Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiDÜŞÜNCE GELENEKLERİ İnsanların düşüncelerinin çoğu, dinler ve yasa gibi, eskiden beri süregelen inanışlara dayanır Herkesin konuştuğu gibi konuşmayı öğreniriz, herkesin düşündüğü gibi düşünmeyi de tanıtma örgüsü ile birlikte benimseriz; içimize yerleşen bu sağlam örgüyü artık sarsamayız, doğruluğundan kuşku duyamayız Tersine herkes bu dışardan gelme inanışı elinden geldiği kadar berkitmeye çabalar (Kitap 1, bölüm 2) Hiçbir iyi insan yoktur ki, bütün yaptıkları ve düşündükleri yasalara vurulursa hayatında on kez idamlık suç işlememiş olsun, hem de ceza görmeleri ve yitirilmeleri çok yazık ve çok haksız da olsa Öyle insan da vardır ki yasalara uymayan hiçbir şey yapmamış da olsa iyi insan diye övülmeyi haketmez ve filozof onu haklı olarak kırbaçlar (Kitap 3, bölüm 9) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiYASALAR Aklın o kadar çeşitli yolları vardır ki hangisinden gideceğimizi bilemeyiz Görgünün de öyle Olaylara bakarak çıkarmak istediğimiz sonuçlar pek inanılır gibi değildir Çünkü olaylar hiçbir zaman eşit olmazlar Bu dünyada gördüğümüz şeylerin ortak özelliği ayrı ve değişik olmalarıdır Bununla birlikte yasaları çoğaltarak yargıçların yetkilerini daraltmak, yargılara sınır çizmek düşüncesine de yanaşmıyorum Bu düşüncede olanlar şunu unutuyorlar ki, yasaları yapmakta olduğu kadar onların yorumlanmasında da özgürlük ve yetki vardır Yargıçlarımızı yasalar üzerinde düşünce yürütmek ve karar vermek işinde o kadar serbest bıraktık ki hiçbir özgürlük bundan daha keyfi, bundan daha geniş olmaz Yasa adamlarımız binbir çeşit özel durum düşünüp her biri için ayrı yasa yapmakla ne kazandılar? Bunları ne kadar çoğaltsak insan işlerinin sonsuz değişikliğini karşılayamayız Bu yasaları yüz kez daha artırsanız, gelecekteki olaylar arasında öyleleri bulunacaktır ki bizim yaşamdan alıp kitaba koyduğumuz olaylardan hiçbirine benzemeyecek yeni maddeler koymayı gerektirecektir Durmadan değişen insan durumlarının değişmez yasalarla ilgisi pek azdır En iyi yasalar en az ve öz, en genel olanlardır Bana sorarsanız yasalar bizimkiler kadar çok olacağına hiç olmasa daha hayırlıdır Doğanın yasaları bizim yazdıklarımızdan her zaman daha akıllıcadır (Kitap 3, bölüm 13) Bir kavgaya sudan nedenlerle katılanların, sudan nedenlerle ayrılıvermeleri olağandır (Kitap 3, bölüm 10) Bütün kamusal eylemler kararsız ve değişken yorumlara uğrar, çünkü çok fazla insan akıl yürütür onlar üstüne (Kitap 3, bölüm 10) Ben insanın iş görmesini, yaşama çabasını uzatabildiği kadar uzatmasını isterim Ölüm, lahanalarımı dikerken bulmalı beni; ama ölüm korkusu, hele kusurlu bahçemi yitirme korkusu içinde değil (Kitap 1, bölüm 20) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiSÖZ ÖZGÜRLÜĞÜ İster sözle olsun, ister davranışla, zorbalığın her çeşidinden nefret ederim Düşüncemizi duyular yoluyla aldatan gösterişlere her zaman karşı koymuşumdur Üstün sayılan insanlara yakından bakınca anladım ki çoğu, herkes gibi insandır Rarus enim ferme sensus communis in illa (Juvenalis) Yüksek mevkilerde sağduyuya az raslanır Kralların şaştığım tarafı, hayranlarının bu kadar bol olmasıdır Her şeyimizi emirlerine verelim, ama düşüncemiz bize kalsın Önlerinde bükülen, dizlerimiz olsun, aklımız değil Melanthius'a Dionysios'un bir tragedyası hakkında ne düşündüğünü sormuşlar: Laf kalabalığından tragedyayı görmedim ki, demiş Onun gibi, büyüklerin nutukları üstüne hüküm verecek olanlar da şöyle diyebilirler: Bu kadar ciddilik, büyüklük, şatafat içinde sözlerinin gerçek anlamı anlaşılmıyor ki Bilgiçlik, çok yüksek mevki ve ünlerle de bir araya geldi mi, büsbütün tehlikeli oluyor Geçen gün bir yerde dev ünlü bir adam, masasında rahat rahat konuşulan önemsiz bir konuya karıştı ve söze şöyle başladı: Kim böyle düşünmüyorsa yalancıdır, cahildir İnsan düşüncesi böyle bir yola saptı mı hançerinizi hazırlayın tetik durun (Kitap 3, bölüm 7) Her okuldan bütün filozofları birleştiren genel bir anlaşma varsa o da en iyi şeyin ruh ve beden rahatlığı olduğudur, ama nerede, kimde bulabiliriz bu rahatlığı? (Kitap 3, bölüm 2) Güzel eylemlerin karşılığını başkalarından beklemek, çok kararsız ve bulanık bir varlığa bel bağlamak olur (Kitap 3, bölüm 2) Ben ne isem, ne durumdaysam, eylemlerim de ona göre, ona uygun olur (Kitap 3, bölüm 2) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiVİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ İyi niyetlerin, ölçüsüzce yönetildikleri zaman, insanları çok kötü sonuçlara götürdüğü oluyor Fransa'yı iç savaşlarda bunaltan bugünkü çatışmada tutulacak en iyi, en sağlam yol kuşkusuz ülkenin eski dinini, düzenini sürdüren yoldur Ama bu yolu tutanlar arasında (çünkü sözünü ettiklerim bu yoldan yararlanıp özel kinlerini boşaltanlar, cimriliklerini doyuranlar, krallara yaranmak isteyenler değil, dinlerine gerçekten bağlı olanlar, yurtlarında barışı, güveni kutsal bir sevgiyle yaşatmak isteyenlerdir), evet bu berikiler arasında diyorum, birçokları var ki tutkuları yüzünden aklın sınırları dışına çıkıyorlar, haksız, hoyratça ve çılgınca davranışlara kapılıyorlar bazen Dinimizin yasalarla egemen olmaya başladığı ilk zamanlarda, inanç çabasının birçoklarını her çeşit pagan kitaplarına saldırttığı, bu yüzden aydın kişileri eşsiz hazinelerden yoksun bıraktığı su götürmez Bence bu kargaşanın bilimlere ve sanatlara verdiği zarar, barbarların çıkardığı bütün yangınlardan daha büyük olmuştur Cornelius Tacitus iyi bir kanıtıdır bunun; çünkü akrabası olan imparator Tacitus onun kitaplarını özel bir buyrukla bütün kitaplıklara koydurttuğu halde, bizim inancımıza uymayan birkaç cümle yüzünden bu kitapları yoketmek isteyenlerin elinden bir teki bile sağlam kurtulamamıştır Şunu yaptılar: Bizden yana olan bütün imparatorlara hiç çekinmeden yalan övgüler buldular, bize karşı olanlarınsa her yaptıklarını toptan lanetlediler dönme adını verdikleri Julianus'a yaptıkları gibi Aslında eşine az raslanır çok büyük bir insandı o Filozofların dedikleri içine iyice işlemiş, bütün eylemlerini onlara uydurmaya çalışmıştı Gerçekten hiçbir erdem yoktur ki onda pek seçkin örnekleri bulunmasın İffetten yana (ki bütün hayatı bunu açıkça ortaya koyar) onu İskender'e ve Scipio'ya benzetirler kendisine getirilen çok güzel tutsak kadınlardan hiçbirini görmek bile istemedi, oysa en diri gençlik çağındaydı; çünkü Partlar onu öldürdükleri zaman daha otuz bir yaşındaydı Adaletine gelince, çatışanları ayrı ayrı dinlemek zahmetine katlanırdı; üstelik karşısına çıkanların hangi dinden olduklarını merak edip sorar, ama bizim dinimizden olanlara karşı duyduğu hasımlık adalet terazisinde hiç de ağır basmazdı Kendiliğinden birçok iyi yasalar koydu ve öncekilerin aldığı baçların, vergilerin çoğunu kaldırdı Yaptıklarını gözleriyle görmüş iki iyi tarihçi var Bunlardan biri, Marcellinius, tarihinin birçok yerlerinde Julianus'un Hıristiyan edebiyatçı ve gramercilerin okul ve öğretimlerini yasaklamasını kınar ve bu yaptığının dile düşmeyip unutulmasını dilediğini söyler Bizimkilere karşı daha kötü şeyler yapmış olsaydı, bize sevgisi olan bu tarihçi onları da yazmayı unutmazdı elbet Bu imparator bizlere karşı sertti doğrusu, ama zalimce düşman değildi Şu hikayeyi bizimkilerin kendileri anlatır: Julianus bir gün, Galkedonya kenti çevresinde dolaşırken, oranın piskoposu gözleri kör Marius'a: İsa'ya hıyanet eden kötü insan; demek cüretinde bulunmuş, buna karşı İmparator yalnızca: Git, zavallı adam, git, yitirdiğin gözlerine ağla, demekle yetinmiş, Piskopos da buna şu karşılığı vermiş: İsa'ya şükrediyorum, senin hayasız yüzünü görmemem için gözlerimi kör etti Derler ki filozofça bir sabır gösterisi yapıyormuş bunu söylerken Ne denirse densin, bu olay onun bizlere ettiği söylenen zulümlere ömek gösterilmez pek Öteki tanık tarihçimiz Eutropius: Hıristiyanlığın düşmanı, ama hiç kan akıtmayan bir düşmanıydı, der Adaleti üstüne şunu da söyleyebiliriz ki, gösterdiği bütün sertlik olsa olsa, imparatorluğunun başlangıcında kendinden önceki imparator Konstantin'in yolunda gidenlere karşı olmuştur Tok gözlülüğüne gelince, herhangi bir asker gibi yaşamış ömrü boyunca; barış zamanında savaşın yoksulluklarına alışmak ister gibi beslemiş kendisini Öylesine uyanık kalmış ki her zaman, üçe dörde böldüğü gecenin en azıymış uykuya verdiği; üst yanını kendi gözüyle ordusunu ve bekçilerini görmeye ya da okumaya vermiş Bütün değerleri arasında her türlü edebiyattan anlayışı başta gelir Derler ki, Büyük İskender yattığı zaman, uyku düşünmesine, okumasına engel olmasın diye yatağının yanına bir leğen koydurur ve bir bakır top tutarmış yatak dışına uzanan elinde; uyku bastırdı mı top parmaklarından leğene düşecek, o da gürültüden uyanacak Julianus istediğini öyle gergin bir ruhla isterdi ki, şaşılası perhizciliği dolayısıyla da başı o kadar az dumanlanırdı ki, uyumamak için böyle yollara başvurmak gereğini duymazdı Askerlik bilgisine gelince, bir büyük komutanın bütün yetkileri vardı onda Zaten bütün ömrü savaşlarda geçti, en çok da Fransa'da Almanlar ve Franklarla savaştı Tarihte ondan çok serüvenleri olmuş, kendini ondan daha çok gösterme fırsatı bulmuş adam azdır Ölümü Epaminondas'ınkine benzer: Bir okla vurulur, oku kendi eliyle çıkarmaya çalışır ve çıkaracakken eli kesilip tutamaz olur O halinde, askerlerini coşturmak için kapışma yerine götürülmesini ister askerleri savaşı yiğitçe onsuz sürdürürler, gece iki orduyu ayırıncaya kadar Felsefe ona hayatı ve insan durumlarını küçümsemeyi öğretmişti Ruhların ölmezliğine de sağlam bir inancı vardı Din konusunda, tutumu toptan bozuktu Bizim dinimizi bıraktığı için dönme demişler kendisine; oysa benim aklıma daha yakın gelen, Hıristiyanlığı zaten içtenlikle benimsememiş, yasaların hatırı için ve imparatorluğu avucuna alıncaya kadar benimser görünmüş olmasıdır Kendi dininde öylesine kör inançları vardı ki, çağında kendi dindaşları bile alay ediyorlardı onunla: Partları yenseydi kurban kesmekten öküzlerin neslini kuruturdu, diyorlardı Kahinlik bilgisine de kaptırmış kendini Her çeşit fal belirtilerine önem veriyormuş Ölürken tanrılara şükretmiş kendisini habersiz öldürmek istemediler, öleceği yeri ve saati çok önceden bildirdiler, onu şanı onuru içinde yiğitçe ölmeye değer gördüler diye Marcus Brutus gibi o da önce Galya'da, sonra İran'da ölümüne yakın garip görüntülerle karşılaşmıştı Vurulduğu zaman sözde: Beni yendin, Nazaretli (İsa), ya da: Gözün aydın, Nazaretli, demişmiş Demiş olsaydı, orduda yanında bulunmuş, ölümü sırasında her yaptığını, her söylediğini izlemiş olan benim tanık tarihçiler unutmazdı bunu ve buna benzer başka uydurmaları Asıl konumuza dönelim: Marcellinus der ki, o içinden hep pagandı, ama askerlerinin çoğu Hıristiyan olduğu için açığa vurmuyordu bunu Sonunda kendini yeterince güçlü bulunca tanrıların tapınaklarını açtırdı ve putlara tapılması için elinden geleni yaptı Yaptıklarından biri de şu oldu: Konstantinopolis'de Hıristiyan kilisesinin başındakiler arasında çatışmalar yüzünden halkın birbirinden koptuğunu görünce sarayına çağırdı onları, halkı birbirine düşürmelerine çattı, buna son vermelerini, herkesin kendi inancına korkusuzca bağlı kalabilmesi gerektiğini söyledi Titizlikle istediği bu vicdan özgürlüğünün ayrılmaları, bölünmeleri daha artıracağını ve böylece halkın kendisine karşı birlik olmasını önleyeceğini umuyordu; çünkü kimi Hıristiyanların zalimliğini görerek dünyada insana insan kadar kötülük edebilecek hiçbir hayvan olmadığını anlamıştı Söylemek istediği buydu aşağı yukarı İşin düşündürücü yanı şudur ki; İmparator Julianus'un halk arasında anlaşmazlığı körüklemek için başvurduğu vicdan özgürlüğünü bizim krallarımız iç savaşı söndürmekte kullanıyorlar şimdi Bir bakıma denebilir ki, tarafları inançlarını sürdürmekte serbest bırakmak, ayrılığı yaymak geliştirmek, hiçbir sınırla, yasa engeliyle dizginlenmediği için büsbütün artırmak olur Bir bakıma da denebilir ki tarafları inançlarını yürütmekte alabildiğine serbest bırakırsak, kolaylık ve rahatlık onları yumuşatır, gevşetir azlığın, yeniliğin, zorunluğun sivrilttiği dürtü körletilmiş olur Ama ben, krallarımızın dindarlık onuruna saygıyla, daha çok şuna inanıyorum ki, istediklerini yapmadıkları için, yapabildiklerini ister göründüler (Kitap 2, bölüm 20) Ben derim ki erkekler ve dişiler aynı kalıptan çıkmadır eğitim ve gelenekler dışında, büyük bir ayrılık yoktur aralarında (Kitap 3, bölüm 5) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiKİTAPLAR İki alışveriş, (dostluk ve aşk) raslantılara ve başkalarına bağlıdır; biri aramakla bulunmaz kolay kolay, öteki yaşla solar gider Onun için yaşamımı doldurup doyuramazdı onlar Üçüncü alışveriş, kitaplarla kurduğumuz ilişkidir ki daha sağlam ve daha çok bizimdir Ötekilerin başka üstünlükleri vardır, ama bu üçüncüsü daha sürekli ve daha kolayca yararlıdır Ömür boyu yanı başımda, her yerde elimin altındadır Kitaplar yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur, hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar Öyleyken, onları yalnız daha gerçek, daha canlı, daha doğal rahatlıklar bulamadığım zaman aramama hiç de kızmaz, her zaman aynı yüzle karşılarlar beni Atını yularından tutup ardından çekene yürümek kolay gelir, derler Bizim Jacques, Napoli ve Sicilya kralı, o genç, güzel, gürbüz adam, sedyeyle taşıtırmış kendini uzun yollarda, başı fukara işi bir yastığa dayalı, boz kumaştan bir giysi ve takkeyle; ama şahane bir alay gelirmiş ardından: Tahtırevanlar, yularından çekilen türlü türlü binek atları, rütbeli cübbeli kodamanlar, görevliler: Bu ne perhiz, bu ne turşu dedirtecek gibi İyileşmek elinde olan bir hastaya acınmaz Pek doğru olan bu atasözünü ben denemiş ve kullanmış olarak, kitaplardan gördüğüm yarar için söyleyebilirim Gerçekten ben kitapları, kitap nedir bilmeyenlerden fazla kullanmam diyebilirim Cimriler nasıl günün birinde kullanacağım diye hiç dokunmazlarsa definelerine, ben de öyle saklarım kitaplarımı Ruhum onların benim olmasıyla doyar, yetinir Savaşta, barışta, kitapsız yola çıktığımız olamaz; yine de hiç kitap açmadığım günler, aylar olur Biraz sonra, yarın, canım istediği zaman okurum derim Zaman yürür gider beni dertlendirmeden; çünkü kitaplarımın dilediğim zaman bana sevinç verecekleri, yaşamama destek olacakları düşüncesi anlatabileceğimden daha büyük bir rahatlık verir bana İnsan yaşamı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım (Kitap 3, bölüm 3) Vermekte aşırı giden bir kralın uyrukları istemekte aşırı giderler Akla göre değil örneklere göre pay biçerler kendilerine (Kitap 3, bölüm 6) Bir düzeni sarsanlar, onun yıkılmasıyla ilk ezilenler olur çoğu kez Kargaşalığı çıkaran, yararını kendi görmez pek; Başka balıkçılar için suları bulandırmış olur (Kitap 1, bölüm 23) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiDÜNYA YURTTAŞLIĞI Sokrates söylemiş diye değil, kendi yaratılışıma uyarak, üstelik aşırılığa bile kaçarak, bütün insanları hemşerim sayıyorum Bir Polonyalı'yı tıpkı bir Fnansız gibi kucaklıyorum, dünya ile akrabalığımı kendi ulusumla akrabalığımın üstünde tutuyorum Doğduğum yerin pek o kadar düşkünü değilim Kendi düşüncemle vardığım yeni bilgiler, bana yalnız esintilerle edindiğim hazır ve gelişigüzel bilgilerden daha değerli gelir Kendi kazandığımız temiz dostluklar nerde, iklim ve kan dolayısıyla bağlı olduğumuz dostluklar nerde! Doğa bizi özgür ve bağımsız yaratmış, bizse tutup kendimizi birtakım çemberler içine hapsediyoruz Talih bazı olayları ustaca düzenliyor sanki: Helena oğlu Konstantin, Bizans imparatorluğunu kurdu ve bu imparatorluk Helena oğlu Konstantin'le sona erdi (Kitap 1, bölüm 34) İlgimizi anlattığı şeylere değil, kendisine çeken söz ustatığından nefret! (Kitap 1, bölüm 25) BAŞTAKİLER VE BİZ Bizi yöneten, dünyayı ellerinde tutan kimselerin bizim kadar akıllı olması, bizim yapabileceğimiz kadarını yapması yetmez Bizden çok üstün değillerse bizden çok aşağı sayılırlar Çok şeyler vadettikleri için çok şeyler vapmak zorundadırlar (Kitap 3, bölüm 7) Başkalarından aktardığım sözleri kendi söylediklerimi değerlendirecek biçimde seçebilmiş miyim, ona bakılsın Çünkü ben, kimi zaman dilimin, kimi zaman kafamın yetersizliği yüzünden gereğince söyleyemediğim şeyleri başkalarına söyletirim Aktardığım sözleri saymam, tartarım (Kitap 2, bölüm 10) Kendimle oynadığım zaman, kimbilir; belki benim onunla oyalandığımdan çok o benimle oyalanıyor (Kitap 2, bölüm 12) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiYABANCIDAN KAÇINMA Bizim Fransızların bir huyu var: Kendi bildiklerine benzemeyen bir yaşayış, bir hal gördüler mi şaşırır, ürkerler Bunda o kadar ileri giderler ki Fransız olmaktan utanacağım gelir Köylerinden çıktılar mı sudan çıkmış balığa dönecekler neredeyse Nereye giderlerse gitsinler kendi adetlerini de birlikte götürür, yabancı adetleri kötü görürler Macaristan'da bir Fransız gördüler mi bayram eder, canciğer olur ve kafa kafaya verip gördükleri barbarca şeyleri çekiştirmeye başlarlar Bir şey Fransız olmadı mı barbardır onlara göre Üstelik bunlar yabancıları tanıyabilen zeki Fransızlar'dır Çoğu, bir yere, dönmek için gider Seyahatlerinde içlerine kapanır, her şeyden gocunur, konuşmaz, kimseye açılmazlar: Dünyalarına yabancı bir hava bulaşacak diye ödleri kopar (Kitap 3, bölüm 9) Hizmetçilerimiz bize kuşlardan, atlardan, köpeklerden daha ucuza hizmet ediyorlar, üstelik bu hayvanlara gösterdiğimiz meraklı, özenli dikkati de göstermiyoruz hizmetçilerimize (Kitap 2, bölüm 12) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiHALK VE KRAL Kral Hieron'un en çok yakındığı şey, insan yaşamının en güzel, en tatlı meyvesi saydığı dostluktan, karşılıklı bağlanmadan yoksunluktur Benim için elinden geleni ister istemez yapacak olan bir insanın sevgisine, iyi niyetine nasıl inanabilirim? Önümde eğilip bükülmesinin, bana diller dökmesinin ne değeri olabilir? Bunları yapmazlık edemez Bizden korkanlardan gördüğümüz saygı, saygı değildir Onların saygısı bana değil, krallığadır Maximum hoc regni bonum est Quod facta domini cogitur populus sui Quam ferre tam laudare (Seneka) Hükümdarların kavuştukları en büyük nimet, Halkın hem dertlerini çekmeği hem de üstelik Onları övmek zorunda olmasıdır Kralın iyisi kötüsü, sevileni sevilmeyeni hep aynı saygıyı görür Bir kralsam, halkın bana çatmaması beni sevmesine alamet sayılmaz, çünkü çatmak istese çatamazdı Ardımdan gelenler dostum oldukları için gelmiyorlar; halleşip dertleşemeyen insanlar arasında dostluk olamaz O kadar yükseklere çıkmışım ki insanlarla alışverişim kalmamış, birbirimizden çok ayrılmış, çok uzaklaşmışız (Kitap 1, bölüm 42) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiPAZARLIK Para vermekten haz duyarım; omuzlarımdan bir yük atmış, bir çeşit kölelikten kurtulmuş gibi olurum Ayrıca para verirken doğru bir iş yapmanın, başkasını memnun etmenin keyfini duyarım Ama hesap, kitap pazarlık isteyen alışverişlere yanaşmam; bu türlüsünü benim yerime yapacak kimse olmadı mı, işin uzamasına meydan vermem Yaratılışıma çok aykırı gelen o iğrenç konuşmalara düşmektense bırakır kaçarım Dünyada pazarlık kadar iğrendiğim bir şey yoktur (Kitap 1, bölüm 13) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiSAVAŞ ÜSTÜNE Gelelim savaşa: İnsanların en büyük, en şatafatlı eylemlerinden biri olan savaşı, bizim hayvanlara üstünlüğümüzü göstermekte mi kullanacağız, yoksa tam tersine, budalalığımızı, eksikliğimizi mi? Doğrusu, birbirimizi paralayıp öldürme, kendi türümüzü yıpratıp yoketme sanatımızın, bu sanattan yoksun olan hayvanları imrendirecek bir yanı olmasa gerek Ne zaman bir aslanı daha güçlü bir aslan öldürdü? Hangi ormanda Büyük domuzun dişi küçük domuzu paraladı? (Juvenalis) Ama hayvanların tümü bu marifetten uzak kalmış da denemez: Bal arıları arasında da azgın çatışmalar olur, iki hasım ordunun başları bizim krallar gibi davranırlar: Bir kavgadır kopar iki bey arasında çoğu kez O zaman seyredin arı milletindeki azgınlığı; O coşkun vızıltılı savaş hengamesini (Vergilius) Bu yaman tasviri her görüşümde insanların saçmalığını, budalalığını okur gibi olurum onda Çünkü azgınlığı ve korkunçluğuyla insanı kendinden geçiren savaş tepinmeleri, o gümbürtü ve çığlık kasırgası Kimi yerde bir parıltı sarar gökleri Ayak patırtıları yükselir her yandan Dağlara çarpan bağrışmalar Yankılanır yıldızlara doğru (Lucretius) O kaç binlerce silahlı insanın korkunç düzenliliği, bunca azgınlık, bunca coşkunluk, bunca yiğitlik Bütün bunların ne boş nedenlerle parlayıverdiğini ve ne sudan nedenlerle sönüverdiğini düşününce gülüyor insan: Paris'in aşkıymış derler Hellenlerle Barbarları savaşa sokan (Horatius) Paris'in zamparalığı yüzünden koca Asya savaşlarla bitti tükendi Bir tek adamın tutkusu, bir kırgınlık, bir keyif, bir karı koca kıskançlığı, ringa balığı satan iki kadının birbirini tırmıklamasına değmez Böylesine nedenler bütün o büyük hengamenin canı, ilk hızı olabiliyor Savaş çıkaranların kendilerine inanır mısınız? Dinleyin imparatorların en büyüğünü, en çok zafer kazanmış olanını, en güçlüsünü; bakın nasıl eğleniyor kendi kendisiyle, çocukça hoşlanarak nasıl alay ediyor karadan, denizden giriştiği birçok savaşlarla, ardından giden beşbin insanın kanıyla, canıyla, seferleri uğruna dünyanın iki büyük parçasında harcanan nice güçler ve zenginliklerle: Antonius Glaphyra ile yatır diye benim de Fluvia ile yatmam gerekirmiş, Fluvia ya göre Yatacak mıyım ben şimdi Fluvia ile, Manius'la da mı yatacağım gerekiyor diye? Kendine gel! Ya savaş, ya yatak diyor kadın Ne demek? Canım mı daha değerli, erkekliğim mi? Çalsın savaş boruları! (Martialis) İşte o büyük ordu, yeri göğü titreten o binbir yüzlü, binbir ayaklı ordu: Likya denizi üstünde ak dalgalar yuvarlanır gibi Sert Orion kış sularına gömüldüğü zaman, Ya olgun yaz buğdayları gibi Hermus'un, Likya'nın sarışın, ovalarında, Ürperiyor çiğnenen toprak, gümbürdüyor kalkanlar (Vergilius) Binlerce kollu, binlerce kafalı bu azgın dev nedir aslında? Hep aynı zavallı, dertli, cılız insanoğlu! Kızışıp kaynaşan bir karınca yuvasından başka bir şey mi ki bu? Kara tabur ilerliyor ovada (Vergilius) Ters bir rüzgar, bağrışan bir karga sürüsü, bir atın sürçmesi, yukarıdan bir kartalın geçivermesi, bir rüya, bir ses, bir görüntü, bir sabah sisi yeter bu devi yıkıp yere sermeye Güneşin bir ışını vurmaya görsün yüzüne, eriyip dağılıverir Biraz toz serpiverin gözlerine (bizim şairin arılarına serpildiği gibi) bakın nasıl kopup param parça oluyor sancak erleri, alaylar, başlarında büyük Pompeius'la birlikte; çünkü oydu sanırım Sertorius'un bu yaman silahlarla İspanya'da yendiği Aynı silahları Eumenes Antigonus'a, Surena Crassus'a karşı kullanmıştı O azgın yürekler, o korkunç cenkler, Biraz toz atın durulur hepsi (Vergilius) Bizim arıları bile salsanız üstüne, güçleri ve yürekleri yeter o devi bozmaya Daha geçenlerde Portekizliler, Xiatima'da Tamyl şehrini kuşatmışlardı Arısı bol olan bu şehir halkı surların üstüne yüzlerce kovan getiriyorlar; ateş yakıp arıları dumanla birden öyle salıyorlar ki dışarı, saldırılarına ve iğnelerine dayanamayan düşman bırakıp gidiyor kuşatmayı İmparatorların ruhlarıyla çarıkçıların ruhları aynı kalıptan çıkmadır Kralların gördüğü işlerin önemine, ağırlığına bakıp öyle sanıyoruz ki bunları yaptıran nedende önemli ve ağırdır aldanıyoruz Onları davranışlarında dürtükleyip durduran nedenler bizimkilerden başka türlü değildir Bizi bir komşumuzla kapıştıran nedenin aynısı krallar arasında bir savaş koparır Bize bir uşağı kırbaçlatan nedenin tıpkısı bir krala düştü mü bir ili yıktırır ona Onların istedikleri de bizimkiler gibi sudan, ama yapabildikleri daha fazla Bir peynir kurduyla bir fili aynı iştahlardır dürtükleyen (Kitap 2, bölüm 12) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiBİLGELİK VE MUTLULUK Çağımda yüzlerce işçi, yüzlerce çiftçi gördüm ki üniversite rektörlerinden daha bilge ve daha mutluydular ve ben daha çok onlara benzemek isterdim Öğrenim bence yaşamaya yararlı şeyler arasındadır: Şeref, soyluluk, saygınlık gibi, ya da çok çok güzellik, zenginlik ve benzeri üstünlükler gibi: Bunlar yararlı olmasına yararlıdırlar, ama uzaktan, kendi varlıklarından biraz daha çok bizim sanrımızla yararlıdırlar yaşamaya İnsan topluluğunda yaşamak için bize turnalar ya da karıncalardan fazla görevler, yasalar gerekli değildir pek Hem görmüyor da değiliz ki bu hayvanlar bilgin olmaksızın pek düzenli yaşıyorlar İnsan bilgeliğe erse, her şeye hayatına yararlı ve gerekli olduğu ölçüde değer verir Bizi eylemlerimiz ve davranışlarımızla ölçecek olsalar bilgisizler arasında bilgililerden daha çok sayıda iyi insan çıkar; iyi derken de her türlü erdemi düşünüyorum Bana öyle geliyor ki eski Roma'da, kendi kendini batıran o bilgin Roma'da daha büyük değerde insanlar vardı Başka yanları hep benzer olsa da dürüstlük ve yürek temizliği eski Roma'nın ayrıcalığıdır; çünkü o şaşılası bir sadelikle yaşamasını bilmişti (Kitap 2, bölüm 12) --->: Montaigne - Denemeler II frmacil sayfa 2iki --->: Montaigne - Denemeler II |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiÖFKE ÜSTÜNE Plutarkhos hep hoştur, ama insan halleri üstüne düşüncesini söylerken eşi yoktur Lykurgos'la Numa'yı karşılaştırırken çocukların eğitimini babalarına bırakmanın ne büyük bir saflık olduğunu o kadar güzel anlatır ki Devletlerin çoğu herkesi, kadınlarını ve çocuklarını diledikleri gibi yönetmekte serbest bırakır, onlar da masallardaki devler gibi akıllarına esen her deliliği yaparlar Galiba yalnız Lakedemonyalılar ve Giritliler çocukların eğitimini yasalara bağlamışlar Bir devlette her şeyin çocuk eğitimine bağlı olduğunu kim bilmez? Ama yine de çocukları hiç düşünmeden, ne kadar deli ve kötü olurlarsa olsunlar, ana babalarının keyfine bırakırız Kaç kez sokaktan geçerken öfkeden kudurmuş bir baba veya ananın çocukları öldüresiye dövdüklerini görmüş, oğlancıkların öcünü almak için ana babalarına türlü oyunlar oynamayı kurmuşumdur Döverken gözleri öfkeden alev alev yanar, daha yeni sütninenin kucağından çıkmış bir çocuğa gırtlaklarını yırtasıya bağırırlar, suratları allak bullak olur Hippokrates'e göre de en tehlikeli hastalıklar insanın yüzünü değiştiren hastalıklardır Dayaktan sakatlanmış, sersem olmuş nice çocuklar vardır Ama devletimizin yasaları yine bu işe karışmaz, sanki bu sakatlar, bu sersemler bizim toplumumuzda yaşamıyormuş gibi! Hiçbir şey öfke kadar insan düşüncesini sapıtamaz Öfkesine kapılıp bir suçluyu idama mahkum eden bir yargıca ölüm cezası vermekte kimse duraksamaz Öyleyse neden babaları ve öğretmenleri öfkeli iken çocukları dövmekte serbest bırakıyoruz? Bu artık eğitim olmaktan çıkıyor, öc alma oluyor Ceza çocuklara verilen bir ilaç sayılmalı, öyle verilmelidir Bir doktorun hastasına karşı öfkelenmesini kabul edebilir miyiz? Öfkeli olduğumuz sürece hizmetçilerimize el kaldırmak doğru değildir Kalbimizin fazla çarptığını, kanın yüzümüze çıktığını hisseder etmez sorunu kapatmalıyız Öfkemiz geçtikten sonra her şeyi başka türlü göreceğiz Kızdığımız zaman bağıran, konuşan biz değil, hırsımızdır Nasıl sis içinde her şey olduğundan daha büyük görünüyorsa hırs içinde de suçlar büyüdükçe büyür Canı su içmek isteyen içer: Ama canı ceza vermek isteyen veremez Ağır başlı ve ölçülü cezaları suçlu hem daha kolay kabul eder, hem de onların yararını görür Öfkesine kapılmış bir adamın verdiği cezayı kimse hak ettiğine inanmaz Öfke kendi kendinden hoşlanan, kendi kendini şişiren bir hırstır Hepimizin başına sık sık gelir Bir şeye yanlış yere kızarız, bize aldandığımızı ispat eden tanıtlar getirirler bu sefer de doğrunun kendisine, suçsuzluğuna içerleriz Bunun çok güzel bir örneğini eskilerden okumuştum, hiç aklımdan çıkmaz Her bakımdan değerli, doğru bir insan olan Piso bir askerine kızmış, çayırdan dönerken arkadaşının nerede kaldığını bilmiyor diye Öyleyse sen onu öldürdün demiş ve adamı birdenbire ölüme mahkum etmiş, tam asılacağı sırada kaybolan arkadaşı çıkagelmiş Bütün ordu bayram etmiş, iki arkadaş sarılıp birbirlerini öpmüşler, cellat da ikisini almış Piso'ya götürmüş Herkes onun da bu işe sevineceğini sanıyormuş Tam tersi olmuş: Henüz geçmemiş olan öfkesi, kendini utandıran bu gerçek karşısında büsbütün artmış ve hırsının bir anda aklına getirdiği şeytanlıkla suçluları üçe çıkarmış, bir kişinin masum çıkması, üç kişinin birden başını yemiş Birinci askeri ikincisini kaybettiği için, ikincisini kaybolduğu için, celladı da verilen emri yerine getirmediği için ölüme mahkum etmiş Öfke saklanmaya da gelmez, büsbütün içimize işler Demosthenes bir meyhaneye girmiş, kimse görmesin diye arkalarda bir yer arıyormuş Diogenes görmüş ve demiş ki: Ne kadar arkalara gidersen meyhaneye o kadar girmiş olursun (Kitap 2, bölüm 22) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiKÖRÜKÖRÜNE İNANMAK Öyle köylüler biliyorum ki ayaklarının altını yakmışlar, bir tüfeğin tetiği altında parmaklarının ucunu ezmişler, başlarını cendereye sokup gözlerini kan içinde dışarı fırlatmışlar, yine de ağızlarından söz alamamışlar Bir tanesini gözümle gördüm: Ölmüş sanarak bir çukura atmışlardı; boynundaki ip hala duruyordu; bu iple onu bütün gece bir atın kuyruğuna bağlayıp sürüklemişlerdi Öldürmek için değil, salt eziyet etmek için, yüz yerine hançer saplamışlardı Kendisiyle konuştum; bütün bunlara katlanmış, sonunda da kendini kaybetmiş; istedikleri sözü söylemektense, bin kez ölmeyi göze almış Çektiği acılar yanında ölüm hiç kalırdı Hem de bu adam o semtin en zengin çiftçilerinden biriydi Nice insanlar kendilerinin olmayan inanışlar için, başkalarından aldıkları, ne olduğunu bilmedikleri fİkirler için ses çıkarmadan diri diri yanmışlardır (Kitap 2, bölüm 22) |
Montaigne - Denemeler İi |
10-24-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Montaigne - Denemeler İiÖDEMELİ KÖTÜLÜK Geçenlerde Armagnac'daydım; yakınlarımdan birinin çiftliğinde herkesin hırsız lakabıyla bildiği bir köylü tanıdım Yaşamını kendisi anlattı Dilenciymiş eskiden; ekmeğini kendi el emeğiyle kazansa bile yoksullukla başedemeyeceğini anlayınca hırsızlık etmeyi düşünmüş Bütün gençliği boyunca bu meslekte çalışmış ve kol gücü sayesinde hiç yakalanmamış; çünkü başkalarının tarlasını, bağını soyuyormuş, ama uzağa gidiyormuş bu iş için ve öylesine dolu çuvallarla dönüyormuş ki bir gece içinde bunca yükü başka yerden taşımış olabileceği kimsenin aklından geçmiyormuş Ayrıca verdiği zararı ona buna ölçüyle dağıtıyormuş ki kimsenin payına düşen pek önemli olmasın Bugün yaşlanmış artık ve kendi durumunda zengin sayılırmış; bunu o işe borçlu olduğunu açıkça söylüyor Tanrının kendisini hoşgörmesi için de, mallarını çaldığı insanların varislerine iyilik etmeye çalışıyormuş (hepsine birden yardım edemezmiş çünkü) mirasçılarına yükleyecekmiş bu görevi, kime ne zarar verdiğini yalnız kendisi bildiğinden Doğru olsun olmasın, bu sözlerden anlaşılıyor ki hırsızlığı ayıp sayıp kötülüyor, ama yoksulluk kadar değil Hırsızlık ettiğine pişman, ama yoksulluktan kurtulmanın böyle ödemeli bir yolunu bulduğuna pişman değil Bu türlü bir kötülük ne bizi kendine maleden, kafamızı kendine uyduran cinsten bir alışkanlık, ne de ruhumuzu sarıp körleştiren, düşüncemiz ve her şeyimizle bizi birden kötülüğün buyruğuna kaptıran bir azgınlıktır (Kitap 3, bölüm 1) |
|