Saat:17.45, TBMM |
03-12-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Saat:17.45, TBMMMaarif Vekâleti tarafından açılan 500 lira nakit para ödüllü “İstiklâl Marşı” yarışmasına tam 724 şiir geliyor İşte onlardan biri: “Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın, “Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın; “Ya ben, ya onlar diyen silahına dayansın… “Türk oğludur bu millet, Türkündür bu memleket” Oluşturulan jüri tarafından tek tek değerlendirilen şiirlerden yedisi finale kalıyor Matbaada basılıp milletvekillerine dağıtılıyor, ama hiçbiri beğenilmiyor Şiirler çala kalem, sırf yüksek para ödülü için yazılmış gibidir Oysa istenilen evsafta bir şiiri maddi mülâhazalarla yazabilmek mümkün değildir Onu yazabilmek için anonim imanın ruhuyla ruhlanmak gerekiyor… Bu öyle bir şiir olmalıdır ki, yüzyıllar süren savaşlardan yorgun düşmüş bir milletin yüreğini tazeleyip tekrar atağa kaldırmalıdır… Tarih boyunca yaşanan acılar yansıtılmalı, bu şiirin dinamiğinde geçmiş geleceğe bağlanmalıdır… Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi Bey’e göre, İstiklâl Marşı’nı, “Çanakkale Destanı”nı yazan kalemden başkası yazamaz Âkif ise kendisine yarışmaya girmesi için ısrar eden yakın dostlarına o 500 Lira ödülü kastederek, “Ama şeraiti (şartları) berbat” deyip duruyor Maarif Vekili son çare olarak Âkif’in Meclis’teki sıra arkadaşı ve yakın dostu Hasan Basri Çantay’ı devreye sokuyor Âkif yarışmaya katılırsa, 500 Liralık ödül ona verilmeyecektir Bu konuda Âkif’i ikna etmesini istiyor Akif’in yakın arkadaşı Mithad Cemal Kuntay’ın deyişiyle, “Hasan Basri Çantay Âkif’i ikna etmek için her yolu deneyecek, icabında rol bile yapacaktır” Yapıyor da… Çantay Meclis’te Âkif’le yan yana otururken, çok gamlı ve düşünceli bir tavır takınıyor Bu hali Âkif’in dikkatini çekiyor “Derdin ne?” diye sorması üzerine, Çantay yarışmaya gelen şiirlerin beğenilmediğini söylüyor: “Üstad, iş başa düştü, galiba bu şiiri biz yazacağız” Âkif gene, “Ama şartlar berbat” deyince, Hasan Basri Çantay, “Siz yazarsanız müsabaka şekli kalkacak” diye söz veriyor “Hamdullah Suphi Bey’le görüşüp parayı almayacağını söyledim, ayrıca da arkadaşın olarak senin adına söz verdim” Âkif çok huzursuz olmuştur: “Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz” diye mütemadiyen soruyor Âkif için verilen söz ölümüne tutulmalıdır Bu konuda ölüm dışında hiçbir mazeret tanımaz Arkadaşı mademki kendi namına söz vermişti o söz mutlaka tutulmalıydı Hasan Basri Çantay o günkü Âkif’i şöyle anlatıyor: “Tekrar tekrar ‘söz verdin mi?’ diye sorduktan ve benden aynı kat’i cevabı aldıktan sonra, yumuşadı” Âkif yumuşayınca Çantay, son bir hamle yapıyor: Cebinden Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin Âkif’e hitaben yazdığı tezkereyi çıkarıp uzatıyor: “Vekilin ricası” diyor, “bir göz at istersen” Hamdullah Suphi Bey’in 5 Şubat 1921 tarihli tezkeresinde şunlar yazıyor: “Pek aziz ve muhterem efendim İstiklâl Marşı için açılan müsâbakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır Zât-ı üstâdânelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır Asil endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim” (5 Şubat 1337 Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Subhi) Tezkereyi iki kere okuyan Âkif, “Demek ki Maarif Vekiline göre son çare benim yazmam imiş Ben bir şey yazmazsam memleketi muhtaç olduğu telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum etmiş olurmuşum: o halde bunu yazmak benim için bir vazifedir” diyor “Kalemini eline aldı, benim daldığım yapma hayâle şimdi o gerçekten dalmıştı Meclis müzakere ile meşgulken Âkif yazacağı marşı düşünüyordu” Ancak ondan sonra Mehmed Âkif, Tâceddin Dergâhı’na (Ankara’da) kapanıp İstiklâl Marşı’mızın ilk mısrasının ilk kelimesini “besmele” eşliğinde döşedi: “Korkma!” Bu kelime, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası’nda, muhteşem yol arkadaşı Hz Ebubekir’in endişelenmesi üzerine söylediği teselli cümlesinin ilk kelimesinden alınmıştı: “Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!” Yüreğini ilhamının kaynağına kilitledikten sonra, Âkif, marşın gerisini hızla getiriyor: “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak; “O benim milletimin yıldızıdır parlayacak, “O benimdir, o benim milletimindir ancak” Âkif’in Meclis’teki dört yıllık suskunluğunu (dört yıl süren milletvekilliğinde hiç konuşmadı) bu marş ile bozduğunu söyleyen 33 yıllık dostu Mithat Cemal Kuntay, “Bir gün bu sükût, Büyük Millet Meclisi’nde kıyametlerin en müthişini koparan bir çığlıkla bitti” diyor “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!” *** Mehmed Âkif’e ısmarlanan İstiklâl Marşı yazılıp 17 Şubat 1921’de Maarif Vekâleti’ne gönderiliyor Nihayet 12 Mart 1921 Cumartesi… Yer, Türkiye Büyük Millet Meclisi… Saat 1745 İstiklâl Marşı, milletvekillerinin arzusuna uyularak, ilk kez Meclis kürsüsünden okunuyor Maarif Vekili Hamdullah Suphi, marşı okurken, daha ilk mısralarda bütün milletvekilleri ayağa fırlıyor, esas duruşta dinliyorlar Aralarında ağlayanlar var Bu sırada Meclis’in içindekiler de, dinleyici localarında bulunanlar da hep Âkif’i görmek arzusuyla her zaman oturduğu sıraya doğru bakıyorlar Fakat Âkif, “Memleket-millet için bu kadarcık bir şey yapan insanı böyle ödüllendirmek olacak iş mi?” der gibi, çoktan Meclis salonunu terk etmiştir Bu müthiş manzaranın şahitlerinden biri de Akif’in aziz dostu Eşref Edib Bey’dir (Kendisini tanıma şerefine erişmiştim) “Mehmed Âkif” isimli kitabında o anı şöyle anlatıyor: “Mebuslar tarafından milletin ruhuna tercüman olan ve Meclis’in kabulü ile resmi bir mahiyet iktisab eden İstiklâl Marşı’nın ayakta dinlenmek üzere, Maarif Vekili tarafından bir defa daha Meclis kürsüsünden okunması teklif edildi Bütün âzalar ayağa kalkarak büyük bir vecd ve heyecan içinde İstiklâl Marşı okundu, dinlendi 12 Mart 1337 (1921) Cumartesi, saat 1745 Üstad (Mehmed Âkif) heyecanından, mahcubiyetinden Meclis’te duramamış, salona çıkmıştı” O gün kanun çıkıyor ve Akif’in şiiri sonsuza kadar “Türk’ün İstiklâl Marşı” oluyor “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! “Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!” *** İnsanın aklına takılıyor: Cenap Şahabeddin, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamid, Ziya Gökalp, M Emin Yurdakul, Süleyman Nazif, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafız Çamlıbel (sonuncu isim daha sonra Behçet Kemal Çağlar’la birlikte “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmış, dönem dönem İstiklâl Marşı’na alternatif olarak öne çıkarılmak istenmiş, ancak millî vicdan tarafından kabule şayan görülmemiştir) gibi, devrin kudretli şairleri dururken, İstiklâl Marşı neden Mehmed Âkif’e ısmarlandı? Bu konuda kesin bir şey söylemek zor, ama ben, Mehmed Âkif’in tercih edilmesinin, daha ziyade “sarıklı mücahidler”den oluşan Birinci Meclis’in (İstiklâl Savaşı’mızı zafere taşıyan ilk Meclis) “dindarâne” yapısıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum Daha ziyade “Türkçü” olan “ötekiler”, Anadolu insanının ruhunu kıpırdatamaz, istenen etkiyi uyandıramazlardı Anadolu insanı yıllarca savaşmaktan iyice yorgun ve bıkkındı Yeniden vatan savunmasına koşması için ruhunu tetikleyecek mânevi bir duygu seli lâzımdı Bu şiir hem tarih boyunca yaşanan acıları yansıtmalı, hem geçmişi geleceğe bağlamalı, hem de umut kaynağı olmalıydı Böyle bir şiiri ancak, yürek vuruşunu Peygamber yüreğinin ritmiyle bütünleyebilmiş ve bunu “Çanakkale Şehitleri” isimli eserinde ispatlamış bir şair yazabilirdi: Mehmed Âkif böyle biriydi Soğuk Ankara günlerinde sırtında palto olmadan dolaşan, borç içinde yüzen, buna rağmen yarışma için konmuş ödülü reddeden biri… Âkif o kadar tok gözlüydü ki, milletvekili maaşını alırken bile rahatsız ve huzursuz oluyor, “Ben bu parayı hakketmiyorum, ama ne yapalım” diyordu (Kimin kulağı çınlıyor bilemem) Mithat Cemal, arkadaşı Âkif’in tok gözlülüğünü şöyle anlatıyor: “Parayı bilmiyordu (umursamıyordu) İnsanların ekseriya çirkin oldukları para meselelerinde, Âkif çok güzeldi…” Kirlenmemişti Çünkü o “insan”ı “Ahsen-i takvim” sırrıyla hayatın merkezi sayan ve “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” anlayışını hayat felsefesi yapan idrakin ürünü idi… Aşiretten devlet çıkaran “inşa”nın ürünü idi… “İ’lâ-yı kelimetullah”a kendini adayan “ihya”nın ürünü idi… “Bizans bir gün mutlaka fethedilecektir” fermanını yüreğine sarıp yürüyen “ihlâs”ın ürünü idi… “Dünyayı bir padişaha çok, iki padişaha az” bulan iradenin ürünü idi… Kısacası Mehmed Âkif, imanlı, kararlı, yararlı, ahlâklı, adâletli, şefkatli, izzetli, faziletli, fedakâr, paylaşımcı, sevecen ve vakur “Osmanlı insanı”nın, son yansımalarından biridir Özlenen marşı böyle bir “Yürek Adam” yazabilirdi Ve ona nasip oldu Yavuz Bahadıroğlu/Vakit
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
Cevap : Saat:17.45, TBMM |
03-12-2009 | #2 |
KRDNZ
|
Cevap : Saat:17.45, TBMMMehmet Akif Ersoyla ilgili okuduğum her yazıda kendisine bir kez daha hayran kalıyorum Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın inşaallah Yüreğinin ne denli güzel olduğu eserlerine de yansımış Vatan aşkı budur işte |
|