|
|
Konu Araçları |
ayakta, fetvası, ile, ilk, kaldı, kurduğu, matbaa, rumların, şeyhülislamın |
Rumlar'ın Kurduğu İlk Matbaa, Şeyhülislam'ın Fetvası İle Ayakta Kaldı |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rumlar'ın Kurduğu İlk Matbaa, Şeyhülislam'ın Fetvası İle Ayakta KaldıRumlar'ın kurduğu ilk matbaa, Şeyhülislam'ın fetvası ile ayakta kaldı Cizvit tarikatine bağlı papazlar Osmanlı İmparatorluğu'nda 1627'de ilk Rum matbaasını kuran Nikodemos Metaksas'ı kendi saflarına çekemeyince sapkınlıkla suçlamışlar, Metaksas ve matbaa Şeyhülislam Zekeriyazade Yahya Efendi'nin fetvası sayesinde kurtulmuştu Osmanlılar'ın matbaa ile tanışması hakkında bugüne kadar pek çok şey söylense de, genelde İbrahim Müteferrika'nın Yirmisekizçelebizade Mehmed Said Efendi ile birlikte 1727'de İstanbul'da kurduğu matbaa ilk Osmanlı matbaası kabul edildi ve İstanbul'daki müstensihlerin, yani geçimlerini yazı yazmakla temin eden kişilerin ve din adamlarının sert muhalefetinin matbaanın ülkemizdeki serüvenini geciktirdiği ileri sürüldü Ancak, İbrahim Müteferrika'nın matbaası Osmanlı Devleti'nin değil, imparatorluğun Türk-Müslüman teb'asının ilk matbaası idi İspanya'dan Osmanlı İmparatorluğu'na göçeden David ve Samuel ben Nahmias kardeşler, Sultan İkinci Bayezid'den aldıkları fermanla 1493'de İstanbul'da ilk Yahudi matbaasını kurdularMesleği İtalya'da öğrenen Apkar adlı Ermeni vatandaşımız da yanında getirdiği malzemeyle 1567 de İstanbul'da Surp Nigoğayos Kilisesi'nde ilk Ermeni matbaasını açtı ve sadece iki senede dil bilgisi, takvim ve ayin kitaplarından oluşan toplam beş eser bastı İstanbul'da bir Rum matbaasının kuruluşu ise, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki kavganın alevlendiği döneme denk geldi 16 yüzyılda dini nüfuzunun ve cemaatinin önemli bir kısmını reformculara kaptıran Roma Katolik Kilisesi, 17 asrın başlarından itibaren doğuya doğru genişleyerek kayıplarını telafi etmeye çalıştı Katolik misyonerlik tarikatı olan ve Papa'nın otoritesini kayıtsız şartsız kabul eden Cizvitler de bu yeni politikanın en önemli aracılarıydılar ve Osmanlı topraklarında 1603 den itibaren Pera'daki Saint Benedikt Kilisesi'nde Fransa'nın İstanbul elçisinin himayesinde faaliyetlerine başladılar Cizvitler'in öncelikli düşünceleri İstanbul Rum Ortodoks Kilisesi'ni ele geçirip,Roma Katolik Kilisesi ile birleştirerek ortadan kaldırmaktı Bu amaçla propagandalarını bilhassa kadınlara ve gençlere yoğunlaştırdılar ve Pera'daki kilisede genç Rumlar'a ve Ermeniler'e ücretsiz eğitim veren ve büyük başarılar kazanan bir okul açtılar Fransa Kralı Onüçüncü Louis tarafından 1621 de Kutsal Mekanlar ile ilgili özel bir görevle İstanbul'a ve Kudüs'e gönderilen des Hayes, Cizvitler'in kısa zamanda ne kadar yol aldıklarını şu sözlerle açıklarlar: "Saint Benedikt Kilisesi harika bir iş çıkartan Cizvit papazlarınındır Onlar tüm gençliği, hatta sapkınları bile eğitiyorlar, bunlar da papazları çoğunlukla kendi günahlarına çekiyorlar Öyle ki, onların nezareti altında eğitim gören pek çok Rum piskopos ve başpiskopos Roma Kilisesi'nin imanına karşı çok iyi duygulara sahipler ve büyük hizmetler vermeye hazırlar" PATRİĞİ AZLETTİLER Cizvitler, 1609 da ve 1616 da iki defa Osmanlı hükümetinin hışmını üzerlerine çekmelerine rağmen pes etmediler, 1620 lerde ise davalarının karşısında en büyük engel gördükleri dönemin Rum Ortodoks Patriği Birinci Kiril'e adeta savaş açtılar İlk başta kendi taraflarına çektikleri bir Rum Ortodoks piskoposunu, İstanbul'daki Fransa Elçisi Kont Cesy'nin de desteğiyle Kiril'in yerine geçirmeye çalıştılar Patrik Kiril, piskoposu afaroz ederek, yani dinden çıkartarak tehlikeyi savuşturmak istediyse de, Cizvitler'in heryerde yaptıkları, "Patrik Kiril'in aslında Lutherciler ve Kalvinistler gibi din sapkınlarıyla işbirliği içinde olduğu ve Floransalılar'a Takımadalar'dan bir ada teslim etmeye hazırlandığı" propagandasına karşı çaresiz kaldı Gerek Cizvitler'in suçlamaları, gerek ise Fransız Elçi Cesy'nin Veziriazam Mere Hüseyin Paşa nezdinde 40 bin taler tutarında bir para ile cazipleştirdiği telkinleri kısa sürede meyvesini verdi Patrik Kiril'in azledilerek Rodos'a sürülmesinin ardından Cizvitler'in yandaşı olan piskopos "Dördüncü Grigoros" adıyla patrik seçildi, ancak Fransız Elçi Cesy ile Cizvitler zaferlerinin keyfini süremediler Zira, Rum Ortodoks cemaati, dinden çıkartıldığını bildikleri yeni patriğe vicdanlarını teslim etmedi ve Cizvitler'in yine kendi yandaşlarından olan Edirne metropolitini İstanbul'a çağırıp " İkinci Antimos" adıyla Patrikhane'nin başına geçirmeleri de işe yaramadı Cemaatinin tavrıyla ümitlenen sürgündeki Patrik Kiril, İstanbul'da diplomatik açıdan güçlü bir desteğe sahiptiHollanda Elçisi de la Haye, Venedik balyosu ve özellikle de İngiltere Elçisi Sir Thomas Roe,Kiril'in arkasındaydılar Üç elçi, hükümetlerinden aldıkları talimatlar gereği Cizvitler'i, dolayısıyla Papa'nan hakimiyetini Rum Ortodoks Patrikhanesi'nden uzak tutmak için ellerinden geleni yaptılar ve Veziriazam Mere Hüseyin Paşa'nın azledilip yerine Kemankeş Ali Paşa'nın getirilmesinden istifadeyle, Patrik Kiril'in 1923 Ekim'inde 60 bin taler karşılığında sürgünden dönmesini sağladılar Cizvitler'in patriği Antimos istifa etti ve Kiril tekrar eski makamına geçti ÖRGÜT KURDULAR Herşeye rağmen mücadeleden vazgeçmeyen Cizvitler, Papa’nın ve Fransız Elçi Cesy’nin de desteğiyle 1924’de bir kez daha Patrik Kiril’den kurtulmayı denediler, ancak en az rakipleri kadar kararlı olan patrik makamında tutunmayı başardı Bunun üzerine Katolik grubu, Patrikhane’den evvel Kiril’in gönlüne girmek için yeni bir yöntem geliştirdiPapa’nın Doğu Hristiyanları’na yönelik faatiyetlerini yürütmek üzere 1625’de “Congregation de Propaganda Fide”, yani “Dini Propaganda Cemaati” adlı bir örgüt kurdular ve cemaatin ilk başkanı Kardinal Bandini, Cizvit müridi olan Cannachi Rossi adlı bir Rum’u Patrik Kiril’i kiliselerin birleşmesine ikna etmekle görevlendirdi Cannachi Rossi’ye verilen talimatlara göre; Roma Katolik Kilisesi ezelden beri Ortodoks Kilisesi ile birleşmeyi en önemli görevi olarak görmüş, bu amaçla ne masraftan, ne de çabadan kaçınmıştı Roma’da genç Rumlar için bir yüksekokul kurmuş, bu asil ve manevi değeri yüksek halkın bir zamanlar sahip olduğu dindarlığa ve bilimdeki canlılığa tekrar ulaşabilmesi için okulu kendi imkanlarıyla ayakta tutmuştu Rossi’nin ikna yetenekleri patriği devşirmede işe yaramaz ise, Papa bu soylu sapkın unsuru tekrar kilise ile birleştirmek için her türlü parasal desteği sağlamaya ve bilhassa Şark’ın tamamının bağlı bulunduğu Patrikhane’yi desteklemeye hazırdı Ayrıca Kiril’in suçlandığı kadar sapkın olduğuna inanmak istemiyordu Kiril, Vatikan’ın güvenebileceği iki adam olan Fransa Kralı’nın yahut Kayzer’in elçilerine, “Floransa Konseyi’nin kararlarını desteklediğini ve kendisinden önceki patrikler gibi Kalvinistler ile Lutherciler’in yanlışlıklarını lanetlediğini” söyleyerek suçsuzluğunu kanıtlayabilirdi Bu durumda Vatikan da İstanbul’daki kiliseyi ve buna bağlı tüm diğer kiliseleri tekrar ayağa kaldırıp, doğru yola sevketmek için yardımını ve teveccühünü esirgemeyecekti PAPA’YI KÜÇÜMSEDİ Cannachi Rossi’nin kendisine ilettiği Papa’nın teklifini ve karşılığında şahsına ödenecek büyük parayı duyunca adeta küplere binen Patrik Kiril, ilk başta Hollanda ve Venedik elçilerinin de onaylayacakları çok sert bir karşı beyanname ile öneriyi geri çevirmek istedi, ancak İngiliz Elçi Thomas Roe’nun telkinleriyle kararından vazgeçip, Rossi’ye cevap vermeye dahi tenezzül etmeyerek Papa’yı iyice küçümser bir tavır takındı Rossi ise, elleri boş ve hakarete uğramış bir halde İstanbul’u terketti Gönül kazanma çabaları hayal kırıklığıyla bitince eski maharetlerini tekrar devreye sokan Cizvitler, Cannachi Rossi’nin bıraktığı paraları kullanarak Fransa Elçisi Kont Cesy aracılığıyla Cizvit mektebine mensup bir piskoposun veziriazam tarafından Rum Ortodoks Patrikliği’ne getirilmesini sağladılar Kiril ise, selameti kaçmakta buldu Vakit kaybetmeden veziriazamın huzuruna çıkan İngiliz Elçi Thomas Roe, Cizvitler’in faaliyetlerini İspanyollar’ın bir oyunu gibi takdim etti ve Kiril’in makamına iadesini sağladı Papa, 1626’da Cizvitler’in ve Fransız Elçi Cesy’nin işbirliğiyle patriği ortadan kaldırmak için bir plan daha yaptı, ancak yine başarılı olamadı ve bu dönemde, rakiplerinin entrikalarından iyice bunalan Patrik Kiril’in eline çok etkili bir silah geçti Nikodemos Metaksas adlı bir Rum keşiş, eğitim için gittiği ve uzun süre kaldığı İngiltere’de matbaacılığa merak salmış ve 1627 Haziran’ında İstanbul’a dönerken yanında bir matbaa makinesi getirmişti Tahsilini Avrupa’da yapan Kiril, kilise adına kitaplar yayınlamak üzere kendisine müracaat eden Nikodemos Metaksas’ı hiç düşünmeden himayesi altına almış ve Metaksas, patriğin kendisine tahsis ettiği evde İstanbul’daki ilk Rum matbaasını kurmuştu KARALAMA KAMPANYASI Nikodemos Metaksas, faaliyetlerine başlar başlamaz Cizvitler’in dikkatini çekti Zira Katolikler, Avrupa’da Protestanlar’ın kendilerine karşı verdikleri savaşı büyük oranda matbaa yüzünden kaybetmişlerdi Doğuda da aynı kaderi yaşamamak için daha en başından matbaa gibi etkili bir propaganda aracını Patrik Kiril’in elinden almak istediler Kont Cesy ve Cizvitler, ilk önce Nikodemos Metaksas’ı türlü vaatlerle kendi saflarına çekmeye uğraştılar, ancak amaçlarına ulaşamayınca Rum keşiş hakkında büyük bir karalama kampanyası başlattılar Cizvitlere göre, Metaksas, Osmanlı Devleti’ne ve İslamiyet’e tehlikeli olabilecek yazılar basan ve dağıtan bir sapkın, bir Kalvinist, bir Lutherci idi Tek amacı, Rumlar’ı ayaklandırmak ve Kazaklar’ı İstanbul’a çekmekti Ayrıca matbaasında sahte para basıyordu Elinden geleni ardına koymayan Fransa Elçisi Cesy, Osmanlı yönetiminin her kademesine Metaksas’ı “tehlikeli ve karanlık bir adam” diye tanıttı Veziriazam Halil Paşa, bu suçlamalar üzerine inceleme başlattı ve yeniçeriler matbaaya düzenledikleri baskınla 7 bin taler değerinde olduğu söylenen bütün kitapları, kağıtları, yazıları ve baskıları toplayıp,Divan’a taşıdılar Metaksas ise, kıyafet değiştirip İngiliz Elçi Thomas Roe’nun misafirhanesine kaçarak son anda kurtuldu TEMİZE ÇIKTILAR Rum keşişin kağıtlarını ve kitaplarını inceleyen Osmanlı din adamları, iddia edildiği gibi İslamiyet ve devlet aleyhinde hiç bir şeye rastlamadılar ve Şeyhülislam Zekeriyazade Yahya Efendi, Hristiyanlar’ın kiliselerinde okunmasına alenen izin verilen öğretileri hakkında kitaplar yazmalarının küfür yahut suç olmadığı yolunda bir fetva verdi Venedik vatandaşı olan Metaksas’ı Venedik elçisinin talebi üzerine evinde himayesine alan ve son gelişmeler üzerine misafirini temize çıkartmak için harekete geçen İngiliz Elçi Sir Thomas roe, Veziriazam Halil Paşa’ya, Rum matbaacının iftiraya uğradığını anlattı ve gerek bu kargaşanın, gerekse geçmişteki tatsız hadiselerin kaynağı olarak Cizvitler’i gösterdi Veziriazam Halil Paşa, Metaksas’ın ve İngiltere Kralı’na ithaf ettiği bir savunma yazısı bastıran Patrik Kiril’in masumiyetlerine ikna oldu ve el konulan her şey kendisine iade edildi Daha sonra da, Cizvitler’in bir daha entrikalarıyla ortalığı karıştırmamaları için İstanbul’dan ve bütün Osmanlı topraklarından sürülmelerine karar verildi Umduklarından fazlasını alan Sir Thomas Roe, Patrik Kiril ve Venedik Balyosu, veziriazamın emrinin taviz verilmeden uygulaması adına bütün imkanlarını seferber ettiler CİZVİTLER HAPSE ATILDI Bir anda elleriyle kazdıkları kuyunun dibine düşen Cizvitler ve bu dönemde tekrar İstanbul’a gelen Cannachi Rossi, sürgünden kurtulmanın çaresini Fransız Elçi Kont Cesy’nin evine sığınmakta buldularVeziriazam halil Paşa, elçiliklerin diplomatik dokunulmazlıklarından ötürü zor kullanmak istemedi, ancak Cizvitler kısa süre sonra tehlikenin geçtiğini zannedip evlerine dönünce, hepsini yakalattırıp hapse attırdıEvlerinde ele geçirilen kitaplar incelendiğinde, Metaksas’ı itham ettiklerinden daha küfürbaz ve tehlikeli oldukları ortaya çıktı Divan-ı Hümayun’un bütün Cizvitler’i idam etme kararı, İngiliz Elçi Sir Thomas Roe’nun araya girmesiyle son anda sürgüne çevrildi Fransa Elçisi Kont Cesy, İstanbul’da vazifesine başladığı ilk günden beri himaye ettiği Cizvitler’i bir kez daha felaketten kurtarmayı denedi Ancak, ne veziriazam ne de şeyhülislam, zaten içine düştüğü borç batağından ötürü hiç bir diplomatik itibarı kalmayan Fransız elçiyi ciddiye almadılar Kont Cesy, şayet Cizvitler sürgün edilirlerse hükümetinden aldığı talimatlar gereği kendisinin de İstanbul’dan ayrılacağı tehdidiyle Osmanlı yönetimini köşeye sıkıştırmak istedi, ancak kendisini son derece soğukkanlı halde dinleyen Veziriazam Halil Paşa’dan şu cevabı aldı: “Sultan, Fransa Kralı’na Hristiyan hükümdarlar arasında en eski ve en iyi dostu olarak büyük bir saygı duymaktadır Ancak, dostluğunun, hainleri zorla ve iyi bir devlet yönetiminin ilkelerine aykırı yöntemlerle koruma mecburiyetine bağlı olduğuna ikna olamamıştır Bu yüzden muhtemelen sen de fikrini değiştirmek zorunda kalacaksın Burada kalıp bir elçiye yakışır şekilde davranacaksan her zaman iyi karşılanacak ve hakettiğin saygıyı göreceksin Lakin, Babıali’nin düşmanı kabul edilen insanları korumayı kendinde bir hak görüyorsan ve kralının dostluğunun bu kadar ince bir ipe bağlı olduğunu düşünüyorsan kapı her zaman açık, istiyorsan güven içinde gidebilirsin Bu mesele kralına hem kendisinin, hem de Osmanlı Hükümeti’nin tatmin olmasını sağlayacak yoldan anlatılacaktır SAKIZ ADASI’NA SÜRÜLDÜLER Fransız Elçi Kont Cesy, sürgün kararını geri aldıramadığı gibi İstanbul’dan ayrılmaya da cesaret edemedi, başkentteki Cizvitler ise Veziriazam Halil Paşa’nın emriyle havalar uygun olur olmaz İtalya’ya yollanmak üzere gemilerle Sakız Adası’na götürülüp hapse atıldılar Osmanlı topraklarındaki diğer Cizvitler’in de aynı yoldan sürülmeleri hakkında ilgililere emirler gönderildi Kont Cesy, son bir hamleyle, Cizvitler’in Çanakkale Boğazı’ndan geçebilmeleri için kapdan paşadan gerekli izin belgesinin alınmadığını söyleyerek sürgünün durdurulması gerektiğini savundu Ve Cizvitler İstanbul’a geri getirildilerAncak, yaşananlara çok kızan Veziriazam Halil Paşa, derhal gerekli belgeleri tamamlattırdı ve 1628’in 5 Mart’ında bütün Cizvitler’i zincire vurdurtup gemilerle Sakız Adası üzerinden İtalya’ya gönderdi Patrik Kiril ile Nikodemos Metaksas, Cizvitler’in entrikalarından kurtulmalarına rağmen mutbaayı kurumsallaştırmadılar ve kısa süre sonra kapatmak zorunda kaldılar Cizvitler ise, sürgünden az sonra tekrar Osmanlı topraklarında boy gösterip faaliyetlerine kaldıkları yerden devam ettiler HRİSTİYANLIĞI BOZAN KİTAPLARLA MÜCADELE İŞİ PADİŞAHA DÜŞTÜ Cizvitler, 17 Yüzyıl boyunca Rum Ortodoks Patrikhanesi’ni ve Kudüs’deki Kutsal Mekanlar’ı ele geçirmeye çalıştılarsa da , bir asır süren kavgada kesin zafer Rum ruhbanların oldu Rumlar’dan ellerini çekmek zorunda kalan Cizvitler ise, misyonerlik faaliyetlerine Ermeniler arasında devam ettiler Kullandıkları en etkili yöntem, okullar açmak ve İstanbul’da kurdukları matbaalarda propaganda için kitaplar ve broşürler basmaktıMisyonerlik faaliyetleri, Ermeni cemaatinde derin bir kırılmaya ve kavgaya sebep oldu İkinci Mustafa döneminde taraflar arasındaki mücadele bütün şiddetiyle gün yüzüne çıktı ve devletin müdahalesini gerektirdi Osmanlı devlet adamları, bir taraftan Cizvitler ile Katolik Ermeniler’i çeşitli cezalara çarptırırken, bir taraftan da fikirlerini yaymak için kullandıkları matbaalarını kapattırdılar ve depolarda bulunan propaganda amaçlı kitap ve broşürlerin yaktırdılar İkinci Mustafa İstanbul kaymakamına şu fermanları gönderdi: “İstanbul Kaymakamı’na emir; Galata’da iki yerde ve Valide Hanı’nda bazı fesatçılar, Ermeniler’in kitaplarını değiştirip, yeni ilaveler yapıp cemaatin arasında yayarak ihtilale ve nifaka sebep olmaktadırlar Sen ki vezirimsin, şerefli emrim sana vardığında bu fesada cesaret eden soysuzları yakalayarak hapsedip ve durumu bana arzedersin ki, daha sonra haklarında emrim ne yönde çıkarsa, öyle hareket edesin diye yazılmıştır Temmuz 1701” “İstanbul Kaymakamı’na emir; İstanbul’da Sulumanastır’da Ermeni rahiplerinden Ermeniler’in mezheplerini Frenk mezhebine değiştirmek için faaliyet gösteren Haçador adlı rahibin yakalanıp, küreğe konulmak üzere Tersane-i Amire zindanına hapsedilmesi fermanım olmuştuErmeni kitaplarını değiştirip, bazı ilaveler yaptıktan sonra yeniden basarak Ermeni taifesinin arasına yayıp, fesat eden soysuzlarında yakalanıp, hapsedilmesini emretmiştim” DÜKKANLARI KAPATILSIN Sen ki vezirimsin, tarafından durum açık ve gizli olarak araştırıldıkta, Haçador firar edip, matbaacılar da teftiş olundukta Valide ve Vezir hanlarında olduğu muhakkak olup, ancak eskiden beri matbaacılık yaptıklarından, azarlanmamışlardır Değiştirilmiş kitaplar Avrupa’dan gelip, onlara uyan soysuzlar vasıtasıyla satılıp, gereğini yerine getirmek üzere olduğnu haber vermişsin Şimdi şerefli emrim sana vardığında bundan sonra Haçador’u bir şekilde yakalayıp, önceden fermanım olduğu üzere kürek çekmek için Tersane-i Amirem zindanına hapsedesin Tahrif edilmiş kitap basanları gerek Valide ve Vezir hanlarında, gerekse diğer yerlerde her nerede böyle matbaacı varsa teftiş edip, bulup matbaa aletlerini yakıp, dükkanlarını kapatasın Bundan sonra da tembihlerimize uymayıp, kitap basarlarsa hapsedip, isimlerini bana arzedesin ki, ne şekilde fermanım çıkarsa öyle hareket edesin Ağustos 1701” MATBAANIN İLK 75 YILINDA TAM 40 BİN ADET KİTAP BASILDI Genç yaşında baskı makinesi yapma fikrini kafasına koyan Johannes Gutenberg, 1438’den sonra matbaa harflerini imal etmek için çalışmaya başladı ve yeni bir teknik geliştirdi Aslında matbaa ilk Çinliler tarafından icad edildi ve Çinliler, sekizinci yüzyılın başlarında kabartma yöntemiyle ilk baskı makinesini ürettiler Başlangıçta harfleri pişmiş külden yaptılar, ancak bu baskılar iyi okunamadığı için, 14 Asırda Avrupa’ya ulaşacak olan ağaç oyma baskı yöntemine geçtiler Matbaacılık, ilk bulunduğu yıllarda çok yavaş ilerleyen ve aşırı emek isteyen bir iştiO zamanki baskı tekniğine göre, her yeni sayfa için yeni kalıp oluşturmak gerekiyor, ağaç kalıplara oyulan sayfalar işleri bitince atılıyordu Mesleğin zorluklarını gören Gutenberg, alfabenin her harfi için ayrı metal kalıplar hazırlamanın yollarını araştırmaya başladı, ancak pek çok engelle karşılaştı Hem mürekkebin metalden kağıda kolayca basılabilmesi için bir yöntem geliştirmesi, hem de harf kalıplarına kolayca dökülebilmesi için düşük ısılarda eriyebilecek bir alaşım bulması gerekliydiÇok geçmeden üzüm ezmekte kullanılan pres makinesini kullanabileceğini farketti, metal alaşımlı harfler için hammadde olarak kurşun dökmeye karar verdi ve bu harfleri yağlı mürekkep ile ağaç baskı makinesinde kullandı Bir çok problemi çözen Gutenberg’in önündeki en büyük engel ise, parasızlıktı İcadına yatırım yapacak varlıklı birini aradı ve 1448’de Strausbourg’dan Mainz’a döndüğünde kuyumcu ve avukat Johann Fust’u buldu Avukatı ikna etmek için ilk önce baskıda karşılaştığı problemleri çözdü,daha sonra aldığı maddi destekle çalışmalarını neticelendirdi Büyük emekler vererek 1452’de matbaayı insanlığa kazandıran Gutenberg’in bastığı ilk kitap İncil’di “42 satırlı İncil” yahut “Kardinal Mazarin İncili” isimleriyle bilinen İncil’in üç yıl süren basım çalışmaları sırasında farklı hurufat, yani matbaa harfleri kullanıldı ve yalnızca 300 adet üretildi Johannes Gutenberg, 1468’de öldüğünde matbaa Avrupa’nın her tarafına hızla yayılmış ve matbaanın icadından 15 Yüzyılın sonuna kadar geçen sürede 40 bin kitap basılmıştı GUTENBERG’İN YOLUNDAN GİDENLER, İKİ ASIR İÇİNDE AMERİKA’YA KADAR ULAŞTILAR Matbaa, Johannes Gutenberg tarafından 1430’ların sonuna doğru icat edilmesinden kısa süre sonra ilk başta Almanya’ya, daha sonra da bütün Avrupa’ya yayıldı Mainz ile Strausburg’un ardından 1461’de Bamberg’de matbaa açıldı ve bu şehirleri Köln,Ausburg, Basel, Nurnberg,Ulm,Speir,Lüberck ve Leibzig izledi Gutenberg’in işçileri Pannartz ve Sweynheim, matbaayı 1465’de İtalya’ya götürdüler ve ilk önce Subioco Manastırı’nda, daha sonra da 1467’de Roma’da kurdularMainz’a matbaacılık sanatını öğrenmeye giden Jenson, Venedik’e dönerek 1490’da işe koyuldu 15 Yüzyılın sonlarına gelindiğinde İtalya’daki matbaa sayısı 72 yi buldu ve İtalya, Avrupa’da en fazla matbaaya sahip ülke oldu DÜNYAYA YAYILDI Matbaa, Fransa’ya da Almanlar tarafından götürüldü ve 1470’de Paris’deki ilk matbaayı Lyon’da, Touluse’de, Foitiers’da ve Rouen’de açılan basımevleri takip etti Hollanda da bu dönemde matbaa ile tanıştıMacar Kralı Mattihias Corvinus, 1473’de Hess adlı bir matbaacıyı ülkesine çağırarak, başkent Budapeşte’de matbaanın açılmasını sağladı Aynı yıl Polonya’da 1476 da İngiltere’de,1479 da Avusturya ve Çek topraklarında, 1483 de İsveç de, 1507 de İskoçya’da, 15487de İrlanda’da basımevleri kurulduAmerika Birleşik Devletleri ise , ülkelerine göçeden İngilizler sayesinde 1639 da matbaadan faydalanmaya başladılar Johannes Gutenberg’in baskı tekniği 19 Yüzyıla kadar uygulansa da, Üçüncü Stanhope Kontu Charles’in 1800 de tamamen metalden oluşan bir baskı makinesi yapmasıyla rafa kalktı George Clymer’in , 1813 de yeni bir matbaa makinesi geliştirmesiye birlikte pedalla ve buharla çalışan baskı cihazları ortaya çıktı Elektrikle çalışan matbaalar ise, 19 Yüzyılın sonlarında hayata geçirildi Kaynak: Ht Tarih |
|