Hellenistik Dönemde Sanat |
10-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hellenistik Dönemde SanatHellenistik Dönemde Sanat MÖ 4 yüzyıl ve Hellenistik dönem (MÖ 330-30) mimarlığının en önemli örnekleri Priene Athena Tapınağı ve Didyma’daki Apollon Tapınağı’dır Hellenistik dönemin öteki önemli tapınağı ise mimar Hermogenes tarafından MÖ 2 yüzyıl ortalarında Menderes Magnesia’sında yapılan Artemis Tapınağı’dır Bu tapınak saçaklığında friz kullanılmasıyla sonraki tapınaklarla örnek olmuştur Korint düzeni ile MÖ 5 yüzyılda oluşmaya başlamış ama MÖ 4 yüzyılda gelişmiştir ıyon düzeninden farkı, akant yapraklarından oluşan sütun başlıklarıdır Silifke dolaylarındaki Uzuncaburç Zeus Tapınağı’nda ve Atina’da Zeus Olympos Tapınağı’nda görülen bu düzen, daha çok Roma çağında kullanılmıştır Tapınakların dışındaki mimari tipler, örneğin evler hakkındaki bilgilerimiz ise MÖ 4 yüzyıla dayanmaktadır Anadolu’da genellikle “avlulu ev” planları uygulanmıştır Priene kenti ile Delos adasında gün ışığına çıkarılan evler en iyi örnekleri oluştururlar Sarayların en iyi örneği ise Bergama’dadır Antik kentlerde ayrıca, pazar yerleri, bir yamaca yaslanmış oturma kademeleriyle tiyatrolar, konser binası (odeon), şehir meclisi binaları (buleuterion), fikir ve beden eğitiminin yapıldığı gymnasionlar, atletizm yarışmalarının yapıldığı stadionlar da bulunmaktaydı Antik kentlerde nekropol adı verilen mezarlıklar da önemli bir yer tutar Özellikle kral mezarları arasında Anadolu’daki tümülüs mezarlar, Ksanthos’daki (Harpiler) gibi kule ya da paye tipli mezarlar ve tapınak tipli mezarlar önemlidir Tapınak tipli mezarların en önemlileri ise nereidler, Belevi Mausoleumu ve Halikarnassos Mausoleumu’dur Öteki mezar tipleri arasında kaya mezarları ve lahitler de önemli yer tutarlar Heykeltraşlık sanatında ise önceleri kil, taş, kemik, fildişi ve tunç gibi malzemelerden yapılan ilkel heykeller, MÖ 7 ve 6 yüzyıldan başlayarak anıtsallaşmışlardır Bu arada bazı ekoller oluşmuştur Örneğin, Girit-Peleponnes ekolüne giren sanatçılar, Mısır etkisi altında frontal, dimdik ayakta duran anıtsal çıplak erkek heykelleri yapmışlardır Bir başka ekol ise ıyonya’da gelişmiştir Miletos’tan Didyma’ya giden kutsal yol üzerindeki oturan heykeller bu ekole aittir Her iki ekol de Atina’yı etkilemiş ama Atinalı sanatçılarda farklı özellikler göstermiştir MÖ 5 yüzyılda frontal duruş değişerek, doğaya daha uygun bir duruş biçimi sağlanmış ve Atinalı sanatçılar özgün yapıtlar vermeye başlamışlardır Disk atan heykeli ile Myron,iki hareket arasındaki anı vermekte başarı göstermiştir Atina heykelciliği Phidias ile doruk noktasına ulaşmıştır Parthenon heykeltraşı olan Phidias, teknik güçlükleri yenmiş, elbise ile vücut arasındaki uyumu sağlamada başarılı olmuştur Polykleitos ise, tanrı heykelleri ile erkek vücudunun güzellik ve gücünü gösteren atlet heykelleri ve vücudun çeşitli kısımları arasındaki oranları saptayan kitabı ile ünlüdür MÖ4yüzyılda ise Praksiteles, genç tanrıları insanlaştırmış, onları belirli bir iş görürken betimleyerek vücut güzelliklerini ustalıkla belirtmiştir Ünlü Belvedere Apollonu heykelini yapan Leohares de güzellik ve görkemi ile göze çarpan, aynı zamanda zarif vücutlu olan tanrı heykelleri yapmıştır Skopak, yapıtlarında tanrı ve insanların hiddet ve kendinden geçme hallerini konu olarak işlemiştir Skopas ve Leohares’in yanı sıra Halikarnassos’daki (Bodrum) Mausoleum’da çalüşan Briyaksis ise doğal büyüklüğün üstünde yaptığı heykeller ile ün kazanmıştır Hellenistik dönemde karakter portreleri de gelişmiştir En ünlü sanatçı Lysippos’dur Lysippos yaptığı tunç heykellerde insanları oldukları gibi değil, kendisine göründükleri gibi betimlemeye önem vermiştir Ayrıca başları küçülterek, yeni bir oranlar sistemi ortaya koymuştur Bu dönemin en önemli yapıtlarından biri, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki ıskender Lahdi’dir Suriye’de Sayda’da bulunmuş olan bu lahdin üzerinde Büyük ıskender tasvir edilmiştir Ama bu lahit aslında Fenike’de yerli bir krala aittir Kral böyle bir lahit yaptırmakla kendisine ıskender süsü vermek istemiştir Hellenistik dönem heykeltraşlığında Bergama ekolü de önemli bir yer tutar İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki ıskender Başı da bu ekole aittir Yine MÖ2 yüzyılın ortalarına tarihlenen Bergama’daki Zeus Sunağı’nın frizinde ise tanrılarla devlerin savaşı sahnelenmiştir ıiddet, aşırı hareketler ve yüzlerde patetik ifadelerin görüldüğü bu kabartmalarda bir dram havası sezilir Resim sanatı hakkında en iyi bilgiler ise vazo resimlerinden elde edilir Sanatın gelişimi en açık ve doğru olarak çanak-çömleklerde izlenebilir Aka geleneğine bağlı “Submiken” vazolardan sonra MÖ11yüzyılın sonlarıyla 10 yüzyılda “Proto-geometrik” adı verilen bir üslup ortaya çıkmıştır Bu üslupta bezeme ile vazo biçimi arasında tam bir uygunluk sağlanmıştır Açık renkte yapılan vazoların dış yüzleri siyah parlak boyayla şeritlere ayrılır, bu şeritlerin içi düz hatlar, içiçe geçmiş daireler ya da dalgalı hatlarla doldurulurdu Bu vazo bezemesi, yerini MÖ 9 yüzyıldan 7 yüzyıla dek “Geometrik” denilen üsluba bırakmıştır Bu üslupta ise vazo yüzeyi yine yatay şeritlere ayrılıyor, bunlar da dikey çizgilerle kare ya da dikdörtgen alanlara bölünüyordu Bu bölümler de zigzag hatlar, menderes, gamalı haç, dama tahtası gibi geometrik bezemelerin yanı sıra o döneme özgü insan ve hayvan motifleriyle doldurulmaktaydı Doğu ile ilişkilerin artması sanat yapıtlarını da etkilemiştir Vazolarda doğulu bitki ve hayvan motifleri yer almaya başlamış, böylece MÖ700 yıllarında “Orientalizan” ya da “şarkkari” denilen üslup ortaya çıkmıştır MÖ 7 yüzyılda Atina’da iyi bir teknikle çok güzel bezenmiş vazolar yapılıyordu MÖ6yüzyılda ise “siyah figürlü” denilen teknikte yapılmış vazolarda geometrik bezemenin yerini insan figürlerinin aldığı görülür Bu dönemde vazoyu yapan ve pişiren çömlekçi ile boyayan ressamın imzalarını atmaları, yaptıklarının bir sanat yapıtı olduğuna inandıklarını gösterir Buna en güzel örnek François Vazosu’dur MÖ530-520 yıllarında Atina vazo tekniğinde siyah figürlü vazoların yerini “kırmızı figürlü vazolar” almıştır Bu teknikte, figürler siyah zemin üzerine kırmızı boya ile yapılmaktaydı Atina vazo sanayii tüm görkemine karışn, MÖ 4 yüzyılın sonunda gerileyerek ortadan kalkmıştır Bu dönemde yapılmış olan büyük tablolar kaybolduğundan etkileri ancak mozaiklerde izlenebilmektedir Pompei’deki bir evde bulunmuş olan İskender Mozaiği, ıskender döneminde yapılmış bir savaş tablosu hakkında fikir vermektedir Yine ıskender Lahdi’nin üzerindeki savaş kabartmasının da büyük bir tablonun etkisiyle yapıldığı kabul edilmektedir Hellenistik çağın bitimiyle sanatın merkezi Batı Anadolu ve Yunanistan’dan Roma’ya kaymıştır Roma sanatının köklerini ise ıtalik Etrüsk ve Hellenistik sanatta aramak gerekir |
Hellenistik Dönemde Sanat |
10-21-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hellenistik Dönemde SanatEk Bilgi: Kent devletinin sona erdiği MÖ 323 yılıyla Hellenistik çağın son büyük imparatorluğunun Roma’nın bir parçası olduğu MÖ 30 yılı arasındaki dönemin felsefesine verilen ad Bu dönemde yer alan dört büyük felsefe okulu sırasıyla, Akademi, Peripatetik okul, Epikürosçu ve Stoacı okuldur Bu dört okuldan, hazcı ahlâkı ve Tanrı’nın evrene müdahalesini reddeden varlık görüşüyle Epiküros felsefesi, daha ağır basan ve döne*me çok büyük ölçüde damgasını vuran felsefe olmuştur Amaçlı bir evren anlayışıyla en yüksek insani iyi olarak, aklın doğru ve yerinde faaliyetine duyulan inanç ise, en güçlü ifadesini Stoacılarda bulmuştur Stoacıların görüşlerinde somutlaşan bu amaçlı evren görüşü, son çözümlemede Sokrates’ten miras alınan bir görüş olarak Epiküros’un varlık görüşüyle karşıtlık içindedir Bu dönemde ortaya çıkan başka bir felse*fe okulu da, dogmatik oldukları gerekçesiyle tüm felsefelere ve özellikle de Stoacı felse*feye gösterilen tepkiyle seçkinleşen, kuşku*culuk olmuştur Nihayet dönemin sonlarına doğru, Poseidoinos Panaetios ve Antiokhos, Stoa felsefesini Platon ve Aristotelesçi öğretilerle birleştirmeye çalışmıştır Hellenistik felsefenin en önemli özelliği, bu felsefenin konularını mantık fizik ve etik şeklinde düzenlemesidir Mantık, Aris*toteles’ten miras alınan bir tavırla, bilgi teo*risini de kapsayacak şekilde, doğru bilgiye ulaşmanın yöntemi ve felsefenin vazgeçil*mez aracı olarak görülmüştür Nitekim, bu anlayışın bir sonucu olarak, özellikle Stoacı*lar mantık alanına çok önemli katkılar yap*mışlardır Aynı şekilde, fizik de arka planda kalıp, yalnızca etik için bir temel ve hazırlık olma fonksiyonunu yerine getirmiştir Bun*dan dolayı, bu dönemde filozoflar, fizik ya da varlık alanında yeni teoriler geliştirmek yerine, Sokrates öncesi doğa filozoflarının görüşlerini aynen benimsemişlerdir Bu bağlamda, Stoalıların Herakleitos’un fiziği*ni Epiküros’un ise Demokritosun atomcu görüşünü pek büyük bir değişiklik yapma*dan benimsediğini söylemekte yarar vardır Hellenistik felsefede ön plana çıkan çalış*ma alanı ya da disiplin, etik olmuştur Bunun nedeni, bireyin amacına ulaştığı, iyi bir yaşam sürdüğü, kendisini her bakımdan evinde gibi hissettiği kent devletinin yıkıl*ması, kent devletinin yerini alan imparator*lukla birlikte, bilinen dünyanın sınırlarının genişlemesi ve bireylerin kaçınılmaz bir bi*çimde dünyaya topluma ve kendilerine ya*bancılaşması, yalnız ve başıboş kalmasıdır Böylesi bir toplum düzeninde, felsefeden beklenebilecek tek şey, ilgisini birey üzerin*de yoğunlaştırması, bireyin felsefeden bek*lediği yol göstericilik görevini yerine getir*mesidir Bu dönemde, felsefenin herkesçe kabul görmüş amacı, insanı mutlu bir yaşa*ma ulaştırmak, bireye güven ve bilgelik ka*zandırarak, onun yaşadığı yabancılaşma ve yolunu kaybetmişlik duygusunu aşmasını sağlamaktır İşte bundan dolayı, Hellenistik dönemin en büyük ve en önemli iki sistemi olan Epikürosçulukla Stoacılık kişisel bir ahlâk üzerinde yoğunlaşmışlar, siyasi ya da toplumsal düzenle ilgili problemlere pek az önem vermişlerdir Bir tinsel bağımsızlık ve kendi kendine yetme idealini ön plana çı*kartan iki akımın da ahlâkı, fiziklerinin kat*kısız materyalizmini yansıtacak şekilde doğalcı ve ‘bu dünyacı’, yani içinde yaşadı*ğımız dünyayla, bu dünyadaki yaşam ve değeri temele alan bir ahlâk anlayışıdır |
|