Tarımın Bilinçli Yok Edilişi - Serpil Özkaynak |
12-29-2007 | #1 |
[KAPLAN]
|
Tarımın Bilinçli Yok Edilişi - Serpil ÖzkaynakTürkiye’yi gerileten ilerleme raporu! Avrupa Birliği, kendi çiftçisine kazanç sağlamak, kendi tarımını geliştirmek uğruna, Türk çiftçisini ve dolayısıyla tarımını batırmaya uğraşıyor Türkiye’nin “Avrupalı olma rüyası”, yıllar ilerledikçe yerini “Avrupalı olma kabusu”na bıraktı Hem de gündüz vakti, gözümüz açıkken gördüğümüz bir tür kâbus haline geldi Bir bakıyoruz, AB istedi diye, ona uyacağız diye maddi, manevi bütün değerlerimize yeniden paha biçiliyor, değiştiriliyor, ya da tamamen red ediliyor Ve kâbus bu ya, kimse bu gidişatı durduramıyor Burada işleyeceğimiz konu, ülkemizin en önemli maddi değeri olan tarım sektörü Avrupa Birliği, Türkiye’nin tarım gücünü yok etmek için yıllardır planlı bir şekilde kartlarını masaya sürüyor Elindeki en önemli kart ise, Türkiye’nin AB’ye üye olma arzusu Üretime de, desteğe de kızıyorlar Avrupa Birliği, tarım sektörüne karşı kötü niyetini, geçtiğimiz ay yayınlanan Türkiye’ye yönelik 2007 İlerleme Raporu’nda yine en bariz şekilde gösteriyor: “Üretimle birlikte desteğin önemi azalma sinyalleri göstermemekte olup, bu durum Ortak Tarım Politikası içindeki mevcut reform trendine uygun değildir Büyükbaş ürünlerle ilgili teknik ticari engeller yerinde durmaktadır Genel olarak, bu fasılda hazırlıklar erken bir aşamadadır” Raporun tarım faslındaki sonuç değerlendirmesinde kısaca belirtilen bu iki cümlenin Türkiye’ye vermek istediği mesaj, anlaşılan şudur: “Çiftçiye yine destekleme yapıldı Bu da bizim gözümüzden kaçmadı Böyle yaparsanız, sizi aramıza alamayız Ayrıca çiftçimizin elindeki etlere pazar arıyoruz Siz ise bu etleri sınırlarınızın içine sokmuyorsunuz Üye olmak istiyorsanız, et üreticilerimizin karşısına böyle engeller çıkarmaya hiç hakkınız yok” Un ihracatına desteği kaldıran AKP’ye övgü! AKP yönetiminin AB’nin çizdiği yol haritasına uyduğunu, bu uğurda çiftçinin de, üreticinin de gözünün yaşına bakmadığını sağır sultan bile duydu Ama gelin görün ki, AB’ye yine de yaranamıyor Bu kez konu, fındık alımı konusu Ürününü maliyet fiyatının altında satmaya zorlanan fındık üreticilerinin yüz binlercesi toplanıp caddelere dökülünce, AKP iktidarı onların ürünlerine “mecburen” destek vermek zorunda kalmıştı 2006 yılında yapılan bu destek, AB tarafından 2007 raporuna hemen yansıtıldı ve bunun hesabı soruldu Öte yandan Türkiye’yi “gerileten” bu ilerleme raporunda, AKP iktidarının “buğday unu ihracatını artık desteklememe kararı alması”, övgüye değer bulundu Raporda bu konuya şöyle yer veriliyor: “Olumlu bir gelişme olarak, TMO tarafından buğday unu ihracatının desteklenmesi konusunda sürdürülen mekanizma, 2007 yılında askıya alınmıştır” AB’nin amacı internet sitesinde açıkça yazıyor! Türkiye’nin kendi çiftçisine destek vermesine karşı çıkan AB, kendi çiftçisini ise verdiği desteklerle payidar ediyor AB’nin Internet sitesinde tarıma ait sayfayı açtığımızda, karşımıza Ortak Tarım Politikası’nda güttükleri hedefler sıralanıyor Bunu Türkçe’ye çevirdiğimizde, bakın neler yazıyor: “Ortak Tarım politikasındaki hedefimiz, * Çiftçilerin belirli bir yaşam standartında yaşamlarını sürdürmelerinin güven altına alınması; * Tüketicilere kaliteli ürünlerin makul fiyatlarla ulaştırılması; * Kırsal mirasın korunması Bu arada toplumun değişen ihtiyaçları çerçevesinde uygulanan politika da gittikçe gelişmiştir Gıda maddeleri güvenliği, çevre koruması, enerji kaynağı olarak kültür bitkilerinden yararlanma, maliyet-kazanım karşılaştırmaları gibi hususlar odak noktasına daha güçlü bir halde yerleştirilmektedir” Bizim çiftçi “garanti kapsamı dışında” Yukarıda sayılan ilk üç hedefi ele aldığımızda, karşımıza onların lehine, bizim ise tamamen aleyhimize bir tablo ortaya çıkıyor: Onların misyonu bellidir: Kendi çiftçilerinin yaşam standartını yükseltmek ve bunu güven altına almak Bunu yapmak için onların mallarını satacak pazarlara ihtiyaç vardır İşte Türkiye, onların gözünde öyle bir pazardır Ayrıca düşünmeleri gereken ikinci bir kitle, kendi tüketicileridir Onların önüne konacak tarım ürünlerinin ucuz olması da, AB’nin üstlendiği bir misyondur Bu yüzden ürünlerin fiyatlarını ucuz tutmakta, ancak verdiği desteklemelerle kendi çiftçisinin gelirinin düşmesini engellemektedir Bu, kendi çiftçisine verdiği bir garantidir Ancak bu garanti Türk çiftçisine verilmemiştir Buna rağmen Türkiye’de de o ürünlerin fiyatlarının düşmesi yani AB ülkeleri ile eşitlenmesi istenir İşte kıyamet de bu noktada kopar! Çünkü AB çiftçisine verilen destek garantisi, Türk çiftçisine “Henüz AB üyesi değilsiniz” gerekçesiyle verilmez ama onun yetiştirdiği üründe zarar etmesi ve buna karşılık hiçbir destek almaması beklenir! Birleşmiş Milletler uyarmıştı Bu konu, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da protesto edilen bir konudur İki yıl önce BM’ye bağlı Gıda ve Tarım Örgütü’nün hazırladığı raporda, “Zengin ülkelerin tarım sübvansiyonları, yoksul ülkelerde yüz milyonlarca kişiyi açlığa mahkum ediyor” ifadesi kullanıldı BM’nin raporunda, birçok yoksul çiftçinin üretimini arttırmasına rağmen, daha az kazanır hale geldiği belirtilerek, bu duruma neden olarak, zengin ülkelerin zoruyla düşürülen ürün fiyatları gösterildi Bu raporu hazırlayan Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü’nden de, zengin ülkeleri tarım ürünlerinden aldıkları vergileri düşürmeleri ve sübvansiyonlardan vazgeçmeleri konusunda uyarmasını istedi Ne var ki zengin ülkelerin kendi çiftçilerini riske atmaya hiç niyeti yoktu ve sübvansiyonlar hiç ara vermeden devam etti Sonuçta milyonlarca “üçüncü dünya ülkesi çiftçisi”nin başına gelenler, Türk çiftçisinin de başına geldi Prens Charles bile biyo-çiftçi oldu, destek aldı! AB, kalkınmakta olan ülkelerin tarım sektörlerini batırırken, verdiği destekleme paralarıyla kendi çiftçisini zengin ediyor Her yıl Ortak Tarım Politikası adı altında ortalama 43 milyar euroya yakın bir paranın Avrupalı çiftçilere dağıtılması, AB ülkelerinde “bu paralar en çok kimlere veriliyor” sorusunu gündeme getiriyor Pek çok çevreci örgüt, sübvansiyonların büyük bir oranının, büyük çiftliklere ve tarım sanayisi ile uğraşan firmalara verildiğini söylüyor ve bunun peşine düşüyorlar Örneğin Almanya’da “Verilerin Korunması Kanunu” nedeniyle, AB’den gelen bu paraların kimlere verildiği açıklanamıyor İngiltere’de Prens Charles’in bile bio-çiftçi kimliği ile iki çiftlik işletip, 2004 yılında AB sübvansiyonlarından 990 bin euro aldığını Alman Stern dergisinden öğreniyoruz Gerçek çiftçinin çığlığını duyan yok AB, Ortak Tarım Politikası çerçevesinde kendi çiftçisini hem destekliyor, hem de yaşam kalitesinin düşmeyeceğinin garantisini veriyor Bunu sağlamak için de işbirliği yaptığı üçüncü ülkelere her türlü emperyalist baskıyı uyguluyor Amaç, söz konusu ülkenin tarımını çökertip, oradaki insanlara AB’li çiftçinin ürününü satmak Bunun için “ülkesine göre” her türlü baskı uygulanıyor Türkiye için yıllardır en büyük baskı, “Yoksa seni birliğe almayız” oluyor “Zaten almayacaksın ki!” diyenlerin sayısı gittikçe çoğalsa da, ekonomiyi yönetenler hiçbir şey yokmuş gibi AB’ye taviz üzerine taviz vermeye devam ediyorlar ve Türk çiftçinin çığlıklarını duymamakta direniyorlar AB’nin internet sitesinde tarım hedefleri şöyle özetleniyor: Birlik üyesi ülkelerin çiftçilerinin yaşam kalitesi düşürülmeyecek ve AB’li tüketiciye kaliteli ve ucuz ürün sağlanacak Bu garanti verilirken, acaba kimin pazarına ve kimin ürününe güveniliyor? Gümrük Birliği’ne katılmanın bedeli yüksek oldu 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye 15 ülkeye gümrük vergileri ve kotaları kaldırmak ve üçüncü ülkelere Avrupa Birliği Ortak Gümrük Tarifesini uygulamak yükümlülüğü yanında Avrupa Birliği Ortak Dış Ticaret Politikasını ve Avrupa Birliği Ortak Rekabet Politikasını uygulamayı üstlendi AB’ye bir türlü tam üye olarak kabul edilmeyen ve üyeliği gün geçtikçe daha imkansız hale gelen Türkiye’nin, AB üyesi olmadan Gümrük Birliği’ne katılan tek ülke olması, büyük zarara uğramasına neden oldu AB üyesi olmadığı için hiçbir söz hakkı olmayan Türkiye için bu Gümrük Birliği anlaşması, tamamen tek taraflı bir anlaşma gibi oldu Türkiye’nin gümrük duvarlarını kaldırması, yabancı sermayenin gerçek anlamda ülkeye yatırım yapmasını da engelledi Çünkü ucuz işgücü ve zengin bir pazarı olan Türkiye’ye yabancı sermayenin yatırım yapmak zorunda kalması, ancak yüksek gümrük duvarları ile mümkün olabilirdi Gümrük duvarları olmayan bir ülkeyle problemsiz bir ticaret yapma imkanı varken, yabancı sermaye niye o ülke topraklarına yatırım yapsın ki! Nitekim yapmadı! :: Serpil ÖZKAYNAK ::
|
|