Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiOsmanlıca Sözlük Lügat E Harfi E Gr: İstifham, sorgu edatı (Ezehebe Nuri: Nuri gitti mi derken Ezehebe´nin başındaki "E" harfi gibi) * Arapça kelimelerin sonuna "e" gelerek onları müennes yapmaya yarar Âdil, Âdile Emin, Emine Kâmil, Kâmile Nuri, Nuriye gibi (Bak: Müennes) EÂCİB (U´cube C) Çok tuhaf ve acaib, şaşılacak şeyler EÂCİB-İ DEHR Dünyanın ve zamanın çok şaşılacak yerleri, şeyleri EACİM (Acem C) Yabancılar, Arap olmayanlar İranlılar EADİ (Adüv C) Düşmanlar Hasımlar EALİ (A´lâ C) İtibarı ve şerefi yüksek zâtlar İyiler Günahtan sakınan temiz ve sâlih amel sâhibi kimseler EAMM Pek şumullü, daha umumi ve geniş EARİB (A´rabî C) Çölde yaşayan, göçebe Arablar EARİZ (Aruz C) Aruzlar, şiir vezinlerinden bahseden ses kalıpları Şiirde beytin birinci mısraının son kısımları EARR Hörgücü küçük deve EASİR (İ´sâr C) Şiddetli fırtınalar, kasırgalar EÂZIM (A´zam C) İleri gelen büyükler Büyük adamlar EÂZIM-I ESMÂ İçinde çok isimlerin mânası bulunan, isimlerin en büyükleri Cenab-ı Hakk´a mahsus isimlerin en mühim ve büyükleri EÂZIM-I MİLLET Millet büyükleri EÂZIM-I ÜDEBÂ Ediplerin, edebiyatçıların en büyükleri EAZZ Galip * Daha aziz, daha şerefli, en şerefli, azizler EAZZ-İ AHİBBÂ Dostların en azizi EB (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba, peder Ced EB-İ MÜŞFİK şefkatli baba, merhametli peder E´BA Yükler, hamuleler, çuvallar EBAB Bir yere gitmek için hazır olmak EBABİL Dağ kırlangıcı Kuş sürüsü Sürüler, bölükler(Hz Resul-ü Ekrem´in (ASM) doğumundan evvel, Hristiyan Habeşliler dinlerini yaymak için San´ada bir mâbed yaparak, Kâbe yerine Arabları bu mâbede çekmeğe çalıştılar Kâbe-i Muazzama durdukça buna muvaffak olamıyacaklarını anladıkları için Kudsi Kâbe´yi tahribe karar verdiler Ebrehe kumandasındaki Habeş Hristiyan Ordusu Mekke´ye kadar geldiği sırada Ebâbil kuşlarının gökten taş yağdırmaları üzerine mahvoldular Habeş ordusunun önünde bir fil yürütüldüğü için bu meşhur irhâsatdan olan tarihi hâdiseye "fil vak´ası" denir) (BOL) (Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hâdiseler de İrhâsât-ı Ahmediye´dir ki (ASM) Sure-i Elemtera Keyfe´de nass-ı kat´i ile beyan edilen "Vaka-i Fil"dir ki; Kâbe´yi tahrib etmek için, Ebrehe nâmında Habeş Meliki gelip, Fil-i Mahmudi namında cesim bir fili öne sürüp gelmiş Mekke´ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş Çare bulamamış, dönmüşler Ebâbil kuşları onları mağlub etmiş ve perişan etmiş; kaçmışlar Bu kıssa-i acibe, tarih kitablarında tafsilen meşhurdur İşte şu hâdise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın delâil-i nübüvvetindendir Çünki velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybi ve hârika bir surette Ebrehe´nin tahribinden kurtulmuştur M) (Bak: Ebrehe) EB´AD Çok uzak, en uzak, daha uzak EB´ÂD (Bu´d C) Mesafeler, uzaklıklar EB´ÂD-I BÎNİHAYE Sonsuz uzaklıklar EB´ÂD-I NÂMAHDUD Hudutsuz uzaklıklar ve mekânlar EB´ÂD-I SELÂSE Üç uzaklık ki bunlar : En, boy, yükseklik (derinlik) EBADİD Müteferrik, dağınık EBAET (C: Abâ) Kamışlık yer * Kamış EBAHH Sesi kısık olan kimse Avazı tutkun kişi (Müe: Buhhâ) EBAHİR Kuş kanadının üçüncü mertebede olan yelekleri EBAİD (Eb´ad C) Yakın olmayan (hısım ve akraba) * En uzak yerler EBALİS (Ebâlise) (İblis C) İblisler, şeytanlar EBARİK (İbrik C) Su kapları, ibrikler EBARİK Balçıklı, kumlu yer * (Ebrak C) Alaca atlar EBATIL Böğürler, yanlar EBATİH (Ebtah C) Kumlu dereler ve ırmaklar EBATİL (Ubtule C) Beyhude, bâtıl, hurâfe, mantıksız, hakikatsız şeyler EBAZER (Bak: Ebu Zerr-i Gıffarî) EBAZİR (Ebzâr C) Yemeklere katılan baharatlar, kurumuş kekikler EBB (C: Abâb) Kuru ot Taze ot * Mer´a, otlak, çayır * Kavga etmek veya bir yerden gitmek için hazırlanmak EBBAL Deve çobanı EBBALE Bir yüklük odun * Bir kısım halk Cemaat Cemiyet EBBAR İğneci İğne yapan veya satan kimse EBBAZ Kaçma, ürkme * Sıçrayıp atlayan karınca EBBED-ALLAH (Allah ebedî, dâim eylesin!) mânasına bir dua EBCED Arabça Eski Sâmi alfabesindeki harf sırasının sayı değerine göre tertiplenmesinden meydana gelen birinci kelime Bu tertip İbrâni ve Süryâni Alfabesindeki harfleri içine alır İbâredeki kelimelerin sırası ve harflerin rakam değerleri şu suretle gösterilmektedir $(Ebced) $(Hevvez) $(Hutti) $(Kelemen) $(Sa´fes) $(Kareşet) $(Sehaz) $(Dazig)Bu sekiz kelime bütün huruf-u hecâ denen yirmi sekiz harfi içine almış ve sıra ile eliften gayn harfine kadar, birden bine kadar her harfte aşağıdaki sıra ile gösterildiği gibi değerler verilmiştir Elif: 1, Bâ: 2, Cim: 3, Dal: 4, He: 5, Vav: 6, Ze: 7, Ha: 8, Tı: 9, Yâ: 10, Kef: 20, Lâm: 30, Mim: 40, Nun: 50, Sin: 60, Ayn: 70, Fe: 80, Sad: 90, Kaf: 100 Rı: 200, Şın: 300, Te: 400, Se: 500 Hı: 600, Zel: 700, Dad: 800, Zı: 900, Gayn: 1000 Şimdiki Arabcada alfabe bu sırayı tutmuyorsa da harflerin rakam gibi kullanıldığı zaman, yine eski sıraya uymak için Ebced sırasını da devam ettirmişlerdir Hem birbirine benzeyen harfler bu sırada dizilmiştir Eskiden İslâmlarda matematik ve fizikte bu harflerin rakam yerine kullanıldıklarını biliyoruz EBCEDHAN f Ebced okuyan Mektebe yeni başlayan, acemi EBCED HESABI Ebced harf tertibinde görüldüğü gibi, Kur´ân-ı Kerim daha nâzil olmadan harflere rakam değeri verilerek tarih yazılır ve hâdiseler kaydedilirdi Bundan böyle Arab, Fars ve Türk Ebediyatında hâdiselerin tarihleri Ebced hesâbı ile yazılırdı Birçok muharebe, zafer, büyüklerin doğum ve ölümü, yüksek mevkilere geçiş, câmi, köprü, çeşme yapılış ve açılış tarihleri bu hesaba uyularak mısralarla ifade edilirdi İşte bu ebcede göre harflere sayı değerleri verilerek kuvve-i kudsiye sâhibi ve büyük evliya ve allâmelerden ve ehl-i sünnet ve cemaat eshabı birçok müellifler, Kur´ân-ı Kerim´den, âyet ve hadis-i şeriflerden de mânalar çıkarmışlardır Ebced hesabının Kur´ân´a tatbikinden çıkan şudur ki: Kur´ân´ın her kelimesi ve kelimelerdeki her harf bile Allah´ın ilim ve iradesiyle bilhassa belli maksatlarla seçilmiştir Her harfin bile yerine göre hususi bir vazifesi vardırMeselâ: Elmalı Tefsiri sh: 3956´da Molla Câmi Merhumdan şu tarihî nakil vardır: Kur´ân-ı Kerim´in 34´üncü sure, 15´inci âyetinde (Beldetün Tayyibetün: $ "İyi bir beldedir" ifâdesi ile İstanbul kasdedilmiştir ve İstanbul´un fetih tarihi bu cümlenin ebcedi ile haber verilmiştir) diye gösteriliyor: Bu cümledeki harfleri sıra ile hesab ederek şu neticeyi görmekteyiz: 2 + 30 + 4 + 400 + 9 +10 + 2 + 400 = 857 hicri senesi oluyor Bu tarih İstanbul´un Sultan Fatih Mehmed Hazretleri zamanında milâdi 1453 tarihinde fethine tevâfuk etmektedir (29 Mektub Rumuzât-ı Semaniyede : Kur´ân-ı Kerim´in 108 Suresinde: $ ebcedî makamı 857 olarak, aynen "Beldetün Tayyibetün" gibi İstanbul´un İslâm eline geçmesi olan 857 tarihine tevafuk etmekle işaret ediyor Evet mâdem Sure-i Kevser, Resul-i Ekrem´e (ASM) ihsan edilen fütuhat-ı azîmeye delâlet ediyor Elbette İstanbul´a dahi bakıyor)Bundan başka, Fetih Suresinde $ âyetinin, Sultan Mehmed Fâtih´in Uzun Hasan´a galib geldiği tarih 878 olarak görülmektedirBundan başka Timurleng´in Şâm-ı Şerif´i harab ettiği tarihi hesab edecek olursak, Kur´ân-ı Kerim´in 2´nci suresinin 114´üncü âyetindeki "Harab" $ kelimesinden aynı hesabla: 600 + 200 + 1 + 2 = 803 hicrî tarihi çıkıyorRisale-i Nur Külliyatından Şuâlar Mecmuasında ve İmâm-ı Buhâri Tarihinde Ebi Aliye İbn-i Cerir ve İbn-i Hâtem´den nakledilen ve Kadı Beyzâvi Tefsirinde de mezkur bulunan aşağıdaki rivâyet dahi Ebced Hesabının Kur´ân-ı Kerim ile olan şeksiz alâkasını isbat etmektedir: (Bir zaman Benî İsrâil âlimlerinden bir kısmı huzur-u Peygamberîde surelerin başlarındaki $ gibi mukattaât-ı hurufiyyeyi işittikleri vakit, hesâb-ı cifir ile dediler: "Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır" Hz Resul-ü Ekrem onlara mukabil dedi: "Az değil!" Sâir surelerin başlarındaki mukattaâtı okudu ve ferman etti "Daha var" Onlar sustular Ş) EBCEL EBCEL Cüssesi büyük olan iri yapılı adam * Atta ve devede bulunan bir damar (İnsanda o damara, "ırk-ı ekhal" derler) EBDA´ (Bedi´ den) En bedi Ziyade bedi´ ve güzel Daha çok dikkati çeken EBDAL (Bedil veya Bedel C) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar Evliyâ zümresinden bir cemaat Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk´ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar OS) EBDAN f Kavim, aşiret, kabile * Şayeste, lâyık, münâsib, muvafık, uygun EBDAN (Beden C) Bedenler Tenler EBECC Patlak gözlü adam EBED Ebedîlik Zevalsizlik Sonu olmamak (Bak: Beka)Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan "kuvve-i hayâliye"ye denilse ki: Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla "Oh" yerine "Ah" diyecek ve teessüf edecek Demek, en büyük fâni, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihâta etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki: Bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir Bu dünya ona bir misâfirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur S)(İnsanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdanı saadet-i ebediyeye bakar, gösterir Evet, kim, kendi uyanık vicdanını dinlerse, "Ebed! Ebed!" sesini işitecektir Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz Demek o vicdan, o ebed için mahluktur Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir S) EBED-ÜL-ÂBÂD Tükenmez, ebedî hayat Sonsuzluk * Cennet EBED-ÜL ÂBİDÎN Ebediyyen, sonsuz olarak EBEDD Gövdeli, iri cüsseli kimse İki uyluğunun arası geniş ve etli olan kimse EBEDEN (Ebedâ) Devamlı olarak Kat´â ve aslâ Hiçbir vakit EBEDGÂH f Kabir, mezar EBEDHANE f Kabir, mezar EBEDÎ Sonsuza ve ebediyete âit Ebediyete dâir ve müteallik(Kur´ân bize bu âlemin fâni, geçici olduğunu, herşeyin devamlı değiştiğini ve takdir edilen bir zaman sonunda sona erdiğini ve ereceğini belirtiyor Madde âleminin bir başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz Kur´ân, bize ebedî âlemin varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir hazırlık, tekâmül ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki hayata uygun bir varlık olmak için bu dünyada Allah´ın emir ve kanunlarına uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor) EBEDİYYEN Ebedî olarak, ilel-ebed * Hiç bir vakit, hiç bir zaman EBELET Çok yemekten gelen ağırlık, hazımsızlık EBEN Töhmetli, kabahatli kişi * Adâvet, düşmanlık EBEN AN-CEDD Babadan, dededen EBER Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi * Akrep sokması EBERR Çok faziletli, şerefli Çok sâdık ve dindar Çok iyilik sever * Şenlikten uzak, bedevi EBES Çok süt içmekten dolayı midede ve karında meydana gelen şiş $ EBEVEYN Ana ile baba (Eb ile ümm) EBGAZ Çok fazla buğzedilen, hiç sevilmeyen, nefret edilen EBH Unutulan şeyi hatırlatmak EBHAK Bir gözlü EBHAL (Buhl den) En hasis, çok cimri, daha tamahkâr * Büyük gözlü EBHÂR (Bahr C) Bahirler, deryalar, denizler EBHÂR-I VÂSİA Geniş denizler EBHAR Nefesi ve ağzı fena kokan adam EBHAS Gözlerinin üstünde veya altında bir miktar yumruca et parçası olan kişi EBHEKAN Kuzu kulağı adı verilen ot EBHEL Ardıç ağacının yemişi * Ardıç ağacının bir nevi EBHEM Söz söylemeye muktedir olmayan Konuşmaya iktidarı bulunmayan adam EBHER En bâhir, en âşikâr En parlak, daha çok zâhir * Temiz kanı yürekten bedene dağıtan büyük bir damar EBHİRE (Buhâr C) Dumanlar, buğular EBHUR (Ebhar) (Bahr C) Denizler, bahrlar EBHUR (Bahur C) Buharlar Buğular EBİ (Bak: Ebu) EBİ-L BENÂT Kızların babası EBİB İri taneli yağmur EBİH Yüzünden örtüyü kaldırmayan tesettürlü kadın EBİL Devenin hâllerinden anlıyan kimse EBİL Nasârâ rahibi ve ekâbiri EBİL-ÜL EBİLÎN İsa Peygamber (Aleyhisselâm) EBİYE İmtinâ edici, çekinen kadın EBKA´ Alaca karga EBKA Ağlattı (mânasında mâzi fiili Bak: İbkâ) EBKÂR (Bikr C) Bekârlar * Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler EBKÂR-I EFKÂR Evvelce söylenmemiş olan fikirler EBKEM (Bükm den) Dilsiz Konuşamıyan EBKEMÎ f Dilsizlik, dili olmamak EBKEM Ü LÂL Cevapsız bırakmak Susmak Dilsiz gibi sükût etmek EBKEMİYET Dilsizlik Konuşamamazlık EBLAD Eser EBLAĞ En beliğ Daha beliğ Daha fasih Çok beliğ EBLAK Rengârenk * Alaca bulaca * Alacalı at EBLAK-SÜVAR f Alaca ata binmiş kişi * Mc: Savaşçı, cenkçi yiğit EBLEC Açık kaşlı * Mc: Nurlu, parlak, vuzuhlu EBLED Ebleh, ahmak, bön Söylenilen şeylere aklı hemen taalluk etmeyen kimse * Açık kaşlı * Şişman gövdeli kişi EBLEH Ahmak Bön Budala EBLEHÂNE f Ahmakçasına Eblehçesine EBLEHÎ f Ahmaklık, saflık, bönlük EBLEHİYYET Ahmaklık, eblehlik, bönlük, salaklık, saflık, kalın kafalılık EBLEK f Alacalı renk EBLEM Kalın dudaklı adam EBLİM Bal, asel EBLUÇ f Ezilmiş tozşekeri Nebat şekeri EBLUK f Münafık, iki yüzlü adam * Şarlatan EBNÂ (İbn C) Oğullar Çocuklar Veledler Ferzendeler EBNÂ-İ ÂDEM Adem oğulları İnsanlar EBNÂ-İ BEŞER İnsan oğulları EBNÂ-İ CİNS Kendi sülâlesinden gelenler Aynı cinsten olanlar EBNÂ-ÜD DEHALİZ Anası babası belli olmayıp etrafa atılmış, sokağa bırakılmış çocuklar EBNÂ-YI MAZİ Mâzinin insanları EBNÂ-YI SEBİL Yolcular, seyahat edenler, seyyahlar EBNÂ-YI VATAN Vatan evlâtları EBNİYE (Bina C) Binalar Yapılar EBNİYE-İ ATİKA Eski binâlar EBNİYE-İ MÜRTEFİA Yüksek binalar EBR Ürkmek Kaçmak EBR f Bulut EBR-İ BAHAR Bahar bulutu EBR-İ BÂRÂN Yağmur bulutu EBR-İ İHSAN İhsan, lütuf bulutu EBRAC Burçlar, kaleler EBRAH Zor olmak, güç olmak EBRAK Fazlaca parıltılı * Taşlı, kumlu, balçıklı yer * Alaca renkli at * İki renkli lekeli bir şey EBRÂR (Berr C) Özü sözü doğru olanlar, hamiyetliler Sâdıklar İyiler EBRÂR-I ÜMMET Ümmetin iyileri Hayırlıları EBRAS İnsanın rengini degiştiren alaca ve miskin eden çok fena bir maddi hastalık ismi EBREC Gözünün akı çok olan güzel gözlü kimse EBRED (Berd den) Çok soğuk EBREHE Peygamberimizin (ASM) doğumundan elli gün kadar evvel Kâbenin tahribine gelen Habeş Ordu Kumandanının ismi (Bak: Ebabil)(Fillerle varıp Kâbeye, hem Ebrehe zâlimİsterdi ki, yapsın nice bin türlü mezâlimİsterdi ki; o beyt yıkılıp şöhreti sönsünHalk Kâbeyi terkederek, kiliseye dönsünİsterdi ki; çeksin doğacak nura bir sedHem doğmadan ölsün diye "Mahbub-u Müebbed"Günlerce gidip Kâbeye hem yaklaşan orduBirdenbire bir tehlike sezmiş gibi durduSür´atle gelip bir sürü kuş, semt-i bahirden Taş harbine başlar, pek acib hepsi birdenİndikçe havadan o muamma gibi taşlar Cansız yıkılıp yerlere yatmış nice başlarŞahıyla beraber kocaman orduyu Mevlâ Olsun diye mahbuba nişan eyledi mevta EL) EBREK En bereketli EBRENCEN f Bilezik Kadınların kollarına taktıkları altından mâmul zinet eşyası EBRESİM İbrişim EBRESİMÎ İbrişimci EBREŞ Alaca benekli at * Kırmızı ve beyazdan meydana gelen alaca renk EBRİC Yayık adı verilen ve yoğurttan yağ çıkarılan nesne EBRKÂR f Şaşkın, sersem, ne yapacağını bilmeyen adam (Ebr´in "bulutun" yerinde durmayıp gezici olmasından kinâye olarak, bu mânayı aldığı sanılmaktadır) EBRU f Kaş * Bir nevi dalgalı kumaş ve kâgıt ismi EBRUFERAH f Güler yüzlü EBRUVÂN f Kaşlar EBS Sütü çok içmekten dolayı karnı şişmek EBSAR (Basar C) Gözler Dikkat sahipleri Görücüler EBTAH (C: Ebâtih) Kumlu ırmak ve dere EBTAL (Battâl C) Yiğitler, cesurlar, döğüşken erler EBTAL (C: Ebâtil) İnsanın böğrü * En boş Boşuboşuna Çok bâtıl EBTER Kuyruğu kesik hayvan * Sonunda oğlu ve kızı kalmayan insan * Ölümünden sonra adı hatırlanıp anılacak hayrı ve ihsanı kalmayan kişi * Eksik, tamamlanmamış EBTİNE (Bâtın C) Çukur yer, kuytu yer EBU Peder, baba, ata, eb EBU BEKİR-İ SIDDIK (RA) Asıl adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir, lâkabı Sıddık ve Atik Erkekler içerisinde Resul-i Ekreme (ASM) ilk iman eden; bütün muharebelerde ona refakat eden; seferde, hazarda, bütün tehlikeli anlarda Peygamber Efendimizle (ASM) beraber çalışmış ve onun en yakın Sahâbesi Onun sohbetinden feyz almış, nübüvvet sırlarının en samimi mahremi Her şeyini, bütün malını İslâmiyet uğruna, Peygamberimize (ASM) sadakati ile feda etmiş, sırf lillâh için çalışmış, hiç bir maaş kabul etmeden hilâfet makamında bulunmuş, İslâmın ilk Reis-i Cumhuru olmuştu Seçimle başa geçmiş, zekât vermeği kabul etmemek ve irtidad etmek gibi hareketlere karşı mücadele etmişti Kur´ân-ı Kerimin Sure ve Ayetlerini ilk def´a cem´ edip bir cilt halinde toplamıştı Hilâfeti zamanında Hz Halid kumandasında İslâm Ordusu Suriye ve Şamı fethetmişti EBU CABİR Ekmek EBU CA´DE Kurt, zi´bEBU CAFER $ Bin Abdullah Bin Cafer bin Ebî Tâlib (RA) : Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm´dan 25 Hadis rivayet etmiştir Kureyş´in Haşimî kolundandır 80 senesinde 80 yaşında iken vefat etti (RA) EBU CA´FER Sinek EBU CEHL "Cehalet babası" demek olan bu kelime, Hazret-i Resul-i Ekrem (ASM) zamanında, mu´cizeleri ve çok delilleri ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm´ı gördüğü halde iman etmeyen din düşmanı puta tapan gururlu bir müşrikin lâkabıdır Bedir Gazasında öldürüldü EBU CEMİL Tere otu EBU DAVUD (Bak: Kütüb-ü Sitte) EBU-D DERDA Uveymir adı ile de meşhurdur Ashab-ı kirâmın âlim ve hakîmlerindendi Peygamberimiz: "Uveymir, Ümmetimin hakimlerindendir" buyurmuştur Uhud´dan itibaren bütün muharebelerde bulunmuştur 179 hadis rivâyet etmiştir Hikmetli sözlerinden birisi şudur: "Âlim olmayınca insan müttaki olamaz, bir âlim âmil olmadığı halde ilim sâhibi sayılamaz" EBU EYYUB Deve, cemel EBU EYYUB-İL ENSARÎ Sahabe-yi Kiramdan olup Halid bin Zeyd-i Hazrecî diye de anılır Hicretten sonra Peygamberimize (ASM) ilk mihmandârlığı yapmış idi Hicretin 50 yılında pir-i fâni olduğu halde teberrüken Kostantiniyye´nin fethine azimet eden İslâm ordusu ile harbe iştirak etmiş, İstanbul surları dışında şehid olmuştur Sonradan ancak Sultan Mehmed Fatih´in Hocası Akşemseddin Hazretleri tarafından mezarı keşf edilmiştir 150 hadis-i şerif nakletmiştir (RA) EBU HALİD Köpek, kelb * Canavar EBU HANİFE (Bak: İmam-ı A´zam) EBU HASAN-I ŞAZELÎ (Bak: şazelî) EBU HUMEYD Ayı denilen canavar EBU HÜREYRE (RA) Peygamberimize (ASM) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ´lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (ASM) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere´de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir (RA) (Bak: Ashab-ı Suffa) EBU İKRİME Güvercin kuşu EBU İYAZ SELEME BİN AMR BİN EL EKVÂ (RA) Biat-ı Rıdvanda hazır bulunan, gayet cesur, nişancı, hamiyetperver bir sahabedir 77 hadis-i şerif rivayet etmiştir Hicrî 74 tarihinde, 80 yaşında iken Medine-i Münevvere´de vefat etmiştir (RA) EBUK Kaçmış köle EBU KALEMUN Bir nevi kumaş ki, göze türlü türlü görünür Bâzıları "gülistân-ı kemhâ" derler EBU KATADE HARİS BİN RİB´İY (RA) Ensardan ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın süvarilerindendir 170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir Uhud Gazvesinden itibaren bütün muharebelere iştirak etmiş bir kahraman olup 74 tarihinde 80 yaşında iken Medine´ye avdetinde vefat etmiştir (RA) EBU KAYS Çakal EBU-L ALA-İ MAARRÎ (Mi: 973 - 1057) Kör olmasına rağmen hafızasının fevkalâdeliği ile tanınmış büyük Arap şairlerinden biridir ki, kasideleriyle meşhurdur EBU-LA-ŞEY Hiçbir şeyin babası Hiç bir şeyi olmayan EBU-L AVN Hurma EBU-L MEYMUN Bal, asel EBU-L MİREH Şeytan EBU-L MUHTAL Katır, bağal EBU MANSUR-U MATÜRİDÎ (Bak: Matüridî) EBU NAFİ´ Sirke EBU-N NACİ´ Helva EBU-N NECM Tilki EBU SAİD-İL HUDRÎ Ashab-ı Kirâmın en mümtazlarından ve Ensardandır 1170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir Uzun müddet fetva vazifesinde bulunmuş, Hicri 72´de 86 yaşında iken Medine-i Münevvere´de vefat etmiştir (RA) EBU LEHEB (Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza´dır Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm´ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi Peygamberimizin amcası idi Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı EBU-L EMİN Tokluk, şiba´ EBU-L FADL Altun EBU-L HARİS Arslan EBU-L HUSAYN Tilki EBU-L İBER Utanmaz, edepsiz, hayasız adam EBU-L KA´KA´ Kuzgun EBU SABİR Tuz, milh EBU SÜFYAN (Mi: 597 - 653) Kureyş kabilesinin bir kolu olan Beni Ümeyyenin Reisi ve Hz Muâviyenin (RA) babası EBU SÜLEYMAN Horoz EBU TALHA ZEYD BİN SEHL (RA) Ashab-ı Kiram arasında, sayılı kahramanlardan ve atıcılardandır Resul-ü Ekreme (ASM) atılan oklara göğsünü germiştir 20 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir Hicri 34 tarihinde vefat etmiştir Bütün muharebelere katılmış bir kahraman-ı İslâmdır (RA) EBU TALİB (-619) Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) amcasıdır (Diyorsunuz ki: Amcası Ebu Tâlib´in imanı hakkında esahh nedir Elcevap: Ehl-i Teşeyyu, imanına kail; Ehl-i Sünnet´in ekserisi, imanına kail değiller Fakat benim kalbime gelen budur ki: Ebu Tâlib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın risaletini değil; şahsını, zâtını gayet ciddi severdi O´nun -o gayet ciddi- o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zâyie gitmeyecektir Evet, ciddi bir surette Cenab-ı Hakk´ın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Tâlib´in inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen, makbul bir iman getirmemesi üzerine Cehennem´e gitse de; yine Cehennem içinde bir nevi hususi Cennet´i onun hasenatına mükâfaten halkedebilir Kışta bazı yerde baharı halkettiği ve zindanda -uyku vasıtasıyla- bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususi Cehennem´i, hususi bir nevi Cennet´e çevirebilir M) EBU TAYYİB EL-MÜTENEBBİ (Hi: 915 - 965) Kûfe´de doğdu Bağdat´ta öldü Büyük şairlerden olup, divanı vardır EBU-L VAKT Vakit ve hâlin te´siri altında kalmıyanlar EBU-T-TURAB Hz Alinin (RA) bir lâkabı(Bu isim Hz Ali Radiyallahu anh, toprak üzerine oturduğu veya yattığından dolayı tevâzuuna işareten Peygamber Efendimiz (ASM) tarafından verilmiştir) EBÛÜ "İkrar ederim, sığınırım, itiraf ederim, tövbe ederim" mânasına fiildir EBU ZA´FEL Fil EBU ZENE MaymunEBU ZERR-İ GIFFARÎ $ Cündüb bin Cünâde (RA) : İlk İslâm olanların beşincisi olup ilimde İbn-i Mes´ud hazretlerine müsavi sayılırdı Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmdan 281 Hadis-i Şerif nakletmiştir Hazreti Ali Kerremallahu Vechehu kendisine "İlim dağarcığı" lâkabını vermiştir Hi: 31´de Hakkın rahmetine kavuşmuştur (RA) EBU ZİYAD Eşek, hımar EBU ZÜBAB Fâre EBU ZÜR´A Domuz, hınzır EBU-Z ZEHEB Çok zengin olan adam, altın babası EBVA´ Medine-i Münevvere´ye bağlı olup, Mekke-i Mükerreme yolunda bir köyün adıdır Medine´ye yirmiüç mil uzaklıktadır Köyün üstünde dik ve kuru bir dağın adı da Ebvâ´dır Bu köy iki şey ile meşhurdur Biri: Peygamberimizin annesi Hz Amine´nin kabri orada bulunmaktadır İkincisi ise: Hicretin birinci senesinde birinci defa olarak yapılan gazanın orada olmasıdır EBVÂB (Bab C) Kapılar * Kısımlar Bahisler Parçalar EBVÂB-I MÜZEHHEB Yaldızlı kapılar EBVÂB-I RAHMET Rahmet kapıları EBVÂB-I SEMÂ Semâ kapıları, gök kapıları(78 surenin 18 ve 19 âyetlerinin tefsirinden bir kısmıdır:"O fasl günü o gündür ki, sura üfürülür Yani sur üfürülünce siz ölüler uykudan uyanır gibi uyanır kalkarsınız da, (sure: 17, âyet: 71 mantukunca) her ümmet imamıyla çağırılarak derhal alay alay, ümmet ümmet, cemaat cemaat mahşere gelirsiniz ve o sırada, semâ açılmıştır Nizâm-ı âlem değişmiş; bugün kapalı, sağlam bir bina olan semâ fethedilmiş; (sure : 69, âyet: 16 mazmununca inşikak edip yer yer açılmıştır da hep kapılar olmuştur Her tarafı kapılardan ibaret gibi küşâd edilmiştir" ET)(7 surenin 40 âyetinin meâlinden bir parça: "Şüphe yok o kimselere ki, küfre düştüler ve bizim vâzıh âyetlerimizi tekzib ettiler, onların birer âyet-i İlâhiye olduğunu kabul etmediler ve onlara karşı tekebbürde bulundular, onlara imandan ve muktezasıyla amel etmekten kaçındılar Onlar için gök kapıları açılmaz, onların duaları, amelleri kabul edilmez veya onların ruhları oralara yükselemez Ve deve, iğnenin deliğine girinceye kadar; öyle büyük bir cisim, o kadar dar bir yere girinceye kadar; öyle mümkün olmayan bir hâdisenin vukuuna değin, yani hiçbir zaman cennete giremiyeceklerdir Onların Cennet´e girmeleri, böyle vukuu muhâl birşeye muallaktır, onlar ebediyyen Cehennem´de muazzeb olup duracaklardır" Ömer Nasuhi Bilmen) EBYAN Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse * Yemekten tiksinen kişi EBYAT (Beyt C) Beyitler İki mısradan müteşekkil kısımlar EBYAZ Beyaz Akça Parlak Daha parlak Sefid olan EBZ Ürkme, korkma Kaçma, kaçış * Aniden, birdenbire ölmek EBZA Göğsü çıkık EBZAH Göğsü çıkık EBZAR (Bezr C) Yemeklere konulan baharat EBZER Üst dudağında sarkık derisi olan EBZÜN Küvet, banyo * İçinde yıkanılabilinen küçük havuz |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi ECAHİL (Echel C) En cahil, daha bilgisiz olanlar E´CAM (Acem C) Arab olmayanlar Güzel arabi bilmeyenler Güzel ve fasih konuşamıyanlar * Acemiler ECAMİRE Taifeler, kabileler, kavimler ECANİB (Ecnebi C) Ecnebiler Yabancılar ECBE Alnı geniş olan adam ECC (C: İcâc) Devekuşu seğirtmek ECCE (C: İcâc) Sıcak fazla olmak * Karışmak ECDA´ Burnu kesik olan kimse * Kulağı, eli ve dudağı kesik kimse ECDAD (Cedd C) Dedeler Babalar Büyük babalar ECDAS (Cedes C) Kabirler Mezarlar ECDEL (C: Ecâdil) Çakır doğan kuşu ECDER (Cedir den) Daha büyük Pek münasib ECEBE Büyük alınlı Alnı geniş olan kimse ECEL Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti Âhirete göç etmek * İleride olacağı şüphesiz olan * Allah´ın takdir ettiği ömür ECEL-İ FITRÎ Her mahlukun yaradılışı itibariyle Cenab-ı Allah (CC) tarafından tayin olunan vasati ömrü * Biyolojik ömür ECEL-İ KAZÂ (Bak: Ecel-i mübrem) ECEL-İ MEV´UD Mukadder olan ölüm şüphesiz gelecek olan ölüm ECEL-İ MUALLAK Levh-i Mahv İsbat´ta mukadder olarak yazılı, bâzı şartlarla mukayyed olan ecel Ecel-i müsemma ECEL-İ MÜBREM Elinden kurtulunması mümkün olmayan, kaçınılmaz olan ecel ECEL-İ MÜSEMMA f Muayyen bir zamana kadar, Allah´ın takdir ettiği ölüm ECEL-İ NÂ-GEHAN Ansızın gelen ecel Birdenbire âni ölüm, vefat ECELİYYET Sonradan vukuu şüphesiz olan hâdise ECELL (Celil den) Çok güzel çok büyük En üstün Çok celil ECELL-İ MAHLUKÂT Mahlukların en üstünü İnsan ECELL Evet, neam, belî ECEM (C: Acâm) Çok fazla sıcak ECEME (C: Acâm-Ecemât - Ecem-Ücüm) Meşelik * Kamışlık ECEMM Mızraksız adam * Boynuzsuz koyun * Etli kemik * Bacasız ev ECEN Suyun tadı ve rengi değişik olmak ECERRAN İns ve cinn ECEŞŞ Gür sesli ECFAN (Cefn C) Göz kapakları * Asma çubukları * Kirpikler ECHAM Gözü büyük ve kırmızı olan * (Müe: Cahmâ) ECHEL Çok câhil Çok bilgisiz En câhil ECHELİYYET Çok bilgisizlik Çok câhil oluş ECİC Ateş parlaması ECİL İşini geriye bırakan, geciktiren * Geciktirilen, geriye bırakılan şey * Bir yerde birikip toplanmış su ECİLLE (Celil C) Fazilet, ilim ve rütbe itibariyle daha yüksek olanlar Büyükler ECİM Bir şeye çok devam etmekten usanç gelme * Suyun necis olup bozulması * Birini istemediği hâle koymak ECİNNE (Cenin C) Ceninler Ana karnındaki çocuklar ECİNNÎ Cin taifesinden bir fert (Bak: Cinn) ECİR (Bak: Ecr) ECİR Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren Gündelikçi(Devletler, milletler muharebesi tabakat-ı nev-i beşer muharebesine terk-i mevki ediyor Zirâ, beşer esir olmak istemediği gibi, ecir olmak da istemez S) ECİRLİK t Ücretle çalışma, hizmetkârlık ECİRNÂ (İcâret den) Bizi hıfzeyle, muhafaza eyle (meâlinde) ECİRNİ (İcâret den) Beni hıfzeyle, beni koru (meâlinde) ECL İllet, sebeb, cihet İçin, dolayı den Arabçada "Li" ilâve ederek kullanılır Meselâ: Li-eclillâh $ : Allah için, Allah rızası için Lİ-ECL-İL-MASLAHA İş icabı, maslahat için ECLA Pek âşikâr, pek belli Pek parlak, ziyade güzel * Başında kıl bitmeyen kel ECLA´ Dudakları kısa olup dişlerini tamamen örtmeyen ECLAD (Cild C) Hayvan derileri ECLAH Devenin veya üstü düz olan arabaların üzerlerine yapılan ufak kulübe * Başı kel olan adam ECLEC Yumru ve geniş alınlı ECLEF (Cilf den) Çok edepsiz, pek hayasız ECLEL Ulu ve büyük kimse * Azam ECLİYET Cihetiyet, sebebiyet Sebeb oluş ECMA´ En toplu Birikmiş Ziyade birleşmiş ECMA Üstü açık ev ECMAİN Hepsi, cümlesi ECMAL (Cemel C) Develer * Cümleler * Yekünler ECMAT (Ecme C) Ormanlar, sık ağaçlı yerler ECME (C: Ücem-Ecmât) Orman, sık ağaçlı yer ECMEL (Cemil den) Çok güzel, en yakışıklı Daha güzel ECNAB (Cenb C) Yanlar Yan taraflar ECNAD (Cünd C) Cündler, askerler, erler, neferler, taburlar ECNÂS (Cins C) Çeşitler, neviler, türler ECNÂS-I MUHTELİFE Çeşitli, türlü cinsler ECNEB Muti ve münkad olmayan İtaatkâr olmayan * Garib, yabancı, ecnebi *Sert başlı at ECNEBİ Yabancı Garip Alışmamış Başka milletten olan ECNEBİYYET Ecnebilik, yabancılık, gariblik ECNEF Haktan, doğruluktan, adaletten uzaklaşan, ayrılan adam * Beli eğri, kambur olan adam ECNİHA (Cenah C) Kanatlar Cenahlar Taraflar ECR (C: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza * Ücret, mukabil, karşılık Sevab * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması ECR-İ MÜSEMMÂ Mukavele ve pazarlıkla kararlaştırılan ücret ECRA´ (C: Ecâri) Bir şey yetişmeyen kumlu yer ECRAM (Cirm C) Ruhsuz büyük varlıklar Cirmler Yıldızlar ECRAM-I SEMAVİYE Gök cisimleri, yıldızlar ECRAM-I ULVİYE Ulvi yıldızlar Büyük cirimler ECRAS (Ceres C) Büyük çıngıraklar, çanlar ECREB Uyuz hayvan veya insan ECRED Tüysüz adam, köse Genç * Çorak, otsuz yer Bir şey yetişmeyen arazi * Tüyü yumuşak ve kısa olan at ECRİBE (Cirâb C) Dağarcıklar, meşin veya bezden yapılmış olan çantalar ECSAD (Cesed C) Cesedler Cisimler Tenler Vücudlar ECSAM (Cisim C) Cisimler ECSAM-I NÂMİYE Büyüyüp yetişen cisimler Nebat gibi büyüyenler ECSAM-I ULVİYE Ulvi cisimler ECSEL Karnı büyük olan kişi ECSEM Cesim, pek iri, gövdesi büyük olan İri yarı kişi E´CUBE (Bak: U´cube) ECUC Işık veren, parlayan Parlak nesne * Suyun tuzlu ve acı olması ECÜME Havuz ECVAD (Cevad C) Sahiler Cömertler Eli açıklar ECVAF (Cevf C) İçler Kovuklar ECVED En cömert En sahi Daha iyi ECVED-İ MENSUCAT Dokumaların en iyisi ECVED-ÜN NÂS İnsanların en iyisi olan Hz Peygamber (ASM) ECVEF Ortası boş Kof * Mc: Boş kafalı Çok cahil * Gr: Ortasında harf-i illet sayılan elif, vav, yâ harfleri bulunan fiil kökü ECVİBE (Cevab C) Cevaplar ECVİBE-İ MÜSKİTE Susturucu cevaplar ECYAD (Cîd C) Uzun boyunlar ECYAF (Cife C) Kokmuş etler Cifeler ECYAL (Cîl C) Soylar Tâifeler Kavimler Nesiller ECYED Uzun boyunlu (adam) ECYEM Gözü büyük ve kırmızı olan (Müe: Ceymâ) ECZÂ (Cüz C) Eczacılıkta kullanılan çeşitli maddeler * Ciltlenmemiş kitab ve saire * Cüz´ler, parçalar, kısımlar * Bir kimyevi terkible vücuda gelip yanma hassası gibi böyle bir kuvvet ve te´siri haiz bulunan şey ECZÂ-İ ASLİYE Vücudda temel teşkil eden parçalar ve kısımlar, unsurlar ECZÂ-YI ŞERİFE Kur´ân-ı Kerim´i meydana getiren otuz cüz ECZÂ-İ UNSURİYYE Esas teşkil eden parçalar ECZÂ-İ ZÂİDE Fazladan olan kısımlar, parçalar ECZAHANE f Eczacı dükkanı Ecza dolabı İlaç satılan mağaza ECZAL (Cizl C) Ağaç kökleri, tomrukları ECZEB Suyu geçirmeyen sağlam zemin ECZEM (Cüzâm dan) Cüzamlı, miskinlik illetine uğramış olan * Parmakları veya eli kesik olan adam ECZEM Burnu kesilmiş |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi ED´ Yerine getirmek Ödemek Borcunu vermek Vazifesini yapmak * Tarz Üslub * Şive * Tekebbür * Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Eda" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir (Bak: Kaza) EDA-İ FERÂİZ Allah´ın (CC) farz olarak emrettiklerini yerine getirmek Farz vazifelerini ifa etmek EDA-YI DEYN Borç ödeme EDA-YI SALÂT Namazı vaktinde kılma ED´AC Gözleri kara renkte ve büyükçe olan * Pek siyah şey EDAKK En dakik, pek ince, çok mühim EDAKK-I UMUR İşlerin en mühimmi EDALL (Bak: Adall) EDÂMALLAH Allah (CC) dâimî eylesin (mealinde duâ) EDANİ (Ednâ C) Ednâlar, en deniler, en alçaklar Alçak, pek bayağı ve aşağılık kimseler EDAT Sebep Âlet Avadanlık * Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf İsim ile fiilden gayri kelime EDB Ziyafet verip, halka yemek yedirmek EDBAR (Dübür ve Dübr C) Ard ve arka taraflar Herhangi bir şeyin sonları ve akibetleri EDBAR-ÜN NÜCUM Fecirden evvel kılınan iki rek´at nafile namaz EDBAR-ÜS SÜCUD Akşam namazından sonra kılınan iki rek´at nafile namaz EDBES Rengi ne kızıl, ne siyah olan hayvan EDD (C: Üdüd) Kuvvet * Yetişmek * Ric´at etmek EDDAİ "Mâlum bir duâcı Duâcınız Hayrınızı isteyen" meâlinde imza yerine yazılan bir tâbir EDEB Terbiye Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek Güzel ahlâk Usluluk Hayâ * Ist: Sünnet-i Resul´e (ASM) uygun hareket etmek * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye * Edebiyat ve ondan bahseden ilim(Kur´anın edebi ise: Öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hüzündür Yetimâne değildir Firak-ul ahbabdan gelir Fakd-ül ahbabdan gelmez Lemeat) EDEB-İ KELÂM Söz güzelliği, söz zarifliği * Edb: İfade arasında bayağı ve çirkin tabirlerin bulunmaması İfadenin güzel oluşu EDEB-İ MUÂŞERET (Bak: Âdâb-ı muaşeret) EDEB-AMUZ Edeb öğreten EDEBÎ Edebe dâir Güzel söylenmiş yazı Edebiyata âit Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik EDEBİYAT Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san´atı Bu san´atla uğraşan ilim kolu * Edebiyata âit yazıları toplayan kitapEdebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemektir Demek ki edebiyatçı edepli olmalı, edepsizce söz ve yazılar edebiyat olamaz(Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz: Ya aşkla hüsündür, ya hamâset ve şehâmet, ya tasvir-i hakikat İşte yabani edebse hamâset noktasında hakperestliği etmezBelki zâlim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuvvet-perestlik hissini telkin eder Hüsün ve aşk noktasında, aşk-ı hakiki bilmezŞehvet-engiz bir zevki nefislere de zerkeder Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san´at-i İlâhî suretinde bakmaz;Bir sıbga-i Rahmanî suretinde göremez Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor; hem ondan da çıkamazOnun için telkini aşk-ı tabiat olur Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramazYine ondan gelen, dalâletten neş´et eden ruhun ıztırabatına, o edepsizleşmiş edeb (müsekkin, hem münevvim); hakiki fayda vermez S) EDEBİYAT-I CEDİDE 1896 - 1901 tarihleri arasında Avrupa te´siri ile meydana gelen edebiyat cereyanına verilen isim Yeni edebiyat Servet-i Fünun Edebiyatına verilen ad EDEBİYAT YAPMAK Mc: Güzel ve uzun uzun sözlerle mevzu dışına çıkarak konuşmak EDEBİYYUN Edebiyatçılar Edebiyatla uğraşanlar EDEME Derinin iç yüzü (Dış yüzüne "beşere" derler) EDEVAT (Edat C) Aletler Takımlar, parçalar * Gr Fiil veya isimlere eklenen küçük kelime veya harfler Edatlar EDEVAT-I KİTABET Yazı vasıtaları EDEYAN f Çok koşan hayvan EDFA (Edfâk) Beli kamburlaşıp bükülmüş kimse * Uzun boynuzlu keçi * Kanadı uzun kuş EDFER İğrenilen, tiksinilen, nefret edilen şey EDGAM Yüzü ve dudaklarının etrafı siyah olup, sâir bedeni başka renk olan at EDHAK Daha uzak, daha ırak EDHAN (Dühn C) Sürülecek güzel kokulu yağlar EDHAR Eb´ad ve erzel kimse EDHEM (C: Dühem-Edâhim) Karayağız at EDHİNE (Duhân C) Duhanlar, dumanlar, sisler * Tütünler EDİ Küçük ve şerir (adam) * Küçük kap EDİB Edebiyatçı Güzel ve san´atlı söz söyleyen veya yazan * Edebli, terbiyeli(Edibler edebli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı Ve onların sözleri, kalb-i umumi-i müşterek-i milletten bitarafane çıkmalı Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyânet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli İk M) EDİB-İ BÎ-MÜDANÎ Eşsiz edebiyatçı EDİBÂNE f Edibe yakışır, terbiyeli bir surette Edebiyatçı gibi EDİLLE (Delil C) Deliller, işaretler Alâmetler Rehberler İsbat vasıtaları EDİLLE-İ AKLİYE Akıl ile bulunan isbat vâsıtaları, akli deliler EDİLLE-İ ASLİYE (Bak: Edille-i erbaa) EDİLLE-İ ERBAA (Edille-i şer´iye) Fık: Fıkıh ilminin istinad ettiği deliller: Kitab (yani Kur´an-ı Kerim´deki deliller), sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha (Usul-ü erbaa ve edille-i asliye tabirleri de aynı mânada kullanılır) EDİLLE-İ KATI´A İtiraz edilmeyecek derecede kat´î ve sağlam deliller EDİLLE-İ KAVİYYE Sağlam deliller EDİLLE-İ ŞER´İYE (Bak: Edille-i erbaa) EDİLLE-İ TÂLİYE Huk: Örf, âdet, teâmül, istishab, asıl ve amel, maslahat-ı mürsele, kaide-i külliye, âsâr-ı sahabe ve âsâr-ı kibar-ı tabiîn gibi deliller EDİM Sahtiyan, tabaklanmış deri * Satıh, yüz, zemin EDİM-İ ARZ Yer yüzü EDİMME Derinin ikinci tabakası ED´İYE (Duâ C) Duâlar ED´İYE-İ HAYRİYE Hayırlı dualar ED´İYE-İ ME´SURE Peygamberimiz (ASM) ile, sahabelerden naklolunan te´sirli ve makbul duâlar EDİYYE Az, kalil EDKEN Bulanık, * Rengi siyaha yakın olan EDLEM Karayağız, siyah adam * Kara eşek * Uzun yanaklı * Uzun boylu EDM Üns tutmak * İttifak etmek, birleşmek * Islâh etmek EDMAS Kaşlarının üç kısmı ince ve dipleri kalın; başının kılları ise az olan kimse EDMEN f Hâlis ve katıksız misk EDMİGA (Dimağ C) Beyinler, dimağlar EDMU´ Göz yaşları Aberat EDNA Pek aşağı, en alçak Pek az, pek cüz´i * Çok yakın EDNANÎ (Denâvet den) Beni yaklaştırdı (meâlindedir) EDNAS (Denes C) Pislikler, necisler, kirler * En aşağılar, âdi ve bayağı kişiler EDNEF Burnu kısa olan adam EDNİK Çengel EDRA´ Vücudu beyaz, başı siyah olan at * Hecin EDRED Dişsiz, dişi çıkmamış veya dökülmüş kimse EDREM Topukları etli kimse (ki, topuğu etten belli olmaz) * Dişleri dökük adam * Düz şey EDREM f Eğerin altına konulan keçe EDRENG f Sıkıntı, içdarlığı Musibet, belâ, felâket, âfet EDSAK Ağzı büyük olan adam EDSEM Çok yağlı (şey) EDSER Gaflette bulunan, gafil adam EDV Aldatmak, hud´a EDVA (Da´ C) İlletler, hastalıklar EDVAR (Devr C) Devirler, zamanlar EDVAR-I HAMSE Beş devir, beş vakit(Beşer esirliği parçaladığı gibi ecirliği de parçalayacaktır: Bir rü´yada demiştim: Devletler milletlerin hafif muharebesi; tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı Şimdi ecir olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor Beşerin başı ihtiyar; edvar-ı hamsesi var Vahşet ve bedeviyet, memlukiyet, esaret, şimdi dahi ecirdir, başlamıştır geçiyor S) EDVAR-I SÂBIKA Geçen zamanlar EDVAR-I SEB´A Yedi devreler Dünyanın yaradılışından beri geçirdiği devreler ki, nazariye olarak söylenir EDVAR-PERDAZ Devirleri dile getiren Devirleri terennüm eden EDVEK Devenin, misvak ağacını yemesi * Bir yerde sâkin olmak * Yaranın veremi sakin olmak EDVEŞ Gözü dumanlı adam EDVİYE (Devâ C) İlâçlar, devâlar EDVİYE-İ MÜESSİRE Te´sirli ilaçlar EDYAK (Dîk C) Dîkler, horozlar EDYAN (Din C) Dinler EDYAN-I BÂTILA Bâtıl dinler Bozuk, hükmü hakikatten ayrılmış olan dinler EDYAN-I MEFSUHA Hükmü kaldırılmış eski dinler Hıristiyanlık, Yahudilik gibi (Bak: Mensuh) EDYAN-I SEMAVİYE Allah tarafından gönderilmiş hak dinler EDYAR (Deyr C) Manastırlar, kilisler Hıristiyanların ibadethâneleri |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EF´A Engerek yılanı * Mc: Fena huylu, tabiatı kötü olan adam EFADIL (Efâzıl) Faziletliler, iyiliksever ve temiz kimseler EFAHİM (Efhâm C) Büyük zatlar Pek büyük, muhterem kimseler EFAHİS (Ufhus C) Taşların aralarında veya kayalıkta bulunan kuş yuvaları EFAİ (Ef´a C) Engerek yılanları EFAİK (Efike C) Yalanlar, dolanlar, düzme sözler İftiralar EFAİM Vâsi olmak, geniş olmak, bol olmak EFAKİL (Efkel C) Titrekler, titreyenler EF´ÂL (Fiil C) Fiiller, işler, ameller EF´ÂL-İ HASENE İyi ve güzel ameller, fiiller, işler EF´ÂL-İ İHTİYARİYYE Kişinin kendi isteğiyle yaptığı işler, Kişinin kendi ihtiyârî fiilleri EF´ÂL-İ MÜKELLEFÎN Mükellef olanların (yani; Cenâb-ı Hakk´ın teklif ve emirlerini kabul ve vazifeli kimselerin) yaptıkları amel ve işler Bunlar şu isim altında sıralanır: Farz, vâcip, sünnet, müstehab, mübah, mekruh, haram, sahih bâtıl, fâsid, helâl EF´ÂL-İ SEYYİE Kötü ve çirkin ameller, fiiller ve işler EFANİN (Üfnûn C) Değişiklikler * İşler, şartlar, hâller * Sarmaşık gibi birbirine sarılmış sık ağaç dalları EFARİT (İfrit C) İfrit gibi, ifrite benzer adamlar Hilekârlar, kurnazlar, cüretliler * Pek hain cinler * Şeytanlar, iblisler EFATİH Mantar ve ona benzer bitkiler EFAVİC (Efvâc C) Bölükler, takımlar, kısımlar EFAVİK (Fuvâk C) Hıçkırıklar EFAVİYE Yemeklere konulan kokulu baharat EFAYİK (Efike C) Uydurma, düzme, asılsız, yalan sözler İftiralar EFÂZIL (Efdal C) Fâzıllar, faziletliler Mümtaz ve çok bilgili kimseler EFÂZIL-I UKALÂ Akıllıların en ileri gelenleri EFÂZIL-I VÜKELÂ-YI FİHÂM Büyük vekillerin bilgilileri EFDA´ Eli ve ayağı eğrilmiş EFDAH (Fadih den) Çok rezil, daha rezil EFDAL (Fazl C) Ziyadeler, fazlalar, çoklar * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler EFDAL Daha faziletli, daha lâyık, daha iyi EFDALAN Emn ile adâlet EFDALİYET Faziletçe üstünlük Fazileti, iyiliği ziyâde olmak EFDER (Evder) f Amca Babanın erkek kardeşleri * Yeğen Amca, hala, teyze çocukları EFEK Sarfetmek, harcamak EFEKK Zayıflıktan dolayı omuzu mafsaldan ayrılmış olan kimse EFEKTİF Fr Nakit para, elde bulunan para EFELL Güdük kılıç EFENDİ (Rumcadan) Sahib, mâlik, mevlâ Ağa Şer´î hâkim, kadı, molla (Saygı ve nezâket mübalağası olarak kullanılır Eskiden büyüklere ve şâyân-ı hürmet zâtlara Efendimiz denildiği gibi, her zaman için Hz Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm´a da, mü´minler Efendimiz diyerek hürmet ve sevgilerini ifade ederler) EFERR Çok koşan, pek çok kaçan EFFAF Çok of! çeken Sıkıntılı, muztarib ve kederli kimse Elemli, gamlı, tasalı adam EFFAK (İfk den) Çok iftira eden, çok yalan isnad eden kişi EFFAK Ticaret için bütün dünyayı dolaşıp gezen tüccar adam EFGAN f Acı ile bağırıp çağırmalar Feryatlar ve istimdat EFGAR (Figâr) f Yaralı, kötürüm, sakat, cerih EFGEN (Figen) f Düşüren, yere atan, yıkan, yere atıcı, düşürücü, yıkıcı EFGENDE f Yere atılmış, düşürülmüş Yıkılmış, yıkık Bozulmuş, tahrib edilmiş * Biçare, zavallı, düşkün EFHAM (Fahim den) Çok büyük, pek büyük EFHAM Anlayışlar, zihinler, anlamalar EFHAS (Fahs C) Her şeyin içleri, boşlukları EFHAZ (Fahz C) Akrabalar, yakın hısımlar EFHEM Anlayışlı, kolay anlayan EFİD (Eftid) : f Medhedici, öven, sena eden * Hayret edilecek, şaşılacak, taaccüb edilecek şey EF´İDE (Fuâd C) Kalbler Gönüller EF´İDE-İ HÂLİSE Temiz ve saf kalbler Bozulmamış, tahrib edilmemiş kalbler, gönüller EFİH Bir adamın beynine vurmak EFİK Dibâgatı tamam olmamış deri EFİKA Fenâ, hoş olmayan, çirkin ve kötü şey EFİKE (C: Efâik) Yalan, dolan, iftira EFİL(E) (C Afâl-Efâil) Genç küçük deve EFİN Çürük ceviz * Zayıf fikirli ahmak kimse EFK (Ufuk) Yalan söyleme * Kaçmak Bir işten sapmak EFK Çok fazla atâ ve ihsan etmek * Gitmek, zehab EFKAM Eğri EFJÛL f Kandırma * Kışkırtma, tahrik etme * Dağınık, perâkende EFKAR Pek fakir, çok fakir EFKAR-I FUKARA Fakirlerin en fakiri, çok fakir EFKÂR (Fikir C) Fikirler Düşünceler EFKÂR-I ÂLİYE Yüksek düşünceler, fikirler EFKÂR-I ÂMME Halkın düşüncesi ve fikirleri EFKÂR-I SÂİBE Maksada uygun fikirler, doğru sözler EFKÂR-I UMUMİYE (Bak: Efkâr-ı âmme) EFKEL (C: Efâkil) Titremek EFL Gurub etmek, batmak EFLAH Çok felah bulan, kurtulan, selâmete çıkan Taleb ettiği şeye, arzusuna vasıl olan EFLÂK (Felek C) Felekler, gökler Dünyalar, âlemler Asumanlar EFLAK Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Romanya´yı meydana getiren asıl ülke (Merkezi Bükreş´tir) EFLATUN Plâton (MÖ 429 - 347) Aristo´nun üstadı, Sokrat´ın talebesi, eski Yunan filozofudur EFLATUNÎ Leylakî ile ergüvanî arasında, hafif mor karışık renk EFLATUNİYE Eflâtuna göre olan felsefe, düşünüş (Plâtonizm) Çok ileri veya parlak devir EFLEC (Felc den) Seyrek, sık olmayan diş Bazıları dökülmüş olan diş * Geniş omuzlu, kollarının arası açık olan adam * Nüzul hastalığına tutulmuş olan kimse EFLEC-ÜL ESNÂN Seyrek dişli EFLES Çok müflis, iflâs etmiş, züğürt EFLUD Yetişkin, gürbüz (çocuk) EFN Noksan etmek İçmek * Sağmak * Davarın sütü az olmak EFNAD (Fened C) Bunaklar, yaşlarının ilerlemesinden bunamış olanlar EFNAN (Fen C) Neviler, çeşitler * (Fenen den) İnce dallar * Üslublar, şubeler EFNAN-I ELVAN Renk çeşitleri EFNİYE (Finâ C) Avlular EFRA´ İşi gücü olmayan adam Boş dolaşan kişi * Kuruntulu, vesveseli adam * Başının saçı tamam olan kimse (Müe: Für´â) EFRAD (Ferd C) Fertler Askerler EFRAD-I ADÎDE Çok kalabalık fertler EFRAH Ferahlamalar İç açılmaları Sevinmeler EFRAHTE f Yukarı kaldırılmış, yükseltilmiş, yükselmiş EFRAK Ayrılmış * Çatal ibikli horoz EFRAN Neş´eli, keyifli, sevinçli olan kimse Mesrur EFRAS (Fers C) Atlar Beygirler EFRAŞTE f Yükseltilmiş, yukarı kaldırılmış EFRAZ f Kaldırma Yükseltme Yüksek Yukarı Bülend EFRENC (Fr: Franc dan) Bu kelime, Ortaçağda teşekkül ederek, o sıralarda Frankların ve bilhassa Charlemagne´in hükmü altında bulunanlara ve zamanla genişleyerek bütün Avrupalılara denmiştir Frenk Avrupalı ve hasseten Fransız EFRENCÎ (EFRENCİYYE) Frenklere yani Avrupalılara mahsus ve aid * Frengi hastalığıyla alâkalı ve münasebetdar EFREND f Debdebe, gösteriş, süs, bezek EFREZ Arkası kambur gibi olan (adam) EFRUG f şu´le, nur, ziya, ışık EFRUHTE f Şu´lelenmiş, parlamış, ziyalanmış, nurlanmış, ışıklanmış, aydınlanmış * Yanmış, tutuşmuş EFRUŞE f Un helvası EFRUZ f (Efruhten: Tutuşturmak, ziyalandırmak mastarının emir kökü) Şule Aydınlatıcı Parıltı EFSA f Sihirbaz Efsuncu İnsanı teshir edici EFSAH Daha fasih En fasih Pek çok güzel ifade EFSAH-I FÜSEHÂ Fasih ve güzel konuşanların en fasihi ve güzeli EFSAK En fâsık, çok edepsiz EFSAL (Fesl C) Alçak, âdi ve aşağılık kişiler EFSANE Masal Uydurulmuş yalan hikâye EFSANE-CUYÎ f Masal, efsane arayıcılık EFSANE-GU(Y) Masal söyleyen, efsane anlatan EFSANE-PERDAZ f Hikâye yazan, masal uyduran, meddah, romancı EFSAR f Yular EFSED Pek fena, çok bozuk, fazlaca kötü EFSER f Tâc Padişah tâcı EFSUN f Sihir, büyü, üfürük Sihirbazların tuzağı Hile ile yapılan kötü işler (Efsun İslâmiyetçe men´edilmiş ve büyük günâhlardan sayılmıştır) EFSUNGER f Büyücü, sihir yapan Efsun yapan kimse EFSUS f Yazık! Hay! Eyvah! gibi bir teessür edatı EFSÜRDE f Soluk, donmuş, hissizleşmiş EFSÜRDE-DİL f Kalbi hissizleşmiş Donuk gibi olmuş kalb EFSÜRDE-DİMAG f Beyni donmuş * Mc: Kabiliyetsiz EFSÜRDE-GÂN (Efsürde C) Duygusuz, gayretsiz adamlar EFSÜRDE-MİZAC f Kanı soğuk, soğuk kanlı, mizâcı soğuk adam EFŞAL (Feşil C) Korkaklar, cesaretsizler EFŞAN f Dağıtan, saçan, serpen EFŞAR f Çimdikleme * Sıkılmış, sıkma (meyve suyu gibi) EFŞE f Bulgur EFŞÜRDE f Sıkılmış, posası çıkartılmış (şey) EFŞÜRE f Lübb, hülasa, öz, usâre EFŞÜRE-İ ENGÜR Üzüm suyu EFTAH Yassı burunlu EFTAH Parmaklarının boğumu yassı ve yumuşak olan * Tırnaklarının boğumları yumuşak olan kuş EFTAN f Düşerek Düşen EFTAR (Fitr C) Baş ile şehâdet parmaklarının araları EFTEL (C Fütul) Ön ayaklarının arası geniş olan at EFUK Gezi ufanmış ok EFUR Sıçrayıp seğirtme EFVAC (Fevc C) Cemaatler, takımlar, kısımlar, bölükler, grublar EFVAF Nâzik, ince kumaşlar EFVAG Ağzı büyük olan adam EFVAH Menfezler, ağızlar, delikler * Mc: Yemeğe lezzet için konan baharat EFVAH-I NÂRİYYE Ateşli silâhlar (Top, tüfek gibi) EFVAHÎ f Avam sözü, halk kelâmı, ehemmiyetsiz EFVEH Ağzı büyük ve ön dişleri uzun olan adam EFVEK Yalancı, yalan söyleyen EFYAL (Fil C) Filler EFYUN f Haşhaştan çıkarılan uyutucu madde Afyon EFYUN-KEŞ f Afyon kullanmaya alışmış olan Afyon tiryakisi EFZA´ (Fezâ C) Korku ile bağırıp çağırmalar EFZA f (Sonlarına eklenen kelimelere) Artıran, çoğaltan mânasını verir Meselâ: Hayret-efzâ $ : Hayret verici, hayret artıran EFZA´ Şiddetli, katı, eşed EFZAR f Ayakkabı, kundura * Gemi yelkeni * Yemeklere koku ve tad vermesi için konulan baharat * San´atkârların kullandıkları san´at âletleri EFZAYİŞ f Artma, çoğalma, tezayüd, tekessür EFZÛD f Çoğalan, artan, tekessür eden, tezayüd eden EFZUN f Fazla, çok ziyade EFZUNÎ f Kesret, çokluk, fazlalık, ziyadelik EFZUNÎ-Yİ ÖMR Ömrün çokluğu, ömrün uzun olması EFZUNTER f Daha fazla, daha çok |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EGALİT (Uglute C) İnsanı yanıltacak hatalı sözler, yanlış kelâmlar EGAMM Saçları yüzüne ve ensesine sarkan ve çok olan kimse EGANİ (Ugniyye C) Nağmeler, şarkılar, türküler, âhenkler EGANN Sözü burnu içinden söyleyen, burnundan konuşan * Otlu dere EGARE f Kandırma, kışkırtma, teşvik etme EGARİB Firak anı, ayrılış zamanı Savaş ânı EGARR Çok parlak ve kıymetli Beyaz şey * İşi güzel ve hatırlı olan kimse, aziz ve şerefli (Müennesi daha çok müsta´meldir: Şeriat-ı Garrâ gibi) EGBİYA (Gabi den) Gabiler Akılsızlar Anlayışı kıt olanlar EGDİYE (Gıdâ C) Gıdalar EĞE Maden vesaire yontmaya mahsus ince dişli âlet Törpü EĞERÇİ (Eğerçend) f ise de, her ne kadar, olsa da EGLAK (Galak C) Kilitler, kilitli şeyler Mc: Anlaşılması zor olan ifadeler EGLAL (Gull C) Halkalar Kelepçeler Mahkemenin cezaya müstehak kılıp mahkum ettiği kimselerin boyun ve ayaklarına vurulan zincirler * (Galel C) Ağaçlar arasında korulukta akan sular EGLEB (Bak: Ağleb) EGMAK (Bak: A´mak) EGMİS (Gams dan) Batır, daldır (meâlinde) EGNAM Koyunlar EGNİŞ f İnşa etme, bina yapma Yapı meydana getirme EGNİYA (Gani C) Zenginler EGO Lât Ben Ene EGOİST Bencil, hodpesent, hodbin, kendini beğenmiş, menfaatperest EGOİZM Fr Bencillik Kendi menfaatını ön plâna alma Her işi ve davranışta kendini düşünme Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir EGOSANTRİZM Fr Psk: Benmerkezcilik Zihnî gelişmenin ilk çocukluk safhası Bebek büyüyüp kendi varlığı ile başka varlıkları ayırmaya başladığı zamanlarda kendine has bir düşünce tarzı ile düşünür Sanki dünyada en önemli varlık kendisi, herşey onun emrine ve isteğine hazır olmalı Annesi, babası, diğer insanlar ve eşya, isteği gibi kendisine davranmasa ağlamaya başlar Herşeyin merkezi olduğu hissini taşırİnançsız insanlar, bu çocuktan farklı mı düşünüyor Her varlık kendi nefsine maliktir Kendisi için çalışır, kendi zevki için çabalar, gayesi yaşamak ve varlağını devam ettirmektir diyen ve benliklerini dünyanın merkezi yapan, kendilerini firavun gibi tanrı sanan bu insanlar, egosantrik düşünüşten daha aşağı seviyede değiller mi EGRAZ (Garaz C) Garazlar EGSAN (Bak: Ağsân) EGŞİYE (Bak: Ağşiye) EGTAŞA Karartı EGTİYE (Bak: Ağtiye) EGUL f Hiddet ve öfke ile yan yan bakma EGVAL (Gul C) Büyük felâketler, âfetler, musibetler, belâlar * şeytanlar * Gulyabaniler EGVAR (Gavr C) Dipler, çukurlar, kuyular Sonlar, uçlar EGZOST ing İçten yanmalı motorlarda yanmış akaryakıt gazı Bu gazın boşaltılması tertibatı EHABB Çok sevgili En sevgili EHABB-I EHİBBA $ Dostların, ahbabların en sevgilisi EHABB-I EMVAL Malların çok sevileni EHACC Pek katı, çok sert şey EHACÎ (Uhcüvve C) Bilmeceler, bulmacalar, yanıltmacalar EHAD Bir Tek İnfiradla muttasıf sıfât-ı kâmileyi cami´ olan (Bak: Ehadiyyet) EHAD-ÜL-ÂHÂD Eşsiz, tek, emsalsiz Teklerin teki, bir tek EHADD (Hadd den) Çok keskin EHADD-İ SÜYUF Kılıçların en keskini EHADİD (Bak: Ahadid) EHADİS Hadisler Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) sözleri, hareketleri ve emirlerini bildiren hakikatler (Bak: Hadis) EHADİS-İ KUDSİYE (Bak: Hadis-i Kudsî) EHADİS-İ MERFUA (Bak: Hadis-i Mürsel) EHADİS-İ MEVZUA (Bak: Hadis-i Mevzu´) EHADİS-İ MÜRSELE (Bak: Hadis-i Mürsel) EHADİS-İ SAHİHA (Bak: Hadis-i Sahih) EHADİYYET (Ahadiyet) Allah´ın (CC) her bir şeyde kendine âit birlik tecellisi (Ehadiyyet, her bir şeyde Halik-ı Külli Şey´in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir Meselâ: Güneşin ziyası, bütün zemin yüzünü ihata ettiği haysiyeti ile vahidiyyet misâlini gösterir ve her bir şeffaf cüz´de ve su katrelerinde, güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misâlini gösterir Ve her bir şeyde, hususan zi-hayatta ve bilhassa her bir insanda o Sani´in ekser esması onda tecelli ettiği cihetle ehadiyeti gösterir M) (Bak: Rahmaniyyet) EHADÜ HÜMA Onlardan biri Her ikisinden biri EHAFF Çok hafif EHAFF-İ MÜCÂZÂT Cezâların en hafif olanı EHAKK Daha haklı, pek haklı Daha doğrusu En hakiki(Ey talib-i hakikat, madem hakta ittifak, ehakta ihtilaftır Bazan hak, ehaktan ehaktır Hem de olur hasen, ahsenden ahsen S) EHALİ (Ehl C) Bir memleket, şehir, kasaba köy veya semt veyahut da mahallede yerleşip oturanlar * Avam, halk umum EHAMM Yakın * Kara, esved EHANN Genzinden konuşan kimse, hımhım EHASİN Pek güzel, en güzel olan şeyler EHASİN-İ AHLÂK Ahlâkın en iyisi, en güzeli Hz Peygamberimizin (ASM) ahlâkı gibi olan ahlâk EHASS En hasis En bayağı EHASS Daha uyanık Daha hassas EHASS Saçı dökülmüş kişi EHASS Daha hususi, daha yakın, daha hâlis Hususi Ziyade hâs(Eamm´ın zıddıdır) EHASS-I ÂMÂL Emellerin en hası EHASS-ÜL HAVÂS En hâlisin hâlisi Şuhudi imân sahibleri olan evliyalar Cenab-ı Hakk´a yakınlık kazananların en hâlisi olan enbiyâ ve evliya Efdallerin efdali, sâlihlerin sâlihi EHATT En ucuz, daha ucuz * Daha cilâlı EHAVEYN İki kardeş EHBAR (Habr C) Âlimler Yahudi âlimleri * Sürurlu anlar EHDÂB (Hüdb C) Kirpikler EHDÂB-I MÜHTEZZE Titrek kirpikler EHDAF (Hedef C) Hedefler, nişan alınan yerler * Yüksek yerler * Meramlar, talebler, arzular, istekler, gayeler, maksadlar, kasıtlar EHDAK (Bak: Ahdâk) EHDAM İnce belli EHDEB Kirpikleri sık ve uzun olan adam EHDER Sarkık dudaklı EHEMM Çok mühim olma, daha mühim Çok kıymetli, çok lüzumlu EHEMMİYET Mühim olma, ağırlık, değerlilik, dikkate değer olma, dikkat ve ihtimam, kıymet, nazar-ı dikkati çekme EHEVAT (Uht C) Kız kardeşler * Kadın arkadaşlar * Benzer şeyler EHEVATININ MA-Fİ´Z-ZAMİRLERİ Kardeşlerinin içinde gizli olan şeyler EHİBBA (Habib C) Habibler, dostlar, sevgililer EHİL (Bak: Ehl) EHİLLA Dostlar, kardeşler (Bak: Ahillâ) EHİLLE (Hilâl C) Hilâller Yeni hilâl şeklinde olanlar EHİR (Bak: Ahîr) EHL (Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz * Dost, sahip, mensup Evlâd, iyal Kavm, müteallikat Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline verilirse işler düzgün gider, sonuçtan herkes memnun olur Eğer İslâma aykırı olarak ehliyet yerine eş, dost, adam kayırma, parti menfaati vs bayağı, hasis düşüncelere yer verilirse ve işler ehliyetsizlere terkedilirse bundan herkes zarar görür EHL-İ ÂLEM Âlemin ehli olan insanlar EHL-İ ARZ Dünyadakiler Yerdekiler EHL-İ BEYT Ev ehli, evdeki çoluk çocuk Daha ziyade Hz Peygamberimizin (ASM) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar (Bak: Âl-i Abâ) EHL-İ BİD´A (Bak: Bid´at)(Ehl-i bid´a, ecnebi inkılâbcılarından böyle meş´um bir fikir aldılar ki: Avrupa, Katolik Mezhebini beğenmeyerek başta ihtilâlciler, inkılâbcılar ve feylesoflar olarak, Katolik Mezhebine göre ehl-i bid´a ve Mu´tezile telâkki edilen Protestanlık Mezhebini iltizam edip, Fransızların İhtilâl-i Kebirinden istifade ederek, Katolik Mezhebini kısmen tahrip edip, Protestanlığı ilân ettilerİşte, körü körüne taklidciliğe alışan buradaki hamiyet-füruşlar diyorlar ki: "Mâdem Hristiyan dininde böyle bir inkılâb oldu, bidâyette inkılâpçılara mürted denildi, sonra Hristiyan olarak yine kabul edildi Öyle ise İslâmiyette de böyle dinî bir inkılâb olabilir "Elcevap : Din-i İsevîde, yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsâ Aleyhisselâm´dan alındı Hayat-ı içtimaiyeye ve füruât-ı şer´iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sâir rüesâ-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi Kısm-ı a´zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavânin-i umumiye-i içtimaiyeye merci´ olmadığından; esâsât-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, Şeriat-ı Hıristiyaniye nâmına örfi kanunlar, medeni düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsâ Aleyhisselâm´ın esas dini bâki kalabilir, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı inkâr ve tekzib çıkmaz Halbuki : Din ve Şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan, Din-i İslâmın esasatını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sâir ahkâmını, hattâ en cüz´i âdâbını dahi bizzat o getiriyor O haber veriyor, O emir veriyor Demek, füruat-ı İslâmiye değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas din bâki kalabilsin Belki; esâs-ı dine bir ceseddir, lâakal bir cilddir Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sâhib-i şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkarMezâhibin ihtilâfı ise: Sâhib-i şeriatın gösterdiği nazari düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir "Zaruriyat-ı diniye" denilen ve kabil-i te´vil olmıyan ve "muhkemat" denilen düsturları ise, hiçbir cihette kabil-i tebdil değildir ve medâr-ı içtihad olamaz Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor M) EHL-İ CEBR Cebriyye, cebriyye fırkasından olan (Bak: Ceberiye) EHL-İ CEHL Bilgisizler, câhiller EHL-İ DALÂLET Dalâlette olanlar EHL-İ DİKKAT Dikkatliler, dikkat sahipleri EHL-İ DİL (Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan Gönül ehli Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı Hakk´a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât EHL-İ DİYÂNET Din işlerinden anlayanlar Dindarlar EHL-İ DÜNYÂ Dünyaya haddinden ziyade kıymet veren, maddeci kimse EHL-İ EBED Ebedî olanlar, ebedîler EHL-İ EMSAR Şehir halkı, kasaba halkı EHL-İ GAFLET Gafletde olanlar Gafiller EHL-İ GARET Yağmacı, çapulcu EHL-İ HADARET şehirlerde yaşayan Medeni EHL-İ HAK f İmân, İslâmiyet ve Hak yolunda olan Hak mezhebde olan Hakka, hakikata vâsıl olmuş olan EHL-İ HÂL f Hâlden anlayıp, duruma göre idâre eden kimse İlâhi tecellilere ve mânevi feyze mazhar olan EHL-İ HİBRE f Ehl-i vukuf Bilirkişi Meselenin künhüne vâkıf mütehassıs zât EHL-İ HİDAYET Hidâyette ve doğru yolda olanlar Hidâyete erişmiş kimseler EHL-İ HİKMET Hikmet ehli, hikmet bilen EHL-İ HÜKÜMET Hükümete mensup kimseler, milleti idare edenler EHL-İ IRZ Yüz aklığı ve şan, itibar sahibi olan, namuslu kimse Şerefli ve temiz olan Namuslu, iffetli ve ismetli Irz ehli EHL-İ İHTİSAS İhtisas sahibi olan kimseler Bu kişiler yalnız kendi meslekleriyle uğraşırlar, çeşitli meslek ve meselelerle fikirlerini dağıtmazlar (Bak: İhtisas) EHL-İ İLHAD f Doğru meslek ve dinden, Hak yolundan çıkıp bâtıl yola sapan, imansızlar, dinsizler EHL-İ İSLÂM İslâm topluluğu Müslümanlar EHL-İ İSTİĞRAK Manevi bir coşkunlukla kendinden geçmiş hâle giren zatlar EHL-İ KELÂM (Bak: Mütekellimîn) EHL-İ İ´TİZAL Mu´tezile´den olan (Bak: Mu´tezile) EHL-İ KALB (Bak: Ehl-i dil) EHL-İ KEŞF f Perdeli olan ve zâhir hislerle bilinmeyen hakikatları, Cenab-ı Hak´kın lütf u ihsanı ile bilen veliler EHL-İ KEŞF-İL KUBUR Kabir âleminde olanları bilen, kabirdeki ölünün ahvâlini keşfedip doğru olarak haber veren veli, evliya(Ehl-i keşf-il kuburun müşahedesiyle müteaddid vâkıatla, tahsil-i ulum ânında vefat eden bazı müştak ve ciddi bir talebe-i ulum, şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor Hattâ meşhur bir ehl-i keşf-il kubur, vefat eden ve İlm-i Sarf ve Nahv okuyan bir talebenin kabrinde Münker, Nekir´e nasıl cevap verecek diye murakabe etmiş ve müşahede edip işitmiş ki; melek-i sual, ondan sordu: $ "Senin Rabbin kimdir " dediği zaman, o Nahv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş:"Â mübtedâdır, onun haberidir" Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş Ş) EHL-İ KIBLE Müslüman, kıble ehli EHL-İ KİTAB f Allah´ın gönderdiği kitaplara inanan * Müslüman, Hristiyan veya Yahudi olan (Hakiki Hristiyanlık veya Yahudilikten çıkmamış bulunan)(Kur´an-ı Kerim, o cümlede ehl-i kitabı imana teşvik etmekle, onlara bir ünsiyet, bir sühulet gösteriyor Şöyle ki:Ey ehl-i kitab! İslâmiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor Zira Kur´ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlarının kavaid-i esasiyelerini cem´etmiş olduğundan, usulde muaddil ve mükemmildir Yâni ta´dil ve tekmil edicidir Yalnız, zaman ve mekânın tegayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur Evet, mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer´iyede tebeddül vardır Çünkü, fer´î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ´ olur Bu sırdandır ki, Kur´ân, fer´î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir Yâni vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir İİ) EHL-İ KUBUR Kabir ehli Ölüler EHL-İ KURA Köylerde, kasabalarda yaşayan EHL-İ MEDER Evde oturan Medeni EHL-İ NAMUS Namuslu kimse, namus ehli EHL-İ NÂR Cehennemlik olan Cehennem ehli EHL-İ NEFİY Nefyedenler, aksini veya olmadığını iddia edenler EHL-İ NÜBÜVVET Peygamberler EHL-İ RUM f Osmanlı Eskiden Anadolu´da yaşayanların bir ismi Çünkü: Osmanlılar Romalıların (Rumların) çok bulunduğu memleketlerini fethedip yerleştiler EHL-İ SALÂH Huk: Hâli mestur, nâmuslu, doğru, adaletli olan kimse Sâlih kimseler EHL-İ SALİB f Bayrağında salib (haç) bulunanlar Hristiyanlar * Osmanlılardan 209 sene evvelki tarihte Haçlı Seferlerine katılan Hristiyan Ordusu EHL-İ SEKR f Aklı ile hareket edemeyip hissi ve zevki ile hareket eden, sarhoş * Tas: İlâhî bir tecelli ile istiğrak halinde olanın kendinden geçmesi hali EHL-İ SEVAHİL f Sahilde, deniz veya göl kenarında yaşayanlar EHL-İ SUFFA (Bak: Ashab-ı Suffa) EHL-İ SÛK f Çarşı halkı, esnaf EHL-İ SÜNNET f Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) söz ve hareketlerine şüphesiz, kat´i ve sağlam delillerle uyan Sahabe ve onlara tâbi´ olanların mezhebi ve o mezhepte olan Bunların muhaliflerine "ehl-i bid´a" veya "fırak-ı dâlle" denir EHL-İ ŞEKAVET İslâmiyetin müsâade etmediği çeşitli rezâlet işleyen bedbaht EHL-İ ŞİA şia ehli (Bak: şia) EHL-İ ŞUHUD f Kâinatta tevhid delillerini aynen seyreden, İlâhi ve gizli sırlarını Hakkın izni ile gören şuhud ehli Veli * Görecek derecede kat´i kanaat sâhibi olan enbiyâ ve evliyalar EHL-İ TAHKİK Hakikatleri delilleri ile bilen âlimler * Tahkik ehli EHL-İ TAKİB Takip edenler, peşinden gidenler EHL-İ TEŞEYYU´ şiilik iddia edenler (Bak: şia) EHL-İ TEVHİD Cenab-ı Hakk´ın birliğini bilip inanan ve sadece bir Allah´a bağlanıp ibadet eden kimse (Bak: Tevhid) EHL-İ UKUL Akıllılar, akıl sâhibleri EHL-İ VEBER VE BÂDİYE Çadırda oturan bedevi Arab, çöl ahalisi EHL-İ VİFAK Beğenilen işlerde birbirine muvafakat edip uyanlar, anlaşanlar EHL-İ VUKUF Bir mes´ele hakkında bilgi sahibi olan salâhiyetli kimseler Vukuf ehli Bilirkişi EHL-İ ZEVK Zevklenenler, lezzet alanlar * Tas: Cenab-ı Hakk´a yakınlıkla, kurbiyetle veya uyanık kalble iman ve Kur´an hakikatlarından zevk alanlar EHL-İ ZİMMET İslâm Devletinin tâbiiyetinden olan Hıristiyanlar İslâm Devleti tarafından korunan müslümandan başka kimse Zimmi EHLEB Kuyruğu kıllı olan at EHLEN VE SEHLEN Hoş geldiniz, safâ geldiniz (meâlinde söylenir) EHLÎ Munis, alışık Yabancı olmayan Kendisi ile ünsiyet edilen EHLİYYET Yeterlik Bir işin ehli olduğuna dâir vesika İktidar Liyâkat İstihkak Meharet ve mensubiyet EHLULLAH Allah´a itaat edip, O´nun sevgisi ile O´na yaklaşmış olan Veli Allah´ın sevgisine mazhar olan Evliya EHME f Eksik, nâkıs noksan * Bulunuş EHNAME f Aşk, muhabbet, sevda * Kendine çekidüzen verme EHRAM Mısır´da Firavunların piramit şeklindeki mezarları EHRAM-I MÜREBBAÎ Dörtgen piramit Dört köşeli ehram EHRAM-I MÜSELLESÎ Üçgen piramit EHRAMEN f şeytan, iblis * Dev EHRAS Dilsiz (Bak: Ahras) EHRE Büyük ağızlı EHRED Yırtık şey (Üstbaş hakkında kullanılır) EHRİMAN (Ehrimen, Ehremen) f Ateşperestlerin şer ilâhının ismi Bâtıl bir ilâh ismi EHSA Şaşmış, şaşa kalmış, hayret etmiş ve taaccübüne gitmiş olan kimse EHSÂS (Hiss C) Hisler, duygular EHSÂS-I RAKİKA İnce hisler, ince duygular EHŞA Karındaki iç uzuvlar Karında olan EHTAT Bir bölük cemaat EHTEM Ön dişi gedik olan EHUN f Toprakta meydana gelen delik, yarık EHVA (Havvâ dan) Siyah Kararmış olan EHVA (Heva C) Nefsin istek ve arzuları Muhabbetler Hahişler * Kasdetmek * Atmak EHVAL (Hevl C) Korkular Korkulacak hâller Fenalıklar EHVAL-İ MUHAVVİFANE Dehşetli korkular EHVAR f Şaşkın, şaşırmış kimse Alık, sersem adam EHVEC En muhtaç, pek muhtaç (Bak: Ahvec) EHVEC Uzun boylu ahmak adam EHVEK Ahmak kimse EHVEL Korkunç nesne EHVEN Daha aşağı Daha ucuz Bayağı Adi * Zararı az olan En zararsız EHVEN-ÜŞ ŞER Ehven-i şerreyn de denir İki şerli işin veya şeyin daha az zararlısı (Bak: Adalet-i izafiye) EHVENİYET Ucuzluk, ehvenlik, daha hafif, daha zararsızlık EHVER f Sevgili, mâşuk EHYA (Bak: Ahyâ) EHYA Ucuzluk EHYAN (Hîn C) Zamanlar (Bak: Ahyân) EHYEB Daha heybetli, daha büyük EHYEF İnce belli ve yakışıklı genç * Çelimli at EHYEMİN (Heyeman C) Âşık olmalar, şaşkınlıklar EHYUN Örümcek, ankebut EHZA´ Ok mahfazası içinde sona kalan ok EHZAB (Bak: Ahzab) EİMME (İmam C) İmamlar (Bak: İmam) EİMME-İ ÂLÎŞAN $ Çok yüksek mertebesi ve büyük kıymeti olan imamlar İmam-ı A´zam, İmam-ı Şâfiî gibi EİMME-İ DİN Din imamları, müçtehidler, müceddidler EİMME-İ EHL-İ BEYT Ehl-i Beyt´ten yetişen, saltanata bilfiil girmeyen ve karışmayan en salâhiyetli, mânevi nüfuz ve ilim ve riyaset sahibi imamlar EİMME-İ ERBAA Dört imâm Müslümanların en büyük ve yüksek âlimleri ve müctehidlerinden hak mezheb müessisleri olan ve ehl-i imâna rehberlik eden büyük imâmlar İsimleri şöyle sıralanabilir: İmâm A´zam Ebu Hanife, İmâm-ı Şâfii, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Ahmed ibn-i Hanbel (RA) EİMME-İ İSNÂ AŞER On iki imâm Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur´âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir EİMME-İ SELÂSE Üç imâm Fıkıh kitablarında ekseriyetle İmâm-ı A´zam, İmâm-ı Şâfi´i, İmâm-ı Malik için söylenir Hanefi Mezhebine dâir mes´elelerin bahsolduğu kitablarda "Eimme-i Selâse"den maksad; İmâm-ı A´zam ile iki talebesi olan İmâm-ı Muhammed ve İmâm-ı Ebu Yusuf´dur EİMME-İ VERESE Vâris olan imamlar Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mânevi vârisi olan büyük zâtlar, mürşidler, imamlar EİNNE (İnân C) Yularlar Dizginler EİZZE (Aziz C) Azizler EJAH f Vücutta ve bilhassa ellerde çıkan ufak urlar, siğil, sivilce EJDER (Ejderha) f Büyük canavar Büyük yılan EJGAN (Ejgehân) : f Tenbel, miskin, iş yapmaktan hoşlanmayan EJHAN f Tenbel EJİR f Akıllı, uyanık, açık göz |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EKABB İnce belli EKÂBİR (Ekber C) En büyükler Pek büyükler Devlet ricali Rütbece büyük olanlar EKÂBİR-İ ULEMÂ En büyük âlimler, en büyük İslâm âlimleri Âlimlerin en ileri derecede olanları EKADİH (Kıdh C) Kıdhlar, oklar EKAHİ (Ukhuvan C) Papatyalar, papatya çiçekleri EKALİM (İklim C) İklimler, memleketler, mıntıkalar EKALİM-İ BÂRİDE Soğuk iklimler, soğuk memleketler EKALİM-İ HÂRRE Sıcak iklimler, ülkeler EKALİM-İ SEB´A Yedi iklim * Yedi kıt´a EKALL Daha az, en az, pek az En küçük (Bak: Akall) EKALL-İ KALİL Azın azı, pek az, en az EKALLİYET (Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk Azlık Azınlık EKAM (Ekme C) Tepeler, bayırlar EKANİM (Uknum C) Asıllar, rükünler, zatlar EKANİM-İ SELÂSE Üç unsur (Bak: Teslis) EKARİB Akrabalar Yakın hısımlar EKARİM (Kerim C) Kerem sâhibi olanlar EKASIR (Akser C) En kısalar, pek kısalar EKASİ (Aksâ C) En uzaklar, pek uzaklar EKASİ-İ BİLÂD Uzak beldeler, en uzak şehirler EKASİM (Aksam C) Aksamlar, paylar, kısmetler EKASİRE (Kisrâ C) Kisralar, şahlar Eski Acem padişahları EKASİS (Kıssa C) Kıssalar, ibretli hikâye ve dersler EKATİ (Kati C) Sürüler, koyun sürüleri EKAVİL (Akvâl C) Kaviller, sözler EKAVİL-İ BÂTILA Bâtıl sözler, doğru olmayan sözler EKAVİL-İ KÂZİBE Uydurma ve yalan sözler EKAZİB Yalanlar, kizbler, yalan ve uydurma sözler, asılsız kelâmlar EKAZZ Yeleksiz ok EKBA´ (Kibâ C) Süprüntüler EKBAD (Kebed ve Kebid C) Kebedler, ciğerler EKBER Daha büyük, en büyük EKBER-ÜL KEBÂİR Kebâirin kebâiri Büyüklerin en büyüğü Büyük günahların en büyüğü (Bak: Mubikat-ı seb´a) EKBES Alnı yumru ve başı büyük kimse EKDÂR (Keder C) Kederler, acılar, üzüntüler EKDÂR Ü ÂLÂM Kederler, acılar EKDAS (Küds C) Küdsler Hurmalar EKDER Bulanık * Bozrenkli EKELE (Âkil C) Çok yiyenler, oburlar, pisboğazlar EKEME Bayır, yüksekte olan taşlık tepe EKERAT Ziraat ve imar için, sahiblerinin rençberlere verdikleri arazi EKESS Ufak dişli, küt dişli EKFA´ (Küfv C) Eşler, benzerler, denkler, eşitler, uygunlar, müsaviler, muadiller EKFAL (Bak: Akfâl) EKFAN (Kefen C) Kefenler, ölülerin sarıldıkları bezler EKHAL (Kühl C) Göze çekilen sürmeler EKHEB Gök renkli, mavi renkli EKHEL Gözü sürmeli* Baş ve gövde damarı EKİD(E) Sağlam, metin, muhkem * Sarih, kesin, açık, kat´i, muhakkak Kuvvetli, te´kidli EKİDEN Metin, muhkem ve sağlam şekilde * Açık ve kesin olarak Sarahaten ve kat´iyyen * Mükerreren, tekrar olarak EKİLE Yenmiş, yenilmiş yemek EKİNOKS Fr Altı aylık fasılalarla gece ve gündüzün eşit oluşu EKİR (C: Ekere) Ekinci EKKAF Eğerci, semerci EKKAL Çok yeyici, obur EKKE Pek sıcak gün EKL Yemek yeme EKL Ü ŞÜRB Yeyip içme EKLE Bir kere doyana kadar yemek EKLEF Yüzü çilli olan adam * Koyu renkli arslan EKLEKTİZM yun Fls: Birbirinden farklı görüşlerin bazı ortak taraflarını bulup uzlaştırıcı bir görüş ileri sürme EKLİPTİK Güneşin dünya etrafında yapmış olduğu zahirî hareketinde çiziyor gibi göründüğü yol EKMAM (Kimm C) Tomurcuklar Ağaç çiçeklerinin kapçıkları EKMAM (Kümm C) Elbisenin kolları, yenleri, kol ağızları EKME (C: Ekemât-Üküm) Yüksek yer EKMEH Anadan doğma kör * Tepe,bayır, yüksek yer EKMEHİYYET Ekmehlik, anadan doğma körlük EKMEL Mükemmel, en kâmil, eksiği olmayan, en mükemmel EKMEL-İ ENBİYA Nebilerin en mükemmeli, Peygamberimiz Hz Muhammed (ASM) EKMEL-İ MAHLUKAT Yaradılmışların en mükemmeli, Hz Muhammed (ASM) (Bak: Mefhar-i Kâinat) EKMELÂNE Ekmel olana yakışacak şekilde EKMELİYYET Pek mükemmel ve kusursuz olanın hâli Kusursuzluk, mükemmellik, noksansızlık, eksiksizlik EKNAN (Kinân C) Mahfazalar, perdeler * Evler, odalar, hücreler Çadırlar EKNUN f şimdi, el´an, hâlâ EKOL (Fr Ecole) Fikir üzerinde işleyen bir nevi mekteb * Bir üstadın talebeleri Bir üstadın mesleği, tarzı EKOLALİ yun Psk: Sesleri taklit etme, yansıtma Çocuk dünyaya geldiği zaman çevresinde konuşulan dilin seslerini çıkaramaz Kendine mahsus sesleri çıkarır Çevrede konuşulan dilleri dinleye dinleye çevredeki sesleri taklid etmeye başlar, bu taklid edebildiği sesleri sık sık tekrar eder Meselâ: ba, ba, ba gibi Bu dilin gelişmesinde psikolojik bir safhadır İslâm terbiyesinde dünyada çocuğun duyacağı ilk ses olarak ezan okunur Çocuk bununla bırakılmamalı, Kur´an sesine küçükten itibaren alıştırmalı, anadili gibi kendine yakın bulmalıdır EKOLOJİ yun Canlı varlıklarla çevreleri arasındaki münasebetleri araştıran biyoloji kolu EKONOMİ yun İktisad Tutum Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak Ölçülü ve idâreli harcamak İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve faaliyetler Bu faaliyetlere hâkim olan kaideleri inceleyen ilimİktisadî hâdiseler istihsal (üretim), istihlâk (tüketim), mübadele (değişim) ve tevzi (bölüşüm, dağıtım) olmak üzere dört çeşite ayrılır İktisat ilmi bu hâdiselerin birbirleriyle olan ilişkileri, müvazeneleri (dengeleşimleri), teşkilâtlanma ve idaresi bakımlarından şekillerini inceletmekte ve hâdiselerin matematikî olarak mümkün modellerini bulmaya çalışmaktadır Günümüzde iktisat politikaları büyük bir ehemmiyet kazanmıştır İktisadî politikalar, bugünkü dünyamızda iki ana sisteme ayrılmıştır 1- Kapitalizm; 2- Sosyalizm Bunlar arasında zikredilen "karma ekonomi" şekli esas itibariyle bunlardan birine dâhil edilmektedir İslâm iktisat sistemi bunlardan esastan ayrılmaktadır Bu iki sistem, dünya hayatını esas alan maddeci sistemlerdirKapitalist sistem, emeği ferdî sermayeye sosyalist sistem, emeği devlet tahakkümüne bağlar Kapitalist sistemde sermaye sahipleri, sosyalist sistemde devlet ve toplum adına bir grup hakim olur Her iki sistem istismar "sömürme" ve tahakküme dayandığı için cemiyet hayatında anarşiyi ve ihtilâlleri doğurmakta, insanlık, barış, huzur ve saadete ulaşamamaktadırİslâmiyet ise kapitalizmin ferdin istismarını; sosyalizmin kollektif tahakküm ve istismarını ortadan kaldırır Herkesin kazancı, emeğine göre olur EKPEK-ÜL KÜPEKA Köpeklerin en köpeği * Çok âdilik ve alçaklık EKRA´ (Bak: Ker´) EKRAD Kürdler EKRAM Küçük burunlu * Küçük boylu EKRAN Üzerine bir cismin hayalinin aksettirildiği saydam olmayan düz satıh EKREH Çok iğrenç, en kerih EKREH-İ MAHLUKAT Mahlukların en kerihi, en iğrenci EKREM Çok cömert, daha kerim, en kerim(Arkadaş! Şu Zat-ı Nurâni (ASM) mürşid-i imâni, Resul-i Ekrem (ASM) bak nasıl neşrettiği hakikatın nuriyle, Hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb ile âlemin şeklini değiştirerek nurâni bir şekle sokmuştur MN) EKREM-ÜL EKREMÎN Ekremlerin en ekremi Cenab-ı Hak (CC) EKREMANE Ekremce, ekrem olana yakışacak şekilde Çok elaçıklığıyle, cömertlikle EKREMİYYET Ekremlik, ekrem olma hâli EKSA Üstüste pek çok giyinen (adam) EKSANTRİK Lât Merkezden uzakta kurulmuş * Mat: İç içe olduğu hâlde merkezleri ayrı olan daireler * Müstesna, taaccüb edilip şaşılacak, hayret verici EKSEH Aksak kimse EKSELANS Fr Eskiden bakanlar, elçiler ve cumhurbaşkanları için kullanılan bir ünvan EKSEM Büyük karınlı, şişman adam EKSER Pek fazla Daha çok Kesrette olan En çok EKSERİ f Çoğu zaman, çok defa, ekseriyetle EKSERİYA (Ekseriyya) Pek çok zaman, en ziyade, sık sık, ekseriyet üzere, alel-ekser EKSERİYET (Ekseriyyet) En büyük kısım, çokluk* Bir topluluk ve hey´etin yarısından fazlası * Bir mecliste üyelerin verdikleri rey´lerin büyük kısmı ve bunların üstünlüğü EKSERİYET-İ MUTLAKA f Yarımın bir fazlasıyla elde edilen ekseriyet, mutlak ekseriyet EKSERİYET-İ SÜLÜSAN Ekseriyet kazanacak tarafın en az mevcudun sülüsânı (üçte ikisi) miktarında olması şartıyla olan ekseriyet EKSERİYETLE Daha ziydesiyle Çoklukla EKSİBE (Kesib C) Büyük çöllerde ve sahralarda, rüzgârın biriktirdikleri kum yığınları EKSİYYE f Boza EKSPER Fr Uzun tecrübe neticesi bir sahada ihtisas kazanan, meleke sahibi olan kimse EKSPRES ing Seyahatı esnasında ancak büyük duraklarda duran ve çok hızlı giden vasıta EKŞEF Açık nesne * Savaşta kalkanı olmayan kimse EKŞEM Doğuştan kusurlu olan Burnu, kulağı kesik veya noksan doğan (adam) * Pars denilen vahşi hayvan EKTAD Cemaatler, topluluklar, kalabalıklar, bölükler, takımlar * Misaller, temsiller, örnekler EKTAF (Ketif C) Omuzlar Omuz kemikleri, kürek kemikleri EKTAR (Keter C) Haysiyetler, onurlar, şerefler, şanlar, ünvanlar, soylar Nesebler, dereceler, mertebeler EKTEM Çok sır saklayan, esrar gizleyen kimse * Büyük karınlı ve şişman olan adam EKUL (Ekl den) Çok fazla yiyen, obur, pisboğaz EKULÂNE f Oburcasına EKULÎ Oburluk EKULÜ Ben derim, ben söylüyorum (meâlinde) EKULÜ KEMÂ KÂLE Onun söylediği gibi söylerim (meâlinde) EKVA Daha kuvvetli, en kuvvetli EKVA´ Eli eğri olan EKVAB Küpler, kadehler Sırçalar EKVAH (Kûh C) Kamıştan yapılan penceresiz ufak kulübeler EKVAN (Kevn C) Alemler Mahluklar Varlıklar Oluşlar EKVAR (Küvâre C) Petek Arı kovanları EKVAS (Kevs C) Yaşmaklar EKVATOR Fr Hatt-ı istivâ Dünyayı kuzey ve güney diye müsavi iki yarım küreye ayırarak, ikisinin arasından geçtiği farzedilen çember şeklindeki büyük çizgi * Yer yuvarlağının tam ortasında farzedilen ve dünyayı iki müsavi kısma ayıran (ve kırk bin kilometre olan) çember EKVAZ (Kûz C) Kâseler, bardaklar, kadehller EKYAL (Keyl C) Keyller, kileler, hububat ölçüleri, ölçekler EKYAS (Kis C) Kisler, para keseleri Torbalar * (Keys C) Akıllı kimseler EKYES Pek kiyâsetli, zeki, zekâvetli kişi Mâhir, maharetli, becerikli adam EKZEB Büyük iftira, büyük yalan, uydurma EKZEF (Kazf den) Çok iftira eden Başkası hakkında çok aleyhde yalan söyleyen ELÂ Arabçada söze başlarken kullanılır İstiftah harfi tâbir edilir Beş vecih üzere bulunur: 1 - Tevbih ve tenbih, 2 - İnkâr, 3 - İstifham-ı anin-nefiy, 4 - Arz, 5 - Teşvik ve rağbet ettirme, makamlarında ELA´ Görünüşü güzel, tadı acı olan bir ağaç EL-ACEB Acayip, Şaşılacak şey Tuhaf şey EL-AKS-ÜL MÜSTEVÎ Man: Mevzuu mahmul ve mahmulü de mevzu kılmak "İnsan hayvandır" kaziyesinde her iki kelimenin yerlerini değiştirerek "Bazı hayvan insandır" dediğimiz şeklindeki kaziyenin adıdır EL-ÂLÂ Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanları Ni´metler EL-AMAN Meded, aman, imdâd (mânasına olup yardım ve şikâyet edâtı olarak kullanılır) EL-AN Şimdi Hâlâ Hâl-i hazırda ELASS Sık dişli * Çenesi kulaklarına yakın olup boynu kısa olan EL´AS Gök dudaklı ELASTİK Fr Esnek, toplanıp çekilir, uzayıp kısalan ELASTİKİYYET Fr Esneklik Elâstiklik ELB Sürmek Reddetmek * Cem´etmek, toplamak ELBAB (Lübb C) Akıllar EL-BAB-ÜL EVVEL Birinci kısım İlk cüz Birinci kapı ELBETTE (Te´kid edâtı) Kat´i veya kat´iye yakın hükümlerde kullanılır Yazılı sözlerde daha çok "elbet" şeklinde geçer EL-BUĞZU FİLLAH Allah için buğzetmek Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab-ı Hakk´ın (CC) rızası dairesindedir İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır(Cay-ı ibret bir hâdise: Bir vakit İmam-ı Ali (RA) bir kâfiri yere atmış Kılıcını çekip keseceği zaman, o kâfir ona tükürmüş O kâfiri bırakmış, kesmemiş O kâfir ona demiş ki: - Neden beni kesmedin Dedi:- Seni Allah için kesecektim Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi, onun için seni kesmedim O kâfir ona dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti Madem dininiz bu derece safi ve hâlistir, o din haktır" dedi M) ELBÜRZ f Kafkas sıradağlarının en yükseği * Hakkında türlü türlü hurafeler ve masallar anlatılan Kaf Dağı * Uzun boylu ve yakışıklı kimse ELCEZİRE Mezopotamya Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan yerin adı Bugün Irak´ın toprakları arasındadır ELCİME (Licâm C) Hayvanların ağızlarına takılan gemler EL-CÜZ´Î Man: Mânası, mefhumu başkalarına şâmil olmayan, yani tek mâlum ferde âid olan kelime ELEDD Sert çarpışan kimse Metin * Hakkı kabul etmeyen, inatçı adam ELEKTRİK-İ MUDİ (Elektrik-i muzi) Parlak ışık veren, parlayan lâmba ELEKTROLİZ Fiz: Birleşik bir cismi elektrik vasıtasıyla elemanlarına ayırma işi ELEKTRON yun Atomda negatif yüklü zerrecik (Bak: Delil-i inayet) ELEM Ağrı Acı Keder Sancı Dert Gam Kaygı(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar gibi hastalıklar, elemler, belâlar hücum etmeye başlarlar Bir meded bir yardım için müsterhimane tabiata ve anâsıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeye başlar Bakar ki, hayatî hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki: vicdanı binler âmâl (emeller) ve emanî ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdi, Sâni´ ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı İİ) ELEM-İ DEMBEDEM Vakit vakit gelen elem Ara sıra gelen acı ELEM-İ YE´S Ümidsizlik elemi, yeisten gelen sıkıntı ELEMAN (Lât: Element) Unsur Bileşik bir şeyi meydana getiren basit şeylerden biri Bir bütünün parçaları ELEM-NAK Elem verici ELEM-NÜMUD Elem gösteren, elemli ELEM-ZEDE f Acılı Kederli Dertli ELEMZEDE-GÂN (Elemzede C) f Elemliler, kederliler, dertliler ELENDES şiddetli savaş eden kimse ELENG f Sur, duvar, siper * Kale ve istihkâm askeri ELES Hâinlik yapmak Hıyanet etmek * Mecnun olmak EL-ESİRRE Taht Bilinen bir makam sandalyesi Kürsü ELEST $ Rabbiniz değil miyim (meâlinde olan âyet-i kerimenin kısaltılmış işaretidir) (Bak: Bezm-i elest, Kalubelâ) ELET Noksanlaştırmak Eksiltmek * Hapsetmek * Yemin vermek ELETT Dişi kökünden çıkıp düşmüş olan kişi EL-EVVEL İbtidası olmayıp, herşey üzerine sâbık olan EL-EYS Vücud Varlık Büyük cisim (Bak: Leys, Eys) ELEZZ (Leziz den) Çok lezzetli, en leziz ELEZZ-İ ET´İME Yemeklerin en lezzetli olanı ELF 1000 Bin sayısının ismi Bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek (mânâlarına gelir) ELF-İ EVVEL Peygamberimizin hicretinden sonra geçen bin yıl ELF-İ SÂNİ İkinci bin ELFAF Lifler Lif lif Sarmaş dolaş * Cemaatler, taifeler EL-FATİHA Kur´ân-ı Kerim´in birinci suresinin adı olup bu sureyi okumaya işâret için söylenir (Bak: Fâtiha) ELFAZ (Lafz C) Lafızlar Sözler Lügatlar ELFAZ-I CEMİLE Güzel sözler ELFİRAK Ayrılma, ayrılık sözü ELFİYE (ELFİYYE) Edb: Bin beyitli kaside ELFÜ-ELFİ Bin kere bin ELGA Dolaşık * Boynuzluluk ELGAF Sık otlar ve ağaçlar ELGAZ (Lügaz C) Lügazlar Bilmeceler, bulmacalar, yanıltmacalar ELGIBTA Gıpta olunur, gıpta ederim ELH İbadet ELHA Malâyâni ve boş konuşan * Dizlerinden biri diğerinden büyük olan deve * Karnı sarkık olan (Müennesi: Lahva) ELHAF Kirli, pis EL-HAK Hakkın ta kendisi Tam doğrusu Tam gerçekten * Hakkı, hakkı ile izhar ve beyan eden * Varlığı hiç değişmeyen, ibadete lâyık ve her hakkın sahibi, Allah (CC) Âdil-i Mutlak ve Vacib-i lizâtihi EL-HAKKU YA´LÛ Hak gâlib ve yüksektir, meâlindedir Bu mâna, bir Hadis-i Şerife işaret eder ELHAL şimdi, hâlâ, henüz, şimdiki hâlde EL-HALİM Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim (Allah (CC) ELHAMDÜ-LİLLAH Kısaca meali: Her ne kadar hamd ve şükür varsa, ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah´a mahsustur İman, şükür, hamd, memnuniyet ifâde eden bir deyimdir (Bak: Hamd, Sübhanallah)(Leziz taamlara, hoş meyvelere şâkirane muhabbet-i meşruanın uhrevi neticesi, Kur´anın nassiyle, Cennet´e lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir muhabbettir Hattâ dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir Burada meyve yersin Orada "Elhamdülillah" yersin Ve ni´mette ve taam içinde in´âm-ı İlâhiyi ve iltifat-ı Rahmâni´yi gördüğünden o lezzetli şükr-ü mânevi, Cennet´te gayet leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadisin nassiyle, Kur´an´ın işârâtiyle ve hikmet ve rahmetin iktizasiyle sabittir S) ELHAN (Lahn C) Lâhnlar, nağmeler, besteler, ezgiler ELHAN-I ŞİTA Cenab Şahâbeddin´in şöhret bulmuş olan bir kış şiiri Kış nağmeleri ELHASIL Hasılı, sözün özü, kelâmın lübbü, neticesi, kısası, kısacası Hülasa-i kelâm, netice-i kelâm, filcümle EL-HAYY Diri ve devamlı hayat sâhibi Zâtî hayat ile münferid, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah (CC) ELHAZ (Lahz C) Göz ucu ile bakışlar EL-HAZER Sakın! Sakınınız! (manasınadır) ELHUBBU-LİLLAH Allah için sevmek Muhabbet, dostluk, sevgi sırf Allah içindir Hoş geçim, insanlara olan muhabbet Cenab-ı Hakk´ın rızası içindir (Bak: Mana-yı harfî) ELHÜKMÜ-Lİ-L EKSER Çokluğa, ekseriyete göre karar verilir Hüküm ekseriyete göredir ELHÜKMÜ-LİLLAH Hüküm Allah´ındır ELİBAB Durdurmak Lâzım olmak ELİBBA´ (Lebib C) Akıllılar, kâmiller, kemalât sahipleri, olgun kimseler ELİF Birinci harf-i hecânın adı (Bak: Ebced) * (Ülfet den) : Bütün harflerle ülfet edebildiği için böyle isimlendirilmiştir Ebcedî değeri de bire delâlet eder ELİF Munis, sahip, dost EL-İHSAN ALE-L İHSAN $ İhsan üzerine ihsan, lütuf üzerine lütuf ELİL İnlemek, enin ELİM (Elime) Acı veren, acıtan, ağrıtan Çok şiddetli ağrı veren EL-İNSAF İnsaf edilsin, insaf edilmeli, insaf edelim ELİPS Fr Odaklar adı verilen sabit iki noktasından uzaklıkları toplamı sabit olan noktaların gösterdiği kapalı eğridir Eğri ve kapalı bir geometrik şekildir Karşılıklı iki tarafından genişlemiş bir çemberi andırır EL-İYAZÜ-BİLLAH Allah´a sığınır, Allah´a iltica ederiz Allah korusun, Allah saklasın (meâlinde duâ) ELİYY Çok yemin eden adam ELİZ f Sıçrama * Çifte, tekme ELKAB (Lakab C) Lakablar, namlar Rütbe ve makam sahiblerinin derecelerine göre söylenen ve çok zaman hürmet ifâde eden isimler EL-KARİA Kıyâmet EL-KÂSİBÜ HABİBULLAH Cenab-ı Hakk´ın (CC) ma´rifetini ve rızâsını kazanan onun habibidir, sevgili kuludur (Hadis meâli) ELKEN Dilinde tutukluk olan, kekeme, peltek ELKISSA Sözün kısası, sözden anlaşıldığına göre, hülâsa ELL Hastanın inlemesi * Harbe ile vurmak * Sürmek Sâfi * Sür´at etmek, hız yapmak ELLEYS Mutlak hiçlik Adem-i sırf ELLEZİ Mânası kendinden sonra gelen cümle ile tamamlanan bir kelimedir (Bak: Mevsule) ELMA Karamtıl dudaklı * Çok koyu gölge ELMA´ (Elmaî) Çok zeki, zekâveti kuvvetli, idrak derecesi üstün olan kimse EL-MACİD Allah (CC) ELMAH(İ) Her gördüğü şeyi araştırmağa ve tedkik etmeğe meraklı olan kişi ELMAS Çok kıymetli, beyaz, şeffaf mâden Cevher Kıymetli taş (En saf karbondur) ELMAS Küçük kaşlı olan ELMAS-PARE Elmas parçası * Mc: Çok güzel ELMAS-RİZE Elmas kırıntısı, döküntüsü ELMAS-TIRAŞ Elmas gibi yontulmuş olan makbul bir cam, kristal ELMAZ Yalnız üst dudağı beyaz olup, burnu bile ak olmayan at EL-MECİD Esmâ-i İlâhiyedendir EL-MİNNETÜ LİLLAH Minnet ancak Allah´ındır "Ancak Allah´a minnet edilir" EL-MÜHEYMİN Her şeye dikkat edip koruyan ve emin eden (Allah CC) ELSA´ Sık dişli * Sin telâffuz edecek yerde sâ telâffuz eden Râ yerine yâ telâffuz eden (meselâ "er" diyecek yerde "ey" demek gibi) ELSEN Fasih ve düzgün konuşan ELSİNE (Lisan C) Diller Lisanlar ELSİNE-İ ENAM Mahlukatın dilleri Halkın dilleri ELSİNE-İ GARBİYYE Batı dilleri, garb lisanları ELSİNE-İ MUHTELİFE Çeşitli ve birbirinden farklı diller ELSİNE-İ SELÂSE Üç lisan Türkçe, Arapça ve Farsça ELSİNE-İ ŞARKİYE Doğu dilleri ELSİNE-İ TERKİBİYE Birbirine eklenen kelimelerle konuşulan diller Terkibli ifâdesi çok olan, Arabçaya uymayan lisanların hususiyeti (Arabî Lisanına "Tasrifî" denilir Çünkü aynı kökten kelimeler rahatlıkla yapılmaktadır Arabçaya bu hususta yetişen başka bir lisan yoktur) ELT Noksanlaştırmak Hapsetmek * Yemin vermek ELTA´ Boz dudaklı Dişlerinin rengi değişmiş olan ELTAF (Lutf C) Lütuflar, iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler Nezaketler, nazik davranmalar Okşamalar ELTAF Daha lâtif Daha hoş Çok lâtif ELTİ t İki kardeş zevcelerinin her birine nisbetle diğeri Bir kadının kaynının zevcesi ELUF Ülfeti fazla, herkesle konuşup görüşmeye alışık olan kimse ELUH Kasem, and, yemin ELUK Sefir, büyük elçi ELUKE Risalet ELULE Semiz, besili koyun ELVAH (Levha C) Levhalar Tablolar ELVAH-I ÂLEM Âlemin görünüşü, manzara ve levhaları ELVAH-I MAHFUZA (Bak: Hafiziyyet, Levh-i Mahfuz) EL-VALİ Her şeye mâlik ve sâhib olan Allah (CC) ELVAN (Levn C) Renkler Muhtelif görünüşler ELVAN-I İBADET İbadet renkleri * Mc: İbadet çeşitleri(Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır ve Fâtiha-i Şerife, şu Kur´an-ı Azîmüşşan´ın bir timsal-i münevveridir Namaz dahi bütün ibadatın envâını şâmil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvan-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir S) ELVAN-I SEB´A Yedi renk ELVE Yemin etmek, kasem ELVEDA Allah´a emânet olun Allah´a ısmarladık (yerine söylenen bir ta´birdir) EL-VEHHAB Allah (CC) ELVES Zayıf kimse * Ahmak kimse ELVİYE (Livâ C) Livâlar, sancaklar, bayraklar ELVİYE-İ MÜTEMEVVİCE Dalgalanan bayraklar ELYAF (Lif C) Lifler ELYAK Daha münâsib Daha lâyık ELYASA (AS) Benî İsrail Peygamberlerindendir Benî İsrail ise; günden güne Kitabullah´ı dinlemez olmuştu Cenab-ı Hak Asuriye Devleti´ni onlara musallat eyledi Sonra Yunus (AS) Asuriye içinde Ninova şehrinde Peygamber oldu ELYE (C: Eleyât) Koyun kuyruğu * Başparmağın ve dizin aşağı yanlarında olan kabaca etler ELYEL Çok karanlık gece ELYES Bahadır, yiğit ELYEVM Bugün Hâlâ (Bak: Yevm) ELZEM Daha lâzım Çok lâzım Ziyade mucib * Küçük parmaklı ELZEMİYYET Pek lüzumlu ve gerekli olan bir şeyin hâli Son derecede lüzum, gereklilik |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EM Soru sorma mânasında atıf edatıdır İstifham elifi mânasına da gelir "Yahut, belki, yoksa" kelimeleriyle tercüme edilebilir EM´Â (Miâ C) Bağırsaklar EM´Â-İ GALİZA Kalın bağırsaklar EM´Â-İ RAKİKA İnce bağırsaklar EMACİD (Emced C) Emcedler, en şanlılar, en şerefliler, eşrefler, en fazla haysiyet ve onur sahibi olan kimseler EMAK Uzun, tavil EM´AK (Meak C) Göz pınarları EMÂKİN (Mekân C) Yerler Mekânlar EMÂKİN-İ MUKADDESE Mukaddes yerler, kutsal mekânlar EMALE (Bak: İmâle) EMALİC (Ümluc C) Fidanlar, yapraklar, uzun yapraklı otlar EMALİS (İmlis"e" C) Otsuz ve susuz sahralar, çöller EMAM Bir şeyin ön tarafı EMAN Korkusuzluk * Af ve yardım dileme Eminlik (Bak: Aman) EMANAT (Emanet C) Emanetler EMANET Eminlik İstikamet üzere bulunmak * Birisine koruması için teslim edilen şey Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey Birisine bir şeyi koruması için bırakma Emniyet edilip inanılan şey * Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen * Osmanlılar Devrinde bazı devlet dairelerine verilen isim Şehr emâneti, Rusumat emâneti gibi(Dinimiz, emaneti ehline bırakmamızı emreder İdare makamları da birer emanettir Hz Ömer (RA) halifelik makamına getirilince şöyle demiştir: "Ey insanlar! Ben Allah ve Peygamberimize itaat ettiğim sürece, siz de bana uyun ve itaat edin Doğru yoldan saparsam, kılıçlarınızla beni doğrultun" Demek ki müslüman hata ve haksızlık karşısında pasif kalamaz) EMANETDAR f Kendisine birşey emanet edilen kimse, emanetçi EMANETDARÎ f Emanetçilik EMANETEN Emanet yoluyla, emanet olarak * Bir resmî daire tarafından bizzat, ihale şeklinde ve iltizam suretiyle olmayarak EMAN-HAH f Eman isteyen, eman diliyen, aman diyen EMANİ Emniyetler Niyetler, gayeler, istekler Arzular, dilekler * f Eminlik, korkusuzluk EMANİ-İ MAHSUSA Hususi arzular, özel maksatlar EMARAT Emareler, nişanlar, işaretler, ip uçları EMARAT-I HASENE İyi alâmetler EMARE Alâmet, işaret, nişan, iz, ip ucu, belirti(Gizli olan umura Şeriat emarelere göre hükmeder İİ) EMARET Emirlik Bir emir veya bey veya prensin idaresinde olan memleket EMARİD (Emred C) Bıyıkları terlememiş gençler EMASİL (Emsel C) Benzerler, eşler, akranlar, müsaviler * İtibarlı kimseler EM´AT Gövdesinde kılı olmayan kimse * Tüyü dökülen kurda "zi´b-i em´at" derler EM´AZ (C: Emâız) Sert, sağlam, taşlı yer EMAZİR (Mezir C) Kuvvetli ve azamet sahibi olanlar EMBEL Kılıcı ve silahı olmayan * Eyer üstünde doğru oturamayan * Boynu eğri olan EMBRİYOLOJİ yun Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler Dünyada başlangıçtan bugüne kadar iklim, fizik ve kimyevi şartlar, beslenme şartlarında değişmeler olmuştur Allah, yarattıklarına karşı çok merhametli ve lütufkâr olduğu için zor şartlarda canlıların yok olmaması için vücutlarında gerekli değişikliklerle donatmıştır Meselâ: Kutup tilkisinin kışın karlı ortama uyması için tüyleri beyaz, baharda ve yazın ise boz olur DDT gibi kimyevi ilaçlarla böceklerin tamamen imhâ olmaması için bir müddet sonra böcekler bir muâfiyet "bağışıklık" kazanıyorlar Bunun gibi, canlılar âleminde rahmet eseri sayısız hikmetli hâdiseler var Bu, hâdiselere "İçgüdü" "Mütasyon", "evrim" gibi bir takım isimler takıp tesadüfle izah etmek imkânı yoktur EMCAD (Mecid C) şeref, onur ve haysiyet sahibleri EMCED (Mecid den) Pek büyük, daha büyük, şerefi şânı çok olan EMCED-İ EMÂCİD şereflilerin şereflisi, en şerefli EMCER Karnı büyük kimse EMDEŞ Elinin sinirlerinde rahâvet olup eti az olan kimse EME (C: İmâ-İmât) Câriye, kadın köle EME Unutmak, nisyân * İkrar etmek EMED Son, nihayet Gayet Encam, intihâ EMEDD (Medd den) Daha uzun, pek uzun, daha tavil EMEDD-İ A´MÂR Ömürlerin en uzun olanı EMEK-DAR f Emeği geçmiş, kıdem ve mükafâta hak kazanmış memur, hizmetçi Eski ve sadık hizmetçi EMEL Ricâ, ümid, şiddetli istek Ummak * Gaye (İnsanları canlandıran emeldir, öldüren ye´istir M) EMENE Emn, emniyet, eminlik EMERE (C: İmer) Çöllerde taştan belirlemek için yapılan alâmetler EMERR Pek acı EMESS Çok fazla temâs eden, dokunan En çok messeden EMEVİ DEVLETİ Dört halife devrinden sonra devlet idaresi Beni Ümeyye hanedanına geçmiştir Buna nisbetle bu devlete "Emevi Devleti" adı verilmiştir (Mi: 661-750) seneleri arası Emevi Devletinin saltanat devresidir Muâviye bin Ebi Süfyan´dan başlamak üzere 14 halife gelip geçmiştir Son halife Muhammed bin Mervan (2 Mervan) dır Bu devirde kavmiyetçilik İslâmiyete çok zararlar vermiştir Yine bu devirde Din-i Mübinin aktar-ı İslâmda yayıldığını unutmamak icab eder Doğuda Türkistan ve Endonezya, kuzeyde Kafkasya, batıda Anadolunun yarısı, İspanya ve Kuzey Afrika Emevi topraklarına katıldı Emevi hükümdarlarının Ehl-i Beyt´e ettikleri zulüm ve akıttıkları kan sebebiyle çıkan isyanlar devleti zayıflattı Abbâsi taraftarları ile kavi bir ekseriyet Abbasi tarafına geçti Horasan´lı Ebu Müslim, Emevi Devletini bir muharebede Abbasilere devretti Böylece Emeviler tarihe karışmış oldu (Bak: Endülüs, Muaviye) EMGAZ Kırmızı, kızıl nesne, ahmer * Aşkar at * Koyunu sağdıklarında süt ile birlikte kan çıksa "emgazeti´ş şât" derler EMHAK Donuk beyaz EMHAL (Mehl C) Mehiller, mühletler, vâdeler, zamanlar, bir iş veya vazifenin yapılması için verilen fazla zamanlar EMHAR (Mehr C) Mehrler, nikâh bedelleri Zevceynin ayrılmaları halinde kadına verilecek olan ve nikâhta kararlaştırılan para ve sair eşyalar * (Mühür C) Taylar, at yavruları EMİHE Koyunlarda meydana gelen uyuzluk EMİME Bir cins ot * Demirci çekici EMİN Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan Korkusuz * Kendisinden korkulmayan * Kendine inanılan İtimat edilen * İnanan, güvenen * Çok iyi bilen, şüphe etmeyen EMİR (Bak: Emr) EMİR Emredici olan Seyyid Şerif Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi * Büyük ve meşhur bir soydan gelen * HzPeygamber´in (ASM) soyundan gelen * Zengin EMİR-ÜL CEYŞ Serasker, serdar, başkumandan EMİR-ÜL MA´ Amiral Deniz kuvvetlerinde albaydan büyük rütbede bulunan subaylar EMİR-ÜL MÜ´MİNÎN Müminlerin, İslâmların işlerinde emir ve tedbir eden reis Halife İslâm Devlet Reisi EMİRANE f Emredene yakışır bir surette Emir gibi EMİRBER f Subayların kıt´a ve daire dışında emirlerinde bulunan erler EMİRKULU Aldığı emri yapmağa mecbur olan, verilen emri yerine getirmekle görevli kimse EMİRNAME f Âmirin emri yazılı olan kağıt Üst makamdan verilen emir kağıdı EMKİNE (Mekân C) Mekânlar, hâneler, evler, mahaller, mevkiler, yerler EMKİNE-İ CEDİDE Yeni evler EMLA´ (Mele´ C) Topluluklar, mele´ler, cemaatler, cemiyetler, bölükler, kalabalıklar EMLAH (Melih den) Pek melih, en melâhatli, çok güzel EMLAH (Milh C) Tuzlar EMLAK (Mülk C) Mülkler İnsanın tasarrufunda bulunan yerler * Melekler EMLED En genç, çok körpe ve nazik vücut veya dal (Müennesi: Meldâ) EMLES Avuç içi gibi düz ve yumuşak olan EMLET Mülk etmek Çiftlendirmek, tezvic EMM Kasdetmek EMMÂ (Şart edâtıdır) "Lâkin, ancak şu kadar var ki" meâlinde EMMÂ-BA´DÜ "Bundan sonra" manasına olup bir başlangıç hitabından sonra söylenir Buna fasl-ı hitab denir EMMARE Emreden Zorlayan Cebreden EMN Eminlik Korkusuzluk Emniyet Bir şeye itimad etmek İnsanda doğruluk ve imandan ileri gelen yüksek bir meleke ve kabiliyet Rahatlık EMN Ü ÂSÂYİŞ Eminlik ve rahatlık, korkusuzluk, tehlikesizlik, güvenlik EMN Ü EMÂN Korkusuzluk ve emniyet hâli EMN Ü EMÂNET Emniyet ve eminlik EMNİYET (Emniyyet) : Eminlik, emin olma hâli, korkusuzluk, tehlikesizlik * İtimad, güvenme, inanma * Polis ve zabıta teşkilâtı EMNİYET-İ TÂMME Tam bir emniyet ve korkusuzluk EMPERYALİZM Fr Bir devletin, sınırlarını genişletme politikası Sınırları genişletmekteki gaye, başka memleketlerin zenginlik kaynaklarını ele geçirme ve insanlarını kendi hesaplarına çalıştırmaktır Bu maksat için çok defa silâhlı harp, hem masraflı, hem de hürriyet fikriyle bağdaşmadığından zamanımızda daha sinsi ve maskeli bir emperyalizm şekline başvurulmaktadır Modern emperyalizm denilen bu şekil iktisadi ve kültür hayatı bakımından bir ülkeyi kendine bağlamak suretiyle menfaat (yarar) sağlamaktadır Gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkeleri bu yolla kendilerine bağımlı hâle getirmektedir İnsanlarını kendi kültür ve ideolojileriyle yetiştirdikleri için felsefe, siyasi görüş ve yaşayış bakımından kendilerinden ayrılamaz hâle getirmek isterler EMR İş buyurma * Buyurulan şey * Madde, husus, hâdise EMR-İ ADEMÎ Olması mümkün olan birşeyin sebeblerinden bir veya birkaçını yapmamakla o şeyin olmamasına sebep olmak EMR-İ Bİ-L-MARUF, NEHY-İ ANİL-MÜNKER Dinin emirlerini, Kur´âni ve İslâmi hakikatleri neşretmek ve bildirmek, men´edilen şeyleri de yaptırmamak İyiliği, İslâmi hususları emretmek ve teşvik etmek, kötülüğü men´edip yaptırmamağa sevketmek (Fakat bu kudsi vazifeyi âdabına itaat ve riâyet ederek ifâ etmek lâzımdır, zirâ bu itaat da dinimizin emirlerindendir) EMR-İ HAK Hakk´ın emri, Allah´ın emri Ölüm EMR-İ HÂS Hususi emir Belli bir şahsa verilen emir Özel ve belli bir iş EMR-İ İLAHÎ Allah´ın emri Mc: Ölüm(Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar Ubudiyetin dâisi, emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı Hak´tır Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir Fakat ille-i gaiyye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmiyerek verilen semereler, ubudiyete münafi olmaz Belki zaifler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler Eğer o dünyaya âit fâideler ve menfaatlar, o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz´ü olsa, o ubudiyeti kısmen ibtal eder Belki o hâsiyetli virdi akim bırakır, netice vermez İşte bu sırrı anlamıyanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve fâidesi bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibendî´yi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir´i, o fâidelerin bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar O fâideleri göremiyorlar ve göremiyecekler ve görmeye de hakları yoktur Çünki, o fâideler o evrâdların illeti olamaz; ve ondan, onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek Çünki onlar fazlî bir surette o hâlis virde talebsiz terettüb eder Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer Yalnız bu kadar var ki; böyle hâsiyetli evradı okumak için, zaif insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar O fâideleri düşünüp, şevke gelip, evrâdı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez Hem de makbuldür Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar, aktabdan ve selef-i salihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şüpheye düşer, hatta inkâr da eder MN) EMR-İ İSTİHBABÎ Müstehab veya sünnet olan vazife* Sevdirmek için verilen emir * Muhabbetin gereği olarak yapılması gereken iş EMR-İ İ´TÂ Verme emri Verilme emri EMR-İ İTİBÂRÎ Hakikatta, hariçte vücudu olmayıp, var kabul edilen emir, iş (İnsanın fiilleri, kesbi gibi) (Bak: İtibâri) EMR-İ KÜFRÎ İmansızlığa ait bir iş ve bir husus EMR-İ KÜN "Kün" emri Cenâb-ı Hakk´ın verdiği "Ol" mânasına gelen "Kün" emri Allah (CC) bir şeye "Ol" diye emretse, (Yani, "Kün" dese) o şey derhal olur (Yâni, "Fe Yekun") EMR-İ MAAŞ Geçinme işi ve hususu Hayat ihtiyaçları EMR-İ MÜŞKİL Zor iş, müşkil emir EMR-İ NİSBÎ Kıyas ile olan emir Öncekilerine veya diğerlerine göre olan iş veya emir veya hâdise İllet-i tâmme istemiyen ve vücud-u haricisi bulunmayan emir EMR-İ TEKVİNÎ Yaradılışa ait İlâhi kanun ve nizam Tekvine dair işler, hâdiseler, maddeler Fıtri kanunlar ve Âdetullahın tazammun ettiği emirler (Meselâ ilmin i´tâsı, mânen ameli emrediyor Zekânın i´tası ilmi emrediyor İstidadın bulunması zekâyı, aklın verilmesi ma´rifetullahı, kudretin verilmesi çalışmayı, cesaretin verilmesi cihadı mânen ve tekvinen emrediyor İİ) EMR-İ VÂKİ´ Beklenilmeyen iş, sürpriz Zorlayıcı bir baskı ile bir işi yapmaya mecbur etmek EMRAN (Mern C) Kürkler, mernler, hayvan derileri, postları EMRAZ (Maraz C) Hastalıklar Marazlar EMRAZ-I AKLİYE Akıl hastalıkları EMRAZ-I ASABİYE Sinir hastalıkları EMRAZ-I AYNİYYE Göz hastalıkları EMRAZ-I DAHİLİYE Dahilî hastalıklar, iç hastalıkları EMRAZ-I EFRENCİYE Frengi hastalıkları, efrenci marazları EMRAZ-I İNTANİYYE Mikroplu ve ateşli hastalıklar EMRAZ-I KALBİYE Kalb hastalıkları(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur O hastalık marazı da ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir Demek mânevi olan hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevkeder Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur! MN) EMRAZ-I NİSAİYE Kadın hastalıkları EMRAZ-I SÂRİYE Geçici, bulaşıcı, sâri hastalıklar EMRE Ak gözlü, beyaz gözlü EMRED Henüz tüyü bitmemiş, sakalı gelmemiş olan genç EMREŞ şerli, kötü kimse EMRET Kaşının kılı dökülmüş kimse * Yeleksiz ok EMRÎ (Emriye) Emirle ilgili, emre ait EMS Dünkü gün EMSAH Yürürken uylukların birbirine sürtmesi EMSAL (Misâl C) Denk Benzer Yaşları birbiriyle aynı olanlar * Mat: Kat sayı * (Mesel C) Kıssalar, hikâyeler, romanlar, masallar, destanlar EMSAR (Mısr C) Büyük şehirler, beldeler, memleketler, kasabalar EMSEL (Misil C) İmtisale şayan olan Tam benzer Efdal, ekrem ve eşref olan EMSEN Bevlin akması EMSİLE (Misâl C) Misaller Örnekler * Arapçada fiil tasrifini gösteren kitap EMSİYE (Mesâ C) Akşamlar, akşam vakitleri Günün son zamanları EMŞAC (Meşc C) Nutfenin vasfı Karışık Dağınık EMŞAK Yürürken uylukların birbirine sürtmesi EMT Yüksek yer Küçücük tepecikler * Doldurma EMTAR (Matar C) Yağmurlar EMTEN Pek metin, çok dayanıklı, en sağlam, fazlaca muhkem EMTİA (Meta´ C) Ticaret malları EMTİA-İ ECNEBİYE Yabancı memleket malları EMTİA-İ TİCARİYYE Tüccar malları EMUMİYYE Analık EMUN Kuvvetli, dayanıklı deve EMVÂC (Mevc C) Dalgalar EMVÂC-ÜL BİHÂR Denizlerin dalgaları EMVAH (Ma´ C) Sular EMVAL (Mal C) Mallar EMVAL-İ BÂTINA Nakit paralarla, evlerde, mağazalarda bulunan ticaret malları EMVAL-İ GAYR-İ MENKULE Bir yerden başka yere taşınamıyan, sabit olan mallar (Dükkan, ev, tarlagibi) EMVAL-İ MENKULE Bir yerden başka yere taşınabilir, götürülebilir eşya ve mallar (Masa, karyola, perde, çakı gibi) EMVAL-İ METRUKE Sahipleri olmayan, sahipleri kaybolmuş, sahipsiz mallar Terkedilmiş mallar EMVAL-İ ZÂHİRE Sâime denilen hayvanlar ile bir kısım arazi mahsulâtı ve madenleri ile yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret mallarıyla, nakitler EMVAT (Meyyit C) Meyyitler Ölüler EMYA(N) f Para kesesi, içine para konulan torba, çanta EMYAL (Mil C) Miller (Bak: Mil) EMYAL-İ BAHRİYYE Deniz milleri 6080 kadem, yani 1852 metreden ibaret olan deniz mesafesi EMYUS Anason dedikleri ot * Kendisinden tuz meydana getirilen taş ki, Türkçe ona "tuz taşı" derler EMZA Çok te´sirli olan, çok müessir * Hükmü çok geçen * Kat´i, şüphesiz EMZAH Yürürken uylukları birbirine sürüyüş EMZER Katı gönüllü, katı kalbli kimse EMZER Karnı büyük olan, şişman EMZİCE (Mezc den) Mizaclar, tabiatlar, huylar, meşrebler |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi ENA Ermek, idrak * Saat ENA´ Eğlenmek ENABİB (Ünbube C) Kamış gibi boğum, boğum olan şeyler İçi boş olan fen âletleri, borular ENABİK (İnbik C) İnbikler ENACİL (İncil C) İnciller ENADİD Perişan, saçılmış, dağılmış, pejmürde şeyler Perakende ENAET Acele etmeyip teenni üzere olmak Yavaş hareket ENAFİS (Enfes C) En nefis olan şeyler ENAHİD f Venüs gezegeni Zühre seyyaresi ENAK Ferahlı, sürurlu, neş´eli, sevinçli ENAM Halk Bütün mahlukat EN´AM Deve, sığır, koyun gibi hayvanlar * Kur´ân-ı Kerimin altıncı Suresinin adı ve bir kısım Kur´ân âyetlerinden ve Surelerinden müteşekkil dua kitabı ENAMİL (Enmele den) Parmak uçları EN´AMTE Sen nimet verdin, in´âm ettin (meâlinde) ENANİYET (Enâniyyet) Benlik Kendine güvenmek, gurur Hodbinlik Sadece kendine taraftarlık Her yaptığı işi kendinden bilmek(Gök, zemin, dağ, tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddit vücuhundan bir ferdi, bir vechi, "Ene" dir Evet "Ene" , zaman-ı Âdem´den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nurani bir şecere-i tuba ile, müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir Şu azîm hakikata girişmeden evvel, o hakikatın fehmini teshil edecek bir mukaddime beyan ederiz Şöyle ki:Ene, künuz-u mahfiye olan esmâ-i İlâhiyyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkilküşadır, bir tılsım-ı hayretfezadır O ene, mahiyetinin bilinmesiyle, o garib muamma, o acib tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künuzunu dahi açar Şu mes´eleye dair "Şemme" isminde bir risale-i Arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki:Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır Cenab-ı Hak, emanet cihetiyle, insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki; âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki; Hallâk-ı Kâinat´ın künuz-u mahfiyesini onun ile keşfeder Fakat ene, kendisi de gayet muğlak bir muamma ve açılması müşkil bir tılsımdır Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse; kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır Şöyle ki:Sâni-i Hakîm, insanın eline emanet olarak Rububiyyetinin sıfât ve şuunatının hakikatlarını gösterecek işaret ve nümuneleri câmi´ bir ene vermiştir Tâ ki; o ene, bir vâhid-i kıyâsi olup, evsaf-ı rububiyyet ve şuunat-ı Uluhiyyet bilinsin Fakat vâhid-i kıyâsi, bir mevcud-u hakiki olmak lâzım değil Belki, hendesedeki farazi hatlar gibi, farz ve tevehhümle bir vâhid-i kıyasî teşkil edilebilir İlim ve tahakkukla hakiki vücudu lâzım değildirSual : Niçin Cenab-ı Hakk´ın sıfât ve esmâsının mârifeti, enaniyete bağlıdır Elcevab: Çünki mutlak ve muhit bir şey´in hududu ve nihayeti olmadığı için, ona bir şekil verilmez ve üstüne bir suret ve bir taayyün vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz Meselâ: Zulmetsiz daimî bir ziya, bilinmez ve hissedilmez Ne vakit hakiki veya vehmî bir karanlık ile bir hat çekilse, o vakit bilinir İşte Cenab-ı Hakk´ın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahim gibi sıfât ve esmâsı; muhit, hudutsuz, şeriksiz olduğu için onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz Öyle ise, hakiki nihayet ve hadleri olmadığından farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzım geliyor Onu da enaniyet yapar Kendinde bir rububiyyet-i mevhume, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder; bir had çizer Onun ile muhit sıfatlara bir hadd-i mevhum vaz´eder "Buraya kadar benim, ondan sonra O´nundur" diye bir taksimat yapar Kendindeki ölçücükler ile, onların mahiyetini yavaş yavaş anlar Meselâ: Daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlikının rububiyyetini anlar ve zâhirî mâlikiyyetiyle, Hâlıkının hakiki mâlikiyyetini fehmeder ve "Bu haneye mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın malikidir" der ve cüz´i ilmiyle O´nun ilmini fehmeder ve kesbî san´atçığıyla O Sâni-i Zülcelâl´in ibdâ-i san´atını anlar Meselâ: "Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş" der Ve hâkezâ Bütün sıfât ve şuunat-ı İlâhiyyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, enede münderiçtir Demek ene, âyine-misâl ve vâhid-i kıyasî ve alet-i inkişaf ve mâna-yı harfî gibi; mânası kendinde olmayan ve başkasının mânasını gösteren, vücud-u insâniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mâhiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i âdemiyyetin kitabından bir eliftir ki, o elifin "İki yüzü" var Biri, hayra ve vücuda bakar O yüz ile yalnız feyze kabildir Vereni kabul eder: Kendi icad edemez O yüzde fâil değil; İcattan eli kısadır Bir yüzü de şerre bakar ve ademe gider Şu yüzde o fâildir, fiil sahibidir Hem, onun mahiyeti, harfiyedir; başkasının mânasını gösterir Rububiyeti hayâliyedir Vücudu o kadar zaif ve incedir ki; bizzat kendinde hiçbir şey´e tahammül edemez ve yüklenemez Belki, eşyanın derecat ve miktarlarını bildiren mizân-ül-hararet ve mizân-ül-hava gibi mizanlar nev´inden bir mizandır ki, Vâcib-ül Vücud´un mutlak ve muhit ve hudutsuz sıfâtını bildiren bir mizandırİşte, mahiyetini şu tarzda bilen ve iz´an eden ve ona göre hareket eden $ beşaretinde dâhil olur Emaneti bihakkın edâ eder ve o ene´nin dürbüniyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür ve âfâki malûmat nefse geldiği vakit, ene´de bir musaddık görür O ulum, nur ve hikmet olarak kalır Zulmet ve abesiyete inkılâb etmez Vaktâki ene, vazifesini şu suretle ifa etti; vâhid-i kıyâsi olan mevhum rububiyetini ve farazi mâlikiyetini terkeder Hakiki ubudiyetini takınır Makam-ı "ahsen-i takvim"e çıkarEğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup, vazife-i fıtriyesini terkederek kendine mâna-yı ismiyle baksa kendini mâlik itikad etse; o vakit emanete hiyânet eder $ altında dâhil olur İşte bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki, semâvat ve arz ve cibal, tedehhüş etmişler; farazi bir şirkten korkmuşlar Evet ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünema bulur; gittikçe kalınlaşır Vücud-u insanın her tarafına yayılır Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel´eder Bütün o insan, bütün letâifiyle âdeta ene olur Sonra nev´in enaniyeti de bir asabiyet-i nev´iye ve milliye cihetiyle o enaniyete kuvvet verip, o ene, o enaniyet-i nev´iyeye istinad ederek, şeytan gibi, Sâni-i Zülcelâl´in evamirine karşı mübareze eder Sonra kıyas-ı binnefs suretiyle herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenab-ı Hakk´ın mülkünü onlara ve esbaba taksim eder Gayet azîm bir şirke düşerEvet, nasıl mirî malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hâzır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir Öyle de: "Kendime mâlikim" diyen adam, "Herşey kendine mâliktir" demeye ve itikad etmiye mecburdurİşte, ene, şu hâinâne vaziyetinde iken; cehl-i mutlaktadır Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir Çünki duyguları, efkârları; kâinatın envâr-ı mârifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için, sönerler Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyalanır Mahz-ı hikmet gelse; nefsinde, abesiyet-i mutlaka suretini alır Çünki şu haldeki ene´nin rengi, şirk ve ta´tildir, Allah´ı inkârdır Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa; o ene´deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür; göstermez S) ENAR f Nar meyvesi ENASE Demirin yumuşak olması ENASİ (Enâsiye) (İnsan C) İnsanlar * Basar, göz ENASİYA Bir mürekkeb ilâç ENB Horlamak, tahkir etmek Ayıplamak ENBAHUN f Sağlam, metin, muhkem, tahkim edilmiş yer * Hisar, kale ENBAN(E) f Yiyecek çantası, heybe Dağarcık adı verilen deri çanta ENBAR f Yığın, dolu, küme * Gübre Ekinlere, kuvvet vermesi için dökülen eski fışkı, hayvan tersi ENBAR (Nibr C) Anbarlar, nibrler İçinde çeşitli mallar saklanan kapalı mahfaza, oda ENBAŞTE f Yıkılmış, dağılmış * Tıkanmış ENBAZ (Nebez C) Namlar, lâkablar, takma adlar, soyadları ENBAZ f Ortak, şerik, eş ENBAZÎ f Şeriklik, ortaklık ENBEL En şerefli ENBER Kadın tuzluğu adı verilen ufacık kara yemiş ENBERUT f Armut ENBESTE f Koyulaşmış, katılaşmış, sıvılığını kaybetmiş * Uyuşmuş, miskinleşmiş insan ENBESTE-DEM f Miskin, uyuşuk kişi Tenbel, gayretsiz kimse ENBİR f Yaş ve kuru çamur ENBİRE f Üzeri toprakla sıvalı olan damlarda sıvanın altına konulan çalı, saz, talaş gibi şeyler ENBİYA (Nebi C) Nebiler Peygamberler (Aleyhimüsselâm)(Eğer suâl etseniz ki: Bi´set-i enbiya ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor "El hükmü lil-ekser" kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer, şerdir; hattâ bi´set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir Elcevab: Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar Meselâ: Yüz hurma çekirdeği bulunsa toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur Fakat su verildiği ve mücâhede-i hayatiyeye mâruz kaldığı vakit, su-i mizâcından sekseni bozulsa; yirmisi, meyvedar yirmi hurma ağacı olsa, diyebilir misin ki: "Suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu " Elbette diyemezsin Çünki o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz Hem meselâ : Tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibariyle beşyüz kuruş eder Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa; yirmisi, yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki: "Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu " Hayır öyle değil, belki hayırdır Çünkü o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dörtyüz kuruş fiatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandıİşte nev´-i beşer bi´set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücâhede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiyâ gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev´inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti M) ENBİYA SURESİ Kur´ân-ı Kerim´in 21suresi olup Mekke-i Mükerreme´de nazil olmuştur ENBUB f Minder, döşek, yatak Döşeme ENBUDE f İstif edilmiş, katlanmış, nizamlanmış, nizama konmuş, devşirilmiş ENBUH f Ziyade, çok, kalabalık * Çokluk, ziyadelik, cemaat, izdiham * Meclis, kurultay * Kalın, yoğun * Duvarın yıkılıp dökülmesi ENBUŞE Patates gibi yerden çıkarılan şeyler * Ağaç kökleri ENBÛY f Koklama, koku alma ENBUZEN f Asıl, esas, madde ENBÜR f Ateş veya ocağı karıştırmağa mahsus âlet ENBÜRE f Dere, çay * Tüyü dökülmüş olan hayvan * Dolap beygiri * İşkembe ENCAD (Necd C) Yüksek yerler, yüce mekânlar ENCÂM Son, nihayet, netice ENCÂM-I KÂR İşin neticesi, amelin sonu ENCAS (Necis C) Pisler Necis şeyler ENCERE Gemi lengeri ENCİN f Tane tane, ufak ufak, parça parça * Sıvacı ENCİR(E) f İncir meyvesi ENCUH (Encug) f Kıvrım * Buruşmuş, solmuş meyve ENCÜM (Necm C) Yıldızlar Necmler ENCÜMEN f Cemiyet şura Meclis Komisyon ENCÜMEN-İ DÂNİŞ Akademi İlim encümeni ENCÜMEN-GÂH f Cemiyet, meclis ENDA´ Yüksek, yüce, âlâ * (Nedâ C) Nedâlar, çiğler, şebnemler ENDAD (Nidd C) Benzerler Emsâller * Misiller şerikler, eşler(Vahdaniyet ve kudret-i İlâhiye bu kadar âyât-ı fiiliye ve kavliyesiyle zâhir ve bâhir iken, buna karşı insanlardan bazıları vardır ki, Allah´a karşı denkler, nazirler tutarlar ki onları Allah gibi severler Emirlerine, yasaklarına, arzularına itaat ederler de Allah´a isyan ederler Şübhe yok ki böyle yapmak gerek Allah´ı inkâr ederek olsun ve gerek olmasın, mâna-yı uluhiyette onları Allaha ortak yapmaktır Bunların bir kısmı bu şirki açığa vururlar Firavunlara, nemrutlara yapıldığı gibi onlara açıktan açığa ilâh, mâbud nâmını vermekten çekinmezler, Rabbimiz, tanrımız derler Ve hatta İlâhlarının tevellüd ve tevâlüdüne kail olarak onlara aynı cinsten, mâbud payesinde oğullar, kızlar tasavvur ve isnad ederler Diğer bir kısmı da tasrih etmeden aynı muameleyi yaparlar, onları Allah sever gibi severler, veliyy-i nimet tanırlar, onların muhabbetini mebde-i hareket ittihaz ederler Allah´a yapılacak şeyleri onlara yaparlar Allah rızasını düşünmeden onların rızalarını kazanmağa çalışırlar Allah´a isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederlerİnsanlar tarafından böyle muhabbet ile mâbud pâyesi verilen endâd o kadar çeşitlidir ki; bir taş, bir mâden parçasından, bir ot, bir ağaçtan tut, tâ, yıldızlara, ruhlara, meleklere kadar çıkarFilvaki servet, haşmet, kuvvet, câh u ikbâl, güzellik, hüsün gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar gibi insanları, Allah gibi seven ve onun uğrunda herşeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu nokta-i şirkin putperestlik esasını, beşeriyetin en büyük yarasını teşkil ederHasılı, reislerini ve büyüklerini Allah sever gibi sevenler ve onları, Allahın emirlerine muhalif olan emirlerini dinliyerek Allah´a isyan edenler; bunları Allah´a nazir ve emsâl kabul etmiş olurlar ki, bütün putperestlik esası, bu muhabbet tarzındadır ET) (Bak: Put, Sanemperest) ENDAD Ü EZDAD Benzerler ve zıtlar ENDAHT (Endâhten den) f Atmak İlka etmek * Silâh boşaltmak ENDAHTE f Terkedilmiş, bir tarafa atılmış Bırakılmış ENDAM f Beden Vücud * Vücudun tenasübü Vücudun görünüşü * Letafet İntizam ve üslub ENDAM-I MEVZUN Düzgün endam, düzgün beden ENDAMÎ f Vücuda uygun, bedene münasib, biçimli ENDAR f Baştan geçen bir olay, vakıa, sergüzeşt, hikâye, kıssa ENDAVE f Sıvacı malası * Şikâyet ENDAYİŞ f Yaldızlama, sıvama ENDAYİŞGER f Yaldızcı, sıvacı ENDAZ f Atan, atmış, atıcı mânasında birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Dehşet-endaz $ : Dehşet verici, korkutucu ENDAZE f Ölçü, mikyas * Arşının bez, basma vesâire ölçmeğe mahsus küçük cinsi (60 cmdir) * Tahmin, takdir * Derece, mertebe * Mc: Hesap END-BEND f Utanmış, mahcub * Boğum boğum, kısım kısım, parça parça ENDEK f Az, kalil * Yaşı küçük, küçük yaşlı ENDEME f Mazideki sıkıntıları hatırlama, geçmişdeki ıztırabları tahattur etme ENDER (Nâdir den) Çok az, pek az bulunan, daha nâdir * (C: Enâdir) Harman yeri ENDER (Zarfiyet edatıdır) f İçinde Derununda Dahilinde ENDEREZ f Nasihat, öğüt, vasiyet * Mektub ENDERÎ Kalın ip, halat * Şam yakınında bir köyün adı * Bir dağ adı ENDERUN İç, dâhil * Kalb, içyüz, gönül * Vaktiyle Osmanlı Sarayının iç teşkilâtı ENDİŞ Düşünen, mülâhaza eden, ölçülü davranan mânasında sıfat terkiblerinde kullanılır Meselâ: Akibet-endiş $ : Her işin sonunu düşünen ENDİŞE f Korku Düşünce Merak, keder, kuruntu ENDİŞE-İ İSTİKBAL Gelecek zamanı düşünmekten gelen merak, üzüntü, keder Geleceği düşünmek ENDİŞE-İ MEVT Ölüm endişesi Ölüm korkusu ENDİŞNAK f Endişeli, kederli, meyus, sıkıntılı, düşünceli ENDİYE (Neda C) Çiyler, şebnemler ENDUH (Endüh) : f Keder, elem, gam, gussa, kaygı, sıkıntı, ıztırab, üzüntü ENDUH-GÜSAR f Kederi yok eden Gamı, sıkıntıyı gideren ENDUH-NÂK f Kederli, sıkıntılı, gamlı, üzüntülü ENDUHTE f Biriktirmiş, biriktirilmiş Kazanmış, kazanılmış, Hazırlanmış * Ödenmiş ENDUZ f Kazanan, elde eden, biriktiren, toplıyan mânalarına gelir ve kelimeleri sıfat yapar HİKMET-ENDUZ Hikmet kazanan ENDÜLÜS (Mi: 756-1031) Dört halife devrinden sonra kurulan Emevi devleti yıkıldıktan sonra Emevilerin Afrikadan Avrupa´ya geçip şimdiki Portekiz ve İspanya´da kurdukları İslâmi devletin bir ismidir Bunlara Endülüs Emevileri denir Abbasilerin katliâmından kurtulan Abdurrahman ismindeki zât Afrika yoluyla İspanyaya geçerek Emevilerin orada devamı sayılabilecek Endülüs Emevi devletini kurdu El-Dahil (muhacir) lakabiyle maruf Abdurrahmandan itibaren lll Hişamla sona ermek üzere 16 halife gelip geçmiştir lll Abdurrahman´a kadar Kurtuba emirliği diye adlandırılan bu devlete bu hükümdar zamanında Emdülüs Emevi Hilâfeti nâmı verildi Hükümdar, Emir-ül Mü´minîn ünvanını aldı Bu devir; ilim ve irfanın zirveye ulaştığı, Avrupalıların ilim tahsili için Endülüs´e akın ettikleri devirdir Bundan sonra Emevilerin inhitat ve sukut devri başlar Ne kadar çalışırlarsa da kaderin fetvasıyla icraatı sona erer (Bak: Emevi) ENDÜSTRİ Fr Sanayi, imalât, sanatlar Hammaddeyi mâmul eşya hâline getirme Bu da ikiye ayrılır 1- Küçük sanayi: Ev ve atölyelerde basit âlet ve makinelerle eşya imalâtıdır 2- Büyük sanayi: Su buharı, akaryakıt, elektrik, atom enerjisi gibi büyük çapta enerji kaynaklarından faydalanılarak fabrikalarda seri hâlde ve çok miktarda yapılan imalâttır ENE Ben * Gr: Birinci şahıs zamiri (Bak: Enaniyet) ENERJİ Fr Kuvvet Güç Fiziki kuvvet * Gücünü harcama isteği ve iktidarı ENES Üns mânasına kullanılır ve vahşetin zıddıdır ENES İBN-İ MALİK Ensardan ve Ashâb-ı Kiram´ın fakihlerindendir Hicretin ibtidasından itibaren on sene Resul-i Ekrem Efendimizin (ASM) hizmetinde bulunmakla şeref kazanmıştırResul-i Ekrem´den (ASM) 2630 Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir 100 yaşına kadar yaşamış, hicri 92 veya 94 senelerinde Basra´da ebedî hayata kavuşmuştur En son vefat eden sahabe, Hazret-i Enes´tir (RA) ENF Burun Koku ve teneffüse mahsus âzâ * Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi * Bir şeyin sivri yeri * Bir şeyin en şerefli olan yeri ENFA´ Daha nâfi Daha menfaatli Pek faydalı ENFAL Ganimetler Düşmandan alınan mallar ENFAL SURESİ Kur´ân-ı Kerim´in 8 suresidir ENFAR (Nefir C) Cemaatler, topluluklar, cemiyetler Halk, ahali, kalabalıklar, izdihamlar ENFAS (Nefes C) Nefesler Soluklar * Ruhlar Canlar * Cevherler * Duâlar ENFAS-I HAYRİYYE Hayırlı nefesler ENFAS-I MA´DUDE Sayılı nefesler İnsan hayatı Miktarı muayyen olan ömür dakikaları ENFES Daha hoş Çok hoş Daha iyi Pek nefis ENFES-İ ÂSÂR Eserlerin en nefisi, eserler içinde en değerli olanı ENFEZ En nüfuzlu, daha tesirli ENFÎ Burunla ilgili ENFİYE Buruna çekilen çürütülmüş tütün tozu ENFLASYON Fr Piyasaya gerektiğinden fazla kâğıt para çıkartmaktan dolayı paranın değeri düşüp fiyatların yükselmesi ENFÜS (Nefs C) Nefsler, ruhlar, canlar Yaşayanlar ENFÜSÎ Bir kimseye mahsus görüş ve düşünüş Nefse, kendi hayatına aid, dâhile aid (Subjektif) (Objektifin zıddı)(İ´lem eyyüh-el-aziz! Afaki mâlumat, yâni; hâriçten, uzaklardan alınan mâlumat, evham ve vesveselerden hâli olamıyor Amma bizzat vicdâni bir şuura mahal olan enfüsi ve dâhili mâlümat ise evham ve ihtimallerden temizdir Binaenaleyh merkezden muhite, dâhilden hârice bakmak lâzımdır MN) ENGAM f Vakit, zaman, an Mevsim (Aslı: Encam´dır) ENGAME f Topluluk, cemaat, kalabalık, izdiham Toplanma yeri, meclis * Muharebe yeri, ceng meydanı * Oyuncular derneği ENGAR f Sanma, zan, tasavvur şüphelenme * Tamamlanmayan, eksik kalan iş ENGARE f Tamamlanmayan, eksik kalan iş, nakış veya taslak * Hikâye, efsâne, roman, kıssa * Başdan geçen bir olayı tekrarlama * Hesap defteri * Utanarak geri geri çekilme ENGAZ f San´atkârların kullandıkları san´at âletleri ENGEL f İlik, düğme * Sözü sohbeti çekilmeyen kaba kimse ENGEL t (Bak: Mâni´) ENGİHTE f Yükseltilmiş, karıştırılmış, oynatılmış, koparılmış ENGİŞT f Kömür ENGİŞTAL f Hasta ve zayıf kimse Dermansız, bî-derman kişi ENGİZ f Koparan, karıştıran, tahrib eden ENGİZİSYON Fr XVI ve XVII asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa´ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim * Çok ağır ve çok zâlimce cezâya hükmeden mahkeme * Çok ağır işkence ENGÛR f Üzüm ENGÛREK f Gözbebeği ENGÜBİN f Bal ENGÜJ f Filcilerin fili idare etmekte kullandıkları ucu eğriltilmiş demir karga burnu ENGÜRUS Macar * Macaristan ENGÜŞT f Parmak ENGÜŞT-İ KİHİN Serçe parmak ENGÜŞT-İ MUHANNÂ Kınalı parmak ENGÜŞT-İ NİL Fakirlik, fukaralık ENGÜŞT-İ SÜTÜRG Baş parmak ENGÜŞTANE f Dikiş yüksüğü ENGÜŞTE f Ekincilerin harman savurdukları âlet, yaba ENGÜŞT HAİDEN f Yok farzetmek, bir an için olmadığını kabul etmek * Mahvetmek * Parmakla göstermek ENHA (Nahv C) Nahvlar, taraflar, canibler, cihetler, yanlar * Yollar, tarikler ENHAR (Nehr C) Nehirler, çaylar, ırmaklar (Bak: Enhür) ENHAR-I AMÎKA Derin olan nehirler ENHAS En uğursuz, pek uğursuz Eş´em ENHÜR (Nehr C) Nehirler, ırmaklar, çaylar, akarsular (Bak: Enhar) ENİD Ham * Henüz olmamış çığ nesne * Değişik olmak ENİK(A) Güzel, ince Latif şey Ahsen ENİN Acı ve sızıdan inleyiş ENİNDÂR f İnleyen, enin eden ENİR Çirkin huy, fena tabiat, kötü mizac ENİS(E) (Üns den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan Sevgili * Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır * Yaban horozu ENİS-İ DİL Gönül dostu ENİSAN f Boş ve mânasız yalan söz ENİSE Ateş, nar, od ENİSE f Donmuş, pekişmiş şey ENİSUN Türkçede hafifleterek "anason" derler ENİŞE f Hafiye, gizli polis * Casus Gizli haberler öğrenerek veya sırları çözerek düşmanlara haber veren kimse * Dalkavuk, yaltakçı ENİT Hased etmek ENKA Daha temiz, en pâk ENKAD Bir alaca kuşun adı ENKAL İşkence âletleri Bukağılar, kayıt ve kelepçeler * Nefsin cismani alâkalara ve bedeni lezzetlere bağlanıp kalması ENKAS En noksan, çok noksan, pek eksik ENKAZ Yıkıntı, yıkılmış şeyin artıkları Harabenin parçaları ENKAZ-I REMİME Kazaya uğramış ve esaslı tarafları tahrib olmuş gemi veya tekne enkazı ENKAZ-I ÜMMİD Ümit yıkıntısı, ye´se düşme ENKEB Omuzunda yük olduğu için eğilip yürüyen * Yanında oku ve yayı olmayan kişi ENKER (Neker den) Çok kötü, çok nefret edilen Menfur Müstekreh ENLEM (Arz dairesi) t Yer yüzünde herhangi bir noktanın ekvatora olan uzaklığının açı cinsinden değeri Dünyanın büyüklüğü X yy başlarında Sincar sahrasında ve Kûfe civarında bir meridyenin uzunluğunu ölçmek suretiyle bulan Musa Oğulları nâmıyla tanınan Muhammed, Ahmed ve Hasan isimlerindeki üç kardeş İslâm âlimidir Avrupa´da bu ölçme, 800 yıl sonra 1736 yılında yapılmıştır ENMA (Nümuv den) En çok, en ziyade bereketli ve büyümüş olmak ENMAR (Nimr C) Nimrler, kaplanlar ENMAS Kaşının kılları az olan kişi ENMELE (C: Enâmil) Parmak ucu ENMUZEC Nümune, misâl, örnek ENNANE Çok inleyen ve çok şikâyetçi olan kadın ENNE Çok inleyen ENNE Gr: Kat´iyyet bildirir ve kelimenin başına getirilir (Bak: İnne) EN-NUR Cenab-ı Hakk´ın her çeşit nurun Halik´ı olması ve onlara nur vermesi dolayısıyla bir ismi ENSA (Nesy C) Unutmalar, nesyler ENSAB (Neseb C) Soylar, nesebler Baba tarafından hısımlar ENSAB (Nasb C) Dikili taşlar Müşriklerin, yanında kurban kestikleri putlar ENSAB Doğru boynuzlu ENSAC (Nesc C) Nesicler (Bak: Nesc) ENSAF (İnsaf dan) Daha insaflı, çok acıyan, en merhametli ENSAF (Nısf C) Nısıflar, yarımlar ENSAL (Nesl C) Nesiller Soylar Zürriyetler Sülâleler ENSAR (Nâsır C) Yardımcılar Müdâfiler * Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (ASM) Mekke´den Medine´ye hicretinde Onun mücadelesine iştirak edip ona yardımcı, müdâfi, muhafız vaziyetini alan ve Cenâb-ı Hak´tan ve Hz Peygamber´den (ASM) yardım ve nusret dileyen Sahabe-i Kiram hazeratı Bu Zevat-ı Kirâm Medine´deki "Evs ve Hazreç" kabilesindendirler (RAnhüm) Ensârullah da denir (Bak: Ashab) ENSEB En lâyık, çok münasib, tam yerinde ENŞAT Kovası, bir defa çekmekte çıkan, dibi yakın kuyu ENTAK (Nutk dan) Çok güzel söz söyliyen, çok iyi nutuk veren ENTE Sen (Bak: Şahıs zamiri) ENTELLEKTÜEL Fr (Bak: Münevver) Aydın Akıl ve zihinle ilgili ENTERESAN Fr Alâka çekici, dikkate lâyık, nazarı celbedici Câlib-i dikkat ENTERNE Fr Belirli bir yerde oturmağa mecbur edilen yahut gözaltına alınan kimse ENTİMEM yun Man: Mantıkta kısaltılmış kıyas şekli Öncül veya had denilen ve bilinen kaziyelerden biri söylenmeden sonuca varmak Örnek: (Orucu bozdu, o halde 61 gün keffareten oruç tutması gerekir) Burada hadlerden biri (Orucu bozan, 61 gün keffareten oruç tutar), kaziyesi biliniyor kabul edilerek söylenmiştir ve yalnız (Orucu bozdu) kaziyesinden hareket edilerek sonuç çıkarılmıştır ENTRİKA İtl Hile, gizli tedbir ve dolap ENUK Kartal kuşu ENUŞA f Mecusi mezhebi * Sevinç, sürur, neş´e * Adalet, âdillik, doğruluk, hakdan ayrılmamaklık ENUŞE f Hoş, mes´ut, saadetli * Genç padişah * şarab, içki ENÜK Kurşun EN´ÜM (Ni´met C) Nimetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar * Medine-i Münevverede bir mevki ismi ENVA´ (Nev´ C) Neviler, çeşitler, türler ENVA´-I KESİRE Çok çeşitler, çok neviler ENVAH (Nevh C) Nevhler, ölmüş olan bir kişinin arkasından ağlayan kadınlar, matem tutan hanımlar, ağıt yakanlar ENVAR (Nur C) Nurlar, ışıklar, aydınlıklar Maddi veya mânevi karanlıktan kurtarmaya vâsıta olanlar ENVEK (C: Nevkâ) Ahmak ENVER En nurlu, daha nurlu, çok parlak ENYAB Çenenin yan tarafındaki kesici veya azı dişleri ENZA´ Kılsız, tüysüz kimse ENZAD (Nazad C) Şanlı, şerefli, namlı ve tertibli kimseler * Toprak tabakaları ENZAL (Nezl ve Nizil C) Soysuzlar, alçaklar, âdi ve aşağılık adamlar ENZAM Balıkların karınlarında peydâ olan yumurta dizileri ENZAR (Nazar C) Bakışlar, görüşler Seyr ENZAR-I DİKKAT Dikkatli bakışlar, dikkatli görüşler |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EPİK Fr Mevzuu kahramanca olan yazıların frenkçe ismi EPSAN f Bileği taşı EPÜRNAK f Delikanlı, genç yiğit, bahadır ER f Eğer, şâyet, ise, olsa, olur ise mânalarına gelir ER Erken, geç değil ERABET Akıllı, zeyrek ve uslu olma E´RAC Anadan doğma topal, aksak ERACİF Uydurma, yalan sözler (Bak: Recefe) ERACİF VE EKÂZİB Yalan ve uydurma sözler ERACİH (Urcuha C) Salıncaklar ERACİZ (Ürcuze C) Mısraları kafiyeli, kısa vezinli şiirler, kasideler ERADÎN (Arz C) Yerler Arzlar, dünyalar ERAHH Tırnağı yassı ve geniş olan hayvan ERAİK (Erike C) Tahtlar Koltuklar ERAK Uykusuzluk ERAKK Çok ince, ziyade rakik, ince ve yumuşak ERAKK-I HİSSİYAT Duyguların en inceleri Gizli hisler, ince duygular ERAMİL(E) (Ermele C) Bekârlar Dul kadınlar Kocaları ölmüş veya boşanmış kadınlar ER´AN Ahmak, bön, salak, ebleh * Deli, çılgın * Şaşkın, şaşırmış, taaccüb etmiş * Uzun boylu, akılsız kişi * Leşker * Dağ (Müe: Ra´nâ) ERANİB (Erneb C) Tavşanlar ERANİB (Ernebe C) Burun uçları ER´AS Zayıflığından veya yorulduğundan dolayı yab yab yürüyen kişi ERAS Başı büyük olan kimse ERASS Sık dişli ERAVEND f şevk, arzu, istek, taleb * şan, nam, şöhret, meşhur olma ERAYİS (Eris C) Çiftçiler, ekinciler ERAZİL (Erzel C) Reziller, namussuzlar, yüzsüzler ERBAA Dört ERBAB f Ulu, ulvi, âlâ * Reis, başkan, şef ERBAB (Rab C) Sahipler * Rabler, Terbiyeciler * Bâtıl ilâhlar * Türkçede diğer bir mânası: Maharet sahibi, elinden iyi iş çıkan kimse Bir işin ehli ERBAB-I DENÂET Alçak ve rezil kimseler ERBAB-I GARAZ f Garaz sahibleri, kötü niyetliler ERBAB-I SİYER Tarihçiler Peygamberimiz Resul-i Ekrem´in (ASM) hayatını bilenler ERBAH (Ribh C) Ribhler, faydalar, kazançlar, kârlar, gelirler * Faizler ERBAİN Kırk Kırk gün devam eden kara kış ERBAİYYET Dört olmak ERBAŞ Ask: Subay ve assubayların dışında kalan rütbeli asker ERBAUN Kırk sayısı ERBED Boz renkli ERC f Kıymet, kadr, değer * Gergedan ERC Uzunluğuna yapılan ev ERCA (Recâ C) Taraflar, yönler, cihetler ERCA Çok rica edilen, pek fazla taleb edilen, çok istenilen ERCAF (C: Eracif) Yalan haber ERCAH Daha üstün, daha râcih ERCAL (Ricl C) Ayaklar ERCAN Fars diyarında bir yerin adı ERCEL Büyük ayaklı kişi * Ayakları siğilli olan at ERCEN Dübüründe zahmeti olan deve ERCİL bot: Ceviz-i hindi Hindistan cevizi ERCİYE Arkaya, sonraya bırakılan şey ERCMENDÎ f Haysiyetli, şerefli, itibarlı, muhterem ERCUZE (Bak: Kaside-i Ercuze) ERCÜL (Ricl C) Ricller, ayaklar ERCÜMEND f Muhterem, şerefli Muazzez ERCÜVAN Erguvan çiçeği * Kırmızı kadife * Kırmızı şey ERD f Öfke, kahır, kızgınlık, hiddet * Un ERDA Ağaç kurdu ERDE Çürük nesne ERDEB f Muharebe, ceng, cidâl, kavga ERDEB Bir ağırlık ölçüsüdür Arab ülkelerinde kullanılır Miktarı, İstanbul kilesiyle dokuz kileyi karşıladığı gibi, kullanıldığı mahalle göre de değişir ERDEM Usta gemici ERDEN Bir nevi kumaş ERDİYE (Rıdâ C) Baş örtüleri ERD-ŞİR f Eski İran hükümdarlarından bazılarının adıdır EREB Hâcet, ihtiyaç San´at EREC Güzel ve hoş koku Misk ü anber ve ıtır gibi şeylerin güzel kokusu EREDA (C: Erad-Erâdât) Ağaç kurdu Güve ER´EF Daha rauf, çok şefkatli EREK Misvak ağacını çok yediğinden dolayı devenin karnı incinmek EREN t Yetişen Ermiş Veli EREN Sevinmek, sürur ERENDAN f "Hâşâ" mânasına inkâr ifade eden bir kelimedir ERENDİZ Müşteri gezegeni Jüpiter yıldızı ERES Çiftçilik, çiftçi olma ER´ES Başı büyük, kocakafa ERETT Peltek adam, kekeme kimse ERFA´ Daha yüksek, çok ulvi, en yüce ERFA´-I DERECÂT Derecelerin en yükseği ERFAK En ziyade yumuşak * Arkadaş, refik olmaya en çok lâyık, elyak ERFEŞ Nefsî isteklerine düşkün olan * Kulakları uzun ve kaba (adam) ERGA(B) (Ergav) : f Irmak, dere, çay, nehir, akarsu * Su akıtmak için açılan yol, ark ERGAD Maişetçe daha ferahlık Geniş maişet ERGAL Sünnet olmamış kişi ERGAN Söz dinlemek ERGANDE f Hırslı, öfkeli * İçkiye düşkün olan sarhoş ERGAVAN Bir kırmızı çiçek Ercüvân denilen kırmızı çiçekli ağaç ERGEN (Bâliğ) Çocukluk çağından gençlik çağına geçmiş olan, aklı ermeğe başlamış, bâliğErginlik çağına gelen müslüman genç, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi Allah´ın farz kıldığı emirlerini yerine getirmeğe mükellef (yükümlü) olur Küçük yaştan itibaren derece derece gerekli dini bilgiyi öğrenir Ve iyi alışkanlıklar edinirse ergenlik çağında bunlara daha kolay uyar ERGİDE f Hiddetlenmiş, kızmış, öfkelenmiş, asabileşmiş ERGİDE-NİGÂH f Öfkeli, hiddetli bakış ERGİMEK (Bak: Zeveban etmek) ERGUN f Sert başlı at Hızlı ve oynak olarak giden at ERGÜVAN Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek (Garbda ercuvan denilir) ERHA (Rehâ C) El değirmenleri ERHAB Vâsi, geniş, açık ERHAM (Rahim C) Döl yatakları, rahimler * Yakın hısımlar, akrabalar ERHAM En rahim, en merhametli, en çok şefkatli ERHAM-ÜR RÂHİMÎN Merhametlilerin en merhametlisi * Allah´ın (CC) sıfatlarındandır ERHAM Başı beyaz olan at ERHAS (Rahis den) Pek ucuz ERİC Güzel koku Misk, anber ve ıtır gibi hoş ve lâtif olan şeylerin kokusu ERİD Besili, semiz ERİH Râyiha-i tayyibe Temiz ve güzel koku ERİKE Taht Padişahın tahtı * Oturulacak yer Koltuk ERİKE-ÂRÂ f Tahtı güzelleştiren, süsleyen (Padişah) ERİKE-NİŞİN f Tahtta oturan ERİKE-PİRÂ f Tahtı süsleyen, pâdişah ERİS f Zeki, akıllı, uyanık, zeyrek, uslu ERİS(Î) Çiftçi, çift süren, ekinci ERİŞ f Bilek * Arşın, endaze ERİŞ Sakatlanan bir uzuv için yaralayandan alınan şer´i diyet * Satıldıktan sonra kusuru ve noksanları belli olan malın, kıymetinden bunun için indirilen miktar ERK Tıb: Uykusuzluk hastalığı ERK Kuvvet, kudret, güç, iktidar, nüfuz ERKA Ziyade yükselen Çok yükselen ERKAB Boynu kalın olan adam veya arslan ERKABAN Uzun boyunlu ERKAH (Rükh C) Rükhler, sığınılacak yerler, sığınaklar, siperler ERKAM Rakamlar Sayı işaretleri * Yazılar ERKAM-I AŞERE Sıfır da dahil olduğu birden dokuza kadar olan sayılar ERKAM-I CÜMEL Ebced hesabı ERKÂN (Rükn C) Rükünler Esaslar Temeller İleri gelen kimseler ERKÂN-I ASKERİYE Yüksek rütbeli askerler Zabitler, subaylar ERKÂN-I DEVLET Devletin ileri gelenleri, dünyevi makamca ileri olanları ERKÂN-I HARB Harb için yetişmiş zâbit Kurmay subay * Harb işlerini idare eden kumandanlar Harb erkânı ERKÂN-I İSLÂMİYE İslâmiyetin esasları, temelleri, rükünleri (Şehâdet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekât vermek ve Hacca gitmek) ERKÂN-I SALÂT Namazın rükünleri ERKÂN-I SEB´A Yedi rükün ERKAN Sarılık denilen bir hastalık çeşidi * Ekini ifsâd eden âfet ERKAM (C: Erâkım) Alaca yılan ERKAŞ (C: Erakiş) Siyahlı-beyazlı alaca yılan ERKAT(A) (C: Erâkıt) Aklı karalı alaca yılan * Yer yer beyazlığı olan her kara nesne ERKE Misvak ağacı Bu ağaç sıcak memleketlerde ve bilhassa Yemende yetişir ERKEB Büyük dizli Dizleri büyük olan kimse * Bir dizi diğerinden büyük olan deve ERM Bükmek ERMAGAN f Armağan, hediye Bir kimseye bir işteki muvaffakiyetinden dolayı verilen hediye ERMAH (Remh C) Remhler, darbeler, vuruşlar * (Rumh C) Rumhlar, süngüler, mızraklar ERMAM (Rimme C) Çürük kemikler ERMAN f Arzu, istek, taleb * Pişmanlık, pişman olmak, nedamet ERMAN-HÂR f Pişman olan, nedamet eden ERMAS Eski ve köhne nesne * (Remes C) Sallar ERMAS Gözü çapaklı kişi ERMED Kül rengi, gri Boz renkli nesne * Gözü ağrıyan adam ERMEDA Ateş külü ERMEL (C: Erâmil) Ayakları siyah olan koyun * Kadını olmayan erkek ERMELE (C: Erâmil) Erkeği olmayan kadın ERMENİ Eskiden batı Asya´nın kuzey kısmında ve Avrupa´nın Asya´ya komşu olan bazı yerlerinde dağınık şekilde yaşayan bir milletti ki, İranlılar ve Romalılar tarafından birçok defa mağlub edilmeleri üzerine çeşitli yerlere dağılmışlardır Ve bu dağılma sonucunda büyük şehirlere de yerleşerek san´at, kuyumculuk ve ticaret gibi işleri elde etmişlerdir Ermeniler nerede varsa, bugün kendi dillerini konuşmaktadırlar Anadolu´da yaşayanların bir kısmı Türkçe ve Kürtçeyi de iyi bilirler ERMİDA´ Kül ERMİYE (Remi C) Remiler, kasırga bulutları ki, bu bulutlardan dolu yağar ERMUN f Gündelikçiye verilen peşin ücret ERNEB Tavşan * Kadın ziynetlerinden biri * İri fare ERNEBE (C: Eranib) Burun ucu ERRAC Fesatçı, müzevir, yalancı adam, sahtekâr ERRAHİM En merhametli, büyük nimetler veren, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükâfatlandıran Allah (CC) ERRE f Tahta kesecek dişli âlet, bıçkı (Küçüğüne verilen testere ismi bundan gelir) ERRE-HÂNE f Bıçkı yeri, hızar ERRE-KEŞ f Bıçkıcı ERREZZAK Bütün rızıkları ve faydalanacak şeyleri yaratan ve ihsan eden Allah (CC) ERS f Gözyaşı ERS Ekmek ERSAD (Rasad C) Rasadlar, gözlemler, gözetlemeler, gözlemeler ERSAH Uylukları etsiz, zayıf (adam) * Kurt ERSEM Üst dudağı beyaz olan at ERSEN f Meclis, kongre, cemiyet ERSUSA Şeair-i İslâmiyeden olan ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında kullanılan kavuk, büyük sarık ERŞ Fesat, niza, ihtilaf, rüşvet * Fışkırmak * Tırmalamak * Fık: Yaralanan veya kesilen bir uzuvdan dolayı verilmesi lâzım gelen diyet ERŞAH Cin fikirli adam ERŞED Her hali daha iyi olan * Doğru yola diğerlerinden daha yakın olan ERŞEM Yemeğin kokusundan iştahı gelep karnı acıkan (adam) * Vücuduna iğne batırıp çivit ile şekil veya resim yapan adam ERTA Bir ağaç cinsidir ve yaprağıyla debbağlar sahtiyan boyarlar ERTEL Peltek adam ERUME (C: Erum) Kök, anakök Asıl, menba * Ağacın ve boynuzun kökleri ERVA´ Çok güzel olan genç * Son derece yiğit, cesur ve bahadır adam * Korkmak ERVAH (Ruh C) Ruhlar Canlar ERVAH-I HABİSE Habis, kötü ruhlar Allah´a isyan eden, itaati sevmeyen anarşist ruhlar ERVAH-I TAYYİBE İyi ruhlar, iyi kimselerin ruhları ERVAH Halk içinde yürürken at üzerindeymiş gibi görünen uzun boylu kimse * Adımları birbirine yakın olan ERVAK (Revk C) Revkler, perdeler, örtüler * Çadırlar, muvakkat olarak bezden yapılan odalar ERVAK Sâfi nesne * Uzun dişli adam ERVAM (Rumi C) Romalılar, Roma imparatorluğu halkından olanlar, rumlar * Rumiler, Arap diyarının haricinde bulunanlar ERVEB Yoğurt ERVEC Halk içinde çok geçen şey ERVENAN Dik ses, sadâ * Iztırablı, sıkıntılı, üzüntülü gün ERVEND f Tecrübe, deneme, sınama * şeref, şan, şöhret, nam ve itibar, haysiyet ERYAF (Rif C) Verimli, mamur, düz ve ekini bol olan yerler ERZ f Kıymet, baha, değer Kadir ve itibar ERZAK (Rızık C) Rızıklar Azıklar Yiyecek içecek maddeler İhtiyaçlar Maddi, mânevi muhtaç olduğumuz şeyler ERZAK-I ASKERİYYE Askere verilen erzak ERZAL (Rezil C) Reziller Kepâzeler Herkesten hakaret ve nefret görenler ERZAN f Ucuz, değeri düşük, pahalı olmayan * Lâyık, münâsib, muvafık, elyâk, şâyân, müstehak, uygun, yerinde ERZANÎ f Ucuzluk * Lâyıklık, liyakat, münasiblik, muvafakat, uygunluk ERZANİŞ f Hayır ve iyilikler ERZE Çam ağacı ERZE f Samanlı sıva çamuru * Çamdan çıkarılan zift ERZE-GER f Sıvacı ERZEL Daha rezil Çok fena Pek kötü En rezil ERZEL-İ NÂS İnsanların en rezili, en fenası ERZEL-İ ÖMR İhtiyarlığın sonları, bunaklık günleri ERZEN Kendisinden sopa ve baston yapılan bir cins sağlam ağaç * Şam darısı denen beyaz ve iri cins darı ERZENÎN f Darı ekmeği ERZİDE f Pahası kesilmiş, kıymeti kararlaştırılmış, değeri belli edilmiş olan şey ERZİZ f Kalay |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi ES Koyuna iys iys demek ESA´ Atmak ESA Merhem, tiryak, ilâç ES´AB (Sa´b dan) Pek zor, çok zor ES´AB-I UMUR İşlerin en zor olanı ESABE (C: Esâib) Bir nevi ağaç ESABİ´ (İsbi´ C) Parmaklar ESABİ-ÜL KADEM Ayak parmakları ESABδ (Üsbu´ C) Haftalar, yedi günlük zamanlar ES´ABÎ Gayet güzel ve beyaz göz ES´AD Daha mes´ud, en bahtiyar Daha said olan En mes´ud ESADD Menedici ESAFİL (Esfel C) Esfeller Sefâlet çekenler Pek adi ve bayağı kimseler Çok alçak olanlar ESAHH En sahih Çok doğru İllet ve kusurdan çok uzak ve beri olan $ ESAKIF (Üskuf C) Piskoposlar, başpapazlar, metropolitler ESAKİF (Eskef C) Eskiciler, kunduracılar ESAKK Yürürken dizlerini birbirine vuran ESAL Tâzim etmek, övüp medhetmek ES´AL Dişinin yanında zâid bir diş daha biten kimse ESALE Uzun yüzlü olmak Sarkık olmak ESALİB (Üslub C) Üslublar Tarzlar Cihetler ESAM Günah * Günah için olan cezâ ESAME Askerlerin ve bilhassa Yeniçerilerin kaydı, ulüfe defteri ESAMİ İsimler, adlar ESAMM (C: Summun) Kulağı sağır olan * Katı taş ESANİD İsnadlar Senedler ESANS Çeşitli yollarla bitkilerden elde edilen veya suni olarak yapılan, kokulu ve uçucu sıvı ES´AR (Sı´r C) Narhlar Satılan şeylerin bilinen ve değişmeyen fiatları ES´AR (Su´r C) Yiyecek içecek artığı ESAR Esirlerin ellerini bağladıkları ince kayış ESARET Esirlik Kölelik Kullara kendini teslim etmiş olmak Başka milletten olanlara boyun eğmek ESARET-İ HAYVANÎ Hayvanlara yakışır bir esirlik Zulüm, işkence ve haksızlık içinde hayat geçirmek ESARİR Gizli sırlar * Yüz ve avuçtaki çizgiler ESAS Temel Kök Rükün şart Hakikat ve mahiyetler ESAS Ev eşyası Eve âit lüzumlu şeyler * Mal Rızık ESASAT (Esas C) Esaslar Temeller, kökler ESASE f Gözucu ile bakma ESASEN Kendiliğinden, aslından, temelinden ESASİYYE Asılla temelle alâkalı Esasa ait ve müteallik ESATÎN Sütunlar Üstüvaneler Direkler * Mc: İleri gelen kimseler ESATİR İlk zamanlara ait uydurma hikâyeler Masallar Mitoloji * Saflar Sıralar ESATİR-ÜL EVVELÎN İlk zamanlara ait efsâneler ESATÎZ (Esâtîze) : (Üstaz C) Usta başıları Bir işin tedbirinde, öğretilmesinde önderlik edenler ESATT (C: Sitât) Köse ESAVİD (Sevâd C) Sevadlar, karanlıklar, siyahlıklar ESB At, beygir, feres ESB-İ SABÂ-REFTER f Rüzgâr gibi giden at ESB-İ TÂZİ Arap atı ESBAB (Sebeb C) Sebebler Bir şeye vâsıta olanlar Sebeb olanlar (Evet, izzet ve azamet ister ki; esbab, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında Tevhid ve Celâl ister ki; esbab, ellerini çeksinler te´sir-i hakikiden M N)(Cenab-ı Hak, müsebbebatı esbaba bağlamakla, intizamı, temin eden bir nizamı kâinatta vaz´etmiş Ve her şeyi, o nizama müraat etmeğe ve o nizamla kalmaya tevcih etmiştir Ve bilhasa insanı da, o daire-i esbaba mürâat ve merbutiyet etmeğe mükellef kılmıştır Her ne kadar dünyada, daire-i esbab, daire-i itikada galip ise de; Ahirette hakaik-i itikadiye tamamen tecelli etmekle, daire-i esbaba galebe edecektir Buna binaen, bu dairelerin herbirisi için ayrı ayrı makamlar, ayrı ayrı hükümler vardır Ve her makamın iktiza ettiği hükme göre hareket lâzımdır Aksi takdirde daire-i esbabda iken; tabiatiyle, vehmiyle, hayaliyle daire-i itikada bakan; Mu´tezile olur ki, te´siri esbaba verir Ve keza, daire-i itikadda iken, ruhuyle, imaniyle daire-i esbaba bakan da, esbaba kıymet vermeyerek Cebriye mezhebi gibi tenbelcesine bir tevekkül ile nizâm-ı âleme muhalefet eder İİ) ESBAB-I FESHİYYE Huk: Bir i´lâmın istinaf suretiyle bozulmasını icabettiren sebepler ESBAB-I HAKİKİYE Gerçek sebepler, hakiki sebepler ESBAB-I MÛCİBE Gerektiren sebebler İcab eden sebepler ESBAB-I MUHAFFİFE (Esbâb-ı mazeret) Yapılan bir cürmün ve kabahatın cezasını hafifletici sebebler ESBAB-I MÜCBİRE İcbar eden, cebreden, zorlayan sebepler ESBAB-I MÜŞEDDİDE Kuvvetlendiren, artıran sebepler Cezâ hukukunda; cezâyı ağırlaştıran kanuni veya takdiri sebepler (Esbâb-ı muhaffifenin zıddıdır) ESBAB-I NAKZİYYE Bir hükmün daha yüksek bir merci tarafından bozulmasını icâb ettiren sebepler Bozma sebepleri ESBAB-I NÜZUL İnmesinin sebebleri * Kur´an-ı Kerim âyetlerinin gelmesine (Cebrail Aleyhisselâm vasıtası ile indirilmesine) sebeb olan hâdiseler ESBAB-I SAHİHA Doğru ve sahih sebepler ESBAB-I SÜBUTİYE İsbata yarıyan sebepler Sübut delilleri ESBAB-I TABÎİYE Tabiattaki sebepler (Bak: Delil-i İnâyet) ESBABPEREST Allah´ı unutarak sebeblere haddinden ziyade değer veren Her şeyi bir sebebe bağlayıp, Allah´ın fâil ve her şeyin hâkimi olduğunu inkâr eden veya ona kıymet vermek istemeyen(Arkadaş! Esbab ve vesaiti, insan, kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebep olur Meselâ kelb, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir Hatta sadâkat ve vefâdarlığı darb-ı mesel olmuştur Bu güzel ahlâkına binâen, insanlar arasında kendisine, mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmağa lâyık iken, maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necis-ül-ayn addedilmiştirTavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler Bunun esbabı ise, kelpte hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zâhiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki; Mün´im-i Hakiki´den bütün bütün gafletine sebep olur Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki´den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun Çünki hükümler, hadler, günahları afveder; ve beyn-en-nas tahkir darbesini, gaflete keffâret olarak yemiştirÖteki hayvanlar ise vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar Meselâ, kedi seni sever, tazarru´ eder (senden ihsanı alıncaya kadar) İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki; sanki aranızda muârefe yokmuş ve kendilerinde, sana karşı şükran hissi de yoktur Ancak Mün´im-i Hakiki´ye şükran hisleri vardır Çünki, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar Şuur olsun olmasınEvet kedinin "mır! mır! ları "Yâ Rahim! Yâ Rahim! Yâ Rahim!" dir MN) ESBAK Geçenki, geçen, evvelki, önceki Daha önce geçmiş olan Evvel gelen ESBAN Kadınların başlarını örttükleri güzel ve ince bir örtü * Kadınların, yüzlerini örtükleri peçe, tül ESBAT Rahatlar, huzurlar * Haftanın son günleri ESBAT (Sıbt C) Torunlar Çocuğunun çocukları Oğlunun oğulları * Beni İsrâil kabileleri ESBEL Bıyıkları uzun olan adam ESBİL f At hırsızı, at çalan ESBRAN f At süren, süvâri, at koşturan ESBRİZ (Esb-riz) f At koşusu * Savaş meydanı ESBSÜVAR (Esb-süvâr) f Ata binmiş ESBTAZ f At koşturucu, at koşturan * At koşturacak meydan, saha * Her şemsî ayın onsekizinci günü ESCA´ (Sec´ C) Edb: Nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, vezinli nesirler ESCAL (Secel C) İçi su dolu kovalar ESCER Kırmızı gözlü kimse * Su biriken yer ESDAF Sadefler, inci kabukları * Midye ve isridye gibi deniz mahluklarının şeffaf, parlak kabukları ESDAK (Sıdk dan) Çok sadık, doğru ve emniyetli kimse ESDİKA Sâdıklar, sâdık olanlar ESED Arslan, şir ESEDD Sağlam, kavi, muhkem ESEDÎ Arslana aid * Üzerinde arslan resmi bulunan mâdeni para ESEDULLAH Allah´ın arslanı * Hz Ali´nin (RA) bir nâmı, lâkabı ESEF Hüzün, gam, nedamet, pişmanlık Daralmak Elden çıkan bir şey için hâsıl olan üzüntü ESEFA Vâ esefâ! Eyvah, yazık! ESEF-HAN f Acıyan, merhamet eden, şefkat eden, esef eden ESEF-NAK f Hüzünlü, acıklı, esefli ESEKK Tavşan * Kulağı kesik olan * Küçük kulaklı * Kulağı işitmeyen Sağır ESELE (C: Eslâl-Üsül) Ilgın ağacı * Asıl ESELE (C Eselât) Dil ucu * Urgan ucu Uzun süngü ES´ELÜKE Senden isterim (meâlinde) ESENN Daha yaşlı, en yaşlı İhtiyar ESER Yapı, birinin meydana getirdiği şey * Bir hususa dâir Peygamberimizden (ASM) rivâyet bulunması Sünen-i Resul * Bir şeyin varlığına delâlet eden te´sir * Meydana getirilen kitap Kitap te´lifi ESER-İ DEST El eseri, kendi kuvvet ve kudretinin eseri ESER-İ HAYAT Hayat alâmeti, hayat eseri, hayat belirtisi ESER-İ SAN´AT San´at eseri San´at değeri olan eser ESER-İ CEDİD Eskiden imâl edilen kâğıt cinslerinden birinin adı idi ESER Serçe kuşu Usfur * Göbeğinde illeti olan ESFA En saf, pek safi, pek temiz ESFA Alnı dar at * Tez yürüyüşlü katır ESFAD (Safd C) Atiyye ve ihsanlar ESFAR (Sefer C) Seferler, yolculuklar, yola gidişler * Düşmana karşı gidişler, akınlar * (Sifr C) Büyük kitaplar, ciltler ESFAR-I BAHRİYYE Deniz yolculukları Deniz seferleri ESFAR-I BAÎDE Yolculuklar, uzak seferler ESFAT (Sefet C) Sepetler ESFEL En sefil, çok sefil, en alçak, en aşağı, çok fenâ ESFEL-İ SÂFİLÎN Sefillerin en sefili Cehennem´in en aşağı tabakasındakiler ESFEL-İ SÂFİLÎN-İ HISSET Alçaklığın en aşağı derecesi ESFELİYYET Aşağılık, âdilik, alçaklık ESHA´ Türlü türlü, günâ gûn, rengârenk ESHA (Sahi den) Çok cömert, fazla eli açık, pek sahi kimse ESHAB (Bak: Ashâb) ESHAB Çekmek, cezb ESHAL Misvak ağacı ESHAM (Sehm C) Oklar * Nasibler, hisseler ESHAM-I UMUMİYE Tanzimat devrinde devletin, halka borç karşılığı olarak verdiği hisse bedelleri ESHAM Küçük katreli yağmur * Kara nesne, esved ESHAM Kara nesne ESHAR Seher vakitleri, seherler Gece yarısından sonra ve tan yeri açılmazdan evvelki vakitler ESHAR-I BAHAR Bahar sabahları ESHED Becerikli, maharetli, mahir, açıkgöz, uyanık olan kişi ESHEL Çok kolay, daha kolay, asan ESHEL-İ TARİK En çıkar yol En kolay ve kestirme olan yol ESHEL-İ UMUR İşlerin en kolayı ESHER Uyanık kimse ESHİYA (Sahi C) Cömertler, sahiler ESİ (C: Esât) İlaç yapmak ESİD Ev önü * Bağlanmış kapı ESİF Kederli, esefli, tasalı, gamlı ESİHHA´ (Sahih C) Özürsüz olanlar, sıhhati yerinde ve vücudu sıhhatte olan kimseler ESİL Şerefli, şanlı, namlı, haysiyetli, itibarlı ve otoriter kişi ESİL Parlak, uzun ve dolgun yüz * Doğru şey ESİL (C: Asal-Esail-Usul) İkindi sonrasından akşama kadar olan vakit * Kavi, muhkem, sağlam ES´İLE (Sual C) Sualler Bir şey istemeler Sorular ES´İLE-İ SİTTE Altı suâl * Risale-i Nur Külliyatından Mektubat Mecmuasında bir küçük risâlenin adı ESİM (İsm den) Günahkâr, günah işlemiş, kabahatlı, cürümlü, suçlu, yalancı kişi ESİNNE (Sinân C) Kılıçlar, seyfler * Süngüler * Bileği taşları ESİR Birbirine yakın olmak, mütekarib ESİR Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde("İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayrı ettik" mânasında olan $nın ifadesine nazaran, manzume-i şemsiye ile arz, dest-i kudretin madde-i esiriyeden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklinde imiş Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir $ âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakk´ın arşı su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur Yani esiri halkettikten sonra, cevahir-i ferd´e kalbetmiştir İİ) ESİR Kul, köle Harpte teslim alınan düşman Teslim olan ESİR-İ HARB Harp esiri, harpte esir edilmiş olan ESİRÂNE f Esirce, kölece ESİRE Seçkin, güzide * İlim bakiyyesi ESİRÎ Esirlik, kölelik, kulluk ESİRÎ Esir ile alâkalı Uçacak gibi hafif ESİRRE Tahtlar, oturulacak yerler * Milletin belli başlı ileri gelenleri ESİS Asıl esas, hak, doğru * Hediyeler Armağan olarak verilen şeyler ESİS Titremek * Küp veya desti saksısı ki, içinde reyhan ekerler ESİS Çok olan şey, kesir ESKAB Delmek * Ateş yakmak ESKAF Uzun boylu, iri kimse ESKAL (Sekal C) Ağır yükler, ağır şeyler Kalabalık, ağırlık ESKAL (Sakil den) Daha sakil, en ağır, en çirkin * Kaba, can sıkıcı ESKAM (Sakam C) İlletler, hastalıklar, dertler ESKEF (C: Esâkif) Kunduracı, eskici ESKEFE Kapı basamağı, eşik ESKİMO Grönland, Alaska ve Kuzey Kanada´da yaşayan bir kavmin adı ESL Dikenli ağaç * Süngü * Hasır otu ESL Karaılgın ağacı ESLÂF (Selef C) Selefler, evvelkiler, geçmişler ESLÂF-I İZÂM Evvelce gelmiş olan büyük zâtlar (İmâm-ı A´zam, İmâm-ı Şâfii gibi) ESLAH En sâlih, en iyi (Bak: Aslah) ESLAHAKALLAH Allah seni ıslâh etsin ESLAK Ağaç, şecer ESLAS (Sülüs C) Sülüsler, üçde birler, üçde bir parçalar ESLEB İnsanın vücudunda veya yüzünde bulunan ben, nokta * Süprüntü, moloz ESLEM Daha sağlam, en selâmetli, en sâlim ESLEM-İ TARİK Yolun en selâmetlisi En selâmetli yol ESLİHA (Silâh C) Silâhlar Muharebe ve cenk âlet ve edevâtı ESLİHA-İ ATİKA Eski silâhlar, eski tip silâhlar ESLİHA-İ CÂRİHA Yaralayıcı, cerh edici silâhlar (Kılıç, kama, hançer, bıçak gibi silahlardır) ESLİHA-İ CEDİDE Yeni silâhlar ESLİHA-İ NÂRİYYE Ateşli silâhlar ESLİHA-İ SAKİLE Top gibi ağır silâhlar ESMA´ Kulaklar İşitmeler ESMA´ Adlar Nâmlar İsimler ESMA-ÜL HÜSNA Allah´ın isimleri Cenab-ı Hakk´ın güzel isim ve sıfatları Aşağıdaki fıkrada Esma-i Hüsna´dan bazıları zikrediliyor Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hânen ve içindeki mevcudat, senin o hânenin ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde olan dünyayı ve içindeki mahlukatı kemâl-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden Zâtın, Hakîm ismine ve Mürebbi ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak olduğunu dikkat etsen anlarsın Hem bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir Zâtın Vâris, Bâis isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyi ve Muhsin" ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu dikkat etsen anlarsınCenab-ı Hakk´ın adl ve hikmet içindeki ism-i Hak ve Rahmânirrahim´in cilvesini görmek istersen, bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem dört yüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libâsı ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hâcâtlarını tedarik edecek iktidarları ve o metâlibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan ve intizam ile Hak ve Rahman, Rezzak ve Rahim, Kerim ünvanlarını seyret, gör Nasıl hiçbirini şaşırmıyarak unutmıyarak, iltibas etmiyerek terbiye ve tedbir ve idare ederİşte böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının parmakları karışabilir mi Vâhid-i Ehad, Hâkim-i Mutlak, Kâdir-i Külli Şey´den başka bu san´ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir Hangi sebeb müdahale edebilir S) ESMA-İ İLÂHİYE Allah´ın isimleri(Herşeyden Cenab-ı Hakk´a karşı pencereler hükmünde çok vecihler var Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikatı, esma-i İlâhiyeye istinad eder Her bir şeyin hakikatı, bir isme veyahut çok esmâya istinad eder Eşyadaki san´atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor Hattâ hakiki fenn-i hikmet, "Hakîm" ismine ve hakikatlı fenn-i tıb "Şafi" ismine ve fenn-i hendese, "Mukaddir´ ismine ve hâkezâ Herbir fen, bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemalât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlâhiyeye istinad der Hattâ muhakkıkin-i evliyanın bir kısmı demişler: "Hakiki hakaik-i eşyâ, esma-i İlâhiyedir Mâhiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir Hattâ birtek zihayat şeyde, yalnız zâhir olarak yirmi kadar esma-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir S) ESMA-İ MEVSULE Vasleden isimler (Bak: İsm-i mevsule) ESMA-İ MÜBHEME Tek başına bir mâna ifade etmeyen isimler Arabcada: (Ellezine) gibi kelimeler esma-i mübhemeden olduğundan onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır Demek bütün kıymet sılasına aittir ESMA-İ ZÂTİYE Zâta ait isimler * Allah´ın zâtına ait isimleri(Zât-ı Vâcib-ül-Vücud´un bin bir esmasından bir kısmına "Esma-i Zâtiye" denilir ki, her cihetle Zât-ı Akdes´i gösterir Onun adı ve onun ünvanıdır "Allah, Ehad, Samed, Vâcib-ül-Vücud" gibi çok esmâ var Bir kısmına da "Esmâ-i Fiiliye" tâbir edilir ki, çok nevileri var Meselâ: "Gaffâr, Rezzak, Muhyi, Mümit, Mün´im, Muhsin" RN) ESMA-İ ZÜRUF Gr: Zarf olan isimler Bir şeyin bir zamanda veya mekânda veya diğer bir şey ile beraber veya ondan evvel veya sonra vuku´ bulduğunu ifade eden kelimelerdir Bunlar Arapçada (maa, kabl, ba´d, ind) gibi kelimelerdir ESMAH Çok cömert, pek eli açık, en semahatli ESMAK (Semek C) Semekler, balıklar ESMAN (Sümn-Semen C) Her şeyin pahası, tutarları, semenleri * Sekizde birler ESMAR (Semer C) Meyveler, Yemişler ESMAR (Semer C) Masallar Akşam sohbetleri ESMAT (C: Sümut) Saçının ve sakalının karası beyazıyla karışıp ikisi beraber olmak ESMER Siyaha, karaya çalan kumral renk ESNA Ara Aralık Sıra Vakit Zaman Hengâm ESNA-İ HARB Ask: Savaş anı, harb sırası, ceng zamanı, muharebe esnâsı ESNA-İ TESADÜM Ask: Çarpışma anı, müsademe zamanı, vuruşma esnası ESNA Daha parlak En parlak ESNA´ Bülent, yüksek, yüce, ulvi ESNAF Sınıflar Sıralar Türlüler, menbalar, menşe´ler, asıllar, esaslar ESNAH (Sinh C) Kökler, menbalar, menşe´ler, asıllar, esaslar ESNAM (Sanem C) Putlar Tapılan heykeller Suretler Sanemler ESNAMPEREST Puta tapan, putperest ESNAN (Sinn C) Dişler * Yaşlar İnsanın doğduğu andan ölümüne kadar uzvî sîretinde birbirini takibeden muhtelif zamanlar (Yâni: Tufuliyet, Sabavet, Şebabet, Kühûlet ve Şeyhuhet denilen zamanlar) ESNİYE (Senâ C) Övmeler Senâlar Medhetmeler ESR Esir etmek * Muhkem bağlamak * Takviye etmek (Bak: Esir) * Göbeğinde illeti olan ESRA´ Daha çabuk Pek çabuk Çok sür´atli Çok seri * (C: Esâri) Asma filizi * Başı kırmızı, gövdesi beyaz olup, kum içinde bulunan bir böcek ESRAR (Sır C) Sırlar Gizli hikmetler ve mânalar Bilinmeyen şeyler * Keyif veren zehir Uyuşturucu madde * Elinde ve el ayasında olan hatlar ESRAR-I HAFİYYE Gizli ve saklı sırlar ESRAR-I HÜSN Ü ÂN Güzelliğin sırları ESRAR-ENGİZ f Esrarlı, gizli, ürperti verici ESRAR-KEŞ f Esrar denen zehiri kullanan kimse Esrar içen ESREM Kırık dişli, dişleri kırılmış veya dökülmüş olan kişi ESRİK Sarhoş, mest * Azgın, kızgın * Zayıf, hasta, hâlsiz, dermansız, tâkatsiz ESRÜM Dişi dökük olan kimse ESS Otun vaya saçın çok ve sık olup birbirine dolaşması ESSALAVAT Peygamberimiz Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize veya Cenab-ı Hakk´a (CC) karşı hamd, şükür ve teşekkür ifade eden dua, selâm ve salâvâtlar (Bak: Salâvat) ESSEBEBÜ KELFAİL (Essebebü ke-l fâil) Bir işe sebeb olan, o şeyi yapan fâil gibidir (mealinde) (Hizmet-i Kur´âniye ve imâniyenin yapılmasına sebeb olanlar, bu mukaddes hizmeti yapmış gibi mes´ud ve me´cur olurlar, hayırlara, ecir ve sevablara nâil olmak nimet-i uzmasına erişirler) EST Ayakları uzun olan ESTA´ (Satı dan) Uzun boyunlu Boynu uzun olan insan veya hayvan ESTAĞFİRULLAH Cenâb-ı Hak´tan kusurumun örtülmesini dilerim Allah (CC) kusurumu efvetsin (mealinde, kusurunu anlayan bir müslümanın duâsı Hürmet veya ikramlara karşı tevâzu maksadı ile de söylenmektedir) (Bak: İstiğfar) ESTAN(E) f İstirahat edilecek ve uyunacak rahat yer ESTAR Örtüler, perdeler ESTAR (Satr C) Yazı dizileri, satırlar ESTEH f Çekirdek * Kemik Vücud iskeletini meydana getiren nesne ESTEÎN Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır) ESTER Katır ESTERVEN f Çocuk doğurmayan, kısır kadın ESTİNE f Yumurta ESÛF Fazlaca eseflenen, pek üzülen, çok kederlenen, çok fazla acıyan, yufka yürekli ESUK Deli koyun ESUM Çok yalancı, iftiracı, kabahatli ve günahkâr olan adam ESUS Katı, sağlam, muhkem nesne ESVA´ (Sâ´ C) Kuyular, çukur yerler * Ölçekler ESVAB (Sevb C) Sevbler, giyecekler, giyimler ESVAF (Suf C) Suflar, koyun yünleri ESVAK (Sûk C) Çarşılar Pazarlar ESVAK Uzun incikli ESVAR (Sur C) Surlar, hisarlar, kaleler, kal´alar * Ziyafetler, şölenler ESVAT (Savt C) Sesler Savtlar ESVE´ Yaramaz nesne ESVED Çok siyah kara renkli olan ESVED-ÜL-KALB (Bak: Süveydâ) ESVEDEYN İki siyah mânâsına gelen bu kelime, yılanla akreb için kullanılır ESVEL Karnı sarkık olan erkek (Müe: Sevlâ) ESVİDE (Sevâd C) Sevâdlar, karanlıklar, siyahlıklar Karaltılar * Çok mallar, fazla mülkler ESY Tasa, keder, hüzün ESYAF (Seyf C) Seyfler, kılıçlar ESYAH (Seyh C) Nehirler, akarsular * Çizgili elbiseler ESYAN Kederli, gamlı, tasalı, kaygılı, hüzünlü, üzüntülü |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EŞA (C: Âşâ) Hurma ağacının küçüğü EŞAİM (Eş´em C) En şomlar, en uğursuzlar EŞAİRE (Eş´ari C) Dinde meşhur imam Eb-ul-Hasan-ül-Eş´arî´ye bağlı olan sünnet ehlinin bir kısmı EŞAKK Meşakkatli, zahmetli EŞ´AL Kuyruğu beyaz olan at EŞAM f Ölmiyecek kadar az olan yiyecek ve içecek şeyler, kut-i lâyemut EŞ´AR (C: Eşâir) En iyi şâir * Kılı çok olan kimse * Davarın tırnağı çevresinde olan kıl EŞ´AR (Şa´r C) Kıllar Tüyler Tüycükler * (Şiir C) Şiirler, manzum ve güzel yazılar EŞ´ARÎ Eş´arî mezhebi veya o mezhepte olan Asıl adı Eb-ul Hasan-ül-Eş´arî olan İmam-ı Eş´arî, Ehl-i Sünnet itikadını âyetlere, hadislere göre izah ve şerh ederek tesbit etmiştir Ehl-i Sünnet Mezhebi itikadına tercümanlık ederek İslâmiyet´e büyük hizmet etmiştir (Hi 260-324) İtikada dâir meydana koyduğu hakikatları kabul edenlere Eş´arî ve Mezhebine de Eş´ariye denir EŞ´AS Saçı dağınık olan * Saçı dökülmüş kişi EŞAVİZ Halk Millet Nâs EŞBAH (Şebâh C) Şahıslar, cisimler, vücudlar * Büyük kapılar * Uzaktan görünen karaltılar, hayâller * Renk, levn EŞBAH (şibh C) Benzeyenler şibihler Nazirler EŞBAL (Şibl C) Arslan yavruları EŞBEH Daha çok benzeyen Pek benzeyen EŞBEH Mert, yiğit, kabadayı, cesur kimse (Bu tâbir bilhassa yeniçeriler hakkında kullanılırdı) EŞBÛ f Odunluk, kömürlük Kömür ve odun konulacak yer EŞCA´ Daha yiğit, pek kahraman En şecaatli * Parmak ardlarının sinirleri EŞCAN (Şecen C) Şecenler, elemler, gamlar, kederler, tasalar, sıkıntılar, ıztırablar EŞCAR (Şecer C) Ağaçlar EŞCAR-I BAĞ Bahçenin, bağın ağaçları EŞCAR-I MÜSMİRE Meyve ağaçları EŞDAK Doğru konuşan Yalan söylemeyen Sâdık * Büyük ağızlı EŞEBB Arasından geçmek mümkün olmayan ağacın sıklığı EŞEDD Daha şiddetli Çok fazla şiddetli Pek fazla şiddetli EŞEDD-İ İHTİYÂÇ En şiddetli ihtiyaç EŞEDD-İ MÜCÂZÂT En şiddetli ceza EŞEDD-İ ZULÜM Zulmün en şiddetlisi EŞEFF Çok parlak Daha şeffaf Işığı daha iyi geçiren * Suyu kendine çok fazla çeken EŞEKK Çok şek ve şüphe sahibi Tereddütte ileri giden EŞELL Çolak Kolu sakat olan * Eli dâima hareketli olan kimse EŞ´EM (C: Eşâim) En uğursuz, pek şom EŞEMM Burnu kuvvetli koku duyan EŞEN f Karpuz ve kavun hamı, kelek * Ters giyilmiş elbise EŞERR Çok fazla sevinmek * Tekebbürlük etmek, gururlanmak * Çok şerli En kötü ve şerli EŞERR-İ NÂS İnsanların en şerlisi, nasın en kötüsü EŞFA´ En çok şefaat eden En şafi EŞFA Hastalığı def´e çok faydalı, şifa-bahş olan EŞFAK Daha fazla şefkatli Çok şefkatli EŞFAR (Şüfr C) Göz kapağının kenarları, kirpik yerleri EŞGAL (Şugl C) İşler Meşguliyetler EŞGAL-İ MÜHİMME Ehemmiyetli ve mühim işler EŞHA şefkat EŞHAD Şevâhidler Şâhitler (Bak: Alâ-ruûs-il eşhâd) EŞHAR f Kalye taşı denilen radyom hamızı * Nişadır EŞHAS (Şehs C) Şahıslar Kişiler EŞHAS-I MA´RUFE Tanınmış kişiler, bilinen şahıslar EŞHEB Kır (at) Kır, çil renkte olan aslan * Güç iş * Soğuk gün * Bir nesnenin kenarı EŞHEL Kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ * Elâ gözlü adam EŞHER (Şehir den) Çok meşhur, pek fazla tanınmış, en şöhretli olan EŞHÜR (şehr C) Aylar EŞHÜR-ÜL-HACC Hac ayları mânâsına gelen bu kelime; İslâmiyetten evvel Kâbenin tavaf edildiği; Şevval ve Zilka´de ile Zilhicce ayından da alınan 10 günle cem´an 70 günlük zamana verilen addır EŞHÜR-ÜL HURUM İslâmiyetten evvel Arab kabileleri arasında vuruşmanın ve muharebenin haram kılındığı Zilka´de, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları EŞİ´A (Şuâ C) Şualar Aydınlıklar EŞİDDA Çok şiddetli sert olanlar Pek şiddetli davrananlar EŞİHA f At kişnemesi EŞİR Pek sevinçli, çok mesrur * Kibirli, mütekebbir kimse EŞİRRA Çok şerliler Çok kötü insanlar Çok şerli mahluklar EŞ´İYA (AS) Beni-İsrail peygamberlerindendir (MÖ 759-700) tarihlerine kadar Beni-İsrail arasında peygamberlik yapmış, birçok mucizeler göstermiştir Zamanının padişahı tarafından takib ettirilerek bir ağaç oyuğunda gizli olduğu halde, ağaçla beraber biçki ile kesilerek şehid edilmiştir 66 babdan ibaret kitabında İsa´nın (AS) geleceğini müjdelediğinden hıristiyanlar arasında Eş´iyanın İncili diye şöhret bulmuştur (K A´lâm) EŞK f Gözyaşı Dem EŞK-İ ŞÂDİ Sevinçle ağlayış Sevinçten dökülen gözyaşı EŞK-İ TARAB Sevinçten dolayı akan gözyaşı EŞK-İ TEESSÜR Teessürden dolayı akan gözyaşı EŞKA En şaki, haydut, eşkiya, katı-üt tarik EŞKAH Kırmızı yüzlü (adam) al renkli (at) EŞKÂL (Şekil C) Şekiller, kılık EŞKÂL-İ HAYAT Hayatın şekilleri EŞKÂL-İ ZEMAN Zamanın şekilleri * Ahmet Rasim´in bir romanı EŞK-ALUD f Gözü yaşlı EŞKAR Mavi gözlü ve sarı tenli kimse * Yelesi ve kuyruğu kırmızı olan sarı at EŞK-BAR f Çok ağlayan Çok gözyaşı döken EŞK-EFŞAN f Çok ağlayan, gözyaşı döken EŞKEL Gözlerinin akı kırmızılı olan adam * Beyaz koyun EŞKELE Hâcet EŞKİYA Şakiler Yol kesenler Asiler Allah´a veya kanunlara isyan edip kötülük yapanlar Haydutlar, anarşistler, âsiler Hak ve kanunlara baş kaldıranlar, Allahın emirlerine karşı gelenler EŞKİL Yaban soğanı EŞK-RÎZ f Gözyaşı döken, ağlayan EŞKU (şekâ dan) şikâyet ediyorum (mealindedir) EŞKU(B) f Tavan * Tabaka, kat, derece, mertebe EŞK-VER f Ağlayan, gözyaşı döken EŞMAT Saç ve sakallarına kır düşmüş olan EŞME Kumsal yerde kaynayan pınar EŞMEL Daha şâmil Çok şeyleri içine alan Daha çok kaplamış EŞNA f Yüzücü, yüzgeç * Kıymeti büyük olan mücevher EŞNA´ Daha şeni Çok çirkin ve fena EŞNE Ağaç yosunu EŞNEB Dişleri inci gibi beyaz olan adam EŞRAF (şerif C) Şerefliler İleri gelen büyükler EŞRAF-I BELDE Memleketin ileri gelenleri EŞRAK Ortaklar şerikler EŞRAR Tahribçiler Kötülük edenler * Kötü şeyler şerliler EŞRAT Nişanlar Alâmetler şartlar EŞRAT-I SAAT Kıyâmet alâmetleri (Bak: Kıyâmet) EŞREF En şerefli Daha şerefli En iyi, en güzel EŞREF-İ MAHLUKAT Mahlukatın en eşrefi, yaradılmışların en şereflisi İnsan EŞREF-İ SAAT Saatlerin şereflisi Uğurlu ve işlerin rast gittiği, dua ve dileklerin kabul edildiği an EŞREM Burnu yirik * Üst dudağı yarık olan EŞREŞ Muhalefet eden, karşı gelen EŞRİA (Şirâ C) Yelkenler EŞRİBE (Şerâb dan) İçilecek şeyler, şerablar EŞTAT (Şetit C) Takımlar, fırkalar, bölümler Esnaf, sınıflar Çeşitler, cinsler, neviler EŞTAT-I ULUM İlimlerin nevi´leri, çeşitleri EŞTER Yırtlak gözlü EŞÜDD Büluğa gelmek mertebesi EŞVAK Dikenler (Nebat) * Tıb: Kemiklerin uzaması EŞVAK (şevk C) şiddetli arzular, istekler, neşveler EŞVAT (Şavt C) Sıçrayışlar, zıplamalar, koşmalar, koşuşmalar * Kâbe-i Muazzama´yı yedi defa tavaf etme, etrafını dolaşma EŞVE Gözü değen kişi EŞVEŞ Göz ucuyla bakan kişi * Yüksek bina EŞYA (Şey C) (Bu kelime, Türkçede müfret gibi kullanılır) Ev döşemeye mahsus halı, dolap vs * Elbise, yatak, çamaşır gibi malzemeler * Yük, yük eşyası EŞY´ (Şia C) Bölükler, bölümler, kısımlar, neviler, fırkalar, tabakalar, cinsler, çeşitler Cemaatler, cemiyetler, topluluklar * Yardımcılar EŞYAH (Şeyh C) Şeyhler, ihtiyarlar, yaşlılar, pir-i fâniler EŞYEB (Şeyb den) Saçı sakalı ağarmış, yaşlanmış olan kişi İhtiyar EŞYEM Yüzünde ve vücudunda çok beni olan adam ETA Kavak ağacı ETAJER Fr Kapaksız ve rafları olan taşınabilir dolap ETAN f Dişi eşek * Bir kısmı havada, bir kısmı suyun içinde kalan kaya; yosunlu taş * Kuyu kenarında üstüne oturup su içmeye mahsus taş ETAVE Gelmiş, geçmiş, gelen, misafir, garib, gariban, kimsesiz, biçare ETBA´ Tâbi olanlar, bağlı olanlar, emri altında bulunanlar (Cenâb-ı Hakka ve Resul-ü Ekreme (ASM) tâbi ve muti olan veli bir üstâdın ve bir mürşid-i ekmelin gösterdiği Hak ve hakikat, iman ve Kur´ân yolunda gidenler, ona tâbi´ olanlar) ETBAK (Tabak ve Tabaka C) Yemek tepsileri, sofraları Büyük sahanlar * Tabakalar, dereceler, mertebeler, katlar * Kabileler, kavimler, aşiretler ETELAN Adım birbirine yakın olmak ETEMM Tam, en mükemmel, hiç noksansız ETENAN Adım birbirine yakın olmak ETENE Hayvanlarda ana ile cenin arasındaki kan alış-verişini temin eden organ * Bitkilerde yumurtacıkların yumurtalığa yapışık bulundukları doku ETEYEMMENÜ (Teyemmün den) Ben kendimi teyemmün ediyorum (meâlindedir) (Bak: Teyemmün) ETFAL (Tıfl C) Çocuklar, tıfıllar ETFAL-İ BAĞ Yeni yetişen körpe hâlindeki fidanlar ETFAL-İ MEKÂTİB Mekteb çocukları, okul talebeleri ETFALİYET Çocukluklar Çocukluk halleri ETHAL Kâbe-i Şerif yakınında bir dağın adı * Bulanık su veya şerbet ETİ Bir kişinin bir yere su iletmek için yaptığı ark * Sel ETİBBA Tabibler, tıb ilmini bilenler, doktorlar ETİBBA-İ HASSA Saray hekimleri, saray doktorları ETİKET Fr Bir şeyin cinsini, miktarını veya fiyatını belli etmek için üzerine konan küçük yafta * Teşrifat, görgü ET´İME (Taam dan) Yemekler, taamlar, yenecek şeyler ET´İME-İ LEZİZE Lezzetli yemekler ETİME (C: Etâyim) Ateş yakacak yer ETİR Günah ETKA (Taki den) Allah korkusu ile günahtan çok fazla çekinen Haram veya helâl olduğunu iyice bilmediği şüpheli şeyleri yapmayan Günah işlemeyen Her şeyde Cenab-ı Hakk´ın rızasını gaye ve maksad edinen ETKIYA (Taki C) Çok takvâ sâhibi olanlar Takiler Takvâda çok ileri giden mes´ud kimseler ETLA´ Uzun boylu ETLAD Evde doğan câriyeler * Eski mal * Damızlık denilen doğurucu hayvan ETMESEH Karanlık, sessiz gece ETNAB (Tınb C) Çadır ipleri * Ağacın kök damarları * Vücudun sinirleri ETNİK yun Bir kavim, bir ırkla ilgili olan İslâmiyet, kavmiyeti ve ırkçılığı reddeder Etnik bölücülüğe karşı en kuvvetli siper, İslâm şuuru ve kardeşliğidir ETNOGRAFYA (Etnografi) yun Kavmiyyat Kavimlerin, milletlerin gelişmesini, terakkisini ve has vasıflarını inceleyen, onların kültürlerinden bahseden ilim kolu ETNOLOJİ yun Kavimleri, ayrı dil ve ırktan toplumların hayat ve özelliklerini inceleyen ilim Önce hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak için kavimlerin özelliklerini öğrenme ihtiyacını duymuşlar ve onların zayıf damarlarından faydalanmayı düşünmüşlerdir 19yydan itibaren ilmî gaye ile araştırmalar yapılmıştır Bugün siyasî ideolojiler yayılmak amacı ile, etnik, kavmî hususiyetler ve zaaflardan istifade ederler ETRA Dere gibi akan su ETRAB (Tırb C) Hep bir yaşıt olanlar, akranlar ETRAD Kaşları kılsız olan kimse ETRAF (Taraf C) Taraflar, yanlar, canibler, yönler, uçlar, kıyılar ETRAF-I ERBAA Dört taraf (Sağ, sol, ön, arka) ETRAF (Türfe C) Nazik ve zarif şeyler * Lezzetli taamlar, güzel yemekler ETRAH (Terah C) Tasalar, kederler, elemler, gamlar, üzüntüler, sıkıntılar, ıztırablar ETRAK (Türk C) Türkler ETRAS (Türs C) Türsler, harpde kullanılan kalkanlar ETRİBE (Turab C) Topraklar ETRİKA (Tarik C) Tarikler, yollar, caddeler * Sebepler, vesileler, vasıtalar * Maişeti te´min etmek için tutulan meslekler, geçinmek için yapılan işler ETT Galip olmak ET-TAHİYYATÜ Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah´a (CC) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri (Bak: Tahiyye) ETTAR Kasnakçı ET-TEVVAB Tevbeleri kabul edici olan Allah Kendine tevbe ve rücu´ eden kulları çok Tevbeyi kabulde çok beliğdir Tevbe edeni hiç günah yapmamış gibi afv u rahmeti ile bahtiyar eder ETTUN (C: Etâtin) Hamam külhanı ETUM Su kaplumbağası ETÜD Fr İnceleme, tetkik etmek * Musikide didaktik maksatla bestelenmiş eser ETVAK (Tavk C) Kadın gerdanlıkları * Hindistan cevizinin sütü ETVAR (Tavır C) Tavırlar, haller, davranışlar ETVAR-I NÂ-LÂYIKA Uygunsuz ve münasebetsiz hareketler ETVAS (Tâus C) Tavus kuşları ETYAB (Bak: Atyeb) EV Şek, tahayyür, ibham, istisnâ, şart, teb´iz için kullanılan harf-i atıf "yahut, veya, meğer ki, bel, belki ister" gibi kelimelerle türkçeye terceme edilebilir EVABİD (Abide C) Abideler (Bak: Abide) EV´AC Geniş, vâsi EVAGİ (Agıye C) Bahçe, tarla ve bostanları sulamak için açılan arklar, su akıtılacak yerler EVAHİR Ahirler, ayın son günleri, sonlar EVAHİR-İ RAMAZAN Ramazan ayının sonları, son günleri EVAİL Başlangıçlar, önler, evveller, eskiler EVALİ Çok iyi ve münâsib olanlar Evlâlar E´VAM (Bak: A´vam) EVAM f Ödünç, borç * Renk, levn EVAMİR Emirler, emredilenler, vazifeler (Bak: Emr) EVAMİR-İ TEKVİNİYE Tekvine âit emirler(Fıtrat yalan söylemez Bir çekirdekteki meyelân-ı nümuv der: "Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim", doğru söyler Yumurtada bir meyelân-ı hayat var Der: "Piliç olacağım", Biiznillâh olur, doğru söyler Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: "Fazla yer tutacağım", metin demir onu yalan çıkaramaz, sözünün doğruluğu demiri parçalar Şu meyelânlar iradeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir M) (Bak: Emr-i tekvinî) EVAN (Bak: Avân) EVANİ Kapkacaklar, kaplar EVAR(E) f Hükümet dairelerine ait defterler, resmî defterler * İmaret EVARİN f Güzel olmayan, çirkin EVASIT (Evsât C) Vasatlar, orta hal ve vaziyetler EVAVİN (İyvan C) Büyük salonlar, sofalar, holler Kasırlar, köşkler EVB Dönülmesi lâzım gelen yere dönmek * Kasd İstikamet EVBAR f Yutma, yutuş EVBAŞ Mahalle çapkını Şahısların rezilleri * Muhtelif yerlerden gelmiş, toplanmış bir cemaat, bir bölük EVBAŞAN (Evbaş C) Aşağılık kimseler, âdi kişiler, alçak ve rezil insanlar Ayak takımları EVBE Rucu etmek Geri çekilmek, dönmek EVC Bir şeyin en yüksek derecesi, en yüksek noktası Zirve * Koz: Seyyare mahreklerinin merkezden en uzak noktaları EVC-İ BÂL En yüksek nokta EVC-İ RİF´AT Yüksekliğin son noktası, zirvesi, tepesi EVCA´ (Veca C) Ağrılar Acılar Sızılar EVCA-İ BATN Karın ağrıları EVCA-İ ŞEDİDE Şiddetli ağrılar EVCAR İçinde gizlenmek için avcılar tarafından yapılan siperler, çukurlar EVCEB Çok vacib Çok gerekli Çok lüzumlu EVCEB-İ VECÂİB Lüzumluların en lüzumlusu, en çok lüzumlu olan şey EVCEDETHU-L ESBAB (İcad dan) "Onu sebepler icadediyor Sebepler bu şeyi icadediyor" mânasında dinsizliği ima eden bir söz EVCEH En vecihli, çok uygun, en münâsebetli EVCEH-İ AKVÂL Sözlerin en uygunu, kavillerin en münasebetlisi EVCEL Çok korkak adam Cesaretsiz kişi EVCER Çok çekingen, utangaç kimse EVC-GİR f Yükselen, yükseğe çıkan EVC-PERVAZ f Yüksekte uçan EVCÜMEND f Top, küme, yığın, toplanma * Toplu, idareli, evini muntazam tutan Hanesini iyi ve tertipli bir hâlde bulunduran EVDA Yaban faresi * Kursağının tüyleri beyaz olan güvercin (Bak: Kası´a) EVDA Ednâ EVDAD (Vedid C) Sevgililer, sevilenler EVDİYE (Vâdi C) Vâdiler Dereler EVED Kuvvet Ağır yük götürmek * Eğrilik EVEND f Kap Kabkacak EVFA Çok vefalı Çok sadakatli Ahdine vefası kuvvetli * En çok Pek tamam * Tam yetişmek EVFAD Çeşitli fırkalar EVFAK Daha muvafık En uygun En muvafık EVFER (Vâfir den) Çok Bol EVGAD (Vagd C) Ahmaklar, eblehler, salaklar, bönler, akılsızlar EVGENC f Nedâmet, pişmanlık, pişman olma hâli EVHAD Vahid Tek EVHAL (Vahal C) Sıvalar, balçıklar, çamurlar * Mekânlar, hâneler, evler, durulacak veya oturulacak yerler EVHAM Olmayan bir şeyi olur zannı ile meraklanma Üzüntü Vehimler Kuruntular Zarar ihtimâli çok az olan bir şeyden meraklanma ve üzülme EVHAMIN MÜDAFAASI Vehimlerin def´edilmesi, kuruntuların kovulması EVHAM-SÂZ f Evham veren EVHAŞ Daha vahşi En vahşi EVHAŞ Nefret veren şey EVHEN En gevşek, çok zayıf, pek dayanıksız, kuvvetsiz tâkatı kalmamış EVİDDA Ahbablar Hâlis ve sâdık dostlar EVİL Siyaset EVİND f Hud´a, hile, aldatma, oyun EVİY Yerleşme Yerine gelme Koruma EV´İYE (Viâ C) Mahfazalar, kaplar, gizlemeye veya saklamaya yarayan şeyler * Damarlar EV´İYE-İ ŞA´RİYYE Tıb: Siyah ve kırmızı kan damarları arasındaki gayetle ince olan damarlar EV´İYE-İ VERİDİYYE Tıb: Siyah kan damarları EVK (C: Evâk) Ağırlık, yük * İçinde su biriken çukur yer EVKAF (Vakıf C) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar (Bak: Vakıf)Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır Osmanlı tarihini inceleyen batı tarihçileri vakıf kuruluşlarına hayran kalmışlar ve kendi ülkelerinde bunun örneklerini kurmaya başlamışlardır Amerika´da kurulmuş önemli vakıflar hâlen vardır Vakıf müessesesini komünizme karşı çok mühim bir set olarak görmektedirler Atalarımızın bu hayır kuruluşlarının bugün memleketimizde takdir edilmesi ve ihmâl edilmemesi gereklidir EVKAF-I HÜMAYUN Tar: Padişahların ve onlara mensub olan kişilerin bıraktıkları vakıflar EVKAF-I MAZBUTE İdaresi Evkaf Nezareti´ne ait olan vakıflar EVKAR (Vekr ve Vekre C) Kuş yuvaları EVKAS Boynu kısa olan EVKAŞ Ayak takımı Terbiyesiz, ahlaksız, adi ve alçak kimse EVKAT (Vakit C) Vakitler EVKAT-I HAMSE Beş vakit Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılındığı vakitler EVKAT-I MUAYYENE Belli vakitler, belli zamanlar EVKAT-I SALÂT Namaz vakitleri EVKED Pek te´kitli, çok kuvvetli, en kavi EV-KEMA KAL Söylediği gibi Söylendiği gibi * Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes´uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (ASM) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir EVKES Pinti ve soysuz kişi EVL (Bak: Te´vil) EVLA Daha iyi, birincisi, başta gelmesi lâzım geleni EVLÂD (Veled C) Veledler Çocuklar EVLÂD-I VATAN Vatan çocukları EVLÂD-I ZÜKUR Erkek çocuklar EVLADİYET Evlâda mahsus, evladlık, bünüvvet EVLADİYYE Evlatlık, evlada mahsus * Mc: Çok sağlam ve dayanıklı ev veya eşya EVLAD Ü IYAL Çoluk çocuk Evlâdlar ve karısı EVLAK Delilik, cünun EVLEVİYET Daha öncelik Başta gelir olmak Daha beğenilir Daha münâsip olmak EVLİYA (Veli C) Veliler Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk´ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (CC) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar (Bak: Veli) EVLİYA-İ İZÂM Büyük evliya EVLİYA-İ UMUR İş başında bulunanlar, işleri idâreye vazifeli olanlar(Ey evliya-i umur! Tevfik isterseniz, kavânin-i Âdetullaha tevfik-i hareket ediniz Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız Zira, mâruf umum Enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, Kader-i İlâhinin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır H) EVLİYA ÇELEBİ Kütahya´lı olup, Mi: 25 Mart 1611´de doğmuştur Meşhur eseri; Seyahatnâme´sidir EVN Yab yab yürümek * Vakarlı, sessiz ve ciddi olmak * Heybenin bir gözü * Denk EVRA f Hisar, kal´a, kale EVRAD Virdler (Bak: Vird) EVRAK (Vakar C) Sahifeler Yapraklar EVRAK-I HAVÂDİS Cerideler, gazeteler EVRAK-I NAKDİYYE Kağıt paralar EVRAK (C: Vuruk) Sivri ve uzun dişli * Yüzü renkli güvercin * Siyahı beyazına galip olan at ve deve (Müe: Vürka) EVRAM (Verem C) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler EVRAN Biçme, ölçü, mikyas, tahmin, keşif, biçim, endam, tenasüb EVRE f Elbisenin dış yüzü EVRE Ahmak kimse EVREK f Çocukların ağaca ip takmak suretiyle yaptıkları salıncak EVRENCEN f Kadın bileziği EVREND f Hile, aldatma, hud´a, oyun * Nam, şan, şeref * Serir, erike, taht EVRENG f Taht, evrend * Şan, şeref, nâm * Zinet, süs * Akıl, irfan * Ağaç kurdu * Hoş hâllilik, hâlin hoşluğu * Hile, desise, hud´a, aldatma, oyun * Yakışıklılık EVRENG-NİŞİN f Tahtta oturan, hükümdar EVRENG-ZİB f Tahtı süsleyen Hükümdar, padişah EVRİDE (Verid C) Vücudun her tarafından kalbe kanın gitmesini temin eden damarlar Siyah kan damarları(Sâni-i Hakîm, beden-i insanı, gayet muntazam bir şehir hükmünde halketmiştir Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar Kan ise; içinde iki kısım küreyvât halkedilmiş Bir kısmı küreyvât-ı hamrâ tâbir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor Ve bir kanun-i İlahî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor (Tüccar ve erzak memurları gibi) Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki; ötekilere nisbeten ekalliyettedirler Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriyye ile, sür´atli bir vaziyet-i acibe alırlar Kanın hey´et-i mecmuası ise: İki vazife-i umumiyyesi var Biri: Bedendeki hüceyratın tahribatını tâmir etmek Diğeri; hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir Evride ve şerayin namında iki kısım damarlar var ki: Biri sâfi kanı getirir; dağıtır, sâfi kanın mecralarıdır Diğer kısmı enkazı toplayan bulanık kanın mecrasıdır ki, şu ikinci ise kanı, "Ree" denilen nefesin geldiği yere getirirlerSâni-i Hakîm, havada iki unsur halketmiştir Biri azot, biri müvellid-ül-humuza Müvellid-ül-humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker, ikisi imtizaç eder Buhari hâmız-ı karbon denilen (Semli havaî) bir maddeye inkılâb ettirir Hem hararet-i gariziyyeyi te´min eder, hem kanı tasfiye eder Çünki: Sâni-i Hakîm fenn-i kimyada aşk-ı kimyevi tâbir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül-humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizaç ederler Fennen sabittir ki: İmtizaçtan hararet hâsıl olur Çünki imtizaç, bir nevi ihtiraktır Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var İmtizaç vaktinde her iki zerre, yâni onun zerresi, bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder Bir hareket muallâk kalır Çünki imtizaçtan evvel iki hareket idi Şimdi iki zerre, bir oldu Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı Diğer hareket, Sâni-i Hakîm´in bir kanunu ile hararete inkılâb eder Zaten "hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziyye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor Hem nâr-ı hayatı işal ediyor Çıktığı vakit, ağızda, mucizat-ı kudret-i İlâhiyye olan kelime meyvelerini veriyor $ S) EVS Bahşiş vermek * Kurt EVSA´ Daha geniş Çok vasi´ EVSÂF (Vasf C) Vasıflar, sıfatlar EVSÂF-I CEMİLE Güzel vasıflar İyi hasletler EVSÂF-I NİSBİYE f Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi) EVSAH (Vesah C) Pislikler, murdarlıklar, kirler EVSAK En çok inanılan, ziyade sağlam Daha çok vüsuk sahibi EVSAL (Vasl C) Vücuttaki mafsallar, oynaklar EVSAM (Vasm C) Arlar, hayâlar, utanmalar EVSAN (Vesen C) Putlar Sanemler EVSAT Ortada olmak * Vasatta olan Orta Orta hâlli EVSÂT (Vasat C) Ortalar Vasatlar EVSÂT-I MUFASSAL Kur´ân-ı Kerimin 86 suresi olan Tarık Suresinden 98 sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir EVŞAB Aşağılık kimse, âdi ve rezil kişi Ayak takımı EVŞAL (Veşl C) Damla damla akan su * Birbiri ardınca katar gibi peşpeşe gelen kimseler EVŞAZ Yardımcılar, tarafdarlar Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler * Vücuttaki mafsallar, oynak yerler EVŞEN Yaltakçı, dalkavuk EVŞENG f Sicim İnce ip EVTAD (Veted C) Direkler Kazıklar * Ricâlullahtan birine verilen isim EVTAD-ÜL ARZ Tepeler Dağlar Arzın direkleri EVTAF Kirpikleri uzun ve kaşı kıllı olan kimse EVTAN (Vatan C) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar EVTAR (Vatar C) İhtiyaçlar EVTAR-I ÂCİLE Acil ihtiyaçlar EVTAR (Veter C) Tek, eşi olmayan (harf) * Saz telleri Yay EVTAS Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (ASM) Huneyn Vak´ası bu vâdide vuku bulmuştur EVVAB (Evb den) Rücu´ eden Geri dönen * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden EVVABÎN Tevbe edip günahlardan dönenler EVVAH Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak * Çok âh edip duâ eden * Merhametli Sağlam imanlı Yakin ilim sahibi Dinde çok âlim olan Hz İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı EVVEL İlk İbtida EVVEL-ÜL-EVÂİL Evvellerin evveli * Hâdiselerin başlangıcı EVVELA İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce EVVEL-BAHAR Nevbahar İlkbahar EVVEL-BE-EVVEL Herşeyden önce, ilk, evvelâ EVVEL-EMİRDE İşin başlangıcında, herşeyden önce EVVELEN Evvelâ, birinci, ilk olarak EVVELÎN Evvelkiler, ilkler EVVELÎN Ü ÂHİRÎN İlkler ve sonlar Evvelkiler ve sonrakiler EVVELİYAT Başlangıçlar Mukaddemat İlk öndekiler İbtidaki cihetler * Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar * Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat´iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler EVVELİYET Evvel oluş (Bak: Mecaz) EVY Bir nesne yerine gelmek EVZA´ (Vaz´ C) Haller Durumlar EVZA-I GARİBE Garip haller EVZAH Daha açık Pek âşikâr En vâzıh EVZAK İçinde su veya başka birşey biriken çukur yer EVZAN (Vezin C) Vezinler Tartılar EVZAN-I ARUZİYYE Edb: Aruz vezinleri EVZAR (Vizr C) Ağırlıklar Yükler * Mc: Günahlar * (Vezer C) Kal´alar, kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler * Üstünlükler, galebeler * Dağlar EVZAYİŞ f Çoğalış, artış |
Osmanlıca Sözlük Lügat E Harfi |
11-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat E HarfiE Harfi EY (Arabçada) "Bak, dinle, dikkat et, yahut, demektir ki" mânalarına gelir Bir ibareyi tefsir için kulanılır Türkçede: Yakın nidâ içindir EYA f Acaba mânasına nidâdır "Hey, ey" gibi çağırma, nidâ, seslenme edatı olarak da kullanılır EYADİ (Eydi) (Yed C) Eller * Mc: Sebepler Nimetler EYADİ-İ KESİRE Çok eller Çok sebebler EYALAT (Eyâlet C) Valilerin idareleri altında olan memleketler, vilâyetler EYALET (C: Eyâlât) Vilâyet Bir vâlinin idaresinde olan memleket, şehir EYAMA (Eyyim C) Bekârlar, evli olmayanlar EYAMİN (Eymen C) Pek hayırlı, uğurlu olanlar En yümünlü EYAZİ f Kadınların yüzlerine örttükleri peçe, örtü EYBE Rücu´ etmek * Gurub etmek, batmak EYD Kuvvet EYD Rücu´ etmek * Avdet etmek EYDA´ Za´feran EYDİ (Yed C) Eller * Mc: Kuvvetler (Daha çok Eyâdi şeklinde kullanılır) EYDİYE (Yed C) Nimet * Eller EYHEM Sağır * Bahadır EYHEMAN Ateş ve sel EYHUKAN Maydanoz otu EYİD Kuvvetli, şiddetli kimse EYİR Sıcak yel EYKE Sık ve birbirine karışmış ağaç * Yumuşak * Ağaç bitiren bataklık (Bak: Ashab-ı Eyke) EYKER İlâç yapılan bir ot EYM (C: Üyum) Yılan EYMAN (Eymün) (Yemin C) Andlar Yeminler Kasemler * Fık: Zevcesi ölmüş er * Sağ taraflar Sağlar EYMAN-I SÂDIKA Doğru yeminler EYMEN En meymenetli En uğurlu Sağ taraf EYMEN VÂDİSİ Musa´nın (AS) tecelliye mazhar olduğu Tûr Dağı´ndaki vadi EYNE Nere Nerede Nereye (mânasına sual için söylenir ve zarf-ı mekândır) * Zaman An * Yorgunluk (mânâsında da kullanılmıştır) EYNEL MEFER (Eyn-el mefer) Nereye gidilebilir Nereye kaçılabilir Kaçacak yer var mı EYNESSERA-MİN-ES-SÜREYYA (İmkânsızlık bildiren bir tâbirdir ki) Yer nerede, Süreyyâ nerede Süreyyâ ile yer bir olur mu (meâlindedir ve birbirlerine zıt ve uzak olan şeyler için söylenir) EYNİYET Mekânda bulunması sebebiyle birşeye ârız olan hâlet EYS Varlık Vücud Mevcud * Kahir Zulüm * Zarar, ziyan * Ümidsiz olmak Ye´se düşmek (Bak: Leys) EYSAR Çadır eteğini kazığa bağlamakta kullanılan kısa ipler * Ot EYSER Sol taraf Soldaki * Pek kolay EYTAL (C: Eyatil) Boş böğürlü EYTAM (Yetim C) Yetimler Babaları ölmüş çocuklar EYTAM VE ERÂMİL Yetimler ve dullar EYUM Erkeksiz kadın (ki, önce ere varmış olsun-olmasın) EYVAH f Heyhât, yazık EYVALLAH Bir kısım müslümanlar arasında tasdik işareti veya yemin ifade eden bir tâbirdir Bazan Allaha ısmarladık yerine söyliyenler de vardır Fakat makbul olanı; ayrılırken de buluşurken de selâmlaşmaktır ve bu sünnet-i seniyyedir EYVAN f Köşk Büyük salon Büyük sofa Divanhâne EYVAN-I KİSRA Dicle Nehri kenarında sol tarafta Medâyin şehrinde yıkıntıları bulunan eski İran (Acem) Padişahına mahsus bir saray Bu saray, Peygamberimizin (ASM) doğduğu gece çatlamıştır EYYAM (Yevm C) Devirler Günler * Güç, iktidar, nüfuz EYYAM-I ÂDİYYE Tâtil günlerinin haricindeki günler EYYAM-I BAHUR Ağustos ayının ilk yedi günü EYYAM-I BÎZ (Eyyâm-ül bîz) Her arabî ayın 12, 13, 14, 15´inci günleri EYYAM-I CEM´ Hac mevsiminde Arafat ve Mina´da geçen dört gün EYYAM-I KUR´ANİYE Kur´an-ı Kerim´e göre olan günler (Semavatta herhangi bir kürenin kendi etrafında bir defa dönmesi ile gün; mensub olduğu seyyarenin etrafında bir defa dönmesi ile de senesi meydana gelir Her yıldızın kendine göre bir günü ve senesi vardır Meselâ: Şems-üş-şumusun bir günü ellibin sene ve Şi´ra yıldızının bir günü bin senedir) EYYAM-I MAZİYYE Geçmiş günler EYYAM-I RESMİYYE Resmi günler EYYAM-I TEŞRİK Kurban bayramının birinci gününden sonraki diğer üç güne verilen isimdir Zilhiccenin 11, 12 ve 13 üncü günleridir Birinci gününe "yevm-i nahr" (kurban günü) denir EYYAMÜN MA´DUDAT Kurban bayramının son üç günü * Sayılan günler * Ramazan-ı Mübârekin sayılı günleri EYYAN Vakit, zaman EYYİD Kuvvetlendir, teyid et, devam ettir (meâlinde) EYYİD-ALLAHU MÜLKEHU Allah´ım onun mülkünü devamlı kıl, kuvvet ver (meâlinde duâ) EYYİM Bekâr, dul Eyyim; gerek bikir, gerek seyyib olsun zevci olmayan kadına ve zevcesi olmıyan erkeğe denir ki, buna bekâr denir Bundan başka eyyim; hür kadına ve bir kimsenin kızı, hemşiresi, teyzesi gibi yakın hısmına da ıtlak edilir (ET) EYYÛB (AS) : Kur´ân-ı Kerim´de ismi geçen İshak Aleyhisselâm´ın oğlu olan Ays´ın evlâdından Eyyûb Aleyhisselâm, bir peygamber idi Pek çok malı ve Şam tarafında çok mülkü vardı Her makbul kulunu ve peygamberini Allah imtihana çektiği gibi onu da denedi Cümle emlâki emvâli elinden gitti O yine şükretti Hasta oldu, yine Rabbine şükrediyordu, sabrediyordu Bedeninde yaralar açıldı, yine sabretti Yaraları kurtlandı, yanına kimse varmaz oldu, yalnız bir zevcesi ona hizmet ederdi O yine sabreder ve ibâdetine devam eylerdi (Kısas-ı Enbiya Cevdet Paşa)(Sabır kahramanı Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm´ın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidirHazret-i Eyyûb Aleyhisselâm´ın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı hâlde, o hastalığın azîm mükâfatını düşünerek kemal-i sabırla tahammül edip kalmış Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar, kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve mârifet-i İlâhiyyenin mahalleri olan kalb ve lisânına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle kendi istirahatı için değil, belki ubudiyet-i İlâhiyye için demiş: "Yâ Rab! Zarar bana dokundu Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime hale veriyor" diye münâcât edip, Cenab-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet hârika bir surette kabul etmiş Kemal-i âfiyetini ihsan edip envâ-i merhametine mazhar eylemiş L)(Hz Eyyûb´un (AS) zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hz Eyyûb´dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz Çünkü, işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şübhe kalb ve ruhumuza yaralar açar Hz Eyyûb´un (AS) yaraları kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdid ediyordu Bizim mânevi yaralarımız pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdid ediyor O münacât-ı Eyyûbiyeye o hazretten bin def´a daha ziyade muhtacız L) EYYÛB-ÜL ENSARÎ (Bak: Ebu Eyyub-ül Ensarî) EYYÜ Sual sormak için "Hangi Ne Ne vakit " mânalarına kullanılır EYYÜHEL-İHVAN Ey kardeşler, ey ihvân (meâlinde hitab) EYZAN Böylece, kezâ, bunun gibi, yine böyle, bu da böyle EZ f den, den EZ ÂN CÜMLE O cümleden olarak EZA Ticarette kaybetme, zarar etme * Kibir ve gururunu bıraktırma * Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey * Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak Tetavül etmek EZ´AF (Zı´f C) Bir şeyi iki katı yapan fazlalıklar Katlar EZ´AF-I MUZÂAFA Pek çok, kat kat EZ´AF Çok zayıf, en zayıf EZ´AF-ÜL İBAD Kulların en zayıf olanı EZ´AF-I NÂS İnsanların en zayıf olanı EZAHİR Çiçekler, şükufeler EZAHİR-İ EFKÂR Fikir çiçekleri EZ´AKÎ Kısa boylu ve kötü olan adam Kötülük yapan kimse EZAME (C: Ezamât) Hışım ve gadap etmek Kızmak, hiddetlenmek EZAMİM (İzmâme C) Cemâatler, topluluklar EZAN Namaza dâvet ve vahdaniyet-i İlâhiyyeyi ve hakaik-ı İslâmiyyeyi âleme, kâinata ilân etmek için minare ve emsali mahallerde edilen nidâ Kamet getirmek * Bildirmek(Ezan, Müslümanlığın mühim bir şiârıdır Ezan esnasında konuşmamak, hattâ Kur´an okumayı bırakıp dinlemek efdaldir Bİİ) (Bak: Taabbüdî) EZANÎ Ezan ile alâkalı EZANÎ SAAT Ezanın kendine göre ayarlandığı saat Her hangi bir yerde güneşin tam gurub ettiği andan, sonraki gün aynı vakte kadar, 24 saat olmak üzere ayarlanmış saat E´ZAR Özürler Kusurlar Bahaneler EZ´AR Saçı az olan kimse * Otu az olan yer * Zâlim ve kötü huylu kimse EZAT (C: Üzâ-Ezy) İçinde su birikmiş çukur yer EZB Anasından yeni doğmuş hayvan EZBAD (Zebed C) Paslar * Dörtte birler, çeyrekler * Köpükler EZ-CÜMLE f Bu cümleden, meselâ, bunun gibi EZDAD Zıdlar Mukabil ve muhalif olan şeyler Birbirinin tersi veya zıddı olanlar(Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış, kök atmış: Hayır şer, güzel çirkin, nef zarar, kemâl noksan, ziya zulmet, hidayet dalâlet, nur nâr, imân küfür, tâat isyan, havf muhabbet gibi âsârlariyle, meyveleriyle şu kâinatta ezdad, birbiriyle çarpışıyor Daima tagayyür ve tebeddülâta mazhar oluyor Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor Elbette o iki unsurun birbirine zıd olan dalları ve neticeleri, ebede gidecek; temerküz edip birbirinden ayrılacak O vakit, Cennet - Cehennem suretinde tezahür edecektir Madem âlem-i beka, şu âlem-i fenâdan yapılacaktır Elbette anasır-ı esasiyesi, bekaya ve ebede gidecektir Evet, Cennet - Cehennem; şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuunatın iki mahzenidir, ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havzıdır ve lütuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz, münasip maddelerle dolacaktırŞu remizli nüktenin sırrı şudur ki:Hakîm-i Ezeli, inayet-i sermediyye ve hikmet-i ezeliyyenin iktizası ile, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esmâ-i hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış Ve tecrübe ve imtihan ise neşvünemaya sebeptir O neşvünema ise, istidatların inkişafına sebeptir O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-ı nisbiyenin zuhuruna sebeptir Hakaik-ı nisbiyyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâl´in esmâ-i hüsnâsının nukuş-u tecelliyatını göstermesine ve kâinatı mektubat-ı Samedaniyye suretine çevirmesine sebeptir İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki: Ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılırİşte, bu mezkur sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti Tahavvül ve tegayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tehavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı Vaktaki meclis-i imtihan kapandı Tecrübe vakti bitti, esmâ-i hüsnâ hükmünü icra etti Kalem-i kader, mektubatını tamamiyle yazdı Kudret, nukuş-u san´atını tekmil etti Mevcudat, vezaifini ifa etti Mahlukat, hizmetlerini bitirdi Herşey, mânasını ifade etti Dünya âhiret fidanlarını yetiştirdi Zemin, Sâni-i Kadirin bütün mu´cizat-ı kudretini, umum havarik-ı san´atını teşhir edip gösterdi Şu âlem-i fena, sermedi manzaraları teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı O Sâni-i Zülcelâl´in hikmet-i sermediyyesi ve inayet-i ezeliyyesi; o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o esmâ-i hüsnânın tecellilerinin hakaikını, o kalem-i kader mektubâtının hakaikını, o nümûne-misâl nukuş-u san´atının asıllarını, o vezaif-i mevcudatın faidelerini, gayelerini, o hidemat-ı mahlukatın ücretlerini ve o kelimat-ı kitab-ı kâinatın ifade ettikleri mânaların hakikatlarını ve istidat çekirdeklerinin sünbüllenmesini ve bir mahkeme-i kübra açmasını ve dünyadan alınmış misali manzaraların göstermesini ve esbab-ı zâhiriyenin perdesinin yırtmasını ve herşey doğrudan doğruya Hâlık-ı Zülcelâline teslim etmesi gibi hakikatları iktiza etti ve o mezkur hakikatları iktiza ettiği için, kâinatı dağdağa-i tagayyür ve fenadan tahavvül ve zevalden kurtarmak ve ebedileştirmek için o zıtların tasfiyesini istedi ve tegayyürün esbabını ve ihtilâfatın maddelerini tefrik etmek istedi Elbette kıyâmeti koparacak ve o neticeler için tasfiye edecek İşte şu tasfiyenin neticesinde cehennem, ebedî ve dehşetli bir suret alıp, taifeleri $ tehdidine mazhar olacak Cennet ebedî, haşmetli bir suret giyerek ehil ve ashabı $ hitabına mazhar olacak Hakîm-i Ezelî, şu iki hanenin sekenelerine, kudret-i kâmilesiyle ebedi ve sabit bir vücut verir ki; hiç inhilâl ve tagayyüre ve ihtiyarlığa ve inkıraza mâruz kalmazlar Çünki inkıraza sebebiyet veren tagayyürün esbabı bulunmaz S) EZDER f Münâsib, muvâfık, yaraşır, lâyık EZ-DİL Gönülden EZDİLİ CAN (Ez-dil-i cân) Candan ve gönülden EZEB Leim kimse * Kısa boylu EZEBB f Saçları uzun ve kaşlarının kılları çok olan adam EZEC (C: Azec) Süleyman Aleyhisselâm´ın yaptığı bir bina adı EZECC Uzun ve ince kaşlı EZEL İbtidası ve başlangıcı olmayan, her zaman var olan EZELÎ Ezele mensub ve müteallik Devamlı var olup varlığının başlangıcı olmayan EZELİYYE Ezele mensub, ezel ile ilgili, ezelîlik(S - Bütün silsilelerin Hâlik´ın vücub-u vücuduna kat´i şehadetleri göz önünde olduğu halde, bazı insanların madde ile maddenin hareketinin ezeliyeti cihetine zâhib olmakla dalâlete düştüklerinin esbabı nedendir C - Kasd ve dikkatle değil, sathi ve dikkatsiz bir nazarla, muhal ve bâtıla, mümkin nazarıyla bakılabilir Meselâ:Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arayanlar içinde ihtiyar bir zat da bulunur Bu zat, gökteki hilâli görmek için bütün kasıd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadekası üzerine eğilen beyaz bir kıl nasılsa gözüne ilişir O zat derhal "Hilâli gördüm" der "İşte bu gördüğüm Ay´dır" diye hükmederİşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla batıla bakar O batıl da; ihtiyarsız, talebsiz, dâvetsiz fikrine gelir Fikri de, çar-naçar alır saklar, yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur Fakat onun o batılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizâm-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıt olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garip nakışları ve acib san´at eserlerini esbab-ı câmideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalâletlere düşmüşlerdir İİ) EZELL Kurtla sırtlandan doğan hayvan * Oturak yerinin iki yanları arık ve yeyni olan EZELL Çok zelil Çok alçak ve rüsvay olan EZELL-İ NÂS İnsanlar içinde en rezil ve aşağılık olan adam EZEM Ağzını yumup oturmak * Sabretmek * Yemekten ve içmekten men´etmek * Isırmak * Gayret etmek * Bükmek EZFAR Tırnaklar * Tırnakbahuru denilen tıbbi bir koku * Şimal kutbunda bulunan küçük yıldızlar EZFELÎ Cemaat-ı kalile Az cemaat Ufak topluluk EZFER Güzel kokulu şey EZFER Uzun tırnaklı EZFİLE Cemaat, topluluk, güruh, bölük EZFİR Çok iyi kokulu nesne EZGEHAN f Tembel adam İşi gücü olmayan kimse EZHAB (Zeheb C) Yumurta sarıları * Altunlar EZHAN Zihinler Müdrikler Anlamayı meydana getiren duygular EZHAR (AZHÂR) (Zahr C) Satıhlar, yüzler * Sırtlar, arkalar Binek hayvanının sırtları EZHAR (Zehre C) Çiçekler Zehreler şukufeler EZHAR-I NEV-BAHÂR Bahar çiçekleri EZHAR-I REBİÎ Bahar çiçekleri EZHEL Gafil kimse Gaflette bulunan kişi * Pek dalgın EZHER Pek beyaz ve parlak * Ay, kamer, * Saf ve parlak olan * Cuma günü * Vahşi sığır EZHER-ÜL VECH Yüzü nurlu olan EZHERAN (Ezhereyn) Ay ile güneş EZİB Rezil, âdi ve aşağılık kimse * Kıble rüzgarı * Riyh-u cenub ile Sâbâ arasında esen yel * Sevinmek, ferah ve neşat EZİKKA (Zukak C) Yollar, sokaklar EZİLLE Zeliller, alçaklar EZİMME (Zimam C) Yularlar Bağlar EZİMME-İ UMUR İşlerin idâresi EZİN Kefil EZİN Söz dinlemek * İşitmek EZİR f Haykırma, bağırma EZİYET İncinme Sıkıntı çekme EZKA En anlayışlı En zeki EZKA En temiz En pâk Ziyade dindar Pâkize EZ-KADİM f Eskiden, önceleri EZKAN (Zakn C) Çeneler EZKAR (Zikr C) Zikirler EZKAT f Kötü düşünceli kişi EZ KAZA f Kazâ olarak, tevâfuk olarak Beklenmedik ânda EZKER Maharetli duvar ustası EZKİYA Saf, temiz, iyi halli kimseler EZKİYA (Zeki C) Çabuk ve güzel anlayışlı kimseler Keskin zekâlılar EZL Güçlük * Darlık * Hapsetmek EZLAÎ Uzunca ve iri olan şey EZLAK Aleyhte söz söyleyen adam * Keskin olan şey EZLAM (Zelm C) Oklar Kumar okları EZLEF (C: Zelef) Burnunun ucu uzun ve ince olan EZLEM (Bak: Azlem) EZLEM Boğazı altında sarkık uzun kılları olan keçi EZM Yemek, ekl EZMAN Zamanlar Vakitler Müddetler EZMÂR (Zimr C) Kahramanlar, yiğitler, bahadırlar EZMÂR-I ETRÂK Türk kahramanları EZMAYİŞ Tahtadan yapılmış demir temrenli bir cins ok EZME Kıtlık, kaht * Şiddet * Darlık * Bir kere yemek EZMEL Hareket etmek * Muzdarib olmak, acı çekmek * Savt, sadâ, ses * Gül EZ-MEN f Benden EZMİNE (Zaman C) Zamanlar EZMİNE-İ KADİME Eski zamanlar EZMİNE-İ MÂZİYYE Geçmiş zamanlar EZMİNE-İ MÜSTAKBELE Gelecek zamanlar, müstakbel zamanlar EZNAB (Zenb C) Suçlar, günahlar * Kuyruklar EZNEM Kulakları ucunda sarkık uzun kılları olan keçi EZ-NEV f Yeni baştan, yeniden EZ-ON SEBEB O sebepten EZ-OST Ondan EZR (C: Uzur) Arka ve sırt * Kuvvet EZRA Kulağı beyaz, gövdesi siyah olan davar EZRA Çok konuşma * Çok yeme * Sözü düzgün ve pek fasih olan kimse EZRAB Diş kökü EZRAK Saf ve temiz su * Gök renkli, mâvi EZRAR (Zirr C) Elbise düğmeleri EZREBÎ Azerbeycan´ın Arapça adı EZ SER-İ NEV Yeni baştan EZ-TU Senden EZÛC Hayâsız ve edebsiz adam * Sert başlı at EZUM Isırıcı, ısıran EZUZ Pek keskin olan kılınç veya hançer EZVAC Çiftler Zevceler Nikâhlı karılar * Kocalar EZVAC-I TÂHİRAT Hz Peygamber Efendimizin (ASM) ismetli ve iffetli, pâk zevce-i muhteremeleri (RA) "Mü´minlerin anneleri" diye bilinen ve Peygamberimize (ASM) âilelik etmek şerefine ermiş mübârek hanımlar(Zât-ı Risaletin akvâli gibi, ef´al ve ahvâli ve etvâr ve harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın mehazleridir Şıkk-ı zâhirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususi dairesindeki mahfî ahvalâtından tezâhür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de Ezvac-ı Tâhirat´tır ve bilfiil o vazifeyi ifa etmişlerdir Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor Demek bu azîm vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif Ezvac-ı Tâhirat lâzımdır M) EZVAH Münkabız olmak * Yakınlık EZVAK Zevkler Keyfler Eğlenceler EZVER Boynu eğri olan kimse EZVET Küçük yanaklı EZYAF (Zıyf C) Misafirler Mihmanlar EZ-YAH f "Buzdan soğuk" mânasına gelir EZYAK (Zîk dan) Pek dar ve sıkıntılı Çok zor EZYAL (Zeyl C) Ekler İlâveler Zeyiller EZYED Çok ziyade Daha fazla En ziyade EZZ Depretmek ve koparmak * Kandırmak, aldatmak |
|