Platon (Eflatun) Kimdir? |
04-25-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Platon (Eflatun) Kimdir?Platon (Eflatun) Kimdir? Eflatun (d MÖ 427 - ö MÖ 347) çok önemli bir Antik Yunan filozofu Hayatını geçirdiği Atina’daki ünlü akademiyi kurdu Asıl adı Aristokles'di Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı Yirmi yaşından itibaren ölümüne kadar yanından ayrılmadığı Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olmuştur Atina’da Akademi’nin kurucusudur Eflatun’un felsefi görüşlerinin üzerinde hala tartışılmaktadır Eflatun, batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozofudur Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Eflatun ile en doruk noktasına ulaşmıştır Eflatun bir sanatçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, ve şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Eflatun’dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir Görüşleri İslam ve Hıristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur Eflatun, eserlerini diyaloglar biçiminde yazmıştır Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates’tir Sokrates insanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar Eflatun çoğunlukla görüşlerini Sokrates’in ağzından açıklamıştır Eflatun, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe ancak düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir Görüşleri ortaçağda İslam filozofları tarafından korunmuş ve İslam düşünce dünyasındaki Yeni Eflatunculuk akımına neden olmuştur Rönesans sonrasında Batı Avrupa'da Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır Platon'un (Eflatun) Felsefesi Eflatun'un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile ilgili kuramlarıdır Eflatun, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir Sokrates ve Eflatun'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir Eflatun, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır Bu yüzden Eflatun felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır Platon'un (Eflatun) Felsefesinin Dönemleri Sokratesçi Dönem "Gençlik dialogların" veya "Sokratik dialoglar"ın kaleme alındığı dönemdir Bu çalışmalarda Eflatun, hocasının öğretisini, gerçeğe en uygun şekilde vermeye çalışan, katıksız bir Sokrates'çidir Bilgi ve erdem sorunlarının irdelendiği etik içerikli bu konuşmalarda Eflatun, henüz felsefeyi ileriye götürme çabalarına girişmemiştir Geçiş Dönemi Eflatun felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kısa tarifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi “Doğa Filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Eflatun ise hem doğada, hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Eflatun'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir Yukarıda gördüğümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Eflatun'un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur Bu aşamada Eflatun, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının "iyi" kavramı ile çıkar; "İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır" Eflatun, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği "doğru" kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; "Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?" sorusu ile sofistler, Eflatun'u zor duruma sokmuşlardır Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çı öğretilerden edindiği "ruhun ölmezliği" kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için "öğrenmek", eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir Eflatun bir diyalogda, Sokrates'in ağzından şunları söylemektedir; "Ben bir ebeyim Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar" Böylelikle Eflatun öğretisinin, "doğru sanı" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doğuştan tasavvurlar" şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öğretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur Olgunluk Dönemi Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer Eflatun Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, "idealar"ın dünyası (Le monde sensible et le monde intelligible) Eflatun'un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras'çıdır Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir Bu yüzden "insan her şeyin ölçüsüdür" "Algı, daima var olan bir şeydir Bilgi olduğu için de şaşmaz" diyor Protogoras Eflatun bu görüşe, Herakleitos'un, "var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir" şeklindeki "akış kuramı"nı katar Eflatun, - Bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır) - İnsan her şeyin ölçüsüdür; - Her şey akış halindedir; - şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır Ünlü idealar kuramı, işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur Bu kuram, hem mantık hem de metafizik içeriklidir; İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır Bu bilgi de yine bir anımsamadır Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir Eflatun'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamıyla hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleri ile karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler (Eflatun kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadır) Yeryüzü, idealar dünyasına benzer Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Eflatun'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür Eflatun'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz Sevgi, güzele yönelmektedir Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısıyla sevgiyi yaratmaktadır Eflatun sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür Bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamıyla hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler Felsefi meseleleri inceleyen birçok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, "iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir" şeklinde dile getirilen Eflatun öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur Yaşlılık Dönemi Eflatun bu aşamada, önceleri ele aldığı birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir İlgisi daha çok ahlaki (etik) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir Yetkin topluma ve dolayısıyla toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içerisinde yaşamaktır Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarıdır Eflatun'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir Hitabet san'atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san'atı da felsefe olmadan yapılamaz Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiç bir şey tarif edemez Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozof "Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir" Ancak Eflatun, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıslı Zenon'un (İÖ 336 - 264) tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır Bu görüşünü de, "yığınlar hiç bir zaman filozof olmayacaktır" özdeyişi ile vurgulamaktadır Dolayısıyla toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur Eflatun'a göre, "başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir" Devleti teşkil eden bireyleri bilgiyi sevenler Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardır) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaşacaklardır İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çıkartan bir anlayıştır Eflatun, idealara estetik yolu ile erişme metodu (estetik yolu ile anımsama) olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır Matematiği kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır Ruh, beden içersinde bir hapishanededir (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır (Nasıl ki Sokrates kendini ölüme hazırlamış ve yaşam karşılığı hiç bir ödün vermemişse) Yukarda değinilmiş bulunan anımsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun kanıtıdır Bu aşamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de var olmaya devam edeceğinin göstergesidir Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısıyla kökü, idealar dünyasındadır Yaşlılık diyaloglarında Eflatun, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir Doğa'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir Her şeyin gerçek nedeni "Nous"dur Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen "Nous" işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materyalist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür Eflatun'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır Evren Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir Evren, Tanrı tarafından bilinen "dünya ideası"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür - Küre biçimindedir Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir - Döner Zira, eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir - Tektir Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz - İlksiz ve sonsuzdur Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur - "Nous" her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler En büyük ve en doğru düzenleyicidir Bir evrim daha geçiren Eflatunik düşüncede "güzel" kavramı, artık yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her şey için iyi olana" bırakmıştır Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir "İYİ" Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır Nous veya Tanrı, "iyi"nin ta kendisidir Yarattığı ve biçimlendirdiği dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalıdır Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına, ancak olabildiğince uygun olacaktır Değerler skalasında "iyi" kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır Ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır (Eflatun, tümdengelim veya tümevarımı ifade eden hiç bir sözcük kullanmamıştır eserlerinde Buna rağmen, bu tür tariflerden adı geçen metotları en azından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaşmak olmalıdır Arkhe'ye bu aşamada yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir Eflatun felsefesindeki bu değişim çok enteresandır İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır Platon ve Eğitim Felsefesi Platon da pedagojik problemlere ahlak felsefesi üzerinden çözüm arayan bir filozoftur O, eğitimi ve öğretimi ön plana çıkartmak suretiyle insanın kendi şuurunda yaşamasını sağlamayı amaç edinmiştir Platon için, insanın kendi şuuruna ermesinin tek yolu ise bilginin kendiliğinden doğuşuna yardım etmektir Platon'un eğitim felsefesinin en temel noktalarından birisi, insanın aciz oluşu; ama eğitilebilir bir kabiliyet taşıdığı ve bu kabiliyetin de ancak toplumda ortaya çıkabileceği inancı ve anlayışıdır Bu nedenle, eğitimin sosyal içeriğinden bahsedilirken Platon'a gitmeden bir çözümleme yapmak çok eksik görülmektedir Platon, "insanın insana ihtiyacı vardır, insanı yeniden kurmak için insan gereklidir" diyerek manevi gelişmenin temelini insanlar arası ilişkilere dayandırmaktadır Platon (Eflatun) Kimdir? Platon, bir bildirime göre 427 yılında doğmuştur Doğduğu yer için de Atina ile Aigina (Pire körfezinde bir ada) gösterilir Ailesi, Atina'nın en eski, en soylu ailesinden Bir sanatçı olan Platon, çeşitli edebi türlerde birçok şeyler yazmış Ama anlatıldığına göre, yazdıklarını beğenmemiş ve pek çok da Sokrates'in üzerinde yaptığı çok derin etki yüzünden bunları yakmış Sokrates ile tanışmazdan öncede felsefe ile ilgilenmiş; hocası Herakleitosçu Kratylos imiş Yapıtlarıyla Platon, hocasına bugüne kadar bütün canlılığı ile ayakta kalan bir anıt dikmiştir Bu anıt, Sokrates'in yorulmak bilmeden bilgiyi araması, irkilmeyen sağlam karakteri, doğruluk ve hak uğruna ölüme gitmesi karşısında Platon'un duyduğu hayranlık ve saygıyı dile getirir Platon'un Güney İtalya ve Sicilya yolculuklarının düşünce hayatı üzerinde derin etkileri olmuştur Güney İtalya'ya Platon, Atina'da tanımış olduğu Pythagorasçıların çalışmalarını yerinde ve yakından tanımak için gitmiş Bu yolculuk, bir yandan ondaki matematik ilgisini güçlendirmiş, öbür yandan da ona dini-mistik görüşler edindirmiştir Pythagorasçılardan edindiği bu etkiler, onun felsefesinin Sokratesçi öğe yanında ikinci büyük öğesidir Sicilya'dan ilk dönüşünde Platon, Akademos denilen bölgede ünlü okulu Akademia'yı kurmuş, yirmi yıl buranın yönetim ve öğretimiyle uğraşmıştır Platon'un yapıtları ile bunların felsefesinin gelişme dönemlerindeki yerleri gösteren tablolardan biri şöyledir: Gençlik diyalogları Apologia, Kriton, Protagoras, İon, Lakhes, Politeis I, Lysis, Kharmides, Euthyphron Geçit diyalogları Gorgias, Menon, Euthydemos, Küçük Hippias, Kratylos, Büyük Hippias, Menexenos Olgunluk diyalogları Symposion, Phaidon, Politeia II –X, Phaidros Yaşlılık diyalogları Theaitetos, Parmenides, Sophistes, Politikos, Philebos, Timaios, Kritias, Nomoi Platon bir problem düşünürüdür Elli yıl boyunca düşünüp yazmış, problemlerle didişmiş, bu arada görüşlerini boyuna düzeltip olgunlaştırmıştır Platon'un gelişmesindeki ilk dönem, Sokrates'in etkisi altında düşünüp yazdığı dönemdir Onun için bu dönemine onun "Sokratesçi dönemi" denir Sokrates'in öğretisi Platon felsefesi için çıkış noktasıdır Felsefeye Platon Sokrates'in anlayışı çerçevesi içinde girmiş, sonra bunu gittikçe aşarak kendi görüşüne ulaşmıştır Gerçekten de Platon'un bütün diyaloglarında Sokrates sahneye çıkar; bunların pek çoğunda baş sözcü odur Platon'un "Gençlik diyalogları" nda büyük hocasının kişiliğini ve düşüncelerini büyük bir sevgi ve saygı ile belirtmeye çalışmak istemesinin pratik bir nedeni de vardır: Bununla Platon Sokrates'i Sofistlere ve onu Sofist sananlara karşı savunmak istemiştir Bu diyaloglar, ayrıca Sokrates'in Sofistlere karşı açmış olduğu savaşımın ileriye götürülmesidir Bir Sokratesçi olarak bu döneminde Platon'u yalnız erdem ve bilgi sorunları ilgilendirir: Erdemin özü ve kavramı, erdemin birliği ve çokluğu, erdemin bilgiye ve öğretilebilmeye olan ilgisi incelediği, çözmeye çalıştığı başlıca sorunlardır Lakhes diyalogunda cesaret, Politeia I da adalet, Lysis'te dostluk, Kharmides'te ölçülülük (sophrosyne), Euthyphron'da dinlilik, Protagoras'ta erdemin bütünü, özellikle de öğretilip öğretilemeyeceği ve birliği sorunu incelenir Bu gençlik diyaloglarının amacı: Ahlakın başlıca sorularını, kavramsal bilgiler olarak oluşturmaktır Dışarıdan bakıldıklarında, bütün Sokrates diyaloglarının olumsuz bir sonuçla bittiği görülür: Yanlış, yetersiz tanımlar çürütülünce diyalog da sona ere; araştırmada bir çıkmazla (aporia) karşılaşılmıştır; ele alınan sorunun doğru yanıtı bulunamamıştır (Aporetik diyaloglar da denir bunlara) Ama, dikkat edilirse, sorunun yanıtına hiç olmazsa işaret eden bir takım düşüncelerin ortaya konmuş olduğu da görülebilir Platon'un Sokrates'ten ayrılıp, kendi felsefesine doğru ilerlemesi yavaş yavaş olmuştur Bu ilerleme, birtakım basamaklardan geçerek, sonunda Platon felsefesi için temel bir görüş olan idea öğretisine ulaşır İdea öğretisini de çeşitli görünüş ve formüllerle şu diyaloglarda buluyoruz: Gorgias, Menon, Euthydemos, Kratylos, Menexenos, Symposion, Phaidon, Politeia, Phaidros, Theaitetos, Parmenides, Spohistes, Politikos, Timaios, Kritias Bunların arasında Symposion, Phaidon, Politeia, Phaidros diyalogları idea öğretisi için en önemli olanlarıdır Sofistlerin dünya görüşü yarara hazza dayanıyordu Platon bu anlayışın karşısına, tam bir Sokratesçi olarak, iyi kavramıyla çıkar Ona göre "iyi", doğru bir yaşayışın kesin ölçüsü, biricik eğridir (telos) Gerçek devlet adamının başlıca işi de, yurttaşlarını "iyi" ye ulaştırmaktır, bunun yollarını bilmektir Sokrates'in anladığı gibi yaşamı felsefeye dayatmak ya da erdemle bilgiyi bir tutmak, "doğru" nun araştırılabilmesini, böyle bir olanağın bulunmasını gerektirir Sofistler, hele yenileri, bunun olamayacağını söylüyorlardı Platon bu sorunu, Menon diyalogunda, Orphik –Pythagorasçı görüşten edindiği ruhun ölümsüzlüğü düşüncesiyle çözer Buradaki düşünce şu: Ruh ölümsüzdür ve birçok defalar yeryüzüne gelmiştir Bu arada yeryüzünde ve Hades'te (öbürdünyada) bulunan her şeyi görmüştür Yeryüzünde (doğada) her şey de birbirine bağlı olduğu için, ruh bunlardan birini görünce, sürekli bir araştırma ile ötekilerini de bulabilir ve anımsayabilir Ruhta doğru tasavvurlar, önce, bilinçsiz bir halde bulunurlar; bunlar, ilkin, bir rüya gibi kımıldanırlar; uygun sorular ve araştırmalarla sonunda aydınlık bir bilgi halin gelirler Buna göre: Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan, anımsamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir Bu anlayış ile, Platon, felsefesinin iki ana- görüşünü de elde etmiş, belirtmiş oluyordu: Ruhta bilinçsiz bir halde bulunan doğuştan tasavvurların olduğu görüşü, bir de doğru sanı ( orthe doxa) ile bilgi (episteme) arasındaki karşıtlık Bilinmeyen bir şeyin aranabileceğini, Sokrates, Menon diyalogunda hiç matematik bilmeyen bir köleye, ustaca sorular sorarak bir geometri problemini çözdürmekle tanıtlar Bu görüşü ile Platon araştırmanın olabilirliğini, dolayısıyla da felsefenin de olabileceğini ortaya koymuş oluyordu Platon felsefenin bilgi anlayışından doğan ana metafizik düşüncesi, iki dünyanın ayırt edilmesine dayanmaktadır Bu dünyalardan biri varolanı ve hiç oluş halinde olmayanı, öteki ise hep oluş halinde olup hiçbir zaman varolmayanı içine alır Birincisi akıl bilgisinin, ikincisi de doğru sanının konusudur Buna göre: Duyularla algılanan cisimlerin karşısında cisimsel olmayan idealar vardır Bunlar, uzayın ya da cisimler dünyasının hiçbir yerinde bulunmaz; kendi başlarınadırlar; duyularla değil, düşünme ile kavranırlar; düşünülen, akılla kavranılan bir dünya meydana getirirler İşte, felsefi erdemin koşulu olan gerçek bilginin temeli, kökü ancak bu idealar dünyasında bulunabilir Ruh, Platon'a göre, idealar dünyasında bulunuyordu, buradan sonra yeryüzüne inmiştir Bundan dolayı da, ruhun iyiliği ile kötülüğünün kökeni dışarıda değil de, ruhun kendisinde, kendi içinde aramalıdır Ruhu Platon üç kısma bölüyor: Ruhun idealara yönelmiş olan, güdücü, akıllı bir kısmı ile iki tane de isteyen, duyusal yönü vardır Bu sonunculardan bir tanesi akla uyarak soylu, güçlü, istençli eyleme, öteki de akla karşı gelerek bayağı, maddi duyusal isteklere, iştaha götürür Bu düşüncesini Platon, Phaidros diyalogunda, biri beyaz öteki yağız iki atın çektiği bir arabayı kullanan bir sürücü simgesi ile canlandırmıştır Burada sürücünün kendisi, arabayı güden olarak aklı karşılar; beyaz at soylu isteğe, yağız at da maddi isteğe karşılıktır İşte ruhun yağız kötü atla simgelenen yönü, arabayı hep aşağılara sürüklemek istediği için, Tanrısal dünyada ruhu ideaları görmekten alıkoymuş, onun yeryüzüne düşerek bir vücutla birleşmesine, böylece ruhla bedenden kurulmuş insanın meydana gelmesine yol açmıştır Anımsamanın nasıl oluştuğu üzerindeki düşünmeleri de, Platon'u eros (sevgi) kavramına götürmüştür Eros kavramı, idea öğretisinin ilk tasarısı için çok karakteristik bir kavramdır Platon'a göre, insanın çok özel bir yetisi var; insan bir çok algıları b,r kavram halinde toplayabiliyor Objektif olarak görüldüğünde, bu yeti, insan ruhunun bir zamanlar idealar dünyasında görmüş olduğu ideaları anımsamasından başka bir şey değildir İnsandaki nu yeti de kendini en kolaylıkla "güzel" de gösterir "Güzel" zaten idealar dünyasında her şeyin üstünde parlar; yeryüzünde de en ışıltılı olan, en göze çarpan odur; duyuların en açık olarak kavradığı "güzel"dir, güzel'i severiz, güzel bizi çeker Platon'un deyişiyle: Eros güzel'e yönelir, ilgisi güzel'edir Eros doğru olarak yönetilirse insanda felsefi bir coşku uyandırır, bu coşu da bize güzel ideasını hatırlatır, anımsama yolu ile ideaları görmeye vardırır Platon'un idea öğretisi başlıca dostluk, hitabet ve siyaset sanatı sorunlarını yeni açıdan inceler Bu sorunlar da, ona göre, ancak felsefe ile çözülebilir Bundan dolayı insan için felsefe ile uğraşmaktan daha önemli bir şey olamaz Çünkü gerçek dostluk, felsefe sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş kimselerin bir araya gelip felsefe yapmalarından, böyle bir beraberlikten başka bir şey değildir Gerçek söz söyleme sanatı da ruhun sözlerle güdümüdür Bunun için ele alınan konuların gerçek özünü bilmek gereklidir Ayrıca açık ve çelişkisiz konuşabilmek için diyalektik'i, bunun kavramları kurma ve sınıflama bölümlerini bilmeli; sözlerin iyi yemişler vermesi isteniyorsa, insanları, doğal amaçları olan mutluluğa ulaştırmak olan devlet yönetimi sanatı da felsefesiz olamaz; çünkü yalnız felsefe, neyin insanları gerçekten mutlu yapacağını gösterebilir Platon'un erdem öğretisi ile devlet öğretisinde, ruhun üç parçalı olduğu görüşünün önemli bir yeri vardır Gençlik diyaloglarında Platon, Sokrates gibi, tek tek erdemleri bilgiye bağlamaya çalışıyordu Sonraları ise ayrı ayrı erdemleri tek başlarına gözden geçirmiş, bunların aralarındaki sınırları çizmek istemiştir; ama bunu yaparken erdemlerin birliği ve akılla ilgili oldukları anlayışına pek bağlı kalmıştır Kendilerinde ruhun üç bölümünden biri ya da öteki ağır bastığına göre, Platon insanları üç kategoriye ayırıyor: Zenginliği sevenler, şerefi sevenler,bilgiyi sevenler Bu üç değerden –zenginlik, şeref, bilgelik –birine ulaşmayı istemeyenlerin ölçüsüne göre üç insan tipi meydana gelir Bunlarda, ancak devlet içinde tam anlamlarını kazanacaklardır Platon'un ideal devletinin yasası, tam bir aristokrasidir, "en iyilerin", yani bilgililerin, erdemlilerin başta bulunmasını isteyen bir devlet biçimidir Bu devlette kanunların konulması, topluluk hayatının düzenlenmesi işi filozoflara, bilge kişilere verilmiştir "Başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazsa,insanlığın acıları sona ermeyecektir" (Politeia) Politea diyalogunda Platon yalnız yukarı zümreyi ele alır, bunlar devletin bekçileridir (phylakes) Halk (demos) bilgiye değil de, gelenek –göreneğe dayanan basbayağı erdem ile yetinecektir Ama koruyucular (savaşçılar) takımı da kesin anlamında erdemli değildir, çünkü bunla da felsefi bilgiden yoksundurlar Bunlara verilen eğitim, ancak kendilerini kabalıktan, kırıcılıktan kurtarıp onlara ölçülü bir cesaret sağlar Devlet öğretisinde Platon halkı kendi haline bırakıyor Hayatının son yıllarında Platon'un yine ahlak sorunlarına, onun için hep başlıca bir kaygı olmuş olan bu alana döndüğünü görüyoruz Philebos adlı diyalogunda yine: Yaşamanın ereği nedir? sorusunu ele alır Eskiden buna Platon: "Ruhun yetkinliği, kendi kendisine yetmesi, ereğini kendi içinde aramasıdır" diye cevap vermişti (Phaidon) Şimdi,sözü geçen diyalogta, bu asketik tutumdan (dünyaya sırtını çevirmek, dünyadan elini eteğini çekmekten) oldukça uzaklaşır Bu arada, ahlaklı bir yaşayışın ancak insanı mutlu yapabileceği düşüncesine bağlı kalır Esasta gerçek mutluluğu yine ruhun en yüksek olgunluğunda bulur, çünkü ancak bu yetkinlik sayesinde ruh idealarından pay alabilir; bundan dolayı yararcı ahlakın gerçek mutluluğa ulaştıramayacağına yine inanır Platon'un (Eflatun) Felsefesi Eflatun'un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile ilgili kuramlarıdır Eflatun, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir Sokrates ve Eflatun'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir Eflatun, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır Bu yüzden Eflatun felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır Platon'un (Eflatun) Felsefesinin Dönemleri Sokratesçi Dönem "Gençlik dialogların" veya "Sokratik dialoglar"ın kaleme alındığı dönemdir Bu çalışmalarda Eflatun, hocasının öğretisini, gerçeğe en uygun şekilde vermeye çalışan, katıksız bir Sokrates'çidir Bilgi ve erdem sorunlarının irdelendiği etik içerikli bu konuşmalarda Eflatun, henüz felsefeyi ileriye götürme çabalarına girişmemiştir Geçiş Dönemi Eflatun felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kısa tarifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi “Doğa Filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Eflatun ise hem doğada, hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Eflatun'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir Yukarıda gördüğümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Eflatun'un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur Bu aşamada Eflatun, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının "iyi" kavramı ile çıkar; "İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır" Eflatun, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği "doğru" kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; "Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?" sorusu ile sofistler, Eflatun'u zor duruma sokmuşlardır Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çı öğretilerden edindiği "ruhun ölmezliği" kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için "öğrenmek", eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir Eflatun bir diyalogda, Sokrates'in ağzından şunları söylemektedir; "Ben bir ebeyim Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar" Böylelikle Eflatun öğretisinin, "doğru sanı" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doğuştan tasavvurlar" şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öğretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur Olgunluk Dönemi Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer Eflatun Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, "idealar"ın dünyası (Le monde sensible et le monde intelligible) Eflatun'un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras'çıdır Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir Bu yüzden "insan her şeyin ölçüsüdür" "Algı, daima var olan bir şeydir Bilgi olduğu için de şaşmaz" diyor Protogoras Eflatun bu görüşe, Herakleitos'un, "var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir" şeklindeki "akış kuramı"nı katar Eflatun, - Bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır) - İnsan her şeyin ölçüsüdür; - Her şey akış halindedir; - şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır Ünlü idealar kuramı, işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur Bu kuram, hem mantık hem de metafizik içeriklidir; İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır Bu bilgi de yine bir anımsamadır Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir Eflatun'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamıyla hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleri ile karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler (Eflatun kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadır) Yeryüzü, idealar dünyasına benzer Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Eflatun'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür Eflatun'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz Sevgi, güzele yönelmektedir Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısıyla sevgiyi yaratmaktadır Eflatun sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür Bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamıyla hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler Felsefi meseleleri inceleyen birçok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, "iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir" şeklinde dile getirilen Eflatun öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur Yaşlılık Dönemi Eflatun bu aşamada, önceleri ele aldığı birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir İlgisi daha çok ahlaki (etik) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir Yetkin topluma ve dolayısıyla toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içerisinde yaşamaktır Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarıdır Eflatun'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir Hitabet san'atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san'atı da felsefe olmadan yapılamaz Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiç bir şey tarif edemez Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozof "Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir" Ancak Eflatun, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıslı Zenon'un (İÖ 336 - 264) tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır Bu görüşünü de, "yığınlar hiç bir zaman filozof olmayacaktır" özdeyişi ile vurgulamaktadır Dolayısıyla toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur Eflatun'a göre, "başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir" Devleti teşkil eden bireyleri bilgiyi sevenler Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardır) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaşacaklardır İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çıkartan bir anlayıştır Eflatun, idealara estetik yolu ile erişme metodu (estetik yolu ile anımsama) olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır Matematiği kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır Ruh, beden içersinde bir hapishanededir (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır (Nasıl ki Sokrates kendini ölüme hazırlamış ve yaşam karşılığı hiç bir ödün vermemişse) Yukarda değinilmiş bulunan anımsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun kanıtıdır Bu aşamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de var olmaya devam edeceğinin göstergesidir Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısıyla kökü, idealar dünyasındadır Yaşlılık diyaloglarında Eflatun, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir Doğa'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir Her şeyin gerçek nedeni "Nous"dur Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen "Nous" işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materyalist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür Eflatun'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır Evren Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir Evren, Tanrı tarafından bilinen "dünya ideası"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür - Küre biçimindedir Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir - Döner Zira, eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir - Tektir Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz - İlksiz ve sonsuzdur Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur - "Nous" her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler En büyük ve en doğru düzenleyicidir Bir evrim daha geçiren Eflatunik düşüncede "güzel" kavramı, artık yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her şey için iyi olana" bırakmıştır Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir "İYİ" Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır Nous veya Tanrı, "iyi"nin ta kendisidir Yarattığı ve biçimlendirdiği dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalıdır Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına, ancak olabildiğince uygun olacaktır Değerler skalasında "iyi" kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır Ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır (Eflatun, tümdengelim veya tümevarımı ifade eden hiç bir sözcük kullanmamıştır eserlerinde Buna rağmen, bu tür tariflerden adı geçen metotları en azından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaşmak olmalıdır Arkhe'ye bu aşamada yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir Eflatun felsefesindeki bu değişim çok enteresandır İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır |
Platon- Eflatun-Eski Yunanlı Düşünür |
09-30-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Platon- Eflatun-Eski Yunanlı DüşünürPlaton- Eflatun-Eski Yunanlı Düşünür Eflatun(İÖ 428-347) adıyla da bilinen Eski Yunanlı düşünür Platon batı felsefesinin kurucularındandır Platon, Atina' nın Peloponnesos Savaşı sonrasında uğradığı yenilginin yarattığı bunalım döneminde yetişti (bak Peloponnesos Savaşi) Demokrasi adına başa geçen yeni yöneticilerin adaletsizliği, bir zamanlar ilgi duyduğu siyasetten uzaklaşmasına ve kendini felsefeye adamasına neden oldu Böylece, çevresindeki dünya ile ilgili gerçekleri irdelemeye ve açıklamaya yöneldi Yaşamı boyunca hiçbir yazılı metin bırakmayan Eski Yunanlı düşünür Sokrat'ın öğrencisi ve dostu olan Platon, öğretmeninin çeşitli kişilerle giriştiği karşılıklı konuşma ve tartışmaları kâğıda döktü (bak Sokrat) Bu karşılıklı konuşmaları "diyalog" denen bir yazı yöntemine dönüştürdü "Sokratik" ve "platonik" olarak ikiye ayrılan Platon'un yapıtları günümüze kadar ulaşmıştır Bunlardan ilk bölümü Platon'un gençlik dönemine ilişkin, Sokrat'ın düşüncelerinin ağırlıkta olduğu metinlerdir Sokrat'ın Savunması (Apologia Sok-ratous) örneğinde olduğu gibi alaycı ve inatçı bir sorgulamayla ahlak ve eğitim sorunlarını irdeler İkinci bölümü ise Platon'un olgunluk dönemi metinleri oluşturur Düşüncelerini bu diyaloglarla ortaya koyan Platon, Sokrat'ı örnek alarak "Adalet nedir?", "Güzellik nedir?", "İyilik nedir?" gibi sorulann yanıtlarını, insanların kendilerinin bulması için çalışır En önemli diyaloglarından oluşan Devlet'te (Politeia) yetkin bir devletin nasıl olması gerektiği sorusuna yanıt arar Platon hükümdarların devleti kendi çıkarları doğrultusunda değil, bütün insanların iyiliği için, bilgece yönetmeleri gerektiğine inanıyordu Bu nedenle küçük yaşta eğitilmelerini öngörüyordu Ne var ki, felsefe yoluyla aydınlatmayı ve eğitmeyi üstlendiği İtalyan prenslerinden Genç Dionysios'un yetiştirilmesinde başarılı olamadı Platon İÖ 327'de, bugünkü üniversitelerin başlangıcı sayılabilecek "Akademi" adlı okulu kurdu Yaşamı boyunca hem ders verdiği, hem yöneticiliğini yaptığı bu okul, Roma İmparatoru Jüstinyen kapatıncaya kadar 800 yıl süreyle bir araştırma ve tartışma merkezi olarak etkili oldu Platon, Timaios ve Kritias adlı diyaloglarında, bir zamanlar Atlas Okyanusu'nda bulunduğu ve sonra sulara gömüldüğü ileri sürülen Atlantis Adası'nın öyküsünü anlatır (bak Atlantîs) Bu öykünün gerçek mi, yoksa düşünürün düş gücünün ürünü mü olduğu bilinmemektedir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|