Ağlayabilen Kaç Erkek Tanıyorsunuz? |
11-02-2009 | #1 |
delishhhh
|
Ağlayabilen Kaç Erkek Tanıyorsunuz?Yüreğini tertemiz ipek bir mendil gibi ceket cebinde taşıyan, yani çekinmeden görünür kılan kaç erkek var etrafımızda? Vaktiyle bu topraklarda beyefendi bir adam yaşardı Gerçek ismini bilen de soran da yoktu ama yediden yetmişe herkes onu lakabıyla tanırdı: Tevazu Paşa Lakabının ilk yarısındaki “tevazu” kelimesi karakterinde ağır basan özelliklerden kaynaklanıyordu Zira ağırbaşlı, edepli, sakin tabiatlı, tam bir Osmanlı efendisiydi Lakabının ikinci kısmındaki “paşa” kelimesi ise insanların ona duydukları saygıdan dolayı yaptıkları bir yakıştırmaydı Hatta bir rivayete göre bu lakabı henüz daha çocukken kazanmıştı Diğer çocuklardan farklı olduğunu gören mahalle büyükleri olgunluğundan ötürü ona böyle bir isim takmıştı Tevazu Paşa, temizliğe özen gösteren, kılığı kıyafeti pak ve yerinde, kendi halinde bir insandı Eski ve köklü bir ailenin evladıydı Büyük büyük dedeleri bu memlekette önemli yerlere gelmiş, mevki ve makam sahibi olmuşlardı Her meslekten, her meşrepten insan çıkmıştı ailesinden Ama en çok “hattat” çıkmıştı sülaleden Hat Sanatı pek yakışırdı bu aileye Hat sanatı kime yakışmaz ki? GAZETECİLİĞİ SEÇTİ Ne var ki Tevazu Paşa gün gelip de ekmeğini kazanması gerekince, aile mirası hattatlığı değil, bambaşka bir mesleği seçti: Gazetecilik ve yazarlık Babasının ve amcalarının bütün nasihatlerine rağmen doğru bildiğinde ısrar etti O yazının şekli veya suretiyle değil, içeriğiyle ilgileniyordu Yazı yazmayı, kelimeler aracılığıyla insanlara ulaşmayı, gündem kovalamayı, hikâyeler kurmayı, yorum ve fikirleriyle kültüre hizmet etmeyi gönlüne daha yakın buldu Böylece Babıali’ye gidip gelmeye başladı Bir müddet ustaların yanında çalıştı Derken büyük bir gazetede görev aldı İlk haber yazısını kaleme aldığında heyecanlıydı Bir fabrikada çalışan kadın işçilerin sorunları hakkında bir yazıydı bu Hem anne, hem işçi, hem yoksul, hem gencecik olanların sıkıntılarını dinledi, gözlemledi ve yüreğinde hissederek yazdı Aynı sene ilk romanını tamamladı Muazzam bir emek sarf etti bu kitabı bitirmek için, gece gündüz deli gibi çalıştı Kitabını bir yayıncıya teslim ettikten kısa bir süre sonra Babıali’de hayli yol almış ve tanınmış bir gazeteci/yazar onu odasına çağırdı “Evlat romanını okudum, hepimiz okuduk Kalemin kuvvetli, dile hakimiyetin çok iyi Yalnız emin olamadık Acaba hakikaten sen mi yazdın bunu? Bu kadar genç adamdan böyle bir kitap çıkar mı? Doğru söyle yoksa arakladın mı?” Tevazu Paşa şaşkın kalakaldı İthamlar karşısında gözleri doldu, sesi titredi, kendini nasıl savunacağını bilemez Çaresizlik yumru oldu oturdu boğazına Dayanamadı, ağlamaya başladı Bunun üzerine kıdemli gazeteci/yazar bir mendil verdi, bir de nasihat:”Dur yahu Ne demeye ağlıyorsun hemen Kötü bir şey mi dedik sana? Bak evlat Bilgilisin, eğitimlisin, yaratıcısın, bunlar gayet iyi özellikler Lakin bir eksiğin var Pek duygusal adamsın yahu Öyle her lafa alınır gücenirsen bizim meslekte işin zor Buralarda derin manda derisi gibi kalın, kulakların kurşun dökülmüş gibi sağır olacak ki vız gelsin tırıs gitsin elalemin lafları Aman dikkat et Bizim meslekte duygusallık olmaz Kalem ehline kadın gibi ağlamak yakışmaz!” ama yazar çizerTevazu Paşa bir kez daha baktı kıdemli gazeteciye İzin istedi, ayrıldı Şaşkın, kırgın döndü baba ocağına Ailesiyle konuştu Yazıdan vazgeçmeme ama diğer yazarlardan mümkün mertebe uzak durma kararı aldı Adada bir eve çekildi Dostları ve sevdikleriyle görüşmeyi tercih etii İstanbul sokaklarını dolaşıp sıradan gibi görünen insanların hikayelerini dinledi, onlara kulak verdi takımının kibirinden kendini yalıttı Dedikodu ve iftiradan uzak durmaya çalıştı Kalemini saldırmak için değil, anlamak ve anlatmak için kullandı Ne çığırtkanlık bildi ne dalaşma Bağıra çağıra konuşma gereği duymazdı, başkalarına sataşmazdı, her insanı okunacak bir kitap addedip merakla ve özenle ele alırdı Her dinden her dilden insanla dostluk kurabilecek kadar önyargısızdı Kadın erkek ayırımı yapmazdı, insanları hiyerarşilere ayırmazdı Kozmopolit Osmanlı kültürünün parçasıydı Tevazu Paşa bir mirasın belki de son halkasıydı Çoktan sizlere ömür Güzel yaşadı, güzel öldü Sessiz sedasız çekip gitti aramızdan Göçtü bu gölgeler aleminden Yokluğu kocaman bir boşluk bıraktı geride, kültürümüzde Şimdi onun ruhunu tanıyan ve taşıyan gençler yetişiyor mu acaba bir yerlerde? Bu yazıyı yazarken, hayali bir Tevazu Paşa kurarken, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın hayatından ve kişiliğinden ilham aldığımı söylemeliyim Hayli erken bir dönemde birbirinden yaratıcı romanlar yazmış, popüler kültürü hiçbir zaman küçümsememiş, son derece çarpıcı konular yakalamış, sokağın ve İstanbulluların hallerini ‘yüksek edebiyat’a taşımış, seçkincilikten uzak durmuş, edebiyatı sırça köşkten yazmak olarak algılamamış, Babıali’nin dedikodularından ve sonsuz nefs savaşlarından uzak durmaya çalışmış, adadaki evinde münzevi yaşamış, kayısı reçelleri kaynatmış, harikulade danteller yapmış, ince ruhlu kelimeşinas Hüseyin Efendi Ağlayabilen kaç erkek tanıyorsunuz? Yüreğini tertemiz ipek bir mendil gibi ceket cebinde taşıyan, yani çekinmeden görünür kılan kaç erkek var etrafımızda? Güçlü görünmenin, herkese höt demenin, konuşurken gürlemenin, aşkı bile bir fetih haline getirmenin, heybetlenmenin ve kibirlenmenin, önüne gelenle kavga etmenin bu kadar revaçta olduğu bir ortamda, kendi köşesinde sessiz ve sakince oturup kayısı tadında hikâyeler yazan erkek yazarlarımız da olmuş ve oluyor ve olacak neyse ki ELİF ŞAFAK |
|