Edebiyat Terimleri 4 |
10-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Terimleri 4o-ö OTOBİYOGRAFİ Bir kimsenin kendi hayatını yazdığı eser Biçim ve içeriğiyle bir edebi değer taşımalıdır OTOGRAF Yazarın kendi el yazısı Eskiden hatt-ı dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı OTTOVA RİMA Sekiz mısralı bir nazım şekli Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatında, buradan da Türk edebiyatına geçmiştir Batı edebiyatında kafiye şeması, abababcc’dir Bu şema bizde değişikliğe uğrayarak ababcccb şeklini almıştır Aabbccdc şekli de görülür Bu nazım şekli lirik tür için elverişlidir Ottova Rima’yı edebiyatımızda daha çok Abdülhak Hamid kullanmıştır Örnek: (MAKBER’den) Bu makberdir o bâba makdem, Bilmem ne duyar girince, adem? Sûzişlerimin budur esâsı Hep şüphelerin bu en fenâsı Benlik acebâ kalır mı ol dem? Sönmüş erimekte o nûr-i dîdem Ben gözler idim bu hâli ey yâr Senden daha çok zaman akdem Abdülhak Hâmid OZAN Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk şairleri Osmanlı döneminde halkı şairleri için kullanılırdı Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu Ozanların toplumda önemli yerleri vardı Beylerin huzurunda, dini törenlerde, elindeki kopuzunu çalarak kahramanlık destanları okurlar, halk arasında kıssa söylerlerdi Memluk ordusunun mızıka takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihi kaynaklarda yazar Selçuklular’da da benzer durum görülür ÖNSÖZ Eserin niçin ve ne amaçla yazıldığını belirtmek için kitabın başına eklenen yazı Bu bölümde yazar ya kitabın özetini verir veya hangi nedenle yazdığını açıklar Eskiden, "sebeb-i telif-i kitab" (Kitabın yazılışının sebebi) sözü kullanılırdı Tanzimat’tan sonra edebiyatçılar, mukaddeme başlığı altında yazdıkları önsözlerde edebiyat anlayışlarını belirleyici açıklamalar yaptı Namık Kemal’in Celaleddin Harzemşah, Recaizade Mahmud Ekrem’in Zemzeme, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber mukaddemeleri bunlardandır |
Edebiyat Terimleri 4 |
10-09-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Terimleri 4p-R PARAGRAF Bir fikrin işlendiği yazı bölümü Bir veya birkaç cümleden meydana gelebilir Satırbaşı yapılmış her bölüm bir paragraftır PASTORAL Çoban ve kır hayatını, köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir Grekler’in bukolik dedikleri bu türü Edebiyat-ı Cedide’ciler eş’ar-ırâiyâne (Çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır Pastoral şiir, süsten, kelime oyunlarından, yapmacılıktan uzak sade bir dille yazılır Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Vergillius, pastoral şiirin ilk ve en güzel örneklerini verdi PELTEKNÂME Kekeleme şiiri Lisan-i pepeği adı da verilir Halk edebiyatı nazım şeklidir Âşık, kelimelerin ilk hecelerini, bazen de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler Bu tekrarlar ölçüye dahildir Örnek: Bu bu bugün gö gö gördüm yü yü yüzün dilberâ Ba ba baktım gö gö gönlüm oluptur ziyaâ Di di dilim pe pe peltek sö sö söyler zebanımı Ne ne ne derse de de desin dimesin tek sana Abdi İmam PLOT Roman, hikaye, tiyatro gibi eserlerde, baştan sona devam eden hareketlerin yapısı Bir bakıma eserin planıdır Kahramanların ve olayların meydana getirdiği devamlılığı ifade eder İkinci, üçüncü derecedeki kişi ve olaylar, görünüp kaybolan bir başka zaman, mekan ve olayla ortaya çıkan kişiler, duygusal davranışlar plotu tamamlar ve zenginleştirir Plot, yapısına göre çeşitlere ayrılır Bazı plotlar trajik olayları, bazıları komedi, masal ve hiciv gibi konuları göstermek için kurulur Eser, bu plota göre kimlik kazanır POETİKA Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil, güzel sanatların teorisini güzelliğin feslefesini, bir bakıma estetiği ifade ederken, bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur Batı dillerinde poetika konusuna giren birçok eser var Türkçe’de ise, bazı şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki, genellikle savunmaya dayalı birkaç önsözü görülür Necip Fazıl Kısakürek’in de bir Poetika’sı var PROZODİ Kelimelerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi Tonlamaya, hecelerin vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat edilerek söylenir RAKTA Arap harflerine göre bir harfi noktalı, bir harfi noktasız kelimeleri kullanarak şiir yazma REKÂKET Kelime veya cümlelerin düzensiz sıralanmasından ileri gelen okumayı zorlaştırıcı durum Divan edebiyatında yazıda kusur sayılırdı RİKKAT Anlatımda söylenişleri kulakta ince, hafif, hoş etki bırakan sözcüklerin kullanılması Sanatçı sevgi, şefkat, muhabbet, güzellik gibi konuları anlatırkenn sözcükleri de uygun düşecek şekilde ince sesle kurulanlardan seçer Bu sözcükler kelimâ-ı rahika, taşıdıkları özellik de rikkatdiye adlandırılır RİSALE Küçük kitap, broşür İlim veya sanata dair yazılar Önceleri çokluk dini konuları ele alan küçük hacimli kitaplar bu adla anılırlardı RİTM Şiirde, hecelerdeki vurgu, uzunluk, kısalık, kalınlık, incelik, yükseklik gibi ses özelliklerinin ve duraklarının düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan uyum RONDELET Yedi mısralı ek bendden meydana gelen Fransız nazım şekli RÜCÛ Divan edebiyatı sanatlarından Bir düşünceyi daha güçlü hale getirmek için, söylenen sözden vazgeçer gibi davranılır Espri, üzüntü, sevinç, dehşet, hayret durumlarında ifadeyi daha güçlü ve canlı kılmak için kullanılır Vazgeçme döngü halinde de yapılabilir Örnek: Eder isyanıma gönlümde nedâmegalebe Neyleyeyim yüz bulamam ye’s ile afvime talebe Ne dedim? Tövbeler olsun, bu dafi’i şerdir Benim özrüm günehimden iki kat beterdir Nûr-i rahmet niye güldürmeye rûy-i siyehim Tanrı’nın mağfiretinden de büyük mü günehim? Şinasi |
Edebiyat Terimleri 4 |
10-09-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Terimleri 4S SADR Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası SAGU İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler Sevilen, sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından, yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur, ölen kişinin yiğitliği, iyiliği, cömertliği, faziletleri dile getirilirdi SAKİNAME Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini, adetlerini, içkiyle alakalı bütün düşünce, duygu ve kavramı bazan tasavvufi, bazan da dünyevi işleyen şiirler Mesnevi şeklinde yazılır Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür SALİYE Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur SARMA KAFİYE Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli Her dörtlükte birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında kafiyelidir Kafiye şeması şöyledir: Abba, cddc, effe Örnek: Rûhumu bu çarmıha kendi ellerimle gerdim: Bir nebi ızdırabı kaynıyor her yerimde Ölüm, siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde Aldığım her nefesi son nefes gibi verdim! Yusuf Ziya Ortaç SATRANÇ Saz şairleri tarafından aruzun müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler Musammat beyitlerden oluştuğu için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür Bu parçalar alt alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb Örnek: Sevdi gönül bir püsteri / Sanatı terzi güzeli Hüsnünü bir muhtasarı / Şerh ederek söylemeli Matlanın fâikını / Sohbetinin lâyıkını Ben gibi bir âşıkını / Eylemiş aşkıyle deli Düştü gönül çâresine / Kaşlarının karesine Çehre-i menâresine / Yandı derûnum göreli Vardı ellerim eline / Tutuldu dilim diline Kâkülünün bir teline / Bağladı bu cân ü dili Emrahî SAYA Aşık edebiyatında nesir Mensur karşılığı olarak da sayalı kullanılır Secili (müsecca) nesre ise ayaklı saya adı verilir SEBK-İ HİNDÎ Divan edebiyatında kullanılan bir üslup Terim, "Hint tarzı, Hint üslûbu" anlamına gelir Türk edebiyatına XVII İran şairlerinin etkisiyle girdi Bu nedenle sebk-i İsfahâni diye de bilinir İran edebiyatına ise Hindistan’dan geçmiştir SECİ Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir Secili nesre müsecca adı verilir Edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir SEHL-İ MÜMTENİ Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde güçlüğü ortaya çıkan söz Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar En güzel örneklerini Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Mehmed Akif Ersoy vermişlerdir Örnek: Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm Yunus Emre SELÂMET Cümlelerin doğru ve sağlam olması İfadenin düşük, eksik olmaması gerekir SELÂSET Bir yazıda cümle ve kelimelerin akıcı, âhenkli, kolay ve anlaşılır olması Selâset, sözüklerin birbirine uygun seçilmesiyle sağlanır SELH Başkasına ait bir şiirin anlamını alıp kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak Selh intikal’in bir çeşidi sayılır SELİS Halk şiiri nazım şekli Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır Murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır Kafiye düzeni divan, semai ve kalenderi nazım şekilleri ile aynıdır Örnek: Benden özge sana yok âşık-ı âvâre güzel Sûziş-ı firkat ile yakma beni nâre güzel Dün gece dîde-i hunkâr ile ettikte nigâh Ciğerim başına açtın yine bir yâre güzel Nûrî SERBEST NAZIM Bend, vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli Bendlerin, mısraların ve hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir Şair isterse kafiyeli yazar Bendleri sınırlayabilir veya sınırlamaz Önce Fransız sembolistleri arasında yayıldı Türk edebiyatına Servet-i Fünûn döneminde Batı edebiyatından girdi Serbest nazmın uygulanışı üç aşama geçirdi: 1 Vezinli-kafiyeli serbest nazım: Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti döneminde görülür Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı, kafiye belli bir kurala göre sıraland Aruz veznine yer verildi, bir şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı 2 Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş, 1930’dan sonra yaygınlık kazanmıştır Vezin bırakılmış, bir heceye kadar küçülen dizeler kurulmuştur Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı değildir Şair belirtmek istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır Büyük harfler sadece cümle başlarında kullanılabilir Kafiyeli mısraların arası açılarak kafiye örgüsü gevşetilir 3 Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu anlayışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı Örnek: Yolcu Yolunda Gerek Hastalar, Kar isterler Kafdağının ardından Ve buluttan döşek, Onlar, Yaramaz çocuklardır, Sallar durur, Dünyanın balkonundan, Düştü düşecek! Gölgen kaçıyorsa senden, Düşmüşse gökte yıldızın, Kavga başlar canla ten arasında Ne bilelim; Hangi pınarın suyu, Ya da çiçeğin özünde derman, Büyük yerden geldi ferman Yolcu yolunda gerek Ali Akbaş SONE İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir Edebiyatımızda ilk Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser Sone kafiye sistemi üçe ayrılır 1 İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede 2 Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed (İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir) 3 İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar Kafiye şeması: a b a b c d c d e f e f g g Örnek: Yüksük Yüksüğün ince şeklini yazmak Bana pek güç gelir kadınlardan Sorunuz belki bir güzel parmak onu tersim için bulur imkan Bunu bir çekmenin içinde gören Mu’teber bir refik-i hane sanır; Kadrini pek bilirler elde iken, Düştüğü anda mutlaka alınır O da layık nezâketin eline: Tenine saplanır iken iğne, Yine pekçok sever iş işlemeyi; Bin letâfetle çırpınır her ân Sanki bir nahl-i nev-hayâta konan Küçücük bir kuşun küçük yüreği! Ali Ekrem (Bolayır) SÖZLÜK Bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, kelimenin kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren eser Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı XIV-XVyüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir İslam dünyasında en önemli sözlük X yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü Lügati’t-Türk’üdür ŞAHESER Nesilden nesile geçen, benzeri yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve takdir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslararası unsurlar içerir, pekçok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur ŞİVEYE MUGAYERET Şivesizlik Dili kuralları dışında kullanmak Türk dilini iyi bilmemekten, dilimizin özelliklerini gözönüne almaksızın yabancı dillerdeki bazı kullanış şekillerini tercüme edip uygulamaktan doğar "Meşrubat içmek" yerine "meşrubat almak", "banyo yapmak" yerine "banyo olmak" gibi |
Edebiyat Terimleri 4 |
10-09-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Terimleri 4T-V TA’KİD İfadeye açıklık getirememe, anlatamama halidir İkiye ayrılır 1 Lafzi ta’kid: Bir cümlede kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar Örnek: Ben fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman Hasıl etmezsen değil gam matlabım yâ Rab bana Râgıp Paşa 2 Manevi ta’kid: Bir cümlede kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına denir Örnek: Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen Nef’î TA’RİFAT Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler Divan edebiyatı nazım türüdür Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar Sâfi Kasım Paşa’nın, Kalkandelenli Fikri’nin, Gelibolulu Mustafa Ali’nin, Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır Örnek: Nedür bildüm mi defter-dâr efendi Eğerçi bir iki üç var efendi Kiminün işini altun iderler Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler Olardur sâ’i-i genc ü hazînle Olardur sâhib-i mâl u define Kalkandelenli Fikri TA’ŞİR Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu’aşşerdir Divan edebiyatı nazım şeklidir Edebiyatımızda örneği fazla görülmez Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir Haste olmak gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet gibi Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi Sağlıgun bünyâdı yok âyinede sûret gibi Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Yahya Bey TAŞTİR Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek Divan edebiyatı nazım şeklidir Kelime, Arapça "bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur Edebiyatımızda XVIII yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır TAZMİN Bir şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması Divan edebiyatı nazım türüdür Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tanzim: Sanırım ismini kuşlar heceler Seni söyler bana dağlar dereler Su çağıldar kuzular kırda meler Seni söyler bana dağlar dereler Hep seni aşkın eserken serde Hüsn ü ânın görünür her yerde Gezdiğim duygulu vâdilerde Seni söyler bana dağlar dereler Yahya Kemal Beyatlı TECÂHÜL-İ ARİF Anlamla ilgili sanatlardandır Bilinen bir gerçeği, bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır Örnek: Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su Fuzulî (Bilmiyorum, dönen kubbe mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır) Fuzuli, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor Aslında gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için bu yola başvurmuştur TEFRİK Anlamla ilgili sanatlardandır Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir Örnek: Budur farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan Kim ol cânım verir cisme bu cismi ayırır cândan Ortak çeşit gün, aykırı taraflar ise cisme can verme, cisimden canı ayırmadır TEHZİL Alay ve şaka yollu yazılmış nazire Hezl diye de bilinir Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir XVII yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi, Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe vermişlerdir TEKRAR Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi, estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek Aşırı tekrar sözkonusu ise buna kesret-i tekrar denir TELMİH Divan edebiyatı sanatlarından Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır Örnek: Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin Nabî (Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor) TENÂFÜR Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır İkiye ayrılır: Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması Örneğin: Yaptırttık Sözcüklerle tenâfür: Söylenişleri zor olan, dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu sözcüklerin art arda sıralanması: Örnek: Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi TENASÜB Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat Örnek: Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre Sen serv-i gül-izârı hevâdar olan bilür Bakî Tenasüb, ilham ve tezat sanatlarıyla da birlikte kullanılır Bu yönüyle de ikiye ayrılır: İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla yapılır İki anlamı olan bir sözcüğün, dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından bağlantı kurularak yapılır Örnek: Ne güzel vâkıadır bu ki asup can gözünü Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm Zatî (Can gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp anlamam ne güzel bir olaydır Rüya, düş kelimelerinin kastedilmeyen ikinci anlamının hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır) İlham-ı tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır Belirtilmeyen anlam cinas yoluyla sağlanır Örnek: Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde Fuzulî (Burada ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor Fuzulî beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında tezat yapıyor) TERDİD Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir Örnek: Dizilirler ayakta Ana baba ve kardeş Hayal ırak Irakta Eder fiillerle güreş Başından kayar yastık Nura döner karanlık Sırlar çözülür artık Kırka çıkınca ateş Necip Fazıl Kısakürek TERZA RİMA Üçer mısralık bentlerle kurulur Bend sayısı belirsizdir Tek bir mısra ile sona erer Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir 1908’den sonra pek kullanılmamıştır Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir TESBİ Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca) Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür İzzet Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini, Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır TETABU-I İZÂFÂT İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama Edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu’ı izâfâta rastlanır Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz Türkçe tetâbu’-ı izâfât’a örnek: "Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin araştırılması" Farsça tetâbu’-ı izâfât’a örnek: Ey vucûd-ı kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı yakîn Fuzulî TEVÂRÜD İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması TEVKİYE Anlamla ilgili sanatlardandır İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken, tevriyede uzak anlamına işaret edilir Örnek: Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar Nâili-Kadim TRİYOLE On mısralı bir nazım şeklidir Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb Örnek: Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var, Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher? Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr: Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr? Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var! Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler, Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher? Tahsin Nuhid VECİZE Söyleyeni belli, kısa, anlamlı söz Özdeyiş diye de bilinir Bireysem ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır Vecizeler bağımsız yazıldığı gibi, bir eserin içinde dağınık da bulunabilir İslam büyüklerinin bu tür sözlerine kelam-ı-kibar denir Vecize önce eski Yunan edebiyatında yazılmıştır Klasizm edebiyatı döneminde, Larochefoacauld’ın Maximes (Vecizeler) adlı eseriyle Avrupa’ya gelmiştir VEZN-İ ÂHAR Halk şiiri nazım şekli Aruzun müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün kalıbıyla murabba şeklinde yazılır Her mısra bir müstef’ilâtün cüzüne sığacak şekilde dört kelime veya kelime grubuna bölünür Birinci mısranın 2 Cüzü ikinci mısranın başına, ikinci mısranın 2 Cüzü üçüncü mısranın başına, üçüncü mısranın 2 Cüzü dördüncü mısranın başına getirilir ve bu cüzlerden sonra gelen cüzler birbirlerini izler Örnek: Ey vaslı cennet/kıl câna minnet/vay, serv-ı kamet/cân içre cansın Kıl câna minnet/vay serv-ı kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın Vay serv-kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın/suh-ı cihansın Cân içre cansın/nev-res gidansın/şûh-ı cihansın/gözden nihansın Tokatlı Nurî |
Edebiyat Terimleri 4 |
10-09-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Terimleri 4Yalınlık: Süsten ve zorlamadan uzak, açık, kolayca anlaşılabilen anlatım niteliği Yansıtma Kuramı: Sanatsal yapıt ve yaratıları yansıtma kavramıyla açıklaya çalışan, sanatçının dış dünyayı algılayış ve yorumlayışını bu kavramdan yola çıkarak açıklamaya çalışan kuramdır Yapısalcılık: Yapı kavramından yola çıkarak dili, dilsel ürünleri açıklamaya çalışan, dilbilimin yanı sıra başka insan bilimleriyle ilgili dallarda kullanılan akımlara verilen genel ad Yapmacık: Sözlü ve yazılı anlatımda içtenlikten uzak, doğal bir nitelik taşımayan duygulanım belirtilerine verilen ad Yardımcı Düşünce: Özellikle öğretici nitelikli yazılarda anadüşünceyi açan, geliştiren, destekleyen düşüncelere denir Yaşamöyküsü: Ünlü kişilerin yaşamlarını, yaptıklarını, kendi dönemlerine katkılarını anlatan yazı ve kitapların genel adı Yedekli Koşma: Doğu Anadolu ile Azeri alanına giren bölgelerde saz ozanlarının söyleyip kullandıkları bir koşma türü Yedi Meşaleciler: Milli edebiyatçıların gerçekçilikten ve içtenlikten uzak yurt sevgilerine karşı içtenliği savunan yedi genç sanatçının oluşturduğu topluluk 1928'de yayınladıkları "Yedi Meşale" adlı yapıtta yazılarını biraraya getiren yazarlar şunlar; Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfü, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray Yeni Roman: Fransa'da 1950 yılından sonra 19 yüzyıl romanının topluma dönük gerçekliğine karşı; metne, yazınsallığa dönük bir gerçekçilik anlayışını savunan roman türü Yığın Romanı: Sanatsal bir kaygı gütmeden yazılan, sürükleyici olayları konu alan, geniş okur kitlerine seslenmeyi amaçlayan roman türü Yöresel Renk: Romanlarda ve öykülerde bir ülkeye, bir bölgeye özgü nitelikleri yansıtan özellik Yug: Türklerin İslamlıktan önce Şaman inançları doğrultusunda düzenledikleri cenaze töreni |
|