Bilimin Çözemedikleri |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimin ÇözemedikleriBilim insanları, bugüne kadar bilinen teorilere uymayan, çok sayıda olay gözlemledi Bu olaylar kabul edilen kurallara aykırı duruyor; ama yanlışlıkları da ispat edilmiş değil İşte bilimin çözemediği 13 olay! 1) ETKİSİZ İLACIN (PLASEBO) ETKİSİ NEDİR? Etkisiz ilaç verilen hastaların, tıpkı normal ilaç almış gibi kendilerini iyi hissetmelerinin nedeni nedir, bilinmiyor Süphesiz duymuşsunuzdur, ilaç yerine verilen etkisiz ilaçların, tıpkı ilaç almış gibi etki yaptığını Ama nasıl etkidiği ve nedeni bilinmiyor Plasebo etkisinin gücünü siz de evde bir deneyle görebilirsiniz, tabii bu deneyi üzerinde uygulayabileceğiniz birisini bulabilirseniz! Günde birkaç kez, birkaç gün boyunca birinin canını yakın Deney'in son gününe kadar ağrıyı morfin ile kontrol altına alın Bu son gün morfin yerine tuzlu su kullanın Sonuçta tuzlu suyun ağrıyı azalttığını göreceksiniz İşte plasebo etkisi buna deniyor Bu etki bazen çok güçlü olabiliyor Yukarıdaki deneyi ilk kez İtalya'da Torino Üniversitesi'nden Fabrizio Benedetti yaptı Doktorlar plasebo etkisinin onlarca yıldır farkında Benedetti, ayrıca Parkinson hastalarında da plasebo etkisini araştırdı Tuzlu suyun plasebo etkisinin hastalarda titreme ve kas sertliğini azalttığını gören (Nature Neuroscience, vol 7, p 587) Benedetti ve ekibi, hastalara tuzlu su verirken beyinlerindeki nöronların faaliyetlerini ölçtü Deneyde "Alt-talamik çekirdek"teki nöronların, tuzlu su verildikçe daha az tetiklendiği anlaşıldı Bu şekilde hastalığın semptomları düzelirken, nöron faaliyetleri de azalıyordu Benedetti bu deneyden elde edilen sonuçları şöyle değerlendiriyor: "Burada neler olup bitiğini öğrenmek zorundayız Ancak bir şey kesin: Beklentiler ve terapötik sonuçlar arasındaki ilişki, beyin-beden etkileşimini anlamak için mükemmel bir model oluşturuyor Şimdi bilim adamları plasebo etkisinin nerede ve ne zaman devreye girdiğini anlamaya çalışıyor Hastalıklar farklı da olsa altta yatan mekanizma aynı olabilir" 2) BIG BANG RADYASYONU YAYILIMI UZAYDA NASIL EŞİT OLUYOR ? ‘Ufuk Problemi' adı ile bilinen olgu, ‘büyük patlama'dan geride kalan radyasyon yayılımının evrenin her yerinde nasıl eşit olarak dağıldığıdır Astrofizikçiler sorunu çözmek için göbek patlatıyor Evren anlaşılmaz bir şekilde tekdüzedir Görülür evrenin bir ucundan diğerine, uzayı bütünü olarak incelerseniz, kozmosu dolduran mikrodalga geri plan radyasyonunun sıcaklığının her yerde aynı olduğunu görürsünüz Bu ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir; ancak bir uçtan diğer uca mesafenin 28 milyar ışık yılı olduğu ve evrenin 14 milyar yaşında olduğu düşünülürse, bu sonucun ne denli anormal olduğu ortaya çıkar Hiçbir şey ışık hızından daha hızlı değildir Dolayısıyla ısı radyasyonunun, Big Bang sırasında ortaya çıkan soğuk ve sıcak noktalar arasındaki farklılığı eşitlemek için iki ufuk arasında yol alması mümkün görünmüyor Bu "ufuk problemi" kozmologların başını ağrıtan en önemli problemlerden biri Ortaya atılan ve herkes tarafından kabul edilmeyen görüşler var 3) EINSTEIN YANILIYOR MU? 10 yıldan daha uzun bir zamandır Japonya'daki fizikçiler varolması mümkün olmayan kozmik ışınları gözlüyorlar Kozmik ışınlar, evrende ışık hızına yakın bir hızda yol alan parçacıklardır Dünya'da tespit edilen bazı kozmik ışınlar, süpernova gibi şiddetli olaylar sırasında üretilir ve bunlar doğada görülen en enerjik parçacıklar Kozmik ışın parçacıkları uzayda yol alırken, evreni dolduran düşük enerjili fotonlarla çarpışarak enerjilerini yitirirler Einstein'ın özel görelilik kuramına göre bizim galaksimizin dışındaki bir kaynaktan çıkıp Dünya'ya gelen kozmik ışınlar, o kadar fazla sayıda enerji azaltıcı çarpışmaya maruz kalır ki, bunların maksimum olası enerjisi 5 x 10 19 elektronvolta çıkar Buna Greisen-Zatsepin-Kuzmin sınırı adı verilir Ne var ki son 10 yılda, Tokyo Üniversitesi'nden Akeno Giant Air Shower Array adı verilen 111 parçacık dedektörü, GZK sınırının üzerinde birkaç kozmik ışın tespit etti Kuramsal olarak bunların, enerji yitirmemiş olmaları için, bizim galaksimizin içinden gelmesi gerekir Ancak astronomlar galaksimizin içinde bu kozmik ışınların gelmiş olabileceği bir kaynak bulamadılar Peki bunlar nereden geliyordu? Bir olasılığa göre Akeno sonuçları yanlış olabilir Bir diğer olasılık ise Einstein'in yanılıyor olmasıdır Einstein'ın özel görelilik kuramına göre uzayın her yönde aynı olması gerekir Ancak parçacıkların bazı yönlere doğru daha kolay yol alması durumunda ne olacak? O zaman kozmik ışınlar enerjilerinin daha fazlasını koruyabilir ve GZK limitlerinin dışına çıkabilir Arjantin, Mendoza'daki Pierre Auger deneyindeki fizikçiler de bu sorun üzerinde çalışıyor 3000 kilometre kare üzerine yayılan 1600 dedektörden yararlanan bilim adamları, gelmekte olan kozmik ışınların enerjilerini tespit ederek Akeno sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecekler 4) HOMEOPATİK ERİYİKLER ETKİLİ Mİ? Homeopatik yöntem, kimyasal ilaçların sulandırılması esasına dayanır; tek bir ilaç molekülü içermeyecek noktaya gelinceye kadar sulandırılma devam etse dahi, suyun iyileştirme özelliğini koruduğu iddia edilir Bu nasıl oluyor? Belfast'taki Queen's University'den farmakolog Madeleine Ennis ise homeopatiyi şiddetle eleştirenler arasında Homeopatinin hiçbir işe yaramadığını düşüncesinde Ennis, son makalesinde, iltihabi yangı durumunda ortaya çıkan insan akyuvarları üzerinde aşırı sulandırılmış histaminin etkilerini araştırdı Bu bozofiller, hücre saldırı altındayken histamin adı verilen maddeyi salgılar Bunlar bir kez salgılandığı zaman, histamin bozofillerin daha fazla salgılamasını engeller Farklı laboratuvarlarda tekrarlanan bu çalışma homeopatik eriyiklerin histamin gibi etki yarattığını ortaya çıkartmış Bu sonucun üzerine Ennis bu etkinin yok sayılamayacak kadar gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kalmış Bu nasıl oluyor? Homeopatlar kömür, örümcek zehiri gibi maddeleri etanol içinde eriterek, bu "ana eriyik"i su ile tekrar tekrar sulandırır Sulandırma düzeyinden bağımsız olarak homeopatlar, orijinal ilacın su molekülleri üzerinde iz bıraktığını iddia eder Ennis'in niçin konuya kuşkuyla yaklaştığını anlayabiliyoruz Kaldı ki homeopatik tedavinin, geniş kapsamlı, plasebo-kontrollü klinik bir deneyde bugüne dek yararlı olduğu kanıtlanmadı Ancak Belfast çalışması (Inflammation Research, vol 53, p 181) bazı şeylerin "etkin olduğunu" gösteriyor Enis diyor ki: "Bulgularımızı açıklamakta zorlanıyoruz Dolayısıyla başkalarını ileri deneyler yapması için teşvik ediyoruz Eğer bu ileri deneylerde sonuçlar olumlu çıkarsa kimya ve fiziği yeniden yazmamız gerekebilir" 5) KARA MADDE VAR DENİYOR, AMA NEDİR AÇIKLANAMIYOR! Fizikçiler, evrende bazı olayları açıklayabilmek için kara maddenin varolduğunu söylüyor Yerçekimi konusundaki bilgilerimizi galaksilerin nasıl döndüğü konusuna uyarladığınız zaman, ortaya yeni bir problem çıkar, çünkü galaksilerin hızla birbirlerinden ayrılması gerekir Galaktik madde merkezi bir nokta etrafında yörüngeye oturur, çünkü bunların karşılıklı kütleçekimsel cazibesi, merkezcil kuvvetler yaratır Ancak galaksilerde, gözlenen dönmeyi yaratacak miktarda kütle yoktur Amerikalı astronom Vera Rubin, 1970'li yılların sonlarına doğru bu anormalliği tespit etti Fizikçilerden gelebilecek en anlamlı tepki, görebildiğimizden daha fazla kütlenin varolabileceği doğrultusundaki önermeydi Burada sorun bu "kara madde"nin ne olabileceği konusunda kimsenin bir fikri olmamasıydı Şu anda hálá bu soruya kimse yanıt veremiyor Öneri bol ama bu konuda bir ortak bir görüş yok Bu da bilim adına utanılacak bir konu Astronomik gözlemlere göre kara madde evrendeki kütlenin yüzde 90'ını oluşturmakla birlikte, insanoğlu bu yüzde 90'ın ne olduğunu bilmemekte Büyük bir olasılıkla en önemli neden belki de böyle bir şeyin varolmamasıdır Rubin de gerçeğin bu olduğuna inanıyor: "Eğer seçme şansım olsaydı, geniş mesafelerdeki kütleçekimsel etkileşiminin doğru olarak tanımlanması için Newton'ın yasalarının değiştirilmesini talep ederdim" 6) MARS'TA METALIN GAZININ KAYNAĞI NE? Viking uzay araçlarından biri Mars'ta metalin gazı var, diğeri yok diye rapor etti? Var mı yok mu? 1976 yılında Gilbert Levin gört gözle uzay aracı Viking'den gelecek verileri bekliyordu Mars'tan milyonlarca kilometre uzakta, Viking uzay araçları Lander, yerden aldıkları toprak örneğini karbon-14 etiketli madde ile karıştırdı Lander'ın üzerindeki enstrümanlar, topraktan yayılan emisyonun içinde metalin gazı olduğunu saptarsa, Mars'ta yaşam olduğu anlaşılacaktı Viking sonucun pozitif olduğunu belirtti Demek ki bazı organizmalar karbon-14'ü sindirip yaktığı için metalin gazı çıkıyordu Ancak bu sonuçlar beklenilen etkiyi yaratmadı Çünkü, organik molekülleri bulmak için tasarlanan başka bir enstrüman hiçbir şey bulamamıştı Bilim adamları da Viking'in yanlış veri gönderdiği konusunda görüş birliğine vardı Peki Viking niçin pozitif sonuç göndermiş olabilirdi? Tartışmalar şiddetlendi Bu arada NASA'nın Mars'a son gönderdiği Rover'ların yolladığı bilgilere göre Mars geçmişinde sulak bir gezegendi ve bu nedenle yaşam olasılığı vardı Levin, Mars'tan gelen tüm verilerin yaşam olduğuna ilişkin görüşünü desteklediğini ileri sürüyordu Ve Levin bu iddiasından hiçbir zaman vazgeçmedi ve bu konuda da yalnız değil Los Angeles'teki Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden hücre biyoloğu Joe Miller, verileri yeniden gözden geçirerek, emisyonun 24 saatlik biyolojik döngüsüne ilişkin kanıtlar içerdiğini ileri sürdü Bu da, yaşamın olduğuna ilişkin çok önemli bir kanıttı Acaba öyle mi? Mars'a gönderilecek araçların, Mars'ta yaşam olup olmadığını bazı moleküllerin şekline bakıp karar verecek 7) HESAPTA OLMAYAN BU PARÇACIKLAR DA NE? Atomun yapısı modelinde asla yer almayacak bazı parçacıklar gözlendi Eğer bu doğruysa, evrenin genişlemeyi bir kenara bırakın, kendi üzerine çökmesi gerekirdi! Ama bu parçacıkların varlığına inananlar da var Bu nasıl oluyor? Bundan 4 yıl önce Fransa'da bir parçacık hızlandırıcısı varolmaması gereken 6 parçacık tespit etti Bunlara tetra-nötron adı verildi Dört nötronun birbirine bağlanmasıyla oluşan bu yapılar fizik yasalarına meydan okuyordu Caen'deki Ganil hızlandırıcısında çalışan Francisco Miguel Marques ve arkadaşları bu yapıları yeniden ele geçirmenin yollarını arıyor Eğer başarılı olurlarsa bu kümeler, atomik çekirdekleri bir arada tutan kuvvetleri yeniden gözden geçirmemize neden olacak Ekip, berilyum çekirdeğini küçük bir karbon hedefe ateşleyerek, çevresindeki dedektörde biriken parçacıkları inceledi Dedektörlere çarpan 4 ayrı nötronun izini göreceklerini umut ediyorlardı Oysa Ganil ekibi yalnızca tek bir dedektörün üzerinde tek bir ışık çakması tespit etti Bu ışık çakmasının enerjisi, dedektöre 4 nötronun aynı anda çarpmış olabileceğini gösteriyordu Kuşkusuz, bu rastlantısal bir keşif olabilirdi 4 nötron aynı yere aynı anda rastlantısal olarak varmış olabilirdi Ne var ki bunun bir rastlantı olma olasılığı çok düşüktü Ancak tetranötronların varolma olasılığı da bu rastlantı kadar düşüktü Çünkü parçacık fiziğinin standart modelinde tetranötronlar yer almaz Pauli ilkesine göre aynı sistem içindeki iki proton veya nötronun bile kuantum özellikleri aynı değildir Aslında bunları bir arada tutan şiddetli nükleer kuvvet o şekilde ayarlanmıştır ki, bırakın 4 nötronu bir arada tutmayı, iki yalnız nötronu bile birlikte tutamaz Marques ve ekibi bu keşif karşısında o kadar büyük bir şaşkınlığa uğramış ki, bulguların yanlış olduğunu düşünüp bir kenara atmışlar Bu arada tetranötronların varlıklarına ilişkin başka kuşkular daha söz konusu Fizik yasalarını bir kenara itip 4 nötronun birbirine bağlanmasına izin verdiğiniz takdirde kaos meydana gelebilir (Journal of Physics G, vol 29, L9) Bu şu anlama geliyor: Evren genişlemeye fırsat bulamadan çökerdi! Bu mantık silsilesinin içinde yine de bazı boşluklar var Hálihazırda geçerli olan kuramlar tetranötronların varolabileceğini kabul ediyor, ancak çok kısa ömürlü bir parçacık olarak Maddenin çoklu nötronlardan oluşabileceği fikrini destekleyen bir başka kanıt da nötron yıldızları Çok fazla miktarda yapışık nötron içeren bu unsurlar, nötronların kümeleşmeleri durumunda açıklanamayan bazı kuvvetlerin ortaya çıkabileceği olasılığını gündeme getiriyor 8) PIONEER 10 VE 11'İ UZAY BOŞLUĞUNA ÇEKEN NE? Şimdi güneş sisteminin dışına çıkarak yıldızlararası boşlukta yol alan Pioneer 10 ve 11 uydularını uzay derinliklerine çeken veya iten bir enerji var, bu nedir? Bu iki uzay aracı ile ilgili bir öykü Pioneer-10 1972 yılında fırlatıldı, Pioneer 11 bir yıl sonra yola çıktı Şu günlerde iki uzay aracı, uzayın derinliklerinde sürükleniyor Ancak bunların yörüngesi göz ardı edilemeyecek kadar önemli Çünkü bunları bir şey itiyor veya çekiyor olabilir Bu şey uzay araçlarının hızlanmasına yol açıyor Gerçi sonuçta ortaya çıkan hızlanma saniyede bir nanometreden küçük! Bu da Dünya'nın yüzeyindeki yerçekiminin on milyarda birine eşit Ancak yine de Pioneer 10'u 400000 kilometre öteye sürükleyecek kadar güçlü NASA'nın, Pioneer 11 ile bağlantısı 1975 yılında kesildi Ancak o noktaya kadar Pioneer 10 ile benzer bir sapmaya maruz kalmıştı Bu sapmanın nedeni ne olabilir? Bunun kimse bilmiyor Yazılım hataları, güneş rüzgárları veya yakıt sızıntısı gibi bazı olası açıklamaların yanlışlığı şu ana kadar kanıtlandı Eğer bunun nedeni kütleçekimsel bir etkiyse, bu bizim bildiğimiz kütleçekimi olamaz Aslında, bazı fizikçiler bu konuda o kadar çaresizler ki, bu gizemi açıklamak için açıklaması olmayan başka fenomenlere başvurmaktan çekinmiyorlar İngiltere'deki Portsmouth Üniversitesi'nden Bruce Bassett, Pioneer bilmecesinin, hassas yapı sabiti olan alfa'daki değişikliklerden kaynaklanmış olabileceğini ileri sürüyor Diğerleri nedenin kara delikle ilgili olabileceğini düşünüyor Bazıları da uzay aracından gelen erken yörünge bilgilerinin yeniden incelenmesi gerektiğine inanıyor Bu veriler, yeni bilgilerin ışığı altında incelendiğinde taze fikirlere zemin hazırlayabilir Ancak sorunun temeline inebilmek için güneş sisteminin derinliklerindeki yerçekimsel etkiyi test edecek yeni uzay araçlarına ihtiyaç var Böyle bir aracın 300 ile 500 milyon dolara mal olacak olması NASA'yı düşündürüyor Yine de Pioneer anomalisinin fark edilemeyen bir ısı kaynağı gibi çok basit bir nedene bağlı olabileceği olasılığı da var 9) EVRENİN GENİŞLEME HIZINI ARTIRAN NE? Keşif doğru, genişleme artan hızla sürüyor, fakat bu hızı artıran kuvvetin ne olduğu bir sır Bu, fiziğin en utanç verici, en ünlü problemlerinden biridir 1998 yılında astronomlar evrenin giderek artan bir hızda genişlediğini keşfettiler Ancak bu sonuç hálá nedenini arıyor O zamana kadar evrenin genişlemesinin Big Bang'den sonra yavaşladığı düşünülüyordu Ann Arbor'daki Michigan Üniversitesi'nden kozmolog Katherine Freese, "Süpernova, galaksi kümeleri gibi gözlemlerimizden elde ettiğimiz bilgilerin bizlere uzayın genişlemesi ile ilgili bilgi vereceğini umuyoruz" diyor Bir öneriye göre boş uzayın bazı özellikleri bu konuyla ilgili Kozmologlar buna kara enerji diyor Ancak bu da her şeyi açıklamakta yetersiz Ayrıca evren geniş anlamda ele alındığı zaman Einstein'ın genel görelilik kuramının biraz manipüle edilmesi gerekiyor 10) UZAYDAKİ KUIPER UÇURUMU NASIL AÇIKLANACAK? Plüto gezegeninin ötesinde buz tutmuş kayaların olduğu bir kuşak vardır Bu Kuiper kuşağını geçtikten hemen sonra, birden hiçbir şeyin olmadığı boşluk başlıyor Bu nasıl oluyor? Güneş sisteminin iyice uç noktalarına doğru yol alır ve Pluto'nun ötesine geçerseniz çok tuhaf bir şeyle karşılaşırsınız Birden, buz tutmuş kayalarla kaplı uzay bölgesi olan Kuiper kuşağını geçtikten hemen sonra artık hiçbir şey yoktur Astronomlar bu bölgeye Kuiper uçurumu adını veriyor, çünkü kaya yoğunluğu birden bire bu bölgede azalıyor Bu nasıl oluyor? Bunun tek yanıtı 10 gezegen olabilir Bu arada Quaoar veya Sedna'dan bahsetmiyoruz Dünya veya Mars kadar büyük olabilen bu masif nesne, bölgeyi çer-çöpten temizliyor olabilir Colorado, Boulder'deki Southwest Araştırma Enstitüsü'nden Alan Stern, "GezegenX"in varlığı ile ilgili kanıtların giderek inandırıcı bir boyuta ulaştığını belirtiyor Hesaplamalar böyle bir gezegenin, Kuiper uçurumunun varolma nedeni olabileceğini düşünse de, kimse bu gizemli 10gezegeni görmüş değil Ancak bunu da açıklayabiliriz Kuiper kuşağı Dünya'dan çok uzak olduğu için işe yarar bir görüntü almak zordur Bölge hakkında bir şey söylemeden önce oraya gidip bu kuşağa bir göz atmak gerekir Ancak bu da bir on yıldan önce olmaz NASA'nın Kuiper kuşağı ve Pluto'ya doğru yol alacak olan New Horizon uzay aracı, 2006 yılının ocak ayında fırlatılacak 2015 yılından önce Pluto'ya ulaşamayacak olan uzay aracı, ancak o zaman bu bilinmeyen bölgeyle ilgili bilgi gönderebilecek Bu arada Kuiper uçurumunun ne olduğunu öğrenmek isteyenlerin yapacağı tek şey, uzayı izlemek 11) 28 YILDIR AÇIKLANAMAYAN SİNYAL NEREDEN GELDİ? 1977 tarihinde Ohio State University'den astronom Jerry Ehman, "Big Ear" adı verilen radyo teleskobunun kaydettiği sinyali görünce şaşkınlıktan küçük dilini yutuyordu Uzaydan alınan bu sinyal 37 saniye sürdü Aradan 28 yıl geçti ama kimse bu sinyali neyin gönderdiğini çözemedi Yay (Sagittarius) takımyıldızı yönünden gelen radyasyon pulsu, 1420 megahertz radyo frekansı aralığı içindeydi Bu frekans, uluslararası antlaşmalar gereğince yayın yapılması yasaklanan bir radyo frekansı içinde yer alıyor Gezegenlerden gelen termal emisyonlar gibi doğal kaynaklı radyasyonlar, genellikle daha geniş frekansları kapsar Peki bu sinyali ne göndermiş olabilir? Bu yöndeki en yakın yıldız 220 ışık yılı uzaktadır Eğer sinyal buradan gelmiş olsaydı, çok daha güçlü bir astronomik olay meydana gelmiş olurdu -veya çok gelişmiş bir verici kullanan uzaydaki ileri bir uygarlıktan geliyor da olabilir Bu tarihten sonra gökyüzünün o dilimi yüzlerce kez tarandı Ve bir kez daha o sinyale rastlanmadı Ancak Big Ear teleskobunun, herhangi bir zamanda, gökyüzünün milyonda birini taradığını düşünürsek, aynı dilim içinde yayın yapan uzaylı bir vericinin yeniden tespit edilmesinin de çok zor olduğu anlaşılır Başkaları bunun çok basit ve sıradan bir açıklaması olduğunu düşünüyor SETİ projesinde görev alan bilim adamlarından Dan Wertheimer, bu sinyalin kirliliğin bir sonucu olduğunu düşünüyor Başka bir deyişle bu, Dünya'daki bir vericiden kaynaklanan radyo frekansı enterferansı (parazit) olabilir Wertheimer, "Buna benzer pek çok sinyale rastlıyoruz Bu tür sinyallerin genellikle interferans olduğunu anlıyoruz" diyor 12) ASLA DEĞİŞMEMESİ GEREKEN ALFA YOKSA DEĞİŞTİ Mİ? Alfa sabiti, değişmiş olabilir mi? Eğer öyleyse bu fiziğe ihanet anlamına gelir Alfa, ışığın maddeyle nasıl etkileşim içine girdiğini belirleyen çok önemli bir sabittir ve değişmemesi gerekir 1997 yılında, Sydney'deki New South Üniversitesi'nden astronom John Webb uzaktaki bir kuasardan Dünya'ya gelen bir ışığı analiz etti Kuasarlar, çok uzakta olup kuvvetli radyo dalgaları gönderen gökcisimleridir 12 milyar yıllık yolculuğu sırasında bu ışık, demir, nikel ve krom gibi metal bulutları arasından geçmiş olmalıydı Ve bilim adamları bu atomların, kuasar ışığın fotonlarının bir kısmını emdiğini keşfetti Eğer bu gözlemler doğruysa, alfa adı verilen hassas yapı sabitinin, ışık, bulutlar arasından geçerken farklı değerlere sahip olduğu varsayımı ortaya çıkar Ancak bu fiziğe ihanet anlamına gelir Alfa, ışığın maddeyle nasıl etkileşim içine girdiğini belirleyen çok önemli bir sabittir Dolayısıyla değişmemesi gerekir Bunun değeri, elektronun yüküne, ışığın hızı ve Planck'ın sabitine bağlıdır Bunlardan biri değişmiş olabilir mi? Fizikçilerin hiçbiri bu ölçümlerin doğruluğuna güvenmek istemedi Webb ve ekibi sonuçlarında bir yanlışlık olup olmadığını inceliyor Ancak şu ana kadar bir hataya rastlamadılar Webb'in bulguları alfa ile ilgili bilgilerimize meydan okuyan tek fenomen değil Bugün Gabon, Oklo'da bulunan ve 2 milyar yıl önce aktif olan, bilinen tek doğal nükleer reaktör, ışığın madde ile etkileşimi ile ilgili bir şeyin değiştiğini gösteriyor Los Alamos National Laboratory'den Steve Lamoreaux ve ekibi, Oklo'nun başlangıcından bu yana alfanın yüzde 4'ten fazla azaldığını ileri sürüyor Ancak Paris'teki Institute of Astrophysics'ten astronom Patrick Petitjean , Şili'deki Very Large Teleskope (VLT) tarafından saptanan kuasar ışığı analiz edince, alfanın değiştiğine ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşmadıklarını bildirdi Bu arada VLT'ın ölçümlerini inceleyen Webb, Paris ekibinin daha gelişmiş bir analize ihtiyaçları olduğu sonucuna vardı Bu ölçümler üzerinde çalışan Webb ve ekibi bu yılın sonlarına doğru anomaliyi çözdüklerini açıklayabilir 13) SOĞUK FÜZYON YOKSA GERÇEK Mİ? Oda sıcaklığında çok kolay yoldan bedava enerji elde edildiğinde, bütün ülkelerin enerji sorunu çözülecektir 16 yıl önce böyle bir deney gerçekleştirilmiş ve dünya ayağa kalkmıştı Ancak, bu deney bir daha tekrarlanmamıştı Şimdi bu düşünce yeniden canlandı! 16 yıldan sonra soğuk füzyon yeniden gündemde Aslında, soğuk füzyon hiçbir zaman gündemden düşmemişti ABD Deniz kuvvetleri laboratuvarlarında, nükleer reaksiyonların, oda sıcaklığında, tükettiğinden fazla enerji üretip üretmeyeceği konusunda 200'den fazla deney yürütüldü Böyle bir sonuç, sadece yıldızların içinde oluşur Eğer bu, yani kontrollü soğuk füzyon yeryüzünde gerçekleşirse, enerji sorunumuz biter Amerikan Enerji Bakanlığı yeni soğuk füzyon deneylerine yeniden açık çek verdi Enerji Bakanlığı'nın 15 yıl önce yayımlanan ilk raporu, Utah Üniversitesi'nden Martin Fleischmann ve Stanley Pons 'un orijinal soğuk füzyon sonuçlarının yenilenmesinin mümkün olmadığını açıklıyordu |
Bilimin Çözemedikleri |
10-14-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimin ÇözemedikleriBilimin çözemediği 10 olgu! Modern tıp artık pek çok hastalığın çaresini buluyor, son 10 yılda teknolojide gelinen nokta hayal sınırlarımızı zorluyor Ancak bütün bu sevindirici gelişmelere karşın, evren ve güzel gezegenimiz Dünya, hikmetini bir türlü çözemediğimiz sırlarla dolu Üstelik bu konularda yürütülen çalışmalar, araştırmalar da en azından yakın gelecekte pek umut verici görünmüyorlar Amerikan LiveScience dergisinde, yüzyıllardır gizemi çözülmeye çalışılan, varlığı ve yokluğu tartışılan, somut kanıtlara sahip olunamadığı için ‘sır’ olarak kalmayı sürdüren, bilimin bir türlü kesin ve akla yatkın bir açıklama sunamadığı tuhaf, ürpertici, merak uyandırıcı, en çok konuşulan ‘10 Gizemli Olgu’nun listesi yayımlandı Hayaletlerden UFO’lara, psişik güçlerden ‘déjà vu’ duygusuna kadar tartışılan ve açıklanamayan 10 fenomen sizi bekliyor 1 - BEDEN / ZİHİN BAĞLANTISI Bir efsaneye dönüşen ‘plasebo etkisi’ zihinle beden arasındaki muhteşem ilişkinin en basit kanıtı Bu etki kendini şöyle gösteriyor: Sahte, yani aslında ilaç olmayan bir ilaç aldıklarından habersiz denekler, dertlerine derman olacak bir hap ya da şurup içtiklerini düşündüklerinden kendilerini daha iyi hissediyorlar Üstelik etki kimi zaman bununla da kalmıyor, tıbbi belirtilerde de düzelme görülüyor Bazen de bu ‘yalancı’ ilaçların işe yaradığını kanıtlamak istercesine, içtiklerinin etkisiyle acı çekiyorlar Plasebo deneklerine bakınca, insan ister istemez, zihin neye inanırsa bedeninin de onu yaşadığına hüküm getiriyor Pek çok uzman, zihnin yardımıyla bedenin kendi kendini iyileştirebilme kabiliyetinin, modern tıbbın yaratabileceği bir ‘mucize’den kat be kat büyüleyici olduğuna inanıyor |
Bilimin Çözemedikleri |
10-14-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimin Çözemedikleri2 - HAYALETLER “Ölü insanlar görüyorum” repliğiyle zihnimize kazınan ‘Altıncı His’ filminden, lisedeyken ev partilerinde pek çoğumuzun katıldığı masum ruh çağırma seanslarından, çocukken masal gibi dinlediğimiz korkulu hayalet hikâyelerine kadar ruhlar üzerine hep konuşulur Hayaletlerin varlığı hakkında ciddi bir kanıt olmamakla birlikte, onları gördüğünü, onlarla konuştuğunu, onların fotoğraflarını çektiğini ısrarla anlatan -içten ya da değil- şahitler, pek çoğumuzun yakın çevresinde bile mevcut 3 - DEJA VU Fransızca bir kelime olan ‘déjà vu’, Türkçede ‘daha önce görülmüş’ anlamını taşıyor Açıklamak istediği durum ise şu: Özel bir anı ya da birtakım koşulları, aynı şekilde daha önceden de yaşamış olduğunuzu hissetme hali Herkesin hayatında bir ya da birkaç kez yaşadığı bu duygu, şaşırtıcı, anlaşılmaz, gizemli ve evet ürkütücüdür Birçok kişi ‘déjà vu’ hissini psişik bir deneyim olarak algılar Birçok kişiye göre ise bunlar, önceki hayatlarımızdan davetsiz çıkıp gelen anlık karelerdir Araştırmacılar ‘déjà vu’ ile ilgili bazı açıklamalar yapmaya çalışsalar da, bu tuhaf hissin nedeni, bir gizem olmayı sürdürüyor 4 - TAOS UĞULTUSU ABD’nin New Mexico eyaletinde bulunan küçük Taos kentini ziyaret eden bazı turistler ve vatandaşlar, yıllardır, çöl havasında gizemli, güçsüz, düşük frekansa sahip bir uğultu ve titreşim duyduklarını anlatıyorlar Bu iddiada bulunanlar, Taos vatandaşlarının sadece yüzde ikisini oluşturuyor Bazıları bunun çöldeki garip birtakım akustik sorunlarından kaynaklandığını düşünürken, bazıları da bir çeşit kitle histerisi ya da uğursuz bir sır olduğuna inanıyor Duyulduğu iddia edilen sese ister vızıltı, ister uğultu, ister titreşim deyin; ister psikolojik, ister doğal, ister doğaüstü olduğuna inanın Hakkında bilinen bir tek gerçek var: O da şimdiye kadar hiç kimsenin bu garip sesin kökenini ortaya çıkaramadığı 5 - DUYU ÖTESİ ALGI Hem Doğu, hem de Batı toplumlarında, bazı insanların bir çeşit psişik güçleri olduğuna inanılıyor Bugüne dek psişik güçleri olduğunu iddia eden kişiler, araştırmacılar tarafından pek çok teste tabi tutuldu Ancak elde edilen sonuçlar her seferinde ya olumsuz ya da muğlak ve şüpheliydi Altıncı hissin gücüne inanan pek çok kişi, psişik güçlerin test edilemeyeceğini, çünkü bir nedenle kendilerine şüpheyle yaklaşanların ya da bilim adamlarının yanında azaldığını vurguluyor Eğer bu tespit doğruysa, bilimin psişik güçlerin varlığını, gelecekte de ne ispat edebilmesi ne de çürütebilmesi mümkün görünmüyor 6 - ÖNSEZİ İster altıncı his, ister önsezi, ister kötü hisler diyelim; hepimizin hayatımızda en az bir ya da birkaç kez garip sezgilerimizi rehber alarak hareket ettiğimiz olmuştur Elbette bu karamsar hislerimiz çoğunlukla yanlış çıkar Ancak kimi zaman kimi insanların altıncı hisleri -ne yazık ki- doğru alarm verir Psikologlar bu durumu açıklarken insanların bilinçaltlarında, farkında olmadan çevremizdeki dünya hakkında bilgi topladığını vurguluyorlar Bu şekilde biz aslında sadece ‘görünüşte bilmediğimiz’ bazı şeyleri biliyor ya da hissediyoruz Ancak söz konusu bilgiler bilinçaltımızın derinliklerinde yaşadığı için, bunun nasıl olduğunu bir türlü anlayamıyoruz Bu açıklama kimileri için tatmin edici olsa da pek çok araştırmacıya göre önsezi, kanıtlanması ve üstünde çalışılması 7 - ÖLÜMDEN SONRA HAYAT Hayatlarında bir kez ölüme yakın deneyim geçirmiş kişilerin bazıları, karanlık bir tünelde yol alıp, sonunda beyaz bir ışık huzmesine kavuştuklarına dair hikâyeler anlatır Bunlar arasında sevdiklerinize kavuşmak, garip bir huzur hissetmek gibi daha renkli öyküler de mevcuttur Bu deneyimler son derece etkileyici olmakla beraber, maalesef kimse ‘öbür taraf’tan elinde bir kanıtla ya da doğrulanabilir bir bilgiyle geri dönmeyi başaramadı ‘Öbür dünya’ meselelerine kuşkuyla yaklaşanlar, söz konusu deneyimlerin travma geçirmiş bir beynin gördüğü halüsinasyonlar olduğunu vurguluyorlar Tabii bu nedenle de son derece doğal ve açıklanabilir olduklarını Ölüp de geri dönen olmadığına göre, bu konu gizemini koruyacak 8 - UFO’LAR UFO deyince genelde insanların aklına uçan daireler, kısacası uzay gemileri gelse de UFO’nun açılımı ‘Tanımlanamayan Uçan Nesne’ Ve bu nedenle evet UFO diye bir şey var Çünkü dünyanın her tarafında, gökyüzünde ne olduğunu tanımlayamadıkları birtakım objeleri gördüğünü söyleyen insanlar var Ancak bu obje ve ışıklar, aslında uçak mıdır, meteor mudur yoksa gerçekten Marslıların son model uzay gemisi midirş Bu bir türlü açıklığa kavuşamıyor 9 - ASLA BULUNAMAYAN KAYIPLAR İnsanlar bazen kaybolur Bazıları yaşadıkları hayattan kaçar, bazıları büyük çaplı ve cesetlerin tanınamadığı kazalarda yitip gider, bazıları cinayet kurbanı olur Kayıplar ölü ya da diri bulunur Ancak bazı insanlar vardır ki adeta buharlaşırlar 1872’de Portekiz yakınlarında bulunan ‘hayalet gemi’ Marie Celeste’in mürettebatı, Amerikan işçi lideri Jimmy Hoffa bu şekilde kayıplara karışanlardan sadece bazıları Kaybolanlar, normal şartlarda polis soruşturması, itiraflar ya da tesadüf sonucu bulunuyor Ancak ortada kanıt olmadığı zaman insan, psişik detektiflerin işe ele atması gerektiğini düşünüyor 10 - BÜYÜK AYAK Bu gizem de Amerika’dan Yeni Kıta’da yıllar boyunca, insana benzeyen, bol tüylü, son derece iri, ‘Büyük Ayak’ adlı bir yaratığı gördüğünü iddia eden sayısız insan ortaya çıktı Tüm kıta çevresinde kaydedilen iddialar eğer doğruysa, aslında binlerce Büyük Ayak’ın yaşıyor olması gerekirdi Ancak bugüne kadar bu korkunç yaratığa ait tek bir ceset bile bulunamadı Ortada belirsiz fotoğraflar, video kayıtları ve tanıkların açıklamalarından başka bir şey yoktu Görünen o ki, Büyük Ayak da, İskoçya’nın varlığı bir türlü kanıtlanamayan ünlü Loch Ness canavarı gibi gizemler dünyasındaki yerini koruyacak |
|