Medeniyetler Mozaiği Antakya |
07-29-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Medeniyetler Mozaiği AntakyaAntakya’nın dar sokaklarını gezerken kendimizi çok farklı bir ortamda buluyoruz Dar sokaklar arasında yer alan eski Antakya evlerinin çoğu, iç avlusu olan mekanlar Yaşam büyük ölçüde bu avlunun içinde geçiyor Avlunun içinde evin büyüklerinin oturduğu seki kısmı yer alıyor Birçok evin avlusunu nar, portakal ve mandalina ağaçları süslüyor Hane halkı evlerini bize açmak ve bizi konuk etmek konusunda oldukça sıcak ve misafirperver Dar sokak aralarının ortasından geçen su kanalı şehircilik adına, yapıldığı dönem düşünüldüğünde dikkat çekici Evlerin, dar ve birbirine geçmeli sokak aralarında yer almasının en önemli nedeni, kışın soğuktan yazın sıcaktan korunmak Evlerin hemen hemen hepsinin cumbası var Bunun en önemli nedeni, içe dönük yaşayış ve mahremiyet duygusunun güçlü olması Hane halkı kendilerini ziyarete gelen kişilerin kim olduğunu önceden öğrenmek amacı ile bu sistemi geliştirmiş Mardin’de olduğu gibi burada da hacca gitmiş kişilerin evlerinin kapılarında “La İlahe İllAllah Muhammeden Rasullullah” yazıyor Sokak aralarında gezerken, özellikle Katolik Kilisesi çevresindeki birçok eski evin Katolikler tarafından satın alındığını ve restore edildiğini öğreniyoruz Arkeoloji Müzesi, Antakya Kalesi ve Harbiye Şehrin içinde mutlaka gezilmesi gereken yerlerin başında Arkeoloji Müzesi geliyor Burası dünyanın Tunus’taki müzeden sonra ikinci büyük mozaik müzesi Gerçekten de müze içinde yer alan mozaikten yapılmış resimler dikkat çekici ve etkileyici Müze içinde bizi etkileyen bir başka eser de, 1993 yılında bir evin inşaat çalışması sırasında bulunan MÖ 3 Yüzyıla ait Antakya lahdi Lahit yekpare biçimde, motifleri net bir şekilde seçilir tarzda çıkarılmış ve sergileniyor Dünyada bu mükemmellikte bir başka esere daha rastlamak zor diye düşünüyoruz Müzede ayrıca, Hitit döneminden kalma aslan heykelleri ve sütun başları da yer alıyor Müze bahçesinde ise, eski dönemden kalma taş lahitler, mezar taşları ve sütun başları sergileniyor Arkeoloji Müzesi’nin hemen arka tarafında Fransızlar tarafından yapılmış, içinde havuz ve fıskiyelerin bulunduğu büyük ve geniş bir alana yayılmış bir gezi parkı var Çam ve palmiye ağaçlarının yer aldığı bu parkın içinde her iki tarafı ağaçlandırılmış dar uzun bir koridordaki yolda yürüyüş ve spor yapma imkanınız var Antakya’nın görülebilecek yerlerinden birisi de Harbiye Bu bölge bugünlerde daha çok mesire yeri olarak kullanılmakla birlikte, eskiden şehir içinde yaşayan zengin ve yöneticilerin saraylarının yer aldığı bir eğlence mekanı imiş Günümüzde ise Harbiye’de birçok lokanta ve mesire yeri bulunuyor Buranın özellikle yazın çok canlı ve hareketli olduğu söyleniyor İçinde akan şelaleleri ve mitolojiye ilham kaynağı olan defne ağaçları ile yorgunluk atmaya ve gezilmeye değer Mesire yerlerinin hemen üst tarafında, tüm şehri ve bölgeyi tepeden görebileceğiniz bir seyir alanı bulunuyor Şehrin suyunun buradan kanallar vasıtasıyla geldiğini ve Antakya’nın su havzası bakımından zengin kaynaklara sahip olduğunu öğreniyoruz Buraya şehir içinden her 5-10 dakikada bir dolmuş bulmanız mümkün Harbiye’de alış-veriş yapmak isteyenler için uygun fiyatlı ürünler satın alma imkanı da var El dokuması ve ipek işçiliği ürünleri satan dükkanları gezmenizi tavsiye ederiz Şehrin dışında gezmeye başlamadan önce, görmenizi tavsiye edeceğimiz son yer, şehre yaklaşık 15 km mesafede yer alan Antakya Kalesi ve surları Bu kale ve surlar, Seleucus I Nicator tarafından Antakya şehri ile birlikte inşaa edilmiş Yapıldığı zamanda surların uzunluğunun 23 kilometre olduğu, surlar üzerinde birer ok atımı mesafede çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi kulesinin bulunduğu söylenmekte Önemli ölçüde yıkılmış olmasına rağmen, bugün bile kalenin bir kısmı (bazı gözetleme kuleleri ve surları) ayakta kalmış durumda Kaledeki gözetleme kulelerinin en önemli özelliği, depremden korunmak amacı ile alt taraflarının büyük blok taşlardan, orta kısımlarının kiremit ve toprak alçıdan, en üst taraflarının ise yine blok taşlardan yapılmış olması Yeri gelmişken belirtelim, Antakya deprem kuşağı üzerinde yer alıyor ve tarih içinde çeşitli zamanlarda önemli depremler ve yıkımlarla karşılaşmış Bu nedenle, kalenin yapımında bu hususun dikkate alınması ve kulelerin esneklik sağlayacak şekilde inşaa edilmiş olması bugünkü müteahhitler için bir ders niteliği taşıyor Kalenin tepesinden, tüm Antakya ayaklarınızın altında kalıyor Buradan, Asi nehrinin şehri yılan gibi yalayarak geçen görüntüsü özellikle görülmeye değer Buradan bakıldığında, şehrin zaman içinde bir elips biçiminde büyüdüğünü görmek de mümkün Bundan sonra hedefimizde, Antakya’nın belki de en özellikli yeri olarak tanımlayabileceğimiz Titus tünelleri ve kaya mezarları yer alıyor Titus tüneli, zamanında İmparator Vespasianus tarafından kenti sel sularından korumak amacıyla yapılmış bir tünel Yüksekliği 7 metre, genişliği 6 metre olan bu tünel vasıtası ile sel suları denize atılıyormuş Tünelin yapım çalışmaları Vespasianus zamanında başlamış olmakla birlikte, tünel oğlu Titus tarafından bitirilmiş 130 metresi kapalı, kalanı açık kanal halinde yapılmış tünelin uzunluğu girişten Çevlik’e kadar 2 km Tünelin kapalı kısmı derin bir kanyon görüntüsü veriyor Tünelin giriş ve çıkış kapılarının yekpare taştan oyulmuş ve yapılmış olması, o zamanın teknoloji ve imkanları düşünüldüğünde inanılmaz geliyor insana Bugün tünel açma işi ile uğraşan mühendislerin, neredeyse olduğu gibi ayakta kalan bu tüneli incelemelerini öneriyoruz Tünelin yaklaşık 30-35 metrelik bir kısmı tamamen karanlık olduğundan ve tünel içinde aydınlatma sistemi bulunmadığından, tüneli gezerken yanınızda ya ufak bir fener ya da bir çakmak taşımanızda fayda var Ayrıca, tünelin duvar kenarlarında bulunan su kanallarına ve kaygan kayalara da dikkat etmeniz gerekiyor Tünel çıkışında sol tarafta, kaya üzerine oyulmuş şekilde, bu tünelin yapılışına ilişkin İmparator Vespasianus’un imzasını taşıyan bir tablet var Anlatıldığına göre İmparator tünelin ağzına kadar kayıkla geliyor, buradan da hala ayakta duran merdivenleri kullanarak sarayına ulaşıyormuş Titus tünellerinin hemen yakınında yer alan kaya mezarları da gezilmesi gereken yerler arasında yer alıyor Bu mezarlar içinde, Beşikli Mağara özellikle gezilmeye değer Mağaranın içi büyüklü küçüklü mezarlarla dolu durumda Mezarların hepsi de ilk günkü kadar sağlam ve birbirine bitişik, altlı üstlü nizamda yapılmış Beşikli Mağara’nın içinde yaklaşık 60-70 mezarın mevcut olduğunu bizzat görmek bizi etkiliyor Mağaranın ortasında kral ve kraliçenin mezarı yer alıyor Beşikli Mağara’nın çevresinde de birçok kaya mezarı var Mağaranın üst kısmında ise Dor Mabedi bulunuyor Bu mezarlara ek olarak, Titus tüneline giden yol üzerinde de karşımıza ölülerin kayaların iç kısımlarına gömüldüğünü gösteren mezarların yer aldığı aile kabristanlığı tarzındaki kapalı bölmeler dikkatimizi çekiyor Titus tüneli Asi nehrinin denizle buluştuğu Çevlik sahilinin hemen üst tarafında yer aldığı için, buradan sahilin doğal ve büyüleyici görüntüsünü seyretme imkanınız var Yaklaşık 5 km uzunluğundaki sahil doğal bir plaj görüntüsünde Sahile vuran dalgaların sesi ve beyaz köpüklü görüntüsü keyif veriyor insana Çevlik sahilinin hemen karşısında Suriye yer alıyor Yazın bu sahil Antakyalılar tarafından yüzmek ve tatil yapmak amacı ile kullanılıyor Çevrede konaklama amacı ile yapılmış otel ve moteller de var Son durak yerimiz, Samandağı’nın merkezindeki Hz Hızır (AS) Türbesi Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, burada bu tip kutsal yerlere “ziyaret” adı veriliyor Türbenin içinde, Hz Hızır peygamberin mezarının bulunduğu söyleniyor Bu “ziyaret”in etrafında üç defa döndükten sonra insanlar dua ediyorlar Ziyaretin içindeki mezar taşında, Hz Hızır ile Hz Musa peygamberin yolculuğunun anlatıldığı Kehf Suresi’nin 60-82’nci ayetleri yazılı Ayrıca, içerideki mezarın dört bir köşesinde tütsüler yakılmış durumda Çevlik sahiline komşu olan bu mezarın ziyareti hem sünni müslümanlar hem de aleviler için büyük önem taşıyor Antakya’da Konaklama ve Birkaç Önemli Hatırlatma Antakya’da, bizim kaldığımız Büyük Antakya Oteli dışında konaklayabileceğiniz başka güzel oteller de var Savon Oteli, Antik Beyazıt Hotel, Hotel Orontes bunlardan sadece birkaçı Özellikle Kurtuluş Caddesi üzerinde bulunan, sabunhaneden otele dönüştürülmüş, bir zamanlar kervansaray olarak kullanılmış Savon Otel görülmeye değer Diğerleri ile karşılaştırıldığında biraz pahalı olan bu otelin avlusu çevresinde odalar yer alıyor Otelin içi ise oldukça iyi restore edilmiş ve döşenmiş Antakya’da geçirdiğimiz süre zarfında kendimizi pekçok yerde, bazen Türkiye’de, bazen Lübnan çarşılarında, bazen de İtalya veya Fransa’da eski bir caddede sanıyoruz Antakya insanının kültür ve yaşam tarzı Batı ve Orta Anadolu insanının yaşam tarzı ile karşılaştırıldığında oldukça farklılık arz ediyor Belki bu biraz da yaşamış oldukları bölgenin tabiatından kaynaklanıyor En önemli kültürel özellikleri yemekleri ve yemek yenecek yerlerin çokluğu Adım başı ya bir tatlıcıya ya da bir döner veya dürümcüye rastlamanız mümkün En meşhur tatlıları künefe olmakla birlikte, bal kabağından yapılmış kabak tatlısı ve çeşit çeşit kadayıf tatlıları da çok ünlü ve fazlaca tüketiliyor Künefe Antakya’nın adeta simgesi durumunda Şehrin dört bir köşesinde künefe yapan ve sadece künefe satan birçok dükkana rastlamanız mümkün Hepsinin de tadı nefis ve İstanbul’da satılanlar ile karşılaştırılamayacak kadar leziz Künefenin peyniri de özel, mayalanmış ekşimtrak bir peynir ve tadını alabilmek için künefenin sıcak tüketilmesi gerekiyor Biz künefe satan dükkanlar içinde size, deneyip memnun kaldığımız Hatay Künefe Salonu’nu tavsiye edeceğiz Künefeleri hem çok taze hem de çok leziz Ara SokaklarUzun Çarşı’nın arka tarafına doğru ilerlediğimizde, Saray Caddesi’ne çıkıyoruz Bu caddenin devamında eski Antakya evlerine rastlamanız mümkün Bu evlerin bir kısmı restore edilmiş, bir kısmı ise harap durumda Özellikle evlerin kapı motifleri ve tokmakları çok estetik ve orijinal Restore edilen evlerden Antakya Evi, sıcak iç mekanı ile görülmeye ve bir çay içmeye değer Bu cadde üzerinde yer alan Anadolu Sofrası da yöresel ve otantik yemekleri ile turistlerin uğrak yerleri arasında yer alıyor Şehir içinde yöresel yemekleri tadabileceğiniz bir başka mekan ise, Sultan Sofrası Şehrin merkezinde bulunan bu lokantada, oruk, ekşili aş gibi yöresel yemekleri tadabilir, “Antakya Mutfağı”nın doyumsuz lezzetleri ile tanışabilirsiniz Şehrin Müslümanlar açısından en önemli ibadet yeri Habib-i Neccar Camisi Bir Roma tapınağından kiliseye, daha sonra da Müslümanların Antakya’yı almasından sonra camiye dönüştürülmüştür Antakya’nın etrafını çeviren dağlara da ismini vermiş olan ve Kuran-ı Kerim’deki Yasin Suresi’nin ikinci sayfasında ismi zikredilmeden bahsi geçen Habib-i Neccar, çok tanrılı dinlerin hakim olduğu bir zamanda Hz İsa’nın havarilerine ilk inanan ve tek tanrılı bir din olarak ortaya çıkan Hıristiyanlığı gizli gizli yaşamaya ve yaymaya çalışan bir koyun çobanıdır Bu kişinin Romalılar tarafından yakalanması ve öldürülmesi sonucu, Roma halkı Allah’ın gazabına uğramıştır Cami iç kısmının kuzeydoğu köşesinde, Yasin Suresi’nden bir ayet yazılı bir kumaş ile çevrilmiş bir bölme vardır Caminin iki kat altında Habib-i Neccar Hazretlerinin mezarı ve türbesi yer almaktadır Onun mezarı ile birlikte, Hıristiyanlığın ilk tebliğcileri arasında bulunduğu kabul edilen Yuhanna, Pavlus ve Şemul Hazretlerinin mezarları da burada bulunmaktadır Habib-i Neccar Hazretlerinden bahsetmişken, şehrin Hıristiyanlar için taşıdığı önemi de vurgulamak gerektiğini düşünüyorum Antakya, Kudüs’ten sonra Hıristiyanların ikinci kutsal şehri olarak kabul edilmektedir İlk mağara kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi şehrin üst bölgesinde yer almaktadır Papa Jean Paul VI 1963 yılında burayı Hıristiyanların ziyaret ettiklerinde hacı olacaklarına ve tüm günahlarının affedileceğine inanılan bir yer olarak ilan etmiştir Hıristiyanlıktan söz açılmışken, Uzakdoğu’lu misyonerlerden ve burada yürüttükleri misyonerlik faaliyetlerinden de bahsetmeden geçemeyeceğiz Burada, Güney Kore’den gelen kişiler yakın zamanda bir Protestan kilisesi kurmuşlar Ayrıca yerel rehberimizden öğrendiğimize göre, burayı en fazla ziyaret edenler arasında başta Güney Koreliler olmak üzere Uzakdoğulular geliyor Bu durum, ülkemizde yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin özellikle bu bölge için büyüteç altına alınmasını gerektiriyor Son Söz Antakya gezisi, bir taraftan tarihi ve kültürel zenginliğin keyfine vardığımız, diğer taraftan da künefe ve zengin Antakya mutfağının lezzetini tattığımız bir seyahat oldu bizim için Özellikle turizm açısından önem taşıyan bu şehrimize gelen turistlerin sadece bir defaya mahsus buraya gelmediği bilincinin yöre halkına benimsetilmesi durumunda, burası Güneydoğu’nun gelecek yıllarda parlayan yıldızı olmaya aday gözüküyor Biz gördüklerimizden ve yaşadıklarımızdan keyif aldık, umarım sizin dudaklarınızda da ince bir tebessüm bırakabilmişizdir Güzellikleri her zaman bayram sevinci ile tadabilmeniz dileğiyle Banu ve Mustafa K Yılmaz
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|