Deyimler Sözlüğü-U-Ü- |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-U-Ü-Kaynak:Türkceciler Deyimler Sözlüğü eyimler Sözlüğü-U-Ü-[/url] Ucu bucağı olmamak: Bir yer çok geniş sonu yokmuş gibi olmak"Kafamı kaldırıp şöyle bir baktım ovanın ucu bucağı görünmüyordu" Ucu dokunmak: Bir işten biri zarar görür olmak söylenen bir söz birine zarar vermek"O çubuğu kıracağım fakat ucu sana dokunacak diye kıramıyorum" Ucunu kaçırmak: Çıkmaza girmek denetimi elinden kaçırmak"İşin ucunu kaçırdın oldu mu ya?" Ucu ortası belli olmamak: Bir işe söze nereden başlanacağı kestirilememek Ucunda bir şey olmak: Bir şeyde gizli bir amaç bulunmak"Bu davranışının ucunda bir şey var ama anlayamadım" Ucu ucuna: Ancak yetişecek kadar"İp ucu ucuna geldi" Ucuz atlatmak: Güç ve tehlikeli durumdan az bir zararla sıyrılmak"Ucuz atlattık az kalsın uçuruma yuvarlanacaktık" Uçan kuşa borcu (borçlu) olmak: Pek çok kişiye borçlu olmak"Babanın uçan kuşa borcu varmış diyorlar doğru mu?" Uçan kuştan medet ummak: Pek sıkıntıda bulunup bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü çareye olmadık yerlere başvurmak yardım istemek Uçsuz bucaksız: Çok geniş"Uçsuz bucaksız kırlarda dolaşmak istiyordum" Uçkuruna sağlam: Namuslu iffetine bağlı Uç vermek: 1 Baş vermek (çıban) 2 Bitmek sürmek (bitki) 3 Gelişme büyüme başlangıcı göstermek 4 Bilinmeyeni açıklığa kavuşturucu belirtiler ortaya çıkmak"İlk bahar geldi dallar uç vermeye başladı" Ulu orta söz söylemek: Bir şeyin aslını bilmeden düşünüp tartmadan çekinmeden açıktan açığa konuşmak"Birden ayağa kalkıp ulu orta söz söylemeye başladı" Uma uma döndük muma: Umut edilen beklenilen şeyler gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayan kötü durumlara düşen zayıflayıp gücünü yitiren insanlar için söylenir Umurunda olmamak: Aldırış etmemek önem vermemek Ununu elemiş eleğini asmış: Hayatta yapmak istediklerini yapmış geri kalan ömrü süresince artık yapacak önemli bir işi kalmamış kimseler için söylenir Utancından yere geçmek: Çok utanmak kimsenin yüzüne bakamayıp sanki saklanacak yer aramak"Çok mahçup olmuştu utancından yere geçmek üzereydi" Uyku bastırmak: Aşırı derecede uykusu gelmek uyuma isteği duymak"Yemekten sonra bir uyku bastırır kafamı kaldıramazdım" Uyku çekmek: Rahat ve huzurlu bir şekilde çok uyumak"Eve gidip şöyle bir uyku çekeceğim" Uyku gözünden akmak: Çok uykusu gelmek göz kapakları kapanmak"İki gündür yoldaydık hemen hemen hiç uyumamıştık uyku gözlerimizden akıyordu" Uykusu kaçmak: 1 Uyuması gerekirken herhangi bir sebepten ötürü uyuyamamak 2 Bir sorun yüzünden kaygılanmak endişe duymak"Uykusu kaçmış yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu" Uykusunu almak: Gerektiği kadar uyumuş olmak"Epeydir yatıyorsun uykunu almış olmalısın" Uyku tulumu: 1 Uykuyu çok seven kimse çok uyuyan 2 İçine girilerek yatılan tulum biçimindeki yatak"Uyku tulumu sen de çabuk kalk!" Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak Uyur uyanık: Yarı uykulu"Uyur uyanık ayakta nöbet tutmaya çalışıyordu" Uzağı (ileriyi) görmek: Gelecekte ne olacağını sezmek kestirmek"Dedem uzağı gören bir adamdı" Uzaktan uzağa: 1 İlgisi pek az olan 2 Çok uzaktan"Uzaktan uzağa selâmlaşıyorduk işte" Uzun boylu: 1 Boyu uzun olan 2 Uzun süre 3 Derinlemesine ayrıntılarıyla"Meselenin üzerinde öyle uzun boylu durmadık" Uzun etmek: 1 Nazlanmak sözünde direnmek 2 Sözü uzatmak tartışmayı sürdürmek 3 Aşırı gitmek"Haydi uzun etme de gel benimle!" Uzun hikâye: Pek çok ayrıntıları bulanan anlatması uzun sürecek anlatılmadan da anlaşılamayacak olan olay ya da konu Uzun lafın (sözün) kısası: Özetle kısaca sözü uzatmayarak"Uzun lafın kısası yazar gerçekçi olmalıdır" Uzun uzadıya: Çok ayrıntılı olarak en ince noktalarına inerek"Meseleyi uzun uzadıya inceledik" |
Deyimler Sözlüğü-U-Ü- |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-U-Ü--Ü- Üç aşağı beş yukarı: Az bir farkla az fazla ya da az eksik olmak üzere yaklaşık olarak"Üç aşağı beş yukarı anlaşırız merak etme" Üç buçuk atmak: Çok korkmak korku içinde olmak istenmeyen bir durum olacak diye korkup durmak Üçe beşe bakmamak: Alışverişte fiyat konusunda küçük farkları önemsememek almak ya da satmak konusunda cimri davranmamak"İstediğini üçe beşe bakma mutlaka al" Üç otuzluk: Yaşı hayli ilerlemiş (kimse) Ümidini kesmek: Artık ummaz olmak olacağını beklememek kavuşamayacağını anlamak"Ümidimi kestim iyice kocam artık geri dönmeyecek" Ümitsizliğe düşmek: Gerçekleşmeyeceğine olmayacağına inanmak"Ümitsizliğe düşme bu kadar belki geri gelir" Ün kazanmak: Adı her yerde duyulmak şöhreti herkesçe bilinir olmak"O cihana ün salmış bir güreşçidir" Üst baş: Kılık kıyafet giyim kuşam"Üstüne başına hiç bakmaz ki o" Üste çıkmak: Suçlu olduğu hâlde suçsuz durumda olduğunu söyleyip karşısındakini suçlamak"Bir an önce bu işten kurtulmak için üste çıkmayı başarmalıyım diye geçirdi içinden" Üstesinden gelmek: Becermek üzerine aldığı işi başarmak yapmak"Hiç endişelenme sen üstesinden gelecektir o işin" Üste vermek: Fazladan ödeme yapmak"Üste bir milyon verdiler ama bu arabayı değişmedim" Üst perdeden konuşmak: 1 Üstünlük taslayarak konuşmak 2 Çok yüksek sesle konuşmak"Üst perdeden konuşmaya bayılır" Üstü başı dökülmek: Kılık ve kıyafeti çok eski olmak perişan durumda bulunmak Üstü kapalı konuşmak: Açık kesin ifadeler kullanmadan konuşup dinleyenin kavrayışına bırakmak"Niçin üstü kapalı konuştuğunu bir türlü anlayamıyordu" Üstünde durmak: Bir işe önem vermek o işle yakından ilgilenmek uğraşmak"Şu işin üstünde dur biraz yoksa sonun kötü olacak" Üstünde kalmak: Artırma ya da eksiltme sırasında onda kalmak 2 Suçlanmak"Onlar kaçıp gittiler kabahat bizim üstümüzde kaldı" Üstünden atmak: Başından savmak bir şeyi ödev olarak kabul etmemek başkasını ilgilendirdiğini belirtmek"Bu iş senin sakın üstünden atayım deme" Üstünden dökülmek: Bir giysi bol ve biçimsiz olmak yakışmamak Üstünden (şu kadar zaman) geçmek: Aradan (şu kadar) zaman geçmek"Üstünden şu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ borcunu ödemedi" Üstüne almak: 1 Alınmak bir hareketin kendisine karşı yapıldığını sanarak kaygılanmak 2 Bir görevi üstlendiğini kabul etmek"Her sözü üstüne alma lütfen!" Üstüne atmak: Kendi kaptığı bir suçu birine yüklemek"Camı kendi kırdı ama suçu arkadaşının üstüne attı" Üstüne basmak: 1 Yerinde bir fikir beyan etmek 2 İyice belirtmek"Üstüne basa basa anlat baban çok mağdurmuş de!" Üstüne bir bardak (soğuk) su içmek: O işten umudunu kesmek o işin olacağına inanmamak parasını ya da malını almaktan vazgeçmek"Verecek mi? Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç!" Üstüne (üzerine) düşmek: 1 Bir şeyi elde etmek için çok uğraşmak 2 (Çocuğu) sevme ya da korumada çok ileri gitmek"Şu çocuğun üstüne bu kadar düşmeyelim şımardıkça şımarıyor neredeyse başımıza çıkacak" Üstüne fenalık gelmek: Aşırı ölçüde sıkılmak çok bunalmak Üstüne geçirmek: 1 Bir malın tapusunu kendi üzerine yazdırmak ya da çıkartmak 2 Bir çocuğu evlât edinmek kendi nüfusunu kaydettirmek"Evi üstüne geçirmiş dedem doğru mu?" Üstüne gelmek: Bir şey konuşulurken ya da yapılırken çıkagelmek Üstüne gül koklamamak: Sevdiği birinden başkasını sevmemek başkası ile ilişki kurmamak Üstüne (yatmak) oturmak: Hiç hakkı değilken başkasının malını kendine mal etmek"Vakıf mallarının üstüne oturdu adam nasıl yaptı vicdanı nasıl el verdi bilmiyorum" Üstüne titremek: Pek fazla sevgi özen göstermek; zarar gelmesin diye itinalı davranmak"Öğrencilerinin üstüne böyle titreyen bir öğretmen daha görmedim" Üstüne toz kondurmamak: Bir şeyin kusur eksiği olduğunu kabul etmemek"Çocuğunun üstüne hiç toz kondurmuyor" Üstüne tuz biber ekmek: Bir üzüntüyü derdi kusuru artıracak durum oluşturmak Üstüne üstüne gitmek: 1 Bir konuda bir kimseye sürekli baskı yapmak 2 Güç bir şeyden yılmayıp sonucu tehlikeli de olsa çekinmeden o şeyle uğraşmak"Biliyorum zor ama üstüne üstüne gitmelisin ancak o zaman başarabilirsin" Üstüne varmak: 1 Bir şeyi yapmasını zorlayarak istemek 2 Bir kadın evli bir erkekle evlenmek"Demek tükürdü sana; üstüne varma zorlama demedim mi sana?" Üstüne yıkmak: 1 Kendi işlediği bir suçu başkasına yüklemek 2 Kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkasına yüklemek"Evin geçim yükünü annenin üstüne yıkmışlar sorumsuzca yaşıyorlar" Üstüne yürümek: Yıldırmak korkutmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak; ya da saldırmak"Öfkeyle delikanlının üstüne yürüdü" Üvey evlât gibi tutmak (saymak) : Horlamak haksızlık etmek iyi davranmamak küçümsemek"Dokunma bana beni hep üvey evlât gibi tuttun ne zaman yaklaştıysam sana köşe bucak kaçtın benden" Üzüm üzüm üzülmek: Haddinden fazla çok üzülmek"Anneciği üzüm üzüm üzülüyor ama bir çare bulamıyordu" |
|