Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ameller, gün, mükellef, olduğumuz

Her Gün Mükellef Olduğumuz Ameller

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Her Gün Mükellef Olduğumuz Ameller




HER GÜN MÜKELLEF OLDUĞUMUZ AMELLER

“Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz" dediler (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz diye (yapmıştık)” [1022] buyurmuştur

Ayet-i celile den de anlaşılacağı üzere insanoğlunun yaratılışında ki asıl gayenin Allah’u Teala’ya “elest Bezmi”de verilen sözün hakikatine uygun bir davranış biçiminde bulunup bulunulmayacağının tesbiti içindir

Allah’u Teala insanoğlunun yaratılış hakikatini ise:

“Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarat*tım” [1023]

Abdullah b Abbas bu âyet-i kerimeyi şu şekilde izah etmiştir: "Ben cin*leri ve insanları isteyerek veya istemeyerek ancak bana kul olduklarını kabul et*meleri için yarattım" Taberi âyetin bu şekildeki izahını tercihe şayan gördükten sonra özetle şunları zikretmiştir "Allah, cinleri ve insanları, emirlerine boyun eğmeleri için yarattığı halde bunların bir kısmı bu yaratılış gayelerine nasıl ters davranabilirler ve inkara düşebilirler?" Aslında bunlar, Allanın kaza ve kaderine ister istemez boyun eğerler Bu itibarla, yaratılış gayeleri tahakkuk eder Bunların inkarları ise sadece Allah’ın emrettiği şeyleri yapmamaları şeklinde ortaya çı*kar [1024]

Bu da amelle ortaya çıkar

Amelin lügattaki karşılığı;İş, vazife, hareket, idare, daire, işlemek, yapmak, davranış, etki, ibadet, hayırlı iş Daha ziyade canlıların bir maksatla yaptıkları işe denir Yapılan işte bir gaye ve maksat yoksa buna fiil denir, amel denmez [1025] Çoğulu "a'mâl" gelir Gramerde amel, âmilliği, yani bir kelimenin diğer bir kelime üzerindeki tesirini ifade eder

Allah’u Teala,insanlar ve cinlerden kulluk istemektedir Zira elest benzi de verilen sözün yerine getirilmesi ibadetten geçmektedir

Amel, iyi (sâlih) ve kötü (seyyi') amel olmak üzere ikiye ayrılır insan yeryüzüne, nasıl davranışlar göstereceği, iyi ve kötü amellerden neler yapacağı belli olsun diye çıkarılmıştır Ayetlerde;

"Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur" [1026],

"Şüphesiz ki, sizi biraz korku ,açlık, mal, can ve ürün eksikliğiyle imtihan edeceğiz (Ey Muhammed) sabredenleri müjdele" [1027]

"Her can ölümü tadacaktır Biz, sizi denemek için hayır ve şerle imtihan ederiz Siz ancak bize döndürüleceksiniz " [1028] buyurulmaktadır

İşte Allah Teala,kulun “Elest Bezmi” de vermiş olduğu sözün hakikatini yerine getirip getiremeyeceğinin sınanma mahalli olan dünyada,Rabb’inden gelen türlü imtihan ve denenmesine karşılık ahde vefa gösterip kulluğun gereği emirlere uymasını istemektedir



KULLUK DEVAMLILIĞI GEREKTİRİR

Yüce Allah’a kulluk devamlıdır Hiçbir makamda kuldan amel ve ibadetler düşmez Kulun duruma göre ibadetlerde kolaylık vardır

Şanı yüce olan Allah Teala:

“Ey insan, sen Rabbine doğru çalışıp çırpınmaktasın ve mutlaka ona kavuşacaksın” [1029]

Ey insan, şüphesiz ki sen, rabbine doğru giden bir yolda çalışıp çabalı*yorsun Sonra sen yaptığın amelle onun karşısına çıkacaksın O halde amellerin, seni onun gazabından uzaklaştıran ve rızasına eriştiren bir amel olsun Onu gazaplandıran bir amel olmasın Yoksa helak olursun [1030]

Bu hitap, bütün insanları kapsamaktadır Yani, ey Âdemoğlu! Sen, sonu ölüm olan işlerin sebebiyle yorulup çabalıyorsun Zaman uçup gidiyor Oysa ki sen her an, kısa ömür mesafenden bir miktar alıyorsun Sanki sen ölüme doğru hızla koşan birisin Sonra Rabbinle karşılaşacaksın, O sana amelinin karşılığını, hayırsa hayır, şer ise şer olarak verecek Ebû Hayyân şöyle der:”Yani sen, Rab*binle karşılaşıncaya kadar ömrün boyunca iyi veya kötü amel işlemeye çabalayan birisin Yorulmanın karşılığını, sevap veya ceza olarak alacaksın” [1031]

O gün yer, Rabb’inin ona vahyetmesiyle haberini anlatacaktır

İşte o gün yeryüzü, haberlerini anlatacaktır Yeryüzünün böyle konuşma*sı Allah’ın, kendisine emretmesiyle olacaktır

"Resulullah "O gün o, haberini anlatacaktır" âyetini okudu ve buyurdu ki: "Biliyor musunuz yeryüzünün anlatacağı haberler, her erkek ve kadının, üze*rinde işledikleri amellere şahitlik etmesidir Yeryüzü: "Filan gün şu ve şu ameli işledi" diyecektir İşte onun haberi budur" buyurdu [1032]

Anlaşılan odur ki,Allah’u Teala’nın,kulundan istediği yapmış olan amellerin sürekliliği ve az da olsa devamlı olmasıdır

Hz Aişe (ranha) Müslümanlann Resulullah ile birlikte gece namazını na*sıl kılmaya başladıklarını beyan ederek buyuruyor ki: "Resulullah’ın bir hasırı vardı Resulullah onu geceleri hücre haline getiri*yor ve içinde namaz kılıyordu Gündüz ise o hasırı serip üzerinde oturuyordu Bunun üzerine insanlar Resulullah’ın etrafında toplandılar, onun kıldığı gibi na*maz kılmaya başladılar Ve sonunda iyice çoğaldılar Bu hali gören Resulullah: "Ey insanlar, amellerden gücünüzün yettiğini yapın Zira siz usanmadıkça Allah usanmaz (Allah hiçbir zaman usanmaz siz usanırsınız)Allah katında amellerin,en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır"[1033] buyurdu

Büyük âlimlerden biri demiştir ki: “Nice insanlar vardır ki, onların ameli az olduğu halde, güzel inançları kendilerini kurtarır Birçok insan da vardır ki, pek çok ameli bulunmakla birlikte, bozuk inançları kendilerini helâk eder

Yüce Allah’a hizmet ve kulluğun edebi; kul ne kadar çok amel de yapsa, kendisini o amele sevk eden yüce rabbine nazar edip bütün yaptıklarını hiç görmektir

Kul, yaptığı taatiyle cennete girer; edebiyle yüce Allah’a erer

Hak yolcusu yaptıklarını sevap için değil, Allah’ın rızasını elde etmek için yapmaya gayret etmelidir Yaptığı her işi, bir adet ve alışkanlık olarak değil, ibadet olarak yapmalıdır

Kim, iş ve ibadetinde, onu kim için yaptığına bakarsa; amelini ve nefisini görmez; boş arzularını terk eder

Şu halde, hak yolundaki niyet ve iradenin sahih olması için, nefsin boş tercihini terk etmek ve ilâhî takdirin tecellisi karşısında sükunete bürünmek gerekir

MÜKELLEF OLDUĞUMUZ AMELLER

Namaz başta olmak üzere,zikir,ilim tövbe,istiğfar,tefekkür,şükür,sabır,rıza,s elam dua,güzel ahlak,haramlardan kaçma,helal kazanç,hizmet ve önümüzdeki ölümü düşünüp ona hazırlanmak her gün mükellef olduğumuz amellerdir

“O gün bütün sırlar yoklanıp, meydana çıkarılır” [1034]

Ata b Ebi Rebah'a göre "Kıyamet gününde ortaya çıkarılacak sır!ar"dan maksat, Allah’ın dünyada kullara farz kıldığı amellerdir Oruç tutma, namaz kıl*ma, cünüplükten temizlenme gibi ibadetler bu sırlardandır Kul dünyada iken bunları yapıyor gibi gözükür amma âhirette bunları yapıp yapmadığı açıkça or*taya çıkacaktır[1035] Bunun sırrı da salih amel olup olmadığının belirlenmesidir Öyleyse günlük yapacağımız amellerin sadece sekli yanına değil bu amellerin kim için nasıl yapıldığının testi gerekir

"O hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölü*mü ve hayatı yaratandır O Azizdir, Gafur'dur" [1036] Yani ölümü ve hayatı ezel*den beri var eden ve takdir eden O'dur Mükellef olmanın anlamını idrak etmeleri ve gereğini yerine getirmeleri için insanlara aklı O vermiştir Böy*lelikle O onlara karşı amellerini sınayan bir kimsenin tutumu ile davrana*cak ve bundan dolayı amellerinin karşılığını verecektir ve böylelikle arala*rında Yüce Allah'a kimin daha itaatkâr, daha ihlaslı, hangilerinin amelinin daha hayırlı olduğunu onlara göstermiş olacaktır O güçlü, mutlak galip, kimse tarafından yenik düşürülemeyen ve kimsenin aciz bırakamayacağı, kahredici gücün sahibidir Bununla birlikte kendisine isyan edip, muhale*fette bulunduktan sonra günahlarından tevbe edip kendisine yönelen kim*seleri de mağfiret edendir, günahlarını örtendir[1037]

Ayet-i kerimeyi Fudayl b Iyaz (rah) şöyle açıklar: "Yani kimin daha ihlaslı ve kimin dosdoğru yaptığını sınamak için" Bunun nasıl olacağını kendisine soranlara şöyle der: "Bir amelde ihlas bulunur fakat amel ilme göre doğru olmaz ise kabul edilmez"

et-Tiyahi şöyle der: “Şu dört şeyin bir amelde bulunması gerekir: Yüce Allah'ı tanımak/marifetullah, hakkı tanımak, ihlas sahibi olmak ve ameli sünnet üzere işlemek Bunlar olmadan yapılan hiçbir amel fayda vermez” [1038]

“O gün insanlar, âlemlerin rabbi olan Allanın huzurunda dururlar“ [1039]

İşte o gün insanlar, âlemlerin rabbi olan Allanın huzurunda ayakta dururlar

"Kıyamet gününün ne kadar sıkıntılı olduğu ve insanların, Allah’ın huzu*runda nasıl bekledikleri ve bekleme müddetlerinin ne kadar olacağı hadis-i şe*riflerde beyan edilmiştir

Abdullah b Ömer Resulullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet edi*yor:

"İnsanlar kıyamet gününde, âlemlerin rabbi olan Allanın huzurunda dura*caklardır Öyle ki onlardan biri, kulaklarının yarısına kadar dolacak olan ter içinde kaybolacaktır" [1040]

Mikdat b el-Esved diyor ki:"Ben, Resulullah’ın şöyle buyurduğunu işittim "Kıyamet günü güneş, ya*ratıklara yaklaşacak Öyle ki onlara bir mil kadar bir mesafede bulunacaktır İn*sanlar amellerine göre ter içine batacaklardır Bazılarının teri topuklarına, bazı*larınınki dizlerine, bazılarınınki böğürlerine, bazılarının ki de ağızlarına kadar ulaşacak ve onlar için bir gem olacaktır" Mikdat b el-Esved diyor ki: "Resulul*lah bunu anlatırken eliyle ağzını gösterdi"[1041]

İnsanların, Allanın huzurunda ne kadar kalacaktan hususunda ise Abdul*lah b Mesud, kırk yıl kalacaklarını, Abdullah b Ömer, yüz yıl kalacaklarım, Ebu Hureyre ve Kâ'b ise üç yüz yıl kalacaklarını rivayet etmişlerdir

Ebu Hureyre (ra) diyor ki: Resulullah (sav) Beşir el-Gifariye dedi ki:

"İnsanların, âlemlerin rabbi olan Allanın huzurundu, dünyanın günleriyle üç yüz gün kalacaktan kendilerine gökten herhangi bir haberin gelmeyeceği ve kendileri hakkında herhangi bir emrin verilmeyeceği günde ne yapacaksın?" Beşir: "Ey Allah’ın Resulü, yardımcım Allah’tır" dedi Resulullah da buyurdu ki: "Sen döşeğine vardığında kıyamet gününün sıkıntılarından ve kötü hesaptan Allah’a sığın" [1042]

İşte bu durumun açığa çıkacağı günde,Allah Teala kullarının yaptığı her amellerini (Menfi veya müsbet)değerlendirecektir Kulu azabı ilahiyeden kurtaracak, kalkan vazifesi görecek olan da ancak salih ameller olacaktır

Zira şanı yüce olan Allah Teala:“İman eden ve salih ameller işleyenler bunun dışındadır Onlar için arkası kesilmeyen mükafat vardır” [1043]

Abdullah b Abbas ve İbrahim en-Nehai bu âyeti şu şekilde izah etmişlerdir "Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık Sonra onu yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık Böylece bunak hale geldi Gençli*ğinde yaptığı ameller kesildi Ancak iman edip salih ameller işleyenler bundan müstesnadır Bunlara vücutları sıhhatli iken salih amel işlemeleri sebebiyle yaş*lılıkta da salih ameller işleme sevabı verdi

Yine Abdullah b Abbas, İkrime ve Katade'den nakledilen başka bir görü*şe bu âyet onlar tarafından şu şekilde izah edilmiştir: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık sonra onu yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık Ancak iman edip salih amel işleyenlerin yaşlılık hallerinde de yaptıkları salih amellere mükafat verilir, günahları da affedilir, cezalandırılmaz"

Mücahid ve Hasan-ı Basri ise bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık sonra da onu cehennemin en alt tabakasına indirdik Ancak iman edip salih amel işleyenler bu şekilde cezalandırılmaktan müstesna*dırlar

İşte mü’min kullar yaptıkları amellerini bu şekilde değerlendirirler

Abdülaziz b Ebî Revâd (rah) der ki: "Benim ulaştığım salih kişiler, hayırlı amelleri işlemek için büyük bir gayret gösterirlerdi Ameli işledikten sonra da, amelin kabul edilip edilmediğini düşünerek korkarlardı!"

Mâlik b Dînâr (rah) şöyle der: "Amelin kabul edilip edilmediği yönündeki endişe ve korku, o ameli işlemekten daha zordur" [1044]

Hasan-ı Basri diyor ki: "Bu âyetler "Asra yemin olsun ki insan mutlaka hüsrandadır Ancak iman edenler,salih ameller işleyenler,hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır" [1045] âyetleri gibidir

İmam Taberi de:"Biz insanı en güzel şekilde yarattık Sonra onu, yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık Böylece salih ameller işleyemez oldu Ancak sıhhatli halinde ve gençliğinde salih ameller işleyenler müstesnadır Bunlar yaşlandık*tan sonra da kendileri için hesapsız mükafatlar vardır” der [1046]

Bu hususta müttefekun aleyh olarak nakledilen hadis meşhurdur Pek uzun olan bu hadiste kısaca şu olay anlatılır: "Üç kişi yağmurdan korunmak için bir mağaraya girerler ve mağaranın ağzına bir taş yuvarlanıp mağaranın kapısı kapanır Duadan başka çareleri yoktur Onlardan birisi anne-babasına hürmette en ufak bir kusurda bulunmadığını, diğeri çalıştırdığı işçinin hakkına son derece riayet ettiğini ve kendi uhdesinde kalmış olan işçinin hakkını yine onun namına çalıştırıp büyük bir meblağlarak yıllar sonra ona verdiğini, öbürü ise her türlü imkân ve uygun bir ortam mevcut olduğu hâlde zina etmediğini, bütün bunları da sadece Allah rızası için yaptıklarını söyleyerek o sıkıntının giderilmesini dilerler Sonunda Allah'ın izniyle tas yuvarlanır gider ve onlar da kurtulur"[1047] Burada bizler için ibretler mevcuttur: Kişi sıkıntıya düşebilir O anlarda Allah'a dua ederken zikretmesi gereken amel-i salihi bulunmalı, o güne kadar kişi, amel defterine bu türden ameller kaydettirmelidir ihlâsla yapılan amel, inciye benzer Ne kadar küçük olursa olsun o yine de çok kıymetlidir

Ameli salih, imanın tabii bir semeresidir Eğer bir kalpte iman yerleşmiş ise, bu imanın gerektirdiği hareketler, yavaş yavaş ve kendiliğinden tezahür etmeye başlar Bu kaçınılmazdır Çünkü iman sadece dil ile ikrar edip monoton bir hayat tarzını benimsemek demek değil; bilâkis dil ile ikrarın yanında, müspet ve hareketli bir gerçekten ibarettir Salih amelde, vicdanda yer eden imanın, vakit kaybetmeden kendini dış dünyaya açıklaması demektir İslâm'da sözü edilen iman, işte bu şekilde salih amellerle tamamlanan bir imandır Bu imanın pasif kalmaya asla tahammülü yoktur Müminin içinden çıkıp dışına aksetmesi gerekir Eğer bir iman, bu tabii hareketi sağlayamıyorsa, o ya sahtedir veya ölüdür İman, güneşten uzak kapalı bir kutuda yetiştirilmeye çalışılan çiçek misali, sadece kişinin iç dünyasında gizlenip kalamaz Böyle bir iman yok olmaya mahkûm veya ölüme terkedilmiş demektir O ancak salih ameller ile beslendikçe kuvvet kazanır ve hayat bulur

Her ne kadar idraki zor bir konu olsa da bilinmelidir ki salih amel işlemek Allah’u Teala’nın emrettiği ve kullarından istediği bir eylemdir

"Kim salih amel işlerse lehine, kim kötü amel işlerse aleyhinedir " [1048]

"Allah'a iman edip salih amel işleyenlerin günahları affedilir " [1049]



AMELİ TEHİR ŞEYTANDANDIR

Bilinmelidir ki, mü’minin hayat süreci içinde aldanışları çok olmasına karşın hayati bir ehemmiyet taşıyan yanı ameli tehir etmek,sonra yaparım demek,şeytandandır;buna karşın salih ameli ilk fırsatta yapmak gibi kazançlı iş yoktur

Zamanında yapılacak amelleri tehir etmenin en önemli etkisi uzun emeldir

Uzun emel(fazla yaşama) hırsı,düşüncesi, güzel amele mani olur ve insanı Hak’tan alıkoyar İleride yaparım düşüncesi ise, şeytanın en büyük tuzağıdır

Allah’u Teala mü’minlerin kurtuluşa ermesinin şartlarından birini de:

“Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler” [1050]

İmam Taberi bu ayet-i celileyi şöyle tefsir etmiştir:”Müminin kurtuluşa erme şartlarından biri de, namazlarını vaktinde eda etmesidir

Allah Teala, mümini kurtuluşa erdirecek sıfatlardan birincisi olarak ta sonuncusu olarak da namazı zikretmiştir Bu da namazın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermektedir

Peygamber Efendimiz (sav) namazın önemini belirten bir Hadis-i Şeri*finde Muaz b Cebel'e şöyle buyurmuştur:

"Ben sana bu işin başını, direğini (be! kemiğini) ve zirvesini haber vere*yim mi?" Muaz: "Evet, ey Allah'ın Resulü" demiş ve Resulullah şöyle buyur*muştur: "Bu işin başı İslâm'dır Direği namazdır, zirvesi de Cihad dır” [1051]

Diğer bir Hadis-i Şerifte de şöyle buyuruluyor: "Abdullah b Mesud di*yor ki:

"Resulullah (sav)e dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, amellerin hangisi Allah'a daha sevimlidir?" Resulullah buyurdu ki: "Vaktinde kılınan namazdır" "Sonra hangisidir?" diye sordum Resulullah "Anneye babaya iyilikte bulun*maktır" buyurdu "Sonra hangisidir?" diye sordum Resulullah "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu [1052]

Mü’minler nefsin ve şeytanın vesveselerinden dolayı ameli terk veya tehir etme gafletini yaşayabilirler Bu hal çoğu zaman doğru zannettikleri içindirhalbuki bu hali İmam Gazali(raleyh) aldananlar kitabında şöyle anlatır

“İnananlardan günah işleyenlerin aldanmaları şu sözlerinde kendini gösterir:

“Allah, bağışlayıcı ve merhametlidir; biz O’nun affını ümit ediyoruz

Böyle söyleyip buna güvenir ve amelleri ihmal ederler Gerçi dinde bu anlayış “ümit” açısından övülen bir düşüncedir Allah’ın rahmeti elbette geniş, nimeti çok kapsayıcı ve keremi umumidir Biz O’nun bir olduğunu kabul ederek O’na iman ediyor ve bu iman ve O’nun kerem ve ihsanı vesilesiyle ümidimizi kesmiyoruz

Onların aldanmalarının kaynağı bazen de anne ve babalarının iyiliklerine tutunmak olur ki, bu zaten aldanmanın son derecesidir Halbuki onların babaları sâlih ve takva sahibi olmalarının yanında günah işlemekten çekiniyorlardı İşte onların şu şekildeki kıyaslarını şeytan onlara güzel göstermiştir:

“Bir insanı seven onun evlatlarını da sever Allah sizin babalarınızı sevmiştir Öyleyse sizi de seviyor

Bu sebeple de itaate gerek duymaz, buna güvenerek Allah hakkında kendilerini aldatırlar Hiç bilmezler ki, Hz Nuh (as), oğlunu gemiye bindirmek istedi fakat bundan menedildi ve Allah onu Nuh kavminin cezalandırılması esnasında en feci biçimde suda boğdu Yine Hz Peygamber (sav), annesinin kabrini ziyaret edip, bağışlanması için dua etmek konusunda izin istedi; kendisine ziyaret izni verildi fakat istiğfar için izin verilmedi [1053] Şu âyetleri de unutuyorlar:

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” [1054]

“İnsana ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır” [1055]

Kim babasının takvasıyla kurtulacağını zannediyorsa, o kişi babasının yeme ve içmesiyle kendi açlık ve susuzluğunun gideceğini düşünen birisiyle aynı mantığa sahiptir Takva herkeste olması gereken bir özelliktir ve bunda baba evladının hiçbir sorumluluğunu gideremez Kaldı ki âhirette takvânın karşılığı verilirken kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır, şefaat durumu hariç Peygamberimiz (sav)’in şu hadisini de unutuyorlar:

“Akıllı kişi kendisini yüksek görmeyip ölümden sonrası için çalışandır; ahmak ise, kendini boş duyguların peşine takan ve Allah hakkında kuruntular besleyendir” [1056]

Şu âyetleri de unutuyorlar:

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler Allah bağışlayıcı ve merhametlidir” [1057]

“Hiç bir kimse, yaptıklarına karşılık olmak üzere kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez” [1058]

Bu durumda, hiçbir amelde bulunmadan ümit beslemek doğru olur mu? Eğer ümitten önce bir çalışma söz konusu değilse hiç şüphesiz bu aldanmadır Ümit ancak, korku ve ümitsizliği gidermek içindir Şüphesiz bu faydasından dolayı Kur’ân bunu dile getirmiş ve daha fazla olmasını teşvik etmiştir

Onlara gurur, yaptıkları bir takım iyilik ve günahlar yönünden yaklaşır Ancak günahları daha çoktur Bununla beraber bağışlanacaklarını umar ve kötülükleri daha fazla olmasına rağmen iyiliklerinin ağır basacağını zannederler Bu ise cehaletin doruk noktasıdır

Bakarsınız onlardan biri, helal veya haram yoldan kazanılmış bir kaç dirhem sadaka verir Fakat diğer tarafta insanların mallarından ve şüpheli yollardan elde ettiği kat kat fazladır Bu insan tıpkı, terazinin bir kefesine on kilo koyup diğer kefesine de bin kilo koyduğu halde,on kilonun ağır basmasını isteyen kişiye benzer Bazıları da iyiliklerinin günahlarından çok olduğunu zanneder Çünkü o, ne nefsini hesaba çeker, ne de günahlarını araştırır Bir iyilik yaptığında onu aklında tutar ve ona güvenir Bunun durumu şuna benzer: Bir insan diliyle Allah’tan bağışlanma diler, gece gündüz Allah’ı yüz veya bin defa tesbih eder Diğer taraftan gün boyu müslümanların gıybetini yapar ve Allah’ın razı olmayacağı şekilde konuşur [1059]

TASAVVUF DİNİ KUR’AN VE SÜNNET BOYUTUYLA YAŞATIR

Hedefi Allah rızası olan bir hareketin, ilahi ölçülere uyması şarttır İlahi ölçüler, Kur’an ve Sünnet ile belirlenmiştir Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülerin tamamına İslam denir

Allah’u Teala İslam’dan başka bir din, yol, felsefe ve hareketi kabul etmeyeceğini açıkça bildirmiştir [1060] Peygamber olarak gönderilen resulü Muhammed Mustafa (sav) ise, dini hayatımızda kendisinin konumunu şöyle belirlemiştir:

“Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) emrimiz (ve müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve işi Allah katında) reddedilir” [1061]

Bu doğrudan hareketle,tasavvuf dinin istemediği yeni bir amel icra etmez,dini zorlaştırmaz;aksine dini Kur’an ve Sünnete göre sevgi ile yaşamayı anlatır

Tasavvuf, insan terbiyesini hedefe alan ve insanı gündemde tutan bir sistemdir

Tasavvuf, İslam dininin en kıymetli ilimlerinden ihsan ilmini öğretir, ihsan hâlini ele geçirmeyi hedefler, dinin hizmetçiliğini yapar İhsan, kalbin gafletten uyanması, ilahi nur ve sevgi ile yıkanması, bütün günah çeşitlerinden arınması ve Yüce Allah ile huzur bulmasıdır

Kısaca ihsan Yüce Allah’ın dostu olmaktır

Bilinmelidir ki,bütün hak mezhepler ve meşrepler, asla bir din değildir Ancak dinin tefsirinden ve yaşanmasından ibarettir Hiçbirisi dini tahrif ve tahrip etmez Aksine dine hizmet eder Her iki ekol de İslam’ın sukut ettiği ve içtihat yapılmasına imkan verdiği konularda, din adına sözcülük yapmış, mühim vazifeler görmüştür

Öyleyse,tasavvuf yeni bir din değildir, dini yeni bir anlayışla takdim şeklidir Bu takdim her devre göre az-çok değişse bile, değişmeyen şey onun temel usulü ve hedefidir

Tasavvuf; tefsir, hadis, fıkıh,kelam ilimleri gibi her Müslüman’ı ilgilendirir Çünkü o, her Müslüman’ı yakından ilgilendiren ilmi, irfanı, edebi, takvayı ve hizmeti öğretir

Tasavvuf terbiyesi, Allah ve Resulü(sav)’in öğrettiği edep üzere kurulmuş manevi bir ahlak eğitim sistemidir Bu sistemin hedefi, takva ve edeple Allah’u Teala’nın rızasına ulaşmış olgun insan yetiştirmektir

Büyük mürşit, Ebu Hafs Haddad (ks) tasavvufun ne olduğunu kısaca şöyle tarif etmiştir:

“Tasavvuf bütünüyle edepten ibarettir İnsanın yaşadığı her anın, her halin ve her makamın kendine göre bir edebi vardır Bu edebe her zaman riayet eden kimse, Allah dostu olur

Edebi korumayan kimse, her ne kadar kendisini güzel bir halde zannetse bile, esasen onun Allah katında yeri ve bir değeri yoktur Bu kimse kendisinin ilahî huzurda kabul gördüğünü düşünse de, aslında oradan çok uzaktadır” [1062]

Tasavvuf büyükleri, dinin asıllarından hiçbir taviz vermeden değişik usuller kullanarak, insana ulaşmaya ve onu keşfetmeye, kabiliyetlerini ise ortaya çıkarmaya çalışmışlardır

Öyleyse bazı ilimden yoksunların ifade ettikleri gibi tasavvuf yeni bir din ve amel oluşumuna gitmez aksine İslam dinini Allah ve Resulünün emrettiği gibi yaşanmasını ister

ŞEVVAL AYI VE RAHMETE ULAŞMANIN YOLLARI

Şevval ayı kamerî ayların onuncusudur Ramazan ile zilkade ayları arasında yer alır Şevval ismi, Arapça "şevele" kelimesinden gelir

Eyyub el-Ensari(ra)anlatıyor:"Resulullah(sav)buyurdular ki:"Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur" [1063]

Bu hadis, Ramazan-ı Şerif ayından sonraki Şevval ayında altı gün oruç tutmayı teşvik etmektedir Şevval ayı içinde "altı gün orucu" adıyla bilinen orucu tutmak sünnettir Şevvâl ayının ilk gününde (ki ramazan bayramının ilk günüdür) oruç tutulması haramdır Bayramın diğer günlerinde ve şevvâl ayında kaza veya nafile oruç tutulabilir Oruç ayı ramazanın tamamlayıcısı durumunda olan şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruç, bir Müslüman'a bütün bir yıllık oruç sevabı kazandıracaktır Bu altı günlük orucun bitişik olması, yani hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur; aralıklarla da tutulabilir Böylece, bir yıllık oruç tutmanın sevabı vaad edilmektedir Bunu her sene böyle yapan da ömür boyu oruç tutmuş gibi olur Ramazan orucundan sonra Şevval ayında da altı gün oruç tutmakla, bütün sene oruç tutmuş gibi mükafat verilmesi, yapılan ibadetler ve taatlar on misli katlandığı içindir Çünkü Cenab-ı Hak:

“Her kim hayırlı bir işle gelirse, kendisine, onun on misli sevap vardır” [1064] buyurmaktadır Öyle ise tutulan oruç on ay yerine geçer



Dârimî, Sevbân(ra)'dan rivayetle Resulullah(sav)buyurdu ki:"Bir ay oruç (onla çarpılınca) on ay eder; Altı gün de (onla çarpılınca) iki ay eder Bun*ların yekünü ise bir sene yapar" [1065]

Yani,Altı günün on misli de altmış gün yani iki ay olur, ikisini toplarsak, hepsi 360 (üç yüz altmış) eder Ki, miladi-şemsi takvime göre sene 365 gündür Yani bu Müslüman, 365 günün 360’ını oruç tutmuş olarak geçirecek Niye 365 değil de 360 denilirse, cevabı şudur: Çünkü bu beş gün bayram günleridir Bir gün Ramazan, diğer dört gün de Kurban Bayramıdır Bu beş günde oruç tutmak haramdır Yüce Allah’ın katında her şey bir ölçüye göredir

Hadis-i şerif ramazandan sonraki Şevval ayında altı gün daha oruç tutan kimsenin sanki bütün sene oruç tut*muş gibi ecir alacağını ifade etmektedir Bunu her sene yapan da ömür boyu oruç tutmuş gibi olur Buna sebep amellerin on katı ile sevaplandırılacağı esasıdır Ramazanın orucu on ayın orucuna, sonraki altı gün de iki ayın orucuna bedel olur Bunun tamamı da on iki ay, yani bir senedir, îbn Mace'nin bir rivayetinde bu manaya da işaret edilmektedir

Bazı âlimler her ay üç gün oruç tutanın da tüm seneyi oruçla geçirmiş gibi olacağını bildiren hadisleri de göz önüne alarak bu hadiste belirtildiği şekilde oruç tutan kişinin tüm sene farz oruç tutmuş gibi sevap elde ede*ceklerini söylerler Farz ibâdetin sevabı nafile ibadetinkinden daha fazla olur

Bu hadis-i şerif, Şevval ayında altı gün oruç tutmanın müstehab oldu*ğuna delâlet etmektedir Şevval ayının ilk günü ramazan bayra*mı olduğu için o gün oruç tutulmaz

İmam Şâfîî, Ahmed b Hanbel, Davud-ı Zahirî ve daha bir grup âlim, Şevval ayındaki altı gün orucun müstehab olduğu görüşündedirler

Bu orucun meşru oluşundaki sır şudur: Ramazanın peşindeki bu oruç, farz namazların peşinden kılınan sünnet namazları gibidirNasıl ki bu sün*netler, farzlarda olması muhtemel kusurları telafi ediyorsa, Şevvalde tutu*lan oruç da ramazan orucunda bulunması muhtemel kusurları telafi eder

İmam Şâfîî, efdal olanın bu orucu ramazan bayramının hemen peşin*de başlayıp hiç ara vermeden tamamlamak olduğunu söyler Ravzatü'n-nediyye adındaki kitapta "Hadisin zahirinden anlaşıldığına göre Şevval ayının ister başında, ister ortasında, ister sonunda olsun ve ister peşi peşi*ne, ister aralıklı olarak olsun bu ayda tutulan altı gün oruç yeter" denil*mektedir

Ahmed b Hanbel de peşi peşine tutma ile aralıklarla tutma arasında farkın olmadığını söyler

Bazı Hanefî ve Malikî kitaplarında, Şevval ayında altı gün oruç tutmanın mendup olduğu söylenir Meselâ Nuru'l-İzâh ve Şerhi Meraku'l-felah'da mendup oruçlar sayılırken, Şevval ayında altı gün oruç da zikredilir

Tenvir ve Şerhinde de; "Şevvaldeki altı gün orucunu fasılalarla tutmak menduptur, ancak muhtar olan görüşe göre, Ebu Yusuf'un hilâfına peşi peşine tutulmasında da beis yoktur" denilir

İbn Abidin de sonra gelen Hanefi âlimlerinin bu altı günün orucunda bir sakınca görmediklerini söyler

el-Menhel sahibi "Hanefî ve Maliki mezhebindeki sonradan gelen âlim*ler, imamlarının sözlerini ramazandan sonra hiç ara vermeden altı gün daha oruç tutmaya hamletmişlerdir Yahu da bu hadis kendilerine ulaş*mamıştır, ulaştığı halde hadisi sahih kabul etmemiş de olabilirler Çünkü râviler arasında tenkide tabi tutulan Sa'd b Said vardır” der

İzahtan anlaşıldığı üzere, İslam ulemasının çoğuna göre Şevval ayında altı gün oruç tutmak menduptur Bu orucun peşi peşine veya fasılalarla olmasında fark yoktur [1066]

Demek oluyor ki, Ramazan ayında orucunu tutup, Şevval ayında da altı gün oruç tutan bir Müslüman senenin tamamında oruç tutmuş sayılacaktır Bu orucun meşru kılınmasındaki sır şudur: Ramazan ayının peşindeki oruç, farz namazların peşinden kılınan sünnet namazları gibidir Nasıl ki bu sünnetler, farzlardan olması muhtemel kusurları telâfi ediyorsa, Şevval ayında tutulan oruç da Ramazan orucunda bulunması muhtemel kusurları telâfi eder Ayrıca oruç ibadetinden usanılmadığı da ifade edilmiş olur

Şevval ayında altı gün oruç tutmak menduptur Zira Sevgili Peygamberimiz bu günler de hem oruç tutmuşlar ve hem de tutulmasını tavsiye etmişlerdir Bu oruçların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı tutmak da mümkündür Kaza ve adak oruçlarının bugünlerde tutulmasıyla da aynı sevap elde edilir

İçinde bulunduğumuz Şevval ayında mutlaka bu orucu tutmaya gayret gösterelim Bu oruç, bizler için bir müjdedir Bu fırsatı kaçırmayalım ve iyi değerlendirelim



[1022]-A’raf suresi ayet-172

[1023]-Zariyat suresi ayet-56

[1024]-Taberi,Tefsir,VII,568

[1025]-Râgıb el-Isfahânî, Müfredât, 348

[1026]-Mülk suresi ayet-2

[1027]-Bakara suresi ayet-155

[1028]-Enbiya suresi ayet-35

[1029]-İnşikak suresi ayet-6

[1030]-Taberi,Tefsir,IX,52

[1031]-es-Sabuni,Safvetü’t-Tefasir,VII,258

[1032]-TirmiziTefsir el-Kur'an,Sure:99 bab:1,Hadis no:3353

[1033]-Buharı,Libas, bab:43;Müslim,Müsafırin,bab:215,Hadis no:782

[1034]-Tarık suresi ayet-9

[1035]-Taberi,Tefsir,IX,82

[1036]-Mülk suresi ayet-2

[1037]-Vehbe Zuhayli,Tefsiru’l-Münir,XV,13

[1038]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,86

[1039]-Mutafifin suresi ayet-6

[1040]-Buhari,Tefsir el-Kur'an, Sure:83,bab:1;Müslim,Cennet,bab:60,Hadis no: 2862

[1041]-Müslim,Cennet,bab:62, Hadis no: 2884

[1042]-Taberi,Tefsir,IX,36

[1043]-Tin suresi ayet-6

[1044]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,86

[1045]-Asr Suresi ayet-1-3

[1046]-Taberi,Tefsir,IX,164-165

[1047]-Buhari, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100

[1048]-Fussilet suresi ayet-46

[1049]-Teğabun suresi ayet-9

[1050]- Mü’minun suresi ayet-9

[1051]-Tirmizi,iman,Hadis No 2616; İbn-i Mace,fiten,Hadis No; 3973

[1052]-Müslim,îman,bab:137,Hadis No 85;Taberi Tefsiri,VI,61-62

[1053]-Ebu Hureyre (ra) Resulullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

“Annem hakkında istiğfarda bulunmak için Rabb’imden izin istedim, bana izin vermedi Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, bana izin verdi” Müslim,Cenâiz,105,107;Ebu Davud,Cenâiz,77;Nesai, Cenaiz,101;İbnu Mace,Cenâiz,48;Ahmed, Müsned,II,44

[1054]-Fâtır suresi ayet-18

[1055]-Necm suresi ayet-39

[1056]-Tirmizî,Sıfatu’l-Kıyâme,15;İbn Mace,Zühd,31;Ahmed,Müsned,IV,124;Beyhakî,es-Sünenü’l-Kübrâ,III,369; Şu‘abu’l-Îmân,IV,350;Hâkim,Müstedrek,I,125;Taberânî,e l-Mu‘cemu’l-Kebîr,VII,281

[1057]-Bakara suresi ayet-218

[1058]-Secde suresi ayet-17

[1059]-Gazali,Aldananlar,19-24

[1060]-Bkz:Al-i İmran suresi, ayet-85

[1061]-Buhari, İ’tisam, 20; Müslim, Ekdıyye, 17; Ebu Davud, Sünnet, 5; İbnu Mace Mukaddime, 2

[1062]-Hucviri, Keşfu’l-Mahcub, 51; Sühreverdi, Avarif, 54

[1063]-Müslim,Sıyâm:204(1164);Tirmizî,Savm:53,(759);E bu Dâvud,Savm:58(2432); İbn Mâce,no:1716; Ahmed b Hanbel,III,308,324,244,V,417,419; Dârimî,Savm,44;Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,347; Rudani,Büyük Hadis Külliyatı,Cem’ul-fevaid,II,52;İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Terc ve Şerhi,IX, 471

[1064]-En’am suresi ayet-160

[1065]-Dârimî,II,21;Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid,II,52

[1066]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,347-349(İstenildiği şekilde kısaltılarak alınmıştır)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.