Elif, Dal Ve B’Ye Dair ... |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Elif, Dal Ve B’Ye Dair ...‘Edeb’ kelimesi Arapça bir isim ve “iyi terbiye, naziklik, usluluk, zariflik” anlamlarına geliyor “Edb” kelimesi; e (eline), de (diline) ve b (beline) harflerinden oluşmaktadır ki hayatımızı tanzim ederken uymamız gereken kuralların neredeyse genelini birden ifade eder Eskiden hemen her medresenin ve çoğu dergahın giriş kapısın üzerinde ta'lik veya celi sülüsle yazılmış bir "Edeb Yâ Hû" levhası vardı Bu da gösteriyor ki gerek fenni ilimlerin ve gerekse manevi ilimlerin başlangıç noktası edep’ten geçmektedir İlim meclislerini gezdim, kıldım ilmi talep Dediler; ilim en sonunda, ille edep ille edep 21 yüzyılın insanları olarak bizler, edebin ne olduğunu ve ne olmadığını biraz unuttuk galiba Geçmiş kültürümüzde, özellikle Osmanlı kültüründe, edebin özel bir yeri vardı günlük yaşantıda İnsanlar oturup kalkmalarını, küçük ve büyükleriyle konuşmalarını, sokakta yürüyüşlerini, hasılı hayatın her aşamasındaki hal ve hareketlerini edebi gözeterek düzenlerlerdi Bu noktada “adab-ı muaşeret” adı altında yazılan kitaplara göz atmamız, bizim edebi ne kadar ihmal ettiğimizi ortaya koyacaktır Edebe dair birkaç misal verelim Örneğin: Kapıdan içeriye girilirken, dışarıya çıkılırken arka dönülemez Bunun için de ayakkabılar, dışarıya değil, içeriye doğru çevrilir; dışarıya çevirmek, “git, bir daha gelme” demektir Herhangi bir toplumda oturulurken konuşan kişinin sözünü kesmek veya bir kişi konuşurken başkasıyla konuşmaya başlamak, mecliste fısıltı şeklinde de olsa gizli konuşmak veya kulaktan kulağa bir şeyler söylemek hep edeb dışı hareketlerdir Yemek yenirken kişinin ağzını şapırdatmaması; bir şey içerken höpürdetmemesi gerekir Fincan, bardak, tabak ve çatal-kaşık gibi kullanılan gereçlerden ses çıkartılması; gülerken tebessüm şeklinde değil de kahkahayla gülünmesi edebe aykırıdır Edeb öncelikle Allah’a karşı olmalıdır Kulun Allah’a karşı edebi ise: O’na şirk koşmaksızın yalnızca O’na iman etmesidir Allah’ı sevmek, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmek, O’na dua ve ibadette bulunmak kulun Rabbisine karşı göstermesi gereken diğer edeplerden bazılarıdır Edeb bir tac imiş Nur-u Hüda’dan Giy o tacı, emin ol her beladan… Edepte kusur edilmemesi gereken bir diğer konu da Efendimiz’e karşı olan tutumlarımızdır Bakınız ecdadımız Efendimiz’e karşı nasıl bir edep takınmaktaydı Hicaz demiryolu döşenirken, Medine çevresinde rayların altına keçe konulması ve böylelikle Efendimizin sesten rahatsız olmamasını sağlamaya çalışmak, edebe verilen önemden olsa gerek Şair Nabi’nin edeple ilgili yaşadığı hadiseyi bilmeyenimiz yoktur sanırım Genç okuyucularımız için yinelemekte fayda var Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şâir Yusuf Nâbî (rah), 1678 yılında bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunuyordu Kafile hicaz bölgesine girince Hz Peygamber’i ziyaret aşkı Nâbî’yi iyice sardı Öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı Bir gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere’ye yaklaştı Kafilede bulunan Eyüplü Râmi Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu Rasul-i Kibriya’nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nâbî’ye hiç de hoş gelmedi Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı: Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu! Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha, Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu Açıklaması şöyledir: “Edebi terk etmekten sakın! Zira burası Allah-u Teala’nın Habibi’nin beldesidir Burası, Hak Teala’nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa’nın makamıdır Ey Nâbî! Bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir Sakın edebi basite alma Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir” Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açar, hemen kendine gelir, ikazın sebebini anlar, ayaklarını toplar, doğrulur Nâbî’ye dönerek: - Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları? diye sorar Yusuf Nâbî: - Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sese söylemeye başladım İkimizden başka bilen yok! Der Paşa: - Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz eder Nâbî susar, yola devam eder Kafile, sabah ezanına yakın Hz Rasulullah’ın mescidine yaklaşır Bir de bakarlar ki, mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbî’nin: “Sakın terk-i edepten” beytiyle başlayan nâtını okuyorlar Nâbî ve paşa hayret ederler Mescide girip, namazı kıldıktan sonra, hemen müezzinin yanına koşarlar Nâbî, heyacanla: - Allah adına, peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin? Diye sorar Müezzin önce cevap vermek istemez, Nâbî ısrar ve rica eder Bunun üzerine müezzin: - Resûl-i Kibriya (sav) Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: “Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın!” buyurdu Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, der Nâbî, hepten şaşırır ve heyecanlanır, dayanamayıp ağlar Göz yaşları içinde müezzine tekrar: - O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? Diye sorar Müezzin: - Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamaz, sevincinden düşüp bayılır Bir zaman sonra ayıldığında, paşayı ve müezzini yanında ağlarken bulur Nabi’nin bu örneğinde de görüldüğü üzere, bizler ne kadar edebe riayet edersek Allah katında da, Efendimiz katında da ve yaşadığımız dünya içinde de o kadar değere layık olacağız İbnu Abbâs (radıyu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm)ın terkisinde idim Bana şu nasihatte bulundu: ‘Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve âhirette) korusun” Edebe riayet edilmesi gereken bir diğer konu da Kuran-ı kerim’dir Kuran-ı kerim’in Allah’ın kutsal kitaplarından biri olduğuna iman etmek; onu başucu kitabı yaparak, yüzünden okumak ve tefsirini de ayrıca okuyup Allah’ın bize verdiği mesajları anlamaya çalışmak ve o mesajlar doğrultusunda hayatımızı tanzim etmek; Kur’an okunurken onu huşu içinde dinlemek ve abdestsiz elimize almamak vs gibi edepler başlıca şiarımız olmalıdır ‘Edeb’ kelimesinin dilimizdeki zengin muhtevasını ve milli-manevi hayatımızdaki önemini bu sayfalara sığdırmak mümkün değil Ancak, biz bir hatırlatmada bulunmak istedik |
|