|
|
Konu Araçları |
aşkın, gözyaşları, mevlana, or sinan, yağmur |
Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana /Sinan Yağmur |
07-15-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Aşkın Gözyaşları 2 Hz. Mevlana /Sinan YağmurYayın Yılı: 2011 272 sayfa Sinan Yağmur Aşkın Gözyaşları 2 Hz Mevlana Biyografik Roman KARATAY AKADEMİ YAYINLARI, Roman (Yerli), Tasavvuf 2010 yılının en çok okunan "Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems" kitabı aşkın sağanağında, yürekleri ıslatmaya devam ediyor Ömrüm boyunca kaç kitap okudum bilmiyorum, lakin "Aşkın Gözyaşları"nı okuduktan sonra anladım ki, meğerse ben hiç kitap okumamışım ve kara cahilmişim, "Şems ve Mevlana" hakkında Teşekkürler Sinan hocam Murat Göğebakan En mahrem bir gecenin, en matemli anında akıyordu gözyaşları Sırların habercileri, hızına yetişemiyordu gözyaşlarının Çok konuştuk, biraz da susalım Susalım ve ağlaşalım Aşkın Gözyaşları sağanağında, yitik cennetimize yol bulalım "5 Aralık 1273 Mevlana gördüğü rüya ile kan ter içinde uyanır Şems'in seneler önce kaldığı odaya girer Taş duvarlar, tahta sedir, acem kilimi, odada her ne varsa hepsi Şems kokmaktadır Bakışları duvarda gezinir Senelerdir, hiçbir şeyin asılı olmadığı duvarda, bir levhayı fark eder Okur yazıyı, kopar çığlık, atar kendini avluya Karla kaplı taş zemine, yüzüstü düşüp bayılmıştır" En mahrem bir gecenin, en matemli anında akıyordu gözyaşları Sırların habercileri, hızına yetişemiyordu gözyaşlarının Çok konuştuk, biraz da susalım Susalım ve ağlaşalım Aşkın Gözyaşları sağanağında, yitik cennetimize yol bulalım “5 Aralık 1273; Mevlana gördüğü rüya ile kan ter içinde uyanır Şem’sin seneler önce kaldığı odaya girer Taş duvarlar, tahta sedir, acem kilimi, odada her ne varsa hepsi Şems kokmaktadır Bakışları duvarda gizlenir Senelerdir, hiçbir şeyin asılı olmadığı duvarda, bir levhayı fark eder Okur yazıyı, kopar çığlık, atar kendini avluya Karla kaplı taş zemine, yüzüstü düşüp bayılmıştır” Kitap ile birlikte Hz Kitabın içerisinde Kuşe 4 sayfalık renkli: Hz Mevlâna’nın “Aşk Yolu” haritası vardır Aşk’a âşık ruhların hasretini gönül dili ile güfte güfte nakşeden Dr Hüsamettin Olgun, Divan Edebiyatı’nın aşk kokulu nefesini yüzyıllar sonrası yüreklere kalem kalem işleyen Prof Dr İskender Pala, közden topladığı özleri tılsımlı sesi ile üfleyen Murat göğebakan beyefendilere ve mütevazılığın yürüyen numunesi edebiyatımızın asude şulesi Nazan Bekiroğlu hanımefendiye teşekkürlerimle… ÖNSÖZ Âşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları akmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de, Gözyaşı kadar ılık olsun sözlerim Gözyaşı kadar yanık… Gözyaşı kadar berrak Aksın gözyaşlarınız! Fırat kadar hoyrat, Nil kadar pak… Yoksa ağlayışınıza bir sebep, söyleyin kuruyan damarlarınıza Mevlâna adına Şems için çağlasın Gözyaşı rahmettir, rağbettir, sadakattir Gelin gözyaşlarında tutuşsun yetim yüreklerimiz Mevlâna’nın bizlere getirdiği ses, her türlü mantıki dağınıklığın ötesinde bir başka âleme açılma, bir perde kaldırma, ilâhî aşkın sarhoşluğudur Mevlâna, yandığı ateşlerin yalımlarını yazıya dökerek gönüllerimizi yakandır Nâr olmadan nur olunamazdı Ateşleri yuttu, sustu Ateşleri üfledi, sustu Ateşleri avuç avuç taşıdı,” Ben yandım siz yanmayın” diyerek bizleri nur beldelerine çağırdı harf harf kelime kelime Naz uykusundan Nur Mesnevisine uyandırdı Mevlâna, bizden başkası mıdır? işi nedir? Niye geldi sanıyorsunuz? Yakmak, alevlemek, ağlamak, erimek, konuşmamak, durmak, yok olmak, körler meclisini kendi ateşi ile aydınlatmak, gözyaşları ve yakıcı alevler yağmuru altında varlığının derinliklerinden cahillerin yüzüne bir tebessüm kondurmak, kalabalık yığınların arasında yalnız kalmak, her meclisin ışığı olmak ama hiç kimseye alışamamak; gözyaşı tırnağı ile varlığını tırmalamak, damla damla erimek… Mevlâna’nın ruhu, İslâm’dan gelen, Tevhid ikliminden, vahiy deryasından beslenmiş bir ruh olduğundan, kederi değil sevinci ve ümidi anlatması çok tabiidir Mevlâna’nın herhangi bir eserini okumaya başlayan kişi; muhtaç olanın kendisi, verici ve sunucu olanın ise Mevlâna olduğunun farkında olmalıdır Mevlâna’yı Kur’an’ın şerefli bir kölesi, Hz Muhammedi ayağının bir tozu olabilme heyecanında bir âşık olarak okumayanlar, egoizm ve kendini beğenmişlikle okuyanlar, hakiki alemden vazgeçsinler hayali aleme bağlansınlar daha iyi Sekiz yüzyıl önce doğmuş bir büyük şahsiyetin aile hayatına burun sokmaktan hoşlananlar da Mevlâna’dan uzaklaşıp onu rahat bıraksınlar Mevlâna, mesnevinin başlarında “Tu bimon ey hemçüyi tü pâknist” diyor “Sen kal, ey temizlikte eşsiz olan…” Şu halde aşkın sırrına sadakat için Mevlâna yeter Mevlâna’yı okuyan” Oğlu Alaeddin Çelebi ile arası nasıldı Şemsi tanıdıktan sonra ailesini ihmal mi etti?” sorularına cevap aramamalı Bunalımda boğulan ruhunu mutlu kılabilmek için teselliyi Mevlâna’nın ruhunda aramalı Şu halde “Mevlâna bende yaşıyor” diyen kişiler için, sözün renginin önemi yoktur Kuru kuruya” Mevlâna’yı seviyorum, anlıyorum” demek yetmez Bir mânevi şahsiyeti bir dost görmek, ona sadece bakmakla olmaz Onun ruhunu, iç âlemini görmek, aslının aslını görebilmektir Henüz ruhlarını aydınlatmamış olan, gece gibi karanlık ruhlu insanlar, en az bir şafak vakti aydınlığı kadar iç âlemlerine aydınlık getirmemişlerse dostlarına sadece bakarlar, onları tam anlamıyla göremezler İlâhi sevgiye ulaşmak isteyenler, önce ruhlarına aydınlık getirmelidir Müjdeyi bize bizzat kendisi vermektedir:” Bu alem, nede olsa yalnızlık yeri değil, sohbet, dostluk ve eğlenme yeridir Fakat ilahi güzellikten veya ondan haber getiren nurlu bir yüzden mahrum olursak hayatın tadı tuzu kalmaz Aşk demek, çetin İmtihanlardan geçmek, belayla karşılaşmaktır Ben gönlümün ayağındaki bağı, zaten aşk peşinden koşsun diye çözdüğümden, hayat yolunda yürürken, gönlümü bela durağında bırakıp yürüdüm Bugün içime gelen bir ilham esintisi İlâhi güzelliğinden bir koku gelirdi, teşekkür olarak şuurumun akılla bağlarını çözerek, yüreğimi, şuurumu tamamen o ofk esintiline teslim ettim Ey akan gözyaşı Ömrümün van alan sevgili, o bahçeme, o baharıma o seyrettiğim güzelliğe de ki: gecelerinden birinde gecelerimi anarsan benim edep noksanlıklarımı hiç düşünme, aldırma’ En mahrem bir gecenin, en matemli anında akıyordu gözyaşları Sırların habercileri hızına yetişemiyordu gözyaşlarının Çok konuştuk, biraz da susalım Susalım ve ağlaşalım… MUKADDİME-İ AŞK M evlâna yalnızca Konya ‘nın değil, bütün bir Anadolu’nun, bütün İslâm diyarının sevgilisi, gönüller sultanı olmuştur Ne ki bu sultana da bir gönül gerektir Kendini seyredebileceği bir ayna; kesret içinde vahdeti, çok içinde Tek’i yakından seyredeceği; belki de kendi aynasını arıtabileceği, cilalayabileceği bir hakikat aynası… Dâimi arayışlar, keder buharıyla bulandırıyordu aynayı ve berraklığı üzüntü tozuyla yitirilmekteydi Cilalanmazsa bir ayna güzelliği nasıl gösterebilsindi ki? Garip bir yabancı kesmişti yolunu atının dizginine yapışarak Sualler soruyor, cevaplar istiyordu ondan Hayır hayır, soru değildi bunlar derûni fırtınaların salıverilmesiydi zirvelerden Cevap cevap değildi belki ömürlük sırların kelimelerde köpürmesiydi Aralarında öyle ruhanî bir enerji akışı vardı ki soran ne sorduğunu, cevabı veren de neyi cevapladığını bilmiyordu Konuşanlar lisan değil kalp idi, konuşulanlar mesele değil ilham idi Şekil, tarifini kaybetmiş bir tasvir olmuştu; renk özünü yitirmiş bir hayale dönmüştü Hangisi avcıydı, hangisi av; hangisi avlayandı hangisi avlanan? İki denizin kavuşmasına benzetenler bu benzetmede haklıydılar Aşk havuzunu kurutan Şems, onu gözyaşıyla doldurması gereken Mevlâna Şehri harap edecek olan Şems, onu imar edecek olan Mevlâna… Derler ki Mevlâna yanmaya hazır bir kandil idi; Şems geldi, çorağı ile bu kandili tutuşturdu Bu doğru, ama yanan kandil hem kendini hem çerağı yaktı, ortada ikisinden de eser kalmadı, yalnızca bir aşk çerağı parladı ardından Öyle bir çerağ ki yüzyıllar boyunca yüz binlerce gönlü aydınlattı, yaktı, kavurdu Onu sevenler pervaneler gibi çerağın etrafında döndüler, dönerken yandılar Şairin dediği gibi: Döndükçe etekler yelpazelenir Döndükçe gönülde aşk tazelenir Mevlâna’nın yolu hep bir aşk medeniyeti olarak yaşadı “Aşk benden doğmadı, aşk beni doğurdu” diyordu Aşk çocukları onun terbiyesinden geçerek yaşadı yüzyıllar boyunca Ruhu şâd, sırrı kutsal olsun! |
|