Günaha Düşmemenin Çareleri! |
08-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Günaha Düşmemenin Çareleri!Manevi Mikroplar: Günahlar İnsanı Manen Hasta Ediyor! Allah-u Zülcelal, ayet-i kerime’de şöyle buyuruyor: “Bunun üzerine sana isyan ederlerse, ben sizin yaptıklarınızdan uzağım de” (Şu’ara, 216) Burada bize bir işaret vardır Şöyle ki; insanlar hakkında Allah-u Zülcelal, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e şöyle emrediyor: “Onlara benim emir ve nehiylerimi anlattıktan sonra, o emir ve nehiylere uymazlar, sana isyan ederlerse, sen onlara ‘Ben sizin bu yaptıklarınızdan beriyim, sizden ayrıyım’ de ve onlardan ayrıl” İnsan, kiminle oturup kalkarsa, mutlaka onun ahlakından kendisine bir pay düşecektir Nefis, istese de istemese de daima iyi kişilerle beraber oturup kalkmalı, camilere, dini sohbetlere gitmelidir Çok mikroplu bir yerde, insana hemen mikrop bulaşır, hasta olur Ondan sonra da doktora koşar, doktor da ona ilaç verir Tedaviden sonra şifa bulur Zamanımızda, devamlı olarak mikroplar içindeyiz, hemen hasta oluyoruz Bu manevi hastalıklar bizim yürümemizi, içmemizi engellemiyor Fakat insanın içinden namaz kılmak, zikir yapmak gelmiyor, yani nefsi ibadet etmek istemiyor İşte, bu manevi hastalıktır Kişi aylarca böyle manevi hasta olarak devam ediyor, ibadet edemiyor Bu zamanda, manevi mikroplar, günahlardır Günah çok yaygınlaştığı için insan kısa zamanda manen hasta oluyor Bu yüzden, ibadetin tatlılığı üzerinden gidiyor, bir haz alamıyor Bu hastalık nereye kadar gidecektir? Ayet-i celilede buyurduğu gibi -Allah korusun- kalpler mühürleninceye kadar gidecektir! İnsanın kalbi mühürlenince de; ona ne Kur’an, ne va’zu nasihat, ne de Mürşit menfaat vermez Böyle bir hale gelmeden önce, tedavi olmamız lazımdır İnsan, hiçbir şeyin kendisine menfaat vermediği o hale gelmeye fırsat vermemelidir İnsanın günahlardan uzak kalabilmesi için bazı çarelere başvurması gerekir: 1- Allah’a Yönelmeli Allah-u Zülcelal bir hadis-i kutside, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e şöyle buyuruyor: “Kim bana bir adım gelirse, ben ona üç adım giderim Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim” Nasıl bir insanın başına bir bela-musibet gelip perişan olduğunda, kendini anne veya babasının kucağına, kendine şefkat ve merhamet etmeleri için atıyor ise; biz de o şekilde, bir günah işlediğimizde, hemen kendimizi Allah-u Zülcelal’in merhametine atmamız, O’na sığınmamız lazımdır Allah-u Zülcelal cömerttir, affı çoktur Biz de, manevi bir hastalık; mesela, namaz kılmamak gibi bir şey olduğu zaman, Hz Peygamber (sav) ve Salihleri kendimize rehber yapmak suretiyle, Allah’a sığınalım (Ya Rabbi! Onların hürmetine beni affeyle! Diyerek, Allah’a yalvaralım) O, hemen istediğimizi verecektir Allah-u Zülcelal, kullarına karşı çok şefkatli ve merhametlidir Ama biz samimi olmazsak, sanki ondan istemiyor, ona ihtiyacımız yok gibi davranırsak, Allah bize vermez Biz Allah’a muhtacız; Allah bize muhtaç değildir! 2- Usûlünce İstemeli Kişinin yalnızca ‘istiyorum’ demesi de yeterli değildir İstemenin de bir icabı, usulü vardır Kişi, biraz rahatını bozmalı ve gayret göstermelidir İnsandan; bir hareket, bir gayret, bir namaz kılma, ibadet ve zikir yapma gayreti gelmelidir Böyle olduğu zaman Allah-u Zülcelal de bize merhamet, rahmet, feyiz ve nispetini gönderecektir Buna çok iyi ve samimi olarak inanmalıyız ki, hangi kötü duruma girersek girelim; bir musibet olsun, bir muhabbetsizlik olsun, zikir yapma gücünü kendinde bulamama olsun, ne olursa olsun, böyle bir duruma girdiğimiz zaman, hemen Allah-u Zülcelal’in rahmetine sığınmamız lazımdır Bilateşbih, nasıl bir çocuk kendisini anne ve babasının kucağına atıyor, ‘Bana şekfat et, merhamet et, yardım et!’ diye onlardan yardım istiyorsa, biz de bu şekilde Allah’a yalvarırsak, Allah-u Zülcelal bize o muhabbeti, o zikir yapma kuvvetini, velhasıl her şeyi verecektir İmam-ı Şafii (rahmetullahi aleyh) tasavvuf ehline çok meyilliydi Şeybani Rai (kuddise sırruhu) bir çoban olduğu halde, çok zamanlar onunla beraber oturup kalkıyor, onun maneviyatından istifade ediyordu İmam-ı Şafi müçtehiddir, mezhep kurucusudur Onun bir çobanın yanına gidip ondan istifade etmesi, diğer insanları, talebelerini hayrete düşürüyor ve bu durum onlara ağır geliyordu Ona: -Sen bunların yanına gidiyorsun, bu tasavvuf ehlinden ne anlıyorsun? Diye sordular Şöyle dedi: —Ben onlardan iki şey öğrendim —Nedir? Dediler —Birincisi; Onlar: ‘Sen zamanı kesmezsen, zaman seni kesecektir’ İkincisi: ‘İnsan hayırlarla meşgul olmadığı zaman, nefsi kötü şeylerle meşgul olacaktır’ diyorlar, dedi Bu iki şeyin, İslam Dini’nde çok büyük ve çok mühim bir yeri vardır İnsan derin olarak düşünürse, her ikisinde de insanın kurtulması, saadet-i ebediyeyi kazanması, kıyamet gününde peygamberlerle, şehitlerle, Salihlerle beraber Cennet-i Ala’ya müstahak olması vardır 3- Zamanı Boşa Geçirmemeli “Sen zamanı kesmezsen, o seni kesecektir” Sözünün manası şöyledir; Bizim dakikalarımız, saniyelerimiz hep geçmektedir Biz onu, ibadetle zikirle değerlendirmeliyiz Zaman bize sayıyla verilmiştir Burada, bizim için öyle büyük bir işaret vardır ki! Zamanımızı değerlendirmemiz, boş geçirmememiz lazımdır Ama maalesef öyle bir aldanma içindeyiz ki, sanki her şeyimiz dört dörtlük, öldüğümüz zaman cennete giriyoruz gibi bir emniyet içindeyiz Biz; Allah-u Zülcelal’in ayetlerini, Hz Peygamber (sav)in hadis-i şeriflerini, Salihlerin hallerini okuduğumuz zaman, bu bilgileri iyi değerlendirmezsek, çok büyük bir zarar içinde olduğumuzu göreceğiz Yarım yâda bir saatimizi boşa sarf ettiğimizde yahut vaktimizi günahlarla geçirdiğimizde, başımıza vurup ‘Eyvah!’ demeli, ‘Ben ne yapıyorum, ne kadar zarar içindeyim! Ebedi hayatımı, ahiretimi tehlikeye attım!’ Diye düşünmeliyiz Bu şekilde, hemen kendi nefsimizi itap ederek, azarlayarak kendimizi yola getirmeliyiz Bir köşeye gidip: “Ya Rabbi! Beni bu halden kurtar, bana yardımcı ol!” Diye, Allah’a yalvarmalı, ona sığınmalıyız Yalnız dilimizle değil; ruhen, kalben Allah’a yalvarmalıyız Allah (cc) insanın kalbine, ruhuna bakar Allah (cc) en fazla kalbimize önem vermektedir Hz Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah sizin suretinize, elbiselerinize, yüzünüze bakmaz; Allah’ın nazargahı, sizin kalbinizdir” Kalbimizi, ruhumuzu Allah’a bağladığımız zaman, merakımız daima O’nun yanındaki ecir ve sevaplar, O’nun rızası olduğunda, Allah (cc) bizi muhafaza edecektir İbadetini yapmayı bize nasip edecek, her şeyi bize verecektir Yeter ki, samimi olalım 4- Kendimizi Hayırla Meşgul Edersek Günaha Düşmeyiz İmamı Şafi’nin söylediği ikinci şey şudur: “İnsan, hayırlarla meşgul olmadığı zaman, nefsi onu kötü şeylerle meşgul edecektir” Hakikaten, dikkat edersek insan başıboş gezdiğinde, gidip ona-buna vuracak, hırsızlık yapacak, gıybet edecek, ille de kötü şeylerle meşgul olacaktır Demek ki, insan daima hayırlı şeylerle meşgul olmalıdır İnsan, ya dünya işiyle yâda ahiret sevaplarıyla meşgul olmalıdır O zaman nefis, yoldan çıkmayacaktır Çünkü, bir şeyle meşguldür Nefis, boş bırakıldığında ise kötü şeylerle meşgul olacaktır Ona kötülüğe gitmek için fırsat vermememiz lazımdır Baktın ki; bir kişi, arkadaşıyla konuştu, arkadaşının lafı hoşuna gitmedi O da arkadaşına bir laf söyledi ve boş yere kavga ettiler Ortada hiçbir şey yokken, boşta kaldığı için hayırla meşgul olmadığı için şeytan onunla meşgul oldu O kimsenin nefsini kendisine siper yaparak, nefsinin gölgesinden ona geldi ve ‘Bak, sana ne diyor!’ dedi Öbürüne de: ‘Bak sana ne diyor!’ dedi Bu şekilde, her ikisine de ‘Sen o kadar şerefli bir insansın, sana ne diyor!’ diye, aralarını bozmak için çaba gösterdi Fakat, onlar Kur’an’la, zikirle, sohbetle meşgul olsaydılar: ‘Allah şöyle diyor, Hz Peygamber (sav) şöyle diyor, ahiret ebed’ül ebeddir, kendi yerimizi temin etmek için bir şeyler yapalım’ diye, bu şekilde birbirlerine hayırlı şeylerle nasihatte bulunsalardı, o kötü şeylere yer ve zaman kalmayacaktı 5- Sıkı Sık Nefis Muhasebesi Yapmalı Evet, kötülüğe gitmemek için devamlı olarak hayırlarla meşgul olmamız lazımdır Zamanımızı değerlendirmeli, daima hayırlarla meşgul olmalıyız Böyle olduğu zaman insan kendini kurtarır İşte bunun için Şah-ı Nakşibend (kuddise sırruhu) şöyle buyurmuştur: “İnsanın üzerinden üç saat geçmeden, kendi (nefsiyle olan) hesabını görmesi lazımdır” ‘Bu kadar Kur’an okudum, zikir yaptım, arkadaşlarla sohbet ettim, ilimle meşgul oldum Üç saatim, bu şekilde geçti, elhamdülillah’ diye, Allah’a şükretmeli, ‘Sen bana bunu nasip ettin; ben zayıf bir kulum, bunu yapamazdım ama bana kuvvet verdiğin için yaptım Sana hamd-ü senalar, şükürler olsun, bana daha fazla yapmam, daha halis olmam için kuvvet ver, ya Rabbi!’ demeliyiz Bu şekilde, geçen zamanımızın hesabını gördüğümüzde, iyi şeyler yapmışsak, Allah-u Zülcelal’e hamd-ü sena etmeliyiz Eğer üç saati düşündüğümüzde; ‘Falan saatte boşu boşuna konuştum, filan yere gittim, kadınlar vardı onlara baktım, filan yere gittim, gıybet yaptım’ gibi bir durum çıkıyorsa karşımıza; bu şekilde vaktimizi günahlarla, boşu boşuna geçirmişsek, hemen oturup: ‘Ya Rabbi! Ben pişmanım, keşke bunu yapmasaydım, beni affet!’ diye, Allah’a yalvarmalıyız 6- Tövbe Edip Allah’a Yalvarmalı Yalnız, bu itiraf ve pişmanlığımızda, af talebimizde, samimi olmalıyız Hakikaten, insan: ‘Ya Rabbi! Bir daha yapmamaya söz veriyorum!’ diye, kesin olarak, tam bir kararlılıkla derse, Allah o hataları affeder Ve: ‘Ya Rabbi! Bana ibadet yapmam için kuvvet ver!’ derse, Allah-u Zülcelal hem ona hata yaptırmaz, hem de ibadet için kuvvet verir Tövbe, Allah-u Zülcelal’in çok büyük bir merhamet kapısıdır Bu fırsatı çok iyi değerlendirmek lazımdır Daima dediğimiz gibi, yalnız dille değil; kalben, ruhen tövbe etmemiz lazımdır Yalnız günahlardan değil; gafletimizden, fazla ibadet yapamayışımızdan, Allah’a layık şekilde muhabbet edemememizden de tövbe etmemiz lazımdır Allah Rauf’tur; O’na aşık olmamız lazımdır O’na karşı kusurluyuz ‘Ya Rabbi! Bizi affet!’ dememiz lazımdır Bu şekilde, bütün hatalarımızdan, günahlarımızdan, noksanlarımızdan, Allah (cc) neye layık ise bu yapmadığımız şeylerden de O’na tövbe etmeliyiz Tövbe ettikten sonra da:‘Ya Rabbi! Senin rızanı ve muhabbetini istiyorum; beni günahlardan muhafaza et!’ diye, Allah’a yalvarmamız lazımdır İnsan, kendisini Allah-u Zülcelal’e karşı çok taksirat sahibi, çok hatalı ve suçlu görmelidir Kendisinin Allah’tan çok haya ettiğini, O’na göstermelidir 7- Allah’ın (cc) Şefkat ve Merhametine Sığınalım Adem (aleyhisselam) cennetten çıkarılmasına sebep olan hatasından dolayı, çok uzun süre şiddetle ağladı Nihayet, Allah (cc) onu affedince; Cebrail, İsrafil ve Mikail (asm) onun yanına geldiler Onu tebrik ettiler: — Ya Âdem! Seni tebrik ediyoruz, Allah seni aff-u mağfiret etti, dediler — Evet, beni tebrik ediyorsunuz fakat, Allah kıyamet gününde, bu hatayı benim yüzüme vuracak mı; yüzüme vurursa benim halim ne olacak? Dedi Allah’tan o kadar haya etti Biz de bu günahlarımızla, peygamberlerin meclislerinden; denizden bir damla kadar da olsa, Allah-u Zülcelal’e karşı haya etmeliyiz Adem (as) böyle deyince, Allah (cc) vahiy nazil ederek şöyle buyurdu: “Ya Adem! Sen ve zürriyetin, ne kadar günah yapsanız da; bana doğru gelirseniz, ben size ‘Geliniz’ diyeceğim Size karşı şefkatli ve merhametli davranacağım” İşte, Allah-u Zülcelal kullarına karşı böyle merhamet ve şefkat sahibidir Biz de, O’nun bu nimetini değerlendirmemiz lazımdır Elimizdeki bu fırsatı kaçırmayalım Dünya bir taraftan, nefis bir taraftan, şeytan bir taraftan, insanlar bir taraftan, insanı mahvediyor, helak ediyor Babalarımızın, ecdatlarımızın, akrabalarımızın, komşularımızın öldüğünü gözümüzle görüyoruz, cenazelerine gidiyoruz Onları kefenleyip kaldırıyorlar, toprak altına koyuyorlar 8- Nefsimizi Ayıplayıp Üzülmeli Biz de bir gün onlar gibi olacağız Aklımızla; onlar gibi olduktan sonra, nasıl bir pişmanlık içine gireceğimizi idrak etmemiz lazımdır Ahiretteki geçimimize zarar verecek bir hata, bir davranış içine girdiğimiz zaman, hemen kendimize şöyle söylemeliyiz: ‘Ey Nefsim! Sen ne yapıyorsun? Vaktini hep boşa geçiriyorsun, bu nedir böyle? Bu benim için büyük bir hatadır!’ diye, kendi kendimize söylemek ve bundan dolayı da mahzun ve üzüntülü olmak lazımdır Nasıl bir insanın başına bir musibet, bir bela gelince, sanki bütün dünya onun başına çökmüş gibi düşünüyor, dünya için böyle üzülüyorsa; ahiret için de bundan milyonlarca derece daha fazla üzülmemiz lazımdır Böyle yapmadığımız zaman ise en azından daima böyle yapmak gayretinde olmalıyız Yapmadığımız zaman, kendi nefsimizi ikrah etmemiz, onu zorlamamız lazımdır Çünkü, Hz Peygamber (sav) bir hadisinde: “Amellerin en efdali; insanın nefsine, amel konusunda ikrah etmesidir (zorlamasıdır)” Buyurmaktadır Nefsim zikretmek istemiyor; ona zorla yaptıracaksın; sabahleyin uykusuzsun, namaz kılmak istemiyor, kalkıp kılacaksın; dini sohbete gitmek istemiyor, oysa orada Allah’ın rahmeti gelecek Hasta olmuş gidemiyor, götüreceksin onu zorla! Bu şekilde amel yapmak, Allah katında en hayırlı, en efdal ameldir Allah-u Zülcelal, hepimize istediği şekilde Salih amel nasip etsin (Amin) Kaynak; İLİM MECLİSİNDEN SOHBETLER [/COLOR][/SIZE][/FONT] |
|