Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendi, yahya

Yahya Efendi

Eski 11-25-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Yahya Efendi



YAHYÂ EFENDİ




İstanbul’da yetişen büyük velîlerden İsmi Yahyâ, nisbeti Beşiktâşî’dir AslenAmasyalı olup Şamlı Ömer Efendinin oğludur Yahyâ Efendi, İbn-i Ömerel-Arabî, Yahyâ bin Ömer Beşiktâşî ve Molla Şeyhzâde gibi isimlerle detanınıp meşhûr olmuştur 1494 (H900) senesi Trabzon’da doğdu 1569(H977) senesinde İstanbul’da vefât etti Kabr-i şerîfi, Beşiktaş ileOrtaköy arasında yaptırdığı ve kendi adıyla anılan câminin yanındaolup, ziyâret mahallidir


Babası Şamlı Ömer Efendi uzun müddetTrabzon’da kâdılık yaptı Yahyâ Efendi orada dünyâya geldi KânûnîSultan Süleymân da Trabzon’da aynı sene aynı haftada doğdu Kânûnî ilesüt kardeşi oldular Kânûnî dünyâya geldiğinde, annesi Âişe HafsaSultanın sütü kesilmişti Bunun üzerine Kânûnî’yi Yahyâ Efendininannesi emzirdi


İlk tahsîlini, babasından ve oradakibaşka âlimlerden yapan Yahyâ Efendi, küçüklüğünden îtibâren ilim veibâdete rağbet ederek yetişti Çok riyâzet ve mücâhede yaptı Nefsinisteklerini yapmayıp, istemediklerini yapmak için çok çalıştı Zâhirîve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere, mânevî olgunluklara kavuştuİlimdeki kemâlâtını arttırmak ve daha yükseklere kavuşmak maksadıyla,hilâfet merkezi olan İstanbul’a geldi Zenbilli şöhretiyle meşhûr,Müftiy-ül-enâm Ali Cemâlî Efendinin hizmet ve sohbetlerine kavuştuVefâtına kadar sohbetlerine devâm etti


Ali Cemâlî Efendinin vefâtından sonramüderris oldu Yahyâ Efendi, çeşitli medreselerde vazîfe yaptıktansonra, 1553 senesinde, Sahn-ı semân medreselerinden birinde müderrislikyaptı İki sene sonra da emekli oldu Emekliliğinden sonra inzivâyı,yalnız kalıp, hep ibâdet ve tâat ile meşgûl olmayı tercih ettiBeşiktaş’ta satın aldığı deniz kenarındaki bahçesinde, bir ev ve mescidyaptırdı Sonraları evin etrâfında; medreseler, hamam ve oradakalanların barınacakları odalar ve yol üzerinde herkesin gelip geçtiğibir yerde de çok güzel bir çeşme yaptırdı Pek mahâretli olup, inşâatişlerini bizzat kendisi yapardı Yaptığı çeşmenin târihî olmasıbakımından, kitâbesi için yazdırdığı şu beyt meşhûrdur:


“Binâ târihi bu inşâlar olsun

Konup içenlere sıhhâlar (safâlar) olsun”


Askerî ve mülkî erkân, ahâlinin ilerigelenleri, çevredeki ve uzak yerlerdeki insanlar, tüccârlar ve bilhassagemiciler, Yahyâ Efendiyi ziyâret ederler, hediye ve adak gönderirler,hâcetleri için duâ isterlerdi Yahyâ Efendi, yanına gelen ziyâretçilereçeşit çeşit yemekler, şerbetler ve meyveler ikrâm eder, geleni boşçevirmezdi İyilik, ikrâm ve ihsânları pekçoktu Bâzan şehrin ilerigelen zâtları ile ilim sâhiplerini dâvet eder, çeşit çeşit ikrâmlardabulunurdu Bâzan da fakir ve yoksullara ziyâfet çeker, gönüllerinialırdı Her sene Resûlullah efendimizin, dünyâya teşriflerinin sene-idevriyyesi olan mevlid kandilinde, daha çok iyilik ve ikrâmlardabulunur, daha geniş ziyâfetler verirdi İlim talebelerinden,fakirlerden ve zayıflardan ziyâretine gelenlere çok sadakalar verir, enaşağı hediyesi kayık ücreti olurdu Bahçesinde bulunan meyvelerdenKânûnî Sultan Süleymân Hâna takdîm ve hediye eder, Sultân da ona, maddîyardımda bulunurdu


Yahyâ Efendi, çeşitli ilimlerde sözsâhibi olup, naklî ilimlerden başka; tıb, hikmet, hendese ve fizik gibiaklî ilimlerde de mahâret ve ihtisas sâhibi idi Duâsı Allahü teâlânınizniyle hastalara şifâ olurdu Kendisi, hem zâhirî, hem de bâtınîkemâlâta sâhipti Üveysî idi Dil ve gönül ehli, şâir, tabîb, hakîm,cömert, kerîm (iyilik edici), şefkatli, yumuşak huylu, zekî, iyi huylu,takvâ ve güzel ahlâk sâhibi bir zâttı Ziyâretine gelenler, onunkereminden, kerâmetinden, hikmetli sözlerinden, tıbba dâirbilgilerinden, ilim ve fazîletinden istifâde ederler, feyz almış olarakdönerlerdi Sohbetinde bulunanların herbirine “Âşık” diye hitâb ederdiSohbetlerinde din büyüklerinden bahseder, onların menkıbelerini, güzelhâllerini anlatırdı


Yahyâ Efendinin iyilik, ikrâm veihsânları pekçok olmakla birlikte, kendisi gâyet sâde bir hayat yaşar,her türlü lüzumsuz âdetten kaçınır, resmiyetten uzak dururdu Tekellüfve fazla masraftan uzak olup, elbisesi ve sarığı sâdeydi

Çeşitli yerlerden adak ve hediye olarakgelen malların çoğunu, binâ yapmakta ve bahçelerinin bakımındaharcardı Her tarafta binâlar yapardı Yaptığı inşâatın biri tamamolmadan diğerine başlardı Mescid, medrese, tıb mektebi, hânekâh, hamamgibi binâlar inşâ ederdi İnşâat işinde çok mâhir idi Dağlarıkazdırır, toprakları indirip, deniz sâhillerini doldurur, oralara yenibinâlar yapardı Böyle çok binâ yapmasının hikmeti suâl edildiğinde;“Bekara sûresi 36 ve A’râf sûresi 24 âyet-i kerîmelerinde meâlen; “Yeryüzündesizin için bir vakte (ömrünüzün, ecelinizin sonuna) kadar,yerleşmek, geçinmek ve menfaatlenmek vardır” buyruldu Bizim vebizden sonra gelip yolumuzda olanlar için, en güzel kalma yerleri, enmünâsip ve lâzım olan yerler böyle binâlardır Bunun için bu tipbinâların inşâsına bu kadar gayret ediyoruz” buyururdu


Kânûnî Sultan Süleymân, sultan olunca,ona çok yakın alâka gösterdi Çok yardım edip, İstanbul’daki meşhûryerine yerleştirdi


Kânûnî Sultan Süleymân Han bir gün YahyâEfendiye hatt-ı şerîf gönderip; “Birâderim Yahyâ Efendi! Şaşılacakşeydir ki, bizi terkettin Hayli zamandır görüşemedik Buna sebepnedir? Eğer bizden size karşı bir kusur meydana geldi ise kerem edip afbuyurunuz Teşrif edip bizi sevindiriniz Böylece kırık gönlümüzneşelensin” dedi Hatt-ı şerîf, Yahyâ Efendiye ulaşınca, kâğıt kalemistedi ve Kânûnî’ye cevap yazıp onun görüşme isteğini kabûl ettiDergâhına dâvet etti Sohbette bulundular

Yahyâ Efendi hazretlerinin çokkerâmetleri görüldü Kânûnî Sultan Süleymân Han sık sık kendisiniziyâret eder nasîhatlerini ister, duâsını alırdı

Bir gün Yahyâ Efendi hazretleri Sahn-ısemân Medresesine gitmek için yola çıkmıştı Yolda atının yularını birpapaz tuttu ve; “Ey âlim zât! Ey Yahyâ Efendi! Size bir suâlim var Bumüşkül işi bana îzâh edin Soracağım şeyin cevâbı acabâ dîninizde varmıdır? Her sene yeni defter tutulmayıp, gidiyor Ölen kalan kimbilinmeden ölmüş bir gayr-i müslimden devletçe haraç isteniyor? Bunasıl iştir Bu şekilde hareket dîninizde var mıdır?” dedi YahyâEfendi bunları duyunca; “Hayır Dînimizde ölmüş bir gayr-i müslimvatandaştan haraç alınmaz Sonra çok fakir kazandığıyla güç geçinenkimseden ve çok yaşlı olanlardan da haraç alınmaz Bunlaraffolunmuşlardır Sultânımız ona muhtaç değildir” dedi O zaman papaz;“Efendi şunu iyi bil ki, bizden ölen kimsenin bile haracını isteyip,her yıl alırlar Bunu ben size soruyorum İslâm dîni bunun alınmasınıistiyor mu? Ne olur bunu Sultan Süleymân Hana arzedin, haber verin,sorun?” dedi

Bunları işiten Yahyâ Efendi celâllendi vedin gayreti ile medreseye vardı Ders yapmadan önce hemen kalem kâğıtistedi ve Sultan Süleymân Hana hitâben; “Ey cihân sultanı Süleymân Han!Şimdi sana saltanat haram oldu Zulmün ölen kişilere kadar uzandıdemek Halbuki böyle bir zulmü senin ecdâdın yapmamıştı Bu mudur dingayreti? Bak, müminleri bir kâfir ilzâm ediyor, susturuyor, çâresizbırakıyor” diye yazdı Sonra da sevdiği birine bu mektubu veripSultana gönderdi Mektup, Kânûnî’nin eline ulaştığında, Kânûnî onanazar edip okudu Rengi değişip, kalbini bir üzüntü kapladı Tahtındanindi ve bir adamını Yahyâ Efendiye göndererek geleceğini bildirdi Çokgeçmeden saltanat kayığına binip Yahyâ Efendinin dergâhına vardıHürmetle selâm verip yaklaştı ve; “Ağabey! Bu mektup da nedir? Bunubize siz mi gönderdiniz? Ey güzel haslet sâhibi! Nedir suçumuz? Bizebunu beyân edip açıklayınız? Biz de işin hakîkatını bilelim Saltanatbana neden haram oldu? Kime zulmeyledim?” diye sordu

O zaman Yahyâ Efendi hazretleri ona;“Pâdişâhım! Bu ne iştir Defterleri her sene niçin yenilemezsiniz?Ölmüş olan gayr-i müslimlerden memurlarınız haraç toplarlar Böyle elegeçen mal sana hiç helal olur mu? Bu senden beklenmez Yediğin,giydiğin haram olunca, elbetteki saltanat da sana haram olmuşdemektir” dedi

Hayretler içinde kalan Kânûnî; “HâlimiAllahü teâlâ biliyor ki, bu söylediklerinizden zerrece haberim yoktur”dedi Yahyâ Efendi de; “O halde bu gaflet nedir? Yarın Allahü teâlânınhuzûrunda buna vereceğin cevap ne olur Memurların gayr-i müslim malıalırlar Bu kâfir hakkı, kul hakkı olur Ergeç Allahü teâlânın huzûrunaçıkacaksın Yakanı kâfirin eline vereceksin Netîcede korkarım Cehennemateşine atılırsın Cihân pâdişâhının kâfirle birlikte gelmesi lâyıkmıdır? Bu mudur din gayreti, bu mudur îmân gayreti? Kullara zararverene, inletip ağlatana Allahü teâlânın rızâsı yoktur Sana yollarınen hayırlısı gösterilmişken, buna Resûlullah efendimiz hiç rızâgösterir mi? Yaptığın işler yanlıştır Niçin adâletle işlerinigörmezsin? Dîninin bildirdiği yola gitmezsin? Şunu iyi bil ki, ey cihânpâdişâhı! Şöhret zînetinin hepsi burada bu dünyâda kalır Bu apaçık biriştir Eğer adâletle bir iş yaptıysan, sana kalacak odur” buyurdu

Kânûnî Sultan Süleymân Han bu sözleriişitince ağladı ve vezîrine emredip; “Her sene evleri teker tekersayın Gayr-i müslimlerden ölen kalanları yazın Haraç hesâbını iyitutun Hazîneye haram para getirmeyin Şunu iyi bilin ki, bunakesinlikle rızâm yoktur” diye ferman etti Sonra da Yahyâ Efendihazretlerine dönüp; “Sen bizim doğru yolu gösteren rehberimizsinGaflet uykusundan bizi uyandırdın Bu sebeple Allahü teâlâ senden râzıolsun Suç bizdeymiş” dedi Yahyâ Efendi de ona; “Ey cihân pâdişâhı!Tövbe edin ki, Allahü teâlâ affetsin Bir daha gaflette kalıp zulümetmeyiniz Doğru yolu bırakıp eğri yola gitmeyiniz” buyurdu Kânûnîona; “Ağabey! Şimdi artık bizim tahta geçmemize izin var mıdır?” diyesordu O zaman Yahyâ Efendi, Kânûnî’nin elinden tutup; “Evet şimdiçıkabilirsin” buyurdu

Yahyâ Efendinin sevdiklerinden Baba Tarakanlatır: “Balıkçı idim Balık avlar, onunla geçinirdim Bir seher vaktiYahyâ Efendi hazretlerinin dergâhına vardım Beni gördükte; “Gel,teknen ile beni denizde bir gezdiriver Allahü teâlânın kudretinidüşünelim Deryâyı bir güzel seyredelim” buyurdu Ben de; “Başüstüneefendim!” dedim Hemen gidip kayığa bindik Yahyâ Efendi hazretlerikayığa oturdu Kıyıdan biraz ayrılınca, gönlümü bir üzüntü kapladı Gamile doldum Zîrâ hanımım bana o gece fakirlikten yakınıp; “Evinihtiyâcını karşılayamıyorsun Bak kızın yetişti Çeyizi bile yok Senise durmadan Yahyâ Efendiye gidersin O da böylece seni iştenalıkoymaktadır Kuru kuruya gezmek hangi akıl îcâbıdır" demişti Gecesöylediği bu sözleri hatırıma gelmişti Kimseye bir şey söylememiştimBirden Yahyâ Efendi hazretleri bana; “Evlâdım! Yanında balık tutmayaağın var mı?” diye sordu Ben de; “Efendim, denizde balık olmayınca, ağolmuş neye yarar” diye cevap verdim Yahyâ Efendi yine; “Balık yok iseüzülme Allahü teâlâ sana rızkını elbet ihsân ediverir Ağı bana verŞimdi sana Allahü teâlânın kudretini göstereceğim” buyurdu YahyâEfendi bu sözü söyler söylemez denizin yüzü balıkla dolup kaynamayabaşladı Ağı attı, içi balıkla doldu Onları kayığın içine boşalttıHerbiri iri iri, tâze kefallerdi Bana dönüp; “Evlâdım! Şimdi benikenara bırak, sen de balıkları satmaya git Bu balıklar ne kadar paraederse, onunla kızına babalık yap Çeyizini alıp, hazırla Hanımının daistedikleri böylece yerine gelsin” buyurdu O zaman ben hayretleriçinde kaldım Zîrâ benim üzüntü sebebimi anlamıştı Hemen Yahyâ Efendihazretlerini kıyıya bıraktım ve balıkları pazarda satmaya gittimBalıkları satıp parasını getirerek, durumu hanıma anlatıp parayısaydım Hanım buna çok sevindi Bütün ihtiyaçları karşıladım Çeyizialdık Hanım ondan sonra bana karşı hiç huysuzluk yapmaz oldu Sonrakoşarak Yahyâ Efendi hazretlerinin huzûruna geldim Beni tebessüm ilekarşıladı ve; “Balığı şu kadara sattın ve ihtiyaçlarını da karşıladınherhalde” buyurdular Ben de; “Evet efendim Size canım fedâ olsunBize kereminizle yardım ettiniz” dedim Sonra bana; “Ey Baba Tarak!Sen bu sırrı kimseye söyleme Allah için yayma Bizdeki yardımdoğrudur Kısmetmiş ve senin hakkın olmuştur” buyurdu

Yahyâ Efendi hazretlerinin elbiselerinibir Rum terzi dikerdi İsmi Kusta Usta idi Yahyâ Efendi ona zamanzaman; “Ey Kusta Usta! Küfür hâlinde olman uygun değil Îmâna gelsen deseninle bir kardeş olsak Âhiret yolunda da yoldaş olsak, daha iyideğil mi?” derdi O da; “Sözleriniz doğrudur Bir gün gelir başımızınyazısını elbet görürüz Hak nasîb ederse oluruz” diye cevap verirdiYahyâ Efendi bir zaman terziye dikmesi için bir elbise verdi O da kısazamanda biçip dikti ve Yahyâ Efendi hazretlerine getirdi Yahyâ Efendionu eline alınca, ceplerini aramaya başladı Terzi Kusta Usta; “Birnoksanı mı var?” diye sordu Yahyâ Efendi de; “Onun bir noksanı yokturAcabâ bunun ceplerini dikmediniz mi?” diye sordu Bunun üzerine KustaUsta; “Efendim! Cebini dikmiştim Cep ağızları dikişlidir Verin banaağızlarını açayım” dedi O zaman Yahyâ Efendi, ona; “Elleriniceplerine sok ne çıkar, ne bulursan senin olsun” buyurdu Terzi Kustabu söze bir mânâ veremeyip şaşırdı ve ellerini, ipliklerini söktüğüceplere soktu Bir avuç altın çıkardı Kusta Usta’nın aklı başındangitti ve kendisini bir titreme aldı Sonra Yahyâ Efendinin ellerinesarıldı ve; “Ey Allah’ın sevgili kulu! Bana yardım edin Mümin olmazamânım geldi Îmân etmek istiyorum Bana îmânı öğretiniz” dedi YahyâEfendi onun başına kendi tülbendini sardı ve; “Artık ismin Ali Ustaoldu” buyurdu Ali Efendi Kelime-i şehâdeti söyleyip Yahyâ Efendinintalebeleri, sevdikleri arasına girdi ve dergâhta ömür boyu hizmet etti

Yahyâ Efendinin torunu Azîz İbrâhimEfendi anlatır: “Dedemin yanında oturmuştum Bir beyt okudu “Nasîbinvar ise gelir Yemen’den Ne Yemen’den Hind’den de dahi Hind’den de”dedi Sözünü tamamladığında kapı çalındı Bana; “Kapıyı çalan kimdirbir bak?” buyurdu Ben de gidip kapıya baktım Hindli birisi duruyorduOna; “Kimsin ve ne istiyorsun Çaldığın bu kapıdan istediğin nedir?”dedim Sonra geri dönüp ceddime; “Dedeciğim birisi sizinle kapıdagörüşmek istiyor” diye haber verdim O da bana; “Onu içeriye dâvet et,sohbet etmek istiyoruz” dedi Derhal gidip kapıyı açtım ve ona; “Dedemsizi istiyor” dedim O da eşyâsıyla birlikte içeriye girdi Selâmverdi ve dedemin elini öptü Koynundan bir mektup çıkarıp verdi Sonrada; “Ben senin için tâ Hindistan’dan geldim Sizi sevenler bizi bilirBu hediyeleri size gönderdiler” dedi Dedem Yahyâ Efendi hazretleri detebessüm edip, o kişiyi misâfir ettiler ve sonra geri gönderdiler

Yahyâ Efendinin Boğaz’da çok güzel birbahçesi vardı Orada Mustafa Efendi adında biri hizmet ederdi Bir geceYahyâ Efendi ona; “Bana biraz su getir” buyurdu O sırada hiç suyoktu Mustafa Efendi testiyi alıp dışarı çıktı Dışarısı çok karanlıkolup, göz gözü görmez derecedeydi Üstelik su getirilecek yer deoldukça uzak ve tehlikeliydi Mustafa Efendi bir türlü gitmeye cesâretedemedi Geriye de dönemedi Neticede; “Yahyâ Efendiye fedâ olsun, diyegönlünden geçirip yola koyuldu Birden gideceği yer gündüz gibiaydınlandı Selâmetle gidip testiyi doldurup getirdi Lâkin buaydınlığa şaşıp kaldı Tekrar dışarı çıkıp bu aydınlığı görmek istediDışarı çıktığında her tarafı kapkaranlık gördü Bu hâli Yahyâ Efendidensormak istedi İçeri girdiğinde Yahya Efendi ona; “Bak Mustafa Efendi!Bu gördüğünü kimseye söyleme Bizi de ellere verme Bir kimsede yakînnûru varsa, o kimse zulmette, karanlıkta kalmaz” buyurdu Bu hal onunbir kerâmetiydi

Belbân isminde gayr-i müslim bir çobanınsürüsünden, iki koyun kaybolmuştu Kaybolan koyunlar, Yahyâ Efendinindergâhının bahçesine gelmişlerdi Çoban, koyunlarını bütün aramalararağmen bulamadı Nihâyet orada bulunduklarını öğrenip, doğruca dergâhageldi Yahyâ Efendinin, müslümanların büyük bir âlimi ve velîsiolduğunu işitmişti “Acabâ bana nasıl alâka gösterir, benimle ilgilenirmi, ilgilenmez mi? Eğer benimle ilgilenir, aç ve yorgun olduğumuanlayıp; tâze ekmek, tereyağı ve bal ikrâm ederse, onun hakîkaten büyükbir zât olduğunu anlarım” gibi düşünceler ile Yahyâ Efendinin huzûrunagirdi Yahyâ Efendi onu görünce, o daha hiçbir şey söylemeden; “Bukişi, koyunlarını ararken, dağ taş demeden dolanıp çok yorulmuş veacıkmıştır Buna tâze ekmek, tereyağı ve bal getirin” diye hizmetçiyeemretti Emredilen yiyecekler, derhâl hazırlanıp getirildi Ortayakonunca, Yahyâ Efendi Belbân’a; “İşte sana tereyağı, mumlu bal ve tâzenân (ekmek), Dilersen yağa ban, dilersen bala ban” dedi ve tebessümederek, yemesi için işâret etti Belbân da o yiyeceklerden yedi Gönlüve kalbi yumuşadı Evliyânın lokması kalp hastalığına şifâ olmuştuBunun üzerine Belbân îmân etmekle şereflenip müslüman oldu Bu nîmetinşükrânesi olarak, Allah rızâsı için, kendisinin olan o iki koyununkesilmesini ve orada bulunanlara ikrâm edilmesini istedi Bunun üzerineYahyâ Efendi, şu şiiri söyledi:

Sabahleyin iki ganem (koyun),
Menzile mihmân (misâfir) geldi
Her görenler dediler,
“Tekkeye kurbân geldi

Yolda çokdur çalıcı,
Onları, çaylak gibi,
Her aç olan ona der;
“Derdime dermân geldi

Bir koyundan küçüktür,
İki koyunu pençeler,
Çekip orada yutar,
Der: “Bize ihsân geldi

Ey “Müderris” ola gör,
Râ’î (çoban) bugün bunlara sen!
Enbiyâ zümresi hep
Âleme çoban geldi

Yalova’da bir imâm vardı ki, YahyâEfendiyi büyük bilir ve çok severdi Zaman zaman ziyâretine gelirdi Buimâmın çoluk çocuğu kalabalık olup, maddî sıkıntı içindeydi Fakat osabreder fakirliğini gizler, kimseye bir şey söylemezdi Bir gün yineYahyâ Efendi hazretlerini ziyârete geldi Selâm verip huzûrunda oturduO sırada dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu Yahyâ Efendi ona; “Ey temizinsan! Gel seninle bahçede biraz dolaşalım Allahü teâlânın lütfununsonu yoktur” buyurdu Berâberce çıktılar Bir yere geldiklerinde,Yahyâ Efendi; “Sen bize candan bağlısın Şimdi sana Allahü teâlânınlütfuyla bir iş göstereceğim Böylece gönlündeki fakirlik sıkıntısıkalmayacak Fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız”buyurdu Sonra yere asâsını vurdu ve; “Burasını kaz!” dedi İmâm Efendiorasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı Ona; “Ne durursun,fakirlik hastalığına çâredir Bunları sana sonsuz hazîneler sâhibiAllahü teâlâ gönderdi İstediğin kadar al” buyurdu İmâm Efendibunları heybesine doldurdu Yahyâ Efendi ona; “Ey İmâm Efendi! Dünyâüzüntüsünü gönlüne sakın koyma Bunları hayırlı işlere sarfedersinYalnız bu sırrı kimseye söyleme Şâyet anlatırsan o zaman bunlarelinden çıkar, aldırırsın” buyurdu İmâm Efendi de; “Efendim, ben buişe çok şaştım! Bu kadar altınla memleketime nasıl dönerim Yollardaharamîler, eşkıyâlar var Korkarım ki bunları benden alırlar Nasılvaracağımı bilemiyorum” dedi Bunun üzerine Yahyâ Efendi; “Sana kimsezarar veremez Bu senin nasîbindir Var selâmetle git” buyurdu İmâmEfendi vedâ edip yola çıktı Hakîkaten başına hiçbir şey gelmedenYalova’ya vardı Kendisini hanımı karşıladı Heybedeki altınlarıgörünce, hayretler içinde kaldı ve; “Bunları nereden buldun?” diyesordu O da; “Bu işi sana açıklayamam Sâdece Allahü teâlânın ihsânıolarak bil!” dedi İmâm Efendi bundan sonra etrâfına yardım etmeyebaşladı Hem yedi hem yedirdi Ömrü hayır yapmakla geçti İnsanlar onunhakkında; “Nereden buluyor bunları?” demeye başladı Bâzısı da;“Birisinden emânet almış gâlibâ!” Kimisi de; “Anlaşılan defîne bulmuş”dedi Herbiri bir şey söyledi Netîcede İmâm Efendi hastalandıHastalığı ilerleyince, komşularını başına çağırdı ve onlara; “Size bumalı nereden bulduğumu açıklamak istedim Bunun elime girmesine sebep,Yahyâ Efendi hazretleridir Bugüne kadar kimseye söylemedim Zîrâ bana,söyleme gizle demişti Şimdi ise ömrümün sonu yaklaştığından onunkerâmeti unutulmasın diye söylüyorum” dedi ve Kelime-i şehâdetgetirerek vefât etti

Torunu Tâceddîn Efendi anlatır: “Bir geceuyuyordum Gece yarısı dedem beni uyandırdı ve; “Tâceddîn! Şimdi gitDergâhta hizmet edenleri uykudan uyandır Denizde bir işim var, kayığıdenize indirsinler” buyurunca, gidip haber verdim Çocuk olduğum içinbeni dinlemediler ve; "Görmedin mi dışarısı fırtına Kayık bu havadadenize iner mi?” dediler Ben de gidip söylediklerini dedeme anlattımO zaman dedem hemen gidip kendisi kayığı denize indirdi İçine postunuyayıp oturdu Sonra dergâhtakiler kayığın denize indirildiğinianladılar Yahyâ Efendi kayıkla denize açıldı Biraz yol aldıktan sonraküçük bir kayık içinde iki papazın suya batmak üzere olduğunu gördüHemen yetişip onları kayığa aldı ve Yeniköy’e götürüp kıyıya çıkardıTekrar Beşiktaş’a dergâhına geldi Sonra bu papazlar metropolitlerinebaşlarından geçeni anlattılar Metropolit de, Yahyâ Efendiye çeşitlihediyeler gönderip, ona sevgi, saygı ve hürmetlerini bildirdiler

Yahyâ Efendiyi seven ve dergâha oduntaşıyan bir kayıkçı vardı O anlatır: “Bir gün Yahyâ Efendi bana; “Eyreis! Sen bize candan hizmet edersin Seni severiz Bize bir kayık meşeodunu getiriver” buyurdu Ben de gidip bir kayık odun getirdim Kayığıiskeleye yanaştırdım Hizmetçiler dergâha odunu taşımaya başladılar Ogün Yahyâ Efendiye pekçok muhtaç ve borçlu geldi Yahyâ Efendihazretleri her birine yardım edip, ihtiyâcını karşıladı Hepsisevinçliydi Hayır duâ ederek dergâhtan ayrıldılar Yahyâ Efendihazretleri hayâtında para kesesi kullanmazdı Onun bir küçük el sepetivardı Nereye gitse onu yanından ayırmazdı Bir başkasının da onadokunmasına, içine elini sokmasına izin vermezdi Kim bir şey istese,ister ekmek, ister meyve ne olursa olsun mübârek elini içine sokar,istenilen şeyi çıkarır verirdi Yahyâ Efendinin huzûruna vardığımdabeni tebessümle karşıladı ve; “Reis, biz senden odun istemiştik Neyaptın?” dedi Ben de; “Efendim odun iskeleye geldi Hizmetçilertaşıyorlar” dedim O zaman Yahyâ Efendi hazretleri, yanındaki kapalısepetine elini soktu, içinde dolaştırıp bir miktar altın çıkardı vebana uzattı O zaman ben; “Acabâ para kesesi kullanmamasının sebebinedir?” diye gönlümden geçirdim Yahyâ Efendi bana bakıp güldü ve;“Reis! Bizim kesemiz yoktur Lâkin yedi iklim bize keselik yapıyorAltın ve gümüş bizde misâfir olmaz Hem de bir gece bile kalmaz Yerineulaştırılır” buyurdu

Kocaeli’nde Hacı Ali Efendi isminde takvâsâhibi, dergâhı olan bir zât vardı Hacı Ali Efendi, Yahyâ Efendihazretlerinin büyüklüğünü ve güzel hallerini işitmişti Bir gün onugörmek için yola çıktı Beşiktaş’a, oradan da Yahyâ Efendinin dergâhınageldi Hizmetçilere hitâben; “Yahyâ Efendiyi ziyârete geldik” dediOnlar da; “Şu anda burada değildir” diye cevap verdiler Hacı AliEfendi tekrar; “O halde nerede bulabiliriz, söyleyin” dediHizmetçiler de; “Efendim, Yahyâ Efendi hazretlerinin Yeniköy yakınındabir bağı var, oraya gitti” dediler Hacı Ali Efendi bunun üzerineyanındakilere; “Gidip onu bulalım” dedi Sonra Yeniköy’e geçtiler veYahyâ Efendinin bağını buldular Hacı Ali Efendi bahçıvana; “YahyâEfendiye haber verin Onu ziyâret için geldik” dedi Bahçıvan;“Efendim, Yahyâ Efendi hazretleri seher vakti buraya gelip, bir müddetkalıp kayıkla Kavak tarafına gittiler” dedi Hacı Ali Efendi bunlarıduyunca; “Tövbeler olsun! Bu kişi deli olsa gerek Kendisindeevliyâlıktan bir eser göremiyoruz Bağdan bağa dolaşan kişi velî olurmu? Arzusu peşinde koşuyor Bu işler hiç evliyânın işi mi? Hanizikirler, hani dergâhta sohbet, hani ibâdet, hani virdler, zikirler,hani elbise ve külâh? O ise tenhalarda yollara düşüp bağdan bağakoşuyor Bu dünyâya bu derece heves bir velîde olur mu? Biz onu dahagörmeden niyetlerini bir güzel anladık Âşikâre apaçık ne olduğumeydana çıktı Dünyâya düşkün olan, âhiret adamı olamaz Âhiret adamıolan çok kere fakir olur Nerede Yahyâ Efendide bunlar?” diye söylendiGeriye dönmeyi düşündü Fakat vazgeçti “Bu kadar zahmet çekip tâKocaeli’nden buralara kadar geldim Görmeden gitmek, bu kadar zahmetiboşa çekmek olur Emeğim boşa gitmesin Onu görmeden dönmek akıllıcabir iş olmaz Onu bir bulup imtihan edeyim” dedi ve kayık ile Kavakyönüne doğru yola çıktı Kayıkla giderken yolda Yahyâ Efendi ilekarşılaştı Yahyâ Efendi onu görünce, tebessümle; “Kardeşim hoşgeldiniz Bir kimsenin gönlünde dünyâ sevgisi olmazsa, onun elindebulunan dünyâlıklar âhirette şeref ve îtibâr bulmasına mâni olmaz Bizdünyâ ehlinden uzak olmak için bu dağ ve bahçeleri mesken edindikLâkin biz nereye gitsek bizi buluyorlar Aman ve fırsat vermiyorlar”buyurdu Sonra şu beyti okudu:

“Yâ İlâhî! Kulunum Emrine itâat ederim,anarım seni

Beni ne yaparsan yap, yeter ki yapmadünyâ delisi

Hacı Ali Efendi bu sözleri duyunca, onungerçek hâlini anladı ve söylediklerine bin pişman oldu Geri kalanömrünü Allahü teâlânın bu sevgili kuluna muhabbet ederek geçirdi

Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vefâtındansonra yerine oğlu İkinci Selîm Han pâdişâh olup tahta geçmişti Bir günsaltanat kayığı ile Boğazı gezmek için çıktı Giderken Boğaz’daki bâzıyerleri yanındakilere soruyordu Beşiktaş’a geldiklerinde, kendisine;“Efendim burası Beşiktaş’tır ve Yahyâ Efendi hazretleri otururBuralarını o ihyâ etmiştir” dediler O zaman Sultan Selîm Han; “YahyâEfendi nasıl biridir?” diye sordu Ona; “Sultanım! Yahyâ Efendi,babanız Cennetmekân hazretlerinin süt kardeşi idi Babanızla çok iyigörüşürlerdi” dediler O zaman Sultan Selîm Han; “Evet, babamla olanyakınlığını ve dostluğunu bilirim O babama her ne derse babam şüphesizyerine getirirdi Yahyâ Efendi saraya bir defâ olsun gelmemişti Lâkinbabam hep onun ayağına giderdi Babam ona çok iltifat ettiğine göregörelim nasıl zâttır Evliyâlığı nicedir İmtihan için onu bir yeredâvet edelim” dedi Kale bahçesi denilen güzel bir yere geldi Sultanbir adamıyla Yahyâ Efendiyi buraya dâvet etti Yahyâ Efendi geldiğindeona iltifat etmemeyi gönlünden geçirdi Çok geçmeden Yahyâ Efendikayığıyla çıkageldi Sultan Selîm Han, Yahyâ Efendiyi görünce tahtındaninip hürmetle onu karşıladı ve iltifat etti Yahyâ Efendi ona;“Sultanım! Niçin tahtınızdan indiniz Bu ne iltifat” buyurdu Sultan,el öpmek isteyince, Yahyâ Efendi, Sultanın iki kulağını tutup büktü ve;“Abdestin var mı? Söyle yoksa bırakmam” dedi Sultan; “Abdest alayım”dedi Yahyâ Efendi; “Dediğim namaz abdesti değildir Söylediğim tövbeabdestidir” buyurdu Sultan Selîm Han mahçûb oldu ve Yahyâ Efendininellerinden öpüp, hürmet gösterdi Onun büyük bir velî olduğuna iyiceinandı

Yahyâ Efendinin, Apostol ismindehıristiyan bir komşusu vardı Bir gün bu Apostol, denizde fırtınayatutuldu Kendisi hıristiyan olduğu hâlde, Yahyâ Efendinin hürmetine duâederek kurtuldu Evine gelince, Yahyâ Efendiye hediye götürmek istediKendi âdetlerince, mühim ve kıymetli hediye sayılan yıllanmış şarapalarak Yahyâ Efendinin dergâhına gitmek için yola çıktı Getirdiğişarap, dergâhın yokuşunda, daha oraya varmadan nar suyu hâline döndüBu apaçık kerâmetleri gören Apostol, müslüman olmakla şereflenip, Aliismini aldı Arsasını Yahyâ Efendiye hediye etti ve kendisi de onuntalebeleri arasına katıldı Bu zât, Yahyâ Efendi ile aynı türbede, onunkabrinin ayak ucunda yatmaktadır

Bir zaman Sultan İkinci Selîm Han birdonanma hazırlayıp sefere çıkılmasını ferman buyurdu Donanmahazırlandığında donanma komutanı Kaptan-ı deryâ Beşiktaş’a geldi veYahyâ Efendiden duâ istedi O zaman Yahyâ Efendi hazretleri üzüntülü vesıkıntılı bir halde; “Allahü teâlâ bir şeyin olmasını takdir ettiyse,onu hayır duâ değiştiremez Lâkin sizden gelecek kötü bir haberiişitmememiz için gece-gündüz Rabbime duâcıyım” buyurdu ve donanmakaptanını uğurladı Donanma o yıl düşmana karşı zafer kazanamadı Buhaber İstanbul’a gelmeden önce Yahyâ Efendi hazretleri Hakk’ınrahmetine kavuştular Buyurdukları gibi bu haberi duymadan âhiretegittiler

Beşiktâşî Müderris Yahyâ Efendi, ömrününsonuna kadar Beşiktaş’taki yerinde, ibâdet ve mücâhede ile vakitgeçirdi 1569 (H977) Zilhicce ayında, kurban bayramı gecesi vefâtetti Vefâtında seksen yaşına yaklaşmıştı Kurban bayramı günü,Süleymâniye Câmiinde, bayram namazından sonra cenaze namazı kılındıCenâze namazını Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi kıldırdı Bahçesiyakınında bulunan ve daha önceden hazırladığı kabrine defnolunduCenâzesinde vezîrler, âlimler, zenginler ve fakirlerden müteşekkil çokkalabalık bir cemâat hazır bulundu Bu cemâat, onun hâlinin iyiolduğuna, sonunun hayırlı olduğuna, tam ve âdil bir şâhitti Vefâtgecesinde; âlimler, hâfızlar, vâizler, imâmlar, tasavvuf büyükleriKur’ân-ı kerîm okudular Kelime-i tevhîd ve tesbîh ile o geceyi ihyâedip, sevâbını o büyük zâtın rûhuna hediye ettiler Kabri üzerineİkinci Selim Hân tarafından türbe yaptırıldı Sonra gelen Osmanlısultanları, Yahyâ Efendinin türbesinin, câmi ve zâviyesinin ve diğerkülliyâtının bakım ve tâmirini büyük bir hassâsiyetle ve aksatmadanyapmışlardır

Yahyâ Efendinin iki oğlu olup, her ikiside babaları gibi ilim, irfan âşığı kimseler idi Babalarının yolundabulunmuşlar, vefâtlarında aynı türbeye defnolunmuşlardır

Yahyâ Efendi hazretlerinin şâirliği dekuvvetli idi “Müderris” mahlasıyla tasavvufî şiirleri ve müretteb Dîvân'ıvardır

O KENDİNİ TANITTI

Kânûnî, bir gün kayıkla Boğaz’da gezmeyeçıkmıştı Ortaköy hizâsına gelince kıyıya yanaşıp, bir adam göndererekYahyâ Efendiyi çağırttı O da yanında bir ahbâbı ile gelip kayığabindiler Birlikte giderlerken, Yahyâ Efendinin ahbâbı, devamlı olarakKânûnî’nin parmağında bulunan çok kıymetli bir yüzüğe bakıyor ve bubakış dikkati çekiyordu Kânûnî bu hâli farkedince, parmağındaki okıymetli yüzüğü çıkarıp; “Buyurun, daha yakından iyice bakıpinceleyebilirsiniz” dedi O zât yüzüğü aldı Evirip çevirdikten sonra,denize atıverdi Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunanlar çok hayretettiler Bir müddet gittikten sonra, o zât inmek istediğini bildirince,kayık kıyıya yanaştı O zât, ineceği sırada denizden bir avuç su alıpSultana uzattı Avucunda biraz önce denize attığı yüzük vardı YahyâEfendi hâriç, kayıkta bulunan herkes, yine çok hayret ettiler Kânûnî,elini uzatıp yüzüğü alınca, o zât birdenbire gözden kayboluverdiKânûnî, Yahyâ Efendiye dönüp; “Ağabey, neler oluyor?” dedi O da; “Ogördüğünüz Hızır aleyhisselâm idi” dedi Bunun üzerine Kânûnî; “Ohâlde bizi niye tanıştırmadınız?” deyince, Yahyâ Efendi; “O kendinitanıttı Ama siz tanımakta geç kaldınız” buyurdu

OSMANOĞULLARININ ÂKIBETİ NE OLACAK?

Bir gün cihân pâdişâhı Kânûnî SultanSüleymân Han, Yahyâ Efendi hazretlerine bir hatt-ı şerîf gönderdi ve;“Ağabey! Sen ilâhî sırlara vâkıfsın, bilirsin Kerem eyle de bizeOsmanoğullarının âkıbetinin ne olacağını haber ver Nesli kesilip yokmu olacak Yok olacaksa, bu hangi sebeptendir” dedi Hatt-ı şerîfiokuyan Yahyâ Efendi eline kalem kâğıt alıp; “Kardeşim! Neme gerek”diye iri harflerle yazıp Kânûnî’ye gönderdi Kânûnî, Yahyâ Efendidengelen mektûbu okuduğunda hayretler içinde kaldı Fakat bir şeyanlamamıştı Derhal bir kayık hazırlanmasını emretti ve bu bilmecesözün mânâsını anlamak için Yahyâ Efendinin dergâhına geldi YahyâEfendiyi görür görmez; “Ağabey! Ne olur gizlemeyip, suâlime cevapveriniz Biz de ona göre hareket edelim” dedi Yahyâ Efendi bununüzerine tebessüm edip; “Biz cevap verdik Bu sözümüzü anlayamamanaşaşarız” dedi Kânûnî; “Nasıl?” deyince, Yahyâ Efendi; “Zulüm,haksızlık yayılsa, işitenler de; “Neme gerek” dese ve onu önlemeyeçalışmasalar, sonra koyunu kurt değil de çoban yese, bilenler de bunusöylemeyip gizlese, fakirler, muhtaçlar, gariplerin feryâdı göklereçıkıp bunları taşlardan başkası işitmese, işte o zaman felâkettirNeslinin o zaman yok olmasından korkulur Hazînelerin boşalır Askerinitâat etmez olur ve yolundan gitmezler Yok olmak mukadderdir”buyurdu Kânûnî bunları işitince, göz yaşlarını tutamadı YahyâEfendiye olan sevgisi daha da arttı

KİMSE KİMSENİN RIZKINI YİYEMEZ

Yahyâ Efendi bir zaman sevdiklerindenbirkaçıyla yolculuğa çıkmıştı Bir yerde durdular Talebelerindenbirini çağırıp; “Burada bir değirmen var Oraya gidip tâze yumurtaalalım Yiyelim ve şükredelim” buyurdu Değirmene gittiler İsmi HasanEfendi olan değirmenci, güzel huylu biriydi Yahyâ Efendi değirmenciye;“Efendi bize tâze yumurta getir” buyurdu Değirmenci; “Efendim! Birtâne bile kalmadı Yumurta alıcısı geldi, hepsini alıp gitti” dediBunun üzerine Yahyâ Efendi; “Kimse kimsenin nasîbini alamaz Alayımdese bile, buna yol bulamaz Var sen kümesi aç Bize de kalmıştır”buyurdu Kümesi açtığında her taraf yumurta doluydu O zaman YahyâEfendi; “Bak Hasan Efendi! Allahü teâlâ bizim rızkımızı da yaratmış”buyurdu ve bir avuç altına bir sepet yumurta alıp yola devâm ettiler

GÖRDÜĞÜN HIZIR İDİ

Osmanlı pâdişâhı, Kânûnî zamanında,
Yahyâ Efendi diye, vardı ki bir evliyâ

Sultan, Ağabey diye, ona hitab ederdi,
Büyük zât olduğunu, bilir ve çok severdi

Velî Yahyâ Efendi, hazret-i Hızır ile,
Sık sık görüşür idi, Allah'ın izni ile

Pâdişâh bu durumu, çok iyi biliyordu,
Kendisi de Hızır’la, görüşmek istiyordu

Çıktı sultan bir gece, kayıkla gezintiye,
Yanaştırıp kayığı, bir ara Ortaköy’e

Yahyâ Efendiye de, gönderdi ki bir haber;
O da gelip bulunsun, kendisiyle beraber

Yahya Efendi dahi, onun ricâsı ile,
Gelip bindi kayığa, yanında birisiyle

Sultanın parmağında kıymetli yüzük vardı
O kişi, dikkatlice o yüzüğe bakardı

İyice farkedince, bunu Sultan Süleymân,
O kıymetli yüzüğü, çıkarıp parmağından,

Dedi ki: “Siz gâliba, bunu merak ettiniz,
Alıp daha yakından, bakıp inceleyiniz

O zât aldı yüzüğü, evirip çevirerek,
Atıverdi denize, hem de gülümseyerek

Yahyâ Efendi hariç, kayıkta bulunanlar,
Çok hayret ettiler ki, acabâ bu ne yapar?

Biraz sonra o kişi inmeği arzu etti
Pâdişâh kayıkçıya; “Kıyıya yanaş” dedi

O kişi tam inerken bir avuç su alarak,
Uzattı pâdişâha, göz altından bakarak

Avcundaki o suda attığı yüzük vardı,
Pâdişah bunu görüp, hayretten dona kaldı

Tutmak istediyse de, o kişinin elinden,
Lâkin o zât bir anda, kayboldu gözönünden

Sordu Sultan Süleymân, Yahyâ Efendiye ki
“Ağabey, ne oluyor, bu olanlar nedir ki?”

“Efendim gördüğünüz, Hızır idi” deyince,
Dedi: “Bunu ne için, demedin daha önce

Buyurdu: “O kendini, tanıttı hükümdârım,
Lâkin siz tanımakta, geç kaldınızhünkârım

PEHLİVÂN YAHYÂ EFENDİ

Avrupa’da Kara Pehlivan ismiyle meşhûr vebütün güreşçileri yenen gayr-i müslim bir güreşçi vardı Bu güreşçi birara İstanbul’a geldi Bütün güreşçilere meydan okuyor, hiç kimseninkendisiyle güreşmeye cesâret edemeyeceğini söylüyordu Yahyâ Efendi,İslâmiyetin şerefini, vekarını korumak için, güreşmek üzere o meşhûrpehlivanın karşısına çıktı Kendisi daha önce hiç güreşmezdi Herkes buduruma çok hayret etti Pehlivanlar meydana çıktığında, binlerce insanmerak dolu bakışlarla ve endişe ile netîceyi bekliyorlardı NihâyetYahyâ Efendi, Kara Pehlivan ile karşılaştı O meşhûr, mağrûr ve kendinibeğenen Kara Pehlivan’ı bir elense ile yeniverdi

Kara Pehlivan, bu zâtta gördüğü kuvvetinnormal bir şey olmadığını, bu hâlin o büyük zâtın bir kerâmeti olduğunuanladı O anda kalbinde bir değişiklik hissetti Gönlü âdetâ YahyâEfendiye bağlanıp kaldı Nihâyet onun huzûrunda müslüman olmaklaşereflenip, talebeleri arasına katıldı

ÂŞIĞA BAĞDÂT IRAK DEĞİLDİR

Mağripli birisi Yahyâ Efendinin isminiduyup, görmeden ona âşık oldu Yahyâ Efendinin nerede olduğunubilmiyordu Mısır, Şam, Halep ve başka birçok yer gezip Yahyâ Efendiyiaradı Netîcede İstanbul’a geldi Gördüklerine dâimâ; “Yahyâ nerede Eyinsanlar Yahyâ’yı biliyor musunuz?” derdi Birisi onun hâlini anlayıparadığı kişinin Beşiktaş’ta olduğunu haber verdi Mağripli yürüyerekBeşiktaş’a geldi Sorarak Yahyâ Efendinin dergâhını buldu Kapıyıçalıp, Yahyâ Efendi hazretlerini sordu Dergâhtakiler Yahyâ EfendininKavak’taki bahçesine gittiğini söylediler Âşık Mağripli; “Âşığa Bağdâtırak değildir” diyerek Kavak’taki bahçeye geldi Bahçe çok güzel oluportasında bir havuz vardı Yahyâ Efendi havuzun yanında oturmuştuHizmetçiler bahçeyi suluyorlardı Mağripli doğruca Yahyâ Efendininyanına yaklaşıp, selâm verdi ve elini öptü Sonra da; “Efendim ne olurbeni talebeliğe kabûl edin Nice yıllar diyar diyar gezip sizi ararım"dedi Yahyâ Efendi ona; "Acabâ maksadın nedir?Bu kadar zahmete sebep neoldu Bize anlat, biz de sana yardım edelim, gamını giderelim"buyurdu Mağripli, Yahyâ Efendinin ayaklarını öpmek istedi ve; "Efendimne olur kimyâ ilmini bana öğretin” dedi Bu sözü üzerine Yahyâ Efendi;“Sen yanlış haber almışsın Biz o senin dediğin şeyi bilmeyiz”buyurdu Mağripli yine; “Efendim! Derdimin dermânı sendedir Ben arzumakavuşmadan buradan gitmem” dedi ve sözlerinde ısrar etti Meğer kiMağripli, Yahyâ Efendiyi imtihan etmek istermiş Onun maksadını anlayanYahyâ Efendi, Mağriplinin ayak ucunda bir siyah taş gördü ve; “Ey kişi!Şu kara taşı bana al da veriver” buyurdu Mağripli eğilip yerdeki karataşı aldı ve Yahyâ Efendinin eline verdiYahyâ Efendi o taşa dikkatlebaktı O sırada taş altın kesildi Sonra havuzun içine atıverdi ve;“Allahü teâlânın sevgili kulları taşa nazar etseler, o hâlis altınoluverir” buyurdu Bunu gören Mağripli; “Elhamdülillah Cenâb-ı Hakbeni maksâdıma kavuşturdu Maksadım hâsıl oldu Efendim beni kabûledin Hizmetinizle şereflenmek istiyorum Canım başım yolunuzafedâdır” dedi ve ellerine sarıldı Yahyâ Efendi de onu talebeliğekabûl etti Bir bahçenin bakım işlerini ona verdi

1) Sicilli Osmânî; c4, s633
2) Tezkiret-üş-Şu’arâ; c2, s882
3) Osmanlı Târihi Ansiklopedisi; c6,s188
4) Mir’ât-ı İstanbul; s290
5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49Baskı) s1161
6) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî);s147
7) Menâkıb-ı Beşiktâşî Müderris YahyâEfendi ibni Ömer el-Arabî (Matbaa-i Osmâniyye İstanbul-1314)
8) Sefînet-ül-Evliyâ; c2, s61
9) Menâkıb-ı Yahyâ Efendi, SüleymâniyeKütüphânesi, Hacı Mahmûd Efendi Kısmı, No 4592
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;c15, s19

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.