Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Müzik Tutkunları > Şarkı Sözleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayesi, sivasın, türküsünün, yollarına

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi

Eski 10-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi




Sivasın yollarına türküsünün hikayesi

Sivas Ellerinde

valla ben tıkladım bi bu çıktı ama çok uzun

Dünya var olalı yerinde duran, alçağı al kızıl taşlı, başı dumanlı karlı, eteği keklik seslenişli yüce dağlar kıraç dağlar, taş dağlar

Yol verince tozup giden, dere olup vadilerde ırılan, yazı olup koyun kuzu otlanan, karşı yatan ulu dağlar koca dağlar hoş dağlar

Kış gelince başı boran kesen, buz kesen, kar izinde tavşan gezen, karanlık bastırınca kurt uluyan yola çıkmış garipleri ürküten, üşüten, sağır dağlar, dilsiz dağlar, ıssız dağlar, boş dağlar

Tipiden ayazdan ne çektiğini bilirim Yaz bahar ayında coşup deli akan sellerini bilirim Çiğdem çiçekleri baş verince, kardelenler görününce, al yanaklı, üç etekli, cepkenli Türkmen kadını yayla yolunu tutunca gelinlik kızlara dönen dağlar Sefası iki ay süren, her biri ardında bir başka dağ gizleyen, Pir Sultan'ı gören dağlar

Yıldızeli, dağların bağrında küçücek bir kasaba Banaz onun yukarısında, sırtını Yıldız dağına vermiş bir Türkmen obası Hoca Ahmet Yesevi'nin ellerine birer çerağ verip Diyar-ı Rum'a yolladığı Horasanlı erenlerin yurdu Sarı çiğdem çiçekli, sümbüllü yaylası var Banaz'ın Polat gibi soğuk, berrak suları var Alnı çatkılı, beli kemerli, ayağı çarıklı, adı güllü çiçekli kızları var Banaz'ın Bakır bakraç içinde köpüklü ayranı, koyunları, kuzuları, sazı sözü, Pir Sultan Abdal'ı var Banaz'ın

Anadolu asırlardır anlatır onun öyküsünü, asırlardır türküsünü söyler Anadolu sözün yurdudur zaten, yazının değil Kaç kralın zafer destanı yazılıp kayboldu, bozuldu, okunmaz oldu Kaç esrarlı harf unutuldu, nice yazılar susup kaldı mermerlerde İlk insandan beri kimlere yurt oldu, kimlere mezar Ama Anadolu yazıya vefa göstermedi pek Söz Anadolu'nun bilinci oldu Yüreği oldu, dünü, bugünü, yarını oldu Taşa kazınmış çizgiler gibi durdu bu diyarda söz Söyleyip ölümsüz etti sevdiklerini Söyleyip diri kıldı gördüklerini Granitleri eskiten zaman, Anadolu'nun sözünü, destanını, şiirini, türküsünü yıpratamadı vesselam

Adı Haydar idi Aslı Horasan'ın Hoy şehrinden Er-vah-ı ezelde, levh ü kalemde yazısını kara yazmışlar ama sözü canlı kalsın istenmiş Hem dağlar gibi dursun yerli yerinde, hem telli turnalar gibi diyar diyar dolaşsın Sazıyla anılsın, sesiyle tanınsın istenmiş Çağlar sonrasında yankı yapsın sedası Devir değişsin, gün dönsün, şehirler yenilensin ama onun güzellemeleri Sivas ellerini çevreleyen dağlar gibi hep aynı kalsın istenmiş

Yedi yaşında ulular elinden bade sunulmuş ona Adı Mecnun'un, Emrah'ın, Kaygusuz'un, Yunus'un adıyla birlikte yazılsın aşıklar defterine diye takdir olunmuş Sözünün üstüne söz söylenmesin, sazının üstüne saz çalınmasın diye dua etmiş ona Hacı Bektaş O gün başlamış söze Haydar Karlı dağlara söylemiş, telli turnaya söylemiş, aşka söylemiş, sevdaya söylemiş Sonra zalime çevirmiş sazını Arif olanın anlayacağı dille, tel ile, mızrap ile gövdesi ağaç saz ile sesinin yettiği dört bir yana ünlemiş


,

Hünkar Hacı Bektaş Veli elinden aşk badesi içen Haydar'a bir haller oldu, bilinmez Genç yüreği Banaz'a sığmaz oldu Ah bu yürek dedikleri ne derin kaptır, ne dipsiz girdaptır Elde saz köy köy, oba oba dolanıp pir kapısı aradı Gönlünün çağıltısını dindirecek, ateşini kor edecek üstat bakındı Kızıl Deli, Sultan Balı, Ali Baba derken ham gönlü pişti Rıza lokmasını rızk eyledi Baş ü cana kıydı ve nice erlerin ırak durduğu meydana dükkan açtı Eridi aktı Haydar, Pir oldu, Sultan oldu Banaz'a kurduğu tekkeden döktü aydınlığını Türkmen obalarına Dört bir yandan insanlar akın akın cem oldu onun erenler halkasına Pir Sultan'ın namı şeş cihette duyuldu Kapısına gelen dillendi, hallendi Eline saz alıp uzak diyarlara yollandı Pir Sultan'ın söz çerağını taşıdılar ırak yaylaların Türkmen obalarına

,

Sazının nağmesi, şiirinin nefesi, koşması, semaisi, güzellemesi Anadolu bozkırının dağında taşında yankı bulan Pir Sultan'ın namı Sivas'ın Hafik kazasının Sofular köyüne yetince garip bir yoksul olan Hızır adlı bir Türkmen delikanlısı bu sözün sahibinden himmet almak için elini obasını koyup Banaz'a geldi Lale sümbül kokularının tütsülediği Pir Sultan ocağında diz kırdı, himmet diledi Bir garip köylüydü işte Yunus da pir kapısında Yunus olmamış mıydı? Önce azaplık verildi kendisine Orak biçti, koyun kırktı, inek sağdı, keçi otlattı Pir Sultan'ın kapısında sazına ses verdi, yüzüne renk geldi, azap iken mürit oldu Yol öğrendi, edep öğrendi Mevsim dönüp ay eksildiğinde efendisinin kapısına vardı izin istedi

- Pirim! Bir koca sene oldu kapında hizmet ettim Bu yoksul dervişine dua buyursan da payitahta gitsem Gördüğüm edep erkan ile yükselsem İlim öğrensem Ulu kişi olup dönsem diyarıma

,

Pir Sultan kara yağız çehresini Hızır'a çevirip güldü ona Gönül gözüyle nazar etti Yüreğini gördü müridinin, niyetini gördü Anladı ki niyeti halis ama şöhrete karşı zayıflık var içinde, makama karşı zayıf, paraya pula karşı zayıf Kendi yüreğini yokladı Bir kara ecel olup duruyordu orada bu yoksul mürit Göl önünde bent gibiydi Eli tırpanlı ölüm meleği gibi, kara başlıklı cellat gibi karşısında dikiliyordu Nice basit sözü birbirine ulayıp herkesin anlayacağı dilden, herkesin dillendiremeyeceği cinsten sözler söylerdi ya Basiret, feraset dedikleri cevher vardı Pir Sultan'da Kaderden kaçmanın oluru olmadığını bilirdi

, İsteğini kabul edip uğurladı müridini

-Hızır! Duam olsun sana Kırkların, yedilerin, üçlerin duası olsun Erenlerin duası olsun sana Hızır! Hak yolunu açık ede Adı güzel peygamber dua kılsın sana Şah-ı veli Haydar Ali dua kılsın Zülfikar olsun dualar sana Namert eline düşmeyesin İkbalin, devletin yar olsun sana Var git dilediğin diyara Bizden öğüt odur ki harama el uzatma, bilmediğine dil uzatma, yasağa uçkur çözme Namerdin lütfu için merdin hakkını çiğneme İmanını satma dünya malına, servete, makama Yoksa korkarım tez zamanda dönüp gelesin Serimi dara veresin Ölümüm senin elinden olur, anlamazsın, bilmezsin ,

Hızır el etek öpüp çekildi huzurdan Ama bir ikircikliğin eline düştü düşünceleri Şeyhinin duası bir yandan müjde, bir yandan felaketti Sağanak nisan yağmurları misali dua yağdırmıştı üzerine Ama bu dara çekme, öldürme, katil olma sözünün hikmeti de ne idi? ,

Başını elleri arasına alıp bakındı Banaz yaylasından dereler gibi uzanan dağ yollarına Yüreğini, sadakatini, kadir kıymet bilirliğini yokladı Velinimetini, efendisini ipe çekmek için haramzade olmalıydı Yakıştıramadı kendisine Kul başına Hakkın takdir ettiğinden gayrisi gelmez idi Yola çıktı Çorak bozkırı geçip bin kubbeli, bin minareli güller şehri İstanbul'a geldi

Turnalar Katar katar kanat çırpan turnalar! Bölük bölük gökyüzünden geçen turnalar

Ağ göllerde yüzen, peygamber diyarını gezen, nokta gözleri sürmeli, boynu nişanlı, başı telli Turnalar

Gurbet ele kanat açan, yaban ellere uçan, sıladan haber getiren, sevda diye gönüllere, türkülerde ozanlara yeten kanadı gümüş turnalar ,

Mektuptan evvel turnalar var Ecelden evvel turnalar var Müjdeden, kötü haberden evvel turnalar var

Başı telli turnalar, boynu nişanlı turnalar, bir tek eşe sevdalı, bir tek kuşa yar turnalar Pir Sultan'dan haber soran, yazı yaban kanatlanan, çevrim çevrim dönen, yaz bahar ayında gurbetten gelen turnalar

Ötmeyin Turnalar, ötmeyin gönlüm şen değil ,

Er kişi kudretinin yettiğini işler de kader bildiğini okur Yazgı ezelden nasıl takdir olunduysa öyle çevirir felekleri Anadolu bozkırı iki şahın arasında kalır gün gelir Biri Rumeli'nden Arap diyarına kadar yeryüzünün yarısında hüküm süren Osmanlı padişahı, diğeri on iki imamın izindeyim diyen İran Şahı İkisi de bir soydan Aynı çelikten dökülmüş bıçaklar gibi İkisi de bir koldan, kardeş değilse de amca oğlu gibi İkisi de bir dinden, aynı kıbleden, aynı kitaptan Ama ille Ali'nin matemi İlle Hasan ile Hüseyin'in davası

Pir Sultan atadan dededen öyle görmüş, öyle duymuştu ki, Resul'ün nazlum torunlarını sevmek gerek, Ali'yi veliullah bilmek gerek Hünkar Hacı Bektaş'a uymak gerek Bu düzeni bozuk dünyada ehlullahın eteğini tutup hakkı dava kılmak gerek Türkmen'de sevda idi ehlibeyt, bu yüzden Pir Sultan'ın gönlü güneşin doğduğu diyardan ses veren şahtan yanaydı "Ali" diyordu şahın Anadolu'daki adamları, "Hasan" diyordu, "Hüseyin" diyordu, "Mehdi" diyordu, On iki imam diyordu Bu sözlerdi Pir Sultan'ı çeken Bu sözlerdi onun Türkmen yüreğini şerha şerha kanatan

Bir kuru saltanat kavgası değildi bu Benim gibi inanacaksın, benim gibi bileceksin iddiasıydı ki bu yangın bin yıl önce Kerbela'da başlamıştı Kıyamete kadar gidecek bir kardeş kavgasının sebebiydi Kerbela



Alıntı Yaparak Cevapla

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi

Eski 10-15-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi




Anadolu bozkırına kır çiçekleri gibi dağılmış Türkmen obaları hangi şahtan yana olacağını şaşırmış, iki dünya sultanının kavga alanında sıkışıp kalmışlardı Kah İstanbul'a, kah Tebriz'e çeviriyorlardı yüzlerini Ama hep "can" diyorlardı Hep "dost" diyorlardı Hep "yar" diyorlardı

Sazının avazını arttırdı Pir Sultan Şah'ı öven sözler söyledi Bildiğince dava kıldı padişaha Anadolu diyarında Şah Tahmasb'ın dili oldu, daveti oldu ,

Sevince deli bir ciğerle sever Anadolu Yandaş olunca dağ gibi sırt verir sevdiğine, hesapsız kabul eder dostun çilesini Alır varlığına katar, öper başına kor onu Türkmen evlad-ı resul sevgisini alıp sarmış idi yüreğine Nesiller boyu adlarını en kutlu ad olarak yaşatmış, onlara zulüm edenlerin adlarını yasaklamıştı hafızalarda Yüz yıllar boyu Hasan da, Hüseyin de yürek yangını, ciğerpare, mazlum manasına geldi Anadolu'nun dilinde Sünnisi için de, Alevisi için de

Payitahtta işitildi Padişahı gazaplandırdı, sarayı sarstı Anadolu'daki fitne Duyuldu ki Türkmen aşiretleri içinde şaha sırt veren çoğalmış İran'dan gelen din alimleri köy köy, oba oba gezip halka Şiiliği anlatır olmuş On iki imam davası güdüyoruz diyerek halkı İstanbul'a düşman ediyorlarmış Batıya doğru bir sefere çıkılacak olunsa Türkmen illeri Tebrizli şaha el uzatacakmış Dahası şimdiden ayaklanmalar baş göstermiş, Şahkulu, Nur Halife, Baba Zünnun, Kalender derken isyan büyümüş Bu fitneye dur demeli, gidip yerinde görmeli, ateş harlanmadan söndürülmeli
,
Dünyanın yarısına hükmü geçen saraydan irade buyuruldu ki Tebrizli şahın Anadolu'ya uzanan kolları kesile, Türkmen içindeki sesi susturula Meğer Pir Sultan gibi şeyda bülbül olsa bile

Nice kulu sultan kılan kader, Hafikli azap Hızır'ı da önce kul, sonra kapıcı, sonra paşa etmişti bu sıralar Payitahttan emir çıktı "Hızır Paşa Sivas'ı iyi bilir, iyi tanır Gidip sükuneti sağlaya, devleti devlet bildire, başkaldıranın başını eze"

Kızılırmak kıyısının sisi, ince dumanı, dağılıp dağlara yayılır seher zamanı Bülbül ağlar gül dalından Çiğ düşer çam iğnelerinin ucundan Yele karşı uçar turna seher zamanı Üşütür sabah ayazı kınalı kız ellerini Boş yollardan geçer rüzgar Soldurur Zühre yıldızının şavkını güneş Banaz uykudan uyanır, Banaz yaşama başlar Kımıldanıp kalkar seher zamanı
,
Pir Sultan, besmeleyle doğruldu yatağından Adı güzel peygamberi, velilerin baştacı Ali'yi andı Hacı Bektaş'ı selamladı yüreğiyle Kalkıp ibrikte gece ayazıyla buz kesilmiş suyu çarptı yüzüne Uzun bıyıklarını, ak düşmüş sakallarını sıvazladı eliyle Bir düş görmüştü Bir urgan, bir darağacı, bir baş görmüştü Kalın duvarların gerisinde kara taş görmüştü Şah'ı görmüştü, Ali'yi görmüştü Ellerini açıp "Gel!" demişlerdi ona "Gel! Kalma ırakta daha fazla Nice ömürleri talan etti ecel, gel! Uçup gitti pirler civanlar, kuşa benzer misali Ahdinde dur, hilaf etme, gel! Sözünü bergüzar koy sehi bilene Sazını yadigar et seni sevene Dünyayı koy dursun yerli yerine, sen gel!"

Söğüt gölgesine gömülmüş evinin önündeki koca değirmen taşına oturdu Bu taşı Pir Sultan'ın ceddi Horosan'dan asasının ucuna takıp getirdi derler Sazını eline alıp rüyasını söyledi gonca misal kızına, genç oğullarına, yaşının en güzel çağını süren karısına Sazını o güne değin görülmedik bir durgunlukla, bir dinginlikle çaldı Vedalaştı sanki sevenleriyle Halleşti, helalleşti

Pir Sultan'ım Hakk'a niyaz ederim ,
Erenler rahına doğru giderim
Külli varım hakka teslim ederim
Erenler sırrına erdim bu gece ,

Seher vakti geçmiş, gün yükselmiş, sıcak vurmuştu Banaz'ın yaylasına

1588'in baharında Sivas valisi Hızır Paşa'dan haber geldi Banaz'a Eski mürit, şeyhi Pir Sultan Abdal'ı çağırıyordu Atlıların arasına katıp sürüklediler Pir Sultan'ı, rızasını sormadılar, dileğini almadılar Sazı evinde kaldı Sevdiği, helali, çocukları evinde kaldı Pir Sultan'ın

Ucu Sivas kalesine çıkan dar kağnı izlerinden geçip geldiler kaleye Hızır Paşa'nın huzuruna çıkacaksın dediler Başının sargısını çıkardı Pir Sultan, bir zamanlar kapısında kul olan Hızır mıydı bu? Neydi bu kaderin cilvesi? Ağalar kul olur, taht sahipleri dilenci olur derlerdi de bu kadarı görülmüş müydü dünya kuruldu kurulalı?

Hızır Paşa saygıyla karşıladı Pir Sultan'ı Buyur etti, hal hatır sordu, ikramda bulundu İstanbul'a gidişini, Hakk'ın takdiriyle yükselip paşa oluşunu anlattı Sonra lafı çevirip Tebrizli şahın Anadolu'ya serptiği fitne tohumlarına getirdi Pir Sultan'ın adı da duyulmuştu sarayda Kendisi hakkında iyi düşünceler yoktu Sazını susturmalı, halka padişahı anlatmalı, yüzünü İran'dan İstanbul'a çevirmeliydi

Pir Sultan, önüne konmuş olan yiyecekleri geri çevirdi, kalktı Hızır'ın sofrasından Kendisinden bir ses, bir cevap bekleyen paşaya dönüp dedi ki, ,

-Hafikli Hızır! Yeni adın Hızır Paşa oldu rahat mısın? İyi misin, Hoş musun? Banaz'ın koyununu güderken daha iyi değil miydin Taç taht, makam mevki memnun etti mi seni Yoksa doğru yoldan çevirdin mi gönlünü Hafikli Hızır! Çoban olup kuru yufka sunsaydın bana, şeker şerbet gibi yer idim Azap olup kapılarda dolansaydın, sana ben de dost der idim Hafikli Hızır! sen dünyanın sefasına, bir gün koca karıya dönecek bu kahpe güzelliğe aldandın İkramında haram kokusu var Hızır Sunduğun sofraya oturmak yanlış, dediğine kulak vermek, senin durduğun yerde durmak yanlış İkimizin arasına dünya girdi İsteğinin oluru yok benden yana Var sen bildiğini işle

Hızır Paşa bu beklemediği çıkış karşısında şaşırmış, kendilerini dinlemekte olan adamlarına dönüp öfkeyle bağırmıştı ,

-Alın bunu, atın dam altına Atın da akıllansın Atın da bilsin padişah kimmiş, paşa kimmiş

Pir Sultan'ı alıp boş bir çuvalı bırakır gibi bıraktılar karanlık bir mahzene Gürültüyle örttüler kapıyı üzerine Sabah akşam kuru ekmek ile su verdiler
Günler geçti, geceler geçti, haftalar geçti
,
Hızır Paşanın içi rahat değildi nicedir Pir Sultan, pir olduğunu ispat etmişti işte Yıllar önce kendisine dua ederken "gün gelir bana kıyarsın, beni dara çekersin, ölümüm elinden olur, anlamazsın, bilmezsin" dememiş miydi? Kapısında kalmıştı nice zaman, ekmeğini yemişti, suyunu içmişti, iyiliğini görmüştü Pir Sultan'ın Erliğe, iyilik bilirliğe, müminliğe yakışan ekmek tuz hatırı gütmek olmalıydı Bu koca pirin karanlık hücrede çürümesi reva değildi Ama inat ediyordu doğru bildiğinde Ne vardı isteğine tamam dese, ne vardı padişahtan yanayım dese Ne vardı geçmişini, kulluğunu, azaplığını yüzüne vurmasa

Haber gönderip çağırttı tekrar huzura Yorgun, , çökük fakat öfkeli Pir Sultan'ı yine güler yüzle karşıladı Oturtup şerbet ile serinletti Hal hatır etti

- İlle yaptığın doğru değil koca pir Döndüm yolumdan lanet olsun şaha de Yine gönlün bildiğini okusun Kimselere fikrini belli etme Ama görünüşte döndüm de Ne kaybedersin Bak şimdi padişah kullarını çağıracağım Onların yanında padişaha övgü diz İçinde şah lafı geçmeyen bir deyiş söyle ki döndüğüne inandır huzurdakileri , Sen Banaz'a dön sağ salim, ben İstanbul'a

Hızır Paşa emir buyurdu Pir Sultan'a saz getirildi, sözünü kaydedecek katip getirtildi Sivas'ın devlet görevlileri, kadısı, müftüsü toplandı Pir Sultan nemli gözlerini dolaştırdı kalabalıkta Banaz'dan yana çevirdi yüzünü Ayarladı, seslendirdi sazını Esirgemeden doğru bildiğiyle dillendirdi sözünü
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
,İşte hançer işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Yüksek damlı konak odasında soğuk bir rüzgar esti Ak sakallı görevliler "bu pervasız adam ne diyor?" dercesine baktı birbirine Hızır Paşa'nın rengi değişti, sustu başını eğip Bu koca Alevi'nin bildiğinden dönmeyeceğini anladı

, Şahı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han'a
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır

Pir Sultan "dönmem" diyordu "Şah" diyordu, "vur boynumu korkmam!" diyordu Bildiğince çalıyordu sazını, bildiğince söylüyordu sözünü Döndü en son söze geldi Sazını yokladı telleri ağlatırcasına Yüzünü söylediklerini kaydeden katibe çevirdi

Kul olayım kalem tutan ellere
Katip arzuhalim yaz yare böyle
Şekerler ezeyim şirin dillere
Katip Arzuhalım yaz yare böyle

Rakibimin dedikleri oluyor
Gül benizim sararıben soluyor
Al kanlarım ılgıt ılgıt geliyor
Katip arzuhalım yaz yare böyle

Sivas ellerinde sazım çalınır
Çamlıbeller bölük bölük bölünür
Yardan ayrılmışam bağrım delinir
Katip arzuhalım yaz yare böyle

Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa
Yazılan gelirmiş her daim başa
Beni hasret koydun kavim kardaşa
Katip arzuhalım yaz yare böyle

Güzelim ey!
Fidanım ey!
Bir tanem ey!

Dağ dile gelse, yol dile gelse, turna dile gelse Pir Sultan'ı söylese Sivas ellerine çöken sisler, karla yolu kesilmiş çamlıbeller, yoksul çobanlar, yabani güller dile gelse söylese Kıyısı söğütlü coşkun ırmaklar anlatsa, dağdan yuvarlanan kayalar anlatsa

Yazık oldu Pir Sultan'a

-Alıp asın, uslanacağı yok bu koca Kızılbaşın! dedi Hızır paşa

Katip defterini topladı, kalemini etinden bıraktı Elleri kirli cellatlar aldı Pir Sultan'ı Saz tutan ellerini uzattı cellatlara Ağır kelepçeler vurdular Keçibulan semtine götürdüler, sur dibinde darağacı kurdular Ak sakallı başını geçirdiler yağlı urgana Ayağının dibindeki tabureye bir tekme vurdular

Sustu Pir Sultan'ın söyleyen dili Gözlerinde Banaz yaylasının yeşili kaldı Kulaklarında kızı Sanem'in sesi, eşinin ağıdı çınladı Çırpındı, çırpındı ve durdu bedeni Urganda bir elif gibi sallandı günlerce ibret olsun diye

Nice zaman sonra Banaz'a gelen bir atlı Pir Sultan'ın ak kağıda karalanmış sözlerini getirdi eşine

Sivas ellerinde sazım


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.