Türkiye De Oya |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye De OyaTürk Oyaları El sanatları, insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel"lik vasfı kazanmıştır Elsanatları bir milletin kültürünü temsil etmekte ve tanıtmaktadır Bu nedenle eş sanatları ürünleri de o ülkenin kültürel kimliğinin en canlı belgeleridir Bir ülkenin gelenek ve göreneklerinin, yaşama biçiminin kuşaktan kuşağa aktarılmasında, gelişerek devam etmesinde en büyük rolü yine el sanatları oynamaktadır Bu nedenle bütün milletler el sanatlarına önem vermekte ve geçmişten geleceğe uzanan bir kültür hazinesi olarak korumaktadır Anadolu, sahip olduğu el sanatlarının çeşitliliği ve üretim miktarının zenginliği bakımından bir çok el sanatı ürününün yapıldığı ve dünyaya tanıtıldığı önemli bir uygarlık beşiğidir Türk insan zevkini, estetiğini, duygusallığını, hoşgörüsünü, pratikliğini üretmiş olduğu el sanatları ile yansıtmaktadır Kilimi, çorabı, oyası, işlemesi vb gelenek görenekleriyle birleşen geleneksel türk el sanatlarının mükemmel örnekleri, Türk insanının yüreğinden kopup gelen ürünler, sanatta inanılmaz güzelliklerin anlatıldığı belgelerdir El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oya, değişik kaynaklarda: "Oya ince bir dante olarak tarif edilebilir", "Oya, kadın çamaşır ve esvaplarının vesair bazı şeylerin (boy yemenilerinin, çevrelerin) kenarlarına iğne ile yapılan veya yapılmış hazır alınarak dikilen ipek veya iplikten örgü, oymalı süs", "Renkli bir ibrişimden iğne ile çiçek veya yaprak şekillerinde örülen işlemenin adı", "Oya; bir tür dantel Türkiye'ye özgüdür Normal dantelin iki boyutluluğuna karşılık, oya üç boyutlu biçimde de örülebilir Kumaşlara kenar süs olarak işlenir", "Oya, süslemek ve süslenmek amacı ile yapılan ve tekniği örgü olan bir sanattır" şeklinde tanımlanmaktadır Bu tanımlardan hareketle kısaca oyayı: iğne, mekik, tığ, firkete gibi aletlerle, ipek pamuk vb ipler ve bazen pul, boncuk vb yardımcı malzemeler de kullanılarak yapılan bir el sanatıdır diye tanımlamak mümkündür Türk danteli olarak adlandırılan oyanın benzetildiği örgülerden dantel Avrupa'da 16 yüzyılda tanınmıştır 1594 yılında dantel olarak Fransız Akademi Lugatına girmiş ve batı dillerinde de bu adla tanınmaktadır Bu örgülerin Avrupa'da ortaya çıkışında ve kökeni ile ilgili araştırmaların sonucunda bazı örgü adlarının ege masallarında geçtiği, 1905'de Menfiz kazılarında bulunan eski örneklerden de sanatın MÖ 2000 yıllarına kadar uzandığı tesbit edilmiştir Bazı kaynaklarda da iğne ile yapılan örgülerin 12 yüzyılda Anadolu'dan Yunanistan'a ve oradan da İtalya yoluyla Avrupa'ya geçtiği belirtilmektedir Oya hakkında bugüne kadar yeterli araştırma yapılmamıştır Kaynaklarda oya benzeri bir örgüye rastlanmamakta, doğu ve batı ülkelerinin dillerinde oya kelimesine tesadüf edilmemektedir Anadolu kadını duygularını renklere ve oyaya dönüştürmektedir Oyalarımız, bölgeden bölgeye değişen zevklere göre biçimlenmekte ve özgün isimler almaktadır İsimleri yöreden yöreye değişmekle birlikte şehirden şehire dolaşan, anonim oyalar ortak isim almaktadır Günümüzde Anadolu'da: tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla uygulanan oyaların ya bordür ya da bir motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklere göre değişik adlar almaktadır: İğne Oyaları Tığ oyaları Mekik Oyaları Firkete Oyaları Koza Oyaları Yün Oyaları Mum Oyaları Boncuk Oyaları Kumaş Artığı Oyaları |
Türkiye De Oya |
10-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye De OyaDüğümcükten gül olur mu? Peki ilmekten nergis, mekikten lale olur mu? Oluyor işte Dünyaya farklı bakan kadın eli, erkeğin kılıç yapmakta kullandığı demiri tığ şeklinde düşünmüş, iğneyi icat etmiş Sonra rengârenk ipleri parmaklarına sarmış, yüreğindeki ümidi, derdi, endişeyi katıp ilmek atmış İp makaraları kınalı ellerin arasında çiçek açmış, avuçlarından karanfil dökülmüş, gül yaprağı serpilmiş O becerikli ellerin sahipleri kendi eserleri olan çiçekleri serin geceler gibi başlarına örtmüş Saçlarını onlarla saklamış, alınlarının üstünde gül açmış, perçemlerine sümbül düşmüş Oya da Anadolu'ya özgü bir el sanatı Çünkü dünyanın başka yerlerinde bu el sanatına rastlamak mümkün değil Belki şöyle düzeltmek daha uygun olur Balkanlar'da Bulgar, Arnavut ve Karadağlı kadınların folklorik giysilerinde de görüldüğüne göre, bu el sanatı Anadolu merkezli olmakla birlikte, geçmişteki Osmanlı topraklarında yaşatılan bir kadın uğraşısıdır Dünyanın başka dillerinde bu sözcüğün karşılığının olmaması da oya işine “bir Türk el sanatıdır” demeyi haklı kılmaktadır Birileri Anadolu'da yapılan arkeolojik kazılarda oya bulgularına ulaşıldığını söylüyorsa da bunun pek kıymeti yok Gönenli kadınların el işi pazarında sattıkları dallı güllü iğne işlerini bilirim Ninemin çeyizinden kalan çember oyaları, eskiyip eprimiş yazmaların çevresinde bahar değmiş gibi taptaze açan mekik işlerini bilirim Benim ninelerim kafesli cumbalarda oturup eşlerinin yolunu beklerken oyayı icat etmiş olmalılar diye düşünürüm Oya benim ninelerimle birlikte Balkan yollarına düşmüş, yeşil Bulgar ovalarında, Vardar suyu kıyısında, Üsküp'ü çevreleyen dağ yamaçlarında çiçek çiçek açmış olmalı Balkanlar'daki yenilgiden sonra yeniden Anadolu yollarına düşen kadınların başlarındaki çemberde, sırtlarındaki çıkınlarda tekrar Anadolu'ya dönmüş; Gönen pazarında, Eflani'de, Afyon'da yeni yetmelerin, gelinlerin, kocamış anaların başlarında tomurcuklanmış olmalı Bizde nineden toruna geçerek bugüne ulaşan oyalar tığ, iğne ve mekikle yapılır Bazen bu araçların birlikte kullanıldığı da olur Oyalar eskiden ipek, ibrişim, pamuk ipliği ile yapılırken artık naylon iplikle de yapılmaya başlanmış Bazen her biri doğadaki bir başka çiçeği, pürçeği, dalı, yaprağı taklit eden motiflerin arasına boncuklar pullar serpiştirilir Sonra bu oyalar bir çiçeğin en çok yakıştığı yerde, yani bir taze gelinin alnında, perçeminde, saç örgüsünün ucunda kımıldanıp durur Oyada en sık kullanılan motif çiçek olmakla birlikte üç boyutlu farklı şekiller de kullanılır Bunların geometrik desenli olanları daha çok namaz örtülerinde kullanılır ki, bunlar Türk kilimlerinde görülen motiflerin iğneyle yapılmış şeklidir Çiçek şekilli olanlar gençler tarafından tercih edilirken, diğerleri daha çok yaşlılardan revaç bulur Gönen'in eskileri, oyanın halk arasında anlaşılan bir dili olduğunu söyler Kadınların toplumsal durumlarına uygun oyalarla süslenmiş başörtüleri takmaları, alışılagelmiş bir uygulamaydı Evli, nişanlı, bekar, eşi askerde, hamile, dul ya da yaslı her kadın, halini belli eden oyayla süslü bir başörtü ile insanların arasına çıkardı Derler ki, eski geleneklere göre gelin kocasının evinde dilediğince konuşamadığı için başındaki yazmaya, çembere iliştirdiği oya ile çevresine halini arz edermiş Çemberde ve yazmada kullanılan her oyanın rengi, biçimi, yapılış tarzı bir anlam içerecek şekilde düşünülmüş Eşinin ailesiyle aynı evi paylaştığı halde büyüklerin yanında konuşamayan gelin, başındaki oya ile duygularını dile getirirmiş Yeşil oya, durumunun iyiliğini; sarı çiçekler, hasta olduğunu anlatırmış Oyadaki tomurcuklar, bebek beklediğini; pullar, ümitleri olduğunu; siyah, matemi ortaya koyarmış Evlenmemiş kızlar ise pembe çiçeklerle çemberlerini süslermiş Nikahtan hemen sonra kayınvalideye hediye edilen namaz örtüsündeki 'Çakırdikeni' adlı oya ile kayınvalideye 'dilinle beni incitme' mesajı verilirmiş Biber motifli bir oya ise 'dilinden bîzarım, sözlerin içimi zehir gibi yakıyor' anlamına gelirmiş Her oya ayrı bir isimle bilinir, aranır olmuş Öncelikle kendisini ilk üretenin memleketiyle isimlendirilmiş; Bursa oyası, Selanik oyası en çok sevilip aranan oyalar Sonra betimlediği çiçeğin adıyla tanınmış; gül oyası, sümbül oyası, çiğdem oyası, nergis oyası, akşam sefası… Ayrıca verdiği mesaja göre komşu çatlatan, oğlan perçemi, çarkıfelek, dizdize, biber oyası, berber aynası, gönül çelen, atlı kız gibi adlar isimler konulmuş bu el emeklerine Kaynananın geçimsizliği dayanılmaz hal almışsa, o zaman gelin tarafından ona verilen başörtüsünün ucundaki oyaya da 'mezar taşı oyası' denirmiş Kuşaktan kuşağa aktarılarak gelişen Türk oyaları sadece kadınlar değil, bir dönem erkekler tarafından da kullanılmıştır Delikanlılar yavuklularının hediye ettiği oyalı yemenileri feslerinin çevresine sarıp başlarındaki sevda belasını cümle aleme duyururlardı Ege'nin zeybekleri ve efeleri, o görkemli kıyafetlerini oyalı yazmalarla tamamlayıp kah bellerindeki kuşağa, kah başlarındaki başlığa, kah pazubant yerine kollarına bağlayıp süslenmişlerdi Herkesin birbirine benzediği zamanımızda, genç kızların çok da tercih ettiği bir uğraş olmadığından, bu el sanatımıza olan ilginin her geçen gün azaldığını görmek üzüntü verici Artık tek tip hale gelen kadın kıyafetinde mekik işiyle, iğne oyasıyla çevrili yemenilerin ve yazmaların yerinin olmadığı doğru Artık kadınlarımız çevrelerine imâlı mesaj vermek ihtiyacı duymayacak kadar yüksek sesle konuşuyorlar Mevsimlik ya da haftalık modern aşkları ifade etmek için oyalı çember hediye edilecek utangaç delikanlılar da ortada olmadığına göre bu el sanatımızın unutulup gitmesi kaçınılmaz Artık Gönen'de birkaç tezgahtan oluşan bir el işi pazarında, çoğu yabancı turiste satılmak üzere hazırlanan oyaların verdiği mesaj ise çoktan unutuldu Bu yüzden şarkımızda, türkümüzde ne oya kaldı, ne yemeni Ne demeli; çemberimin oyası, yüreğimin yarası alıntıdır |
Türkiye De Oya |
10-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye De OyaNAMRUN İĞNE OYALARI Geleneksel Kültürümüzün yeni kuşaklara geçmişten günümüze gelebilen, süsleme ve süslemek amacıyla kullanılan ve tekniği örgü olan iğne oyaları sadece Türk'e özgü bir el sanatıdır Namrun İğne Oyalarının özellikleri şöyle sıralanabilir 1- İletişim aracı olarak İğne Oyaları ; Anadolu insanı geleneksel yaşantısının gereği olarak tüm yaşamış ve yaşamamış duygularını büyük bir içtenlikle iğne oyaları aracılığı İle dile getirmiştir Namrun iğne oyalarının birer name ve sözsüz konuşma aracı olarak kullanıldıkları görülmektedirToros dağlarının bazı dağ köylerinde yaptığımız bir araştırmaya göre; yeni gelin belli bir süre geleneklere göre evinde istediği zaman istediği şekilde konuşmayı, Yeşilin çeşitli tonlarıyla işlenen oyalar, yeni gelinin evinden ve eşinden memnun olduğunun, sarı renkli oya mutsuzluğun ifadesidirÇakır dikeni isimli oya gelinin Kayınvalideye "Bana diken gibi bakma" mesajını iletirken, mor sümbül aşık kızı, pembe sümbül miraslı kızı, beyaz sümbül bağlılığı anlatırBaşına bir oyalı yazma örten gelin, eşi ile arasının iyi olmadığını anlatmaya çalışır Yayla gülü gençlik ve güzellik ifadesidir Yonca, dilek ve şans olarak kullanılır Altmış akıl yetmiş fikir isimli oya fikrin akılla birlikte daha önemli olduğunu anlatırNamrun iğne oyalarında tespit edilen 85 örnekte başta çiçek, böcek, geometrik biçimler ve işlenmeyle uygun başka şeylerin de konu edildiği, bunlardan özellikle çiçeklerin gerçekçi bir biçimde, öteki konuların ise özgün ve özgün anlatımla gerçekleştirildiği görülmüştür Ortak renkler Yeşil Sarı ve Sarının tonlarıdır 2-Yalnız iğne oyalarına özgü olup kuşaktan kuşağa geçen ve giderek soyutlaşmış öğeler İğne oyaları yaşadıkları çağa tanıklık eder "Otel Odaları" isimli oya otelcilik geleneğinin oyası üretildiği bölgedeki yerleşim ile ilgilidir 3- İğne oyaları boş zamanları değerlendirirken yararlı bir uğraş ortamı yaratır 4- İğne oyalarının toplumsal özelliği eğitim için ayrı bir çözüm yoludur 5- İğne oyları genellikle birlikte toplu halde üretilir Böylece toplumsal dayanışma, paylaşma dostluk arkadaşlık, yardımlaşma giderek anlam kazanır Aynı zamanda anlatılan öyküler masallar, bilmeceler halk edebiyatımızın zenginleşmesine ve kuşaktan kuşağa geçmesine yardımcı olur 6- İğne oyaları Ekonomiye katkıda bulunur Teknoloji'nin hızla gelişmesi, zevklerin sürekli değişmesine karşın ülkemizde ve dünyada el sanatları üzerine ilgi giderek artmaktadır Ancak içerik bakımından hızla değişmekte özgünlüğünü kaybetmekte olan geleneksel el sanatları ülkemizin araştırılıp korunması çeşitli yöntemlerle çoğaltılarak yaygınlaştırılması yeni ve çağdaş yorumlarla maddi kültürümüze katılması ve pazarlanması gereği ortaya çıkmaktadır Bu amaçla, geçtiğimiz yıl Kültür Bakanlığı tarafından uygulanan bir proje ile iğne oylarının, Türkiye'deki müzelerde özel koleksiyonlar resmi ve özel kuruluşlardaki envanteri çıkarılmış, öncelik sırasına göre, Namrun, Mudurnu, Nallıhan pilot bölge olarak seçilmişti Bu bölgelerdeki oya sanatçıları ile görüşülmüş, özgün oyalar satın alınmış, bölge özelliklerine göre üretilenler sergilenmiş ve Dosim aracılığı ile pazarlanmıştır Özellikle ev kadınları tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanan, bazı hasta ve çalışamayacak durumda olan ailelerin geçim kaynağı haline gelen bu proje bir süreden beri ne yazık ki uygulamadan kaldırılmıştır Türk halkının üstün zevkini zekasını incelik ve yaratıcılığını tamamiyle yansıtan iğne oyalarına ilgi giderek artmaktadır I Ö 2000 Yıllarına ait örnekleri tespit edilen oyaların 12 Yüzyılda Anadolu'dan Yunanistan'a oradan da İtalya Yolu ile Avrupa'ya geçtiği tahmin edilmektedir Oya bir bezemedir Süslemek anlamında kullanılan bu sözcük eski Türklerden günümüze kadar kullanıla gelmiştir 11Yüzyıl Türklerinde "ev bezendi" " Kadın Bezendi" yani (uragat Bezendi) (avrat bezendi) sözünü kullanıyorlardı Mısırdaki Memluk Türklerinde de Oya sözü "Oyu" şeklinde telaffuz edilirdi Kuman Türkleri kumaş ve taş üzerine nakış yapmak işine "ovuylamak" diyorlardı Oya Kırkız Türklerinde "oyum" şeklinde gelişmiştir Bugün Yaşama savaşı veren İğne Oyaları, Rize, Konya, Bursa, Kastamonu, İzmir çevresi Balıkesir Gönen, Kütahya Gediz, Muğla, Bafra, Ordu çevresi Bolu ve Namrun da yapılmaktadır Namrun (LAMPRON) , yeni adıyla Çamlıyayla; Tarsus'a 67 km mesafede, Berdan ırmağının iki büyük kolu arasında Toros dağlarının eteklerinde, üç tarafı dağlarla çevrili bir konumdadır Namrun'un en yüksek noktasındaki kale 11 y yyapılmıştır Namrun kalesi bu bölgenin tam ortasında bütün alana hakim durumdadır 1990 da ilçe olan Namrun – Çamlıyayla'da yerli halk kale eteğinde şehirli yaylacılar ise, sıcak yaz aylarında, kalenin etrafında oluşan yedi tepe üzerindeki yerleşim bölgelerinde yaşarlar Bu semtler, Cuma yakası, Mercimek, Kale önü-Kale ardı, çuvalgı, tepensesi, Çayır ekinliği, Göbter gibi yöresel olarak isimlendirilmişlerdir İğne oyası üç bin civarındaki yerli halk tarafından yapılmaktadır Türk halkının üstün zevkini, zekasını, incelik ve yaratıcılığını tamamiyle yansıtan İğne Oyaları "Oya Gibi" sözü ile de güzellik sembolü olmuştur Amerika Colorada Üniversitesi, Avrupa El Sanatlarını tanıtan bir film ve kitap projesi sadece Namrun iğne oyalarına yer verilmesi planlanmıştır Ayrıca Namrun İğne Oyaları Unicef Kartpostallarına konu olarak seçilmiştir Ancak bu ilginin yeterli olduğu söylenemez Bu konuda Milli Eğitim ve özellikle Kültür Bakanlığına büyük görevler düşmektedir Araştırmalarda yardımcı olmak, araştırmalara kaynak, malzeme, maddi imkan, örnek, araç-gereç bakımından yol gösterecek, geleneksel el sanatlarımızın özgünlüğü bozulmadan üretilip çoğaltılarak pazarlanmasını sağlayacak bir kuruluşa ihtiyaç olduğu açıktırİğne oyalarının kalite renk desen ve bölge özellikleri bozulmadan geliştirilebilmesi için mucize ve şahıslarda bulunan özgün örnekler malzeme motif ve renk olarak karakterlerini hiç değiştirmeden üretilmesi ve tanıtılması ve pazarlanması sağlanmalıdır Sonuç olarak, yalnız Türk'e özgü bu kültür hazinelerinin ulusal ve evrensel kültürdeki yeri ve önemi belirlenecektir kanısındayız alıntıdır |
|