Kadin Haklari |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadin Haklari6 EKONOMiK HAKLAR is, Sosyal Güvenlik ve Saglık yasalarında kadınların korunmasına dair pek çok hüküm yer almaktadır 1475 Sayılı is Yasasına Göre; · Maden ocakları, kablo dösemesi, kanalizasyon ve tünel insaatı gibi yer altı ve su altında çalısılacak islerde kadın çalıstırılması yasaktır (mad68) · Sanayie ait islerde kadınların gece çalıstırılması yasaktır(mad69) · Kadın isçilerin dogum öncesi ve sonrası toplam 12 haftalık yasal izin süreleri vardır Aynı durumdaki kadınlara istegi üzerine ücretsiz izin verilebilir (mad70) · Gebe ve emzikli kadınların hangi islerde ve hangi sartlarda çalıstırılabilecegi tüzüklerle düzenlenmistir Çocuklu kadınların çocuklarının bakımının temin edilecegi kresler de hukuken saglanmak zorundadır · Emzikli kadın isçilerin çocuklarına süt vermek için, belirtilecek süreler isçinin günlük is süresinden sayılır (mad 62) Sosyal Güvenlik Yasası ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip oldugunu belirtmektedir Devlet bunu saglayacak tedbirleri alır ve kurumları olusturur hükmünü getirmektedir Bu kurumların Emekli Sandıgı, Bag-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumu olarak teskilatlandırıldıgını görmekteyiz Her üç kurum içindede esas olarak emek kullanımı alınmıstır ve cinsiyetçi bir ayrım yapılmamaktadır Ancak bir çok bedensel farklılık göz önüne alındıgında, kadının konumunun güçlendirilmesi için pozitif ayrımcılık dedigimiz lehe düzenlemelere gereksinim vardır Bütün dünyada kadının, dogum izninin uzatılması, çocuklarıyla ilgilenmesi için ek zaman verilmesi, agır islerde çalıstırılmaması veya çalısma saatlerinin düzenlenmesi ile ilgili hükümlerle korundugunu görmekteyiz Sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler, bir yandan, belirli bir çalısma sonrası emekli aylıgını hak etme ve bunun temini gibi konuları düzenlerken, diger yandan, çalısanın saglıgının korunması ile ilgili düzenlemeleri de kapsamaktadır Çalısanın belirli bir yakınlık derecesinde olan ve bakmakla yükümlü oldugu kimseler de bu kapsam içinde degerlendirilmektedir Örnegin ölüm halinde maasından yararlanma ya da belli bir yasa kadar saglık hizmetlerinden yararlanmaya devam etme gibi Özellikle kadınların is ve sosyal güvenlik haklarının daha verimli saglanabilmesi için asagıdaki degisiklikler önerilebilir: · Ayarlanabilir is süreleri, · Kres ve çocuk yuvalarının gelistirilmesi ve yaygınlastırılması, · Konut, kredi ve tatil olanaklarının arttırılması Yararlanılan ve Basvurulabilecek Kaynaklar Tekin Akıllıoglu insan Hakları I Kavram Kaynaklar ve Koruma Sistemleri, insan Hakları Merkezi Yayınları No: 17, Ankara 1995 Emel Dogramacı Atatürk’ten Günümüze Sosyal Degismede Türk Kadını, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Arastırma Merkezi Yayını, Ankara 1993 Derleme: Türkiye’de Ailenin Degisimi Yasal Açıdan incelemeler, Türk Sosyal Bilimler Dernegi Yayını, Ankara 19984 Derleme: Sosyo-Kültürel Degisim Sürecinde Türk Ailesi, C 2-3, TC Basbakanlık Arastırma Kurumu Yayını, Ankara 1992 |
Kadin Haklari |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadin Haklari5 YASAL HAKLAR Bu baslık altında Türk Hukuk Devriminin en önemli kazanımlarından birisi olan Medeni Yasa'nın üzerinde özel olarak durmak gerekmektedir Hukuk devriminin en önemli yasası olarak hazırlanan 1926 tarihli Türk Medeni Yasası toplumun yeni anlayısının bel kemigini olusturmustur Türk Medeni Yasası bir çok olumlu düzenlemesinin yanında, kadının sosyal yasamını da çaga uygun olarak yeniden düzenlemistir Medeni kanunun amacı adet ve görenekleri tercüme etmek degil, tersine modernligin ilkelerine uygun yeni bir aile yapısı getirerek, bu adet ve görenekleri asmaktır Kadının temel haklarının yanında tek esliligin kabulü, bosanmanın yargıya tasınması, mülkiyet edinmede ayrımın kaldırılması, esit ücret olanagı, ve özellikle din ve devlet islerinin birbirinden ayrılmasıyla kadın üzerindeki görünür görünmez bir çok baskının kaldırılması olanaklarını da yaratmıstır 19 yüzyılda meydana getirilen medeni kanunların hemen hepsinde, kadın ve erkekten her birinin özellikle aile içi fonksiyonları arasında fark gözeten klasik anlayısa sadık kalınmıstır Bunun anlamı bazı noktalarda esitlik prensibinden ayrılmıs olmadır Oysa günümüzdeki gelismeler kadın erkek arasındaki farkların giderek silinmekte oldugunu göstermektedir Buna baglı olarak esitlikçi taleplerin artarak hukuksal yapıda da varlık kazanmaya baslamıstır Hukuksal gelisim ve degisim açısından su noktalar üzerinde özel olarak durulması gerekmektedir; · Monagamik yani tek esle evliligin saglanması, · Süreli evlenmenin (Müt’a) yasaklanması, · Evlenmeye zorlanmanın yasaklanması, · Bosanma hukukunda esitligin getirilmesi ve resmiyete baglanması, · Kadına siddet uygulanmasının yasaklanması, · Miras bölüsümünde esitlik Türk toplumu medeni yasanın yürürlüge girdigi 1926 yılından günümüze kadar sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan büyük degisim ve gelisim geçirmistir Özellikle kentli insan nüfusunun kırsal kesimde yasayanlara oranla hızla artısı yeni toplumsal gereksinimler dogurmustur Kentsel degerler toplumsal yasamda belirleyici olmaya baslamıstır Yukarıda sayılan hususlar konusunda Medeni Yasa'nın düzenlemesi büyük bir adım olmakla birlikte Medeni Yasa’da yapılan son degisikliklerle, kadının statüsü daha da iyi bir konuma yükseltilmistir Özellikle evlilik birliginde edinilen malların esler arasında hakça bölüsümüne iliskin yeni kabuller, kadın hakları açısından ciddi kazanımlar saglamıstır |
Kadin Haklari |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadin Haklari4 SoYASAL HAKLAR Siyasi Sosyallesme Kuramları olarak adlandırılan ve kadının siyasal karar alma süreçlerinden ayrı kalmasının toplumsal yapıya etkilerini irdeleyen sosyolojik çalısmalar toplumsal gelismeye ve tipiklestirmeye bu egilimin etkisinin ne derece önemli oldugunu göstermektedir Kız ve erkek çocuklarının, çocukluktan itibaren ayrı ilgi alanlarına itilmeleri ve sosyallesme sürecinde erkege karar verme rolü yüklenirken, kız çocuklarına edilgen olus, bagımlılık ve ikincillik rolleri ögretilmektedir Bu durum dogal olarak siyasal karar alma süreçlerinden kadının uzaklasması sonucunu dogurmaktadır Siyasal haklar açısından Türkiye Cumhuriyeti'nin iki temel ekseni üzerinde durmak gerekir Bunlar ulusçuluk ve uygarlıktır Bu iki amacın gerçeklesmesi için toplumsal yasam içinde kadının konumunun güçlendirilmesi gerekiyordu Bu hedef çerçevesinde yaratılan yeni kadın tipini Halide Edip Adıvar söyle çizmektedir: "Ulusu için yararlı olmaya çalısan, siyası alanda erkeklerin yanında yerini alan, buna karsın müsfikliginden kaybetmeyen, agırbaslı, arkadas, vatanının anası, halkçı kadın" tipi Bu yaklasımda birbirine karsıt olarak algılanan degerleri uzlastırarak yeni bir kadın imgesi yaratmıstır Bu imgenin toplumsal yasama ve yönetimine etkin katılımı siyasal hakların tanınması ile gerçeklesebilecektir Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminin sonlarına dogru, kadınlara siyasi hakların verilmesi yolunda kadınlar tarafından dileklerde bulunulmus, bazı konferanslar verilmis bu konuda bir takım kadın dernekleri harekete geçmistir Türk kadınının siyasal haklardan yararlanması da Atatürk’ün ileri görüslülügü ile dünya ülkelerinin bir çogundan önce olmustur 3 Nisan 1930 gün ve1580 sayılı yasayla Türk kadınının önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır Daha sonra 26 Ekim 1933 gün ve 2349 sayılı kanunla da kadınlar köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlıga seçme ve seçilme haklarını elde etmislerdir Daha sonra 1934 tarihli ve 2599 sayılı yasayla milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisine girmistir Bu günümüze kadar mecliste ulasılmıs en yüksek milletvekili kadın üye sayısıdır Ne yazık ki egitimli kadın sayısı Cumhuriyet’in ilk yıllarına göre çok artmıs olmasına ragmen halen yeteri kadar kadın temsilinin mecliste yer aldıgından söz edemeyiz Kadınların siyasal haklarını kullanmaları bakımından 1935-1991 dönemi incelendiginde kadın temsilcilerin tek partili dönemde Meclis içindeki oranlarının daha yüksek oldugu, çok partili demokrasiye geçildigi dönemde ise kadın parlamenter sayısının giderek azaldıgı görülmektedir |
Kadin Haklari |
06-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadin Haklari3 TÜRKiYE’DE KADIN HAKLARI TARiHi Her toplumda oldugu gibi kadının Türk toplumunda da önemli bir yeri vardır Kadın, anne olarak aile ve toplum arasında bir köprü görevi görür Kadının toplumdaki yeri ve görevleri derken önce onun bir fert olarak gerekli kisiligi kazanmasını, sonra da aile içinde ve toplumun içinde gerekli yeri alması düsünülmelidir Tarihsel gelisim içinde Türk kadınının toplumdaki yeri üzerinde durulursa, kadının çesitli Türk devletlerinde önemli ve saygın bir konuma sahip oldugunu görürüz Kadın sadece ev içinde degil, dıs alanda hatta yönetimde bile önemli bir pozisyona sahipti Ancak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kadının sorumlulugunun eve yönelmesine ve dısarıdan soyutlanmasına, islam dini dolayısıyla iliskilerin yogunlastıgı geleneksel ortadogu alıskanlıklarının etkisi olmustur aynı negatif etki Bizans geleneginden de gelmektedir Osmanlı toplumunda toplum yapısının cinslerin ayrımı üzerine kurulmus olması, iki ayrı dünyayı ortaya çıkarmıstır Erkegin dünyası kamusal, kadının dünyası ise özel ve mahremdi varlıgı ancak aile içinde söz konusu edilebilirdi Eve kapanıp örtünmeye mahkum edilen kadın, toplum hayatındaki rollerini kaybetmistir Bu durum Tanzimat’la birlikte gelisen özgürlesme ve egitim talepleriyle degismeye baslamıstır Tanzimat dönemi yazarlarının batılı hak taleplerinin içinde kadının sorunlarına çözüm üretmek için kamuoyu olusturma istemi de vardı Özellikle 19yüzyılın sonlarına dogru önemli bir çıkıs olarak “Hanımlara Mahsus Gazete” üzerinde durmak gerekir Kadın yazarların önemli katkıları olarak çıkan bu gazeteye ek olarak bir çok entelektüel erkek de kadın özgürlesmesinin geregi üzerinde durmuslardır Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya Usaklıgil, Namık Kemal önemli isimlerdir Devam eden dönemde bir çok karmasadan sonra kinci Mesrutiyet bazı tartısmalar için olanak yaratmıs olmakla birlikte örnegin örtünme ile ilgili yeni yasa taleplerinin de gündeme getirildigi bilinmektedir Mesrutiyet döneminde bir çok kadın dernegi kurulmustur lk kadın derneklerinin daha çok hayırsever amaçlarla kurulmus oldugunu görürüz kinci Mesrutiyetle ortaya çıkan önemli degisimlerden birisi de ev içinde gerçeklesen egitimden kadınlar için de okulda egitime geçilmis olmasıdır 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnamesi üzerinde özel olarak durmak gerekir Bu Kanun Hükmünde Kararname, slam ülkelerinde hangi dinden olursa olsun herkesi kapsayan ilk standart belge olma özelligi göstermektedir Bu kararname ile kadınlara bosanma ve poligamiye karsı bazı haklar tanınmakta, evlenmelerde her dinden teba için devletin kontrolü sart kosulmaktadır Ancak yasa 1919 Haziranı'nda yürürlükten kaldırılmıstır Birinci Dünya Savasının yarattıgı ortam bütün dünya da oldugu gibi ülkemizde de kadınların geleneksel rollerinde zorunlu bir degisimi ortaya çıkarmıstır Savasın çok kısa bir sürede topyekün bir savasa dönüsmesi erkeklerin cepheye gitmesini kalan alanlarda ve geri hizmetlerde kadın gücüne ihtiyaç duyulmasına yol açmıstır Gündelik hizmetlerin yanında askerlerin gereksinimlerini karsılamak için açılan yeni fabrikalarda kadın isçilerin istihdam edildigini görmekteyiz Ülkemizde, Birinci Dünya Savasının yenilgi ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile sonuçlanmasıyla ortaya çıkan acı tabloda hemen hemen hiçbir hakkı olmayan kadınların da çesitli mitinglerle protestoları vardır Baslayan Kurtulus savası sadece bir cephe savası olarak kalmamıs yeni bir yapılanmanın hem kurtulusu hem de kurulusuna dönüsmüstür Kurtulus Savasında Türk kadını önemli etkinliklerde bulunmus ve vatanını canı gönülden savunmustur Tarihimizin en zorlu dönemi olan 1914-1923 yılları, kadın haklarına iliskin de yeni bir çizgiyi gündeme getirmistir Atatürk’ün Türk toplumunu çagdas uygarlık yörüngesine oturtmak gibi büyük amacının iki önemli yönü vardır; Birincisi, gelenekçilik tutumunu yok etmek, ikincisi de bu yörüngeye uygun kuralları, kurumları, örgütleri yerlestirmek, toplumun yeni kusaklarını buna göre yetistirmektir Bu anlamda Cumhuriyet dönemi gelismeleri bir yenilenme arayısı olarak adlandırılabilir Atatürk, Türk toplumunun temeli kabul ettigi aileye ve ailenin de diregi olarak gördügü kadına, çok büyük önem vermistir Atatürk, ailenin bireylerine bireyler arası iliskilerine ve bu bireylerin huzur ve mutluluguna egilerek onları egitimde ve iktisatta çagdas medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya çalısmıstır Özellikle hukuk alanında kadınlara genis haklar tanımıstır Atatürk’ün kadının statüsüne iliskin yaklasımları evrensel niteliktedir ve son derece genis bir perspektife sahiptir ve bu perspektif yeni cumhuriyetinde en belirgin özelliklerinden birisidir Atatürk, 1923 yılında “suna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördügümüz her sey kadının eseridir” ya da “ toplumun basarısızlıgının asıl sebebi kadınlara karsı olan bilgisizlikten ileri gelir, bir toplumun bir organı faaliyette iken diger bir organı islemez ise o toplum felç olur” derken bu yaklasımını dile getirmektedir Bu hedef için önemli bir baslangıç olarak 1924 yılında yürürlüge konulan Tevhid-i Tedrisat kanunu bir yandan egitimi merkezilestirip bir düzene sokarken diger yandan kadın nüfuza ilkokul, orta okul ve yüksekokul ögreniminin kapılarını açmıstır Bunun anlamı cinsiyet ayrımı gözetilmeden egitimde esitlik olanagının yaratılmasıdır |
Kadin Haklari |
06-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadin HaklariÖZET Kadın Hakları konusu insan hakları kavramı çerçevesinde ele alınmalıdır Ancak insan haklarına iliskin degerlendirmeler tek basına kadın haklarının özgünlügünü karsılamaya yetmemektedir Kadın haklarının toplumsal yapı, aile ve iktidar iliskileri açısından yeniden yapılandırılması gerekir Ülkemize kadınlara siyasal, yasal ve ekonomik anlamda hakların tanınması Türkiye Cumhuriyetinin kurulusu ile belirgin bir sıçrama yapmıstır, ancak yeterli degildir Pozitif ayrımcılık yoluyla kadın magduriyetinin her alanda pisirilmesi gerekir, daha yapılacak çok sey vardır 1 INSAN HAKLARININ BiR PARÇASI OLARAK KADIN HAKLARI insan hakları yeryüzünde esit olarak yasayan bütün bireylerin birbirlerine karsı salt insan olmaktan kaynaklanan ödevleridir insan haklarından, insanın insan olmaktan kaynaklanan tüm hakları anlasılmaktadır insan Hakları Evrensel Beyannamesi de bu çerçevede cins, dil, din, siyasi, milli veya sosyal köken, servet, dogus veya diger herhangi bir fark gözetmeksizin, insanın insan olması nedeniyle her insan tarafından yararlanılabilen haklara “insan hakları” denmektedir Hukuk tarafından korunmaya deger menfaat olarak hak, dogrudan hukukun konusunu olusturmaktadır Hak kavramı insanın salt insan olmak sıfatıyla sahip oldugu özgürlükleri ve olanakları, insanın degerini ya da onurunu meydana getirmektedir Bu nedenle insan haklarının kaynagı, insanın bu deger yanından gelmektedir insan, belki insan hakları olmadan da yasayabilir Ancak böyle bir yasam insana yakısan bir yasam olmaz insanın insan olmasından kaynaklanan hakların ihlali veya inkarı demek, insanlıktan, insan olmaktan vazgeçmek demektir Aslında insan haklarının dogustan varolusu sadece algılanabilecegine bu nedenle tanımlanmasına bile gerek olmadıgına iliskin görüsler vardır Ancak hukuksal açıdan tanım, bir açıklık saglama olanagı sunar Evrensellik, eskimezlik, degismezlik, üstünlük, devredilmezlik insan hakları kavramının temel özellikleridir Sonuç olarak amaç; “insan onurunun korunması” oldugu için bu özellikler zorunlu olarak aranacaktır Çagdas pozitif hukuk normlarında bu özelliklerin “ devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlükler” olarak yansıtıldıgını görmekteyiz 18yy'da üzerinde tartısılan "insan ve Yurttas Hakları" kavramı, yeni bir tarihsel açılımı ortaya koyarken tüm insanlara sesleniyordu Bu yüzyılda kadın hakları savunucuları, Batı'da kökten etkiler yaratan hareketin içindeydiler ve erkeklerle birlikte esitlik ve özgürlük mücadelesi veriyorlardı Bu mücadele 1776 tarihli Amerikan Bagımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız insan ve Yurttas Hakları Bildirgesi'ni dogurmustur Her iki sözlesme ve devam edegelen sözlesmeler, insanlar için vazgeçilmez hakların varlıgı ve siyasi iktidarın bu hakları tanıması zorunlulugu üzerinde duruyordu Ancak, ne yazık ki dogal haklar olarak isimlendirilen bu hakların, basta teorisyenleri olan erkekler olmak üzere kadınları da kapsadıgı konusunu kabul etmediler Fransız Devrimi'nden etkilenen Mary WOLLSTONECRAFT (1755-1797), feminist teori tarihinde ilk önemli çalısma olan "Kadın Haklarının Savunusu"nu hazırlamıstır Bu kitap, erkeklerin özgürlük talepleriyle geleneklere karsı açtıgı savası kadınların da yapabilecegi mesajını veriyordu Özgürlük talebinde bulunmamak kadını onursuz kılacaktır demekteydi Aynı sekilde, kadın hakları savunucusu Olympe de GOUGE (1748-1793), Kadın Hakları Bildirgesi'yle dogrudan insan ve Yurttas Hakları Bildirgesi'ne yönelik bir manifestoda bulunuyordu Esitlikten kadın ve erkek esitliginin de anlasılması gerektigini ileri sürüyor; kamusal mevkilere gelme siyaset yapma konusunda da esit haklar talep ediyordu "Kadına giyotine gitme hakkı tanınıyorsa kürsüye çıkma hakkı da tanınmalıdır" demekteydi ironik bir sekilde Olype de GOUGE 1793'deki darbe sonrası giyotinle idam edildi 19 ve 20yy'da, mücadelenin hukuksal alandaki esitlik söyleminden çok hayatın her alanında yapılan cinsiyete dayalı ayrımcılıgın kaldırılması noktasına yöneldigini görüyoruz Bu yaklasımla savunulan, tarihsel ve toplumsal olarak cinsiyetten kaynaklanan davranıs kalıpları ve rolleri kadınların herhangi bir alandan dıslanmaları için gerekçe olmamalıdır, görüsüdür Mücadelenin kamusal alanda yer almaya yani siyasi ve sosyal alandaki esitlik taleplerine dönüstügünü görüyoruz Toplumsal yasamın, özel alan (ev içi-aile ortam) ve kamusal alan (ev dısı-çalısma ortamı) biçiminde bölünmesi ve kadının geleneksel olarak özel alana hapsedilmesi, bu durumun beraberinde getirdigi kalıplarla zorlanma, kadının kendisini insan olarak ve üretimin bir parçası olarak ifade etmesini güçlestirir Liberal feminizme göre geleneksel özel-kamusal alan ayrımı, kadının erkek karsısındaki ikincil konumunun ana nedenidir Kadınların kamusal alana girmesini önleyen ve onları özel alana hapseden yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekir Kadınların özel alana ait görülmesi ve bu alanda da yasamlarının devlet tarafından tam güvenceye alınmaması ve özel alana hukukun müdahalesinin sınırlı tutulması olgusu, kadınların uzun yıllardır mücadelelerinin odak noktası olmustur 2 KADIN HAKLARININ ÖZGÜN YÖNÜ 16yy'daki "kadın insan mıdır?" tartısmasının bir zamanlar yapılmıs olması bile kadın hakları kavramının insan hakları kavramı çerçevesinde tartısılmasını zorunlu kılıyor Aslında bu tartısmanın kökeni kitabi dinlerin Adem'in topraktan, buna karsım Havva'nın ise Adem'in kaburga kemiginden yaratılmıs olmasına kadar götürülebilir Buna baglı olarak erkek, uygarlıgın ve kültürün yaratıcısı ve ürünü olarak görülürken; kadın, doganın ürünüdür Saptamalar kadının ikincilligini vurgulamak için kullanılmaktadır Bu yüzden, genel insan hakları ile ilgili düzenlemelerin ayrıca ve özellikleri de dikkate alınarak kadın hakları tarafından tamamlanması gereksinimi dogmaktadır Kadın haklarının özgünlügünü belirtmek yapay bir ayrım degil, insan hakları kavramına somut bir içerik kazandırabilmenin ön kosuludur insan hakları kavramının salt "insan" soyutlaması içinde ele alınması, insan-erkek kavramı iliskisinde somutlastıgı için ataerkil anlayısın sürdürülmesi ve pekistirilmesinden baska bir ise yaramamaktadır Bu nedenle, insan hakları kavramının kadın hakları kavramı ile de tamamlanması geregi dogmaktadır Kadının insan hakları konusuna iliskin iki temel yaklasım vardır: - Evrenselci yaklasım - Kültürcü yaklasım Evrenselci yaklasım; insan haklarının evrenselliginden yola çıkmaktadır insan hakları belgelerinde yer alan hakların tümünden kadınlar yararlanmalıdır düsüncesini savunmaktadırlar Kültürcü yaklasım ise; tüm toplumlarda geçerli olabilecek insan hakları anlamında ortak degerlerin bulunmasının olanaksızlıgından yola çıkar Ancak bu yaklasımda, kadınlara karsı yapılan ayrımcılıkların kültürel farklılıklara dayandırılarak haklılastırılmaya çalısıldıgı görülmektedir Her kültürün kendi degerleri çerçevesinde ele alınması kültürün genel yaklasımının, kadını belirli bir noktaya hapsetmesine engel olmayacaktır Bunun anlamı, bazı farklılıklar gösterse bile genel ataerkil kastın kırılamayacagı noktasına ulasır Böylece bir çifte standart yaratılmaktadır Kadınlara Karsı Her Türlü Ayrımcılıgın Önlenmesi Sözlesmesi (CEDA W1981), insan hakları belgeleri içinde en çok çekince konulan sözlesmedir Bu sözlesme, bir sekilde imzalanmıs bile olsa yasalarla tanınmıs pozitif hakların, tek baslarına degil, egemen toplumsal ve kültürel ortam içinde varoldugu gerçegini de göstermektedir |
|