Deprem, Toprak Ve İnsan |
10-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deprem, Toprak Ve İnsanDeprem, Toprak ve İnsan Muhtaç değildin sanki toprağa ve çamura İhanet ettin, yazık; yoğrulduğun hamura Bozmasaydın ah keşke ettiğin o yemini Toprak ve çamur şimdi çadırının zemini Vücudunla aranda bir incecik muşamba Kandiller şöyle dursun, yıldızlar sana lâmba Şimdi taşlar yastıktır, gökkubbe yorgan olmuş Seher vakti uyandın, için toprakla dolmuş Bebelere sırdaştır duygu yüklü geceler Ağlayan anne susmuş, rüzgâr ninni heceler Şu cenaze senin mi; çürümüş, kokmuş yerde Hani kalaysız kazan, teneşir, kefen nerde Tabut mu arıyorsun; kim bulmuş ki o lüksü Bulanlar bahtiyarmış yırtık yatak örtüsü Bedenin musallaya, ruhun duaya hasret Geride kalan acep alır mı dersin ibret Kabirler arasında toprağa akar sızın Bak “isimsiz” yazmışlar, belki gelinlik kızın “Dünyam” dediğin bu mu, gariplikler ülkesi Kucak açmış gel diyor ötelerin ötesi |
Deprem, Toprak Ve İnsan |
10-09-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deprem, Toprak Ve İnsanİnsan yaşamında önemli rahatlama vasıtalarından birisidir Duyguların ve düşüncelerin izharı açığa vurulması şeklinde özetlenebilir Peki, insan niçin duygularını ve düşüncelerini gizlemek yoluna başvurabilir İnsanın duygularına gem vurup, düşüncelerini açıklayamaması ne demektir İnsan aslında kendi kendine bazı duygu ve bağıl düşünceleri açığa vurmaktan utanır, sıkılır, ayak direr, olayın kapatılmasını istemektedir İtiraf etmek mekanizmasının ne olduğu konusunda, çok sevgili psikiyatristler bir şey söyleyemezler Sebebine gelince kendilerinin bilip öğrenmedikleri konusunda insanın yorum yapabilmesi pek mümkün olmaz İnsan itirafı kime karşı ve hangi duygu ile yapar Kendine bazı şeyleri haykırmak konusunda niçin geri durmaktadır Kendi kendimizi hesaba çekip bazı gerçekleri ifade etmek, yani itiraf etmek konusunda hangi kimlikle, beynin hangi bölgesinden hesap alma yetisine sahibizdir İtiraf etmek insanın hem kendi öz benliğine, hem toplumdaki diğer fertlere karşı olabilir İtiraf edebilmek suçluluk duygusunun bir yansıması olarak karşımıza çıktığı gibi, sadece başkalarını aldatmak ve kandırmak amacı ile yapılabilir Kandırmak ve acındırmak konusunda insanların merhamet duygusu harekete geçirtilirse, bu kez çevreden menfaat sağlama mümkün olabilmektedir Hayvanlarda itiraf var mıdır? Elbette yoktur Çünkü hayvanlar yaptıkları dolayısıyla suçluluk duymazlar Suçluluk duygusu olmadan itiraf etmek olmaz Yalnız itiraf ederken, sevgiden doğan şeyleri de, nefretten doğan olayları da itiraf edebiliriz Bunların hangisinden kaynaklandığını ancak o suçluluğu duyan kişi cevaplayabilir Bunun dışarıdan bilinmesinin imkânı yoktur İtiraf etmek, alelade suçlularda olduğu gibi, her insanda görülebildiğini ifade etmiştik Bazı insanlar duygularının kendilerine verdiği rahatsızlık dolayısıyla, duygularını gizleme eğilimine girerler Bu insanların duygulardan bu derece çekinmelerin altında yatan sebep, daha önce suçluluk duygusundan çektikleri sıkıntı yüzündendir Daha önceki yaşamda çevredeki kişilerin yaptığı davranış biçimi dolayısıyla, kişilik anlamında yeteri kadar kendini geliştirememiş kimselerin, o olaydan etkilenmesi hatta insanlardan etkilenmesi o derece kolay olmaktadır OKB ve diğer reaktif depresyon denilen suçluluğun ağır bastığı hastalıklarda, kişinin mutlaka daha önceki yaşamında, hastalıklı çevre ve ana-babanın örnek olarak alınması çocuk suçluluk duygusunu geliştirmektedir Daha dünyadan her hangi birilerini örnek almadan değişimin veya yazılımın bu standartlarda başlaması, örnek yapılanmanın değerlendirilmesini belirlemektedir İtiraf etmek konusunda suçluluk nasıl gelişir ve nasıl bir süreçte devam eder, burada bunu anlatmayacağız Ancak itiraf suçluluk ve suçlanma duygularını çağrıştırdığından anlatınca da kurtulmak mümkün olduğundan, insanların fark ettiklerinde itirafları kolay olmaktadır Genelde vicdan azabı şeklinde ifade edilir Toplumda, ahlaki anlama standartları olmadığında ve insanların özgürce yaşaması istendiğinde, suçluluk duygusundan insanların kurtulabilmesi hiç mümkün olamaz Eğitim ve öğretim sisteminde kesinlikle standartlaşma ve toplumsal değerlerin olmaması, insan ilişiklerinin bozulmasına ve yalnızlığa yol açar Yalnızlaşmak, insanın suçluluk duygularının biraz daha artımı demektir Toplum içinde yaşamayı beceremeyen birey, suçluluk duygularını daha fazla algılayacak demektir Ancak devamlı sosyal yapı içinde yer alan kimse, başkalarına yaptıkları iyilikler ve güzellikler sebebi ile başkalarının tasdiklemesini sağlar Bu ise suçluluk duygusunu azaltır Kendi kendine yapayalnız olan insan, yaşamına anlam kazandırmak için, duyguyu bir yerde yaşamak zorundadır Duygu ya başkasının sevmesi şeklinde olur Ya da başkasının sevgisizliği şeklinde olur Algılama yeri kalptir İnsan kalbini sevgisiz bırakırsanız, yerine yerleşecek duygu; sevgisizlik ve nefret şüphe sıkıntı gam kasavet korku ve tüm olumsuz duygulardır Saldırganlık duyguları hep bu şekilde olmaktadır İnsanın yaşaması için gerekli olan kısmi bencillik, eğer büyütülmeden sınırlı olarak devamı sağlanırsa, insanın rahat yaşamasını temin eder Eğer kalp hiç uyarı niteliğinde bir şey almamışsa, bu kez gideceği hedefi ve amacı kestiremez Sudan çıkmış balık tabiri, bu insan için çok güzel tanımlamadır Gidebileceği hedef ve amaç yoktur Aşırı hırslı ve kindar birisi, kıskançlık ve öfke duyguları ile saldırganlığa ve her hareketinde kavgacı tavır takınmaya çalışır İnsanlara tolerans ve iyilik ile yaklaşımı, genelde mümkün olmayacaktır Kendini aşırı kibar ve nazik gösteren birçok insan, aslında çevreye gösteremediği asıl yüzünün, tam tersini ifade etmek yolunu bu şekilde bulmuştur İnsan sevgisini niçin itiraf edemez İnsan sevgisini ret edilmek korkusu ile ifade edemez Kendini beğenmeyen ve başkalarını devamlı kendisinden üstün gören şahıs, beğenilerini söylemek konusunda utangaçlık ve geri durma şeklinde sosyal fobi dediğimiz olayı sergilemektedir Aslında utangaçlığı, kendi duygu ve düşüncelerine karşıdır Yani diğer bir ifade ile insanın kişiliği tam yerli yerine oturmadan, duygularını net olarak ifade edebilmesi mümkün olmaz Kendi özü ile barışık olmayan birçok insan, çevre ile iletişiminde devamlı başkalarının hayatını ön almaktan, kendi hayatını yaşama fırsatı bulamayacak demektir Başkalarına endeksli yaşayanların en önemli özellikleri, yakınlarının yaptıklarını iş olarak görmediklerinden, devamlı uzak çevreye bakarlar Şu anda psikiyatristlerin birçoğu anlatılan durumlara bilinçaltına atılmış duygu ve düşünceler olarak tanımlasalar da, gerçekte bu böyle değildir Asıl bilinçaltı tabiri, daha önce yaşanmış ve fakat duygusal yükü tarafından ağır geldiği için aşağılara atılıp unutulmuş olanlardır Ne için yaşadığını ve nelere inanıp nelere inanmaması gerektiğini bilenin, sıkıntı çekmesi diye bir şey söz konusu değildir Yani kişilik değerlerinin, temel anlamında yerine oturmuş olması gerekir İtiraf etmek ile başkasından intikam alınabilir Bir başkasına karşı düşmanca hislerimi tatmin edebilmiş değilsem, hem kendimi hem başkasını kendimle beraber mahkûm edebilirim Bu mahkûmiyeti anlayabilmek için, söyle bir fıkra anlatalım; Padişahın birisi kıskançlık konusunda aşırılıkları olan insanı bulabilmek için ortaya bir fikir atar Sana ne yapılacaksa, düşmanına iki katı yapılacak der Birbirinin hasımı olan iki kişiden birisi, padişahtan kendi gözünü oymasını ister Bunun anlamı düşmanının iki gözünün birden oyulmasıdır Yani tamamen kör kalmasına sebep olacaktır Kendi verdiği ücret ise bir gözüdür Bu derece hasislik ve düşmanlık, kıskançlık ile beraber hasımlarda görülür İşte birçok insanda aynı şeyleri yapabilmektedir Kadınların özellikle eşlerinden intikam almak istemeleri, erkeklere göre daha fazla olmaktadır Yöresel özelliklere göre, kadınlar eşlerinin mallarına veya namuslarına zarar verebilmektedirler Buna ses çıkartan erkek; ihtimal dâhilinde olsa da, birçok kere aynı ev içinde iki düşman birbirlerinden intikam almayı bekler, gardını almış vaziyette davranışlarda bulunurlar Evlilik yaşamının en önemli sıkıntılarının oluş sebepleri arasında, anlatılan bu durum vardır Batılı toplumlarda erkek ve kadın davranış kalıplarında belirli standartlar ve haklar olmadığından, insanlar birbirlerinden kopuk yaşamlarını sürmektedirler Evlilik ve aile yaşamının olabilmesi için, mutlaka kadına ait haklar ile erkeğe ait hakların standardize edilmesi gerekir Uyulması gerekli kurallar zümresinin de, mutlaka daha önce eşlenmesi lazımdır Çalışmalar sadece cinsellik ön plana alınmak suretiyle yapıldığında, evliliğin uzun soluklu ve sağlıklı olabilmesi mümkün değildir Eğer kadın veya erkekten birisi baskın karakterli ve egemen bir yapıya sahip olmuşsa, o zaman yalnız yaşama durumunu göze alamayan insanlar, zorunlu istikamet beraberliklere devam edecekler demektir Ancak yetiştirdikleri çocuk genelde, hasbelkader geldiğinden ona doğru standardize edilmiş gelecek hazırlayamazlar Ondan sonra okumuş yazmış denen insanların çocukları, topluma zararlı işe yaramaz sapkın davranışlar üretmeye başlarlar Tarih boyunca bu durum hep böyle olmuştur Nasıl ki; çok zeki denen AE denen kişinin şizofren oğlu olduysa veya yakın tarihimizde isim yapmış ünlü edebiyatçıların oğulları hep uyuşturucu batağı veya şizofreniye girmişse, sebepleri bunlar olmaktadır Psikanalizin babası sayılan SFreud aile hayatı tam anlamı ile skandallar ile doludur Başlangıçta kadın haklarından söz eden SF sonraları nevrozlarda cinsel hayattan sorumlu tutmuş, histeri nöbetlerini tamamen cinsel bozukluk olarak görmüştür Aile hayatına gelince sözleri ve yazıları kendi itiraflarının birer parçasıdır Karısı olan kişi ile nişan yaptıktan sonra evlendiği bilinmemektedir Oğlu ve karısı hayatının hiçbir kesiminde yoktur Çünkü oğlu 16 yaşında aleni mastürbasyona başlayan, muhtemelen şizofren, hatta anne ile ilişkiye girmiş bir çocuktur Odipus kompleksi denilen anne oğul ilişkisini, itiraf niteliğinde yazmıştır Yazılarının hiçbirinde ve yaşamında net olarak karısı Martha ve oğlu yoktur Onlara ait belgeler, özellikle kendi tarafından yok edilmiştir Sadece dolaylı isim vermeden, yazılmış odipus kompleksi vardır Duygusal yaşamına ait bilgiler, sadece 26 yaşında üç çocuk bırakarak ölen Sophie hakkındadır İtiraf yazısında S Freudun ne işi var diyebilirsiniz Bunu anlatmamdaki maksat, psikiyatrinin ağa babası olduğu söylenen kişinin, kendi oğlunu şizofren ve annesi ile ilişkiye giren çocuk yetiştirmesi, bize kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş lafını hatırlatmaktan öte geçmeyeceğini göstermektedir Zaten SF şizofreniden nefret etmektedir O nedenle anlamak ve anlatmak konusunda kesinlikle en ufak adım atmamıştır Netice olarak itiraf insanın içinde bulunduğu suçluluk duygusundan kaynaklanır Kişinin durumuna göre, bunlar ya anlatarak, ya yazılar veya eserler kanalı ile çevreye anlatılır Birileri de çıkar bu yapılan hataları, tüm insanlığa alkışlatarak prim sağlamaya çalışır Bu şekilde insanlardan ve çevreden intikam almıştır Bazı insanlar aşağılanmayı hiç unutmadıklarından suçlandığı konuların üstünü örtme eğilimindedirler Ancak yaratıcımızın olduğuna inanmışlar, insan olarak hata yapılabileceğinin farkına varabilirler Saygılarımla Dr Efser Gökçen MANYETİK DUNYAMIZ wwwmanyetikdunyamizcom Y A S A L U Y A R I "5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nun ilgili maddeleri gereğince, özellikle bu yazının hakları saklı olup, telif hakkı içeren bütün içeriği izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz Fakat; paylaşılacaksa ya da alıntı yapılacaksa wwwmanyetikdunyamizcom adresi ile DrFEfser GÖKÇEN'e ait olduğunu belirtir bir dip notuyla hiç bir değişiklik yapılmaksızın yayınlanmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır |
|