Yunus Kelimesindeki Hikmet-İ Nefsiyye |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Kelimesindeki Hikmet-İ NefsiyyeYUNUS KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ NEFSİYYE Bil ki, hiç kuşkusuz Allahu Teala bu insan oluşumunu ruhuyla, bedeniyle ve nefsiyle kâmil bir şekilde Kendi suretinde yarattı Ve bu insan oluşumunun çözülmesi, bu insan oluşumunu yaratandan başkasının elinde değildir Bu çözülme, ya O’nun eliyle olur –ki her zaman için bu böyledir– ya da O’nun emriyle olur Allah’ın emri olmaksızın bunu üzerine alan kişi hiç kuşkusuz kendi nefsine zulmetmiş, Allah’ın koyduğu sınırları aşmış ve Allahu Teala’nın mamur kılınmasını emrettiği şeyin yıkımına yönelmiş olur Bil ki, Allah’ın kullarına şefkat göstermek, Allah yolunda gayret göstermekten daha yakışık alır bir şeydir Davud aleyhisselam, Beyt-i Mukaddes’i inşa etmeyi dileyip, onu defalarca inşa ettiyse de inşaatı biten bina her seferinde yıkıldı Bu durumu Allahu Teala’ya şikayet edince, Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Benim bu evim kan döken bir kişinin iki eli üzerinde ayakta duramaz” Davud şöyle dedi: “Ya Rabb, ben senin yolunda kan dökmedim mi?” Hak Teala şöyle buyurdu: “Evet, ama onlar Benim kullarım değiller mi?” Davud şöyle dedi: “Ya Rabb! Bu ev benden olan bir kişinin iki eli üzerine inşa edilsin” Böylece Allahu Teala Davud’a, bu evin, oğlu Süleyman tarafından inşa edileceğini vahyetti Bu hikayeyle anlatılmak istenen, bu insan oluşumunun korunmasıdır — ve hiç kuşkusuz bu insan oluşumunun korunması onun yıkıma uğratılmasından daha iyidir Sen Allahu Teala’nın, din düşmanlarının hayatta kalmaları için cizyeyi ve barışı farz kıldığını görmez misin? Ve O, “Eğer onlar barışa meylederlerse, sen de onlarla barışa meylet ve Allahu Teala’ya tevekkül et” dedi [Enfal Suresi, 8/61] Sen üzerine kısas vacib olan kişiyi görmez misin? Öldürülenin yakınları bir araya gelip de bunlardan biri diyete razı olduğu veya öldüreni bağışladığı ve diğerleri ise katilin öldürülmesini istediklerinde, Hak Sübhanehu, bağışlayan kişiyi nasıl gözetmekte ve bu kişiyi, bağışlamayan diğer kişilere nasıl yeğlemektedir? Dolayısıyla, kısas yoluyla öldürmek olmaz Ve görmez misin ki, Resulallah (sav), katilin kısas yoluyla öldürülmesine ilişkin olarak, “Onun öldürülmesi, diğerinin öldürülmesi gibidir” buyurmuştur Ve görmez misin ki, Allahu Teala, kısasın kötü bir eylem olduğuna işaret ederek, “Kötülüğün cezası, ona benzer bir kötülüktür” [Şura Suresi, 42/40] buyurmuştur — yani, meşru olmakla birlikte kısas, kötü bir fiildir Ve “Her kim bağışlar ve ıslah ederse onun ödülü Allah katındadır” [Şura Suresi, 42/40] — çünkü (bağışladığı kimse) O’nun sureti üzerinedir Böylece, her kim bağışlar ve öldürmezse, bu kişi, (bağışladığı kimsenin) sureti üzre olduğu kimse (yani, Allah) tarafından ödüllendirilecektir Bu elbette böyledir, çünkü onu bunun için (yani, Kendi suretini zahir kılması için) inşa etmiştir Allah, ancak onun varlığı yoluyla Zahir ismiyle zahir olduğundan, her kim insan oluşumunu gözetecek olursa, Hakk’ı gözetmiş olur Yerilesi olan, insanın ayn’ı değil, kendisinden ortaya çıkan fiilleridir Ve bir kişinin fiili, onun –bizim şu anda sözünü ediyor olduğumuz– ayn’ı değildir Bütün fiiller Allah’ın olsa bile, bunlardan bazıları yerilir ve bazıları övülür Kendi hoşuna gitmeyen bir şeyden dolayı bir kimseyi yermek, Allah indinde yerilesi bir şeydir, çünkü yerilesi olan ancak şeriatın yerdiğidir Şeriatın bir şeyi yermesinde bir hikmet vardır ki bunu ancak Allah veya Allah’ın kendisine bildirdiği kimse bilir Nitekim kısas, belli bir fayda için getirildi — ki kısas insan türü için bir korunma ve insan türüne yönelik olarak Allah’ın sınırlarını aşanlar için bir çekinmedir “Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır” [Bakara Suresi, 2/179] Böylesi akıl sahibi kimseler şeylerin özünü bilen ve ilahi yasaların ve hikmetlerin sırrına erişmiş olanlardır Ve sen Allahu Teala’nın bu insan oluşumunu gözettiğini ve onu koruduğunu bildiğinde, sen de bu insan oluşumunun korunmasını daha bir gözetirsin — ki bunda senin için saadet vardır Çünkü insan henüz hayatta iken, kendisinden yaratılış sebebi olan kemale erişmesi istenir Bundandır ki, her kim onu yoketmeye çalışırsa, yaratılış sebebi olan şeye erişmekten onu alıkoymaya çalışmış olur |
Yunus Kelimesindeki Hikmet-İ Nefsiyye |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Kelimesindeki Hikmet-İ NefsiyyeResulallah’ın (sav) şu sözü ne güzeldir: “Size, düşmanlarınız üzerine varıp onların boyunlarını vurmanızdan ve onların sizin boyunlarınızı vurmasından daha hayırlı ve daha yüce olan şeyi haber vereyim mi: Bu, Allah’ı zikretmektir” Bu demektir ki, bu insan oluşumunun değerini ancak, kendisinden istenen zikir ile Allahu Teala’yı zikreden kimse bilir Çünkü Hak Teala, Kendisini zikreden kişiyle birliktedir ve birlikte olan, zikreden tarafından müşahede edilir [şuhud] Ve zikreden kişi, kendisiyle birlikte olan Hakk’ı müşahede etmeyecek olursa, O’nu zikrediyor değildir Çünkü Allah’ın zikredilmesi, kulun her yanına yayınmış olup, zikreden kişinin yalnızca diline özgü değildir Eğer kişi yalnızca diliyle zikrediyorsa, bu durumda yalnızca dil O’nu müşahede eder — ve bu, insanın bir bütün olarak (Hakk’ı) müşahede etmesiyle aynı değildir Gafillerin zikrine ilişkin olan bu sırrı anla! Gerçekte gafil kişinin Allah’ı zikreden parçası hiç kuşkusuz Allah’ın huzurundadır ve Zikrolunan onunla birliktedir — ve o parça Allah’ı müşahede eder Ve gafil olan (parçalar) gafleti dolayısıyla zikredici değildir — böylelikle de Hak, o gafil olan parçalarla birlikte değildir Çünkü insan hiç kuşkusuz çoğuldur [kesir], bir-ayn [ayn-ı vahid] değildir Bir-ayn olan Hak da İlahi İsimleri ile çoğuldur Aynı şekilde insan da (kendisini oluşturan) parçalar ile çoğuldur, bir-ayn değildir Ve bir parçanın zikri, başka bir parçanın da aynı şekilde zikrediyor olması anlamına gelmez Dolayısıyla Hak, bunlardan zikredici olan parça ile birliktedir ve diğerleri, gaflet içerisinde olmaklıkla nitelenir Ve insanda Hakk’ı zikreden bir parça olması ve Hakk’ın bu parçayla birlikte olması gerekir ki, böylelikle geri kalan parçalar Hakk’ın inayetiyle korunmuş olsun Ve Hakk’ın bu insan oluşumunu “ölüm” olarak adlandırılan şeyle yıkıma yönelmesi, yoketme değildir, olsa olsa (oluşturucu unsurlar yönünden)(yani, ölümle aktarılınan berzah alemi) beka yurdudur Artık burada ne ölür ne de parçaları bir kez daha ayrışır Ateş ehline gelince, onlar sonuçta nimete erişeceklerdir — ama bu nimet ateş içindedir, çünkü ceza süresinin bitiminden sonra, ateşin içerisinde olan kimseler için ateşin kızgınlığının soğuk ve selamet olması kaçınılmazdır ve bu nimettir İmdi, hakkın yerini bulmasından sonra ateş ehlinin nimeti, ateşe atıldığı sıradaki Halilullah’ın nimetidir Çünkü İbrahim ateşi görmekle ve ateşin, ona yaklaşan kimseyi yakmasının bildik bir şey olduğunu bildiğinden dolayı azap çekti Ve İbrahim, o ateş suretinde ve o ateş suretinden kendisine ilişkin olarak Hakk’ın dilediği şeyin ne olduğunu bilmiyordu Ve bu elemin ortaya çıkışından sonra, ateşi –rengini ve suretini görmekle birlikte– soğuk ve selamet buldu Oradaki insanlar içinse ateş olarak göründü İmdi, bir-olan-şey, bakanların gözünde çeşitlenmiş oldu — (işte) ilahi tecellinin hükmü böyledir Dolayısıyla, (ilahi tecellinin hükmünün böyle olduğunu bildikten sonra) dilersen, Allahu Teala bu şekilde (yani, aynların aynalarında farklı suretlerde) tecelli eder dersin Ve dilersen; alem, (Hakk’ın varlığı aynasında) kendisine bakıldığında (suretlerle) tecellide Hak gibidir, dersin Böyle olunca (alem) bakanın kendisinde, bakanın mizacından dolayı çeşitlenir Ya da bakanın mizacı, tecellinin çeşitlenmesinden dolayı çeşitlenir Hakikatte her ikisi de olabilir Eğer ölen veya öldürülen kişi, öldüğünde veya öldürüldüğünde Allahu Teala’ya dönmeyecek olsaydı, Allahu Teala bir kimsenin ölümüne hükmetmez ve bir kimsenin öldürülmesini meşru kılmazdı Hepsi O’nun avcundadır, ölenlerin yitip gitmesi sözkonusu değildir Ve Allah, kulun Kendisinden kopup gitmeyeceğini [fevt] bilmesinden dolayı öldürmeyi meşru kıldı ve ölüme hükmetti İmdi, Hak Teala’nın “Her şey O’na dönücüdür” [Hud Suresi, 11/123] sözünde, ölen kişinin O’na dönmesine işaret edilmektedir ki, O, bu (Kendisine dönen) şeyin ta kendisidir Yani O, (“Zahir” İsmiyle yaratılış suretlerinde) tasarruf olunan ve (“Batın” İsmiyle, İlahi İsimlerin suretlerinde) ayrışmadır Ve böylelikle her parça kendi aslına döner Hakk’ın dilediği şey, onu Kendine almaktır Ve herşey Allah’a döner İmdi, onu Kendine aldığında, aktarıldığı yurdun cinsinden –buradaki düzenlenişinden farklı bir düzenlenişle– ona bir düzenleniş verir Ve varlığı itidal üzere olduğundan, orası tasarruf edendir İmdi, O’ndan, O’nun ta kendisi [ayn] olmayan hiçbir şey ortaya çıkmamıştır Ve Hak Teala’nın, “Her şey O’na dönücüdür” [Hud Suresi, 11/123] sözünden keşf yoluyla anlaşılan budur Ahmet Baydar |
|