Aşk Bir Hastalık Mı? |
03-12-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
Aşk Bir Hastalık Mı?Aşk bir hastalık mı? Dr Sabri Derman aşk için “Ne hastalıktır ne anormallik Her insanda farklı ortaya çıkan bir insanlık halidir” diyor Aşk bir hastalık mı? Bayramlar doğum günleri ve yıldönümlerinden sonra modern pazarlama tekniklerinin yaşamımıza kattığı vazgeçilmez kutlamalardan en sevimlisi “Aşıklar Günü” diğer adıyla StValentine Günü’dür Amerikan Hastanesi Uyku Bozuklukları Kliniği Şefi Dr Sabri Derman romantik aşkın bir hastalık olmadığını; yakın çevremizle ilgili farkındalıklarımızın keskinleşmesinde sosyal farkındalığımızın artmasında varlığı ve yokluğu ruhumuzun balansını en derinden bozan öğe olan aşk hayatımızı yeniden irdelememizde çok yararlı bir rol oynadığını anlatıyor Nasıl evlilik yıldönümleri beraber geçmiş ve geçmemiş zamanların yeniden değerlendirilmesine yılbaşları daha çok iş ve sosyal yaşamımızın gözden geçirilmesine doğum günleri yaptıklarımızla yapacaklarımız hakkındaki perspektif ayarlamalarına vesile oluyorlarsa Sevgililer Günü de sevdiklerimizi ve sevemediklerimizi düşünmemize yol açıyor Psikolojik anlamda bu özelleştirilmiş günler bizim kendimiz ve yakın çevremizle ilgili farkındalıklarımızın keskinleşmesinde sosyal farkındalığımızın artmasında çiçek çikolata yemek tiyatro mum hafif müzik tütsü kırmızı iç çamaşırı gibi rutinlere ilaveten varlığı ve yokluğu ruhumuzun balansını en derinden bozan öge olan aşk hayatımızı yeniden irdelememizde çok yararlı bir rol oynuyor Son yıllarda dinamik görüntüleme tekniklerinin yardımıyla sadece beyin yapılarının değilresimler ve kliplerle belirlenebilmesi iki kulağımızın arasındaki 1350 gramlık et parçasının fiziksel olduğu kadar duygusal alanda da ne denli olağanüstü karmaşık bir yapıda olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor işlevlerinin de renkli “Aşka dair” konularda sürpriz sayılacak gelişmelerden bazıları kadın beyninin gerçekten daha küçük olmakla beraber en az erkek beyni kadar mükemmel olduğunun bunu da gramajdan kaybettiğini “verimli çalışmayla” dengelediğinin gösterilmesi anatomik yapı olarak sinir hücresi yoğunlukları sinirlerarası kimyasal ileticilerin cins ve miktarlarındaki dağılım farklılıkları ve nihayet bilgiyi alma işleme depolama ve geri-çağırma konularındaki işlevsel farklılıklar gösterilebilir Kadınlarla erkeklerin beyni hem yapısal hem işlevsel olarak farklılıklar gösteriyorlar çünkü bazı farklar onların biyolojik olarak üstlendikleri görevleri daha iyi yerine getirmelerini sağlıyor İnsanların aşık olacakları ve/veya eş seçecekleri insan hakkında beyinlerinde taşıdıkları şablonların 2 ile 8 yaşlar arasında oluştuğu düşünülüyor Bu özellikler sadece yakınlarında olan anne baba kardeş bakıcı akraba öğretmen arkadaşlar tarafından değil sinema TV dakikalar içinde (yıldırım aşkı) daha karmaşık etkileri günler haftalar içinde beliriyor ve beynimizde – zorlama bir ayırım yaparsak bir çok farklı duygusal ve bedensel olayı harekete geçiriyor dergi vb kaynaklarda rastladıkları ve etkilendikleri sanal kişilerle de belirleniyor Beynin derinliklerinde birçok farklı alanda depolanan bu sevgili/eş resmine uygun bir kişiye rastlayınca şimdi beyinde romantik aşk dediğimiz bir “kimyasal heyelan” ortaya çıkıyor Basit bir tetiklenme değil bu! İlk etkileri saniyeler Bunların en önemlileri otonomik sistemimizi canlandıran dopamin ve noradrenalin salgılarının artması Testosteron hormonunun artmasıyla artan sex dürtüsünün aksine bunlar bedensel ve duygusal bir ödüle ulaşma konusunda beynin ve vücudun hedefe kilitlenmesini ve ona ulaşmak için biyolojik anlamda “gaza basmasını” sağlıyor Kalp atışları hızlanıyor ateş basmaları terlemeler oluyor iştah azalıyor sevgili dışında herşey ve herkes giderek önem ve açıklık kazanıyor Konsantrasyon saplantıya varacak düzeylere çıkıyor uyku kaçıyor aşık olunan dünyanın en akıllı güzel sevimli iyi huylu bulunmaz hazinesi haline getirilirken bütün olumsuz özellikler beyin tarafından filtreleniyor çarpıtılıyor ve bastırılıyor Bu süreç içinde aşık olunana ulaşamama sadece ulaşma dürtülerini daha da arttırmaya yanmaya tutuşmaya sebep oluyor Tahmin edileceği gibi biyolojik bir sistemin yemeden içmeden uyumadan kısıp metabolizmasını ve beyin faaliyetlerini tek bir kişide yoğunlaştırması uzun süreli olamaz Bu noktada iki olasılık var: Birekşisi sevgiliye ulaşmak birlikte olmak birlikteliği sürdürmek ve bunun sonucu “motorun turunu düşürmek” ikekşisi ilgiyi hastalıklı bir saplantı haline getirmek yıkıcı ve zarar verici fikirleri giderek arttırmak ve sonunda sevgiliye ve kişiye zarar verecek akıl hastalığı düzeyine vardırmak Cinayetler intaharlar yakmalar yıkmalar bu aşama ortaya çıkan çaresizliklerin olumlu yoldan çözümlenememsi halidir Eğer sevgiliye ulaşılırsa beyinde farklı hormonlar oksitosin ve vazopressin gibi kimyasallar çiftin “aşkın ateşinden” çıkıp zamanla “oda ısısında” bir sevgiye güvene ulaşmalarına karşılıklı saygı ve bağlılığa ulaşmış bir çift olarak çok uzun yıllar beraber olmalarını sağlıyor Bütün bu anlattıklarım hem insanlardaki laboratuvar testleriyle hem de hayvanlar aleminde yaşayan bazı tek eşli hayvanlarda yapılan deneysel yöntemlerle ortaya konmuş bulunuyor Aşkın biyolojik önemi ve temel işlevi evrim süreci içinde ortaya çıkan ve bizi akıllı maymunların çok ötesinde yaratıklar haline dönüştüren beyin gelişmesi ile ilgili Bence romantik aşk olmasaydı insan neslinin sürmesi mümkün olmazdı Bizi nesli tükenmiş maymunsu/insansı diğer primatlarda ayıran en kritik evrimsel sıçrama üreme yaşına gelmiş insanlar arasında ortaya çıkan “mucizevi” aşk duygusu ve bağlılığıdır Bu ilişkiyi yönlendiren duygular ve bunları yöneten fizyolojik sistemler tıpkı gebelik doğum erkenlik menapoz gibi doğal yaşamın doğal süreçlerinden biri olan AŞK’tır Ne hastalıktır ne anormallik Her insanda biraz farklı ortaya çıkan ve gelişen bir insanlık halidir Son 8-10 senede evrimsel gerekliliğinden uzaklaşıp daha çok duygu zenginlikleriyle bezenmiş olsa da aşk yaşanabilecek en karmaşık ve iz bırakan duygu durumlarundan birisidir Üstelik bu haliyle aşk üreme fizyolojisinin ve neslin sürdürülme dürtülerinin çok üstünde farklı bir düzeye çıkmıştır önbeynimizin gelişmesi sayesinde Üstelik duygu ağırlığı üstün bu tutkular sevenler arasındaki cinsiyet yaş sosyal statü ırk din gibi farklılıkların da üstesinden gelebilecek bir güce ulaşmıştır Montaigne’nin dediği gibi “Her insanda insanlığın her hali vardır” bu nedenle de insan sayısı kadar çeşitli aşk vardır her aşk eşsizdir kendi içinde herbirisi güzel ve saygıdeğerdir Marifet yargıcı olmadan bu duyguyu dürüstce ve Atalarımızın dört ayaktan vazgeçip ayağa kalkmasının bedeli olarak doğum kanalının küçülüp uzamasına yol açan sürecin bir yandan beynin büyüyüp özelleşmesine olanak sağlarken tam gelişmiş büyüklükte bir beyni olan çocuğun normal yoldan doğumunun olanaksız hale gelmesi nesil tüketecek bir sorun yarattı: Yüzbinlerce yıl öncesinin mağra koşullarında aylarca gebe sonra aylarca-yıllarca aciz bir bebek bakmakla yükümlü olan bir annenin kendisini ve yavrusunu koruyup besleyecek bir “partner” bulmaya ve elde tutmaya ihtiyacı var! Bu ikilinin bizim şimdiki babalık kavramı ve bilgilerinin olmadığı bir çağda seks şehvet sosyal üstünlük kanıtlama gibi katma getirileri olmadan birbirine ve yeni doğan bebeğe yıllarca (yaklaşık 3 yıl kadar) “karşılıksız” bakmaları ancak son derece güçlü ve özverili bir duygusal ilişkiyle olur alabildiğine yaşamak değerini bilmek ve anısına saygı gösterebilmektir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|