Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahlak, çileci, felsefesinde, yaklaşımlar, özgeci

Ahlâk Felsefesinde Özgeci Ve Çileci Yaklaşımlar

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahlâk Felsefesinde Özgeci Ve Çileci Yaklaşımlar



JJ Rousseau ve I Kant




JJ Rousseau ve IKant'ın ahlâk felsefelerinde özgürlük karşımıza temel kavram olarak çıkıyor

Bu iki filozof da özgeci ve çileci bir ahlâk anlayışını ve bu ilkeler üzerine kurulan bir çözümleme yolunu benimsemekte; ahlâkî davranışı nedensellik bağlamının dışına taşımak, onu doğa yasalarından bağımsız bir alanda incelemek istemektedirler Biz bu yaklaşımındaki ortak noktaları ortaya koyarak tartışmaya açmak istiyoruz

JJ Rousseau'nun siyaset felsefesinde özgürlük kavramı özsel bir dayanak noktasıdır

Rousseau genel istenci oluşturan tikel istençlerin özgür olduklarını düşünür Toplumdaki birey, eğilimlerinin etkisiyle kendi dolaysız çıkarlarının başkalarınkilerle çatıştığı kanısında olabilir

Sözleşmeli toplumun yönelimi olarak ortaya çıkan genel istencin bir bütün olarak toplumun iyiliğini gözeterek salık verdiği tutum ve davranışın, tek başına bireysel yarar düşüncesinin belirlediği tutumdan farklı olmasını beklemek doğaldır Öte yandan, eğer bireylerin genel istence uygun davranmaları olanaklıysa, dahası gerçekten de böyle bir uyum görülüyorsa, tikel istençlerin özgür olduğu düşünülmelidir

Rousseau genel istence uygun davranışı bir olgu gibi gördüğünden insanın edimlerinde özgür olduğunu varsayar Eğilimlerden, dolaysız çıkar kaygısının etkisinden kurtulmuş istenç özgürdür

Rousseau'nun siyaset felsefesinde özgürlük genel istence uygun davranışın, bir başka deyişle ona boyun eğmenin koşuludur

Rousseau'nun siyasal özgürlük kavramının ardında onun ilk örneği olan başka bir özgürlük kavramının bulunduğunu görüyoruz Özgürlük ilkin ahlâka ilişkin bir kavramdır

Rousseau Toplum Sözleşmesi'nde insanı kendisinin efendisi yapan bu "ahlâkî"' özgürlükten söz ederken " salt isteklerin dürtüsüne uymak kölelik, kendimiz için koyduğumuz yasalara uymaksa özgürlüktür' dediğinde toplumsallaşmış insanın özgürlüğü için özgeci-çileci bir tanım vermektedir

Toplum içinde özgürlük de bu özgeci örneğe göre tanımlanır:

oya sunulan yasa tasarısı çoğunluk tarafından benimseniyorken benim tercihim genel istence aykırı düşüyorsa, yanıldığımı bilmeliyim; oylamada bana sorulan çıkarıma neyin uygun düşeceği değil, toplum için neyin iyi olduğudur

Eğer genel istenci, yani toplum için iyi olanı bulgulamaktaki başarısızlığım bireysel çıkar kaygılarından kurtulamayışından kaynaklanıyorsa, ahlâkî anlamda özgür sayılamayacağım açıktır

Öte yandan, genel istençle kendi çıkarlarımı gözeterek verdiğim karar aynı doğrultuda buluşmuş olsalar bile, eğilimlerimin etkisinden kurtulamadığım sürece genel istencin oluşmasında katkım olduğunu düşünmeye hakkım yoktur

Rousseau insanın yalnızca kendisi için yararlı olanı hedef gösteren itkilerin üstesinden gelebildiğinde özgürlüğünü gerçekleştirdiğini düşünmektedir Bu kuramsal çerçeveye göre insan itkilerim başkalarıyla sözleşerek kurduğu toplum için bastırmaktadır Eğer bireyin başkalarının yararını gözetmesi — bu sonunda kendi yararını gözetmesi demek olsa da - toplumsal yaşamın temel koşulu olarak görülüyorsa, burada özgeci ilkelere dayanan bir kurgulama yapıldığı çok açıktır

Yine, insanın doğal itkilerini bastırdığında toplumsal 'bir varlık olabildiği öne sürülüyorsa çözümlemede çileci ilkelerin kullanıldığından kuşku duyulamaz Rousseau özgecilikle çileciliği bitiştirmektedir

Rousseau toplumda birey özgürlüğünü özgeci-çileci bir çerçevede ele alırken, inşam diğer canlılardan ayırt eden özgülüğü olarak onun doğal dürtülere karşı koyabilme yeteneğini göstermektedir

İnsan hayvandan ayıran şey onun anlama yetisine sahip olmasından çok "özgür" olmasıdır

İnsan özgür bir varlık olduğu için ahlâkî bir varlıktır Bir özdek düzeneği, yani beden olarak insan, Rousseau için yalnızca doğal yasaların egemenliğinde olduğu, istenciyle edimlerine yön veremediği için köledir

Toplumun diğer bireyleriyle birlikte bir sozleşmeci olarak genel istencin belirlenmesine oy vererek katkıda bulunan birey, genel istenç açıklığa kavuştuğunda kendisini bu istencin ifade bulduğu yasayı yapan kişi olarak görmelidir Bu yasayı özgür olduğu için yapabilmiştir ve bu yasaya uymak artık onun ödevidir

Sözleşmeci özgür bir varlık olarak tasarlanmaktadır; bu öyle bir özgürlüktür ki insanı yasayla koşulsuzca bağlamakta, onu doğadan ayırmaktadır Birey yasa koyuculuğa yükseltilmektedir gerçi, ama yasanın oluşumundaki katkısı olumsuz terimlerle açıklanmaktadır' Rousseau'nun felsefesinde özgürlük ve ödev özgeci-çileci çerçevede birbirlerini tamamlayan kavramlardır

Rousseau ahlâkî davranışın kökenini acıma duygusunda olduğunu düşünür; ona göre bu duygu insana doğuştan bağışlanmıştır ve 'yararına olanı başkasına olabildiğince az zarar vererek' gerçekleştirmeyi salık vermektedir İşte insanın toplumsallaşması da bu duyguyla olanaklı olabilmiştir

Rousseau'nun ahlâkî davranışa getirdiği açıklamada doğadaki nedenselliğe yer yoktur Acıma, doğadan gelen Varlığını koru, kendini güvenlik altına al' buyruğuna karşı bir denge unsurudur Aslında Rousseau'nun portesini sıradan bir duygulanım, hatta bir duygu olarak görmemiz yanlış olur, o daha çok doğuştan ideaya yakın bir kavrama benzer Rousseau toplumsal yaşamı olanaklı kılan ilkeyi duygu olarak adlandırmakla bu ilkenin ussal bir yoldan çıkarsanamayacağını, ancak sezgi yoluyla temellendirilebileceğini göstermek istemektedir

Ahlâkî davranış nedensel doğa yasalarına (özdeksel yasalara) dayanılarak açıklanamaz, Rousseau insanın törel bilince, doğuştan bir acıma duygusuna sahip olduğu için toplumsal bir varlık olabildiğini düşünmektedir

Immanuel Kant'ın Rousseau'nun düşüncesine büyük değer verdiği bilinir Kant, Rousseau'nun insanın gizli özünü ortaya çıkardığını söylemekte ve onun insan doğasında bulguladıklarını Newton'un doğada bulguladıklarıyla karşılaştırmaktadır

Kant da Rousseau gibi varoluşu ikiye ayırmakta, tinselliği doğa nedenselliğinin egemen olduğu alandan uzaklaştırmakta, insana tinsel bir varlık olarak 'özgürlük' vermektedir İstenç özgürlüğü tanıtlanamasa da bir olanak olarak karşımızda durmaktadır Kant işte bu olanaklılığa dayanarak özgürlüğü koyutlar

Tıpkı Rousseau gibi Kant da ahlâkî davranışın temel dayanağı olarak gördüğü özgürlüğün duyumsandığını söylemektedir; ona göre içimizdeki ses, 'hata yaptığında bilincin yerindeydi' diyorsa işte bu özgür olduğumuzun, edimlerimizi yönlendirmenin elimizde olduğunun en açık kanıtıdır

Kant için özgürlük ve yasa arasında çok yakın bir ilişki vardır:

"Ahlâk yasası daha önce aklımızda açıklıkla düşünülmüş olmasaydı, özgürlük gibi bir şeyi (kendi içinde çelişme taşımasa bile) varsaymakta kendimizi hiçbir zaman haklı göremezdik Ama özgürlük olmasaydı, içimizde karşılaşabileceğimiz bir ahlâk yasası hiç bulunmazdı "


Halil Turan

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.