzerine 41 baharattan oluşan mesir macununu yapmış ve sultana göndermiştir Bu macunu yiyen sultan iyileşmiş ve macunun herkese dağıtılmasını istemiştir Bunun üzerine 22 Mart günü zaviyenin yanındaki Sultan Camisi’nin minare ve kubbesinden halkın üzerine mesir macunu atmıştır Bu gelenek günümüzde de sürmektedir Sümbül Efendi’nin 1529’da ölümü üzerine İstanbul’a gelerek Onun yerine şeyh olmuştur Günümüzde türbe ve dergâhının olduğu yerdeki arsada bir kuyu açtırmış, ardından buraya bir tekke ve hamam yaptırmıştır Dergâhın yanındaki cami Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır Merkez Efendi’nin halk arasında yaygın olan Sümbül Efendi’ye bağlanması, Sümbül Efendi’nin talebelerinden çiçek istenmesi, Merkez Efendi’nin Sümbül Efendi’nin kızını istemesi, Sümbül Efendi’nin dergâhına şeyh olması, Ayasofya’da verdiği ilk vaaz, Hızır Aleyhisselâm ile bağlantısı, Şah Sultan’ın Merkez Efendi’ye bağlanması, Yerin altından gelen ses gibi menkıbeleri bulunmaktadır Merkez Efendi Türbesi, kendisinin yaptırmış olduğu cami-tevhidhane, çilehane, kuyu, şadırvan, mutfak, taamhane, derviş hücreleri, hünkâr köşkü ve hamamdan meydana gelen külliyenin bir bölümünü oluşturmaktadır Türbenin ilk yapıldığı durumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır Bugünkü türbe Sultan II Mahmud (1808–1839) döneminde yeniden yapılmıştır Sultan II Mahmud’un yaptırdığı türbe iki dikdörtgen bölüm halindedir Bunlardan birinde Sultan II Mahmud’un sandukası, diğerinde de dergâh şeyhlerinin ve ailelerinin sandukaları bulunmaktadır Sonraki yıllarda asıl türbe kısmının kuzeydeki duvarı yıkılmış ve her iki bölüm birleştirilmiştir Türbeleri birleştiren duvar yıkıldıktan sonra buraya iki sütunun taşıdığı üç kemerli bir ara bölüm eklenmiştir Türbe moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, ampir özellikler göstermektedir Kare planlı 750×750 m ölçüsündedir Türbenin batı cephesi mermer kaplıdır Asıl türbenin üzeri ise içten bağdadi sıvalı, dıştan da kurşunlu bir kubbe ile örtülüdür Sultan II Mahmud döneminde, 1836 yılında ilave edilen ek bölüm ise kırma çatılıdır Türbenin batı cephesinde çıkıntılı kilit taşları olan yuvarlak üç pencere bulunmaktadır Merkez Efendi’ye ait olan türbenin duvarları kubbe eteğine kadar XIX yüzyıl Avrupa çinileri ile kaplanmıştır Kubbe içerisinde ise yıldızlı bir bezeme görülmektedir Kubbe içerisindeki yazı Hattat MŞevket Vahteti’nin eseridir Merkez Efendi’nin sandukası ahşap parmaklıklar içerisine alınmış olup XVIII yüzyıl üslubunda sedef ve bağa kakmalıdır Sandukanın önünde de Hattat Aziz Efendi’nin yazdığı Osmanlıca bir levha bulunmaktadır: Merhaba Ey Merkez-i Devran-ı Can Merhaba Ey Kutb-u Kevneyn-i mekân Zahir-ü batında nurun olmada Aftab ve sen cümleye su’le feşan Kıymetin bilinmekte acizdir ukûl Ayni nûr-u Mustafasın bi güman Doğsa şems garbden dedi Molla-yi Rum Aynı hurşittir ki meşrikten doğan Zarf değişse hak hakikat payidar Gafil olma aç gözün bir gör ayan Daire meydanda biz içindeyiz Nur-u zahir körlere Merkez nihan Lütfü ulviyetini tarif mahal Çünkü bu tariften acizdir lisan Aşık-ı hayranının şahım senin Melceim sensin Habib-i müs’tean Bendelikten etme azad bizleri Daima kurban sana ken’an cenan Türbe içerisinde Merkez Efendi, eşi Hatice Hanım, Şeyh Seyyid Muslihiddin Efendi, torunu Fatma Hatun, Şeyh Nureddin Efendi, Mustafa Efendi, Şeyh Ahmed Mesud Efendi, Şeyh Hüseyin Efendi, Sıdıka Hanım, Şeyh Ahmed Efendi ve Şeyh Nureddin Efendi gömülü bulunmaktadır Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Yenikapı Mevlevihane Türbesi (Zeytinburnu) İstanbul Zeytinburnu ilçesinde bulunan Yenikapı Mevlevihane’sinin semahanesinin güneybatı köşesinde bulunan bu türbe 1600×1400 m ölçüsündedir Türbe içerisinde 40 Mevlevi dervişinin sandukası bulunmaktadır Bunların içerisindeki Yenikapı Mevlevihane’sinin ilk postnişini Kemal Ahmed Dede’nin sandukası diğerlerinden daha büyük tutulmuştur Ayrıca burada Ebubekir Çelebi, Dugani Ahmed Dede, Naci Ahmed Dede, Seyyid Ebubekir Dede ve Abdülahad Çelebizade Veled Çelebi’nin sandukaları vardır Türbe dikdörtgen planlı olup, dış cephesinde oymalı alınlıklar ve hacet penceresine yer verilmiştir Türbe Kubbe-i Hadra’dan getirilmiş çinilerle bezenmiştir Gülfem Hatun Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) cariyelerinden olup, Üsküdar’da kendi adına bir cami yaptırmıştır Caminin doğusunda küçük bir hazire vardır Gülfem Hatun Camisi’nin yanında medrese, türbe ve sıbyan mektebi bulunuyordu Bu yapı topluluğu 1850 yılındaki yangın sırasında bütün mahalle ile birlikte yanmıştır Bu yangından on dokuz yıl sonra 1868–1869 tarihinde cami ile sıbyan mektebi halk tarafından onarılmıştır Ancak medrese ile türbe onarılamamıştır Bu nedenle de Gülfem Hatun’un türbesi yıkılmış ve günümüze yalnızca mezarı gelebilmiştir Şair Şem’i Şem’ullah Efendi Türbesi (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi Eşref Saat Sokağı (Medrese Sokağı) ile Çeşme-i Cedid Sokağı’nın birleştiği yerde bulunan türbenin hacet penceresi üzerindeki kitabeden 1591–1592 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır Şair Şem’i Şem’ullah Efendi, XVI yüzyıl mutasavvıflarından olup Prizren’de doğmuş, buradaki mekteplerde ilahiyat dersleri vermiş, sonra Konya’ya giderek Mevlâna Celaleddin Rumi Dergâhı’nda feyz almıştır Daha sonra İstanbul’a gelerek Şeyh Vefa Hankâhı’nda inzivaya çekilmiştir Şeyh Vefa’nın halifesi Ali Dede’nin tarikatına intisap etmiştir Türbenin ilk hali hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır Yakın tarihlerde yenilenmiştir Kare planlı bir yapıdır Buradaki hacet penceresi üzerinde iki mısra halinde kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Rûşen etsin hane-i kalbin Hudâ Şem’i'nin rûhuna kim kıla du’â Türbe içerisinde Şair Şem’i Şem’ullah Efendi’nin sandukası bulunmaktadır Üsküdar Mevlevihane Türbesi (Üsküdar) Üsküdar, İmrahor semtinde Ayazma Mahallesi’nde, Doğancılar Caddesi üzerinde yer alan Üsküdar Mevlevihanesi, İstanbul’dan Anadolu’ya giden dervişlerin konaklamaları için kurulmuştur Galata Mevlevihanesi Postnişini Yeğen Ali Paşa’nın oğlu Numan Bey kendi evini semahaneye dönüştürmüş, bahçesine de diğer yapıları ekleyerek Mevlevihane’yi kurmuştur (1794) Sultan II Mahmut (1808–1839) Mevlevihane’yi yeni baştan yaparcasına onarmış (1834–1835), Sultan Abdülmecit de (1839–1861) yapı topluluğunun eksiklerini tamamlamıştır Mevlevihane iki katlı bir yapı olup, zemin katı türbeye, üst katıda semahaneye ayrılmıştır Bu özelliği ile de Mevlevi yapılarında günümüze gelebilen tek örnektir Türbe, Mevlevihane girişine yapının güneybatı köşesine yerleştirilmiştir Buradaki küçük türbedar odası günümüze gelememiştir Türbenin yanındaki bir merdivenle de semahanenin üst katına çıkılmaktadır Türbenin biri kuzey duvarında, beşi de cadde üzerinde olmak üzere altı pencere ile aydınlatılmıştır Türbe içerisinde Numan Halil Dede (1798), Ali Şeyda Dede (1799), Mehmet Hüsameddin çelebi (1801), Şeyh Hacı Ali Dede (1802), İsmail Hulusi Dede (1808), Abdullah Necip Dede (1836), Abdulkadir Kadri Dede (1850) ve Ahmet Vesim Paşa’nın (1910) mezarları bulunmaktadır Üsküdar Mevlevihanesi ve türbesi 1975, 1980 yıllarında onarılmıştır Fenayi Ali Efendi Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Çavuşbaşı’ında, Boybeyi Sokağı’ndaki Fenayi Tekkesi Mescidi’nin avlusunda bulunan bu türbe, 1745 yılında ölen Şeyh Fenayi Ali Efendi’ye aittir Türbe Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın eşi Mısırlı Zeynep Hanım tarafından 1864 yılında ölen annesinin anısına yanındaki cami ile birlikte yenilemiştir Söylentiye göre de Zeynep Hanımın annesi türbe ile birlikte caminin onarımına başlamış, ölümü üzerine de Zeynep Hanım tarafından tamamlanmıştır Türbe 1990 yılında restore edilmiştir Şeyh Fenayi Efendi Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa ile birlikte 1711’de Osmanlı-Rus Savaşı’na, Prut Seferine katılmıştır Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri içten kubbeli, dıştan da çatı ile örtülüdür Türbenin içerisinde Şeyh Fenayi Efendi’nin ahşap sandukası bulunmaktadır Osmanlı-Rus Savaşı’nda kendisinin ve müritlerinin taşıdığı dergâh bayraklarından birisi sandukasının üzerine serilmiştir Bu sandukanın önüne de on altı mısralık bir manzume yazılmıştır Türbenin duvarlarından biri üzerinde 1652 tarihli Kâbe’nin çini üzerine yapılmış kitabeli bir resmi bulunmaktadır Türbe üzerindeki on kollu avizenin Zeynep Hanım tarafından buraya hediye edilmiştir Ayrıca Fenayi Ahmet Efendi’nin kullanmış olduğu el değirmeni de bir sepet içerisinde türbede korunmaktadır Zeynep Kâmil Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Nuh Kuyusu Caddesi, Salı Sokağı’nda Zeynep Kâmil Hastanesi’nin bahçesinde bulunan bu türbe, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı ve Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın (1808–1876) eşi olan Zeynep Hanım’a (1825–1882) aittir Zeynep Hanım, eşi Yusuf Kâmil Paşa’nın da yardımı ile buradaki Zeynep Kâmil Hastanesi’nin yapımını 1860 yılında başlatmış ve 1862 yılında da tamamlanmıştır Zeynep Hanım ve Kâmil Paşa hastanenin yönetimi için bir vakfiye bırakmadıklarından daha sonra hastane masrafları Sait Halim Paşa ile Abbas Halim Paşa tarafından karşılanmıştır Zeynep Kâmil Türbesi sekiz cepheli bir yapı olup üzeri duvarlar üzerine oturan kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe kasnağının altındaki mermer bir silme türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır Türbenin köşeleri, pencere, kapı ve söve başlıkları mermerdendir İçerisi üç barok üsluptaki yuvarlak kemerli pencere ile aydınlatılmıştır Türbe içerisinde Zeynep Hanım ile eşi Yusuf Kâmil Paşa’nın mezarları bulunmaktadır Bu türbe Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin yönetiminde iken, hastane yönetiminin üzerine Zeynep Kâmil Hastanesine devredilmiştir Ali Rıza Efendi Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Sultantepe’de Münir Ertegün Sokağı’nda, Özbekler Tekkesi’nin yanındaki mezarlığın önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Günümüze gelen türbe yenilenmiş olmasına rağmen XIX yüzyılın sonlarına ait olduğu sanılmaktadır Ali Rıza Efendi’nin kim olduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır Türbe üzerinde sonradan yerleştirilmiş kitabede Ali Rıza Efendi’nin 15 yaşında öldüğü yazılıdır Türbe yığma taştan ahşap çatılı olup, arka ve sağ cephesinde bir hacet penceresi vardır Halk arasında Hacı-Hoca Türbesi olarak bilinen türbenin içerisinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır Hacı-Hoca ismi ile tanınan Semerkantlı Şeyh Abdullah Efendi’nin bu türbe ile bir bağlantısı yoktur Cennet Efendi Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Aziz Mahmut Hüdai Sokak’ta bulunan bu türbe giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre 1870 yılında Cennet Efendi adına yaptırılmıştır Cennet Efendi XVII yüzyıl şair ve edebiyatçılarındandır Aziz Mahmud Hüdai Efendi’nin müridi olmuştur Simav zaviyesinde şeyhlik yapmış, Aizi Mahmud Hüdai dergâhında şeyh Mesud Efendi’nin ölümü üzerine şeyh olmuştur 11 Ocak 1665’te ölmüştür Cennet Efendi’nin Tevelliye isimli risalesi tefsirleri ve Fena-i mahlası ile yazdığı İlahiyat Divanı bulunmaktadır Cennet Efendi Türbesi 1961 yılında yanındaki ahşap bir evde çıkan yangın sonucu yanmış, günümüze yalnızca duvarları gelebilmiştir Bugün açık mezar şeklindeki bu türbenin duvar kalıntılarından cephesinde beş penceresinin olduğu anlaşılmaktadır Bu yıkımdan günümüze yalnızca giriş kapısı üzerindeki talik yazılı Mehmet Mısrî imzalı mermer kitabe gelebilmiştir Kitabe: Rabi’a Hanım olub sahibe-i hayr-ü kerem Eyledi Hakk yoluna cüd ü semâhat icrâ Ya’ni bu Cennet Efendi’nin idüb türbesini Sarf-ı nakd ile bina kıldı mezarın ihyâ Kıl ziyâret geh gelüb ravza’yı Centtet’dir bu Şeme-i hak ıtırnâki virir kalbe safâ Mevlevi nezri ile Şemsi Didim târihin Rabi’a Cennet’e yaptırdı makâm-ı ulyâ Nemeka Mehmed Mısrî 1287 (1870) Türbe içerisinde Cennet Efendi ve akrabalarına ait sekiz mezar bulunmaktadır Halil Paşazade Mahmud Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi’nde Aziz Mahmut Efendi Sokağı ile Açık Türbe Sokağı’nın birleştiği yerde bulunan bu türbe XVII yüzyılın başlarında yapılmıştır Halil Paşazade Sadrazam Halil Paşa’nın oğlu olup, 1609–1629 yıllarında dört defa Kaptan-ı Deryalık, iki defa da Sadrazamlık yapmıştır Türbe, sebil ve çeşmeden oluşan yapı topluluğu meyilli bir arazi üzerindedir Arazinin meyilli oluşundan ötürü türbenin altına sebil ve çeşme yerleştirilmiş, böylece Osmanlı sanatında görülmeyen bir uygulama meydana getirilmiştir Kesme köfeki taşından yapılan türbe kare planlı olup, önünde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır Bu revaktaki mermer sütunlar mukarnas başlıklı olup, sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Revakın ortası kubbe, iki yanı da ayna tonozludur Revakın sol yanı örülerek kapatılmış, buradaki sivri boşaltma kemeri altına mermer alınlıklı, dikdörtgen söveli, alt ve üst iki pencere açılmıştır Revakın ortasındaki basık kemerli kapının üzerinde 1799 tarihli Mütevelli’nin yazmış olduğu Arapça dualı bir kitabe bulunmaktadır Kare planlı türbenin üzeri dıştan sekizgen kasnaklı, içten de mukarnas dolgulu tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Türbe iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler ise sivri kemerlidir Türbenin içerisinin ilk yapılışında renkli sır altı tekniğinde geç devir çinileri ile kaplı olduğu biliniyorsa da günümüze bunlardan yalnızca izleri gelebilmiştir Türbe içerisinde üç mezar bulunmaktadır Bunların Halil Paşa’nın dışındakilerin kime ait olduğu bilinmemektedir Bununla beraber bazı kaynaklarda Halil Paşa’nın Aziz Mahmud Hüdai Tekkesine gömüldüğü de yazılıdır Bu konu yeterince açıklık kazanamamıştır Türbenin sağ tarafına ve türbeye bitişik olarak ikinci bir türbe daha eklenmiştir Bu türbe Halil Paşa’nın oğlu Mahmud Bey’e aittir Her iki türbe arasında bir pencere ve bu pencerenin yanında da birer dolap nişi vardır Lütfi Bey Türbesi (Üsküdar) Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikat’ül Cevami’de belirttiğine göre türbenin olduğu yerde şadırvan ve çevresinde de dergâha ait hücreler olduğu anlaşılmaktadır Buna göre türbenin buradaki bir dergâhın haziresinin olduğu yere yapıldığı açıklık kazanmıştır Bunun da nedeni türbe duvarlarına dayalı olan birtakım mezar taşlarıdır Türbe kesme taştan ampir üslubunda, dikdörtgen planlı bir yapı olup, üzeri tonoz çatı ile örtülüdür Arazi konumundan ötürü birkaç basamakla çıkılan türbenin girişinin sol tarafında, bahçede yedi mezarın bulunduğu küçük bir hazire vardır Cephe görünümü itibarı ile ampir üslubunu tümü ile yansıtan yuvarlak kemerli ince uzun pencereler ve duvarlara gömülü plasterler ile görkemli bir şekildedir Ön cephenin ortasında giriş kapısı ve iki yanında da birer pencere yer almaktadır Türbenin diğer yan cephelerinde de aynı şekilde iki pencere bulunmaktadır Giriş cephesinde, Kapının iki yanında ve köşelerde İon başlıklı duvara gömülü sütunlara yer verilmiştir Giriş kapısından küçük bir antreye girilmektedir Sol tarafta türbe, sağ tarafta da daha önce kütüphane olarak kullanılmış türbedar odası vardır Türbe içerisinde Lütfi Bey ile eşi ve çocuğunun ahşap sandukaları bulunmaktadır Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Ayşe Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Türbesinin yakınında bulunan bu türbenin çevresinde birbiri içerisinden geçilen dokuz ayrı türbe daha bulunmaktadır Bunlar Şeyh Ahmet Efendi Türbesi, Hanımefendiler Türbesi, Sadrazam Halil Paşa Türbesidir Bu türbeler tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra bakımsız kalmış, 1935–1940 tarihleri arasında ahşap çatıları çökmüş, sandukaları dağılmıştır Ayşe Hanım Sultan Türbesi XVI yüzyılda yapılmış bir yapı olmasına rağmen değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini tümü ile yitirmiştir Ayşe Hanım Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olup, Rüstem Paşa’nın kızıdır Semiz Ahmet Paşa ile evlendirilen Ayşe Hanım Sultan’ın Abdurrahman Bey, Mehmet Bey, Şehit Mustafa Paşa ve Osman Bey isimlerinde dört oğlu olmuştur Ayşe Sultan’ın dördüncü oğlu olan Osman Bey, h999 (1590–1591) tarihinde ölmüş ve Mihrimah Sultan Camisi’nin Türbesine gömülmüştür Ayşe Hanım Sultan Türbesi yakın tarihlerde yenilenmiştir Türbe içerisinde Ayşe Hanım Sultan’ın yanı sıra torunu Ümmügülsüm Hanım (1612) ve eşinin mezarı bulunmaktadır Aziz Mahmud Hüdai Türbesi (Üsküdar) Aziz Mahmud Hüdai Anadolu velilerinden olup, Celveti Tarikatının piridir Şereflikoçhisar’da 1541 yılında doğmuş, çocukluğu orada geçmiş ve ilköğreniminden sonra İstanbul’a gelerek Ayasofya Medresesi’nde öğrenim görmüştür Hocası Nazırzade Ramazan Efendi ondaki kabiliyeti görerek yanına yardımcı almıştır Bu arada Halveti şeyhlerinden Muslihüddin Efendi’den tasavvuf dersleri almıştır Nazırzade Muslihuddin Efendi Edirne’de Sultan Selim Medresesine atanınca Hüdai Efendiyi de beraberinde götürmüştür Nazırzade Ramazan Efendi Şam ve Mısır’a giderken Hüdai Efendi’yi de beraberinde götürmüştür Orada Halvetiye Şeyhi Kerimüddin Efendi’den Usul-i Esma dersi görerek tasavvuf yolunda ilerlemiştir Bundan sonra hocasının Bursa kadılığına tayin edilmesi üzerine O da Bursa’ya gelmiş, Ferhadiye Medresesi’nde müderrislik yapmıştır Nazırzade Ramazan Efendi’nin 1576’da ölümü üzerine de Onun yerine Bursa Kadısı olmuştur Aziz Hüdai Efendi, bir gece rüyasında cennetlik sandığı birçok kişiyi cehennemde, cehennemlik sandığı birçok kişiyi de cennette görür Bunun üzerine uyanır uyanmaz Üftade Hazretlerine giderek kendini Ona teslim eder Malını mülkünü, her şeyini Bursa’da fakirlere dağıtır, Üftade Efendi tarafından özel olarak kesilmiş bir kestane sopası üzerine ciğerler asarak ciğer satar Bu olay tarikata girecek makam sahibi kişilere benliklerini eritmek için uygulanan bir usuldür Böylece Hak yoluna girer ve Üftade Efendi Hazretlerinin en iyi öğrencilerinden olur Bir süre sonrada Üftade Hazretleri Onun kemale erdiğini görür ve İstanbul’a gönderir İstanbul’da Sultan I Ahmet (1603–1617) zamanında Üsküdar’da kurduğu dergâhında öğrenciler yetiştirir Küçük Ayasofya ve Fatih Camilerinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri vermiştir Otuza yakın Arapça ve Türkçe kitabı bulunmaktadır Bugün bu yazma kitaplar Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunmaktadır Aziz Mahmud Hüdai Efendi İstanbul’da 1628 yılında ölmüştür Aziz Mahmud Hüdai’nin Türbesi kuzey-güney yönünde peş peşe sıralanmış bölümler halindedir Giriş bölümü, türbedar odası ve üzeri piramit biçimli asıl türbe kısmından meydana gelmiştir Türbe girişi üzerinde talik yazılı kitabesi bulunmaktadır Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bu meşet Allah yolundakilerin cesetlerinin, ruhlarının toplandığı yerdir Azizim; buraya edeple gir Burası Hüdai’nin pâk türbesidir Ey gönül; eğer ilâhi zevki tahsil edeyim dersen böyle yap Hüdai’nin kapısından giren elbet nasibini alacaktır” Bu kitabenin üzerinde de Hattat İzzet Efendi’nin talik yazılı “Destur yâ Hazreti pir” levhası asılıdır Türbe sofasının sol tarafında bir kerevet, üzerinde divit ve hokka bulunan bir rahle, sağ tarafta yukarıda adı geçen sebil ve kuyusu vardır Zarif bir bileziği olan kuyunun, çıkrığı ve bakır kovası mevcuttur Burada ayrıca büyük bir saat ve onun yanında, içinde iki sandık dolusu hüccet ve raşar dolusu muhasebe defterleri bulunan küçük bir oda vardır Ahşap beşik tavanını bir Venedik avizesi süslemektedir Kuyu hakkında birçok söylence vardır Tatlı olmayan bir suyu bulunan kuyunun mukaddesliğine inanıldığı gibi, Zemzem Suyu’nun bir kolu olduğu da iddia edilmiştir Türbede Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin yanı sıra oğulları Evliya Mehmet Muhtar Efendi (1595), Mustafa Ebrar Efendi (1595), Ali Murtaza Efendi (1601), Abdülvahit Efendi (1611), Ahmet Sıdık Efendi (1624), kızları Ayşe Hanım (1600), Fatma Zehra Hanım (1624), Zeynep Hanım (1642) ve torunu Fatma Zehra Hanım (1642) olmak üzere on bir sanduka bulunmaktadır Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Nişancı Hamza Paşa ve At Mezarı Türbesi (Üsküdar) Nişancı Hamza Paşa ve At Mezarı Türbesi (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Karaca Ahmet Türbesi’nin yakınında bulunan bu mezarın Karaca Ahmet Sultan’ın atına ait olduğu söylenmektedir İbrahim Hakkı Konyalı da bu mezarın Rum Paşazade Nişancı Hamza Paşa’ya ait olduğunu belirtmiştir Türbenin kitabesi bulunmamaktadır Hamza Paşa, Sultan III Murad (1574–1595) devri Sadrazamlarından olup, Reisülküttaplık ve Nişancılık görevlerinde bulunmuştur 1585 yılında Sadrazam olmuş, üç kez Nişancılık ve Anadolu Beylerbeyliği yapmıştır Sultan I Ahmet (1603–1617) tarafından ilk nişancılığından 1591 tarihinde azledilerek Köstendil Sancak Beyliğine atanmışsa da bunu kabul etmemiştir Sultan III Mehmet’in (1595–1603) tahta geçmesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği ile taltif edilerek paşa unvanı verilmiştir Bundan sonra ikinci kez Nişancı olmuş, III Mehmet tarafından yeniden azledilmiştir En son Sultan I Ahmet tarafından bir kez daha Nişancılığa getirilmiş ve 1604–1605 yılında yeniden azledilmiştir Bundan bir yıl sonra 1606 yılında da ölmüştür Türbe Klasik Osmanlı mimari üslubunda açık türbe şeklindedir Yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır Birbirlerine yuvarlak tuğla kemerlerle bağlı altı granit sütunun taşıdığı altıgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır Sütunlar arasında demir şebeke ve türbeye giriş kapısı bulunmamaktadır Türbe içerisinde Hamza Paşa’ya ait olduğu sanılan bir mezar bulunmaktadır Fatma Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak’ta Aziz Mahmut Hüdayi Efendi Camisi’nin yanında bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Sultan IV Murad’ın torunu, Kaya Sultan’ın da kızı olan Fatma Sultan h 1140 (1727–1728) tarihinde ölmüş ve buraya gömülmüştür Fatma Sultan’ın yaşamı ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır Türbe arazi konumundan ötürü düzensiz bir şekil göstermektedir Kesme taştan kare planlı türbenin önünde sekiz baklava başlıklı mermer sütun bulunmaktadır Üstten yuvarlak, alttan dendanlı kemerlerle birbirine bağlanan bu sütunların arası pirinç şebekelerle örtülmüştür Şebekelerin üzerinde de sütunları birbirine bağlayan mermer ayna taşları vardır Türbenin üzeri demir bir kafesle örtülmüştür Mezarlık tarafına açılan kapısı pirinçtendir Türbe 1894 depreminde hasar görmüş bu yüzden de sütun başlıkları birbirlerine demir kuşaklarla bağlanmıştır Türbenin sağ tarafında İzzi Efendi’nin üzeri açık türbesi ile Sadrazam Rusçuklu Hasan Paşa’nın mezarı bulunmaktadır Mihrimah Sultan Cami Türbeleri (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, İskele Meydanı’nda Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) kızı Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a 1548 yılında yaptırılmış olan külliyenin cami ile medrese arasında Mihrimah Sultan’ın iki oğlunun sandukalarını içeren bir türbe vardır Sicili Osmanî’den öğrenildiğine göre Mihrimah Sultan’ın oğulları 20–30 yaşları arasında ölmüştür Buna göre Türbe 1560 tarihinden sonra yapılmış olmalıdır Türbede Onlarla ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Bu türbe külliyenin bitiminden sonra buraya eklenmiştir Türbenin güneyine de Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gömülmüştür Caminin son cemaat yerinin güneybatı bölümünde, revak altında Rüstem Paşa’nın 1576–1577 yılında ölen oğlu Osman Bey’in türbesi bulunmaktadır Türbe etrafı mermer parmaklıklarla çevrilmiş açık türbe şeklindedir Ortadaki mermer lahdin camiye bakan yan yüzünde bir hançer kabartması görülmektedir Söylentiye göre bu tür hançer kabartmaları şehit edilenlerin mezarına kazınıyordu Mezarın ayak taşında; “Mir-i pâkize neseb Hazreti Osman Bey’in Mürg-i ruhu idecek bağ-ı cinâne tayran Eyleyüb sıdk ile ruhuna du’alar Hükmî Didi tarih cinân ola makam-ı Osman 984 Şair Hükmî Mehmet Çelebi” Yazılıdır Halil Paşa Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Yeni Çeşme Yokuşu’nda bulunan bu türbeyi Halil Paşa sağlığında, 1759 yılında yaptırmıştır Halil Paşa, Sultan II Osman (1618–1622) ve Sultan IV Murad (1623–1640) devri sadrazamlarındandır Osmanlı Sarayı’nda Enderun’dan yetişmiş Doğancıbaşı, Çakırcıbaşı ve 1607 yılında da Yeniçeri Ağası olmuştur Bir süre Kapta-ı Deryalık görevine getirilmiştir İsyan eden asileri bastırmak üzere Trablusgarp’a gönderilmiş, oradaki başarısından sonra 1617 yılında Sadrazam olmuştur Bir süre sonra azledilmiştir Halil Paşa değişik zamanlarda dört defa Kaptan-ı Deryalık yapmış, 1626 yılında ikinci kez Sadrazam olmuş, 1627 yılında yeniden azledilmiş ve kalan ömrünü Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdai Dergâhı’nda geçirmiş ve 1629 yılında da ölmüştür Halil Paşa Türbesi sebil ve çeşme ile birlikte yapılmıştır Türbe kesme taştan, kare planlıdır Önünde üç bölümlü bir revak kısmı vardır Mukarnaslı mermer sütunların taşıdığı bu revakın ortasını kubbe, iki yanını da aynalı tonozlar örmüştür Revak ortasındaki basık kemerli bir kapıdan türbeye girilmektedir Giriş kapısı üzerinde Arapşa sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır: Kitabe: Festeinu min ehl-il-kubur Ketebehu mütevelli 1214 (1759) Kitabenin mealen anlamı şöyledir: İşlerinizde zorluğa uğradığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz Türbe sekizgen kasnaklı tromplu bir kubbe ile örtülüdür Trompların altında mukarnas dolgulara yer verilmiştir Çift sıra pencereler ile aydınlatılan türbenin alt sıra pencereleri sivri boşaltma kemerleri altında mermer alınlıklı ve dikdörtgen sövelidir Üst sıra pencereler sivri kemerlidir Türbede Halil Paşa dışında Gafuri Mahmud Efendi (1667) ve Abdülhay Efendi’nin (1705) mezarları bulunmaktadır Rum Mehmet Paşa Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesinde, Şemsi Paşa Camisi’nin üst tarafında, Marmara Denizi ile Boğaz’a hâkim bir tepe üzerinde bulunan Rum Mehmet Paşa Camisi, medresesi, hamamı ve imaretinden meydana gelen yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe XVI yüzyılda yapılmıştır Kitabesi günümüze gelememiştir Bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir Rum Mehmet Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446/1451–1481) devri Sadrazamlarından olup, Osmanlı saray okulu olan Enderun’dan yetişmiştir Saraydan çıktıktan sonra Beylerbeyi Serdar ve Vezir görevlerinde bulunmuş, 1466 yılında Mahmut Paşa’nın yerine Sadrazam olmuştur 1470 yılında da azledilerek idam edilmiştir Türbe cami ile birlikte Rum Mehmet Paşa’nın sağlığında yapılmıştır Klasik Osmanlı türbe mimarisindeki bu yapı düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmıştır Caminin mihrap duvarı tarafında, köşede bulunan türbenin üzeri kasnaksız, duvarlar üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin üstte sekiz, altta da yedi penceresi bulunmaktadır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler de sivri kemerlidir Türbenin içerisi bezeme yönünden son derece basittir Yalnızca XIX yüzyıl sonlarında onarıldığına işaret eden geç devir kalem işleri bulunmaktadır Türbede Rum Mehmet Paşa’nın yanı sıra Nazır Paşazade Mehmed Efendi, Nazır Hançerli Ayşe Sultan ve Paşa’nın kızları olan Yığımnaz Hanım (1502), Aynülhayat Hanım (1507) ve paşanın oğluna ait olmak üzere altı mezar bulunmaktadır Türbenin çevresinde mezar taşlarından oluşan bir hazire bulunmaktadır Doğancı Hacı Ahmet Paşa Türbesi (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi Mektep Sokak’ta bulunan bu türbeyi Doğancı Hacı Ahmet Paşa sağlığında 1576–1577 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırmıştır Doğancı Ahmet Paşa Candaroğulları soyundan olup, aynı zamanda Kızıl Ahmet Paşa’nın da sülalesindendir Osmanlı Sarayı’nda Enderun’dan yetişmiş, Çakırcıbaşı, 1555 yılında Büyük Mirahur, 1558’de Konya ve Rumeli Beylerbeyi, 1563’te de Şam Beylerbeyi, ikinci kez 1571’de Konya Beylerbeyi görevlerine getirilmiştir Sultan II Selim (1574–1595) ve Sultan III Murad’ın (1574–1595) Nedimi olmuştur Av merakından ötürü Doğancı ismi ile tanınmış 1577 yılında da ölmüştür Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmış, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin önündeki giriş revakı günümüze gelemeyerek yıkılmıştır Bugün yalnızca temelleri görülmektedir Türbenin üst kısmına yakın bölümünde oldukça belirgin bir silmesi vardır Türbenin mermer kitabesini Doğancı Hacı Ahmet Paşa’nın akrabası olan Şemsi Ahmet Paşa yazmıştır Kitabe: Şam Beglerbegisi olan o nes-i Halid Kendi desti ile kodu türbesinin bünyadın Bilmek istersen anı Şemsi didi tarihin Derler idi Hacı Ahmet Paşa anın adı Türbenin giriş dışındaki yedi cephesinde iki katlı pencereler bulunmaktadır Türbe içerisinde ilk yapıldığı dönemlerden kalan kalem işlerinin izleri görülmektedir Bunun dışında içerisi bezemesizdir Türbede Doğancı Hacı Ahmet Paşa ve büyük olasılıkla eşi ve iki çocuğuna ait üç mezar daha bulunmaktadır Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir Karaca Ahmet Türbesi (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Aşçıbaşı Mahallesi, Karaca Ahmet Caddesi’nde bulunan Karaca Ahmet’in türbesinin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Yalnızca Karaca Ahmet Dergâhının bir odasında korunan manzum kitabede 1595 yılında Safiye Sultan tarafından yanındaki dergâh ile birlikte yaptırıldığı yazılıdır Günümüze gelebilen türbe Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından eşi Fehmiyye Hanım’ın ruhu için 1866 yılında yaptırılmıştır Dergâh ve türbe 1878 yılında Karaca Ahmet Dergâhı tarafından onarılmıştır Bu türbe bir makam olup, Karaca Ahmet’in gerçek türbesi Manisa’nın 5 km kuzeybatısındaki Horoz köy’ünde bulunmaktadır Karaca Ahmet’in Manisa-Menemen yolu üzerinde, Horozköy tren istasyonuna 1 km uzaklıkta bir makamı daha bulunmaktadır Bunun yanı sıra Afyon’un 36 km kuzeyinde, Karacaahmet Köyü’nde, Akhisar-Sındırgı yolu üzerinde Akhisar’a 15 km uzaklıktaki Karaköy’de, Uşak-Eşme karayolu yakınındaki Karacaahmet Köyü’nde de makamları bulunmaktadır Karaca Ahmet hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır Horasan Sultanlarından Süleyman-ı Horasani’nin oğlu olup, XIV yüzyılda yaşamıştır İstanbul’a gelerek bugünkü Karaca Ahmet dergâhını kurmuştur Hacı Ahmet Yesari’nin müritlerinden olup, Sarı Saltuk ve Yunus Emre gibi tanınmış bir din ulemasıdır Aynı zamanda devrinin önemli bir hekimi olup, tedavi sırlarını oğlu Eşref Sultan’a, o da kendi oğullarına öğretmiştir Karaca Ahmet Türbesi tekke ve sebilden meydana gelen, köfeki taşından dikdörtgen planlı bir yapı içerisinde yer almaktadır Dergâhın giriş cephesinin sağ kesiminde türbe, sol kesiminde de tekke ve her ikisi arasında da sebil yer almaktadır Türbenin cephesinde iki, yanında bir, tekkenin solunda da bir tane olmak üzere üç pencere ile aydınlatılmıştır Türbe girişinin üzerindeki 1866 tarihli kitabede türbenin Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından onarıldığını belirtilmiştir Türbe bağdadi tekniğinde yapılmış, üzeri basit bir kubbe ile örtülmüştür Karaca Ahmet’in sandukası ahşaptandır Türbenin duvarlarında Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır Ayrıca Karaca Ahmet’in olduğu sanılan kolsuz bir hırka, hırka kuşağı, takke, zikir tespihi ve çeşitli şifa tasları ile yazma Kuran-ı Kerimler bir vitrin içerisinde teşhir edilmektedir Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır Gülnuş Sultan (Emetullah Sultan) Türbesi (Üsküdar) Emetullah Gülnuş Sultan, Sultan IV Mehmed’in (1648–1687) baş kadını, Sultan II Mustafa (1695–1703) ve Sultan III Ahmed’in (1703–1730) annesidir Rabia Gülnuş ve Emetullah Gülnuş isimleri ile de tanınan bu sultan 1642 yılında Girit’te doğmuş, Deli Hüseyin Paşa Resmo’yu fethedince bu kızı da esir alarak Osmanlı sarayına hediye etmiştir Saray geleneğine göre kendisine Gülnuş adı verilmiş ve Sultan IV Mehmed tarafından beğenilerek Onun baş kadını olmuştur Sultan IV Mehmed’in tahttan indirilmesi üzerine eski saraya gönderilmiş, oğlu II Mustafa’nın 1695’te padişah olması ile de Valide Sultan olarak yeniden Harem’e dönmüştür Sultan II Mustafa’dan sonra yerine geçen diğer oğlu III Ahmed döneminde de Harem’in nüfuslu kadınları arasında olmuştur Sultan III Ahmed ile Edirne’ye gitmiş, orada hastalanarak 1715 yılında ölmüştür Bunun üzerine İstanbul’a getirilmiş ve Üsküdar’daki türbesine gömülmüştür Gülnuş Sultan’ın Beyazıt civarında sıbyan mektebi ile sebili, Galata’da cami ile çeşmesi, Üsküdar’da da cami, sebil, sıbyan mektebi, arasta ve türbeden oluşan bir külliyesi bulunmaktadır Bunun yanı sıra Üsküdar’da Gülfem Hatun Mahallesi’nde de sebili vardır Türbe Gülnuş Sultan’ın sağlığı sırasında 1713 yılında yapılmıştır Sekizgen planlı türbenin üzeri madeni çemberler içerisine alınmış, kubbe ile örtülüdür Kubbeyi birbirlerine sivri kemerlerle bağlı sekiz yuvarlak sütun taşımaktadır Sütunların arası madeni şebekelerle çevrilmiştir Türbenin üzerini örten kubbenin eteğinde sülüs yazı ile “İnnehu min Süleymane ve İnnehu Bismillahirrahmanirrahim ile Ayet’el Kürsi yazılmıştır Türbenin kuzey tarafında bronz şebekeli kapısı bulunmaktadır Türbenin ortasında Gülnuş Sultan’a ait mezar vardır Mezarın baş ve ayak taşları oldukça büyük ölçüde olup, üzeri istiridye kabuğu şeklinde mihrapçıklar, stalaktitler ve kabartmalarla bezenmiştir Osmanlı mezar taşlarının en güzel örneklerinden biri olup, ayak taşında vazo içerisinden çıkan bahar gülleri, zerrinler, karanfiller, laleler kabartma olarak işlenmiştir Baş taşında ise talik yazı ile Arapça bir kitabeye yer verilmiştir Şeyh Galip Türbesi (Beyoğlu) İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi’nde bulunan bu türbe 1819 yılında Halet Mehmet Sait Efendi tarafından Bağdat Seferi dönüşünde yaptırılmıştır Şeyh Galip Mevlevi Tarikatının şeyhlerinden olup, ünlü bir divan şairidir İstanbul’da 1757 yılında doğmuş olup, asıl ismi Mehmet Esad’dır Galip mahlasını sonradan almış, Mevlevi şeyhi olduktan sonra da Galip Dede unvanı ile tanınmıştır Divan-ı Hümayun kaleminde görev yaparken Mevlevi tarikatına girmiş, Konya Mevlana Dergâhında çile çıkarmış, İstanbul’a dönüşünde Yenikapı Mevlevihanesine girmiştir Galata Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra Galata Mevlevihanesi Şeyhi olmuştur 1798 yılında da 41 yaşında ölmüştür Şeyh Galip’in menkıbeleri ve Hüsn-ü Aşk isimli ünlü bir eseri vardır Galata Mevlevihânesi avlusunun sol tarafında bulunan türbe, dikdörtgen plânlı kesme köfeki taşındandır Üzeri tonoz örtülü olup, üst kısmına da Mevlevi sikkesinden bir alem yerleştirilmiştir Avluya yönelik dikdörtgen söveli demir parmaklıklı dört, iki yanında da birer pencere ile aydınlatılmıştır Girişin üzerinde de h1227 (1812) tarihli celî-sülüs yazılı bir kitabesi bulunmaktadır: Ruh-u Mevlâna da ey Galib budur Şeyh’üş-şeyh Hazret-i sarih Rusuhi kıdve-i ehl-i Rusuh Türbe, Şeyh Galib, Şeyh İsa Efendi, Şeyh Selim Efendi ve Şeyh Mehmet Ruhi Dede’nin mezarları üzerine yapılmıştır Türbede Şeyh İsmail Ankaravi Efendi ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiye ait bir mezar daha bulunmaktadır Türbenin altında da merdivenle inilen St Theodore Manastırından kalma bir sarnıç bulunmaktadır Günümüzde türbe Divan Edebiyatı Müzesi’nin avlusunda olup, dıştan ziyaret edilmektedir Halet (Kudretullah) Efendi Türbesi (Beyoğlu) İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi girişinde bulunan bu türbe XIX yüzyılda yapılmıştır Galata Mevlevihanesi’nin son dönemlerinde, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhlerinden Ebubekir Dede ailesinden gelen Kudretullah Dede post makamına getirilmiştir Kudretullah Dede Yenikapı Mevlevihanesi’nde 1203 (1788) yılında doğmuş olup, köklü bir Mevlevi aileden gelmektedir Şeyh Galip onun dünyaya gelişine şu mısralarla tarih düşürmüştür: Şerîf Ahmed Dede merd-i tarîkat Yüzünden doğdu bir mühr-ü münevver Dedim târih-i milâdını Gâlib Muhammed Kudretullah lutf-u haydar Aynı türbede bulunan Halet Efendi de Sultan II Mahmud devrinin ünlü devlet adamlarındandır Asıl ismi Mehmed Sait olup, Halet Efendi ismi ile tanınmıştır İstanbul’da 1760 yılında doğmuş, 1823 yılında Konya’da idam edilmiştir Vücudu Konya’ya, başı da Galata Mevlevihanesi girişindeki açık türbeye gömülmüştür Sonradan bazı dedikodular yüzünden kesik başı buradan alınarak Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhının haziresine gömülmüştür 1841 yılında ise yeniden Galata Mevlevihanesi’nin haziresine gömülmüştür Halet Efendi, Şeyh Galib Türbesini 1819 yılında yeniden yaptırmış, ayrıca buraya kütüphane, çeşme ve muvakkithane ile kendisi için de açık bir türbe yaptırmıştır Daha sonra bu türbenin bulunduğu alana da Şeyh Kudretullah Efendi’nin türbesi yapılmıştır Bu açık türbe XIX yüzyıl rokoko üslubunda yapılmıştır Köfeki taşından ve mermerden olan türbenin avlu ve caddeye üçerden olmak üzere dokuz yuvarlak penceresi bulunmaktadır Osmanlı mimarisinde pek az karşılaşılan kompozit başlıklar ve yuvarlak kemerlerin içerisindeki üçgen baklava motifleri cepheye bir hareketlilik kazandırmıştır Buradaki yarım sütunların başlıkları, mermer oymalarda sürekli bir hareket dikkati çekmektedir Çift kanatlı demir kapı ile parmaklıklar üzerinde rozet, yaprak ve beyzî madalyonlar bulunmaktadır Ayrıca üzeri kubbeyi andıran kademeli, yüksek bir tonozla örtülmüştür En üst noktada ise büyük bir kaide üzerine taş bir Mevlevi sikkesi yerleştirilmiştir Halet Efendi bu yeri kendi türbesi için ayırmışsa da burada Mevlevihane’de şeyhlik yapmış Kudretullah Dede’nin, Ataullah Dede’nin, “Menâkıb-ı Mevlâna” yazarı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Ubeydullah Efendi’nin ve idam edilen Halet Efendi’nin kesik başı ile Şeyh Kudretullah Dede’nin eşi Emine Esma Hatun’un mezarları bulunmaktadır İskender Paşa Türbesi (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Hisar Caddesi’nde, İskender Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1571 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır İskender Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) devri devlet adamlarından olup, Magosa Fatihi olarak tanınmıştır 1570 yılında ölmüş ve Beykoz’da yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamamdan meydana gelen külliyesi içerisindeki türbesine gömülmüştür İskender Paşa’nın ayrıca Eğrikapı’da bir sıbyan mektebi, Ayvansaray’da da bir çeşmesi bulunmaktadır İskender Paşa Türbesi düzgün kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Türbenin ön cephesinde basık kemerli kapı ve dört pencere, arka cephesinde beş pencere, yan cephelerinde de üçer penceresi bulunmaktadır Türbe 1850 yılında onarılmış ve Klasik Osmanlı türbe özelliğini tamamen yitirmiştir İçerisinde bezemeleri bulunmamakta veya orijinal bezemeleri günümüze gelememiştir Türbe içerisinde iki mermer lahit bulunmaktadır Bunlar İskender Paşa ile oğlu Ahmet Paşa’ya aittir Yuşa Türbesi (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Yuşa Tepesi’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Ancak, burada 28 Çelebizade Mehmet Said Paşa 1755 yılında bir mescit yaptırmış ve Yuşa Nebi Hazretleri’nin mezarı etrafını da bir duvarla çevirmiştir Mescit yangın sonucunda zarar görmüş 1863–1864 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde (1861–1876) aslına uygun olarak yenilenmiştir Bu arada Yuşa Nebi Hazretlerinin mezarı da onarılmıştır Sonaraki dönemlerde buraya bir de Yuşa Tekkesi olarak ismi geçen bir Nakşibendî dergâhı yapılmıştır Yuşa Nebi Hazretleri MÖ1605 yılında, ölmeden önce İsrailoğulları’nın başına geçen bir peygamberdir İsrailoğulları’nı Tih Çölünden çıkararak Arz-ı Mev’ut (Filistin), Şam bölgesine sonra da Kudüs’e yerleştirmiş ve ülkesini on iki kabile arasında bölmüştür Yuşa Hazretleri kendisine karşı olanları mucizeleri ile susturmuştur İsrailoğulları’nı Tevrat hükümlerine göre 27–29 yıl yönetmiş, 1580 yılında bir söylentiye göre, 110, bir başka söylentiye göre de 127 yaşında ölmüştür Yuşa’nın mezarı konusunda iki ayrı görüş bulunmaktadır Bunlardan birisine göre Nablus ve Halep yakınındaki Maarra şehrinde, diğerine göre de Beykoz’da Yuşa Tepesi’nde gömülüdür Büyük olasılıkla Beykoz’daki mezar bir makamdır Buradaki mezarın Tevrat’ta ismi geçen Yuşa Peygamber ile bir bağlantısı bulunmamaktadır Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikat’ül Cevâmisi’ne göre, burada gömülü olan kişinin bir Bizans havarisi veya Osmanlı dönemindeki bir şeyhe ait olduğu sanılmaktadır Buradaki mezarın böylesine büyük olması eski inançlardan kaynaklanmaktadır Mitoloji’ye göre dağların zirvelerinde yaşamış devlerin sonraki dönemlere yansımasından başka bir şey değildir Beykoz Yuşa Tepesi’ndeki mezar 1700×400 m ölçüsünde olup, üzeri açıktır Yuşa Tepesi kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir İlk Çağlarda burada bir Zeus sunağı bulunduğu, Bizans döneminde VI yüzyılda İmparator I Iustinianus zamanında Hagios Mikhael adında bir kilise yapılmıştır Osmanlı döneminde ise buraya bir mescit ve tekke yapılmış ve yanına da Yuşa Nebi’nin mezarı eklenmiştir Böylece bu tepenin kutsallığı Osmanlı döneminden itibaren de sürmüştür |
|