|
|
Konu Araçları |
düzenlenmesikompozisyon, kompozisyonun, tanımı, yazılırkompoziyon, örnekleri |
Kompozisyonun Tanımı Ve Düzenlenmesi-Kompozisyon Nasıl Yazılır-Kompoziyon Örnekleri |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kompozisyonun Tanımı Ve Düzenlenmesi-Kompozisyon Nasıl Yazılır-Kompoziyon ÖrnekleriKompozisyon, resmin çizgi, renk, yüzey, biçim, perspektif gibi en önemli elemanlarından biridir Kompoze etmek (yerleştirmek), resmin diğer elemanları arasından resim için yararlı olanlarını seçip organize ederek, birlikteliklerini bir denge ve armoni içinde sunmaktır Her sanatçı, kompozisyonu, kendi yeteneği, bilgisi, hayal gücü ve tekniği doğrultusunda kurar Kompozisyon içinde kullanılan her elemanın mutlaka açık seçik bir görevi vardır Kompozisyonun iskeleti içinde sanatçı tüm ayrıntılar dahil her şeyi yerli yerinde kullanmakta zorunludur Uzunlamasına, yanlamasına, kare, daire, ne biçim bir sınırla çevrelenmiş olursa olsun, çok iyi kompozisyon kurgusuna sahip bir resme bir şeyler eklemek veya çıkarmak olanaksızdır Büyük, usta ressamların eserlerinin temelinde de bu yatar Konusu çok basit veya karmaşık olsun, sağlam bir kompozisyon kurgusu üzerine oturtulan resim kendini her zaman kabul ettirecektir Kompozisyonda Simetri, asıl (koz olarak kullanılan) elemanları dengelemek amacıyla kullanılır Asimetri ise kompozisyonda elemanların çok düzenli, göze hoş gelmeyen bir ritm içinde yerleştirilmiş olmalarını bozabilmek, resmin daha dinamik ve dikkat çekici olmasını sağlamak amacıyla kullanılır Statik (sakin, durgun) kompozisyonlar rahatlık duygusunu vermek amacıyla kullanılırken, geometrik kompozisyonlar boşluktaki geometriyi açık bir şekilde belirtmek amaçlı kullanılır Önünüzde çok geniş alana yayılmış bir manzarada, ağaçlar, yollar, evler, dağlar var Bütünüyle mi, yoksa pasajlar halinde mi? Yoksa küçük bir detayı mı yakalayıp resmetmeyi mi seçeceksiniz? İşte bu size kalmış bir şey Resim yapan kişinin ilk işi, yapacağı resmin (çizgi, renk, leke, biçim elemanlarından herhangi biri ile olabilir) kompozisyon tasarımı olacaktır Kafasında tasarımı oluşturduktan sonra, bunu kâğıda, tuvale kompoze etme işine girişecektir Resim sanatı, bir şok -anî tesir- sanatıdır Yani, duygular üzerinde müspet telkinler yapan psikolojik kanunlar, eserin yapı elemanlarının dayandığı esaslardır Kompozisyon, seçilmiş veya verilmiş bir alanın eşya ile sistemli örgüsüdür Renk, valör, ritim ve matiere gibi tesir yapacak plastik elemanları bir disiplin içinde yaşatmak, kompozisyon bilimidir Yapıcı planlar, tuvalin dik ve yatık çizgilerle kurulan geometrik çatısı kompozisyonun temelidir Kelimenin asıl anlamında, birçok objeyi gruplandırmadan da kompozisyon vardır : “Bir ağaç veya sade bir figür içinde, dünyanın ruhunu taşıyan bir kompozisyon vardır Önemli olan, yeni buluşlar yapmak, realitenin kanunlarını keşfetmektir Bir eserin kendini ayakta tutabilmesi gerektir Kuruluşunda, göze çarpan delikler -aksaklıklar- olmaması gerekir” “Ressamın doğuştan kabiliyetleri vardır Bu kabiliyetler içinde en mühimi, arının nasıl bal yapma kudreti varsa, ressamın da resim yaparken elindeki dokümanları en iyi şekilde değerlendirebilmesi ve ona hakim olabilmesidir Arı, balını gelişigüzel dışarıya fırlatmaz Düzgün, geometrik petekler içine yerleştirir, işte bu ilim, gerçek sanatçının yolu olmalıdır Bu, komple sanatçının etüdü; desenin, ritmin, perspektifin, deformasyonun ve rengin müşterek çalıştığı bütün ve tam bir sanat eseridir” Ruhun ihtiyacı yönünde, olgun bir havaya bürünmeyen eser fonksiyonunu yapamaz Bu mefhum, şahsî şekillendirmeler ve kendimize ait olanı keşfetmekle gerçekleşebilir Şu nokta da, her zaman önemini kaybetmez: Bir sanatçı, her an sanatçı değildir -ancak şuuraltının şuura doğduğu zamanlarda sanatçıdır- Bir kompozisyonda çok fazla eşya ve imajlardan kaçınmak ifadeye daha fazla kuvvet verir Yüzlerce figür yerine, bir tek figürle iktifa etmek herhalde bir noksanlık da değildir Konuya kuvvet vermekle espri yok olarak genel armoni zayıflar Bugün, ressamlar çok şey biliyorlar ve güzel konuşuyorlar; konudan gelen hatırlatmayı azaltıyorlar ve plastik elemanların saltanat sürdüğü piktüral düzene ağırlık veriyorlar Her devir için tabiat, ressamın düşüncesi için zengin imajlarla doludur Her devirde tabiattan faydalanma vardır ve elbette olacaktır Çünkü, o bir prensiptir Bir prensip ve bir noktadan hareket, makul sebeptir Kompozisyondan gaye, fikri düzene koymak ve bir esprinin adamı olmaktır İnsan eseri olan sanatın yapı düzeni, estetik mekanizma, kompozisyonun sırrıdır Konuyu ve bu tip düşüncenin kompozisyonunu uzaklarda aramak boşuna, onlar en yakınımızdadır Her an, en yakınımızda gördüğümüz eşya bize ait ve bizi tutacak şeylerle doludur Sevgimize ve alakamıza mazhar olan her şey konudur Her şey, bir resim yapabilmek için lüzumlu kuvvetlere sahiptir Bundan dolayı çok çeşitli konularda dağılmak esprinin kabul edemeyeceği bir iştir Buradaki mesele, sanat nosyonuna girebilmektir Bir eserin vücut bulmasında, sıkıcı tarafların sebeplerini araştırarak, içgüdünün telkin edeceği esaslarda birleşmesini istemek, kompozisyondur Plastik sanatlarda hareket noktası konu değil kompozisyondur Her zaman bu noktadan hareketle, eşyayı lekeler bütünlüğü, bir form anlayışı içine yerleştirmek, enteresan neticelerin doğmasına amil olur Bir formda, birlik ve bütünlükte gelişen eser bir mükemmellik gösterir Kompozisyon biçimlerinde dağılma ve genişlemeler olabilir Anî heves ve çalışmalar, taklit ve hayranlıklardan doğan konu ve duygulanmalar, etütten öteye geçemez Bu sebeple öz ve bilimli çalışmaları sevmek, daha olgun anlayışa yönelmek lâzımdır Her zaman ısrarla üzerinde durulması gerekli nokta tabiat etütleridir Bu etütler, göze ve dimağa ait kabiliyeti, matematik koordinasyon duygusunu ve proporsiyon mefhumunu geliştirir Zihinde tasarlanan ve kompoze edilen konu, eşya kümeleri, tuvalin ölçülerine uygun düşen geometrik düzen içine alınmalıdır Sanatçı, bizi duygulandıran nesnelerden intibaların, düşüncelerin, hayallerini zihinde tekrar yaratarak eşyayı manalı bir senteze bağlar Eşya sanatçının iç dünyasında birlik ve bütünlüğe kavuşur Duygularını kendine rehber eden sanatçı, görünüşler zincirinde, benliğini saran ve duygulanmasına sebep olan malzemeyi, akademik, realist veya abstre ifade şekillerinden biriyle kendi şahsi yönünde tablosunu örer Bu kompozisyonda, geometri, sayı, valör, renk, alan; bu beş temel disiplin bir form gösterme kabiliyeti içinde ise, sükse kazanarak, hayranlığı en üst seviyeye çıkarır Bir konu, toplu ve bütün olarak koyu açık değerleriyle görülerek renk bunun üzerine tatbik edilmelidir Konu, kontrast titreşimler yapan durumları sezdirebilir Yerine ve yakışığına göre, konunun verebileceği lüzumları duyguyla sezmek, asıl olana inmektir Şu halde sanat nosyonu; kalbin sesini dinlemekle çözülür İçimizin sesi sanatçıyı hem kompozisyon şuuruna, hem de stile yardım eder Sözünü ettiğimiz mantık yollu klişeleşmeler, ruhsuz, basmakalıp, değersiz işlerin yaratıcısı olur Yaşanmamış konu, gerçek değildir Her konu bir kompozisyondur Bir konu üzerinde çalışmak için mutlak surette etraflı bir araştırmaya ve desen etüdüne ihtiyaç vardır Detaylı bir etüt yapmalı ki, asıl olan çalışma sona erdiğinde, gerçek ve doğru olandan izler kalabilsin, kompozisyon okunabilen açıklıkta neticelensin Kompozisyon, bir eser için her şeydir ve işin başında halli gerekli noktadır Kompozisyon şuuru içinde, stilimizi meydana getiren sebeplerle eseri, mistik değerler zinciri içinde geliştirmek, artistik yaratışın en mühim kaygısıdır Bu noktayı şöylece özetlemek mümkündür : Şuuraltı varlığı : Mistik değerler zincirinin yaratıcısıdır Konsepsiyon : Anlayış biçimi Konuyu ifadede göstereceğimiz orijinalite Estetik : Mistik değerlerdir Şahsiyet : Tabiatı görüş açısı mistik değerlerden sonra, orijinal olmak problemiyle, sanatçının bütün yapılanların ilerisine geçme istidadı Eski kavimlerde “intuision” yani doğuş esastır Onların çalışmaları bize bu esastan hareket ettiklerini gösteriyor Bir resmin bakış açısı, genel prensipler yönünde olur Bunlar kaide değil, kanundur Tabiatta ve sanatta psikolojik kanunları tanımak, onlara hakim olmak demektir Mistik değerlerin yaşatılması; rengin, şeklin, valörün bütünlük esprisinin konması demektir Bir evin şartı, kapısı ve penceresidir Bu basit mantık -akıl yürütme- resim sanatında -her sanat dalında- duyguların mantığı olarak gelişir Estetik lüzumlar ki, bunlar, kompozisyon prensipleridir Bunları egzersizlerle kavramak -duygunun kanunlarını yerine getirmek- lüzumu vardır Tuval üzerinde meselâ, koyduğumuz beyaz bir leke, estetik bir ihtiyaç için vazifeli olmalıdır ve buna inanmalıyız ki hakikate erelim Bugün resimde başarının sırrı, klâsik eserlere çok bakmak, onları okumak, onları anlatmak, tanımak ve sevmekle mümkündür Duygular üzerinde tesir yapan teknik bütünlüğü ve espriyi sağlamak, kompozisyonu yaratmaktır Form- Şekil, Kompozisyon Form, bir desen ifadesi ve mefhûmu olduğu gibi, bir sanat eserinin bütününü içine alan elemanların organizasyonundan doğan bir mükemmellik ve bir netice anlamına da gelir Formun göze hitap eden yapı elemanları; çizgi, valör, renk, şekil, ritim ve tekstürlerin sadelik, bütünlük, birlik içinde bir armoniye bağlanmaları ve bir stilde temsili, form diye adlandırılır Teknik formasyon ve malzemelerin, tuvallerin kullanılması da forma tesir eden kalitelerdir Her sanatçının, formu meydana getiren organizasyona karşı hassasiyeti ölçüsünde, şahsi sezgisi vardır Formu ve organizasyonu meydana getiren maddi ve manevi sebepler, psikolojik kanunlara bağlıdır Eserin genel deseni, aynı anda hem kompozisyon ve hem de formu olur Kompozisyon; denge, ritim, dominant ve armoni gibi prensiplerle ideali aksettirir Organizasyon, parça halindeki bütünlerden birleştirilmiş bir bütün geliştirmektir Armoni ile renk, şekil, valör bütünlüğü anlaşılır Resim alanının sınırı içinde armoni, tekrarlar ve ritimlerle gerçekleşir Çeşitlilik, birlik ve bütünlükte değişiklik armoni demektir Dengeli bütünlük, genel formu yaparken, armoni de kompozisyonu yaratır Formu takdim eden elemanlar; çizgi, şekil, valör, renk ve dokudur Bir strüktür-yapı, bünye-elemanları, materyal ve teknik yolla, armoni ve varyasyon içinde dengelenir; bütünlük ve uygunlukta, nispetlerde, harekette, espas içinde bulunarak, zaman ve mekan birliğine - vahdete - götürülerek orijinal havaya bağlanır Çerçeve Bir konu yardımıyla gelişen organizasyonun başında, resim alanının sınırı, şekli ve nispetinin takdiri lazımdır Piktural -resme ait- elemanlar ancak seçilen bir sınır içinde belirlenebilirler Kararlanan alanın organizasyonu için, elemanları ve ölçüleri kompoze etmek, ressamın hayal gücüne -muhayyilesine- bağlıdır Ressamlar tuvallerini, geometrik ve matematik ölçülere göre temellediler Genellikle; dikdörtgen, kare, oval ve dairevi tuval biçimlerini tercih etmişlerdir Bu biçimler içinde en uygun şekil, dikdörtgendir Kare, en az değişiklik ve eşitlikte olması ile optik realiteye -göze ve duyguya- terslik gösterir Uygun ölçülü bir dikdörtgen tuval, gözün ve gönlün rahatlamasına vesiledir Formel -açık, kesin- ölçülü dikdörtgen tuvaller, optik ve matematik uyum gösterirler Rönesans sanatçıları, klasisizmin getirdiği konulan -dikdörtgen veya dairevi alanlara uygun arabeskler örerek yerleştirmişlerdir Böylece zihinde olgunlaşan konuyu, en uygun ölçü ve forma bağlamışlardır Pratikte Kompozisyon için kullanılan Şemalar: ABCD- Büyük altın kesim alanı Bu alanda kompozisyonun en önemli, en belirgin figürleri yer alır A’B’C’D’- Küçük altın kesim alanı Bu alana da kompozisyonun ikinci derecedeki figürleri yerleşir (O) noktasına önemli bir figür getirilemez (E) noktası, (ölü noktadır) Kompozisyonun büyük altın kesim alanı ile küçük altın kesim alanı arasında yukarıda yer almaktadır Bu (Ölü noktaya) kompozisyonun önemli, belirgin figürleri çizilmemeli Eğer bu noktaya güçlü bir figür, renk, valör, çizgi getirildiği takdirde, kompozisyonun bütünlüğünü bozucu ve dikkatli dağıtıcı etki yaparak, gözün o noktada sabitleşmesine sebep olur KOMPOZİSYONUN ÖZEL ETÜDÜ “Kompozisyon şekil, valör ve renklerle yaratılan bir örgüdür” “Kompozisyon biçiminde vuzuh olması, tesiri fikse eden kıymettir” Abidin ELDEROĞLU “Kompozisyon ressamın duygularını anlatmak için, elinde bulundurduğu çeşitli elemanları dekoratif bir tarzda düzenlemesi sanatıdır» H MATİSSE Kompozisyon için, elemanları seçmek, bunları plastik alana transpoze ederek, düzene koymak gerektir : Bunun için tablonun her elemanı bütünün güzelliğine yardım ederek, espriyi tatmin edecek inşa prensiplerine göre ele alınmalıdır Alanın Organizasyonu (Düzenlenmesi) Temsil edilen şey, tuval denen sabit ve sınırlı bir alan ile anlaşarak dengelenmiş bir organizasyonu gerektirir Motif (konu), renkli veya renksiz maşlar halinde düşünülür ki, bu işin duygu tarafıdır Sonra, bu hacimlerin, tuval üzerinde nasıl yer alacağı ve biri, diğeriyle nasıl kaynaşıp bütünleştirileceği çizgilerle aranır ki, bu da işin espri tarafıdır Renge gelince, bu özel bir konudur; aynı motif değişik zamanlarda, değişik renklerle ele alınabilir Şimdi, kompozisyonun üç temel faktörünü göreceğiz: Maşlar, çizgiler, renkler Bunlar arasında herhalde çok sıkı bir alâka olacağı tabiidir Maslar Bir konu karşısında önce dikkati çekmesi gereken maşlardır Bunlar; iri ve küçük, kuvvetli veya zayıf tâ çocukluğumuzdan beri bizimle beraber olan kavramlara tekabül ederler Öyle ki, boy ve gençlik fikri, espriye çizgiden evvel kendini kabul ettiriyor gözükmektedir Hacimler ve genişlikler (boşluklar ayrı ayrı ele alındığında bir şey ifâde etmezler; ancak değerlerini kendini çevreleyen hacimler ve genişliklerle karşılaştırma ve zıtlıkla bulurlar ki; bundan da dengeli veya dengesiz bir bütün doğar Bunun için motifi tabloya yerleştirirken bazı manevî prensiplere dikkat etmek lâzımdır Bunlar, masların iyi bir dağıtımını yapmak, her alana aranan neticeye göre tam nispetleri vermektir a) Masların iyi bir dağıtımını yapmak : Tiyatro sahnesinde aktörlerin birinci şahıs etrafında belli tarzda yer değiştirdikleri gibi, tuvalde yerleştirmelerde temsil olunan şeyin elemanları, aranan netice ve tesir göz önünde bulundurularak dağıtılmalıdır Bu dağıtımda tablonun hiçbir kısmının boş gözükmemesine veya her parçanın kompozisyon içindeki vazifesine dikkat etmelidir Gereğe ve yakışığa göre, dengeli bölgeler halinde inşâ edilmelidir Fonlar değişik ton ve tuşlarla organize edilmelidir Yön ve formların değişmeleriyle genişlik ve derinlik kavramını hatırlatırlar Parça (mas) ağırlıklarının tablonun belli kısımlarında toplanması ile akla gelebilecek dengesizliği yok etmeli b) Her alana istenen neticeye göre doğru nispetler vermek : Desende, yeryüzünde dolaşan satıhlara yani, doluluğa nazaran, gökyüzünün boşluğuna verilmek istenen genişliği tespit etmekle işe başlamalıdır Yani objeleri önem sırasına göre tespit ile işe başlanır Ufuk çizgisini tuvalin ortasından geçirmek herhalde çok eşitlikten, tatsız bir birlik intibaı vereceğinden, çok yukarı veya aşağı çekmek de aynı tatsız neticeyi doğurur Bu basit bir kompozisyon prensibidir Olgun bir zevkin işareti sayılan renklerin iyi bir denge yapacak biçimde dağıtımı lâzımdır Böylece : -Aynı alan veya hacimlerin tekrarı gibi can sıkıcı bir birliği istememeli Yan yana dizilen ağaçların, bir çiçek buketi taşıyan vazo ile aynı büyüklükte olması gibi nispet tekrarları, figürlerin simetrik yerleştirilmeleri, masların aynı yönde (istikamette) yönlendirilmelerinden kaçınılmalıdır Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür - Desende veya renkte monotonluktan kaçınmak gereği unutulmamalıdır Çift sayılı gruplandırılmış veya yalnız bırakılmış figürler, duvarlar, birinci plânlar gibi büyük alanlar üzerinde ton değişikliği veya süsleme eksikliği gibi teknik noksanlıklar olmamalıdır Şu halde, maşları aramalı ve onları o şekilde düzenlemeli ve yerleştirmeli ki, estetik fonksiyonlarını tamamlasınlar Estetik ise bir nispet meselesi Bunun için temsil edilen şeylerin çatısını, temellerini hissedilen düzenleyici çizgilere bağlamaktır Çizgiler Çizginin olmadığı bir resim, sağlam olmayan bir güvensizlik hissi uyandırır Çizgi aynı zamanda süslemenin de temel elemanıdır a) Tuval üzerinde çizgilerin iyi dağılımı armoni için şarttır Bu her şeyden önce gruplandırma, yönlendirme, pozisyon (yerleştirme) meselesidir Tecrübe ve akıl gösterdi ki, bir tabloda yapılabilecek en güzel oranlar, kare veya dikdörtgen olan tablonun boyutlarından meydana gelenlerdir Dikdörtgenin tarihten önce de bilinen en armonik bölümleri şunlar : Dikdörtgenin kısa kenarlarının ortasından çekilen bir ufkî çizgi ve uzun kenarların l/3’inden çekilen dik iki çizgiyle dikdörtgenin altı eşit parçaya bölünmesi, uyumlu bir bölüm sistemini vermektedir St Andre Haçına göre bölme: Dikdörtgenin üst köşelerinden büyük kenarlar üzerine, küçük kenarların katlanma noktalarına eğikler çizerek elde edilir Altın Bölüm’e göre bölme : Bu bölüm, kenarları oranlı parçalara ayırmaktır Büyük parçaların, küçük parçalara olan oranı üzerinde durulan kenarların büyük parçalara olan oranına eşittir Bu mutlak değer olarak l,618e eşittir Bölüm noktalan elde edildiği zaman dik ve yatıklar, diyagonaller, daireler veya geometrik eğriler çizilir Böylece karışık bir geometrik çizgiler ağı meydana gelir ki, bunun elemanları ne birbirine, ne de bunların doğuşuna âmil olan dikdörtgene yabancı değildir Altın Bölüm çizgilerinin pratik inşası zordur - l ,6 oranında kenarları bölen noktalar geometrik olarak bulunabilir Fakat bu arayış pratik olarak zordur - Bu özel noktaları veren özel yapılmış pergeller vardır - En iyisi kenarların uzunluğunu 1,6 ile bölmektir ve her ressamın resim kutusunda bulunması gereken bir metre yardımıyla bu bölüm noktaları bulunabilir - Bölme metoduna daha sürat kazandırmak için plastik şeffaf bir mika üzerinde, her zaman çalıştığımız tuval büyüklüklerine tekabül eden düzenleyici çizgiler ve güzel bölümler işaretlenerek bunu tuvale tatbik etmek suretiyle mesele halledilebilir - Kareye gelince, onu da diyagonallerle veya 1,414’e eşit olan diyagonalin kenara oranı olan “Altın Sayı”ya göre armonili bir biçimde bölebiliriz Mesele şudur : Yerleştirme sırasında ortaya çıkan deseni düzenleyici çizgilerle çerçevelemektir Bu düzenleyici çizgilerde ve ağlarda sağlam bir inşâ aramak kalp ve duygunun ihtiyacıdır Armoni ve birliğe götürülen eser, içgüdünün yansıtılmış şekilleriyle kalben tatmin olmuş oluruz Bu düzenleyici çizgiler üzerine, temsil olunanın, yönlendirici aksları, hakim çizgileri, karakteristik maşları, şahısları, arabeskleri gibi temel elemanlar oturtulabilir Bu grafizmin sağlam geometrik oranlarından ve tuvalin boyutundan doğan bir armoni - uygunluk - ortaya çıkar ki, bu da bütün çizgilere belli bir akrabalık ve düzen birliği verir Grekler, Mısırlılar bu inşâları biliyorlardı; klasik sanatçılar bunları çok kullandılar Kübistler de bunlardan sistematik olarak faydalandılar Esere ebedîlik ve üstünlük kazandıran, ruhun malı olan bu nispet kanunlarına kompozisyonlarda her devirde bilhassa “Altın Çağlar” eserlerinde âdeta gaye olarak yer verildiğini görüyoruz Bir eser gelişigüzel bir şey değildir Bağlanıp tutunduğu kıymetler ölçüsünde bir şeydir Yalnız, bu değerli rehber, hiçbir zaman göze batacak biçimde çok açık bir beyân olarak görülemez Eserde belirlenmesi gerekli yönlerde hissettirilir Bu geometri ve matematik, tabloda, ilhamın ve duygunun yerini hiçbir zaman almamalıdır Önce ilham ve duygu ile spontane hareketlerle duyguyu tatmin edecek maşlar yerleştirilir Bu değerli rehber, her zaman başka türlü elde edilemeyen bir ritim ve düzen getirir Bu ilâhî değerin büyük artistlerin eserlerine nasıl bir armoni sağladığını görmek mutluluğumuza sebep olur Renk Eğer bütünün renkli armonisinin en iyi anlatmak istiyorsak, birinci prensip olarak tablonun bütününün, genel bir tonalite içinde olmasını dilememiz gerekecektir Pratikte iki ana rengin karışımı üçüncü renk ile tonal değeri düşürülerek sağlanabilir Bu iki ana rengin bütün nüanslarını birkaç kuvvetli ve bozuk ahenkli aksanları düz alanı kırmak için kullanmak yerinde olur Bu renklerden bir tanesi çok şiddetli olarak kullanılmalı, ikinci hafifletilmeli, diğerleri ise fikir verici olmalıdır Bu kanun eski ressamlara aitti ki, aynı zamanda değerli bir zevki ifşa ediyordu Tablo hiçbir zaman uyumsuz renklerin delice bir sergisi olmamalıdır Diğer bir prensip, saf renkler yerine renkli grilerin oyunuyla uygunlukları aramaktır; bunun için zarif nüanslı çok ışıklı nâdir griler vardır Bu arada, renk tekrarlarını veya aynı valörleri kullanmamalıdır Renkli tuşları devamlı değiştirmelidir Teknik uzun bir tekâmülden başka bir şey değildir Renk, Mas ve Çizgilerin Karşılıklı Alakaları Bütün mesele : Çizgiler, maşlar, renkler ressam tarafından üç boyutlu mesafeyi (espas) tablonun iki boyutlu alanı üzerinde anlatmak için kullanılır Bazıları şekilleri yalnızca çizgilerle, diğer bazıları renk veya valör maslarıyla görürler Fakat, bu şekiller sağlam olmayan dumanlı yerlerle kaybedilerek, gerçekleştirilmek istenen armonili hava, bütün içinde parçalanarak ve kesilerek sertlik ve dağınıklık intibaı vermemelidir Aksine, önemleri duygu ve akla yakın dağılımları ferahlık ve sağlamlık verici mesafe hayâli vererek, her yere giren ışık ve atmosferin varlığı sayesinde tabiatta bulunan birlik intibaını vermeye yardımda bulunmalıdırlar Birlik Birlik intibaı “hem göz, hem de düşünce için” gereklidir Birlik izlenimi veren faktörler çeşitlidir : Tablonun inşası ; masların düzenleyici çizgilere bağlanması Sınırların hesaplı estamplanması Pasajlar Renklerin armonisi Deformasyon “Gerçeğe zarar verilmeden sonuç elde edilemez” diyen Braque, doğru söyledi O halde deformasyon taşımayan bir desen piktural olamaz Temsil edilenin çeşitli elemanlarını mübalâğa etmek için birçok sebep vardır : - Kompozisyon gereği ritim ve armoniyi düzenlemek için yapılan deformasyonlar : Tablosunu armoni bağlarına önem vermeden yapan ressam belki tesadüflerin yardımıyla bir netice alabilir; fakat, çoğu zaman her sanat eserinden beklenen bütünlüğün dengesine zarar veren fantezilere düşebilir Şu halde esas olan, deseni, düzenleyici çizgilere adapte etmek lâzımdır Bu da, temsil edilmek isteneni düzeltmek, birleştirmek, yani deforme etmek demektir Ritm Tabiatta her şey ritmdir Denizin dalgaları, ağaçların sallanmaları veya ışık, hepsi birer ritmdir Ritm dengenin şartıdır Her şekil bu tutulan kararlılık intibaını vermelidir Ritm için şu faktörlerin bir araya gelmesi gereklidir, Tekrarlar : Çizgilerde yapılan tekrarlar Hacimlerin ve alanların düzenlenmesinde yapılacak tekrarlar Bunları düzenleyici çizgiler üzerine kurulan inşalarda olduğu gibi, birbirinden doğan geometrik alâkalara göre uygun gruplandırmalar Renkte tekrarlar : Burada tekrar modülâsyonla yapılır Değişik tonlardaki tuşların tuvale çekiç vurur gibi vurması ritmin karakteristik titreme izlenimini çok iyi ifade eder Zıtlıklar Aynı prensipler ton, mas ve çizgi zıtlıkları için de varittir Benzer zıttı çağırarak, rim münavebeleri yapar Böylece koyu üzerine aydınlık, aydınlık üzerine koyu boyamak prensibi şüphesiz kabul edilir Bu birbiri ardına gelen plânlan birbirinden daha iyi ayırmaya yarar Hatta açık konulara daha iyi değer kazandıracak olan koyu renkli bir çizgi bu kısımları sınırlandırmada ve canlandırmada elzemdir Bozuk Ahenkler (Dissonanslar) Dissonanslar renklerin titreşimini sağlayarak hareketlerine katılırlar Bir bütünün renk alakalarını değiştirmek ve bütünü daha hoş ve canlı yapmak için; basit bir yeşil veya kırmızı bir aksan yeterlidir Aynı şekilde dinlendirici bir nitelik taşıyan siyah ve beyaz, uzaktan uzağa füsûnkâr bir mutluluk ile canlı renklerin parıltısını bozabilir ve bütünleyebilir Armoni Kısımlarına Göre Tablonun İnşası Verilen geometrik alakalara göre, tablonun boyutlarından gelen en armonili çizgiler, beraberlerinde hesaplı münavebelerinin neticesi ritmi de getirirler Aynı şekilde bu armonili çizgiler hacimlere ait çizgi nispetleri de getirirler Ritmin tarifi zordur O, hissedilen bir şeydir Seslilik Sesli olan dikkati çeker benzetmesiyle, seslilikten kastımız, tablonun verdiği renkli intiba anlaşılır Bu arada müzikle resim arasında benzerlik bulma isteğine karşı ikisi arasında bir karşılaştırma yapmamalıdır Seslilik bu denge veya hissedilen bir heyecana özel bir ses hissi veren armoni, zıtlıklar, münavebe oyunlarıyla verilen renkteki ritmik intibâdır Seslilik çeşitli faktörlerin birleşmesinden doğar: Işıklı kompozisyon, renkli valörler, şiddetli renk ve madde Renkli Valörler Renkli seslerin varyasyonları veya valörlerle, ne anlaşıldığına daha önce temas edilmiştir Modern ressamlarca bilhassa renk babında sıcak ve soğuk tonlarla, tonalite varyasyonları ve renk nispetleri üzerinde durulduğu görülüyor MODERN KOMPOZİSYON Resim sanatında eşya, bir alanda değil, bir mekânda yer alarak sıralanır Bu sıralama çerçevenin içindedir Eşya kompozisyon biçimine sokulurken kesilebilir - nesneler, mekân içinde bir estetik formasyonla bağdaştırılır İşte bu netice kompozisyondur Bir eser, düzen ve disiplin fikriyle yoğrulur Kompozisyon fikrinin yer almadığı düzende, piktüral elemanlar dengelerini kaybederek, anarşi içinde kalırlar Böyle bir çalışmanın bir mânâsı olamaz Kompozisyon bilimine kavuşan mekândaki elemanlar, şahsî kavrayış ve düşüncelerle son bularak, hakiki benliklerine kavuşurlar İlk yapılacak iş, bir konunun verdiği havayı ve gereği, kompozisyon biçimini, sınırlı alanda düşünmek ve yerleştirmektir Buradan doğan iki hakikat vardır: Biri, tabiat düzeni, ikincisi resim düzeni, konunun gereği ile alanı ikiye ve dörde bölüp, ağırlık noktasını/yatay eksenin üstünde veya altında düşünmek yahut dikey eksenin bir tarafına ortaları geçecek biçimde yerleştirmek, kompozisyon anlamına girmek demektir Ağırlığı, kurucu eleman olarak, bir köşeye oturtarak bir fikir biçimine ve kompozisyon anlamına kavuşturmak mümkündür -Her konu bu biçimler içinde düşünülebilir Bu biçimler içerisindeki eşyanın, hükmü yok olur- Şu halde sınırlı alanda ilk yapılacak iş, kompozisyon biçimini kararlamaktır “Kompozisyon, seçilmiş veya verilen bir alan içine, formları yan yana, arka arkaya yerleştirmektir Şüphesiz bu formlar, zihnimize doğan imajlardan alınacaktır” “Zihinde, böyle bir imajın doğmasını çabuklaştırmak için, bir modelden hareketle, duyguyu tekrar edebiliriz” “Bir alanın organizasyonu, matiere, valör, tonlar, formların istikamet çizgileri gibi tabloyu inşa eden çeşitli elemanların kontrastlı bir dengeyle görülen derin bir armoni prensibine dayalıdır Yalnız ölçülü denge meselesi; asla eşitlik demek değildir Zira, her düşünce, en içten olanı bile, tablonun sınırlı ve mücerret alanı içinde gelişmesine muhtaçtır Çerçeve içinde, fizikî bir muvazene gereklidir” Resim sanatının özelliği, sınırlı alanda, valör, renk, şekillerle bir kuruluş anlamı ve sistemi içinde hareket yapmaktadır Duygu ve anlayış kabiliyeti olan sanatçı, kendisi için gerekli form karakterini, yaşadığı dünyadan, her gün gözleri önünde gelip geçen hadiseler zincirinde hassasiyeti ölçüsünde alır Benliğini saran ve duygulanmasına sebep olan malzemeyi realist akademik, abstre ifade şekillerinden biriyle kompoze eder Kompoze olan bu şekiller bir tarzda, ifadeye katılmasıyla “stil” kazanırlar Sadelik ve orijinal havanın eklenmesiyle eser, yüksek bir varlık ve telkin kabiliyetiyle spiritüel anlam kazanır Tabiatta her varlık bünyesi, bir kompozisyondur Düşünce ile eşyanın saklı muammasını çözmek mümkündür İnsan , varlıklar âleminin en yüksek yaratığı olarak, ruh ve beden yapısıyla organik ve sistemli bir bütündür İnsanın beden yapısındaki armonik proporsiyon -oran- sistemi ve iskeleti, sanat eserinin de aynı mânâda birleşme sebebi olur Modern kompozisyon biliminin anlaşılması, şüphe yok ki bir hazırlık devresi istemektedir Görgü ve alışkanlıktan gelen kültürü benimsemek gerektir Kavranan ve anlaşılan nesnelerin bir sınırı olmalıdır Bu gereklidir Bir eserin kompozisyonu, eserin kalitesi -değeri- tecrübe ve şahsiyetimizden ayrı değildir Eserine hayat, şahsiyet ve mistik katan sanatçı, bizi duygulandıran nesnelerden izlenimler alır Seyirci de, sanatçının mânâ alanına ve sihirli dünyasına girmiş olur Bir eserin temelinde, sanatçıya göre değişen, fakat az veya çok gerekli olan, strüktür (yapı, bünye, doku, örgü), yani eserin dayanakları vardır Bu strüktürün yokluğu, kompozisyon fikrinin kalkması demek olur ki, esere vücut veren bütün elemanların karışıklığa sürüklenmesi neticesi, istenen yüksek telkin kaybolur Çağdaş kompozisyon bilimi; net ve rahat bir görünüşe yön tutarak zihnî olmayan, saf ve içli bir tesir aramaktadır Parça esaslı alâkalar gaye olmuştur Sınırlı ekran, ilk ve anî tesir için kâfi görülmüştür Dört kenarın içinde kalan alanın organizasyonu, dik ve yatık eksenler, diyagonaller ve özellikle kenarlar, köşeler, bu yeni kompozisyon biçimlerinde manâ kazanmıştır Resmimize geometrinin sınırında katı çizgiler ve formlarla başlamamız ve kompoze etmemiz normaldir Bunların içinde düşünülen ve telkini istenen şekiller, stilimizin gereği realizasyona ve bizim için karakteristik ve sempatik detayın, zevkli bir bütünlüğe kavuşturulması beklenen ve aranan netice olur Sanatçılar, 19 yüzyıla kadar genel olarak, tabiat düzenine ve reel formlara saygılı olarak çalıştılar Masa üzerinde duran bir tabağın görünüşü, devirlere ve zevklere göre değişik anlatım biçimleri gösterdi Saf kavramlar içinde tabağın görünüşü bir dairedir Rönesansta, perspektif biliminin gelişmesiyle, tabak ovallesin 20 yüzyılın başlarında kübizmin getirdiği dünya görüşü ile tabak parçalanmış, sınırlı alanda dağıtılmıştır Eşyanın benliğini kaybetme hızı, bundan sonra daha da artarak tamamen yok olmuş veya küçük bir hatırası kalmıştır Hiç şüphesiz zamanın akışı içinde, yeni teknik imkânlar, yeni görüşler ortaya atmakta devam edecek Eğitimimizin derinliğinde ve imkânlarımızın nispetinde, eşyayı düşünebileceğimiz tavırda hatırlarsak, akademik görüşlerin kalıpladığı dar çerçevelerden çıkmak imkânına kavuşacağız Yüzyıllar boyu, resim sanatında genellikle iki kanun hakim oldu : Eşyayı alanda yayma, Eşyayı, alanda ve derinde yayma Bu iki kompozisyon prensibi asırlara, zevklere ve bölge karakteristiklerine göre sabit kalarak değişti Rönesans devri sanatı, derin çalışmanın ve ışık-gölgenin, perspektifin şiddetli olduğu, en fazla geliştiği devir olmuştur Çağdaş kompozisyon, yüzeyde yayılmaya grafizme yönelen iki boyutlu çalışmaların revaç bulduğu anlatım sadeliği içindedir Artistler, devrin hakim zevkini takdim ediyorlar Aynı zamanda, devrin zevkinde, kendi artistik kabiliyetlerini daha zengin ölçülerde tanıtıyorlar Resmin meydana gelmesinde birçok alanların, ekranın kenarlarına paralellik prensibi, derinlik probleminin hallinde yardımcı oluyor Basit dikdörtgenlerle egzersizler ve karalamalar yaptığımız takdirde, birbiri arkasına düşen veya yan yana gelen alan desenlerinin derinlik duygusunu okşayacağını görürüz Ekranı bir boydan bir boya, ikiye bölen ufuk çizgisi, derinlik anlamını tattıran kâfi bir sebeptir Tabiatta her şey, ufka ya paralel veya diktir Şu halde tabiat, resme ait olanı kendi içinde veriyor Ufuk çizgisi ve birbiri ardınca sıralanan ve kendi aralarında mesafeler yapan şekillerin, çağdaş kompozisyon anlamını gerçekleştirdiği bir hakikattir Stile bağlanan desen kümelerinin yarattığı espas ve renk atmosferi, zaman içinde yaşayan espriyi sezme ve bulma için yeterli gayret sayılabilir KOMPOZİSYONDA PLASTİK VE ESTETİK DÜŞÜNCELER Kompozisyondan gaye, sınırlı alanı -resimle- piktural ve plastik elemanlarla tesirli bir biçimde organize etmektir “Bence resim, bir yüzeyin organizasyonudur” Bu organizasyon içine zekâya ait; akıl, mantık ve muhakeme gibi cevherlerin yerlerini sezgi dünyasına -şuuraltı- terk ettiği bir âlemdir İnsana ait olan hayâl, elem, ıstırap, haz gibi meyillerin kompozisyonun fikir düğümlerinde yerleri yoktur Plastik fikir şelâlesinden hareket eden Büyük Rönesans ustaları ve Türk hattatları, bir esasa doğru yürüyerek, kompozisyonun estetik ölçülerinin ve bağlarının doğmasına yardımcı oldular Rönesans sanatçıları, kompozisyonlarında kavisli ve düz çizgilerin spritüel, mücerret ve büyüleyici tesirini bildiklerinden, bu çizgileri tablonun örgüsünde imtiyazlı noktalardan geçirerek halletmeye çalıştılar Böylece, ışık - gölge ve çizginin yaratacağı sübjektif hakikati aksettirmede, konuyu bir vasıta yaptılar Türk hattatları da, mücerret anlatım biçimiyle, bir diğerinin içine giren ve çıkan inceli kalınlı kavis ve düzlüklerin, göze ve kalbe telkinini esas alarak, lirik ve insanî duyguların yer almadığı, “ALLAH’a” yakın olma görüşü ve fikri içine girdiler Mistisizme giden yolda, yazı ve süslemelerle gelişen İslâm Türk sanatında insanî duygular yer edememiştir Böylece; kavislerin, noktaların, düzlüklerin armonisinde, insani hiçbir mânâ gösterilmemiştir Böylece özetlenen durumla, Türk hat sanatı, tasavvufun gerçek sırrına ermiş ve mücerret olmuştur Rönesans, mücerret olmayı, insanî şekillere ve eşyaya düzlük ve kavisler tatbik ederek, ancak böylece aksettirebilmiştir, Picasso’da görünüşü ve konuyu tahrip ederek, müspet telkin yapacak deformasyonlara, kavis ve düzlüklere varmayı gaye bilmiştir Tabiat ve varlıklar yaratıcı insan zekâsını harekete geçirmekte daima devam edecek İki gözümüz, tabiatta ve onun şekillerinde gezinmeye devam edecek Öyle ise, plastik sanatlarda, tabiat şekillerinden tamamen ayrılmaya ne imkân ne de ihtimal vardır Bir tablonun gelişmesi sırasında, ruhî değerler, hiçbir zaman yok olamazlar Tablo, Andre Lhote’un, “Plastik değişmezler” diye adlandırdığı ruhî değerleri, hiçbir zaman inkâr edemez Bir tabloyu can sıkıcı olmaktan kurtaran teknik lüzumlar, ruhun malı olan değerlerdir Tabloyu, valör kümeleriyle, lekeler ve renklerle, zıtlık, benzerlik ve ayrılıklarla, nispet ve farklarla, ruhun bu asil değerleriyle geliştirmek; kompozisyonun estetik ve mistik telkinini esas almak demektir Mistik telkini esas alarak bünyesinde saklayan eser, ruhî yapımızı tatmin e-den esaslarla organize olmuş olur En basit kompozisyon şeması : Diyagonaller, dik ve yatık orta eksenlerle meydana getirilen arabeskte, birbirine zıt yönlerde geliştirilen valör ve renk akışı, sınırlı alanda hareket probleminin başlangıcı olur Renk ve muvazene esasları da, müsavi olmayan alan ve miktarlarda, varyasyon esasıyla, duygular üzerine lüzumlu müspet tesiri uyandırırlar Şahsî ve duygulu bir sanatın inkâr kabul etmez üstün niteliklerini ortaya koymada en vefalı yardımcımız, ruhumuzdaki duygu kaynaklarıdır Görünen gerçekleri, duygu kaynaklarının formunda eritmek lüzumu yanında, konunun bize hakim olmasını değil, bizim ona hakim olmamız önemlidir “Bir eserde, renk ve çizgilerin değer beraberliği ne kadar fazla olursa, birlik o derece vardır Çok tekrarlar, can sıkıcı bir yeknesaklığa götürür Başarının sırrı, iyi bir teknik, bilgi ve istidada bağlıdır” Bu tür düşüncelerin aydınlığında, plastiğin anlaşılıp fikre doğması, kompozisyonun estetik realizasyonudur KOMPOZİSYON VE FİKRÎ YAPISI Güzellik ölçü ve sistemdir Malzemeyle beraber konuya ağırlık vermek düşünceyi yıpratır Konu hakim olursa, düşünce ve espri zayıflar, eser gayesini kaybeder İnsan, çeşitli kabiliyetleri ve fizikî ve manevî yapısıyla nasıl uyumlu bir birlik gösteriyorsa, sanatta da insandaki sistem gibi bir yapı birliği aynen hakimdir Resim sanatında, kompozisyonu meydana getiren beş temel disiplin vardır Bunlar sırasıyla: 1) Geometri, 2) Sayı, 3) Valör, 4) Renk, 5) Alan Geometri: Neolotik çağları yaşamış medenî insan toplulukları, toprağın ölçülmesi, bölünmesi ve bir alanın hudutlanıp tanınması için, geometri mefhumunu buldular Tarih çağlarından devrimizin birinci bin yıllarının sonuna doğru, geometri aletlerinden faydalanarak çift boyutlu proto geometrik alanların çizgi özelliklerini de buldular Bu özellikler, önce çizgiyi daha sonra çizgiyle yapılan şekilleri (poligonlar, daireler) ve bu sınırlı alanların çizgi ile bölünmelerini, bunların karakteristik mefhûmlarını tanıttı A - Çizgi : Geometri kavramının ilki ve en ilkeli, paryetal gravür veya bir mamut hayvanının kurutulmuş kemiği üzerine kazınan çizgilerdir Daha sonra, bu süs kompozisyonlar, sanatı kesinlikle birbirinden ayrılan iki tip kompozisyon bilimine götürdü : 1) Tekrar etme 2) İki taraflı müsavat ve simetri gösteren kompozisyonlar : Bu tip kompozisyon biliminde, alanın değiştirilmesi (transposition) ile oluşan ritmik bir akış bir su esası ile çizgi geometrisi hakimdir Çizgi : Grafik mânâsında, kuvveti ve zayıfı anlatan -eğri ve düz- insiyaki (içgüdüyle) prensiple birbiri yanına sıralanır Simetrik veya asimetrik kompozisyonda, zaman içinde tekrarlarla sınırlı alanda zincirleme devam eden ve uygunluk gösteren bir sıralama oluyor Düz çizgiler bir yönü, dik ve ufkî olarak da bir açıyı söylerler Eğri çizgiler, bir diğer eğriyi tanıtır Aynı zamanda eğriler, düz çizgiye nazaran dinamiktirler Biri diğerine göre zıt yön gösteren iki eğri çizgi, bir (s) harfinin spiral dinamizmini yaşatır B - Geometrik alan : Üç veya daha çok düz veya eğri çizgilerin el ele verip kendi içlerine kapanması, sayısız alanları meydana getirir Bir kompozisyonda, düzgün alan yapabilecek en basit geometrik form, kare, dikdörtgen ve dairedir Daire içinde ve dışında düzgün poligonları ve daire çeşitlemelerini aksettirir C - Çizgi bölünmeleri veya düzenleyici çizgiler : Düz geometri içine giren çizgi, düzgün bir poligonun alanını düzgün parçalara böler : Üçgenler (diyagonaller), dikdörtgenler veya kareler (orta, çizgi ve dikdörtgenin küçük kenarının büyük kenar üzerine indirilmesiyle elde edilen) sınırlı orantı kurmaya varır Varlığın büyük sırrı olan geometri, bir alanın büyük veya küçük alanlara ayrılması, kompozisyonun geometrik düzene sokulmasına yardım eder Doğulu sanatçıların arabesklerinde batılı sanatçıların süsleme şekillerinde, bu geometrik düzen “armoni kapısı” ile insanı büyüleyen bir telkin kabiliyetine sahip olup, güzelliğin sebeplerinden biridir ve dolayısıyla geometri güzelliğin ölçü ve sistemidir Varlığın kanunları hareket noktamız ve hareketin de kanunlarıdır Ve devamlı (değişiklik) gösterirler Böylece, plâstik çizgi ifadesi olan daire yayları, daireler, orta çizgiler, diyagonellerin çizimleri, kompozisyonun temel ve geometrik yapısına hakim olurlar Şunu da belirtmek gerektir ki, en mükemmel hareket Pythagore’un dediği gibi, dairevî biçimdedir Aynı gerçeği Aristo da söylemiştir Sanatçı için, maceracı ve yorgun olmayan, emin çalışma yolu, geometrinin vereceği disiplindedir Şüphesiz dünya düzeni ve her şey matematik alâkalarla birbirine bağlıdır Her şekil bu kanunda ayrı düşemez Ve gene her şey geometrinin ve sayıların alakasındadır Varlık, geometri ve sayı düzeni içindedir Pythagore, mistik uyumu, tabiatın varyasyonunda rakamlarla anlamaya çalışmış, her şeyin aslının sayıya dayandığını söylemiştir Aklımızın yettiği ölçüde yahut kavrayabildiğimiz ölçüde bu böyledir O halde her madde bir hacimle yüklüdür ve bu hacimler değiştirilemez ve mutlak surette üç boyutu taşırlar Hamlık çürümenin delili olduğu gibi, geometride güzelliğin şaşaasıdır Sayı : Pythagore, “Her şey sayıya göre düzenlidir” demişti Vitrouve, “Müsavi olmayan bölümlere bölünmüş olan bir bütünün güzel görünmesi için, küçük bölüm ile büyük bölüm arasındaki oranın, büyük bölüm ile bütün arasındaki orana müsavi olması lüzumludur” demiştir Matematikte sayı, on itibari işarettir Ve bu insani bir buluştur Dünyanın kanunu ve düzeni, sayıyla alâkalı sistemde ve ölçüdedir Sanat için ölçü, sanatçı ve eserlerinin bu noktalarda hakimiyeti ve armonizasyonunda saklıdır MESAFE - ALAN - BOŞLUK Resim sanatında alan; seçilmiş sınırlı bir alanda, plastik ve piktural elemanlarla yaratılan boşluk mefhumudur Resim alanının iki boyutu üzerinde, (dekoratif alan) piktural elemanların uygun çalışması neticesinde meydana gelen mesafeler vardır Şu halde, piktural elemanların dekoratif alana eklenmesiyle plastik ölçülere sahip olan piktural alan meydana geliyor Dünyanın Fizikî ve organik düzeninin kanunları sanatta da değişmezler ve sanatın bir bakıma psikolojik yönünü tayin ederler Resim sanatı, alan ve boşluk mefhumuna sahip olmakla, bir tiyatro sahnesi veya avuç içi gibi içerlek bir alan biçiminde anlaşılabilir Sanatçılar, gözle ilgili dünya düzenini ve alan mefhumunu kendi gerçek sezgileri istikametinde ve çeşitli derecelerde tablolarına aktarırlar Tabloda Mesafe (Kavramı) Ton, valör, çizgi, hacim değerleri ve strüktürü ile kendiliğinden olan bir durum ve neticedir Bir alanda, iki nokta arasındaki mesafe, zamanı ve mesafeyi tayin eden bir durum yaratır Kısaca uzunluk, genişlik ve derinlikle birlikte zamana da sahip olmuş olan alan, boşluk kavramını verir Dekoratif kelimesi, yalnızca uzunluk ve genişliği anlatan bir terimdir Plastik mefhum ise, üç boyutu gerektirir Alan, piktural düzlemde irademiz dışında hissedilebilen bir neticedir Alan, tablonun bir elemanı değil, otomatikman eşyanın kendi temel inşa bilgisinde vardır İki gözümüzle gördüğümüz objeler, zihinde anlaşılır ve kararlanır Ressamlar gözleriyle ve kalpleriyle duygulu biçimler (formlar), zekâlarının aracılığı ile de sübjektif değerlendirmeler yaparlar Sanat adamları, tabiattan görülen alışık olduğumuz biçimleri, zihinlerinde berraklaştırıp, analiz ve sentezle daha kesin icatlar eklerler Tabii olarak, iki gözümüz eşyalardan gelen çift görüntüyü aynı anda, birleştirip tek ve derin görüntüyü sağlar Eşyayı ancak tek ve derin görmekle tanıyabiliriz Tabiatta gezinen gözlerimiz karakterler, mesafeler, renkler, velhasıl dünya düzeni içinden bilgiler toplar Resmin bütününde bir parçadan öbür parçaya veya yalnızca bir parçası üzerinde gezinen gözlerimiz, objedeki sayısız yüzeyler üzerinden atlama ve gezinmelerle, bir bütün halinde anlaşılan birleşmeleri, bu netice ile de boşluk mefhumunu (kavramını) meydana getirirler Göz objeleri zihinde tanımak için, üzerinde gezinirken, şekillerin biçimlerini, sınırlarını, plastik ölçülerini, -kalınlıklarını- kavramak ister Gözün, eşya üzerindeki hareketleriyle aynı anda, insandaki duygu melekesinin onları bütünleyerek, plastik ölçülere sahip varlıklar olarak tanınmasını mümkün kılar Plastik Boşluk Sonsuz boşluk fikirleri, Batı sanatında, Rönesans’ın başından 19 yüzyıl ortalarına kadar sürer Bu devirler içinde sanatçılar, tabiattaki sonsuz boşluğu, derin boşluk hayaliyle kavramışlardır Bugün sanatçılar, ifadeye canlılık ve kesinlik verebilmek için, saf, gölgeli ve sığ mesafe kavramını şahsî icatları için daha içten ve samimi bulmuşlardır Çağdaş sanatçılar, resim alanında birbirinden kesinlikle ayrılan sınırlanmış sahalar boyuyorlar Eser, bize kontrol edilebilen bir uyumluluğu anlatıyorsa, her zaman kabul edilebilecek mesafe kavramını da taşıyor demektir Alan kavramı, resim sanatı kronolojisinde, her zaman ve mekânda, çeşitli sınırlarla duyguyu beslemiştir Boşluk kavramının sınırları, zaman ve bölge farklılıkları bakımından, çeşitli medeniyet bölgelerinde, stil ve karakteristikler yönünde gelişir Her zaman ve mekânda belirli ölçülerle görüş, anlayış ve kavrayış biçimlerini içine alır l - Düz alanda gelişen mesafe kavramı : Kronolojik sıraya göre, alan kavramı ilk olarak yüzey üzerinde gelişir a) Mısır ve Mezopotamya’da gelişen tür : Ufki (yatay) yönde yan yana getirilmiş şekillerle, bir olayı veya bir hayatın hikayesini anlatan konu pozisyonlarda, arka arkaya gelen bölümlerin, üst üste yerleştirilmiş hizalarla, yan yana konmasından meydana gelen alan kavramı b) Dik yönde, arka arkaya yerleşen ve dönebilen boy sırasına göre (hiyerarşik) kat kat (üst üste) konan şekillerle gelişen alan kavramı (İspanyol, Magrib Codex’i ve Çin yuvarlaklarında) c) İptidailerde (ilkellerde) görülen, havaya ait görünümün yer değiştiren ekranlarla aralanması biçiminde gelişen anlayış d) Ortaçağ’da, Hıristiyan inanışının geometrisiyle bölünmüş ve çerçeve, ile sınırlanmış alanın cepheden görünüş sahası 2- Kübik mesafe : Kübik alan kavramı bütün Uzakdoğu sanatı için a) Derinliklerin üst üste konması; kuş uçuşu karakterinde gelişen bir alan kavramı b) Birinci ve ön plânın tertibindeki inşalar yükselir c) Uzaklardaki görünüşleri, diyagonal tertipleri empoze eden alan kavramı d) Diyagonal görünüşlü küçük dikdörtgenler prizmaları 3 Konik mesafe : 15 yüzyıl kalyası, tabiat ilimlerinin başladığı devirdir Plastik sanatlarda da, ilmi ve objektif görüşler tesirli duruma geçmeye başlar Şahsî olmayan tek gözle görmenin sabit noktası, alan kavramı için bir gelişme olur Perspektifin bulunuşu, plastik sanatların inşasında 19 yüzyıla kadar değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir Perspektif ile esaslanan fikir, dünya düzeninin bir bölümüne bir pencereden baktığımızda; yüksekliği ufuk çizgisini belirleyen ve tabanı uzunluk yönünde bize dik olan tablo, (25 derece) yükseklik (37 derece) uzunluk yönünde açılan ve sınırlanan görüş alam ile açıklanmıştır Koninin tabloya aks’ı, göze ait yarı çaptır Floransalılar, öklid (Euclide) geometrisinin görüşe ait (optik) bölümüne dayanan bu yeni bilimin öncüsü oldular “Dik göz ışınları, tepe noktası gözde olan bir piramit veya bir koni meydana getirirler” Hayale ait düzenleyici çizgilerle meydana gelen alan kavramı, perspektif ilminin getirdiği esaslarla birleşir Barok sanatın uzaklara ve derinlere giden görünüşlerinde perspektif, deforme edici özellikleri ve baş döndürücü giriftlenmiş alanlarında da konik alanı tanımak mümkün olmuştur 4 - Plastik mesafe : Tablonun iki boyutuna üç boyutlu olarak sokulan şekle ve renge ait alanlar toplamı, plastik alanı meydana getirir Plastik alan, göze ait hayâlin, meydana getirdiği şeklî alandan ilham ve fikir veren alandır Konik alanın düz alanla yer değiştirmesi, plastik alan kavramını anlatır Göze ve zihne tesir eden konik alanın hareket noktası, tek bir göz noktası idi Plastik alan ise, aynı anda, göz noktasını çoğaltıyordu Eşya içten ve dıştan aynı anda gösterilme imkânına kavuşuyordu Plastik alan fikri 20 yüzyılın başında “Analitik Kübizm’i” doğurdu Plastik alan bilgisi, önce üçüncü boyutun, ışık - gölgenin, düşen ve çıkan tonlarıyla, ileri geri daralan ve genişleyen plânlarla meydana geldi Renk kalitesinde uzaklaşma ve yaklaşma olarak; sıcaklık veya soğukluk belirlenmeleriyle, konik alan sahalarını ve alanları ayıran hassas neticeler olarak görülür 5- Hareket halindeki mesafe : Hareket halindeki alan kavramı, plastik bir mekanizmanın göze ait (optik) bir hadisenin (olayın) zaman ölçüsünde, dördüncü boyut olan zamana geçişi, plastik anlatım elemanlarının hareket haline geçişini doğurur Hareket halindeki saf kompozisyonun, tablonun alanı içinde her şey, sabit bir bakışta hareket ediyordu Yeni ilmî buluşlarla enerjiye sarılan sıçramalar, yeni yeni teoriler geliştiriyor ve şans tecrübe ediyorlar Bunun yanında, değerinden ve kalıcılığından bir şey kaybetmeyeceği anlaşılan geleneğin değerlerinin de devam edeceği bir gerçektir 6- Zamanda hareketin resimle gösterilmesi : En iptidai eserlerde bile o devir insanları, hareketi anlatabilmede çok sınırlı imkânları kullandılar Yunanlı heykeltraşlar hareketi temsilde, kumaş (draperie) kıvrımlarını ve kenar çizgilerini organize ettiler Bu buluş sayesinde kumaşların zengin kıvrımları ile çizginin devamlılığını ve bakışı kenar ve çizgilerde tutmayı aradılar Bu anlayış, durgun ve sessiz figürlerde, mekânda kabul edilebilen hareketi anlatabilmek için yapılan ilk tecrübelerdir Rönesans sanatçıları hareket meselesini, derin boşlukta, her an değişen, kâh sönen ve dağılan, kâh toplanan ışığın ve karanlığın zıtlıklarında ve kompozisyon düzeninde aradılar Füturistler, hareketi, objeleri ve arka plânları ve bütün piktural alanı aynı ilgilerle düzenlediler Boşluğun dört boyutlu, boşluk-zaman bütünü anlamındaki bu buluş bir başlangıçtır ve teknik gelişmelerin sanata daha neler getirebileceğini şimdiden kestirmek mümkün değildir Boşluğa Ait Genel Bakış XIX yüzyıla kadar ressamlar iki boyutlu yüzeyde mesafe kavramını yaratabilmek için, renk çeşitlerinin azalan tezatlarını, koyuluk ve açıklık tonlarını kullandılar Böylece, mesafelerin sonsuzluk kavramı veya atmosfer perspektifleri açısından hareket ettiler Ön, orta ve derin boşluk belirtileri resim düzleminin kenarları içinde yer alan şekillerin derinlikte geri çekilen yumuşayan kenarları yanında ön plânlarda daha iri şekillerin yer aldırılması da boşluk kavramını hissettiren sebepler olabilir Resme Ait Elemanların Mesafe Özellikleri Şüphesiz, boşluk kavramını resme ait elemanlarda sınırını çizmek, formüle etmek istemek sanat problemlerinin tam karşıtı bir formülcülük ve mantık olur, ki, bu asla sanat olamaz Şu nokta sanatın her dalında geçerlidir: Sanatta formül yoktur Sanatçı yaratmasında yalnızca, heyecanını, sezgisini ve vicdanının sesini dinler Sezgi yolu, elemanları en doğru dengelemeye ve zevkinin en üstün ürünlerini vermeğe sanatçı için yeterlidir Şahsî açıklamalar olan sanat, insanoğlunun bir ürünüdür Sanat için yazılanlar sanatçının kültürünü belirleyebilir; fakat yaratma için faydasızdır Çizgi ve Mesafe Çizginin fiziki yapısı ve hareketinin devamlı bir yönde gelişmesi, boşluk kavramını anlatır Bir tek çizgi üzerinde gözün hakim hareketi, birçok alanları bağlayan geçişler yaratır Yani, çizginin Fiziki özellikleri aynı zamanda boşluk birimlerini de içine alır Çizginin Çeşitleri: Uzun, kısa, kalın, ince, düz, kıvrık biçimli çizgiler, değişik boşluk pozisyonlarında birbirini kesen, düğümleyen hareketler yaratır Bir kalın ve uzun çizginin hacimli ve geniş görünüşü, boşluk belirtisidir Bunun zıddı ince ve kısa çizgiler, daha önde ve sığ, bir boşluk yaratır Çizgiyi üst üste getirmek, farklı alan ve boşluk belirtisini hatırlatır Özellikle biri ötekine göre zıt pozisyonlarda yerleştirilen çizgiler, yüzeyde boşluğu daha çok hatırlatacaktır Deseni oluşturan ve üst üste konan çizgilerin duygulu tesirleri boşluk ilgisindedir Bir tek çizginin boyutlarına eklenen vurgularla, zayıflayan kısımların boşluk boyutlanmaları kazandıracağı açıktır Çizgi üzerinde boşluk tesirlerini arttırmak veya hafifletmek için, pozisyonlarına tonlama, yapı ve renk çeşitlendirmelerinden tatbik edilir Şu halde mesafeye ait çeşitlenmenin sınırı yoktur Bir köşegen çizgisi veya köşeyi tutan bir hareket, derinliğe doğru bir hareketi, dik ve yatık çizgi ise durgunluğu ve sığlığı temsil eder Valör ve Mesafe Valör, derinliği kuvvetlendirmek için kullanılan ve şekillere tatbik edilen resme ait bir elemandır Otomatikman resme ait bütün elemanlar valör ilgisinde bulunurlar Şekil ve Mesafe Hacimler ve düzlemler, bir boşlukta yer alır Böylece içinde bulunmakta mecbur oldukları boşluğu ve kendi biçimlerini anlatırlar Şekiller ve düzlemler, resim alanındaki nispetleri, tonları, renkleri, şiddetleri, detayları, pozisyonları nötrleşerek ya uzağı veya yakını anlatmakta serbesttirler Renk ve Mesafe Modern sanatın ve sanatçının bugün en açık ve berrak özelliği, rengin plastik değerini kendi kaderine bırakmayıp, sınırlanan sahalarda rahatça nefes aldırmasıdır Ve bugün renk, şeklin bir süsü değil, onun en vefalı bir tamamlayıcısıdır Rengin yapı özellikleri atmosfere ait mesafeleri, tabii olarak bünyesinde saklamaktadır Objeleri resim düzleminde ileri geri atmak, renklerin genel karakterinde vardır Netice : Ölçüler ve karakteristikler-alan yaratma, hacim ölçülerine sahip şekil, plân veya sınırla ayrılmış pozitif veya negatif alan Ölçüler : Uzunluk, genişlik, derinlik, yön ve karakter Alan : Ölçülerin yanı sıra, bir boşluktan diğer bir boşluğa veya bir şekilden diğer bir şekle çizgiyle ayrılan alanların yönleri; yatay, dik, diyagonal harekete sahip olabilirler ALTİN BÖLÜM - ALTIN KESİN - İLÂHİ ORAN İnsanlar, tabiattaki cazibenin ve mistik telkinin esasını bulmaya ve araştırmaya çalıştılar : Duygu, sezgi ve düşünce ile, geometri ve sayıya dayanan sayısal bir orantının, bütün varlıklara serpilmiş olduğunu fark ettiler Altın Bölüm, mistik duygunun haz aldığı bir nispet ve oran kanunu, hayatın kendi oluşu içinde, bir dinamizm ve genel bir armoni yasasıdır Bu yönden, sanatta da ifade bünyesi içinde gereğince yer alır Sanatçılar, bu mistik değeri, kararlama bir çalışmayla ve rahatlıkla eserlerine mal edebilir Altın Bölüm sanat eserinin ifade bünyesinde yer almamış ise, eser, hayat takdirinden uzakta, ruhsuz ve âdi olur, hiçbir zaman dünya çapında değere ulaşamaz Aklî ve mantıkî olmuş bir sanat, hiçbir zaman estetik sezgiyi duyuramaz Sezgi uygunsuzlukları kırarak, kanun olur Spontane çalışmalar, bu ruh değerini daha rahatlıkla anlatabilir: Nitekim, 4-5 yaşlarındaki çocukların resimlerinde, Altın Kısım değerlenmeleri, duygunun bu yoldaki rolünü anlatır Sanatçı, gergin ve duygudan uzak mantığın hakim olduğu hallerde, eserinin armoni fonksiyonu olan bu değeri yakalayamaz Tarih öncesi eserlerinde, Eski Mısır ve Yunan mimarisi yapı elemanları, bu değerle yüklüdür İnsan; sezgisi, anlayışı, iradesi, zekâsı ve fizikî yapısı, çeşitli meyil ve kabiliyetleriyle, biri diğerine üstün sevgi ve sempatiyle manâlanmış, bütün yaratıklar içinde en şerefli ve üstün bir yaratıktır Kendi halinde serpilen, yayılan, büyüyen bütün varlıklarda alâka ve uyum kanunu olarak, bu mistik oranı sezmek mümkündür Altın kesim, bilinçaltında yankılar bırakan, mistik etkiler yaratan, sublim bir değer ve oran kanunudur Altın Bölüm, sayı ve oran kanunu olarak, tarih öncesi devirlerinden beri insanoğlunun tabiatta ve ruhunda sezip, eserlerinde yansıttığı, mantık ve muhakemenin girmediği, sezgi dünyasının bir kanunudur Geometrik olarak bulunabildiği gibi, sayısal değer olarak da yaklaşılabilir İptidai devirlerde, insanlar daha tabiatı keşfetmeden önce, bilinçaltı varlıklarının itişi ile, maddî ve manevî ihtiyaçları için yaptıkları resim, heykel, balta ve kaplar üzerine bu oran kanununu yansıtır Bu tesirli ve alâka uyandırıcı yaradılış kanununa, Yunan düşüncesinin en erken devirlerinden beri, geometriciler, filozoflar, tabiatta imtiyazlı bir kanunun bulunduğuna inandılar Sayıların her zaman esrarlı özellikler taşıdığını, Pythagoras’çılar ifade etmişlerdir Pythagoras ve Eflâtun felsefesi, matematik esaslı felsefedir Eflâtun, yaşlılık devresinde bu görüşe kuvvetle inanmıştır Aynı inancı paylaşan Aristo, tabiattaki güzelliği ve uygunluğu sayı, oran ve sınırda bulmuştur Pythagoras’çılar, sayıların bütün varlıkların ilkesi olduğunu iddia etmişlerdir Pythagoras, seslerin sayı ile alakalarını, uyumun matematik kanunlarını bulmuştur Mısır ve Mezopotamya’da medeniyet kurup, uygar bir toplum hayatı yaşamış insanlar, tabiattan içlenerek, saklı kuvvetleri sezerek, varlığın sır ve sihrini çözmeye çalışmışlardır Uygun oranı, (Dağlarda, bitkilerde, hayvanlarda, bulutlarda, insanda) bütün yaratıklarda aramışlar, her şeyin, bununla sihirli bir ölçü ve uyum kazandığını keşfetmişlerdir Ressamlar, her an gördüğümüz ve alıştığımız eşyaya, zekâ ve duygularını, bir kelimeyle espriyi, kendi anlayışlarını katarlar Öz ve işin gerekleri, duygularda saklıdır Her sanatçı, tabiata kendi açısından bakarak, şahsî sezgiler ve karakterler ortaya atar Oysa varlık, birkaç ana şekil, renk ve valörden ibarettir Bu kadar aza, sınıra dayanan kavrayış ve istidadımız yanında, insan, ruhunun derinliklerinden ne kadar değişik karakteristik sonuçlar ortaya konuyor Sanat eseri, sanatçının ruh âlemini yansıttığı kadar, onun yaşadığı hayat ve tabiat şartları ile de ilgilidir İçgüdü, sanatçının hakim faktörüdür Varlığı incelemek ve keşfetmek, içgüdünün isteklerini yaratmak demektir Önemli olan tabiat değil, belki onun bize sunmak istediği mistiktir Sanat, aradaki bütün mesafeleri kaldırarak, doğrudan doğruya duygulara çarpması ve anlaşılmasının, insanlığın mistik bir telkin aradığı ortak kavram olmasından doğuyor Altın Kesit, tablonun bütünüyle parçalan arasındaki bütünlüğü kurucudur Bir kompozisyonda, sıkıcı eşitliklerden, ahenkli eşitsizlikler, farklı bölümler isterken, bu ilâhî kanun uygulanır SAYILAR 1; sayı değildir Bütün sayıların doğmasına sebep olur ve hepsini içine alır 2; l’den sonra gelen bir sayıdır Dengenin esasıdır Gece ile gündüzün, karanlıkla aydınlığın, çirkinle güzelliğin savaşı gibi; her şey zıttı ile vardır Zıtlar, armonili sayılar meydana getirerek espri ve denge sağlarlar 3 sayısı; iki sayısına bağlı olarak, plastik açıdan, bir alanı sınırlamaya muktedir olan sayıdır Üç kenarlı bir üçgen, üç sayısının en basit şeklidir AD yüksekliği ile ölçüldüğü takdirde, yeni bir boyut verir 4 sayısı, ikinin karesidir Kare, denge demektir Kare, eşitlikten dolayı sıkıcı bir şekildir Fakat, cisimlerin en basitine kadar doğmasını sağlayan kutsal bir şekildir Bir karede, diyagonal ile yeni bir ölçü doğar Diyagonalin, karenin bir kenarına olan oranı, “Armoni Kapısı” adını alır Bu oran, geleneksel olarak ünlü sanatçılar tarafından kullanılmıştır Tabanı kare olan eşit kenarlı üçgenlerin kümelenmesinden, yüksekliği ile ölçülebilen Mısır piramidi doğmuştur 5 sayısı; Pythagore tarafından süs sayısı olarak adlandırılmıştır Düzgün bir beşgen içine yıldız biçiminde bir beşgen yerleştirmekle meydana getirilen bu iki şeklin kenarlarının oranı, en eski antik çağlardan beri en güzel olarak kabul edilmiştir Buna “Kesim veya Altın Bölüm” denilmiştir 6 sayısı; 3 ve 2’nin çarpımıdır; bu iki sayının karakterlerini taşır Yeni bir boyuta sebep olmaz, çünkü altıgen’in kenarı kendisini çeviren çemberin yarıçapına eşittir Yıldızlı altıgenin uç noktaları, iki prensibin savaşını yani hayatı belirten iki eşitkenar üçgenden meydana gelmiştir Buna Hz Süleyman Mühürü (MÖ 970-931 İsrail Kralı) denir 7 sayısı; yaradanla yaratılanın birleşimini anlatır (3+4) Bitmiş bir yaratmanın sayısıdır 8 sayısı; ikinin küpüdür 2’nin ve 4’ün karakterine sahiptir 9 sayısı; üçün karesi olan dokuz, üç sayısının aynı özelliklerine sahiptir Dokuzdan sonraki sayılar hemen ayırt edilebilecek nitelikte değildir Spiritüel bir manaları yoktur Basit sayıların çarpımı bile değildirler Basit sayıları verebilecek oranlar ve kombinezonlar sayısızdır, herkes bulabilir Biz sanatta en çok kullanılanları etüt edeceğiz Çizgiler ve Armonik Bölünmeler Tarihi olarak, bilginin gelişmesine ve bu bilginin ürünü olan aletlerin icadına bağlı olarak, kompozisyonu düzenleyen beş temel disiplinin buradaki amacı, resim sanatının birkaç önemli problemini ve bunlara, değişik çağlarda yaşamış ressamların getirdiği çözümleri ortaya koymaktır Bu disiplinler, tabloyu oluşturan plastik sıralama içinde şöyledir: Geometri Sayı Değer (valör) Renk Alan Burada, benim formun güzelliğinden anladığım, diğerlerinin bu isimden anladığı biçimde değil; canlı varlıkların ve onların kopyalarının form güzelliği gibi; fakat düz ve dairevî çizgi halinde, cetvel, pergel sayesinde yapılan düz, dairevî çizgi ile meydana getirilmiş sağlam (katı) varlıklar ve alanlar Eflatun (Platon) “Le Philebe” Ortaları bulmak ve alanları bölmek için bir ipten faydalanarak bütün ölçülerini iyi al Cenninio Cennini (Traite de la peinture) Neolitik araziye ait uygarlıkta, toprağın kadastro ile bölünmesi ihtiyacı tarih öncesi insanlarına geometriyi bir alanın ve dünyanın ölçümü olarak bulmalarını sağladı Tarih çağlarında devrimizin birinci bin yılının sonuna kadar olan zaman içinde medeniyetlerin insanları, yavaş yavaş çerpi, pergel ve gönyeden yararlanarak çift boyutlu protogeometrik alanların çizgiye ait özelliklerini buldular Bu özellikler ilk önce çizgiyi, ikinci olarak figürleri: çizgiyle yapılan poligonlar, daire; son olarak da geometrik alanların çizgi ile bölünmelerini ihtiva ediyor A - Çizgi Geometrisi (geometrie lineaire) Geometrilerin ilki ve en basiti başlangıçta paryetal (parietale) gravür veya mamut’un ve ren’in kurutulmuş, kemiği üzerinde yapılan çizgidir Daha sonra, süs kompozisyonu kesinlikle ayrılan iki usul icat o-lunur; tekrar etme ve iki taraflı veya eşit simetri Resimlerde, zamanın alan ile değiştirilmesi (transpoze edilmesi) ile meydana gelen ritim prensibi temeline dayanan çizgi geometrisi vardır Çizgi, (düz veya eğri) grafik lisanında kuvvetli veya kuvvetsiz hecelerin ölçülü bir şekilde arka arkaya sıralanmasıdır; devam eden veya etmeyen, simetrik veya asimetrik (tenazursuz), zaman içinde ilkine dönebilir veya alanda dönemez tarzlar üzerinde bir zincirlemenin ahenklerini ifade eden bir sıralama (arka arkaya gelme) Tecrübeden evvel edinilmiş bir fikirle düz çizgi, dikey veya yataydır; bir yönü vardır ve bir açı meydana getirir Eğri çizgi, düz bir çizgiye veya başka bir zıt eğri çizgiye oranla tanınır, o zaman karşı - eğri çizgi olur, düz S harfi veya ters çevrilmiş S harfi B - Düz Geometri (geometrie plane) Üç veya daha çok düz veya eğri çizginin kapatması ve bir araya gelmesiyle sınırsız bütün alanları içine alır Boyanmış bir kompozisyona çerçeve olabilecek çok zaviyeli muntazam (düzgün) alanların en basitleri kare ve dikdörtgendir Bunun dışında mükemmel dairevî alana bir yer ayrılmıştır; başlangıcı ve sonu olmayan, içinde ve dışında bütün düzgün poligonları ihata eden bir daire vardır C - Çizgi Bölünmeleri veya Düzenleyici Çizgiler Düz geometri içine giren çizgi geometrisi düzgün bir poligonun alanını düzgün parçalara böler: Üçgenler (diyagonaller), dikdörtgenler veya kareler (orta çizgi ve dikdörtgenin küçük kenarının büyük kenar üzerine, indirilmesiyle elde edilen) Bir alanın (çerçeveli sathın) büyük veya küçük alanlara ayrılması, eserde kompozisyonun geometrik düzeye sokulmasını sağlar Doğuluların arabesklerinde olduğu gibi, Batılıların süsleme şekillerinde görüldüğü gibi bu geometrik düzen “Armoni Kapısı” ile orantı kurmaya varır “Her şey sayıya göre düzenlenmiştir” Pythagore “Eşit olmayan bölümlere bölünmüş olan bir bütünün güzel görünmesi için küçük bölüm ile büyük bölüm arasındaki oranın (nispetin) büyük bölüm ile bütün arasındaki nispetle aynı olması lâzımdır” Vitruve Matematikte, sayı on itibarî işaretten oluşan sunî bir yaratmadır Dünyanın kuralı, cetvelidir Sayının ürünü olan nispet, -simetrinin eski anlamında- Platon, Vitruve ve ilk Rönesans’ın mimarları tarafından şöyle tanımlanmıştır «Bir bütünün (topluluğun) bütün elemanları arasındaki ve bu elemanların her biri ile bütün arasındaki birlikte ölçülebilirlik» ALANIN UYUMLU BÖLÜNÜŞÜ Her resim kompozisyonu; matiere, valör, tonlar ve formların yön çizgileri ve armoni gibi tablonun kurucu elemanlarının, zıtlarla oluşan hareket ve denge prensibine dayalıdır Ama burada denge, önemli nokta olarak belirirken, dengenin kanunu, elemanların tam bir miktar eşitliği veya tam bir simetri anlamını taşımaz Her tablo, önce saf (soyut), sınırlı bir yüzeydir Resme özgü elemanlar, bu saf yüzeye, birlik, çeşitlilik, zıtlık ve denge esası ile yayılırlar Saf yüzeye yayılan piktural elemanlar arasında fizikî bir simetri esası kurulur ki, bu dengeyi verir Yön Çizgileri - Direksiyon - (Direction) Yön çizgileriyle, şekilleri kontrol altına almak imkânı doğar Artist, seyircinin gözlerini, dikkatini, bu evvelce kararlanan çizgilerle, kontrol altına alabilir ve bakışı tutabilir Her tablo; kendi öz formu ve kenarlar arasında bağlantılar sağlayan yön çizgilerini, ilk bakışta telkin eder Bu izler -yön çizgileri-; diyagonaller, çemberler, dik ve yatıklardır Resim alanını uyumlu olarak bölen işaretler, yön çizgilerini doğuran soyut noktalardır Temelde, belirlenmesi gerekli oranlar vardır Günümüz sanatçıları simetri kavramını, tablonun orta ve kenarları arasında asimetrik bölmelerle değerlendirmektedir Valör üç unsurdan oluşur: A) Ton, B) Işık, C) Renk A- Ton: İki valör (değer) kategorisi vardır : 1) Siyah ve beyaz: Bunlar mutlak değerlerdir; tabiatta örneği yoktur 2) Griler: Bunlar müteallik değerlerdir; atmosferde mevcuttur Önemli göze ait olaylar, açık renklerin - özellikle ışığın- yayıcı özellikleri seviyesinde ve koyu renklerin, özellikle gölgenin - yutucu özellikleri seviyesinde meydana gelir Lokal ton (mahallî ton) ya rengin esas valörü veya bir formun veyahut bir alanın onları gösteren valörüdür B- Işık: Bu ışıklı bir odak noktasının varlıkları görülebilir hale getirme kudretidir Işıkla gölge arasındaki zıtlık ışıklı odağın daha yakın olduğu -sunî aydınlatma için - veya daha merkezî -tabiî aydınlatma için- olduğu zaman daha kontrastlıdır Belli bir zıtlık derecesinden sonra, bu kontrast açık - koyu adını alır; büyük bir, (yapıcı, meydana getirici) haline gelir Küçük (yapıcılar) bu ışık olayında, yarı - satıhlar veya hava alanıyla veya formun modlesiyle empoze edilmiş (kabul ettirilmiş) tonların düşmesine bağlanmış (boyun eğmiş) (tabi olmuş) pasajlardır C- Renk: Çıkan ve inen valör kalitesinde ve ışık hadisesi olan renk, ışığın ve tonun bütün kalitelerine katılır Ve hatta heykeltraştan daha çok hakimiyetinin sembolik ve yüksek manâsını açıklar Kompozisyon Üzerine Kısa Bir Tekrar “Kompozisyon, tesiri fikse eden kıymettir” A Abidin Elderoğlu Kompozisyon meselesinin esası dengedir; mesele burada başlar, l - Resim yapmaya başlayanların ilk önce öğrenecekleri şey, kompozisyondur Her şey için önce kompozisyon bilgisine ve duygusuna ihtiyaç vardır Gayet tabii olarak her insan biraz kompozisyon bilgisine sahiptir Çünkü, her insanın kendisi bizzat en mükemmel kompozisyondur Bunu hissetmek ve idrâk etmek duygusuna normal olarak da sahiptir İnsanın her yaptığı işte, normal olarak bir uyum ve yakışık araması kompozisyon araması demektir Resim ile uğraşan çoğu amatörlerin, çalışmalarında konuyu sınırlamaması, sınır gözetmemeleri çok görülüyor Oysa, kompozisyon eskizlerinde daima bir sınır çizmek, konuyu bu sınırlar içinde görmek, işe bununla başlamak lüzumu daima ilk kaygıdır Tesirli bir arayışa girebilmek için ilk yapılacak iş, kompozisyon sınırını çizmektir Şu halde sınırlamak; kompozisyon biliminin ilk şartıdır 2 - Bazı amatörler coşkunlukla figürleri ve diğer elemanları gruplandırmadan birbirleri ardı sıra, bir tercih sırası da gözetmeden, bir kıyas sistemine tabi tutmadan gelişigüzel boş alanlara dağıtıyorlar ki, bu yapılan işte hiçbir idrâk meselesi yoktur ve böyle şey olamaz Bu gibiler için unutulmaması gerekli olan birkaç nasihat vardır : Bir konu karşısında önce düşünmeliyiz: Konunun üzerimizdeki intibaı nedir? Genişlik, uzunluk intibaı mı bırakıyor, nedir? Meşeli veya dramatik oluşuyla genel karakteri sezilmelidir Seyirci ilk bakışta eserde bu genel karakteri sezmelidir Konuya has olan karakter; ağırlıklarla, formlarla, çizgilerin yerleştirilmesiyle, şüphesiz renklerle, valörle daha birçok manevî elemanlarla yaratılır Ufkî bir çizgi, sağlamlık ve sükûnet duygusunu, dik bir çizgi fantezi duygusunu, tepe noktası yukarda olan bir açı yükselişi, elips, dairevî bir hareket duygusunun müjdecisi olurlar Her kompozisyona başlamak duyguyla olur; bazı iri yönlerle, iri çizgilerle ve konunun esprisinde bulunan genel hacimlerle başlanır Bunları diğer elemanlar fantezileriyle beraber tamamlamalıdır Genel olarak eşitliklerden ve bilhassa dolu ve boş alanların müsavatından kaçınmalıdır Ufuk çizgisi ortada olmamalıdır Çerçeve içinde yürüyen figürlerin çerçeveye paralelliğinden ve değersiz küçük hacimlerden, kaçınmalıdır Yan görünüşlü (profil) figürlerde kolun sırtı iki eşit parçaya bölmemesine dikkat edilmelidir |
|