Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Asr-ı SaadetCÂHILIYYE DÖNEMI Cahiliyye, insanin Allah'i geregi gibi tanimamasi, ona kulluk etmekten uzaklasmasi, onun ilâhî hükümlerine degil de kisinin kendi hevâ ve hevesine uymasi, insanlarin koydugu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düsüncelere inanmasidir Kur'an-i Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçegi bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur Islâm'in hakim olmadigi ortamlar Cahiliyye çaglaridir Çünkü ilâhî bilginin kaynagindan yoksun olan ortamlardir Islâm'in gelisinden önceki dönemde yasayan müsrikler Allah'a isyan etmis onun hükümlerine sirt çevirmis bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardi Cahiliyye Araplari'nin sürdügü hayattan ve içinde yasadiklari ortamdan bazi örnekleri söyle siralamak mümkündür: Putlara Taparlardi Cahiliyye insanlari Allah'in varligini kabul etmekle beraber putlara taparlardi Onlar putlarinin Allah katinda kendilerine sefaatçi olacaklarina inanirlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklastirsinlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi Icki Icerlerdi Sarap içmek adeti çok yaygindi Sairleri her zaman içki ziyafetinden bahseder, içki siirleri edebiyatlarinin büyük bir kismini teskil ederdi Hatta Enes b Mâlik (ra)'in bildirdigine göre Islâm'da içki, Mâide Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram kilinmis, Hz Peygamber (sas) tellal bagirttirarak bunu ilân ettiginde Medine sokaklarinda sel gibi içki akmistir (Müslim, Esribe, 3) Kumar Oynarlardi Cahiliyye çaginda kumar da çok yaygindi Cahiliyye Araplari kumar oynamakla övünürlerdi Öyle ki kumar meclislerine katilmamak ayip sayilirdi Onlarin sairlerinden biri karisina söyle vasiyette bulunur: "Ben ölürsem, sen, aciz ve konusma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme" Tefecilik Yaparlardi Tefecilik almis yürümüstü Para ve benzeri seyleri birbirlerine borç verirler; kat kat faiz alirlardi Borç veren kimse, borcun vadesi bitince borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artirayim mi?" derdi Onun da ödeme imkâni varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katina, üçüncü sene için dört kat ina çikarir ve artirma islemi böylece kat kat devam ederdi Tefecilik ve faizin her çesidini haram kilan Allah, özellikle Araplar'in bu kötü âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin" (Âli Imrân,3/130) buyurmustur Faiz Oranlari Cok Büyüktü Faizcilik Araplar arasinda o kadar yerlesmisti ki ticaretle onun arasini ayiramiyorlar; "Faiz de tipki alis-veris gibi" diyorlardi Bunun üzerine inen ayette: "Allah alis-verisi helâl, faizi ise haram kilmistir " (el-Bakarâ, 2/275) buyrulmustur Fuhus Cok Büyük Orandaydi Cahiliyye Araplar'i arasinda fuhus da nadir seylerden degildi Cariyelerini zorla fuhusa sürükleyenler vardi Kur'an-i Kerîm'de bu hususa isaretle: "Iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin " (en-Nûr, 24/33) buyurulur Kocanin birkaç metresi oldugu gibi, kadinin da baskalariyla iliskide bulunmasi, bazi çevrelerce nefretle karsilanmayan bir davranisti Fuhusla ilgili Cahiliyye Araplarinin su adetlerini zikredebiliriz: Kadin âdetinden temizlendikten sonra kocasi ona "su adama git ve ondan hamile kal" derdi Kadin istenilen adamla beraber olduktan sonra kocasi hamileligi belli oluncaya kadar ona yaklasmazdi Sonra yaklasabilirdi Bu, iyi bir çocuga sahip olmak için yapilirdi Sayilari üç ila on arasinda degisen bir grup erkek kadinin evine girerek, sirasiyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu Kadin hamile kalip da dogum yaparsa dogumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri çagirir, erkekler de zorunlu olarak bu davete istirak ederlerdi Sonra onlara: "Olanlari biliyo rsunuz, dogum yaptim" içlerinden birine isaret ederek "çocugun babasi sensin" derdi O da bundan kaçinamazdi Bazi fuhus yapan kadinlar da taninmalari için kapilarina bayrak asarlardi Bu tür kadinlardan biri dogum yaptigi zaman teshis heyeti toplanip çocugun kime ait oldugunu tespit ederdi O da çocugun babasi oldugunu kabul etmek zorunda kalirdi (Buhârî, Nikah, 36) Kadina deger verilmez, hak ve hukuku taninmaz, adeta bir esya gibi telakki edilip miras alinirdi Biri ölüp karisi dul kalinca ölenin varislerinden gözü açik biri hemen elbisesini kadinin üzerine atardi Kadin daha önce kaçip bu halden kurtulamazsa artik onun olurdu Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir baskasiyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanir ve kadina bundan birs ey vermezdi Dilerse, kocasindan kendisine kalan mirasi elinden almak için onu evlenmekten menederdi Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadinlara zorla mirasci olmaya kalkmaniz size helâl degildir " (en-Nisâ, 4/19) buyurulmustur (Sevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440) Yiyeceklerin bazisi yalniz erkeklere ait olup kadinlara yasak ediliyordu "Onlar: Bu hayvanlarin karinlarinda olan yavrular yalniz erkeklerimize mahsus olup, eslerimize yasaktir Ölü dogacak olursa hepsi ona ortak olur" dediler (En'âm, 6/139) Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi Cahiliyye Araplari'nin kötü adetlerinden biri de kiz çocuklarini diri diri topraga gömmeleriydi Onlar bunu namuslarini korumak veya ar telakki ettikleri için, bazilari da sakat ve çirkin olarak dogduklarindan yapiyorlardi Kur'an-i Kerîm'de su ayetlerde buna isaret edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kiz evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi " (ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri topraga gömülen kiz çocugunun hangi suç la öldürüldügü soruldugu zaman " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak kostuklari Seyler müsriklerden çoguna çocuklarini öldürmeyi süslü gösterirdi "(el-En'âm, 6/137) Ekin ve hayvanlarini iki kisma ayiriyor bir kismini Allah'in böyle emrettigini sanarak Allah'a veriyor ve bir kismini da Allah'a es kostuklari putlarina ayiriyorlardi Onlar bu batil inanç ve adetlerinde biraz daha ileri giderek Allah'in payina düseni aliyorlar, onu es kostuklari putlarin payina ekliyorlardi Ama putlarinin payindan alip öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu "Allah'in yarattigi ekin ve hayvanlardan O'na pay ayirdilar ve kendi iddialarina göre: "Bu Allah'indir, Su da ortak kostuklarimizindir" dediler Ortaklari için ayirdiklari Allah için verilmezdi Fakat Allah için ayirdiklari ortaklar i için verilirdi Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136) Bir kisim hayvanlarla ekinlerin bazisini dilediklerinden baskasina yasakliyorlardi Ayrica bir kisim hayvanlara binerken ve keserken Allah'in adinin anilmasina engel oluyorlardi (el-En'âm, 6/138) Bunun disinda hayvanlarla ilgili su adetleri de vardi: Deve bes batin dogurup besincisinde erkek dogurursa kulagini çentip serbest birakirlardi Artik ona binmeyi ve sütünü sagmayi haram kabul ederlerdi Buna "Bahîra"* derlerdi Saibe*; dilegi yerine gelen kimsenin putlara adadigi deve idi Buna da binilmez ve sütü sagilmazdi Vasîle*; koyun disi dogurursa kendileri için; erkek dogurursa putlari için olurdu Sayet biri erkek, biri disi olmak üzere ikiz dogurursa, disinin hatiri için erkegi de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alinirsa onun sirti haram sayilir, su ve otlakta serbest birakilirdi Kimse ona dokunmazdi Bütün bunlardan baska müsrikler atalarindan devraldiklari birtakim adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunlarin bazilarinin, kendilerini Allah (cc)'a daha çok yaklastirdiklarini ileri sürüyorlardi Ibn Ishak sunlari aktariyor: "Kureys, ya Fil olayindan evvel veya daha sonra meydana geldigini tahmin ettigim bir bid'at ortaya çikardi ki, tarihte (Hums) diye anilip, asalet-i diniye iddiasindan ibarettir" Bunlar: "Biz, Ibrahim'in evladiyiz, ehl-i Harem biziz, Beyt'in sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini bulunuyoruz Arap kabilelerinden hiçbir kabîle, bizim sahip oldugumuz bu se ref ve itibara sahip degildir Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin seref ve itibarini korumaliyiz Bundan sonra Harem haricinde hiçbir seye tazim etmeyip bütün ihtiramatimizi Harem dahilinde hasretmeliyiz Meselâ, Arafat'ta halk ile bir sirada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri dönüp gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardi Ibn Ishâk devamla: "Kureysliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya da basladi Arafat'a çikmayi, Arafat'tan ifazâyi terk ettiler Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler, orada dururlardi Ve "Biz ehlullahiz, Harem-i Serif'in hâdimleriyiz" diyerek, digerleriyle esitligi kabul etmezlerdi Fakat bunlar, Arafat'ta vakfe etmenin Ibrahim (as)'in dini muktezasi oldugunu bili yorlardi Kinâne ile Hüzâaogulari da bu hususta Kureys'e iltihak etmislerdi Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri gitmislerdir Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafi Siyab-i Hums ile tavaf etmelerini kararlastirdilar ve uyguladilar Bu kararin neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf ederse, tavaftan sonra o elbiseyi çikarip atmasi zarûrî idi Bu kararlarin ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan bedevî erkeklerin çiplak; kadinlarin da yalniz önü yirtmaçli kisa iç gömlegi ile tavafa mecbur edilmesidir Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi Rasûlullah (sas)'a iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti Daha sonra da A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32 ayetlerinde, çiplak tavaf ile birlikte diger bid'atler de yasaklanmistir Ebû Hüreyre (ra)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Siddik (ra) Vedâ Hacc'indan (bir sene) evvel, Hz peygamber tarafindan Hac Emîri* olarak (Mekke'ye) gönderildiginde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi Kurban Bayrami'nin ilk günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (su iki maddeyi) ilâna memur kilmistir (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! Iyi biliniz, bu yildan sonra müsriklerin haccetmeleri, çiplaklarin da Kâbe'yi tavaf etmeleri yasaktir" demistir (Sahîh-i Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanasmamislar, atalarini körükörüne taklide çalismislardir "Onlara: Allah'in indirdigine ve peygambere gelin dendigi zaman: Atalarimizi üzerinde buldugumuz sey bize yeter' derler Alalari bir sey bilmeyen ve dogru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mi?" (el-Mâide, 5/104) Islâm, topluma hakim olunca bütün bu cahilî sistemin ilkel davranislarini tamamen yasaklamistir" (el-Mâide, 5/103) Bütün bunlara baktigimizda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi oldugunu görüyoruz Cahiliyye; bir seyi gerçegi disinda bilmek, anlamak ve buna göre amel etmek demektir Bu duruma göre Cahiliyye; insanin ve toplumun Islâm öncesi ve Islâm disi bir yasayis biçimiyle yasamasi demektirDogru yolun ziddi, ilmin aksi olan, eskiyen ve degisken olan, bölgelere, kavimlere ve anlayislara göre kurulan her türlü Islâm disi rejimler; cahilî sistemler ve hükümlerdir Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetCAHILIYYENIN DIGER MANASI VE EBREHE EBREHENIN KULLEYS KILISESINI YAPTIRISI ve KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI Habes Necasi nin Yemen Valisi ve Kumandani Eryat'i öldürerek yerine gecen Ebrehetülesrem Hiristiyandir Halkin, Hacc Mevsiminde Hacca gitmeye hazirlandiklarini görünce: "Halk, nereye gidiyorlar?" diye sordu "Mekke'deki Beyt-i Harami Hacc etmege gidiyorlar!" dedilerEbrehe "O Beyt, neden yapilmistir?" diye sordu "Tastan yapilmistir" dedilerEbrehe "Onun Üzerine ne örtülmüstür?" diye sordu"Bu ülkeden giden Vasail'den (çizgili ince Yemen kumasindan) örtülmüstür " dedilerEbrehe "Mesih üzerine yemin ederim ki: ben, size ondan daha iyisini yapacagim ! ' ' dediKayser'e yazarak San'a'da bir kilise yapmak istedigini bildirdi ve bu hususta kendisine yardim edilmesini istediKayser, Ebrehe'ye sanatkarlarla Mermer ve mozaik gönderdiEbrehe, meshur Me'rib Kraliçesi Belkisin metrük sarayindan da, ise yarayan tas, mermer gibi ne varsa, hepsini San'a'ya tasittirdi Kilisenin insasini, çok siki tuttu Iscilerden her hangi birisi, günes dogmadan isinin basinda bulunmayacak olursa, Ebrehe'ye götürülür, o da, ceza olarak o isçinin elini keserdi! EBREHE'NIN KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI Nitekim, isçilerden birisi, isinin basina erkence gelmekte gecikmis günes dogmustuCezadan bagislanmasini, Ebrehe'den rica etsin diye ihtiyar annesini de,yaninda getirmistiKadincagiz, oglunun mazeretini arz edip bagislanmasini dilemisse de, Ebrehe "Ben, kendimi yalanci çikaramam!" diyerek isçinin elinin kesilmesini emirttiBunun üzerine, ihtiyar kadin Demir baltanla vur (elleri, kollari kes) bakalim dedi Bu gün, hakimiyet senin amma, her zaman, senin degildir Yarin senden baskasiinin olacaktir ! ' dedi ' Ebrehe "Onu, yanima getiriniz!" dedi Getirilince, kadina "Bu Kirallik, benden baskasina da, geçecek midir?"diye sorduKadin, hiç çekinmeden ` `Evet ! ' dediEbrehe, Kuleys kilisesinin, üzerine cikinca, Aden denizini göre bilecek derecede yükseltmek niyetinde idi Fakat, "Bu günümden sonra, tas üstüne tas koymayacagim!" diyerek kadinin oglunun elini kesmekten vaz geçti Halki da, çalismaktan af etti Yapilan Kilisenin disindan yüksekligi, alt mis zira' idi 0çten, on zira' doldurulmustuKiliseye, mermer merdivenle çikilmakta idiKilise, hisarla çevrilmisti Kilise ile hisar arasindaki açiklik, her tarafindan iki yüz zira' idi Kilisenin duvarlari, Yemenlilerin Cerup dedikleri süslü taslarla örülmüstü Taslarin aralarina burçlari andiran ve birbiri içine girmis müselles seklinde, yesil, kirmizi, beyaz, sari ve kara taslar konmustuKilisenin bütün duvarlari, yuvarlak biçiminde kara aban us agaçlari ile bölünmüstü Agaçlar, bir adamin kucaklayabilecegi kalinlikta idiÖrülen mermerlerin yüksekligi bir zira' idiMermerlerin Üzerine, San'a daginin parlak kara taslarindan, onlarin üzerine, parlak sari taslarindan, onlarin üzerine de, parlak ak taslarindan örülmüstü Kulleys kilisesinin duvarlarinin kalinligi alti zira' kapisinin yüksekligi on zira ' , genisligi dört zira' idi EBREHE' NIN KABE'YI YIKMAGA KALKISI Ebrehe, kilisenin kapisinin üzerini altin levhalarla kaplatti altin çivileri, birbirlerinden, mücevherlerle ayirdi Kapiya, kirmizi büyük bir yakut yerlestirdiKulleys kilisesinin kapisindan girilince 40x80 zira' genisliginde nakisla sac agacindan gümüs, altin çivilerle tavanlanmis bir ev vardiBuradan da, sag ve sol taraflardan uzunlugu 40 zira'kadar olan bir sofaya girilmekte idi Sofanin direkleri cini ile kaplanmistiSofadan, 30X30zira'genisliginde bir kubbeye girilirdiKubbenin duvarlari, cini ile kaplan mis olup içinde altin gümüs ile süslenmis çelik levhalar bulunmakta idiKubbede günesin dogdugu tarafta 1O X 1O zira genisliginde alaca renkte kara mermer konulmus olup Günes vurdugu zaman, içeriden kubbeye bakanlarin gözlerini almakta ve günesin, ayin isigini k u b b e n i n içine aks ettirmekte idi HALKIN KULLEYS KILISESINI TAVAF VE ZIYARETE ÇAGIRILISI Ebrehe, Kulleys kilisesini yaptirdiktan sonra, ona kapicilar, bakicilar da tayin ettiKulleys'in içinde buhur yakilmaga baslandi Kisa zamanda isten, misk bulasigindan duvarlar kararip mücevherler görünmez oldu Ebrehe, emr etti Halk, Kulleys'i, tavaf ve ziyarete basladilar Ebrehe, ayni zamanda bütün Yemen ülkesinde bulunanlara, Kulleys'i hacc ve ziyaret etmeleri gerektigini ilan ettiBu, Araplarin çok agrina gittiKulleys kilisesine ve onu yaptiran Ebrehe'ye kin bagladilar Hatta bir bedevi Arap Kulleys kilisesinin içerisine pislediBazi Arap kabilelerinden Arabiler Kulleys kilisesinde çalisan hademeleri sarhos ederek kilise içerisine kokmus lesler, pislikler attilarBunu duyan Ebrehe kizarak bunu muhakkak Araplar yapmistir diyerek öfkelendi ve Kabe'yi yikmak için Necasiden yardim istediNecasi yardim maksadiyla elinde bulunan ogünün en iri Fili olan Mahmud`u ve askerlerini gönderdi Ve Ebrehe ,Kabe'yi yikmak için yola çikti |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #3 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı Saadet FIL VAKASI (EBABIL KUSLARI) Kâbe'yi yikmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldiran kuslarEbâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir Kelime, Kur'ân-i Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir Fil sûresinde olay söyle anlatilmaktadir: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yapti? Onlarin tuzaklarini bosa çikarmadi mi? Üstlerine sürü sürü kuslar gönderdi Onlara çamurdan sertlesmis taslar atiyorlardi Nihâyet onlari yenilmis ekin yapragi gibi yapti" (el-Fil, 1I5/1-5) Bu olay Hz Peygamber'in dogdugu yil olmus ve orduda bulunan fil/fillerden dolayi Araplar arasinda "Fil Vak'asi", geçtigi yil ise "Fil Yili" olarak meshur olmustur Olay kaynaklarda söyle zikredilmektedir: Habesistan Krali Necâsi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettigi Ebrehe b Sabbah el-Esrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a sehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapinak (kilise) yaptirdi Ancak tapinaga gelen olmadigi gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler Bunu ögrenen Ebrehe çok kizdi ve Kâbe'yi yikacagina yemin etti Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli "Mamud" adli fili önde oldugu halde Mekke'ye yöneldi MS 57I veya 571 yilinda altmis bin asker ve on yahut dokuz fille yola çikti (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't Târih, Nsr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442) Ebrehe yolda Yemen krali Zû Neferi bozguna ugratti, ardindan Has'amlilari yendi ve bunlarin Nufeyl b Nubeyb adindaki liderinin hayatini bagislayarak kendisine Mekke'ye gidiste rehber yapti Taif'teyken Sakif'liler tanrilari Lât'i korumak ugruna Ebrehe ile isbirligine yanasip Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler Ebrehe'nin fillerin destegindeki muazzam ordusunun karsisinda hiçbir ordu dayanamadi ve Kureys'liler bu gelise bakarak Kâbe'nin yikilacagina kesin olarak inanmaya basladilar Abdülmuttalibin Ebrehe ile Görüsmesi Mekke yakininda Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadirlarini kurdu ve çevredeki Mekke'lilere âit develeri yagmaladilar Burada, Ebû Regal öldü Develerin içinde Abdülmuttalib'in de iki yüz devesi vardi Ebrehe'nin elçisi Hinata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureys'lilerin ileri gelenleriyle görüstü ve "Kâbe'yi tavaf etmeyi biraktiklari takdirde onlara saldirmayacaklarini" söyledi Onlara sadece Kâbe'yi yikmak için geldiklerini, kendileri ile savasmayacaklarini bildirdi (Ibnü'l-Esir, age, s443) Abdülmuttalib, "Biz onunla savasmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez Orasi Beytullah'tir, eger korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini görüsmek üzere Ebrehe'nin yanina vardi Abdülmuttalib'e iyi davranan ve önce onu takdirle karsilayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince söyle dedi: "Seni ilk gördügümde gözüme büyük bir sahsiyet olarak görünmüstün Ama sen Kâbe'nin korunmasini isteyecegin yerde develerinin pesine düsünce gözümden düstün" Abdülmuttalib, "Ben develerin sahibiyim Kâbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi Abdülmuttalib develerini alip Kureys'lilerin yanina döndü, onlara olup biteni anlatti ve hepsi, muhtemel bir katliâma karsi Mekke'den ayrilip daglara çekildiler Fillerin Yere Cökmesi Sabaha karsi Ebrehe, Mekke'ye ilerledi Mamud denilen büyük fil, sehre yaklâsinca yere çöküverdi; kalkmasi için çok ugrastiklari halde kalkmadi Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, baska bir yöne yöneltildiklerinde kosarak kaçmaya çalistiklari görüldü Bu mucizeyi olayin sihhati Hz Peygamber (sas)'in Kusva adli devesinin Mekke yakinlarinda çökmesi olayinda, Nebi (sas)'in söyledigi sözlerle sâbit olmustur: Devesi çökünce Rasûlullah'in ashâbi, "Deve çöktü" dediginde, Rasûlullah; "Hayir, Kusva çökmedi, yalniz onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmustur Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (sas)'in Mekke'nin fethi günü söyle dedigi nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alikoydu Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi Dün oldugu gibi bugün de oranin hürmeti iâde olmustur Dikkat edin, hazir olan olmayana bildirsin " Kuslarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafindan, dahâ önce o bölgede hiç görülmemis, kirlangica benzer kus sürüleri bir anda ortaya çikarak Ebrehe ordusuna saldirdilar Gaga ve pençelerinde tasidiklari taslari ve çamurdan balçiklari askerlerin üzerine biraktiklarinda onlar, kurumus, paramparça olmus agaç yapraklari gibi dagildilar Rehberleri Nufeyl kaçti, askerler kus saldirisinda telef olup feci sekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular Mekke'liler bu mucizeyi daglardan seyrederken Allah'in irâdesi karsisinda hayret ve dehset içindeydiler Ebrehe, bu saldirida etleri parçalanmis, çürümüs halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yasadigi bölgede gögsü ikiye yarilarak acikli sekilde öldü (Kadi Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri) Kuslar ve attiklari taslar hakkinda çesitli rivâyetler vardir Bu olay Rasûlullah'in dünyaya geldigi yilda vukû buldugundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayilmistir Muhammed b Ishak ve Ikrime o yil çiçek hastaliginin Mekke'de yayginlastigini söylemislerdir Muhammed Abduh (v 19I5) bu rivâyetlerden hareketle Kur'ân'da geçen "Tayran Ebâbile" ifâdesiyle kastedilenin "sinekler" oldugunu ayaklarinda salgin hastalik mikrobu tasiyan sinek sürülerini Allah'in, Ebrehe ordusuna musallat kildigini belirtmektedir Yeryüzünün en ihtisamli ordusu ve hayvanlari (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlilarla mikroplarla helâk etmistir Bu görüsü yukarida zikrettigimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b Ishak da kaydetmistir Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Resid Riza, ve diger bazi müfessirlerin, Allah'in, olaganüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düsmani orduyu helâk edisini dile getirmeleridir Tefsirlerde kuslarin mâhiyeti hakkinda degisik görüsler bulunmaktadir Ibn Abbas ile Dahhak, Ebâbil'i "birbiri arkasindan gelenler" diye yorumlamislardir Hasan-i Basri ile Katâde, "çok" mânâsina; Ibn Zeyd "çesitli, sagdan soldan gelenler" mânâsina; Mücâhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mânâsina geldigini söylemislerdir Kuslarin, bölük bölük, karisik türde olduklari anlasilmaktadir Rivâyetlerde kuslar; kirlangica, keklige, sigirciga, yarasaya, hatta "zümrüdü anka"ya benzetilmektedir "Siccil" kelimesi, tas ve çamur demektir Yahut, çamurla sivanmis tas anlamina gelir "Asf" kelimesi, agaç yapragi anlamina gelir Haserelerin agaç yapragini yiyip ufalttiklarinda yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatilmak istenen budur Sûrenin anlami; Allah'in, Kâbe'nin müdafaasini müsriklere birakmadigini, saldirganlari alisilmadik sekilde helâk ettigini bize anlatmaktadir Olayin Gerceklestigi Yer Fil olayi, Müzdelife ve Mina arasindaki Muhassab vadisi arasinda bulunan Muassib'da meydana gelmistir Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir'den rivâyetle onun söyle dedigini yazarlar: "Rasûlullah Müzdelife'den Mina'ya hareket ettigi zaman Muassib vadisin de hizlanmisti" Imam Nevevî bunu söyle izah etmistir: "Ashâb-i Fil olayi burada cereyan etmistir Onun için, sünnet olan, hacilarin buradan hizla geçmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayani ve digerleri, Istanbul 1988, VII, 238) Imam Mâlik de Hz Peygamber'den, "Müzdelife durma yeridir, ama Muassib vadisinde durulmamalidir" hadisini nakleder Müsrik Kureyslileri bu olay o kadar etkilemistir ki, üç yüz altmistan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmislardir Fil sûresin de Allah, Ashâb-i Fil'in aci âkibetinin fecâatine sadece ana hatlariyla deginmis ve müsriklere, Hz Muhammed (sas)'in dâvetine karsi çiktiklarinda, onlarin baslarina gelebilecek acikli azabi hatirlatmistir |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #4 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetHASIMÎLER Peygamberimizin atasi Abdülmenaf'in oglu Hâsim'in soyundan gelenlere verilen isim Hâsim ticaretle ugrasan zengin ve cömert biriydi Asil adi Amr'dir Rivayete göre, bir kitlik yilinda Filistin'e giderek oradan un satinalmis ve Mekke'ye getirerek ekmek yaptirmis, kestirdigi hayvanlarin et suyuna ekmek dagitarak tirid ikraminda bulunmustur Bu nedenle Arapça'da kirmak anlamina gelen (heseme) fiilinden müstak olan Hâsîm adi verIlmistir (Ebu Ca 'fer Muhammed b Cerîr et-Taberi, "Tarîhü'r-Rusül ve'l-Millûk" nsr Anneles III,1088; Ibnu HIsam, "es-Sîretil'n-Nebeviyye, I, 107) Taberi'ye göre; Hâsim, Rûm ve Gassân hükümdarlarindan Kureys için dokunulmazlik hakki saglamis, Sam'a yaz seferleri, Yemen'e de kis seferlerini O ihdas etmis bilahere bu, bir âdet haline gelmistir Yine Taberî'nin rivayetine göre Hasîm bir seferinde Medine'ye ugramis, Amr b Zeyd'e misâfir olmus, Amr'in kizi Selma'yi görüp onunla evlenmek Istemisti Baba, kizinin kendi yaninda dogum yapmasini sart kostu Hasîm de bu sarti kabul edip Sam'a gitti Dönüsünde Selma ile evlendiler Hasîm, Selma'yi alip Sam'a götürdü Dogum yapma günü yaklasinca O'nu alip Medine'ye babasinin evine getirdi, kendisi tekrar Sam'a döndü Hâsim'in dört oglu ve bes kizi vardi Soyu, çocuklarindan Seybe (Abdulmuttalib) ile devam etmis ve bu soydan gelenlere Hâsimogullari (Benu Hâsim) denmistir Hâsim'in, Abdulmuttalib'den baska erkek çocuklarinin nesilleri devam etmemistir (Taberî, age, III, 1082) Hasîmîler Kureys Kabilesinin bir koludur Peygamberimiz de bu boydandir Hasîmîler Islâmiyetten önce de hem Mekke'nin hem de Kureys Kabilesinin yöneticisiydi Çok onurlu bir is sayilan Kâbe bekçiligi ve hac Isleri ne bakmak da ayni ailenin elindeydi Hasîmîler ile Kureys Kabilesi'nin bir baska kolu olan Emevîler arasinda öteden beri bir çekisme vardi Rivayete göre Hasîm ile kardesi Abdu Sems Ikiz olarak dünyaya gelmisler bunlardan birinin parmagi digerinin alnina yapisik iken ayrIlmis bu esnada kan akmis, bundan da ileride bu Iki kardes arasinda kan dökülecegi sonucu çikarIlmis (Taberî, age, III, 1089) Islâmiyet'ten sonra bu çekisme bir süre diner gibi olur Ancak Hasimîler'den olan Hz Ali'nin halife seçIlmesiyle çekisme yeniden alevlenir Emevîlerden Muaviye Sam'da güçlü bir yönetim kurmus ve Hz Ali'ye isyan edip, savas açmisti YenIlmek üzere olan Muaviye, entrika ile savasi kendi lehine çevirmeyi basarmis neticede mücadeleden galip çikmisti Bundan sonra Emevîler, Islâm Dini'nin getirdigi, halifeligin sûra ile belirlenmesi usulünü kaldirdilar Halifelik babadan ogula geçen bir saltanat kurumu haline geldi Ancak bu durum çok sürmedi Halk yer yer Emevîlere karsi direnise geçti Bu arada Hz Ali'nin oglu Hasan, zehirlenerek öldürüldü Ikinci oglu Hüseyin ise bütün aile üyeleriyle birlikte Kerbelâ'da kiliçtan geçirilerek sehid edildi Fakat sonradan Emevîler, Hâsimîlerin bir kolu olan Abbasiogullari (Peygamberimizin amcasi Abbas'in soyundan gelenler) tarafindan ortadan kaldirildilar Son Emevî hükümdari Mervan el-Himer (esek Mervan) da öldürüldü ve iktidarlari böylelikle son buldu (132/750) 'Tarihe Abbâsî saltanati adiyla geçen Hasîmogullari'nin bu seferki iktidarlari, Ebu'l-Abbâs es-Saffah (kan dökücü) ile basladi Mogol hükümdari Hülâgu'nun saldirilarina maruz kalan bu devlet de 1258 tarihinde ortadan kaldirildi Hasîmogullari bu tarihten I Dünya savasina kadar Mekke Serifligi gibi sembolik ve mahalli bir görevin disinda önemli bir rol oynamadilar Mekke Serifi Hüseyin b Ali (1852-1951), Ingilizlerle anlasarak I Dünya savasinda Osmanlilara karsi ayaklanmis, Osmanlilar yenilerek Arap topraklarindan çekilince kendisini Hicaz krali ilân etmisti (1916) Daha sonra Necid prensi (Suudi Arabistan Devleti'nin kurucusu) Abdülaziz b Suud (1880-1953), Hüseyin'i Hicaz'dan çikartti Ancak Hüseyin 0ngilizlerin destegini saglayarak oglu Faysal'i Irak'a, Abdullah'i da Ürdün'e kral yaptirdi Ürdün'e kral olan Abdullah, Filistin'in bölünmesi konusunda 0srail ile anlastigi iddiasiyla Filistinli bir genç tarafindan öldürüldü Hâsimî iktidari Irak'ta, 1958 yilina kadar sürdü 14 Temmuz 1958 günü, basta kral II Faysal olmak üzere ailenin birçok mensubu öldürüldü ve yapilan askerî darbe ile Hâsimîlerin bu ülkedeki iktidarlari son bulda Ancak bugünkü Ürdün krali Hüseyin, kendisinin Hasîmî soyuna mensup oldugunu iddia etmektedir |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #5 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetPEYGAMBERIMIZIN DOGUMU PEYGAMBERIMIZ DOGDUGUNDA BAZI HADISELER VUKU'A GELDI Peygamberimiz dogdugunda bazi hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazilarini söyle siralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbegi kesik olarak dogdu Peygamberimiz dogarken, çocuklarin yere düstükleri gibi düsmeyip ellerini ,yere dayamis basini semaya kaldirmis olarak dogduPeygamberimiz dogdugu zaman ,bir yildiz dogmus ve bilginler, bu yildizin dogdugu gece,Ahmed dogmustur DedilerBir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede dogdugunu yakinlarina bildirmislerdir Peygamberimiz dogdugu gece Kisranin sarayindan on dört serefe yikildi Iranlilarin,bin yildan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdiSave Gölünün suyu çekildiSema ve Vadisini su bastiIran Sahi, Araplarin, ülkesini istila edecegini rüyasinda gördü,ve telasa düstü PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZABDULLAH Peygamberimizin babasi Hz Abdullah Kureys'in ileri gelen delikanlilarindan idi Güzel yüzlü,iki gözü arasinda peygamberlik nurunu tasiyorduMekkenin bütün genç kizlari onunla evlenmek için can atarlardiBabasina o kadar itaatliydi ki babasinin izinden hiç çikmazdiHatta birinde babasi Abdulmuttalip Allaha dua etmis ve "Allahim eger bana on erkek evladi verirsen onlardan birini senin için kurban edecegim"demis ,on evladi olunca da Allaha verdigi sözü tutmak için oglu Abdullahi kurban etmek istemistirOglu Abdullah babasina itiraz etmemis ve boyun egmistir Etraftan yapilan elestirilerle oglunu kurban etmekten vaz geçmis onun yerine 100 Adet Deve kurban etmistir Hz Abdullah hz Amine ile evlendikten Kisa bir müddet sonra gittigi ticaret kervanindan dönerken yolda hastalandi Medine'de dayisi Beni Adiy bin Neccarin yaninda bir ay hasta aldiktan sonra vefat ettiHz Abdullah vefat ettigi zaman Peygamberimiz henüz Anne karninda alti aylikti PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISI Yeni dogan çocuklari süt anneye vermek; Kureys ve sair Arap esrafinin adeti idi Bu da; kadinlarin kocalari ile daha iyi mesgul olmalarini ve çocuklarinda ,özellikle ,havasinin güzelligi, rutubetinin azligi ve suyunun tatliligi ile taninan yerlerde yasayan serefli kabileler arasinda, saglam vücutlu,siki etli, cesaretli yetismelerini ve düzgün, pürüzsüz konusmayi ögrenmelerini saglamak içindi Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yil iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke'ye gelirler,çocuklari alip götürürlerdi Peygamber efendimizi(AS) Ben'i Sa'd bBekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü Peygamberimizin Süt kardesleri sunlardir:: Abdullah b Haris,Üneyse bintiHaris,Seyma bint-i Haris Peygamberimizi Yetim oldugu için Arap kadinlari kabul etmemis; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmistiPeygamberimizi aldiktan sonra Halime ve Ailesinin yasam tarzi bir anda degisti Bunlardan bazilarini Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;" 0çinde bulundugumuz kuraklik ve kitlik yilinda hiç bir seyimiz kalmamisti Ben, kir merkebimin üzerinde idimYanimizda, yasli bir devemiz vardi,bize bir damla süt vermiyordu Üzerinde bulundugum merkebin agir yürümesi yol arkadaslarimi çileden cikartiyorduNihayet Mekke'ye varip emdirilecek oglan çocuklari aramaya basladk 0çimizden hiç bir kadiin Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk Çünkü, bizler emdirecegimiz çoçugun babasindan bahisse kavusmayi ve ondan armaganlar almayi bekliyorduk Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karsilastim,bana; Ismin nedir ?diye sordu Halime dedim Bana;Ey Halime! Benim yanimda bir yetim çocugum var onu emzirmek için Beni Sa'd kabilesi kadinlarina teklif ettim öksüz oldugu için kabul etmediler Sen kabul eder misin? Ben ,"bana biraz müsaade ette kocama bir danisayim"dedim Hemen kocamin yanina döndüm,ona haber verdim Kocam izin verince Muhammedi aldim Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldikSütü çekilmis olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayif olan merkebimizi,yolda baska hiç bir binek hayvan geçememege,davarlarimiza inen süt hiç bir davara inmemeye basladi Peygamberin Çocuklugu daha degisikti Daha iki Aylik iken,her tarafa yuvarlanmaya çalisiyorduÜç Aylik olunca day durmaya çalisiyorduDört Aylik olunca, duvara tutunup yürüyorduBes Aylik olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyorduAlti Ayi tamamlayinca, yürümeyi hizlandirmistiYedi Aylik iken her tarafa gidebiliyor,kosabiliyordu Sekiz Aylik iken,konusuyor,konusulani anlayabiliyorduOn Aylik iken Ok atabiliyordu Iki Yili doldurdugu zaman,oldukça, iri ve gösterisli bir çocuk olmustuOnu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördügümüz hayir ve bereketten dolayi, Yanimizda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk HZAMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI Hz Amine Peygamberi de yanina alarak Medine'deki Neccar ogullarindan olan Dayilarini ziyarete gitti Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamli kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardi Hz Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkinda takindiklari tavirlardan korkmaya basladi Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular Hz Amine, Mekke'ye gelirken, yolda hastalanip Evba köyünde durakladiBasucunda duran Peygamberimizin yüzene baktiSonra da söyle hitap etti: "Ey çekilen dehsetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardimi ile yüz deve karsiliginda kurtulan zatin oglu!Allah, Seni,mübarek ve devamli kilsin! Eger rüyada gördüklerim dogru çikarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafindan,Adem ogullarina helal ve harami bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alikoyacaktir Her canli varlik ölecektir Bende ölecegimFakat temelli anilacagim Çünkü, temiz bir ogul dogurmus,arkamda hayirli bir ani birakmis bulunuyorum demistir Ve hz Amine Ebva da vefat ettiHazret-i Amine vefat ettiginde 30 yaslarinda idi Dünyada,böylece Babasiz ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz birakmadi: Önce dedesi Abdulmuttalibin yaninda, sonra da amcasi Ebu Talib-in yaninda kaldi Peygamberimiz, sekiz yasina kadar, Dedesi Abdulmuttalibin yaninda,sekiz yasindan sonra da Amcasi Ebu Talib-in yaninda kaldi PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI Kureysliler, öteden beri ticaretle ugrasirlardi Ticaretle ugrasmayanlarin ise,ellerinde hiç bir seyleri bulunmazdi Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabina ticarete baslamadan önce, ticaretle ugrastigi olmustur Nitekim, Said bEbu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortagi idiPeygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadigindan,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureysilerden tuttugu, baska bir zatida, Peygamberimizin yanina katti Hazreti Hatice yapacagi her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yigit birer erkek deve veriyordu Peygamberimiz, Hazreti Hatice'nin ticaret Malini Sam'a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlastilar Peygamberimizle Kervan halki Sam'a gitmek için yola koyuldular: Sam topraklarindan Busraya vardiklarinda peygamberimiz orada getirdigi bütün mallari çok karli bir sekilde satip alacaklarini aldiktan sonra,Mekke'ye yardimcisi olan Meysele ile birlikte geri döndü PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI Peygamberimiz hazreti Hatice adina ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüs ve yardimcisi Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmisti Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyslilerin en soylu kadinlarindan olan hazreti Hatice ile evlendi PEYGAMBERIMIZIN ÇOCUKLARI Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocugu,dört kiz çocugu dogmustur Isimleri söyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Misirli Maria'dan dogan Ibrahim'dir KABENIN KUREYSILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI Bir Kadin, Kabe Hareminde buhurdanlikta Öd agaci yaktigi sirada , buhurdanliktan siçrayan bir kivilcimdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutusup tamami ile yanmis, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevseyip çatlamis bulunuyordu Zaman, zaman sahilden gelen sel baskinlari ilede Kâbenin tabani ve duvarlari da iyice yikilacak duruma gelmisti Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarini onarip saglamlastirmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yikmaga kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda mesvere ediyorlardi Am bu sirada Rum tüccarlarindan birisine Ait olan insaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu firsat bilen Kureysliler aralarinda yardimlasarak bu batan gemiden Kabe insaasi için gerekli malzemeleri almis oldularVe Kâbenin insaatina basladilar Hacerül Esved tasi yerine konulacagi zaman kabileler ,birbirleriyle anlasamadilar Hatta isi okadar ilerlettiler ki aralarinda kavga yapmaya çok az bir zaman kaldi Kureysiler, Bu is üzerinde, dört veya bes gece durdular Sonra Kureysin yaslilarindan Ebu Ümeyye b Mugire bir teklifte bulundu; Teklifine göre ,mescidin kapisindan giren ilk kisi bu tasi koymak için hakem olacakti Bütün kavmin ululari bu teklifi kabul ettiler Tam bu sirada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureysliler el çirparak El-Emin'in hakemligine raziyiz dediler Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kisi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymus oldu Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #6 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetFICÂR SAVASLARI Câhiliye döneminde müsrik Araplar arasinda haram aylar dan birisinde yapilan savaslar Islâm'da yasak oldugu gibi câhiliye döneminde de Müsrikler arasinda haram aylarda savas yapmak, kan dökmek, haksizlik ve kötülüklerde bulunmak yasaklanmis idi Muharrem, Receb, ZIlkâde ve Zilhicce aylarindan olusan bu aylarda yasagin ihlâl edIlmesi, büyük bir günâh ve suç sayiliyordu Bu telâkkiye ragmen câhiliyye döneminde zaman zaman haram aylarin kudsiyeti çignenmis, kanli bazi savaslar meydana gelmisti Iste bu savaslar, müsrikler tarafindan, günâhin islendigi savaslar anlamini ifade etmek üzere "ficâr savaslari" diye adlandirIlmistir Arap tarihinde dört ficâr savasi vukû bulmustur I ficâr savasi, Gifâr kabilesinden bir sahsin Ukâz Panayiri'nda ayaklarini uzatip oturarak "Araplarin en sereflisi benim!" demesine kizan bir sahsin, kiliciyla onun ayaklarini kesmesi üzerine Iki tarafin adamlari arasinda cereyan etmistir II Ficâr savasi, Kureys'ten Benû Amir ile Kureys'ten Benû Kinâne arasinda meydana gelmistir Yine Ukâz Panâyiri'nda Benû Amir'den bir kadina Kinâneogullarindan bazi gençlerin sarkintilik etmesi bu savasa sebep olmustur III ficâr savasi ise, Kinâneogullarindan bir sahsin, Âmirogullarindan birisine olan borcunu zamaninda vermedigi gibi oyalama cihetine gidip ödemeye yanasmamasi sebebiyle bu Iki kabile arasinda ortaya çikmistir IV ficâr savasi ise, Kinâneogullarinin yanisira Kureys ile Hevâzin'in Kays-i Aylân kabileleri arasinda meydana gelmistir Hire hükümdarinin çikardigi bir kervana kilavuzluk ve muhafizlik etme konusunda aralarinda ihtilâf ve husûmet çikan Kinâneogullarina mensup bir sahsin Kays-i Aylân'dan birisini öldürmesi bu savasa sebep teskil etmistir Kinâneogullarinin yaninda Kureys'in diger sülâleleri de savasa katIlmis, bu arada Peygamber efendimiz de amcalariyla birlikte bu savasta bulunmustur Ancak genellikle kabul edildigine göre o sirada yirmi yasinda olup savasabilecek güçte olmasina ragmen sadece savas alaninin gerisine düsen oklari toplayip amcasina vermekle yetinmistir Sonunda bu savas, Iki tarafin ölülerinin sayilip ölüsü fazla olan tarafa fazlalik miktarinca diyet verIlmesi karari ile sulha baglanarak neticelendirIlmistir Ahmet ÖNKAL |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #7 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetHz MUHAMMED (sas) DOGUMU, ÇOCUKLUGU VE GENÇLIGI Hz Peygamber'in dogumundan iki ay kadar önce babasi Abdullah, ticarî bir seferden dönüsünde Yesrib (Medine)'de vefat etmisti Annesi Amine, Kureys Kabilesinin kollarindan Benû Zühre'nin reisi Vehb b Abdümenaf'in kiz idi O siralarda Mekke esrafi, çocuklarini çölde bir süt anneye vererek emzirme âdetine sahip olduklari için Hz Peygamber, kendi annesi Amine tarafindan ancak bir kaç kez emzirilmis, süt anneye verilinceye kadar da amcasi Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, O'na süt annelik yapmisti Daha sonra Mekke'ye komsu çöllerde yasayan Hevâzin kabilesinin kollarindan Benû Sa'd'a mensup Halîme bint Ebî Züeyb, uzun süre Hz Peygamber'e süt emzirmistir Mekke esrafi tarafindan Mekke'nin agir ve sicak havasi çocuklarin gelisimine ve sagliklarina zararli görülüyor; ayrica hac münasebetiyle her kesimden insanla temas halinde bulunan Mekke'de arap dili, yabanci tesirler altinda kalabildiginden, fesahat ve belâgata önem veren Mekkeliler çocuklarinin dili ögrendikleri ilk yillarinin Arapçanin saf ve bozulmamis sekliyle ve olanca fesahat ve belâgatiyla ari duru konusuldugu badiyelerde geçmesini gerekli görüyorlardi Bu bakimdan Araplar arasinda fasih Arapçalari ile ün yapmis Benû Sa'd kabilesi arasinda yaklasik ilk iki buçuk yilini geçiren Hz Peygamber, ileride üstlenecegi ilâhî risâlet görevi için hem bedenen, hem de ruhen burada hazirlanmis oluyordu Hz Peygamber'in kirk yasindan itibâren yürüttügü Islâm'a davet vazifesi, kabul etmek gerekir ki, aslinda mesakkatli, yorucu, bir takim sikintilari olan mukaddes bir vazifedir Iste bu yorucu ve mesakkatli görevi lâyikiyla yerine getirebilmek için saglam ve sihhatli bir bünyeye sahip olmak gerekiyordu Hz Peygamber, böylelikle çocuklugunun ilk yillarinda Mekke'nin bogucu sicak ve sitmali havasindan uzaklasmis, suyu ve havasi güzel bâdiyede saglikli bir sekilde gelisme imkânini bulmus oluyordu Diger taraftan güzel konusmanin kitleler üzerindeki etkisi malumdur Ileride muhtelif insan kitlelerine muhâtap olacak bir peygamberin süphesiz iyi bir dil bilgisine sahip olmasi ve dili, davasinin ugrunda en iyi sekilde kullanmasi gerekiyordu Iste bu yönlerden Hz Peygamber henüz çocuklugundan itibâren davet faâliyeti için hazirlaniyordu Yalniz kendisi henüz o siralarda ileride peygamber olacagi konusunda hiç bir bilgiye sahip olmadigindan, bu hazirlanma O'nun bizzat iradesi ile ve bilerek olmayip, Cenâb-i Hakk'in yönlendirmesi, kontrol ve murâkabe altinda tutmasi seklinde cereyan ediyordu Peygamber Efendimizin süt annesi Halime'nin yaninda iken vukû bulan "Gögsünün yarilmasi" (Serhu's-Sadr veya Sakku's-Sadr) olayini da yine davete hazirlik olarak degerlendirmek gerekir Bu olayda Hz Peygamber'in gögsü, görevli iki melek tarafindan yarilmis, kalbi çikarilarak Seytanin ve nefsin tasallut ve saptirmasindan arindirilmis ve Zemzem'le yikanarak tekrar yerine konulmustur Böylece Hz Peygamber, rûhen davete hazirlanmis oluyordu Serhu's-sadr olayindan sonra süt anne halime tarafindan Mekke'ye getirilerek öz annesi Amine ve dedesi Abdülmuttalib'e teslim edilen Hz Muhammed, alti yasina kadar annesi Amine'nin yaninda kaldi Bu siralarda Amine, Hz Peygamber'i de yanina alarak Medine'deki akrabalarini ziyarete gitmisti Bu vesile ile, alti yil kadar önce Medine'de ölen esinin kabrini de ziyaret etmis olacakti Bir ay süren bir misafirlikten sonra Mekke'ye dönerken henüz Medine'den pek fazla uzaklasmadan Ebvâ denilen köyde Âmine aniden rahatsizlandi ve vefat etti; oraya da defnedildi Artik hem yetim, hem de öksüz kalan çocugu bu yolculukta kendilerine refakat eden dadi Ümmü Eymen Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti Yasli dede, kalben büyük bir muhabbet besledigi bu yavruyu sevgi ve rahmetle iki yil bagrina basti Abdülmuttalib'in temsil ettigi Hâsimogullarinin Mekke'deki itibâri ile Abdülmuttalib'in sahsî özellik, kabiliyet ve ahlâki faziletleri ve özellikle bir zamanlar yeri kaybolan kutsal Zemzem suyunu olgunluk devrelerinden tekrar bulup çikarmis olmasi, onun Mekke'de kendisine son derece saygi duyulan, sözüne itibâr ve itâat edilen bir reis hâline gelmesini saglamisti Abdülmuttalib, Kâbe duvarina bitisik olarak sirf kendisine mahsus serilen minderde ve Mekke idare meclisi hüviyetini tasiyan Dâru'n-Nedve'de Mekke halkinin çesitli problemlerini dinler ve çözüm yollari arardi Dedesi Abdülmuttalib'in yanindan hiç ayrilmayan küçük Muhammed, Dâru'n-Nedve'de yapilan idareye ve çesitli problemlere ait müzâkerelerde de dedesinin yaninda bulunuyor ve daha o yaslarindan itibaren zulmün hâkim oldugu Mekke toplumunda ortaya çikan problemleri, insanlarin dinî, idârî, iktisadî, ilmî, ictimâî yönlerden nasil bir batakligin içinde bulunduklarini yakindan görüp idrâk ediyordu Hz Peygamber sekiz yasina geldigi zaman Abdülmuttalib seksen iki yasina erismisti ve yasli bünye, ugradigi hastaliklara tahammül edemeyerek bu dünyadan ayrildi Abdülmuttalib vefatindan önce sevgili torununu ogullari arasinda, Hz Muhammed'in babasi Abdullah'la ana-baba bir kardes olan Ebû Talib'e teslim etmisti Artik Hz Muhammed sekiz yasindan yirmibes yasina kadar amcasi Ebu Talib'in yaninda kalmistir Gelecekte peygamber olacagi hakkinda ne kendisinin ne de çevresinin kesin bir bilgisi olmadigindan, tâbiîdir ki Hz Peygamber'in bu devrelerdeki hayati hakkinda fazla bilgimiz yoktur Ancak sadece Hz Peygamber'i degil, ayni zamanda diger Mekkelileri de ilgilendiren bazi olaylarda Hz Peygamber'in aldigi yer ve oynadigi rol, kaynaklarimizda tespit edilmistir Bu devreye ait mevcut bilgiler arasinda süphesiz önemli olanlarindan birisi, Hz Peygamber'in Râhib Bahîrâ ile karsilasmasi meselesidir Hz Peygamber on iki yaslarinda iken amcasi Ebû Tâlib ile birlikte Sam'a dogru yol alan ticarî bir kervana katilmis ve kafile Sam yakinlarinda Busrâ adli bir mevkide mola verdigi zaman buradaki manastirda bulunan Bahirâ adli râhib, Islâm kaynaklarina göre Hz Peygamber'deki özelliklere bakarak O'nun ileride çikmasi beklenilen son peygamber olabilecegi kanâatine varmisti Müstesrikler bu olayi kendi yanli bakis açilari ile ele alarak Islâm'in dogusunda Hristiyan rûhiyâtinin etkileri oldugunu, Râhib Bahîrâ'nin dinî telkinlerinin tesirinde kalan Hz Muhammed'in bu dinî suuru gelistirerek ileride Islâm'i ortaya attigini iddia ederlerse de, Islâmiyet'in temelini olusturan tevhid akidesi ile Hristiyanligin temeli olan teslis * inancinin aslâ bagdasamaz bir karakterde olusu, Islâm'in Hristiyanlik'da mevcut teslis düsüncesini sirk olarak kabul etmesi, bu iddiânin ne derece asilsiz ve gülünç oldugunun en açik delillerindendir (genis bilgi için bkz Bahîrâ maddesi) Hz Peygamber, bu ilk seferin ardindan daha sonraki yillarda diger amcalari ile birlikte Mekke disina yapilan bazi ticari seferlere katilmis, muhtelif bölgelerde yasayan insanlarin farklilik arzeden dinleri, örf ve âdetleri, hal ve vaziyetleri hakkinda bilgi sahibi olmustur Peygamber Efendimizin daha sonralari Islâm'i teblig ederken bu bilgilerinden istifade etmesi tabiî olduguna göre cereyan eden bu olaylari da O'nun peygamberlige ilmen hazirlanmasi olarak degerlendirmek gerekir Cenâb-i Hakk'in kontrol ve murâkabesi, müstakbel peygamberi rûhen de davete hazirliyor ve cahiliye döneminin her türlü sirk ve sapikligindan, kötülük ve ahlâksizligindan uzak tutuyordu Mekkelilerin dinî bir âyini ve bayrami olan Büvâne'ye çocukluk yillarinda amca ve halalarinin zorlamalari ile götürülen Hz Muhammed, âdet üzere diger akrabalarinin yaptigi sekilde burada hazir bulundurulan bir puta tapmak içiri siraya girdiginde, henüz kendisine sira gelmeden ilâhi bir ikaz ile puta tapmaktan alikonulmus ve olayin hasyeti içerisinde Hz Peygamber kisa bir bayginlik geçirmisti Bu olaydan sonra artik akrabalari O'na putlara tapmak için her hangi bir israrda bulunmadilar Tabîidir ki Peygamber Efendimiz çocukluk yillarindan itibâren hayati boyunca aslâ hiç bir puta tapmadigi gibi, onlar adina kurban kesmemis, putlar adina kesilen hayvanlarin etini yememis, onlar adina yemin etmemis, hatta onlarin adini dahi agzina almaktan hoslanmadigini belirtmisti Geçim sikintisi çeken amcasi Ebû Tâlib'e yardimci olmak için gençlik yillarinda Mekkelilere ücretle çobanlik yapan Hz Muhammed, çobanligi sirasinda Mekke'nin dagdagali, debdebeli, sirkin hâkim oldugu havasindan uzaklasarak tabiatla karsi karsiya gelmis, bu anlarda muhakeme ve idrâk gücü geliserek herseyin yaraticisi olan Cenab-i Allah'in varligi ve birligini, O'na esler kosmanin sapiklik oldugunu iyice kavramis, karsilastigi bir takim sikinti ve mesakkatler O'nu rûhen olgunlastirmisti Çobanlik yaptigi günlerden birisinde sürüsünü bir çoban arkadasina emanet ederek Mekke'de tertiplenen gece eglencelerini seyretmek için kirdan sehire inen Hz Peygamber, eglence yerine gelip oturur oturmaz Cenâb-i Hakk'in kendisine verdigi bir uyku ile, içkilerin içildigi, oyunlarin oynandigi, ahlâksizliklarin yapildigi bu isret âlemini seyretmekten dahi alikonulmustu Bir baska sefer yine böyle bir eglenceyi seyretme arzusu ayni sekilde engellenmis; artik bir daha da Hz Peygamber böyle bir seye tesebbüs etmemis, istek de duymamisti Hz Peygamber yirmi yaslarinda iken Mekkeliler ile Hevâzin kabilesi arasinda Ficâr Harbi vukû buldu Aslinda savasabilecek bir yasta ve güçte olmasina ragmen Hz Peygamber bu harpte sadece savas alaninin gerisine düsen oklari toplayip amcalarina vermekle yetinmisti Böylece genellikle cephe gerisinde bulunmasina ragmen bu olayin O'nda harp taktik ve teknikleri, sevk ve komuta gibi konularda tecrübeler olusturdugu bir gerçektir Peygamberliginden sonra dahi hatirladigi zaman bir üye olarak katilmaktan seref ve iftihar duydugunu açikça belirttigi Hilfü'l-Fudûl ise hemen bu savastan sonra gerçeklesmisti Bu vesile ile Hz Peygamber, cemiyet meselelerini yakînen tanimis, câhiliye toplumunda güçlünün güçsüzü nasil ezdigini, güç ve kuvvet karsisinda zâlimlerin nasil eriyip titredigini örnekleriyle görmüstü Yirmibes yasinda bizzat kendisinin idare ettigi bir ticaret kervani Hz Muhammed'i Hz Hatice ile karsilastirdi ve aralarinda gerçeklesen evlilik, Hz Muhammed'in amcasi Ebû Tâlib'in yanindan ayrilip yeni bir aile yuvasi kurmasini sagladi Hz Peygamber'in bu evlilik dolayisiyla Hz Hatice'den alti çocugu olmustu Bunlardan dördü kiz olup Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsüm ve Fâtima adlarini almislardi Bunlarin dördü de babalarinin peygamberligine erismisler ve O'na iman ederek hicret etmislerdir Ogullari ise Kasim ve Abdullah adini tasiyordu Hz Peygamber'in ilk oglunun adi Kasim oldugu için kendisine Ebû'l-Kâsim künyesi verilmisti Bazi kaynaklar bunlardan baska Hz Peygamber'in Tayyib ve Tâhir adinda iki oglu daha oldugunu zikrederken, diger bazi kaynaklar bu son iki ismin Abdullah'in lâkabi oldugunu belirtmislerdir Hicretten sonra dogan oglu Ibrahim ise Misirli câriye Mâriye'dendir Hz Peygamber'in bütün erkek çocuklari henüz küçük yaslarda vefat etmislerdi Hz Hatice ile evliliginden sonra Peygamber Efendimiz ailenin geçimini ticaret yoluyla saglamaya çalismis, bazan ortaklik yoluyla, bazan müstakil olarak ticaret yapmisti Hz Muhammed, bu ticarî muamelelerindeki dürüstlügü, dogru sözlülügü, ahde vefasi, âdil ve âlicenâb davranislari, herkes hakkinda iyimser davranip elinden gelen iyilik ve yardimi yapmasi, yoksulun, muhtacin elinden tutmasi, yakinlarina ve akrabalarina karsi gösterdigi ilgi, ahlâkî olgunluk ve rûhî üstünlükleri ile derhal temâyüz etmis, çevrede herkesin güvenip itibar ettigi, sayip sevdigi bir kisi hâline gelmisti Bu sebeple Mekkeliler kendisine "el-Emîn = güvenilir kisi" lâkabini vermislerdi Hz Peygamber'in otuz bes yasinda iken meydana gelen Kâbe tâmiri olayi ve bu olay sirasinda el-Haceru'l-Esved'in* yerine konmasi meselesinde Mekke sülâleleri arasinda çikan ve kanli bir çatismaya dönüsme temâyülü gösteren anlasmazligi herkesi memnun edecek bir tarzda ve âdil bir sekilde çözmesi, O'na duyulan güveni daha da artirmisti Allah'in mukaddes evi Kâbe'nin tâmiri dolayisiyla herkeste oldugu gibi Hz Muhammed'de de dinî duygu ve heyecanlar süphesiz harekete geçmistir Bu sebeple O'nda bu yillardan itibâren Rabbi ile basbasa kalma arzusu görülür Bir de buna toplum içinde islenen haksizliklar, zulümler, ahlâksizliklar, din adina icrâ edilen sapiklik ve akilsizliklar eklenecek olursa, Hz Muhammed'in böylesi câhilî bir toplumdan kendisini uzak tutarak yalniz, sessiz, sakin bir magarada bir süre uzlete çekilmesinin sebebi daha iyi anlasilir Artik otuz bes yasindan itibâren Hz Peygamber, belli zamanlarda özellikle Ramazan ayi boyunca Mekke'den uzaklasiyor, uzlet yeri olarak kendisine seçtigi Hira dagindaki bir magarada günlerini geçirerek Cenâb-i Hakk'in varligini, birligini, kudret ve azametini, O'nun gücü karsisinda mahlûkatin aczini ve zayifligini düsünüyor; Rab Teâlâ'nin insanlara sonsuz nimetlerini, buna karsi insanoglunun nankörlügünü, onlarin dinî, siyasî, ictimâi, ahlâkî vs yönlerden içerisine düstükleri kötü durumlari hatirliyordu Iste bu uzlet,günleri Hz Peygamber'i rûhi, ahlâkî bir olgunluga götürdügü gibi tefekkür ve istidlâl melekelerini gelistirerek aklî ve ilmî bir yücelige de eristirdi Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #8 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetHılfu'l-Fudul Antlaşması Süheyli diyor ki: "Humeydi'nin Süfyan'dan, onun Abdullah'tan, onun da Hz Ebu Bekir'in Muhammed ve Abdurrahman isimli iki oğlundan rivayet ettiği şu hadisi şerif yukarıdakinden daha kuvvetli ve evladır: "Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum Eğer İslam'da böyle bir antlaşmaya davet edilseydim kabul ederdim Orada, hakları alıp sahiplerine iade etmek ve zalimin mazlumu ezmesine engel olmak üzere ahitleştiler" Hılfu'l-Fudul antlaşması Ficar savaşından sonradır Çünkü tercih edilen rivayete göre Ficar Savaşı, Resulullah (sas)'ın on yaşlarında olduğu sırada Şaban ayında gerçekleşmişti Hılfu'l-Fudul ise, peygamberlikten yirmi yıl önce Zilkade ayında meydana gelmiştir Arap kavmi arasında en şerefli antlaşma olarak kabul edilen antlaşma işte bu antlaşmadır Bu fikri ilk defa ortaya atan ve insanları böyle bir antlaşmaya ilk davet eden Zübeyr ibnu Abdilmuttalib'dir Hılfu'l-Fudul Antlaşmasının Sebebi Hılfu'l-Fudul antlaşmasını hazırlayan gelişme şu olay oldu: Zübeyd oğullarından bir kişi Mekke'ye ticaret malı getirmişti As ibnu Vail onu satın aldı Fakat hakkını vermedi Bunun üzerine Zübeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabilelerin ileri gelenlerine müracaat etti Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular Zübeydi başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı O sırada Kureyşliler Kabe'nin çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı Zübeydi yüksek sesle şöyle bağırdı: "Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin Mekke'nin ortasında malı elinden gitti Ey toplananlar! Kabe'de grup grup Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var Ey Hicr ile Haceru'l-Esved arasında toplananlar! Bu mukaddes yer, keremini tamamlayanlarındır Günahkar ve zalim kişinin elbisesi, Ona saygı ve asalet vermez" Bu çağrı üzerine Zübeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz" dedi Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar Ev sahibi onlara yemek hazırladı Haram aylardan olan Zulkade ayında antlaşma yaptılar Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mücadele edecekleri üzere Allah'a söz verdiler Sonra yürüyüp As ibnu Vail'in yanına gittiler Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve sahibine verdiler" (3) Abdurrahman ibnu Avf (ra) Resulullah (sas:) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Antlaşması'nda bulundum O zaman daha genç yaştaydım Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem)" (4) Hılfu'l-Fudul Antlaşmasından Çıkarılacak Önemli Bazı Dersler 1 Zulüm ve şirkin insanları kuşattığı zamanlarda Allah (cc) o zulüm ve şirki kaldırmak için peygamberler göndermiştir Peygamberler ve onlara iman edenler, yeryüzünde zulüm ve şirk kalmayıncaya kadar zulüm yuvaları ve şirk müesseseleriyle mücadele etmeyi kendilerine prensip edinmişlerdir Son peygamber Hz Muhammed (sas) daha peygamberlikle görevlendirilmeden "mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısında direnmek" maddesinden ibaret olan dolayısıyla hem cahiliye devrinde hem de İslam'da büyük önem taşıyan Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katılmıştır Resulullah (sas) peygamberlikle görevlendirildikten sonra da hep mazlumun yanında yer almış zalimin karşısına çıkmıştır Nitekim Resulullah (sas) henüz zayıf durumda olduğu Mekke döneminde Ebu Cehil tarafından malı gasp edilerek zulme uğrayan ve baş vurduğu her kapının yüzüne kapatılması sonucunda çaresiz duruma düşen bir yabancının hakkını ondan almıştır Ayrıca Resulullah (sas)'ın zulme uğrayan sahabilerine ilk hicret mekanı olarak Habeşistan'ı tercih etmesinin sebebi orada zulmün olmamasıydı Kısacası Resulullah (sas) hayatı boyunca mazlumun yanında zalimin karşısında olmuştur Resulullah (sas)'den sonra yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre peygamberlerin varisleri olan gerçek alimlerin zulme karşı mücadelede halka önderlik ve rehberlik yapmaları ve halkı zulüm hakkında yeteri kadar bilgi sahibi kılmaları gerekmektedir Resulullah (sas)'in zulümle mücadele metodu Kitap ve sahih sünnet kaynaklarımızda mevcuttur Şu asrımızda zulmün karanlığının her tarafı kapladığı herkes tarafından bilinmektedir Zulmün karanlığını dağıtabilmek için Müslümanların mutlaka tekrar Kitap ve sünnetin etrafında toplanmaları ve diğer meselelerde olduğu gibi zulme karşı mücadele etmede de Resulullah (sas)'in Kur'an ve sünnette belirtilen mücadele metoduna göre hareket etmeleri gerekmektedir 2 Resulullah (sas)'in kendi kavmi içindeki olaylara karıştığını görmekteyiz Resulullah (sas) Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katıldığı gibi ondan yaklaşık on yıl önce de kabileler arasında vuku bulan meşhur Ficar savaşına katılmıştır Resulullah (sas)'in daha gencecik yaşta kavmiyle haşir neşir olması ve olayların içinde bulunması onun dürüst ve "emin" lakabını kazanmasına vesile oldu Kitap ve sünnetin ihyası için gece gündüz demeden çalışan günümüz davetçilerinin de mutlaka halkla kaynaşmaları, onlarla haşir neşir olmaları, onların dertleriyle dertlenmeleri ve yararlı gördükleri her türlü etkinliğe katılmaları gerekmektedir İnsanların arasına inmeyen bir davetçi halkın dert ve sorunlarını bilemeyeceği gibi onlara hiçbir yarar da sağlayamaz 3 Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurmaktadır: "Zulmedenlere meyletmeyin Yoksa size ateş dokunur Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur Sonra yardım da göremezsiniz" (Hud, 11/113) Mealini verdiğimiz bu ayetten anlaşıldığı üzere değil zulme iştirak etmek, zulme meyletmek dahi çetin bir azaba yakalanmanın alametidir Ayrıca yukarıda mealini verdiğimiz ayetin, hakkında "Hud suresi beni kocalttı" anlamındaki hadisi şerif bulunan "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" mealindeki ayetten hemen sonra gelmesi ayrı bir anlam taşımaktadır Kur'an-ı Kerim'de zulüm manasına gelen kelimelerin dışında sadece zulüm kelimesi ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 300, Kütübi Tis'a'da ise tekrarlarla birlikte yaklaşık 467 kere geçmektedir ki, bu da İslam'ın zulme ne kadar karşı olduğunu göstermektedir Ayrıca bilindiği üzere İslam'da bir halifenin bulunması farzdır Bunun da iki ana sebebi vardır: Biri, dini muhafaza etmek; diğeri, mazlumlara yardımcı olmak ve onların haklarını korumak Bütün bunlar zulmün ne kadar menfur ve çirkin olduğunu göstermektedir 4 Resulullah (sas) "Mazlumun yanında zalimin karşısında olmak" maddesini içeren daha doğrusu sadece bu maddeden ibaret olan Hılfu'l-Fudul gibi bir antlaşma hakkında "şimdi de davet edilsem icabet ederim" buyurarak o antlaşmayı övmüştür Günümüz Müslümanlarının Resulullah (sas)'in o sözlerine kulak vermeleri ve o sözler ışığında benzer meselelere yaklaşmaları gerekir Çünkü mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısına dikilmek ancak gerçek müminlerin kârıdır Dolayısıyla kimden sadır olursa olsun ve kime yapılırsa yapılsın zulüm zulümdür Başka bir adı da yoktur Müslümanlara düşen görev zulme dur deyip zalimin zulmüne engel olmaktır Şayet olamıyorlarsa en azından dile getirmeleri ve yazmaları gerekir Şunu da unutmamak gerekir ki, zalimin zulmüne karşı sessiz kalmak zulmü dolaylı bir şekilde benimsemek demektir Şunu da unutmamak gerekir ki mazlumun dini sorulmaz Her şeyden önce ona yapılan zulme engel olmak lazımdır Binaenaleyh, mazlumun yanında olmak, onun hakkını aramak ve korumak ve zalimin zulmüne engel olabilmek amacıyla atılan her adımı desteklemek ve bu doğrultuda yapılan ciddi davetlere icabet etmek, bunu yaparken de şahsi çıkarları ve ırki saikleri hiçbir zaman ön plana çıkarmamak gerekmektedir Zulme uğrayan Kürt ,Türk, Arap ya da başka bir ırktan olabilir Zulüm oklarının düştüğü yer Irak Kürdistan'ı veya Bosna-Hersek, Çeçenistan, Cezayir, Filistin ya da Keşmir olabilir Gerçek Müslümanların görevleri hakkı haykırmak, yapılan zulmü dile getirmek ve bir ırka veya bir bölgeye karşı gösterdikleri hassasiyeti diğer bölgelere karşı da göstermektir Zira Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de mealen: "Mü'minler ancak kardeştirler" (Hucurat, 49/10) buyuruyor "Ancak Kürtler veya Türkler ya da Araplar kardeştir" demiyor Resulullah (sas) bir hadisi şerifte mealen: "Müminler, birbiriyle kenetlenmiş bir duvarın kerpiçleri gibidirler" diyor "Kürtler veya Araplar ya da Türkler birbirleriyle kenetlenmiş bir duvarın kerpiçleri gibidirler" demiyor Şu halde kamil bir Müslüman, insanlar ve bölgeler arasında asla ayırım yapamaz ve herhangi bir halka veya bir bölgeye yapılan zulmü kendi halkına ve kendi bölgesine yapılmış gibi kabul eder Şu hakikati dile getirmeden geçemeyeceğim: Şuurlu Müslümanların kamuoyunun hakimiyetini ellerinde tutan ve yıllardır kendimin de abone olduğu İslami bazı gazeteler ve bu gazetelerde yazılar yazan kamuoyunda ün yapmış bazı köşe yazarları Bosna'ya, Keşmir'e, Çeçenya'ya vb yerlere karşı duydukları ilgi ve gösterdikleri hassasiyeti (ki, bunu takdirle karşılıyorum) bugüne kadar Müslüman Irak Kürdistanı'na daha doğrusu Müslüman Kürt halkına karşı göstermemişlerdir Irak Kürdistanı'ndaki İslami çalışmalar hususunda dahi buradaki halkı aydınlatmamışlardır Söz konusu gazete ve yazarların orada yaşayanların dertlerini dile getirmeleri ve o dertlere çare aramaları gerekirken maalesef: "Aman dikkat! Kuzey Irak'ta Amerika ve İsrail güdümünde bir Kürt devleti kuruluyor" veya: "İsrail'in Kürt kartı" başlığı altında sayfalar dolusu dizi yazılar yazdılar ve o yazılarda -doğru da olabilir yanlış da- bazı şahsiyetleri itham altında bıraktılar Kerkük ve çevresinde Amerikan ve İsrail güdümlü bir Türkmen devleti kurulsaydı acaba aynı alerjiyi duyacaklar mıydı? Doğrusu merak ediyorum ve yine daha önce kurulmuş olan bazı bölge ülkeleri Amerika ve İsrail güdümünde değiller mi? Ve sabah akşam İsrail'i tesbih ederek kalkıp oturmuyorlar mı? Ama sıra Kürtlere gelince kıyametler koparılıyor Evet Amerika ve İsrail'in ajanları bölgede cirit atıyor ve ciddi bir oluşumun peşindeler ama buna sebep olan nedir? Bana kalırsa Müslümanların bölgeye karşı ilgisizliği ve oraya kardeş elini uzatmamalarıdır Tabii ki bölge ülkelerinin izledikleri siyaset de büyük rol oynamaktadır Ben ister Irak Kürdistanı'nda ister başka yerde olsun Amerika ve İsrail'in desteklediği herhangi bir oluşuma karşı olduğumu ve ister Kürt ister Arap ister Türk olsun zulme uğrayan herkesin yanında ve zalimin karşısında olduğumu ve zulmü kaldıracak Hılfu'l-Fudul gibi antlaşmaları desteklediğimi bir Müslüman olarak burada ilan ediyorum Dipnotlar: 1 İbnu Hişam Sireti 2 Age 3 Bkz Münir Gadban, Resulullah'ın Hayatı ve Metodu, Risale, İst, C 1, sh 93-95, 4 Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567 (el-Edebu'l-Mufred, Buhari'nin el-Cami'u's-Sahih'ten ayrı müstakil bir kitabıdır); İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Müslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Ze-vaid, 8/172 |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #9 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetMUHAMMED (AS) VAHY GELISI Peygamberimiz, alti ay bu hal üzere kaldi Yüce Allah, bu alti Ay içerisinde Peygamberine, Uykuda, sonrada uyanik Vahiy etti Peygamberimiz, her yil, Ramazan ayinda Hira daginda bir ay itikafa girer,Kureysilerin yapageldikleri gibi, yanina gelen yoksullara yemek de yedirirdiPeygamberimiz, kavminin sürü sürü putlara tapip durduklarini gördükce,onlardan uzaklasmayi, Halvet ve Uzlete çekilmeyi özler, Hira dagina girer,Halvet ederdi Peygamberimiz (AS),yüce Allah tarafindan Peygamber olarak gönderilecegi ve ilahi rahmetin, kullari, onunla ihsan olunacagi gün, gelmis bulunuyordu Peygamberimiz; Ramazan ayinin on besinci cumartesi ve on altinci pazar gecelerinde, Hira magarasinda uyudugu bir sirada,Rüyasinda, Vahy melegi Cebrail (AS) atlastan bir kab içinde bir kitapla gelip Peeygamberimize ``OKU`` dedi Peygamberimiz``Neyi okuyayim?`` diye sordu Cebrail,Peygamberimizi,nefesi kesilinceye kadar,sIktI Peygamberimiz,kendisini ölecek sandi Bundan sonra,Cebrail (AS),birakip Peygamberimize,`` OKU``! dedi Peygamberimiz ``Neyi okuyayim?`` diye sordu Cebrail Aleyhisselam,Peygamberimizi,tekrar,nefesi kesilinceye kadar sIktI Peygamberimiz, kendini ölecek sandi Sonra, Cebrail Aleyhisselamin sikmasindan kurtulmak icin``Neyi okuyayim?`` diye sordugu zaman, Cebrail Aleyhisselam, Alak suresinin basindaki bes ayeti okudu Peygamberimiz de, onlari, okudu Cebrail Aleyhisselam, ayrilip gittigi ve Peygamberimiz,uykudan uyandigi zaman, o ayetler,, sanki,bir kitap olarak Peygamberimizin kalbine yazilmis gibi idi Peygamberimiz, magaradan ayrilip Hidra daginin ortasina geldigi zaman,gökten,bir ses isitti ki: ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Resulusun! Ben,Cebrailim !`` diyordu Peygamberimiz,basini kaldirip bakinca, Cebrail Aleyhisselam`i ayaklarini,gögün ufukuna basmis bir insan suretinde gördü! ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Rasulüsün!Ben, Cebrailim! Diyordu Peygamberimiz,duraklamis, Ona, baka kalmisti Ne bir adim ilerliyebiliyor,ne de,gerileyebiliyordu! Eve döndügünde ,gördüklerini hazreti Haticeye anlatti,hazreti Hatice,``Sana Müjdeler olsun! Yüce Allah sana ,hayirdan baska bir sey yapmaz!diyerek onu teselli etti HAZRETI HATICENIN PEYGAMBERIMIZI VERAKAYA GÖTÜRMESI: Peygamberimiz, yüce Allah tarafindan, Cebrail Aleyhisselamin getirip teblig ettigi Risalet vazifesini kabul ederek evine dönerek, hic bir agaca ve tasa rastlamadiki, kendisini selamlamasin! Peygamberimiz,yüregi titreyerek eve gelip,``Beni örtünüz!,beni örtünüz!``buyurdu Kalkinca, hazreti Haticeye basindan gecen olaylari anlatti Hazreti Hatice de onu alip Hiristiyanliga girmis olan,Veraka bNevfel´in yanina götürdüOna, Ey Amucamin oglu! Dinle bak! Kardesiyin oglu,ne söylüyor! Veraka!´´ Ne gördün kardesimin oglu?´´ diye sordu Peygamberimiz;gördüklerini,isittiklerini,haber verince,Veraka:´´Senin bu gördügün,Allah tarafindan Musa Aleyhisselama indirilmis olan Namusul-Ekber´dir Ah Keske, kavminin,Seni (yurdundan)cikaracaklari zaman,ben,sag ve genc, dinc olsaydim!´´ dedi Peygamberimiz´´ Onlar, beni cikaracaklarmi ki? !´´ diye sordu Veraka ´´Evet! Cikaracaklardir Cünkü, senin gibi, bir sey getirmis kimse yoktur ki, düsmanliga ve iskenceye ugramasin! Eger, ben, Senin davet günlerine yetisirsem, Sana,son derece yardim ederim!´´ dedi Cok gecmeden de, vefat etti ILK ABDEST VE ILK NAMAZ Peygamberimiz, Hiradan döndügü ve Mekke´nin yukari tarafinda bulundugu sirada Cebrail Aliyhisselam, gelip vadinin bir kösesinde ökcesini yere vurdu Oradan, bir su kaynadi Cebrail Aleyhisselam, ondan Abdest aldi Peygamberimiz,Cebrail Aleyhisselamin Abdest alisina bakiyordu Cebrail Aleyhisselam,Namaz icin nasil Abdest alinip temizlenilecegini görsün diye,yüzünü dirseklerine kadar ellerini yikadi Agzini, su ile calkalandi Burnuna, su cekti, ve ona,Abdest almayi,Namaz kilmayi ögretti Peygamberimiz de hanimi hazreti Haticeye, Cebrailin ögrettiklerini ögretti PEYGAMBERIMIZIN TEBLIGE BASLAMASI VE ILK MÜSLÜMANLAR Allah (CC) ilk teblig emri olan ´´Ey örtülere bürünen (Resulüm), kalk ve insanlari uyar´´ Ayeti celilesi gelince Peygamberimiz teblig görevine baslamis ve insanlari Allahin birligine, davet etmeye baslamisti Davete ilk icabet edip müslüman olanlarin isimleri sunlardir: Ilk Müslümanlik serefine sahip olan kisi hazreti Hatice´dir HzAli,hz Ebubekir,hz Zeyd bHarise,Bilal-i Habesi ve Annesi Hamame,Ebu Fukeyhe, Halid bSaid,Umeyne bint-i Halef,Amr bSaid,Zubeyr bAvvam, hz Osman,hzTalha b Ubeydullah,Sad b Ebi Vakkas, Abdurrahman b Avf, Ebu Ubeyde bCerrah, Ebu Seleme,hz Ümmü Seleme,Osman bMazun, vb Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #10 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetTEBLIGIN BES DEVRESI Davetin ikinci devresi:En yakin hisim ve akrabayi, Ahiret azabiyla korkutup uyarma devresidirDavetin ücüncü devresi:Kendi kavmini,Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidirDavetin dördüncü devresi:Kendilerine, daha önce Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidirDavetin besinci devresi ise: Zamanin sonuna kadar, bütün Cinlerden ve insanlardan, kendilerine davet erisebilecek olanlari, ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir PEYGAMBERIMIZIN VAZIFESINI ACIKTAN ACIKLAMASININ EMREDILMESI Peygamberimiz, Tebligin ilk devresi olan nübüvvet devresini üç yil geçirdikten sonra açiktan teblig emri geldikten sonra akrabalari olan Abdülmuttalip ogullarini kendisine inanmalarini ve ona yardimci olmalarini istemisti Fakat akrabalari kendisine yardim etmedigi gibi Amcasi Ebu Leheb hakaret etmis, bizi buraya bunun için mi çagirdin diyerek hakaret etmisti Bundan sonra Peygamberimiz, Kureys kabilelerini, Safa tepesi yanina toplayarak onlari Islama davet etti, bu davetten de Kureysilerden açik bir destek alamadi Hatta Amcasi Ebu Lehep Peygamberimize Hakaret ederek ona tas atti, bunun sonucu Tebbet suresi inzal oldu ISKENCELER Peygamberimiz tebligi açiktan yapmaya baslayinca Kureysiler müslüman olanlara iskence yapmaya basladilar Bu iskencelerin en fazlasini Peygamber efendimiz Aleyhisselam görüyorduOna, hakaret ediyorlar,namazini kilarken üzerine pislik atiyorlar,geçecegi yollara diken,butrak gibi seyler saçiyorlardi Secde de iken Deve Iskembesini ve pisligini kafasina atiyorlardi Diger Müslüman olan insanlarin da hemen hemen hepsi iskence görüyordu Bunlardan köle ve cariye olanlarin iskencesi öylesine agirlasmistiki tahammül sinirlarini asmisti En çok iskence gören Sahabileri söyle siralamak mümkün: Bilal-i Habesi,Zinnure Hatun,Ümmü Ubeys,Nehdiyye Hatun,Amir bFüheyre,Lübeyne Hatun, Ebu Fukeyhe,Habbab bEret,Yasir bAmir,Miktat bAmr,Suheyb bSinan, vb EBU CEHL'IN PEYGAMBERIMIZI ÖLDÜRMEGE KALKISMASI VE NADR BHARISIN BIR KONUSMASI , Nadr bHaris'in Peygamberimiz Hakkindaki Konusmasi: Ebu Cehl, basindan geçeni, Kureysli müsriklerine anlatinca, Nadr bHaris, kalkip "Ey Kureys cemeati ! Vallahi, sizin basiniza hiç bir zaman, bir benzerile mübtela olmadiginiz,bundan sonra da, kolay kolay çaresini bulamayacaginiz bir is gelmis bulunuyor! Muhammed; Sakaklarina ak düstügünü gördügünüz zamana kadar, içinizde,en çok hosunuza giden bir gençti En dogru sözlünüz ve en emininiz idi Nihayet, size getirdigi seyle gelince, ona (Sihirbaz!) dediniz Hayir! Vallahi, o, bir Sihirbaz degildir! Biz, Sihirbazlari ve onlarin üfürmelerini, dügümlemelerini görmüsüzdür Siz, ona (Kahin!) dediniz Hayir! Vallahi, o, bir kahin degildir Biz, kahinleri ve onlarin titreyislerini, görmüs ve Seci'li sözlerini, dinlemisizdir Siz, ona (Sair!) dediniz Hayir! Vallahi, o, bir Sair de, degildir Biz, Siiri görmüs ve onun her çesidini: Hezec'ini, Recez'ini dinlemisizdir Siz, ona (Mecnun!) dediniz Hayir! Vallahi, o, bir mecnun da degildir Biz, delilikleri, görmüsüzdür Onun ise, ne bogulmasi, ne çarpinip titremesi, ne evhamlanmasi, ne de, sözlerini, karistirmasi, vardir Ey Kureys cemeati! Durumunuzu iyice düsününüz, gözden geçiriniz! Çünki, vallahi, sizin basiniza, büyük bir is gelmistir ! ' ' dedi Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #11 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetHÜZÜN YILI Mekke döneminin en sikintili aninda Hz Hatice ile Ebu Talib'in vefat ettikleri yilPeygamberligin onuncu yilinda Müslümanlar iktisâdî ablukadan yeni çikmislardi Ebû Tâlib agir hasta yatiyordu Ebû Talib Peygamberimizi bir amca olarak düsmanlarina karsi korumus ve Abdülmuttalib'in nüfuzunu kullanarak müsriklere ezdirmemeye çalismisti Hatta Ebu Talib mahallesindeki müsriklerin kusatma sirasinda bile gece gündüz demeden Peygamberimizin kaldigi yerlerde nöbet tutturuyordu Ancak müslüman olmamisti Peygamberimiz ise kendisine çok iyiligi geçen amcasinin müslüman olmasini arzu ediyor, böylece ona sefâat etmeyi umuyordu Bunu saglamak için hastaligi agirlasan ve ölüm Isaretleri, yüzünde belirmis olan Ebû Talib'in yanina girdi: "Ey amcacigim: Ölümünden önce sehadet kelimesi getir ki, yarin mahserde Cenab-i Hakk'in yaninda senin müslümanligina taniklik yapayim" dedi Fakat Ebu Talib câhiliye âdetlerinin etkisi ve câhiliye kompleksi içinde davranmaktan kendini kurtaramadi "Ben Abdü'l-Muttalib'in dini üzere ölüyorum Kureys'in "ölümden korktu çekindi de yegeninin dinini kabul ediverdi demeyeceklerini bilsem, senin dinine inanirdim yegenim" gibi laflar söyledi Hadis âlimleri, onun iman etmeden gittigini ve Peygamberimizin buna çok üzüldügünü kaydederler Ancak Ibn Ishâk gibi tarihçiler onun ölürken o zaman henüz müsrik olan Abbas b Abdü'l-Muttalib tarafindan sehadet kelimesini söyl ediginin isitildigini naklederler Su kadar var ki, Islâm âlimleri hadisçilerin görüsünü tercih etmekle beraber yine de meseleyi Allah'in Ilmine havale etmislerdir Ebû Tâlib'in ölümünden üç gün sonra da Hz Hatice, ruhunu teslim etmisti Hz Hatice annemiz, sevgili Peygamberimizin vefakâr hayat arkadasi idi O, dünyada Peygamberimize Ilk iman eden kisi olmak bahtiyarligina kavusmus, en sIkintili zamanlarinda Rasûlüllah'i teselli etmis, desteklemisti Peygamberimiz aci, tatli basina gelen bütün islerde onu hemen yani basinda bulmustu Peygamberimiz, bu örnek Islâm kadinini kendi elleriyle kabrine indirdi Peygamberimiz, Hz Hatice'yi takdirle ve rahmetle anardi Onun hatirasina, çok hürmet ederdi Hz Ali'nin naklettigine göre Peygamberimiz, Hz Hatice hakkinda söyle buyurmustur: "Bu ümmetin kadinlarinin en hayirlisi Hatice'dir" (Müslim, Sahih, VII, 336) Onuncu yilda pespese gelen bu Iki ölüm olayi Peygamberimizi ve müslümanlari çok üzdügü için bu yil Islâm tarihçilerince "hüzün yili, gam ve keder yili" olarak ifade olunmustur Ebû talib, Kureys'in iskencesine karsi Peygamberimizi koruyor; Hz Hatice ise teselli ediyor, sevgili esine daima yardimci oluyordu Bu Iki seçkin Insanin ölümünden sonra Kureys müsrikleri Rasûl-i Ekrem'i güç durumlarda birakmak için baski ve zulümlerini daha da arttirdilar Iki musibetin, böyle bir biri pesi sira gelisi nedeniyle Peygamberimiz (sas): "Bu ümmet üzerinde, su günlerde toplanan Iki musibetten, ben, hangisine en çok yanacagimi bilemiyorum!" demekten kendilerini alamiyorlardi Peygamber Efendimiz (sas) amcasi Ebû Talib'in vefatindan sonra günlerce evinden dIsari çikmamis ve hep evinde oturmustu Pek az dIsari çiktigi olmustu Ebu Talib'in ölümünden sonra müsrikler için engel kalmamisti Artik Peygamberimiz (sas)'e çok rahat saldirabiliyorlardi Kizlarindan birisi, hemen kosup Peygamberimizin basindaki tozu topragi, aglaya aglaya yikarken, Peygamberimiz, "Kizim aglama! Aglama! muhakkak ki, Allah babani, koruyacak, savunacaktir Kureys müsrikleri; Ebu Talib, ölmedikçe bana hoslanmadigim bir seyi yapmaga, pek muvaffak olamamislardi" buyurarak, Ebû Talib'in ölümüne üzüldügünü belirtmistir Hüseyin ALGÜL |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #12 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetMIRAC Hadislerde verilen bilgiye göre Hz Peygamber (sas), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi Burada Hz Ibrahim, Hz Musa, Hz Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi Hz Peygamber (sas) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi Hz Peygamber (sas), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi Gögün birinci katinda Hz Adem, ikinci katinda Hz Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz Yusuf, dördüncü katinda Hz Idris, besinci katinda Hz Harun, altinci katinda Hz Musa ve yedinci katinda Hz Ibrahim ile görüstü Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi Hz Peygamber (sas) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü Hz Peygamber (sas) ertesi günü Mirac olayini anlatti Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz Peygamber (sas)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz Peygamber (sas)'i sinadilar Hz Peygamber (sas)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz Ebu Bekr, Hz Peygamber (sas)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi Hz Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir Içlerinde Hz Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir Osmanlilar döneminde, camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER Mirac günü peygamber efendimiz (SAV) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz, Bakara Suresinin Son Ayetleri, Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi Kaynak: Islam tarihi |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #13 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetPEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI Iste Hz Peygamber Islâm davâsi etrafinda böyle bir kadro olusturduktan sonra peygamberligin dördüncü yilindan itibâren Islâm'i açik açik teblig etmeye basladi Kureys müsriklerinin Islâm'i engellemek için basvurduklari çok çesitli çareler, Hz Peygamber'e ve Islâma samimiyetle bagli kadro elemanlarina engel olamiyordu Bu arada Mekke müsrikleri özellikle korunmasiz müslümanlara insaf ve vicdana sigmayan eziyet ve iskencelerde bulundular Bu iskenceler karsisinda Hz Peygamber, isteyen müslümanlarin Habesistan'a gidebileceklerini belirtip hicret izni verince, nübüvvetin bes ve altinci yillarinda müslümanlardan birer grup I ve II Habes hicretlerini gerçeklestirdiler Mekkeli müslümanlarin böylece Mekke hâricine Islâm'i tasimalari, müsriklerin hinç ve kinini artirmisti Ama Cenâb-i Hakk'in yardim ve inâyeti sebebiyledir ki Islâm'a gösterilen bu düsmanliklar bile hak dinin yayilmasina yardimci oluyordu Meselâ azili müsriklerden Ebû Cehil'in bizzat Hz Peygamber'e yaptigi sözlü ve fiili bir satasma, Kureys arasinda sahsiyeti ve kuvvetiyle büyük bir itibâra sahip olan Hz Hamza'nin müslüman olmasini sagladi Ardindan Mekke idare meclisi Dâru'n-Nedve'de alinan Hz Peygamber'i öldürme kararini uygulamak için harekete geçen güçlü sahsiyet Ömer b el-Hattâb, Hz Peygamber'i öldürmek üzere O'nu ararken aslinda ayaklari onu hidâyete sevkediyor ve Ömer'in gücü Islâm saflarina yeni bir heyecan ve sevk katiyordu Arka arkaya Hz Hamza'nin ve Hz Ömer'in müslüman olmalari, Kureys müsriklerinin gözünü bir süre yildirmis, artik müstümanlara dokunamaz olmuslardi Iste bunu izleyen günlerde Habes muhâcirlerinden bir kismi Mekke'ye geri döndü Ancak bu sirada müsrikler yeniden siddete baslayip, cehâlet ve bagnazlikla baglandiklari ata dinlerini, zulme dayali oldugu için Islâm'in ortadan kaldiracagi sahsî çikar ve menfaatlerini, bâtil tahakküm ve zorbaliklarini kurtarabilmek için akil almaz çarelere basvurmuslardi Bu türden olmak üzere hem müslümanlar, hem de müslümanlari koruyan Hâsimogullari, peygamberligin yedinci senesi ile onuncu senesi arasinda tam üç yil devam eden bir boykot ve muhâsaraya marûz kaldilar Mekkeliler ne müslümanlarla, ne de onlari koruyan Hâsimogullari ile hiç bir münâsebette bulunmayacaklarina, her türlü iliskiyi keseceklerine, onlarla hiç bir sekilde alis-veriste bulunmayacaklarina, oturup kalkmayacaklarina, kiz alip vermeyeceklerine dair bir karar almis, bu karan yazdiklan sahifeyi Kâbe'nin iç duvarina asarak dinî bir hüviyet de vermislerdi Bu karara muhâlefet eden, hem vatana, hem de dine ihânet etmis sayilacak ve en agir sekilde cezalandirilacakti Mekkeliler tarafindan üç yil süreyle ve titizlikle uygulanan bu karar, elbette müslümanlara sikintili, güç günler yasatmistir Peygamberligin onuncu yilinda bu karar iptal edilip boykot ve muhâsara kaldirildigi vakit müslümanlar pek ziyade sevinme imkâni bulamadilar Çünkü çok geçmeden Hz Peygamber iki büyük yakinini, amcasi Ebû Tâlib'i ve esi Hz Hatice'yi üç gün arayla ardi ardina kaybetti Rasulullâh'in üiüntüsüne müslümanlar da katildilar ve bu seneye Hüzün yili* adini verdiler Özellikle Ebû Talib'in vefati, Hz Peygamber'in Mekke'de Islâm'i teblig etmesini bir hayli güçlestirdi Çünkü Ebû Tâlib'in sagliginda Mekkeliler Ona hürmet duyduklari için himayesine aldigi yegenine dokunmuyorlardi Simdi bu himaye ortadan kalktigi için Hz Peygamber her yerde satasma ve engellemelerle karsilasiyordu Böyle bir ortamda Islâm'i teblig etmek âdeta imkânsiz hâle geldiginden Hz Peygamber, Islâm'i kabullenecek yeni bir kitle aramaya basladi Bu sebeple de azadli kölesi Zeyd b Hârise ile birlikte bir gün gizlice Tâif'e gitti Ancak dolayli akrabalarindan olan reislerinden gördügü alayli ve acimasiz muâmele Hz Muhammed'in derhal Mekke'ye geri dönmesini gerekli kildi Hz Peygamber sehirden gizlice çikmisti Sayet bu durum Mekkelilerce ögrenilmisse onun gidisi ülke disina kaçma olarak degerlendirilebilir ve kendisi siyâsi suçlu sayilabilirdi Bu düsüncelerle Hz Peygamber sehre ancak bir emân ve himâye altinda girmek gerektigine kanâat getirerek müsriklerin ileri gelenlerinden Mut'im b Adî'nin himâyesini sagladi ve onun korumasi altinda sehre girdi Yillar boyu Mekkelilerin Islâm'a karsi gösterdigi kin; düsmanlik ve engellemeler, üç yil süreyle devam eden ve insafsizca uygulanan toplumdan dislanma ve muhâsara olayi, ardindan Ebû Tâlib'in ve Hz Hatice'nin vefatlari dolayisiyla Hz Peygamber'in himayesiz kalmasi ve Mekkelilerin satasmalarina mâruz kalmasi, bunu tâkiben de Tâif halkinin horlayici tavn, her ne kadar Allah Rasûlünün ümit ve azmini kiramamis, davet sevk ve istiyakini azaltamamis ise de, süphesiz bir beser olarak O'nu üzmüs ve rencide etmisti Iste böyle bir durumda Hz Peygamber'i sevindirecek ve Kur'an'dan sonra en büyük mûcizelerinden biri olan bir mucize meydana geldi Cenâb-i Hak, Rasûlünü teselli etmek, bunca gördügü düsmanliklara ragmen gösterdigi sabir ve sebat dolayisiyla O'nu taltif edip lütuf ve ikramda bulunmak üzere katina çagirdi ve Hz Peygamber'in Isrâ ve Mirâc mûcizesi gerçeklesti Bir gece vakti Hz Peygamber, bir an ifade edilebilecek çok kisa bir zaman dilimi içinde önce Mekke'den Kudüs'e gitti Oradan da göklere yükselerek Rabbinin huzuruna çikti; dünya ötesi âlemi, Cennet ve Cehennem'i müsahede etti Böylece rûhen takviye görmüs, Rabbi tarafindan mükâfaatlandirilmis olarak tekrar ayni anda Mekke'ye döndü Bu olaydan sonra Hz Peygamber (sas) Islâmî tebligine yine devam ediyordu Fakat Islâm'in kitlesi olacak zümreyi arayisi genellikle Mekke'ye dis kabilelerden hac, umre veya ticaret gibi maksatlarla gelen yabancilar arasinda oluyordu Önceleri bu tesebbüsü bazen olayli, bazen sert, nâzik, veya mütereddit, ama hep menfi bir tavirla karsilaniyordu Ancak nübüvvetin onbirinci senesinde Medine'nin Hazrec kabilesinden alti kisi Akabe adi verilen yerde Hz Peygamber'le karsilasip kisa bir görüsmeden sonra O'na iman ettiler Bu alti Medineli, sehirlerine dönüste Hazrec ve Evs kabileleri arasinda Islâm'i yaydilar Ertesi senenin hac mevsiminde ikisi Evsli, onu Hazrecli oniki kisilik bir heyet yine Akabe'de Hz Peygamber'le bulusup O'na bey'at ettiler I Akabe bey'ati olarak tarihlere geçen bu görüsmenin akabinde Hz Peygamber, Islâm kadrosunun ilk elemanlarindan Mus'ab b Umeyr'i davetçi olarak Medine'ye gönderiyordu Mus'ab'in Medine'de bir yil süreyle yaptigi faâliyet öylesine verimli olmustu ki Islâm'in bahsedilmedigi ve girmedigi bir ev hemen hemen kalmamisti ve Medineliler, Allah Rasûlünü sehirlerine buyur edip O'nu koruma konusunda her tehlikeyi göze alacak bir kivâma erismislerdi Peygamberligin onüçüncü yilinda Medine'den gelen daha kalabalik bir heyet Akabe'de Hz Peygamber'le bir gece vakti gizlice bulusup II Akabe Bey'ati'ni gerçeklestiriyor ve sehirlerine göç ettigi takdirde Hz Peygaber'i ve Mekkeli müslümanlari mallari ve canlarini koruduklari gibi koruyacaklarina and içiyorlardi Iste bu and ve karsilikli söz vermelere Islâm tarihinde "Akabe bey'atlari * " adi verilmistir HICRET VE ISLÂM DEVLETI: Mekkeliler bu görüsmeleri haber aldiklari zaman baslatilan yeni baskilar, müslümanlara hicret kapilarini açti Hz Peygamber'in izni ile Ashâb-i kirâm gruplar halinde ve çogunlukla gizlice sehri terkedip Medine yolunu tuttular Artik sehirde Hz Peygamber ve ailesi, Hz Ali, Hz Ebûbekir ve ailesi ile hicrete imkân bulamamis olanlarla yakinlari veya akrabalari tarafindan hicretleri engellenmis kimseler kalmisti Müslümanlarin Medine'de toplanarak zinde bir güç olusturmalari, Mekkelileri ürküten ve korkutan bir husus olmustu Bu günlerde sik sik olaganüstü toplantilar yapan müsrikler, gizli bir celsede, karsilasilan bu zor problemi çözme yollarini aradilar Yegâne kurtulus yolu olarak Hz Muhammed'in öldürülmesi görüldü Kararlastirilan komplonun icrâsi için hazirliklar yapilirken Cebrâil (as) vâsitasiyla durumdan haberdâr olan Hz Peygamber de hicret için hazirliga koyuldu ve hicrette kendisine yol arkadasligi yapacak Hz Ebûbekir'le önceden hazirladigi plân geregince geceleyin Mekke'yi terketti Uzun ve zaman zaman tehlikeli geçen yorucu bir yolculuktan sonra 8 Rebiulevvel pazartesi günü Medine'nin banliyösü Kubâ köyüne geldigi zaman Ensâr ve Muhâcirûn'un O'nu karsilamasi son derece heyecanli ve içten olmustu Hz Peygamber bu köy halkinin ricasi üzerine burada bes gün istirahat etti ve bu kisa istirahati sirasinda bilfiil kendisi de çalisarak bir mescid insâ ettirdi Kubâ'ya gelisinin besinci günü sabahleyin buradan ayrilarak Medine sehrine yöneldi Günlerden cuma idi Ögle vakti Rânunâ adli mevkiye gelindigi vakit Hz Peygamber burada durdu; ilk cuma hutbesini îrad etti ve ardindan ilk cuma namazini kildirdi Sonra yoluna devam etti Sehirde bir bayram havasi vardi Büyük küçük herkes yollara dökülmüs, coskun bir tezâhürât, sevgi ve saygiyla Hz peygamber'i karsiliyor, sehirlerine ve evlerine buyur ediyordu Hz Peygamber hiç kimsenin davetini reddetmis olmamak ve hiç kimseyi kirmamak için uygun bir çare buldu ve üzerinde hicret ettigi devesi Kasvâ kendi hâline birakildi; devenin çöktügü yere en yakin evde Hz Peygamber misafir olacakti Deve, sehrin orta tarafinda iki yetim çocuga ait bos bir arsada çöktü ve Hz Peygamber kendisine ait hâne-i saâdetleri insâ edilinceye kadar buraya evi en yakin olan Ebû Eyyûb Hâlid b Zeyd el-Ensârî Hazretlerinin evinde misafir kaldi Böylece Hz Peygamber'in hayatinda ve davet faâliyetinde yeni bir dönem, Medine dönemi baslamis oluyordu Medine'de Hz Peygamber, Islâm'a kucak açmis büyük bir kitleye kavusmustu; Islâm'in bagimsizligi ve hâkimiyetini ilân edecegi bir vatana da sahipti Artik yapilacak sey, bu vatan sathinda Islâm cemâatini teskilatlandirmak, insanlarin birbirleri ile olan münâsebetlerini hak ölçüleri içerisinde düzenlemek ve hakkin hâkimiyetini saglayarak etrafa yaymakti Bunun için de bir devlete ihtiyaç vardi Peygamber Efendimiz bu ihtiyaci gayet iyi bildiginden, artik Medine'ye hicretin ilk günlerinden itibâren O'nun davet merhaleleri arasinda "devletlesme diye adlandirdigimiz safhayi gerçeklestirmek üzere çaba sarfetti Kurulus günlerini yasayan Islâm devleti'nin idâre merkesi, htikümet binasi, harp karargâhi vs gibi çok önemli hizmetler verecek olan Mescid'i insâ etti Mescide bitisik olarak bina edilen suffa, Islâm cemâatinin bütün Islâmî meselelerde egitildigi ve gerekli bilgilerin ögretildigi önemli bir egitim-ögretim müessesesi oldu Bu siralarda okunmaya baslanan ezan, sadece namaz vaktinin geldigini bildiren bir ilân degil, ayni zamanda Islâm hâkimiyetini âleme haykiran bir sembol ve siâr idi Komsu devletlerle münâsebetlerin tanzimi için henüz hicri birinci senede ilk sinir tespiti gerçeklestirilmis ve bu sinirlar içerisindeki müslümanlarin gücünü belirleme açisindan Hz Peygamber'in emri üzerine nüfus sayimi yapilmisti Ensâr'dan bir kisi ile muhâcirûn'dan bir kisinin bir araya getirilerek Islâm toplulugunun ikiser ikiser kardeslestirilmesi ameliyesi demek olan muâhât *, baska bir çok faydalari yanisira Islâm devleti'nin asil unsurunu olusturan müslümanlar arasinda tam bir kaynasma ve dayanisma sagliyordu Yine ayni senede hazirlanan anayasa, müslümanlari oldugu kadar Medine'de bulunan müsrikleri ve Yahudileri de kapsamina alarak Hz Peygamber'in devlet baskanligini bu gayri müslim azinliklara da kabul ettiriyor ve ayni ülkede yasayan vatandaslar olarak bu insanlar Islâm'in hakimiyet ve korumasi altina alinarak devlet açisindan güvenligin saglanmasi hedefleniyordu |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #14 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetPeygamberimizin (sav) ay mucizesi Peygamber Efendimizin (sav) en büyük mucizelerinden biri, Sâkk-i Kamer adiyla bilinen "Ay'in ikiye ayrilmasi"'dir ZAFER su ana kadar ele alinmaya pek cesaret edilemeyen bu mucizeyi Temmuz 1991 sayisinda incelerken, âyet ve hadislerin yanisira çesitli teknik bilgilere, astronomik haritalara ve uydu fotograflarina yer verdi "AY MUCIZESI" basligini tasiyan yazida, mucize tahakkuk ettigi sirada Efendimizin (sav) yaninda bulunanlarin isimleri, mucizenin nasil gerçeklestigi, kimler ve hangi ülkeler tarafindan müsahede edildigi, fakat neden herkes tarafindan görülemedigi gibi hususlara temas edilmisti *** Söz konusu yazida, bazi arkeolojik kesiflerden de bahsedildi Meselâ Hindistan'da bulunan bir heykel üzerinde "Ay'in ikiye ayrildigi sene yapilmistir" yazisinin bulunmasi (bkz ÖN Bilmen, Müvezzah Ilm-i Kelâm, 3 baski, s161) bu delillerden biriydi1967 yilinda firlatilan Orbiter-4 uydusundan alinan 67-1805 seri numarali fotograflarda, Ay'in dünyadan görünmeyen ara yüzeyinin, uzunlugu 240, kalinligi ise 8 km olan bir yarik tarafindan kusatildigi belirtilmisti Bu yarigin bariz bir sekilde yükselmis yan kenarlari, Ay'in ayrildiktan sonra tekrar birlesmesi sirasinda olusmus intibaini kuvvetlendiriyordu Orbiter-4 tarafindan çekilen fotograf Ayni yazida ilk defa ZAFER tarafindan ortaya atilan bir delil de, Modern Astronomi ile ugrasan bütün ilim adamlarinca fevkalâde önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmi yönü tartisilmayan bircok kitapta yer alan 311 yillik Ay haritasiydi Italyan gök bilimcisi Cassini tarafindan çizilen bu ay haritasinda, dünyamizdan görülen ay yüzeyinin tamamini kusatan tesadüflerle meydana gelemeyecek kadar muntazaman olan bir çizginin varligi, son derece net bir sekilde müsahede edilmekteydi ZAFER, bu çizginin ay'in ikiye ayrilip tekrar birlesmesiyle meydana gelebilecegini belirttigi yorumunda, zamanla yapisinda degisikliklerin olabilecegini ortaya koydu Çünkü ay, her an yogun bir meteor bombardimanina tutuluyor ve 1 gramlik göktaslari bile, en sert kayalarda 30 cm derinliginde, 60 cm çapinda bir çukur açiyordu Bilindigi gibi bu meteorlardan bazilari koruyucu atmosfer tabakasina ragmen dünyamiza düsmüs, Arizona çölüne düsen bir tanesi çevresi 5 km'ye ulasan 174 m derinliginde bir çukur açmistiZAFER, daha sonra "Ay Mucizesi"'nin dünyadaki örneklerine veriyor ve yaziyi söyle devam noktaliyordu: "Döllenmis tek bir hücrenin parçalanarak 60 trilyona ulasmasi ve beden üzerinde kusursuz bir sekilde birlesmesiyle vücud bulan insanoglunun, Ay gibi suursuz bir kütlenin parçalanip tekrar birlesmesini inkâr etmesi, gerçekten gülünç ve acinacak bir tablodur" |
Cevap : Asr-ı Saadet |
04-22-2009 | #15 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Asr-ı SaadetHABESISTAN HICRETI Kur'an'da hicret, cihaddan sonra en önemli eylem olarak degerlendirilir Bunun nedeni açiktir Bir mümin için en önemli sey imani ve imaninin gereklerini yerine getirerek Allah'in rizasini kazanmaktir Gerçek bir mümin kendi ülkesinde, yasadigi çevrede bu amacina ulasamiyorsa, yurdunun, isinin-gücünün, malinin mülkünün, akraba ve dostlarinin hiçbir anlam ve önemi kalmaz Bunlarla imani arasinda seçim yapmak zorunda kalan insan, imani seçiyorsa, ancak o zaman gerçek bir mümindir Bu nedenle Mekke'de, müminler müsriklerin baski ve iskenceleri yüzünden böyle bir seçim yapma noktasina dogru gelince, Kur'an onlari, hicretin anlam ve önemini bildiren ayetlerle muhtemel bir hicrete hazirlamaya basladi Bu konudaki bir ayette, "De ki: Ey iman eden kullarim, Rabbinizden korkun Bu dünya hayatinda güzel davrananlara güzellik var Allah'in arzi genistir Ancak, sabredenlere mükafatlari hesapsiz ödenecektir" (ez-Zümer, 39/1I) buyrularak bir hicretin gerekebilecegi ima edilir "Kendilerine zulmedildikten sonra Allah ugrunda hicret edenleri dünyada güzelce yerlestirecegiz; ahiret mükafati ise daha büyüktür" (en-Nahl,16/41), ayeti ise müminleri hicrete açikça tesvik eder Kur'an, bir yandan müminleri hicrete hazirlarken, diger yandan da hristiyanlik ve Hz Isa hakkinda gerekli bilgilerle donatiyordu Habesistan hicretinin hemen öncesinde gelen Meryem suresi, müminleri bu konuda yeterince bilgilendirdi Ayrica, müminlere hristiyanlarla nasil mücadele etmeleri gerektigi ögretildi: "Içlerinden zulmedenleri hariç, kitap ehliyle ancak en güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki; "Bize indirilene de, size indirilene de inandik Ilâhimiz ve ilâhiniz birdir, biz de O'na teslim olanlariz" (el-Ankebût, 29/46) Bu hazirlama ve bilgilendirmeden sonra, müminlerin hicreti bilfiil gerçeklestirmeleri yönünde açik isaretler tasiyan su ayetler geldi: " Ey inanan kullarim, benim arzim genistir, bana kulluk edin Her can ölümü tadacaktir Sonra bize döndürüleceksiniz Inanip iyi isler yapanlari cennette, altlarindan irmaklar akan yüksek odalara yerlestiririz; orada ebedî olarak kalirlar Çalisanlarin ücreti ne güzeldir Onlar ki sabredenler ve Rabblerine tevekkül ederler Nice canli var ki rizkini tasiyamaz; onlari da, sizi de Allah besler O isitendir, bilendir" (el-Ankebût, 29/56-6I) Ankebût suresi, çogu müfessire göre Habesistan hicretinden çok sonra, Medine'ye hicretten hemen önce inmistir Ancak merhum Mevdûdî, yaptigi tahkikle surenin Habesistan hicretinden önce indigi sonucuna varir Ona göre önceki müfessirleri surenin hicretle ilgili ayetleri yaniltmis, yanlis degerlendirmelerine neden olmustur Daha önce merhum Derveze de ayni sonuca ulasmis olmali ki, Türkçe'ye "Kur'an'a Göre Hz Muhammed'in Hayati" adiyla çevrilen eserinde andigimiz ayetlerin Habesistan hicretinin gerçeklestirilmesine isaret eden bir anlam tasidiklarini belirtir (II, 233) Andigimiz son ayetler indigi sirada artik hicret zamani gelmisti Çünkü müsriklerin zulümleri, baski ve iskenceleri dayanilmaz bir hadde ulasmisti Hz Peygamber, müminlerin Habesistan'a hicret etmelerini buyurdu Rivayetler, hicret yurdu olarak Habesistan'in seçilmesinin nedenini, Necâsî'nin zulme riza göstermeyen, adil bir insan olmasina baglar Buna ilâve olarak siki ticaret iliskileri nedeniyle taninmasinin, halkinin ilâhî kaynakli bir inanca (Hristiyanlik) sahip olmasinin ve son olarak Islâm'in orada yayilma imkâninin bulunmasinin da seçimi etkiledigi söylenebilir Hz Peygamber'in tavsiyesi üzerine bir grup mümin Mekke'den ayrilarak Habesistan'a göçtü Nübüvvetin besinci yilinin (614) Receb ayinda gerçeklesen ilk bu hicrete en çok kabul gören rivayete göre onbiri erkek, dördü kadin olmak üzere toplam onbes kisi katildi Bunlar arasinda Hz Osman b Affân, Zübeyr b Avvâm, Abdurrahman b Avf, Osman b Maz'un, Mus'ab b Umeyr, Ebû Seleme b Abdu'l-Esed gibi önde gelen sahabîler de bulunuyordu Bu ilk muhâcirler Habesistan'da son derece iyi karsilandilar Kendi ifadeleriyle, dinlerini yasama konusunda tam bir özgürlük ve güven içindeydiler Allah'a istedikleri gibi ibadet ediyorlar ve kimse tarafindan rahatsiz edilmiyorlardi Ne eziyet görüyor, ne de kötü laflar isitiyorlardi Fakat iki ay sonra, müsriklerin müslüman olduklari yolunda yanlis bir haber nedeniyle Habesistan'dan ayrilarak Mekke'ye döndüler Mekke yakinlarina gelince gerçegi ögrendilerse de is isten geçmisti Çaresiz, herbiri bir kabîle reisinden emân alarak Mekke'ye girdiler Habesistan'dan dönen müminlerin büyük çogunlugu kendi aileleri tarafindan yeniden baski altina alindi Müsriklerin zulümleri de her geçen gün biraz daha siddetlendi Öte yandan ilk hicret, Habesistan'in müminler için güvenli bir yer oldugunu göstermisti Bu nedenle Hz Peygamber müminlere ikinci kez hicret izini verdi Nübüvvetin altinci yili (615) baslarinda, Ca'fer b Ebî Tâlib'in önderliginde gerçeklestirilen bu ikinci hicrete 18 ya da 19'u kadin olmak üzere toplam 1I1 ya da 1I3 müslüman katildi Ilk muhâcirlerin hemen tümü, ikinci hicrette de yeraldi Ikinci hicret, Mekke'de tam bir matem havasi estirdi Çünkü Mekke'de en az bir ferdi hicrete katilmayan aile yok gibiydi Bir ailenin oglu gitmisse digerinin damadi; birinin kardesi gitmisse, digerinin babasi ya da amcasi gitmisti Ikinci Habesistan hicreti müsrik liderleri büyük bir telasa düsürdü Böylesine büyük bir kitle hâlinde gelen müslümanlar, son derece müsâit bir ülke olan Habesistan'in Islamlasmasina neden olabilir, ya da en azindan Hz Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandirabilirlerdi Böyle muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureys'in iki ünlü diplomati Amr b El-Âs ile Abdullah b Ebî Rabîa'yi Habesistan Necâsî'sine elçi olarak göndermeyi kararlastirdilar Planlarina göre elçiler önce Necâsi'nin yakin çevresindekileri hediyeleriyle yanlarina çekecekler, daha sonra onlarin da yardimlariyla Necâsî'nin müslümanlari Mekke'ye iade etmesini saglayacaklardi Fakat sonuç hiç de umduklari gibi olmadi Gerçi elçiler yakin çevresinin destegini sagladilar ama, gerçekten adil bir insan olan Necâsi'yi bütün diplomatik oyunlarina ragmen zulümlerine ortak edemediler Elçiler Necâsî ile görüserek muhacir müslümanlarin birtakim beyinsiz gençler olduklarini, kendi dinlerini terkettiklerini fakat hristiyan da olmayarak yeni bir din icad ettiklerini, onlari gözetmek amaciyla akrabalarinin iade edilmelerini istediklerini söylediler Necâsî, kendileriyle görüsmeden bir karar veremeyecegini belirterek müslümanlari yanina çagirtti; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini sordu Ca'fer b Ebî Tâlib böyle bir talebe haklari olmadigini göstermek amaciyla elçilerden; kendilerinin köleleri, borçlulari ya da kisas etmek istedikleri katiller olup olmadiklarinin sorulmasini istedi Amr'in sorulara olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunuldugunu ögrenmek istedi Amr'in daha önceki sözlerini tekrarlamasi ve Necâsî'nin Islâm hakkinda bilgi istemesi üzerine Hz Ca'fer ünlü konusmasini yapti Ca'fer b Ebî Tâlib, Islâm öncesi durumlari ile Hz Peygamber ve Islâm hakkinda kisaca bilgi verdigi bu konusmasinda sunlari söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik Putlara tapardik Ölü eti yerdik Her kötülügü islerdik Akrabamizla ilgilenmez, ilgimizi keserdik Komsularimiza iyi davranmaz, kötülük yapardik Içimizden güçlü olanlar zayif olanlari yer, ezerdi Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, dogru sözlülügünü, eminligini, iffet ve nezâhetini bildigimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik O peygamber, bizim ve babalarimizin Allah'tan baska tapina geldigimiz tastan vesâireden yapilmis putlari birakarak Allah'in birligine inanmaya ve yalniz O'na ibadet etmeye bizi davet etti Dogru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi, komsularimizla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize emretti Bizi her türlü çirkin, yüz kizartici söz ve islerden, yalan söylemekten, yetim mali yemekten, iffetli kadinlara dil uzatmak ve iftira etmekten men ve nehyetti Kendisine hiçbir seyi es, ortak kosmaksizin yalniz Allah'a ibadet etmemizi bize emretti Ve yine bize namazi, zekâti, orucu de emretti Biz ona inandik ve kendisini tasdik edip dogruladik Onun Allah tarafindan getirdiklerine göre kendisine tabi olduk Hiçbir seyi es, ortak kosmaksizin yalniz Allah'a ibadet ettik Onun bize haram kildigi seyi haram, helâl kildigi seyi helâl bildik Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi yüce Allah'a ibadetten vazgeçirerek putlara taptirmak, dinimizden döndürmek, öteden beri serbestçe isleyegeldigimiz kötülükleri tekrar isletmek için türlü iskencelere ugrattilar Onlar bize galebe çalip zulüm ve tazyikleri altinda ezmeye basladiklari, dinimizle aramiza girdikleri zaman, senin ülkene çikmak, siginmak zorunda kaldik Seni baskalarina tercih ettik Senin himayene can attik Ey Hükümdar, bir, senin yaninda hiçbir zulme ve haksizliga ugramayacagimizi umuyoruz" (M Asim Köksal, Islâm Tarih,i, Mekke Dönemi, IV 191-192; bk Ibn Hisâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225) Konusmayi dikkatle dinleyen Necâsî, yanlarinda Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadigim sordu Bunun üzerine Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuzbes ayetini okudu Rivayetlere göre, ayetleri gözyaslari içinde dinleyen Necâsî, bunlarin Hz Musa ve Isa'nin getirdikleriyle ayni kaynaktan geldigini tasdik ederek, elçilere müminleri teslim etmeyecegini bildirdi Amr'in, müslümanlarin Hz Isa hakkinda çok kötü sözler kullandiklarini söyleyerek Necâsî'nin kararini degistirme çabasi da Ca'fer'in, "O, Allah'in kulu, resulu, ruhu ve O'nun, dünyadan ve erden geçerek Allah'a baglanmis bir bakire olan Meryem'e ilka ettigi kelimesidir" seklindeki cevabiyla yalnizca Necâsî'nin bu konudaki gerçegi kavramasina yaradi Habesistan muhacirleri uzun yillar hayatlarini burada huzur ve güven içinde sürdürdüler Bu süre içinde basta Necâsî olmak üzere birçok kisinin müslüman olmasina vesile oldular Bunlarin bir bölümü, Hz Peygamber'in Medine'ye hicretinden önce Mekke'ye geri döndü Basta Ca'fer b Ebî Tâlib olmak üzere büyük bölümü ise Hicret'ten sonra, Hayber'in fethi (H 7/628) sirasinda Medine'ye gelerek müslümanlara katildi HABES ÜLKESINE ILK HICRETIN TARIHI VE ORAYA ILK HICRET EDENLER: Nübüvvet'in besinci yilinda, Receb ayinda 1) Hz Osman b Affan, b Ebil'As, b Ümeyye 2) Hz Osman'in zevcesi Hz Rukayya bint-i Resulüllah 3) Ebu– Huzeyfe b Utbe, b Rebia, b Abd Sems 4) Ebu– Huzeyfe'nin zevcesi Sehle bint-i Suheyl, b Amr 5) Zubeyr b Avvam, b Huveylid, b Esed 6) Mus'ab b Umeyr, b Hasim, b Abd Menaf, b Abduddar 7) Abdurrahman b Avf b Abd Avf, b Abd, b Haris, b Zühre 8) Ebu– Seleme b Abdul'esed, b Hilal, b Abdullah, b ömer, bMahzum 9) Ebu Seleme'nin zevcesi ümmü Seleme bint-i Ebi Ümeyye, b Mugire, b Abdullah, b ömer, b Mahzum 10) Osman b Mazun, b Habib, b Vehb, b Huzafe, b Cumah 11)Amir b Rebia'el'Anzi 12)Amir b Rebia'nin zevcesi Leyla bint-i Ebi Hasme 13) Eb– Sebre b Ebu Rühm, b Abdul'uzza'l'Amiri 14) Ebu Sabre'nin zevcesi: ümmü Külsum bint-i Suheyl b Amr I5) Hatip b Amr, b Abd sems 16) Süheyl b Beyza 17) Abdullah b Mes'ud Dinlerinden döndürülmekten korkup dini bir vazife olarak , Kimi, yalniz basina, kimi, zevcesiyle,birlikte, Habes ülkesine hicret etmek üzere kimi, binitli, kimisi de, yaya olarakMekke'den, gizlice yola çiktilar Bu, Islam'da, ilk hicret idi GARANIK HADISESl VE IÇ YÜZÜ Resulullah Aleyhisselam bir gün Mekkede Kabe de Necm suresini okumaga baslayip surenin ,son ve Secde ayeti olan 62 Ayetini okuduktan sonra, orada ,Secde etmis,orada bulunan yanindaki arkasindaki herkes,Müslümanlar, Peygamberimize uyarak secde etmis, cemeatten, secde etmeyen kimse kalmamistirMüsrikler, putlarinin adini isittikleri için,putlarina, tazim maksadiyla secde etmislerdiBu habesistandaki müslümanlara yanlis aksettirildi Mekkeli Müsriklerin Müslüman olduklari zannedilerek bazi müslümanlar Habesistandan Mekkeye geri Dönmüslerdi Kaynak: Islam tarihi |
|