Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
feryatlar, osmanlı, uzanan, yükselen

Yükselen Feryatlar Ve Uzanan Bir El: Osmanlı

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yükselen Feryatlar Ve Uzanan Bir El: Osmanlı





Fatih Sultan Mehmed ile birlikte Osmanlı Devleti, İslâm dünyası ve Avrupa için yeni bir dönem başlamıştı 1453'te hayallerin bir parçası olan İstanbul fethedilmişti Ancak Osmanlı, üzerine güneşin doğup battığı her yeri, İslâmî değerlerin götürülmesi lâzım gelen yerler olarak görüyordu Kuzeybatı Avrupa güvenliği Eflak ve Boğdan ile sağlanmış, Baltık kıyıları görünür olmuş, Karadeniz'in güvenliği batı yakasından da temin edilmişti Akdeniz'de ise Adriyatik kıyılarına demir atılmış, İspanya'dan Kuzey Afrika kıyılarına kadar olan bölge güvenli hâle gelmişti Yavuz döneminin sonuna gelindiğinde ise Memluk Devleti, Osmanlı hâkimiyetine girmiş, Her Şeyin Sebeb-i Hilkati Olan Zât'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) mukaddes emanetleri İstanbul'a getirilmişti Ama bununla da kalınmamış, Kalb ve Gönüllerin Sultanı'nın adını (sallallahü aleyhi ve sellem) daha geniş coğrafyalarda duyurmak için büyük bir fetih hamlesi başlatılmıştı

Kanunî dönemine gelindiğinde ise, Osmanlı öyle yüksek bir noktaya çıkmıştı ki, bütün İslâm dünyasının temsilcisi mânâsında Halife-i Rûy-i Zemin sıfatı onun baş tacı oluvermişti Yani Osmanlı, dünyanın en büyük ve kuvvetli devleti olarak sığınılacak ve yardım talebinde bulunulacak yegâne devlet olarak kendini kabul ettirmişti Bir diğer deyişle 16 yüzyıl Osmanlı'sı Doğu'daki Müslümanlar dâhil herkes tarafından Müslüman coğrafyanın tek lideri ve gerçek koruyucusu olarak kabul edilmişti M Fethullah Gülen Hocaefendi'ye göre de Osmanlı; "Dünyada muvazene unsuruydu; o dönem itibariyle herkes onların gözünün içine ve işaretine bakıyordu" Dünyanın her yanındaki Müslümanlar üstesinden gelemeyecekleri herhangi bir problemle karşılaştıklarında gözlerini payitahta çeviriyor ve ufukları gözlüyorlardı İslâm coğrafyasının himayesini aslî vazife kabul eden Osmanlılar, imanlarının verdiği kudretle bu asırda cihan hâkimiyeti mefkûresinin zirvesine ulaşıyordu Onlar Anadolu'dan Kafkaslar ve Orta Avrupa'ya, Akdeniz'den Afrika ve Arabistan yarımadasına, oradan Uzak Doğu'daki Hint sularına kadar olan coğrafyada sulh ve adalet adına, buradaki milletlerin selâmeti uğruna mücadele ederlerken, Hak karşısındaki tevazularını da Topkapı Sarayı gibi sadeliğin hâkim olduğu bir mekânda yaşayıp gösteriyorlardı

Osmanlı, başı derde giren her coğrafyaya gerektiğinde askerî, gerektiğinde de ekonomik yardım yapıyordu Onlar için İslâm dünyasının sıkıntılarına çözüm üretmek en büyük gayeydi Çünkü O (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle yapmış ve yapılmasını emretmişti Osmanlı sıkıntıya düşen İslâm toplumları için dâima bir ümit kaynağı olmuştu Meselâ Endülüs coğrafyası Hristiyan Avrupa karşısında soykırım tehlikesi yaşarken Osmanlı meseleyi yakından takip ederek elinden geleni yapmıştır

Açe Sultanlığı'nın Portekiz tehlikesi karşısında Osmanlı'dan istediği yardım da bu çerçevede olmuştur İsmail Hâmi Dânişmend'e göre Hint coğrafyasındaki Açe, 1569'da Sumatra adası ve Malaka yarımadası ile diğer birtakım küçük adalardan meydana gelen bir sultanlıktı* Osmanlı'nın ise aynı zaman diliminde Afrika, Hint kıyıları ve Endonezya ile münasebetleri Türk ve dünya tarihi açısından çok önemliydi Öyle ki ticarî ve diplomatik münasebetler daha Fatih zamanında başlamıştı Dolayısıyla her iki taraf da aralarındaki münasebeti kuvvetlendirmek için birbirlerine elçiler ve iyi niyet mektupları gönderiyordu İşte Açe Sultanı Alâeddin de bu dönemde Portekiz'e karşı tek başına karşı koymaktan yorulunca, yardım edebilecek yegâne güç olan Osmanlı'ya müracaat etti Çünkü Portekiz'in Hint sularında ciddi faaliyetleri vardı ve karşısında da en büyük düşman olarak bölge Müslümanlarını görüyordu Aynı zamanda saldırılarını İslâm dünyasının kalbine (Mekke-Medine) yöneltmeleri, Osmanlı'nın devreye girmesini sağlamış ve böylece Osmanlı, mazlum coğrafyanın muzdarip insanlarının ümitli bekleyişlerini boşa çıkarmamıştı

Açe Sultanlığı'nın yardım talebi
Açe Sultanlığı'nın Kanunî'ye hitaben yazdığı 7 Ocak 1566 tarihli yardım talep mektubu İstanbul'a ulaştığında büyük sultan Zigetvar Seferi'nde bulunmaktaydı ve bu sefer esnasında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu Yeni padişah 2 Selim'di Devletteki sürekliliğin bir gereği olarak Açe elçileri 2 Selim'e biatlerini sunmuş, Sultan Selim de Açe heyetine gerekli alâkayı göstermişti Kanunî'ye hitaben çok saygılı ve samimi ifadeler kullanılarak yazılan ve 2 Selim'e arz edilen mektup "Ki Padişah-ı âlem penah zıll-ı ilah hazretlerinin dergâh-ı a'la ve barğah-ı muallâlarından özge mesnedimiz ve melceimiz ve mahall-i şikâyetimiz olmayub zahiren ve batınen i'tikadımız müteyekkindir ki" (Allah'ın yeryüzündeki gölgesi ve herkesin sığınağı olan padişah hazretlerinin yüce dergâhından başka dayanak ve müracaat edecek yer yoktur ve gizli ve açık olarak bu düşüncemiz bilinmektedir) diye başlıyordu Portekiz çarpışmalarında çok zor duruma düştüklerini ifade ile devam eden mektupta sultandan, düşman tehdidinde olan fakir ve kimsesiz bendelerine rahmet ve şefkat etmesini talep ediyorlardı Mektupta kale dövecek toplar, istihkâmcılar, hisar ve kadırga yapacak eğitimli ustalar gönderilmesi isteniyordu Mektupta ayrıca Açe'nin Osmanlı köylerinden bir köy, kendilerinin de her zaman padişaha bağlı olduğu, yaklaşık 40 camide Osmanlı hükümdarı adına hutbe okunduğu, henüz Müslüman olmayan Seylan ve Kalikut sultanlarının da halkları ile birlikte Müslüman olacakları yazıyordu

Yardım talebine Osmanlı'nın cevabı
Osmanlı, tarihinin her safhasında uzak-yakın demeden önemli her mesele ile ilgilenmiş ve ağırlığını hissettirmiştir 2 Selim 20 Eylül 1567'de Açe Hükümdarı Alaeddin'e yazdığı cevabî mektupta şöyle diyordu: "Vala-cenab, saltanat-meab, hilafet-intisab, rıf'at-menab, izzet-nisab, devlet-cenab, saltanat-şiar, ma'delet-asar, malik-i rıkabü'l-ümem, nasıb'- livai'l- İslam, sahib-i lutf ve'n-neval İnşallahu'l-eazzü'l-ekrem ol caniblerde dahi memalik-i islamiyyeye dahi müstevli olan a'day-ı din-i mübin ve düşmenan-ı ayin-i seyyidü'l-mürselin aleyhi's-salatu ve's-selamıın def-i mazarrat ve dalaletleri içün asakir-i cerrar-ı nusrat-şiarımızdan daima ol canibe irsal olunur" (Yüce şahıs, saltanata ve hilafete sığınan o taraflarda İslâm memleketlerini istilâ etmeye çalışan din-i mübîn ve Peygamberler Efendisi'nin düşmanlarının zarar ve sapıklıklarının defedilmesi için yardımı gaye edinen sayısız askerlerimizden dâima o taraflara gönderilir)

Cevabî mektupta yardım göndermenin Osmanlı padişahı için hem dinî hem de insanî bir vazife olduğu ifade edilmiştir Osmanlı Devleti bu himaye fermanı ile bölgenin kendi koruması altında olduğunu belirtmiş ve; "O tarafta müstevli olan din düşmanlarının hakkından gelmek için size her zaman asker göndereceğiz Siz o tarafta olup bitenleri âdetiniz olduğu gibi bütün ayrıntıları ile bize bildiriniz" diyerek ilgili devletlere gözdağı vermiştir Bu fermanda, bir bakıma "Her durumda kardeşliğin ve yardımseverliğin gerekleri yerine getirilecektir" mesajı verilmektedir

2 Selim öncelikle Süveyş Limanı'nı âdeta üs hâline getirmiş ve bir Hint Kaptanlığı ihdas etmiştir Kaptanlığın görev sahası Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Güneydoğu Asya olarak belirlenmiştir 2 Selim ayrıca Yemen ve Mısır Beylerbeyi ile Rodos, Aden ve Cidde beylerine de ferman göndererek Açe heyetine isteklerinin temini konusunda her türlü yardımın yapılmasını emretmiştir İskenderiye eski kaptanı Kurdoğlu Hızır Bey'i on beş kadırga ve iki savaş gemisi ile yardıma göndermiştir

Osmanlı'nın Batı'da diğer büyük problemlerle uğraşmak zorunda kalması ve Hint coğrafyasının çok uzak olması yardımların etkisini azaltmıştır Buna rağmen Osmanlı'nın insanlık adına yardım düşüncesi içinde olması, mazlumun yanında yer alma gayreti, bu coğrafyada yaşayan insanlar için bir umut olmuştur

Ecdadımızın bütün İslâm dünyasıyla can u gönülden ilgilenmesi, bugün bile müspet izleri görülen bir şuuraltı oluşturmuştur Evet, dün bir mektupla istenen yardım ve verilen cevaplar Bugün de hiçbir beklenti içinde olmadan ardına bakmadan gidenler Dün öyle davranıldığı için düşmanın bile saygı duyduğu cihan devleti hâline gelme, bugün ise 'ateş düştüğü yeri yakar'a inat 'her gönlü yakar' anlayışını yaşayışlarıyla gösteren alperenler

* Sumatra bugünkü Endonezya'nın en büyük ikinci adasıdır Malaka yarımadası ise bugünkü Malezya'nın önemli tarihî şehirlerinden biridir







sızıntı dergisinden alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.