Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendi, hasan, hilmi

Hasan Hilmi Efendi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hasan Hilmi Efendi




HASAN HİLMİ EFENDİ

On dokuzuncu yüzyıl Anadolu velîlerinden İsmi Hasan Hilmi olup, babasıAbdullahÜmmî, dedesi Hasan Efendidir 1825(H1240) senesinde Kastamonu iline bağlı Azdavay ilçesinde doğdu 1911 (H1329) senesinde İstanbul'da vefât etti Kabri, Süleymâniye Câmii bahçesindedir

Ümmî yâni okuma yazma bilmemesine rağmen gönül ehli velî bir zâtın oğlu olan Hasan Hilmi Efendi, Kur'ân-ı kerîm okumayı, sarf, nahiv ve temel dînî bilgileri memleketinin âlimlerinden öğrendi Ümmî Abdullah Efendi oğlunu daha fazla ilim tahsîl etmesi için İstanbul'a gönderdi Mahmûd Paşa Medresesine yerleşen HasanHilmi Efendi, fıkıh, tefsîr, hadîs ve diğer ilimleri Nevşehirli Büyük Ahmed Hâzım Efendi ile Küçük Ahmed Hâzım Efendilerden okudu Her iki hocası da ona icâzet verdiler Bu sırada Ahmed bin Süleymân Ervâdî'nin İstanbul'a gelip Ayasofya Câmiinde iki sene okuttuğu hadîs derslerine Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî ile birlikte devâm etti

Hasan Hilmi Efendi, Bâb-ı âlî karşısındaki Fâtıma SultanCâmii müezzinliğine tâlib oldu Dersleri-

ne devâm ettiği medreseye de yakın olan bu câmiyi kısa zamanda tâmir ettirdi Önceden pek cemâati bulunmayan bu câminin cemâati fazlalaştı Genç yaşta gönüllü olarak tâlib olduğu bu câminin baş müezzinliğine getirildi

Bir Cumâ günü cemâattan yaşlı bir zât, Hasan Hilmi Efendiye, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'yi kasdederek; "Nerededir oğlum o pîr-i zaîf?" diye sordu Hasan HilmiEfendi; "Dergâha gitti biraz sonra gelir" cevabını verdi Bu konuşmanın bitimini müteâkip Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî geldi Yaşlı zât ona dönüp; "Hazret!O dergâh nerededir? Bize göster Gittiğin doğru yola biz de gitmek isteriz" deyince, Gümüşhânevî; "Benim esas hocam ve feyiz pınarım burada değiller Burada sohbet şeyhim Abdülfettâh-ı Akrî hazretleri var O da nisbetini hocamın şeyhinden almıştır Sizleri kendilerine takdim ve teslim edeyim" buyurdu Sonra hep birlikte Abdülfettâh Efendinin huzûr-ı âlîlerine çıkıp, ona talebe oldular Böylece ilk olarakAbdülfettâh-ı Akrî hazretlerine talebe olan Hasan Hilmi Efendi, ondan feyz aldı Sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi Abdülfettâh-ı Akrî hazretlerinin vefâtı üzerine Ahmed bin Süleymân el-Ervâdî'nin irşâd, insanlara doğru yolu anlatma izni verdiği Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'ye bağlandı Tasavvuf yolundaki ilerlemesini onun hizmet ve sohbetinde tamamladı Tasavvuf yolunda olgunlaşıp insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatma vakti gelince; "Henüz gerekli olgunluğa kavuşmadığı ve hilâfete hak kazanmadığı" düşüncesiyle bir müddet Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'nin gözü önünden kaybolarak gizlenmeye çalıştı Bu sırada karşılaştığı ve kendileri ile sohbet ettiği âlim ve velî zâtlar onun yanlış hareket ettiği, bu takdirin kendine değil, hocasına âid olduğunu beyân ettiler Gafletten kurtularak, hocasına dönmesini ve ona teslim olmasını tavsiye ettiler Yaptıklarına pişman olan Hasan Hilmi Efendi, hocasının hizmetine devâm etti ve olgunluğa ulaştı Hocası ona icâzet ve hilâfet verdi

Hasan Hilmi Efendi 1863 senesinde hocası Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî ile birlikte Hicaz'a giderek hac vazîfesini yerine getirdi ve sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîflerini ziyâret etti Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'nin ikinci haccı ve üç yıl müddetle Mısır'da kaldığı sırada hem en kıdemli halîfesi hem de sırdaşı olarak Hasan Hilmi Efendiyi yerine vekil tâyin etti İstanbul'da hocasının talebelerine ders verdi ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak, dünyâda ve âhirette saâdete kavuşmaları için gayret etti

Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî Mısır dönüşünde talebelerini birbirlerine muhabbetle bağlı görünce hepsini toplayıp; "Ey Hasan Hilmi Efendi! Ey Şerîf! Sizde letâfet dolu feyz gördüğümden bütün kardeşlerimi sana ısmarladım" diyerek Hasan Hilmi Efendiye verilen hilâfetin vekâletten, asâlete döndürüldüğünü ilân etti

Hasan Hilmi Efendi hocasının izni ile bir müddet Geyve'ye insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak üzere gitti Burada bir medrese inşâ ettirerek hadîs okuttu Medresenin yanında yaptırdığı dergâhta, insanlara Allahü teâlânın rızâsına ulaştıran yolun esaslarını anlattı Ancak hocası Gümüşhânevî hazretleri ihtiyarlığı ve zayıflığı sebebiyle vazîfesini yürütmekte güçlük çektiği için, Hasan Hilmi Efendiyi İstanbul'a dâvet etti Dergâhını ona teslim etti Talebelerine de kendi yerini HasanHilmi Efendiye bıraktığını bildirerek ona teslim ve tâbi olmalarını istedi Hasan Hilmi Efendi hocasının vekili olarak irşâd hizmetlerini yürütüp, Nakşibendiyye yolunun gereklerini yerine getirdi Böylece daha hocasının sağlığında vazîfesini üstlenen HasanHilmi Efendi, 1893 (H1311) senesinde Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'nin vefâtı üzerine bu vazîfeyi asil olarak yürütmeye başladı

Hocasının vefâtından sonra on sekiz yıl fiilen ders okutan, İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatan Hasan Hilmi Efendi, dergâhında hadîs öğretti Senede iki defâ hatmetmeyi usûl hâline getirdiği Râmûzü'l-Ehâdis kitâbını okuttu Onun sohbetinde ve ilim meclisinde, Mehmed ZâhidKevserî başta olmak üzere Ezineli Mehmed Hulûsî Efendi gibi yüzlerce zât yetişti Yetiştirdiği talebelere icâzet verdi

Hasan Hilmi Efendi 1896 (H1314) senesinde yerine Safranbolulu İsmâil Necâtî Efendiyi vekîl bırakarak hacca gitti Mekke-i mükerremeye giderek hac vazîfesini yerine getirdi Hac esnâsında başka İslâm memleketlerinden gelen âlim ve velîlerle karşılaşıp sohbette bulundu Sonra Medîne-i münevvereye giderekPeygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîflerini ziyâretle şereflendi Burada kaldığı sırada Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerinin talebelerinden Hâfız Ahmed Ziyâüddîn Efendiye misâfir oldu On sekiz gün Peygamber efendimizin Ravza-i mütahherasında halvet ederek mânevî feyzlerinden istifâde etti

Medîne-i münevverede bulunduğu sırada on beş bin kuruşu fakirlere ve ihtiyaç sâhiplerine dağıttı Böylece pekçok kimsenin de duâsını aldı Vazîfelerini tamamladıktan sonra İstanbul'a döndü

İstanbul'da bulunduğu sırada her gün dergâhına gelen yüzlerce kimseye vâz ve nasihat ederek onların kurtuluşları için çalıştı

Hayatı boyunca elli altı halîfe yetiştiren Hasan Hilmi Efendi, ömrünün son zamanlarında irşâd hizmetlerini yâni talebe yetiştirmek ve insanlara İslâmiyeti anlatmak faâliyetlerini yerine getiremez duruma gelince, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'nin halîfelerinden Safranbolulu İsmâil Necâti Efendiyi yerine vekîl tâyin etti

Ömrünün son günlerinde dergâha gelemez olduHastalanıp yatağa düştüğü zaman hiçbir şey yiyip içemez oldu Bu hastalığı sırasında talebelerine yazdığı vasiyetini bildiren ve onların Safranbolulu Necâti Efendiye tâbi olmalarını isteyen kâğıdı verdi Vefâtından bir gün önce saat 1000 civârında hastalığın şiddetinden kapanan gözlerini açarak, hanımına abdest almak ve giyinmek istediğini işâret ettiAbdest aldıktan sonra, hırkasını giyindi Sonra seccâdesine kapanarak, artık bu fâni âlemde Allahü teâlâdan ayrılığın ateşine dayanamadığını bildirerek duâ ve niyâzda bulundu Bir saat öylece seccâdede kaldı Daha sonra yatağına yatırdılar Bütün gece süren Rabbine kavuşma isteği zevkinin verdiği vecd ve dalgınlık hâlinin ardından sabaha doğru gözlerini açtı Yanında bulunanların mahzûn bakışları arasında; "Benim Rahmet-i Rahmâna kavuşma vaktim geldi Bu rûh artık Rabb-i Mecîdîne kavuşmayı diler" dedikten sonra derinden bir "Allah" dedi 10 Şubat 1911 (H24 Safer 1329) Perşembe günü İstanbul'da vefât etti

Vefâtına halîfelerinden Kâtip MustafaFevzî Efendi tarafından şu beytle târih düşürüldü

"Âh Cenâb-ı Hilm-i kutb-i zemân
Oldu bugün Mûcib-i dâvet-i Rahmân"

Hasan Hilmi Efendinin cenâze namazı talebeleri ve sevenleri tarafından kılındıktan sonra SüleymâniyeCâmii bahçesinde defnedildi Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir

Ahlâk bakımından çok mazbut, tevâzûda üstün derece sâhibi ve cömert bir zât olan Hasan Hilmi Efendi, zühd, takvâ ve tâatta parmakla gösterilebilecek durumdaydı Kendisine hizmet edenlere sanki bir arkadaş ve talebelerine karşı can yoldaşı gibi samîmî bir davranış içinde bulunurdu Orta boylu, ak sakallı, açık kaşlı, elâ gözlü, çekme burunlu, nûrânî yüzlü bir zât idi Açık renkli elbise giymeyi tercih ederdi

1) Menâkıb-ı Haseniyye; s6-21
2) Sefînetü'l-Evliyâ; c2, s189
3) İrgâmü'l-Merîd; s100-104
4) Et-Tahrir; s34
5) Son Devir Osmanlı Ulemâsı; c3, s281
6) Râmûzü'l-Ehâdîs Tercümesi; 1 cild girişi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.