Üstün İnsan |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Üstün İnsanÜSTÜN İNSAN çalışıp didindi ruhunu maddeye teslim etti çalışıp didindi madde ruhuna ihanet etti diyerek dile getirdiğimiz ne çok yaşanmışlıklar vardır etrafımızda, bu insanların kazandıklarının yanında kaybettiklerinin muhasebesini yapmak bile faciayla sonuçlanır sevgisiz, duygusuz ve de yakınsız yaşayıp maneviyatı çürüten, ruhunu maddeye teslim eden o kadar çok tanıdık yüzler var ki, acı sonuçları gözler önünde biran önce kesesini doldurup bedavadan yaşamak, insanoğlunun en belirgin özelliklerinden biridir avcılık ve yağmacılık içgüdülerini yenemeyen ve esiri olan nice insanlar da yok değil çevremizde kah öfke kustuğumuz kah görmemezlikten geldiğimiz bu tip insanlara ne sözler, ne yumruklar, ne de silleler kar etmez kişisel menfaatlerini göz önünde bulundurmadan, toplum için insanlık için, ülkesi için çalışan, ya da çalışarak, yaşamdan tat alma gücünü kazanan kaç insan vardır acaba topluma huzur ve güven veren, çevresine sıkı sıkı sarılmış, bağların önemini benimseyen insanların çokça olduğu bir ülkede yaşamanın rahatlığını ve tarifsiz güzelliğini düşünüyorum da bütün hayallerim suya düşüyor, gözümde ülkemin kısır kalabalığı çoğalıyor taş döşemeli, dik ve köhne sokaklarda, yük taşıyıcılarının iç acıtan homurtulu gürültüleri umutsuzluk garında solgun camlarda, belli belirsiz eğik başlar, yediğini sindirecek kadar uyuyanlar ah benim şu daldırma düşüncem işte o anda bey’le hanım sözcükleri, riyakârlığın desteklenişini anımsatıyor bana şişen avurtlarında her nefes bir dev, belleklerinde küçücük yüzleri boşaltarak kelebeklerin kanatlarına iri cüsseleriyle, büyüdükçe yükseklerden bakanlar, kendi kendilerine, kendilerine giden yollarda, atlılar dörtnala, arkalarında bıraktığı tozlarla, atlarının sırtında, kahkahalarla, belki bir kadın yüzü, belki bir kese yastık altında kısa günün uzun karı, o bildik şeyler, çayırlara, altın ökçeleriyle atlılar dört nala, büyüsüyle kösnül arzularının denklemleri doğan günün ağzında, ağırlığına-hafifliğine yemiş’in bel veren orta direk, hem dost, hem düşman pay çoğaltan zamanın yarınlarından, us’unda dolaşan tilkilerin gürültüsüyle gülümseyerek yumuşatan avını uyanık elleriyle, gözleriyle erinç içinde yıldız kemiren penceresinde hanım olmak, ünlü olmak, mekanının kraliçesi olmak, devran döndürüp ün salmak dünyaya, anıt olmak, bulvar olmak, sahibi olmak adaların, ormanların, insanların kraliçesi olmak, baskıyla, zorbayla, oyunla üstün insan kırbacın havadadır, el üstündesin zıpkınını vur çek, en büyüktür balık üstün insan, ince eleyip sık dokuyan ve doyumsuzluk sıkıntılarına sıkça kapılan insan sen yürü, durma yürü, soğuk yüzünü, soğuk parmaklarını koy sofranın üzerine, ye meydan senindir sınırsız uzamın tadını çıkarırcasına, tükür dilediğin gibi, vardır şakşakçılar, tükürüğünü güzel sayarlar kim alıkoyabilir alaycılığında, etrafındaki kukumav kuşlarına küçücük kafesinde ıslık çalıp ötene ve demir hücresinde sırtını bükene evrene kapalı duran alnında, yumrukları saklayana, bak alaylı alaylı, kim alıkoyabilir seni körpe yeşillik içinde, güneşten sedef sedef olmuş çimenlikler ve üzerinde variyetin miskli kokusu, güzelliğin büyüsüyle büyüyen ve raks eden su ışığı vurur yüzüne her susadığında ağzını kaynağa dayayan, o kaynaktan kana kana tadan, üstün insan, kralı olan mekanının tükürür dilediği gibi, nihayetinde tükürüğü güzel sayılan her zaman vardır şakşakçıları, taraçalardan alkış tutan ülkesinde, ülkesine uzak yaşayan ve daha niceleri yokluk uykusuna dalan suskunluk her şeyin uzaklaşması olur, düşsüz bir ömrün uzun yokuşu gibi solgun yüzünün altında bir deri bir kemik kalmış düşkün insan ve garip görünüşü karşısında afallayıp kalan, kılı kıpırdamayan, üstün insan o umarsızlığı, ruhunu maneviyattan ayıran ve duygusuz kılan aralarında fersah fersah mesafe, renkleri birbirine uymayan, aralarında çok bildik bir mesafe zenginle kötülük, iyilikle fukaralık, yan yana yan yana maskaralık sık dokuyan seyrek dokuyan, çizmeyle çarık yan yana her bakışı, budakçının ağaca bıçak vuruşu gibi bencilliği kuşku götürmeyen, üstünlüğüne üstünlük ekleyen, dilediği gibi ahkam kesen, zedeleyen insanlığın gururunu haksızlıkla bayağılıkla yoğrulan dünyada, kollarını açan, şölenlere koşan, yemekler yiyip alçakla yanak tokuşturan, değişmeyen düzende zayıfa karşı güçlüyü savunan, sözde insan ah benim şu daldırma düşüncem, sonsuzluk hiçlikle dolu, hiçlerle dolu şu koca evren ölen yoksulları kim hatırlar, kim kurtarmaya çalışır bataklığa saplanan yavru kuşu gamı, tasası, açlığı, gözlerinde asılı depremlerini sokak çocuğunun acımanın olanca şiddetiyle, kim… hangi el hangi yüz hangi… Müsade Özdemir Kaynak: Edebiyatdeftericom |
|