Akşemsettin |
06-22-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
AkşemsettinAkşemseddin; Hazret-i Ebûbekir’in evladindan, Sihâbüddin Sühreverdi’nin torunudur Babasi Seyh Hamza (Kurtbogan adiyla meshurdur) âlim biridir ve oglunu mükemmel yetistirir Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir Hizli ilerler ve genç yasta müderris olur Osmancik medreselerinde talebe okutur Evet yörede hatiri sayilir bir âlimdir, ancak isin hâkikatina varmak ister Bunun tek yolu vardir ”ledün ilminde mütehassis bir velinin” huzurunda diz çökmek Arar, sorar, istihareye yatar Zihninde iki isim berraklasir Bunlardan bir tanesi Hâlep’te ki Zeynüddin Hafi Hazretleridir Digeri Ankara’daki Haci Bayram-i Veli Aksemseddin yakindan baslar Önce Ankara’ya gider Ancak Haci Bayram Hazretlerini kapi kapi teberrû toplarken görür ve yikilir Nedenini, niçinini sormaz bile, oraciktan döner, yürür Hâlep’e Ancak yolda gördügü rüyalarda, nasibinin Haci Bayram elinden oldugu isaret edilir Hatta zincirlerle çekilir ki, uyandiginda izi vardir boynunda Saskinlik ve pismanlik içinde Ankara’ya döner Yüce veliyi orak tirpan çalisirken bulur Mübârek garibin birine yardim eder ki kan ter içindedir Aksemseddin bin pismandir, boyun büker Ve kavusur affa Haci Bayram Hazretleri bu mütevazi talebesini çok sever, O'na hususi bir ihtimam gösterir Aksemseddin ayrica iyi bir hekimdir de Pastör’den asirlar evvel hastaliga sebep olan mikroplari ve karantinanin mantigini anlatir Hatta o yillarda ”seretan” adiyla bilinen kanseri teshis eder Istanbul’un kusatildigi günlerde Fatih Anadolu’daki âlimleri ordugâha davet eder Hepsi mükemmel insanlardir, ancak Aksemseddin’le aralarinda anlatilmaz bir muhabbet baslar Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar Tabiri caizse kani kaynar Istanbul gibi bir sehri almak kolay degildir Dev surlar, haçli yardimlari, derin hendekler, asilmaz zincirler, Rum atesi denen bela ve güçlü düsman Bunlar bilinen seylerdir ve Fatih herbirine tedbir düsünür YEMEGI IÇMEYI UNUTUR Ancak, bazi komutanlar (ki bir çogu baba emanetidir) zafere inanmazlar Açiktan açiga ”Bu devletin askerine, akçesine yazik degil mi canim?” derler, ”Maceranin sirasi mi simdi?” Genç sultani Bizansla bogusmak degil, yanindakilerle ugrasmak yorar Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dagitir Kendini fena yipratir Geceler boyu aglar ki yastigi hiç kurumaz Muhasara baslayali 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur Rumlar yikilan surlari aninda yapar, o acaib atesleri ile zemini degil, suyu bile yakarlar Fidan gibi yigitler ardarda düserler topraga Sultan Mehmed kalabaliklar içinde yalnizdir Hatta zaman zaman kusatmayi kaldirmayi düsünür Aksemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur ”Sakin ha!” der, ”Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hizir Aleyhisselam’dan alir Zaferden zerre kadar süphesi yoktur Sehir düsünce, Fatih derin bir nefes alir, büyük güç ve itibar kazanir Genç sultanin simdi tek arzusu vardir Mihmandâri Resulullah Hâlid bin Zeyd’in kutlu kabrini bulmak Aksemseddin Hazretleri kusatmanin sürdügü siralarda türbenin bulundugu noktaya bir nur indigini görür Fatih’i o mahalle götürür Kisa bir murakabenin ardindan iki çinar dalini topraga diker ve kendinden emin bir ifadeyle ”Büyük sahabe bunlarin arasinda yatiyor!” der Ancak etraftan ”ne malum?” diyenler olur Hatta birileri padisaha akil ögretirler ”Bu dallari baska bir yere diktir bakalim” derler, ”ihtiyar molla farkedebilecek mi?” Fatih denileni yapar, hatta ilk isaret edilen yer kaybolmasin diye mührünü gömdürür Ama Aksemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdigi noktaya yönelir Hatta bir ara durur ”Sultanimizin mührü” der, ”Ne ariyor orada?” Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartisilacak, süpheye mahal birakmaz ”Kazin!” buyururlar Topragin bir kulaç altindan yesil somaki bir tas çikar Üstünde kûfi harflerle ”Hâzâ kabri Halid bin Zeyd” yazilidir Kalabalik bir hos olur Derhal türbe ve mescid hazirliklarina girisirler KAÇIS Günler geçer, Fatih, Aksemseddin Hazretleri’ne sikça gelip gitmeye baslar Öyle ki devlet isleri oyuncak gelir gözüne Sarayi, otagi birakip dösegi tekkeye sermeye niyetlenir Nitekim bir gün ”N’olur” der, ”Beni de dervisleriniz arasina alin” Aksemseddin, hani Fatih’e baba muamelesi yapan o gül yüzlü muallim birden ciddilesir, celalli bir edayla ”Hayir!” der, ”Osmanogullarinin dervise degil, sultana ihtiyaci var!” Ama Sultan Mehmed’i iyi tanir Yine gelecek, hem bu kez israr edecektir Buna firsat vermez Pilisini pirtisini toplamadan uzaklasir Istanbul’dan O yillarda kus uçmaz, kervan geçmez bir kuytu olan Tarakli’ya çekilir, sonra Göynük civarlarina yerlesir, kendi halinde talebe yetistirir Ama dualari Fatih’le birliktedir Göçemedin gitti yani Aksemseddin Hazretleri birgün oglunu (4 yasindaki Hamdi Çelebi) dizine oturtur Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur Mübârek bir ara hanimina döner ”Biliyor musun?” der, ”Aslinda dünyanin mihneti, zahmeti çekilmez ama suncagizin yetim kalmasina dayanamam Yoksa çoktaaan göçerdim!” Hanimi omuz silker ”Amaaan efendi” der, ”sen de göçemedin gitti yani” Mübarek "Iyi öyleyse!” deyip kalkar Göynüklülerle helallesir ve mescide çekilir Talebelerine ”okuyun” buyururlar Bir ara gözleri kapanir, yüzü aydinlanir Kollari yana düser ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarina Müridleri eve kosarlar ”Basiniz sagolsun” derler, "Efendi göçtü!" |
|