Fabl (Öykünce) |
10-28-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Fabl (Öykünce)Fabl (Öykünce) Temel Britannica & Vikipedi Öykünce ya da fabl içinde bir ders ya da öğüt bulunan öyküdür Yazar genellikle bu dersi öykünün sonunda, 'gülme komşuna, gelir başına' gibi bir cümleyle özetler Fablların kahramanları genellikle havyanlardır Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop ve Jean de La Fontaine'dir Ezop'un fablları İÖ 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir ABD'li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır Genellikle öğüt vermek ve ders çıkarmak için anlatılan kısa bir öyküdür Fabl sözcüğü Latince öykü anlamına gelen "fabuto"dan türemiştir Fabllerin kahramanları çoğunlukla insan gibi davranan ve konuşan hayvanlardır Bu durum, öyküyü anlatanın insanların budalaca davranışlarını dolaylı olarak göstermesine olanak sağlar Eğlenceli ve ilginç bir öykünün iz bırakacağı düşüncesiyle bu öğütlere kulak verileceği umulur Örneğin, döğüşen iki horozu konu alan bir fabl vardır Bu öyküde horozlardan biri yenilir ve kaçar Öbürünün ise kazandığı zaferden başı döner, çatıya çıkar ve zaferini duyurmak için sürekli öterek böbürlenir durur Horozu gözüne kestiren bir kartal onu kaptığı gibi kaçar Bu öyküden, böbürlenmenin aptalca bir şey olduğu dersini çıkarmak zor değildir Yüzyıllarca önce Ezop adlı bir Yunanlı'nın anlattığı varsayılan bu öyküler gibi Eski Hint ve Akdeniz kültürlerinde de bu türden hayvan masalları vardır Hint fablleri genellikle ders vermekten çok doğadaki bir olguyu açıklamak için anlatılır "Karga ile Tilki", "Kurt ile Kuzu", "Ağustosböceği ile Karınca" ve "Tavşan ile Kaplumbağa" gibi pek çok fabl eskiden olduğu gibi bugün de çocukların dinlemekten hoşlandıkları öykülerin başında gelir "Tilki ile Horoz" öyküsü ingiliz şairlerinden Geoffrey Chaucer'ın "Canterbury Tales"inde (1390; Canterbury Öyküleri) yer alır Hayvan masalları doruğuna, 17 yüzyılda yaşamış olan Fransız Jean de La Fontaine ile ulaştı (bak La Fontaine, Jean De) Koşuk biçiminde yazılmış olan bu masallarda La Fontaine, yaşadığı dönemdeki insanlarla kıvrak bir dille, inceden inceye alay etmekte, onların zayıf yanlarını yermektedir 17 yüzyılın sonlarında ve 18 yüzyılın başlarında John Dryden ve John Gay adlı iki ingiliz yazar fabl yazma geleneğini sürdürmüşlerdir 19 yüzyılda çocuk edebiyatının gelişmesiyle birçok yazar çocuklar için fabl türünde yapıtlar verdi Bunlar arasında Levvis Carroll, Rudyard Kipling, Joel Chandler Harris'i sayabiliriz George Orwell'in "Hayvan Çiftliği" (Animal Farm; 1945) adlı yapıtında olduğu gibi, birçok çağdaş yazar da dünya görüşlerini dile getirmek için fabl türünde yazmıştır Fabl Özellikleri * Başrollerinde hayvanların rol aldığı hayvanların konuştuğu hayvan hikayeleridir (Örn: Ağustos böceği ve Karınca) * Bu isin en bilinen kişileri Beydeba, Ezop ve La Fontaine‘dir * İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşit masaldır * Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur * Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir Beydeba ’nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır * Türkçe'deki ilk örneği Harname'dir |
Fabl (Öykünce) |
10-28-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Fabl (Öykünce)Fabl Örnekleri ARSLANLA FARE Herkese saygı göstermeli elden geldikçe Umulmadık kimselerden fayda görür insan İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye, Daha nice bin hikaye arasından Pençesi dibinde bir arslanın, Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın, Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi Bu iyiliği boşa gitti sanmayın; Kimin aklına gelir ki bir an, Fareye işi düşer arslanın? Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan; Gitti tutuldu bir ağa Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını, Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet Sabırla zamanın yaptığını; Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet “İyilik eden iyilik bulur” “Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için” “İyilik iki baştan olur” ŞAHİN İLE HOROZ Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim" diyerek iyice yayıldı Tam bu sırada bir ses duydu Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı Horozun kaçışını izlemiş olan şahin: - Hah hah hah hah, diye gülmüştü Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi: - Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü Şahin hâlâ gülüyordu: - Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle? - Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok - Kim kovalıyordu seni? Horoz: - Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum - Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı? Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra: - Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç? - Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak? - Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim? TAVŞAN İLE KAMLUMBAĞA Tavşan ikide bir böbürleniyor: -Kimse benden hızlı koşamaz, diyormuş Sonunda kaplumbağa dayanamamış: -İstersen yarışalım, demiş Koşuya başlamışlar Tavşan epeyce yol aldıktan sonra, "Hıh, o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?" diye düşünmüş -Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim, demiş Uyuyakalmış Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş, hiç dinlenmeden yol almış Tavşan bir ara gözünü açmış Bir de ne görse beğenirsiniz, kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş Hemen fırlamış, rüzgar gibi koşmaya başlamış Ama ne çare, kaplumbağaya yetişememiş Böylece tavşan yarışı kaybetmiş Aldırış etmemenin cezasını çekmiş Kaplumbağa ise düzgün adımlarla, durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış ZALİM ASLAN Vaktiyle ormanın birinde, canavar mı canavar bir aslan varmış Çok kan döker, canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış O yaşadığı sürece, hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş Bütün hayvanlar ondan nefret eder, ölümünü beklermiş Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış Gücü kuvveti kalmamış Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar; "Gelin hep beraber, bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim Yaptıklarının cezasını, az da olsa görmüş olsun böylece" Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış İyice bir dövmüşler onu Birisi boynuz vuruyor, diğeri çifte atıyor, bir başkası ısırıyormuş Böylece; yaman bir öc almışlar aslandan KEÇİ CAN PAZARINDA Keçiciğin aklı bir karış havada ya, sürüsünü bir yana bırakmış, bir başına otlaya otlaya çekipgitmiş Hain koca kurt, kaçırır mı; hemen görmüş keçiciği: “Heh, işte ağzıma lâyık bir lokma Yaşasın!” demiş Keçicik, bakmış can pazarı Hiç kurtuluş murtuluş yok: “Eh, n’apalım, demek kaderimizde sana yem olmak varmış kurt ” demiş “Madem ölüm ka- pıya geldi, bari bana biraz kaval çal ki, neşeleneyim, kendimi unutup öyle öleyim”Kurt, “Son isteği zavallının… “demiş, bulmuşbir kaval, füyt füüyt çalmaya başlamış Kurtçalmış, keçicik, oynamış Derken ötelerden kaval sesini alan köpekler koşturmuşlar; gelmişler, kurdu önlerine düşürüp bir güzel kovalamışlar Kaçmadan önce, kurt, durumu anlayıpoyuna geldiğini sezinlemiş: “Suç sende değil bende Neme gerekti benim kaval çalmak, neme gerekti bana köçekli kur- ban!” demiş Zamansız bir işe kalkışmanın sonu budur Ölçmeli, biçmeli adımınıona göre atmalı Tersi oldu mu, işte böyle Dİmyat’a pirince giderken evdeki bulgurundan olur (Aisopos, Ezop Masalları, Tarık DursunK Mayıs 1981) |
|