Orta Çağ |
04-22-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Orta ÇağHzEbubekir Dönemi RIDDE SAVASLARI Rasûlüllah (sas)'in vefatindan sonra dinden dönüp Islâm devletine savas açanlarin isyanlarinin bastirilmasi için yapilan askerî harekâtlar Rasûlüllah (sas)'in vefat haberini duyan Yemen ve Necid bölgelerindeki bazi kabileler özellikle zekât ödemeyi reddederek isyan ettiler Ayrica Rasûlüllah (sas)'in vefati ile ortaya çikan karisik ortamdan istifade etmek Isteyen bazi kimseler de peygamberliklerini itan etmisler ve kendilerine inandirdiklari kalabaliklari peslerine takarak Islâm hükümranligini tehdit etmeye baslamislardi Rasûlüllah (sas)'in sagliginda onun hakimiyetine boyun egmek zorunda kalarak müslüman olan, ancak imanin kalplerine nüfuz edip yerlesmedigi bu bedevî topluluklar, onun vefatiyla cesaretlenmis ve kalplerinde gizlediklerini açiga çikarmislardi Aslinda onlarin bu durumu bilinmiyor degildi Zira Allah Teâlâ onlar için bir âyet-i kerimede söyle buyurmaktadir: "Ey Muhammed! Bedevi ler "Iman ettik" derler Sen onlara söyle de: "Hayir! Iman etmediniz Siz ancak, müslüman olduk deyin Çünkü iman henüz kalbinize girmemistir" (el-Hucurât, 49/ 14) Irtidat hareketlerinin baslamasiyla baskent Medine her taraftan düsmanlarla kusat Ilmis bir duruma geldi Öte taraftan Yahudi ve Hristiyanlar, ortaya çikacak firsatlari degerlendirmek için müslümanlarin durumunu izlemeye basladilar Tarihçiler müslümanlarin o zaman içinde bulunduklari dehset verici durumu; "Müslümanlar, peygamberlerini kaybetmeleri ve azliklari ve düsmanlarinin çoklugu yüzünden sanki siddetli soguk, yagmurlu karanlik bir gecede sahrada kaybolmus koyun sürüsüsün durumunu andiriyordu" (Taberî, Tarih, Beyrut ty, III, 225; Ibnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 333) seklinde ifade etmektedirler Medine'nin bu sekilde ciddi olarak tehdit altinda bulunmasini ileri süren bazi kimseler, Rasûlüllah (sas)'in vefatindan az önce yola çikan Usame'nin ordusunu bu seferden alikoymasi için Ebu Bekir (ra)'a müracaat ettiler Islâm devletinin basina henüz geçmis olan Hz Ebu Bekir son derece net ve kararli bir ifade ile bu tavsiyeyi yapanlara; Bilsem ki kurtlar burada beni parçalayacak; Usame'nin ordusu için Rasulullah (sas)'nin emretmis oldugu seyi uygulayacagim" (Taberi, age, III, 225, 228; Ibnül-Esir, age, ayni ver) dedi ve bu orduya yoluna devam etmesi için emir verdi Ilk dinden dönme hareketi Peygamber (sas)'in sagliginda Yemen'de ortaya çikmisti Kendisinin peygamber oldugunu iddia eden Esved el-Ansî, topladigi kuvvetlerle önce Necran bölgesini, pesinden de San'ayi, Vali Sehr ile yirmi bes gün savasarak ele geçirdi Hz Peygamber'in Amil ve muallimi olarak bölgeye gönderdigi Mu'az b Cebel, Ma'rib'de bulunan Ebu Musa el-Esari'ye iltihak etmis daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt'e gitmislerdi (Taberi, III, 229-230) Ibnül-Esir'in ifadesiyle, "Esved'in çikarmis oldugu fitne bir alev gibi, Hadramevt'ten Taif, Bahreyn ve Ahsa'dan Aden'e kadar her yeri kaplamisti" (Ibnül-Esir, II, 338) Hadramevt'te toplanan müslümanlar endiseli bir sekilde beklerken, durumu haber alan Rasûlüllah (sas)'in, Yemen bölgesinde bulunan müslümanlarin tamamina yönelik, Esved'e karsi savasIlmasi emri bölgeye ulasti Veber b Yuhannis vasitasiyla gönderilen mektubta; dinin korunmasi, mürtedlere karsi savasIlmasi, Esved el-Ansî'nin açikça savasilarak veya gizli bir tertiple ortadan kaldirIlmasi ve bu emrin Islâm'da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulastirIlmasi gibi talimatlar yer almaktaydi (Taberi, III, 231; Ibnül-Esîr, II, 338) Rasûlüllah (sas)'in emri San'a'daki müslümanlara ulastigi zaman, planlanan bir suikast ile Esved el-Ansî, Firûz adindaki biri tarafindan öldürülmüs ve Kenan bölgesi tekrar Islâm'in hâkimiyetine girmisti Onun öldürüldügü haberi Medine'ye Rasûlüllah (sas)'in vefat ettigi günün sabahinda ulasmisti (genis bilgi için bk Taberî, III, 227 vd) Peygamber (sas)'in ölüm haberi üzerine, Müseyleme ve Tuleyha, peygamberlik iddiasiyla ortaya çiktilar, Tay ve Esed kabileleri Tuleyha'ya tabi olarak dinden döndüler Gatafan ise, Uyeyne b Hisn'in baskanligi altinda isyan etti Uyeyne: "Esed ve Gatafandan bir peygamber, bize Kureysten olan bir peygamberden daha sevimlidir Muhammed öldü Tuleyha ise hayattadir" diyerek, Tuleyha'ya tabi oldu (Ibnül-Esîr, II, 342) Havazinliler ise zekâtlarini ödemeyeceklerini bildirdiler Her taraftan irtidat haberleri Medine'ye ulastigi zaman Ebu Bekir (ra), elçiler göndermek suretiyle Islâm'a dönmelerini saglamaya çalisti ve Usame'nin ordusunun dönüsünü bekledi Ancak, Abslar'la, Zubyanlar'in Medine'ye saldirmalari üzerine bu tehlikeyi yok etmek için faaliyete geçmek zorunda kaldi Bu arada diger bir takim kabilelerin elçileri Medine'ye gelerek, namazi kilacaklarini, ancak zekât'i ödemeyeceklerini bildirdiler Ve bu durumun kabul edIlmesini Istediler Ebu Bekir (ra) elçilere; "Zekat olarak vereceginiz hayvanlarin, baglanacaklari ipleri vermediginiz taktirde bile sizinle savasacagim" seklinde sert bir cevap verdi (Taberi, III, 244) Hz Ebu Bekir (ra) tarafindan Istekleri reddedilen bu elçi heyeti dönüslerinde, Medine'de bulunan müslümanlarin azligini kabilelerine bildirerek Medine'ye yürümek için onlari heveslendirdiler Ebu Bekir (ra) sayilarinin azligini ögrenen mürtedlerin Medine'ye saldirabileceklerini anladigi için bir takim tedbirler aldi Yakinda olan düsman birliklerinin sehre girisini önlemek için Ali (ra), Talha (ra), Zübeyr (ra) ve Ibn Mes'ud (ra)'i sehre giren yollara yerlestirdi ve herkesin mescidde toplanmasini Istedi Nitekim o, düsüncesinde yanIlmamis ve üç gün sonra mürtedler gece vakti harekete geçmislerdi Ancak yollari bekleyen birlikler onlarla savasarak sehre girmelerini engellediler ve durumu Hz Ebu Bekir'e bildirdiler Ebu Bekir (ra) mesciddekilerle birlikte hemen harekete geçerek onlari geri püskürttü ve Zahusa'ya kadar onlari takip etti Burada mürted askerlerin uyguladiklari bir yöntemle müslümanlarin develeri ürkmüs ve geri dönmüslerdi Mürtedler, müslümanlarin korkarak geri döndükleri zannina kapildilar ve Zül-Kassa'da toplananlara haber göndererek kendilerine katIlmalarini bildirdiler Öte taraftan Ebu Bekir (ra), geceyi savas hazirligi ile geçirdi ve sabaha yakin, sag kanatta Numan b Mukarrin, sol kanatta Abdullah b Mukarrin, ortada Suveyd b Mukarrin seklinde bir tabya düzeni ile yola çikti Merkezinde Ebu Bekir (ra)'in bulundugu ordu yaya olarak (sadece araci birlikte süvariler vardi) hizli bir yürüyüs yapti ve fecirde düsmanin bulundugu yere geldi Onlar hiçbir seyden habersiz olarak dururken, müslümanlarin ani saldirisi karsisinda çok sayida ölü birakarak kaçmak zorunda kaldilar Hz Ebu Bekir, kaçanlari Zül-Kassa'ya kadar takip etti Numan b Mukarrin'i bir miktar askerle orada birakarak Medine'ye döndü Irtidat eden Absogullari ile Zubyanogullari, aldiklari bu yenilginin acisiyla kabileleri içerisindeki müslümanlari öldürmeye ve çevrede bulunan diger müslümanlara saldirmaya basladilar Bu haber Ebu Bekir (ra)'a ulastigi zaman o, müthis bir sekilde hiddetlendi ve müslümanlari çesitli sekillerde öldüren mürted kâfirlerin, öldürdükleri müslümanlara karsilik olarak korkunç bir sekilde öldürüleceklerine dair yemin etti (Taberî, III, 246; Ibnül-Esîr, II, 345) Bu olaydan sonra, müslümanlarin moralleri düzeldi ve kabileler içerisinde irtidat eden kimselerin bir bölümü tekrar Islâma dönmeye ve yeniden zekat mallarini Medine'ye göndermeye basladilar Ibnül-Esir'in kaydina göre de kirk gün sonra Usame b Zeyd seferden dönerek Medine'ye geldi Hz Ebu Bekir onlari sefer yorgunlugunu üzerlerinden atmalari için Medine'de birakti ve tertip ettigi kuvvetlerin basina geçerek, Necd yönünde bulunan Zül-Kassa'ya dogru hareket etti Bu nazik ortamda Hz Ebu Bekir (ra)'in bizzat savasa çikmasini dogru bulmayan bazi kimseler ona müracaat ederek Medine'de kalmasini Istediler Bu kimseler, eger Halife Ebu Bekir (ra)'a bir sey olursa, içinde bulunulan kritik durumun müslümanlar için bir felakete dönüsmesinden endise ediyorlardi Ebu Bekir (ra); müslümanlari bizzat koruyacagini söyleyerek bu teklifi reddetti (Taberî, III, 247) Yolda kendisine katilan komutanlarindan Mukarrinoglu Numan, Abdullah ve Suveyd kardeslerle birlikte Rebezelilerin toplandigi Ebrak denilen yere kadar ilerledi ve burada yapilan savasta maglup olan ve komutanlarini kaybeden Abslar ve Benu Bekr'ler dagilarak suratli bir sekilde bölgeden uzaklastilar Günlerce Ebrak'da kalan Ebu Bekir (ra), Benu Zübyan'lari maglup etti ve topraklarini ganimet olarak degerlendirerek bu arazileri Benu Zübyan'lar için yasak bölge ilan etti Onun bu galibiyeti üzerine mürtedlerin çogunlugu tekrar Islâm'a döndü Ebu Bekir (ra), itaat altina aldigi bu kimselere karsi Rasûlüllah (sas)'in sünnetine uyarak oldukça yumusak davranmistir Öte taraftan, dagilan Abs ve Zübyan kuvvetleri peygamberlik iddiasinda bulunan Tuleyha'nin yanina gittiler Tuleyha, Sumeyra'dan hareket ederek Buzaha'ya yöneldi ve burada karargâh kurdu Medine'ye dönen Ebu Bekir (ra) savas hazirliklarina giristi ve orduyu on bir kisma ayirarak her birine bir bayrak verip görev sahalarini belirledi Buna göre, Halid b Velid, Buzaha'da bulunan yalanci peygamber Tuleyha ile savasacak, pesinden Butah'da bulunan Malik b Nuveyre üzerine yürüyecek, Ikrime b Ebi Cehl Müseyleme ile mücadele edecek, Muhâcir b Ebî Ümeyye, Esved el-Ansî'nin baglilarina karsi harekete geçecek, pesinden de Kays b Maksuh ve onu destekleyen diger Yemenliler'e karsi, Ebnalar'a yardim edecek ve sonra Kindelileri te'dip için Hadramut'a yönelecek Halid b Said, Suriye taraflarina; Amr b el-As, Kuzâ'aya karsi yürüyecek; Huzeyfe b Mihsan, Deba halkiyla savasacak; Arfece b Herseme, Mehre kabilesiyle; Tureyfe b Haciz, Benî Süleym'i ve onlarla birlikte hareket eden Havazinliler'i itaat altina alacak; Süveyd b Mukarrin, Yemen'in Tihame bölgesine; Alâ b el-Hadramî, Bahreyn'e gidecekti Halife, Surahbil b Hasane'yi de, Ikrime b Ebî Cehl'in arkasindan göndererek, Ikrime'nin Yemen'den ayrilip Kuzâ'alilar üzerine yöneldigi zaman ona iltihak etmekle görevlendirdi (Taberî, III, 248-249) Ebu Bekir (ra), orduyu Zül-Kassa'da taksim etti ve görevlendirdigi komutanlar birliklerini alarak görev bölgelerine dogru harekete geçtiler Hz Ebu Bekir irtidat eden kabilelere elçilerle, ordularin önünden mektuplar göndererek onlari Islâm'a dönmeye davet ediyor ve tavirlarinin doguracagi sonuçlar hakkinda onlari uyariyordu (Bu belgenin tam metni için bk Taberi, Tarih, III, 249-251) Öte tarafta, mürtedlere karsi gönderdigi komutanlara da, düsmanla karsilasildigi zaman nasil hareket etmeleri gerektigi konusunda talimatlar verdi Bu talimatlar; Allah'dan korkmalari, Allah'in emri disina çikanlarla savasmada gayretli olmalari; savastan önce düsmanin Islâm'a davet edIlmesi; karsi tarafa fayda ve zararlarina olan herseyin açikça izah edIlmesi; emirlere uyanlarin açikladiklari sözlerinin kabul edilerek iyi muamelede bulunulmasi; ganimetin ser'i kurallara göre taksimi ve müslümanlara her hal ve durumda iyi davranIlmasi gibi maddeleri içeriyordu Halid b Velid'inTuleyha meselesini Çözümlemesi Tuleyha, Beni Esed b Huzeyme'ye mensup olup, Rasûlüllah (sas)'in son zamanlarinda peygamberlik iddiasinda bulunmustu O, bagli bulundugu Esedogullarina kendisine Cebrail'in geldigini söyleyerek bazi tuhaf seyler uyduruyor ve onlardan kendisine tabi olmalarini istiyordu Kendisine tabi olanlara namaz kilarken secde etmeyi yasakliyor ve Allah'in buna ihtiyaci olmadigini ve, O'nu ayakta zikretmelerini emrediyordu Ibnül-Esir; "Kabilecilik taassubundan dolayi çok sayida Arap ona tabi oldu" demektedir (Ibnül-Esir, age, II, 344) Bu yüzden ona bagli olanlarin çogu Esed, Gatafan ve Tay kabilelerine mensuptular Fezare ve Gatafanlilar Taybe'nin güneyinde toplanmis, Tay kabilesi ise kendi topraklarinin sinirda beklemekte idiler Tuleyha'nin mensup bulundugu Esed ogullari ise Sumeyra'da toplanmisti Abs, Sa'lebe ve Mürreliler ise Rebeze dolaylarinda, Ebrek'de beklemekteydiler Onlarin bir kismi burada kalmis, diger bir kismi da Zül-Kassa'ya giderek Medine'yi tehdit etmislerdi Bizzat halifenin basinda bulundugu kuvvetler tarafindan, önce Zül-Kassa'da sonra da Abrek'de yenilgiye ugrayan grup Sumeyra'dan ayrilip, Gatafan ve diger kabilelerle birleserek Tay kabilesi arasinda bir su kenari olan Buzaha'da karargah kuran Tuleyha'ya iltihak etti Bu olay üzerine Tuleyha Tay kabilesinin Cedile ve Gavs boylarina adam göndererek kendisine iltihak etmelerini emretti Onlarin bir bölümü acele olarak onun yanina hareket ettiler; arkada kalanlara da gelmelerini söylediler Ebu Bekir (ra), Halid b Velid'e Ilk önce Eknaf'da bulunan Taylilarin üzerine yürümesi, pesinden Buzaha'da toplananlarla savasmasi, sonra da Butah'a yönelmesi talimatini verdi Halid'den önce, Adiy b Hatem et-Taî Medine'den kabilesinin yanina giderek onlari üzerlerine gelen orduyla korkuttu ve Halife'ye itaate çagirdi Onlar, bu çagriya uyarak, Adiy'den kendileri için Halid'den eman almasini ve kendilerine mühlet vermesini Istediler Onlar, Buzaha'da bulunan kabilenin diger mensuplarini, Tuleyha'nin öldürmesinden korkuyorlardi Adiy, durumu Halid'e bildirdi O da onlara zaman tanidi Taylilar, Tuleyha'nin yaninda bulunan akrabalarina haber gönderdiler Onlar da oradan ayrilarak Halid'le birlestiler Daha sonra Adiy'in tesebbüsü ile Cedileliler de Islâm'a dönüp Halid'e iltihak ettiler Tay ve Cedilelilerden bin besyüz kisinin iltihakiyla daha da güslenen Halid, Buzaha'ya Tuleyha'nin üzerine yürüdü Benu Amirliler etraftan, hangi tarafin galip gelecegini gözetlemekte idiler Halid b Velid Tuleyha ile savasa tutustu Tuleyha'nin yaninda Uyeyne b Hisn komutasinda yedi yüz kisilik Fezareli asker bulunmaktaydi Savasin siddetlendigi bir sirada Uyeyne bir kaç defa Tuleyha'nin yanina gidip kendisine Cebrail'in savasin sonucu hakkinda haber verip vermedigini sordu Tuleyha sonunda ona; "Evet geldi ve bana; "bir gün düsmanlarinla karsilasacaksin Baslangiçta aleyhinde de olsa sonunda savasi kazanacaksin Degirmen gibi Insan ögüten kanli bir savas Ve Iste unutamayacagin bir söz" diye haber getirdi" dedi Uyeyne ona; "unutamayacagin bir sözmüs" dedi ve askerlerine; "Ey Fezareliler! Bu adam bir yalancidir Savasi birakip geri dönün" emrini verdiginde adamlari ona uydu Savasi kaybeden Tuleyha, atina binerek Suriye'ye kaçti Sonra da Kelb kabilesinin yanina gitti Esed ogullari ve Gatafanlilarin tekrar Islâm'a döndügünü duydugu zaman o da iman etti Hz Ebu Bekir (ra) vefat edinceye kadar, Kelblilerin arasinda yasamaya devam eden Tuleyha ancak onun vefatindan sonra Medine'ye gitmis ve Ömer (ra)'a bey'at etmisti Tuleyha Hz Ömer döneminde vukubulan Kadisiye ve daha sonraki savaslarda akil almaz kahramanliklar göstermis ve bu sefer gerçekten iman ettigi Islâm için hayatini sürekli tehlikelere atarak hizmet etmekten geri kalmamistir Benü Âmir, Havazin ve Suleymlilerin Irtidadi Benü Âmirler, Tuleyha'nin komutasinda savasan Esed ve Gatafanlilarin durumunu gözetliyorlar ve tereddüt içinde bulunuyorlardi Tuleyha maglup oldugu zaman, Kurre b Hubeyre, Ka'b ogullarinin; Alkame b Ulase ise, Kilabogullarinin basina geçerek kendilerine katilan diger kimselerle Ka'bogullari arazisine gelerek kamp kurmustu Alkame, Rasûlüllah (sas) zamaninda müslüman olmus, pesinden irtidat ederek Suriye'ye kaçmisti Onlarin irtidat haberi ve hazirliklari Ebu Bekir (ra)'a ulastigi zaman Ka'ka b Amr'i bir birlikle üzerlerine gönderdi Ka'ka', Alkame'nin bulundugu yere geldigi zaman, o kaçmayi tercih etti ve pesinden takip edenlerden kurtulmayi basardi Ka'ka' ise, onun esini, çocuklarini ve orada bulunan diger kimseleri yakalayarak Medine'ye döndü Onlar, Alkame'ye yardim etmediklerini, dolayisiyla irtidatla suçlanamayacaklarini ileri sürdüler Ebu Bekir onlari serbest birakti Alkame de Medine'ye gelerek Islâm'a girdigini açikladi (Taberî, III, 261-262) Benü Âmirler ise Tuleyha'nin Buzaha bozgununu gördükleri vakit, birbirlerine; "Döndügümüz dine girelim Allah'a ve Rasûlüne iman edelim" dediler Onlar Halid b Velid'e giderek ona zekat vermek de dahil Islâm'in her rüknüne uyacaklarina dair bey'at ettiler Ancak Halid, Esed, Gatafan, Tay, Suleym ve Âmirlerden, irtidat durumunda iken müslümanlari yakarak öldüren, onlara müsle yapan ve Islâm'a düsmanlikta bulunan kimselerin teslim edIlmesinden önce bu kabilelere eman vermedi Onlar Halid'in bu Istedigini yerine getirip bu suçlari isleyenleri ona teslim ettiler O da müslümanlara karsi isledikleri cinayetlerin benzerlerini onlara tatbik ederek cezalandirdi (Ibnül-Esîr, II, 350) |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHzÖmer Dönemi HZ ÖMER'IN HALIFE TAYIN EDILMESI Hz Ömer (ra)'in hilafete gelmesinde, Islam cemiyetinde yeni bir tayin veya seçim tarzi görüyoruz Hz Ebu Bekir (ra)'in halifeligi olayinda, ortada birkaç aday vardi ve sonunda Hz Ebu Bekir (ra) seçildi Bu bir nevi seçim idi Hz Ömer (ra) için ise tayin mevzubahistir Kesin olarak tayin edilmistir ve iktidara nasil geldiginin detaylarim biraz sonra belirtecegizIlk müslümanlarin ne kadar büyük insanlar olduklarina dair bir hadis-i serif vardir Hasta olarak yatan ve ölecegini bilen Hz Ebu Bekir (ra), katibini çagirir, bu katip de Hz Osman (ra)'dir HzEbu Bekir (ra), Hz Osman (ra)'a «Benim söyleyeceklerimi yaz» diyor ve baslamak için besmele, Hz Peygamber (sav)'e salavatlar yazdirmaya basliyor Devam ediyor: «Allah'in kulu olan Ebu Bekir bu dünyadaki son dakikada ve diger dünyaya intikal edecegi ilk dakikada sizden, asagidaki hususlari istiyor» Bu dünyadaki son dakika ile diger dünyaya intikal olan ilk dakika, öyle bir andir ki kafirler bile inanir, en kötü insan bile tevbe eder» Hz Ebu Bekir (ra), bu ifadelerle bu anda yalan söyleyemeyecegini ifade etmek istiyor Ondan sonra yazdirmaya devamla, «Ben sizin su sahsa biat etmenizi istiyorum» diyor ve sahsin ismini söyleyemeden bayiliyor Hz Ebu Bekir (ra) bayildigi için, Hz Osman (r a) cümleyi tamamlayamiyor Sonra Hz Osman (ra) cümleyi kendiliginden tamamliyor ve bos birakilan yere «Ömer» adini yaziyor Birkaç dakika sonra Hz Ebu Bekir (ra) ayiliyor Muhtemelen Hz; Osman (ra), Hz Ebu Bekir (ra)'in vefat ettigini sanmisti Hz Osman devlet sekreteri oldugu için halifenin vasiyetnamesini tamamlamis ve onu mühürleyip, halka göstermeyi amaçlamisti Ve burada Hz Osman (ra)'in karakterinin büyüklügünü görüyoruz Çünkü o kendi adim yazabilirdi Fakat Hz Osman (ra), baskasinin adim yani Hz Ömer (ra)'in adini yazmistir Hz Ebu Bekir (ra), uyaninca Hz Osman (ra)'a ne yazdigim sorar Hz Osman (ra) cümleyi okur: «Ben ölürsem, Hz Ömer (ra)'e biat edin» Hz Ebu Bekir bundan çok mütehassis olur ve Hz Osman (ra)'a, «Sen halifenin bütün sartlarim haizsin, kendi adini yazabilirdin, fakat Ömer'in adim yazdin, Allah senden razi olsun» der Sonra Hz Ebu Bekir (ra) vasiyetnameyi tamamlar ve Hz Osman (ra)'a bunu hilafet mührü ile mühürlemesini söyler, vasiyetname, mühürlenir ve kapatilir Bundan sonra emniyet müdürünü çagirirlar Emniyet müdürü geldiginde, Hz Ebu Bekir (ra) ona söyle der: «Bu zarfi al, disari çik ve müslümanlari çagirarak onlara de ki, bu kapali zarfla, Ebu Bekir'in vasiyetnamesi ve O'nun yerine geçecek olan halifenin adi yazilidir Bu adi yazili olan halifeye biat edin» Filhakika, bu kagitta kimin adinin yazili oldugunu emniyet müdürü dahi bilmiyordu Bunu sadece Halifenin sekreteri olan HzOsman (ra) biliyordu Ve bu böyle oldu Yani emniyet müdürü, Halifenin vasiyetim söyleyince, bütün müslümanlar, seçilen fakat ismi bilinmeyen Halifeye biat ettiler Çünkü onu Hz Ebu Bekir (ra) seçmisti Ve o müslümanlar dediler ki: «Madem ki bunu Hz Ebu Bekir (ra) seçti, o kim olursa olsun, o bizim halifemiz olacaktir» |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #3 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta Çağ KUDÜS'ÜN FETHI: KUDÜS KIMLERE AGLIYOR Ahmet MirogluMuaz b Cebel ra rivayet ediyor: Allah Rasulü sav söyle buyurdu: “Ey Muaz, Allah benden sonra Aris’ten Firat’a kadar Sam bölgesini size nasib edecek Oranin erkekleri, kadinlari ve dullari kiyamete kadar sinir bekçisidirler (murabit) Herhangi biriniz Sam sahillerinden birini yahut Beyt-i Makdis’i (Kudüs) seçerse kiyamete dek cihad halindedir” EY KILIÇTAN DAHA ZALIM MERHAMET! Hicretin 14 yili Yani miladî 636 Peygamber Efendimiz sav’in dünyasini degistirmesinin üstünden koskoca dört yil geçmis Hz Ebu Bekir ra’in vefatindan sonra ise iki yil Hz Ömer ra hilafete geleli de henüz iki yil olmus Islâm ordulari, Suriye, Irak, Filistin ve Misir cephesinde Hz Muaviye’nin abisi Yezid b Ebu Süfyan, asere-i mübessereden Ebu Ubeyde b Cerrah ve Allah’in kilici Halid b Velid ra komutasinda zaferden zafere kosuyor Hilafet merkezi nurlu Medine’ye neredeyse her gün yeni bir zafer ve fetih haberi ulasiyor Fethedilen topraklarda halk Islâm kahramanlarini birer kurtarici olarak karsiliyor Çünkü yillardir Bizansli valilerin doymak bilmez istahlarini doyurmaga çalismaktan bezmis, günden güne artan ve her gün bir yenisi yürürlüge konan vergilerden yilmis, bin türlü yokluk ve yoksulluk içinde ugradigi haksizliklarin, zulümlerin sona ermesini beklemektedir Ve beklenen ilâhi yardim gelmistir Halk, isterse gelenlerin dinine giriyor ve derhal onlarla esit haklara sahip oluyor Isterse kendi dininde kaliyor Fatihler, halka insan muamelesi yapiyorlar Asla zulmetmiyor, ezmiyor, zerre kadar haksizlik yapmiyorlar Canlari, mallari, haysiyetleri, seref ve namuslari güvence altina aliniyor Her sey kurallara bagli Hiçbir sey rastgele degil Yillar sonra bir hiristiyan rahip-bilim adami bu durumu söyle degerlendirecektir: “Ey kiliçtan daha zalim merhamet!” Rahip, kendi bakis açisindan haklidir Gerçekten müslümanlarin adaleti, sefkat ve merhameti, fethedilen topraklardaki ahalinin Islâm’a girmesi gibi bir tabii sonuç vermistir Rahip, Islâm’in merhametine hayiflanmasin da ne yapsin?! KUDÜS YOLUNDA IKI GARIP YOLCU Iki yolcu Sadece bir binitleri var Binite sirayla binmek üzere anlasmislar Bir beriki binecek, bir öteki Hayvanin hakkini da unutmamislar Nöbetlese bindikten sonra hayvani bir binis süresi bos yürütecekler Çünkü onun da dinlenmeye hakki var Allah’in selami her birinin üzerine olsun, Ibrahim, Ismail, Ishak, Yakup ve Yusuf Davud, Süleyman, Musa, Harun, Isa ve elbette Muhammed Mustafa ve kim bilir adini bildigimiz, bilmedigimiz daha nice peygamberin gelip geçtigi, hatta defnedildigi Filistin topraklarinda Ilya’ya, yani Kudüs’e dogru ilerliyorlar Konusmalardan anlasildigi kadariyla bu iki yolcudan biri efendi, digeri köle Fakat efendinin efendiligi, ona kölenin insanligini, hayvanin hakkini unutturmuyor Nihayet sehre hakim yüksek bir tepeye ulasiyorlar Efendi binekte, köle yürüyor Efendi, nöbet sirasinin bittigini belirtmek için tekbir getiriyor Tepe, hemen o gün, orada el-Cebelü’l-Mükebber (Tekbir Dagi) adini aliyor ve hâlâ bu adla anilmakta Binme sirasi kölede Itiraz ediyor “Efendim” diyor, “ne sen in, ne de ben bineyim Bir sehre girmek üzereyiz Orada besili, egerli atlar, altinla süslenmis arabalar var Sehre ben binekte, sense benim bindigim hayvanin yularini tutmus vaziyette girecek olursak bizi alaya alir, küçümserler Bu da zaferimize gölge düsürür” Efendi israrli “Ama sira senin” diyor; “sira benim olsaydi inmezdim Sira seninse senindir Ben inmeliyim, sen binmelisin” Köle çaresiz Hayvana biniyor Efendisi hayvanin yularindan tutuyor Sehre böyle giriyorlar ZULMÜN HAKIMIYETI BIR ANDIR, ADALETINKI KIYAMETE KADAR Hiristiyan halk, sehirlerini teslim almaya gelen devlet baskanini karsilamak üzere Sam Kapisi’nda toplanmis Baslarinda Patrik Sophronius Halk, köleyi hayvanin üstünde görünce saygilarini sunmak üzere önünde secdeye kapaniyor Köle, elindeki asa ile onlara dürtüyor “Yaziklar olsun size” diye haykiriyor, “kaldirin basinizi Allah’tan baskasina secde edilmez” Ve halka haber veriyor ki, kendisi köledir, devlet baskani yulari tutan kimsedir Patrik Sophronius bir köseye çekilip aglamaya basliyor Misafir devlet baskani üzülüyor Gönlünü almak, teselli etmek için patrigin yanina gidiyor “Üzülme Degmez Dünya böyledir Bir güldürür, bir aglatir” diyor Sophronius “Saltanati kaybettigim için mi agladigimi zannediyorsun? Tanri’ya and olsun ki bunun için aglamiyorum Sirf sizin hakimiyetinizin sonsuza dek kesintisiz devam edecegini anladigim için agliyorum Zira zulmün hakimiyeti bir andir Adaletin hakimiyeti ise kiyamete kadardir Ben sizi fethedip geçen, sonra yillar içinde kaybolup giden bir yönetim zannetmistim” diye cevap veriyor Burada kendisinden efendi olarak söz edilen sahis, müminlerin emiri, müslümanlarin ikinci halifesi Hz Ömer ra’dan baskasi degildir Ebu Ubeyde b el-Cerrah ra komutasindaki Islâm ordulari Kudüs’ü kusatmis, sehrin düsecegini anlayan patrik bir sartla teslim olabileceklerini belirtmisti Islâm ordularinin daha önce fethettikleri yerlerdeki halka verdigi eman üzere teslim olacaklardi Fakat bu islemi bizzat emirleriyle gerçeklestirmek istiyorlardi Ebu Ubeyde ra, “Emir benim Buyurun sartlari görüselim” demisti Sophronius “Hayir ordu komutanina degil, sehri bizzat devlet baskaniniza teslim edebilirim” diye israr etmisti Bunu haber alan Hz Ömer ra, Medine’de yerine Hz Ali ra’i vekil birakip yola çikmisti Iste simdi Kudüs’teydi Hz Ömer ra, patrigi teselli ettikten sonra “Ey Ilyalilar, lehimize olan lehinize, aleyhimize olan aleyhinizedir” diye baslayan bir konusma yapti Sonra Sophronius, Hz Ömer ra’i Kiyame Kilisesi’ne davet etti Kiliseyi gezerlerken namaz vakti girdi Hz Ömer ra, patrige “nerede namaz kilayim?” diye sordu Rahip, “oldugun yerde” dedi Bunun üzerine Hz Ömer ra: “Ömer, Kiyame Kilisesi’nde namaz kilmaz Sonra pesimden gelecek müslümanlar, Ömer namaz kildi diyerek burada mescit insa ederler” diye karsi çikti Bir tas atimi uzaklasti ve abasini yere sererek namaz kildi Hakikaten daha sonra müslümanlar onun namaz kildigi yere bir mescid insa ettiler Bu mescid o günden beri hâlâ ayaktadir ve Mescid-i Ömer adiyla anilmaktadir Hz Ömer ra namazini kildiktan sonra Patrik Sophronius’tan kendisine Mescid-i Aksa’nin yerini göstermesini istedi Mescid’in çöplük haline getirildigini gören Hz Ömer ra, abasini yere serip çöpleri doldurmaya ve götürüp uzaklara dökmeye basladi Bunu gören müslümanlar da onun gibi yaparak mescidin yerini temizleyip üzerine bir mescit insa ettiler Bu olayi tarihçilerimiz (Taberî, Yakubî, Belazurî, Ibnü’l-Esir) yaklasik böyle anlatirlar Ama biz 1948 Arap-Israil Savasi komutanlarindan, Askeri Komiser Abdullah et-Tell’in Kudüs’te bir Hiristiyan mabedinde buldugu eski ve önemli bir Yunanca tarihi yazmadan aktarmayi tercih ettik KIM MEDENI, KIM VAHSI? Iste Kudüs müslümanlar tarafindan böyle teslim alinmisti Hz Ömer ra zamaninda henüz konvansiyonel silahlar kesfedilmemisti, kitalararasi füzeler yoktu Tanklar, toplar gürlemiyor, büyük küçük bombalar patlatilamiyordu Ama müslümanlar isteselerdi manciniklarini kurarak sehri bombardimana tutabilirlerdi Arradelerini isletebilirler, kapilari bombalarla degilse bile kebs denilen koç basliklariyla paramparça edebilirlerdi Cinayet islemek veya katliam yapmak için 21 yüzyilin gelismis silahlarina ihtiyaç yoktu Pekala o günün silahlariyla ve imkanlariyla da toplu katliamlar, cinayetler islenebilirdi Nitekim dünyanin baska yerlerinde isleniyordu Fakat müslümanlar, bugün evlerimize ve odalarimiza her biri bir hüzün bombasi gibi düsüveren televizyon görüntülerini yasatmadilar o günün Kudüslülerine Çünkü onlar ne haçli sürüsüydüler, ne de yahudi kasaplar Evet Yahudilerden önce de haçlilar gelmislerdi Papanin tesvikiyle yola çikan 600 bin kisilik ilk haçli ordusu 1099 yilinin Temmuz ayinda Kudüs’e girdiginde komutanlari Goldfrei de Buillon, Kiyame Kilisesi’ne gitmek için sehri savunan 70 bin müslümanin cesedini çigneyerek ve kan deryasina gömülerek geçmek zorundaydi Ikinci Haçli Seferi, ordunun Kudüs’e varamadan Sam’dan geri dönmesiyle sonuçlandi Bu arada Suriye ve Misir topraklarinda meshur Eyyubî Devleti kurulmustu Devletin azimli sultani Selahaddin Eyyubî’nin odasindaki mum geceler boyunca sönmedi, hep yandi durdu Bir gün veziri bütün cesaretini toplayarak bunun sebebini sordu Selahaddin Eyyubî dedi ki “Allah Rasulü’nün sav miraca çiktigi, yillarca müslümanlara kiblegâh olmus, üçüncü harem düsmanin elinde iken bana uyumak yarasir mi hiç?” Selahaddin uyumadi Adim adim ilerleyerek sonunda Kudüs kapilarina dayandi Fakat bu mukaddes sehre kan dökerek girmek istemiyordu Sehir halkina “Sizin gibi ben de kesin olarak inaniyorum ki, Kudüs Allah’in mukaddes beytidir Bu beytullaha saldirarak hürmetini ihlal etmek istemiyorum” diye haber saldi Teslim sartlarini da sunmustu Fakat sehrin azililari direnme karari aldilar Müslümanlar, bir haftalik siki bir kusatmayla sehre girdiler Fakat kan deryasinda yüzerek degil Selahaddin Eyyubî, hiristiyanlara sehri terk edebilmek için kirk günlük bir süre tanimisti Tarihle biraz olsun ilgilenen herkes, dünya tarihinde yahudilere ve hiristiyanlara insan onuruna yakisir biçimde muamelede bulunanlarin sadece müslümanlar oldugunu bilir Zaten, Sevgili Peygamberimiz sav, “zimmiye eziyet veren bana eziyet vermistir” buyurarak Islâm tebasina giren gayri müslime insanca muamele yapilmasini emir buyurmusken, nasil baska türlü davranilabilirdi ki? BITMEYEN SAVAS: HAÇLI SEFERLERI Bati dünyasi Kudüs’ün yeniden müslümanlara yar olmasina çok sinirlenmisti Hiristiyanlar, Alman Imparatoru I Frederick, Fransiz Krali Philiph August ve Ingiltere Krali Richard komutasinda yeni bir haçli seferi düzenlediler Bu sefer de basarisiz oldu Fakat yilmadilar Dördüncü, besinci, altinci derken dokuzuncu haçli seferini düzenlediler Dokuzuncu Haçli Seferi, resmi haçli seferlerinin sonuncusu idi güya Ama herkes biliyor ki, yeni bir haçli seferi her Batilinin içinde bir ukdedir Siyasi mahfilleri, “spor baris ve kardesliktir” sloganina ragmen spor karsilasmalari dahil, her alanda firsat buldukça maskeli bir haçli seferini yürütmeye her an hazirdir Haçli savaslari, sömürge savaslari, siyonizm, eski sömürgecilik, yeni sömürgecilik, askeri sömürgecilik, iktisadi ve kültürel sömürgecilik, vs vs Hepsi aslinda ayni bütünün parçalaridir O bütünün adi ise, küfrün Islâm’a karsi birlikteligidir 13 yüzyilin sonunda bu mukaddes diyar, güçlü bir koruyucuya, yani Osmanli’ya kavusmustur 13 yüzyildan 19 yüzyilin ortalarina kadar Kudüs huzur dolu bir hayat yasadi Çünkü Osmanli, savasi Kudüs önlerinden Avrupa içlerine tasimisti Birakin Filistin’i, Suriye’yi, Anadolu’yu, Trakya’yi; hiristiyanlarin Balkanlari bile geçmeye mecali yoktu artik Ancak Viyana önlerinde savunma savasi veriyorlardi KOVULMUS BIR MILLETE AÇILAN SEFKAT KOLLARI Bu sirada yahudiler Avrupa’da yüzyillarca var olma mücadelesi verdiler 1290’da Ingiliz Krali I Edward, Ingiliz topraklarindaki yahudilere sürgün cezasi vermisti 1306’da Fransiz Krali Philip de Bell yahudilere ayni cezayi uygun görmüstü 1498’de XII Louis, yahudileri Fransiz topraklarindan sürülmekle Hiristiyanliga girmek arasinda serbest birakmisti Almanya, Rusya ve öteki Avrupa ülkelerinde de yahudiler, daima istismar edilmis, asagilanmis, insanca muameleye hasret bir hayat sürmüslerdi Yahudiler, siyasi ve dinî haklarini, olusumuna katkida bulunduklari 1789 Fransiz Ihtilali’nden yillar sonra ancak 1874’de elde edebilmislerdi Bu birkaç örnekten de rahatça anlasilabilecegi gibi, Orta çagda ve Modern çagda yahudiler Avrupa’da ezilirken, Islâm topraklarindan baska siginak bulamamislardi Yahudileri, Engizisyon mahkemelerinde cayir cayir yakilmaktan Kemal Reis komutasindaki Osmanli donanmasi kurtarmis ve dönemin sultani II Bayezid daha 1493’te yahudilere insanca muamele edilmesini emreden bir ferman yayinlamisti Bu ferman sayesinde onlar, kisa vadede ülkenin bütün ticari ve iktisadi hayatina hakim olmuslardi Sultan Bayezid, yahudilere su ilâhi emir çerçevesinde Ehl-i Kitap muamelesi yapiyordu: “Allah, sizinle din ugrunda savasmayan ve sizi yurtlarinizdan çikarmayanlara iyilik yapmanizi ve onlara adil davranmanizi yasaklamaz” (Mümtahine, 8) Fakat daha sonralari Osmanli yöneticileri, yahudilerin Islâm topraklari üzerinde milli devlet kurmaya tesebbüs ettiklerini anlayinca tavirlarini degistirmislerdir Mesela, yahudilerin 1876’da zirai alan olusturma bahanesi altinda Filistin’den arazi satin alma girisimi ve 1882’de Filistin’e yapilmasi plânlanan yahudi göçü, Osmanli yönetimi tarafindan engellenmistir 1876-1888 yillari arasinda Kudüs mutasarrifligi yapan Rauf Pasa, Filistin topraklarina gayri kanuni yollardan yerlesen yahudileri tespit edip attirmistir Devlet iç ve dis meselelerle bogusurken bile denetimi ihmal etmemistir 1882’de Babiali, Kudüs mutasarrifindan Rus, Romen ve Bulgar pasaportu tasiyan Yahudilerin sehre girisini engellemesini istiyordu Hatta 1888’de yahudilerin baska bir ülkenin vatandasiymis gibi bölgeye sizmasini önlemek için Filistin’i ziyaret etmek isteyen turistlerin üzerlerinde dini kimliklerini belirten bir sefer izni bulundurmasini sart kosmustu Ne zaman ki Osmanli bölgeden çekildi, sömürgeci Ingiliz ve Fransiz yönetimi bölgeye hakim oldu Iste Filistin ve Kudüs o gün kaybetti Ve o günden beri ariyor Kudüs Kiliçtan keskin müslüman merhametini ariyor KUDÜS NOTLARI Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nin Islâm dini nazarindaki yeri ve önemi büyüktür Her seyden önce Mescid-i Aksa müslümanlarin ilk kiblesidir Peygamber Efendimiz sav ve müslümanlar, kible Kâbe’ye döndürülünceye kadar yillarca Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kilmislardir Peygamber Efendimiz sav sadece üç mescid için yolculuk sikintisina katlanilabilecegini belirtmistir Bunlardan ilki Mekke’de, ortasinda Kabe’nin yer aldigi Mescid-i Haram, ikincisi Medine’deki Mescid-i Nebevî ve üçüncüsü Mescid-i Aksa’dir Ve yine Peygamber Efendimiz sav Mescid-i Aksa’da kilinan bir namazin baska bir mescidde kilinacak namazdan bin, Mescid-i Nebevî’de kilinan bir namazin Mescid-i Aksa’da kilinandan bin, Mescid-i Haram’da kilinan bir namazin da Mescid-i Nebevî’de kilinandan bin kat daha sevap oldugunu haber vermislerdir Mescid-i Aksa, Peygamberimizin sav Mirac yolculugundaki ilk duragi olmasi bakimindan da ayrica önemlidir SULTAN ABDÜLHAMID VE YAHUDI HERZL Osmanli Devleti’nin bütün dis borçlarini kapatmaya karsilik, kendisinden Yahudilere Filistin’de azicik toprak vermesini isteyen Theodor Herzl baskanligindaki heyete, Sultan II Abdülhamid’in verdigi cevap altin suyu ile yazilip çerçeveletilecek türdendir: “Bu konuda sakin bir adim daha atmayin Ülkemin bir çakil tasini bile satamam Çünkü o benim degil, halkimindir Bu devlet onu kani pahasina aldi, kani pahasina yasatti Birilerinin gasbetmesine izin vermeksizin kanimiz pahasina da koruruz Iki tabur askerimiz Suriye ve Filistin’de savasti Askerlerimiz Plevne’de bir bir sehit edildi Çünkü teslim olmaktansa savas meydaninda ölmeyi tercih ettiler Osmanli Devleti benim degil, milletindir Hiçbir parçasini veremem Yahudiler milyonlarini saklasinlar Devlet parçalanirsa, Filistin’i karsiliksiz da alabilirler Su kadar var ki, bu devlet cesetlerimiz çignenmeden parçalanamaz Ne için olursa olsun, biz ölmeden kimse bizi birbirimizden ayiramaz” HZ ÖMER'IN KUDÜS HAKKINDA VERDIGI EMANNAME Bismillahirrahmanirrahim Bu, Allah’in kulu, Müminlerin Emiri Ömer b el-Hattab’in Ilya (Kudüs) halkina verdigi emandir Bu emani, canlarina, mallarina, kilise ve mabetlerine, hastalarina, sagliklilarina ve sair halka vermistir Kiliseleri müslümanlarca kullanilmayacak ve yikilmayacaktir Kiliseden ve arsasindan, hiristiyanlarin haçindan ve mallarindan hiçbir sey eksiltilmeyecektir Din degistirmeleri için baski yapilmayacak, hiçbiri bu ugurda zorlanmayacaktir Ilya’da onlarla birlikte hiçbir yahudi oturmayacaktir Ilya halki Medain halki gibi cizye verecektir Buradan ayrilarak Rum’a (Bizans) ve Lusut’a (Lusus) gitmekte serbesttirler Ayrilan kimsenin cani ve mali gidecegi yere varincaya kadar güvendedir Sehirde kalanlar da güvendedirler Ilya halkindan mabetlerini ve haçlarini birakip mallariyla birlikte Rum’a gitmek isteyenlerin canlari, mallari ve haçlari gidecekleri yere varincaya kadar güvencededir Falan savastan önce, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse Ilya halki gibi cizye vermek sartiyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir Allah’in ahdi ve Rasulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine düsen cizyeyi verdikleri sürece burada yazildigi sekildedir Halid b Velid, Amr b el-As, Abdurrahman b Avf ve Muaviye b Ebû Süfyan buna sahittir Hicri 15 yilda kaleme alinmistir (Taberî, Tarihu’l-ümem ve’l-Mülûk) |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #4 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağBizans ordusunun Müslüman olan komutani George Hz Peygamber sas'in vefatindan sonra, Islam Devleti'nin idâresini HzEbû Bekir ra yüklendiHz Peygamber sas'in vefatiyla beraber, Islam'in gerçeklerini anlayamamis olan birtakim Müslümanlar, irtidât ettiler; yâni Islam esaslarina inanmadiklarini ilân ettiler Islâm'da mürtedin, yâni dinden çikanin cezasi ölüm oldugundan, Halife HzEbû Bekir ra, bu insanlarin üzerine ordular göndererek, onlara gereken cezayi verdi Bu arada birtakim Müslümanlar da söyle dediler: "Biz Islam'in dört sartini kabul ediyoruz: Kelime-i sehâde-ti söyleriz, namaz kilariz, oruç tutariz, hacca gideriz; fakat ze-kât vermeyiz" Islam'in dört sartini yerine getirip, sadece bir tek sartini ifâ etmeyeceklerini söyleyen bu Müslümanlar üzerine de, HzEbû Bekir ra cihâd ilân etti Bu, son derece mühim bir karardi: Müslümanlara cihâd ilân etmek! HzÖmer ra; o sertligiyle, siddetiyle ün salmis olan insan, gelmis HzEbû Bekir ra'a yalvariyor ve ona söyle diyor: "Sen, Resûlullah sas'in, "Ben insanlar lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah' deyinceye kadar onlarla savasmakla emrolundum Kim bunu derse mali ve cani emniyette olur, hukuku ve hesabi Allah'a kalir" dedigini duydugun halde, nasil Müslümanlara, "zekât vermiyorlar" diye savas açarsin"(1) HzEbû Bekir ra söyle cevap verdi: "Vallahi, namaz'la zekâtin arasini açanlarla savasacagim; çünkü zekât malin hakkidir" Daha sonra HzÖmer ra söyle demistir: "Vallahi, Allah'in, Ebu Bekir'in gögsünü ferahlattigini gördüm ve anladim ki, o haklidir"(2) HzEbû Bekir ra, bu karari aldiktan sonra, Halid b Velid'i, Islam'in bes sartindan herhangi birisini terkedenlerle savasmaya gönderdi (3) Yâni HzEbû Bekir ra Islamin bes sartindan bir tanesini dahi terk edeni Müslüman saymiyor ve onlara cihâd ilân ediyor "Islam bir bütündür" diyor; bir kismi terkedilince, o Islam'dan baska bir sey olur diye kabul ediyor ve Islâm'i bu sekilde anlayanlara savas açiyor Halid b Velid, Esed ogullari ve Gatafân'dan bu gibi insanlarla savasip büyük bir kismini öldürdü; geriye kalanlar da, ya esir oldular veya Islam'in bes sartina harfiyyen uyacaklanm söyleyerek Müslüman oldular Ve anladilar ki, bu isin sakasi yok! Halîfe, Islam'in bir tek sartini terkedeni öldürüyor! Halid b Velid, Medine'ye geri döndükten sonra, Halife HzEbû Bekir ra onu ordusuyla beraber kuzey cephesinde bulunan Bizans üzerine gönderdi Bizans üzerine sefer HzPeygamber sas, Islam'm payidar olmasi ve insanligin kurtulmasi için, milâdi 7 yüzyilin iki emperyalist süper gücü olan Bizans ve Iran Imparatorluklarin çökmesi gerektigine isaret etmis ve daha hayatta iken, buralara savas açmistir Bizans ve Iran: Bugünün Rusya ve Amerika'si, Avrupa'si ve Çin'i Bizans köyleri, kasabalari, sehirleri, teker teker Islâm Devleti'nin egemenligine giriyor: Halid b Velid'in elinde teslim oluyorlardi Resulullah sas'in duasi gerçeklesmis, Halid Allah'in kilici (Seyfullah) olmustu Koca Bizans kaleleri, âdeta onun ki liciyla yerle bir oluyordu Bunlar hikâye de degildi Nitekim iki süper devletten Bizans, her gün biraz daha küçülüyor, topraklarini, vatandaslarini Islam adaletine, yâni Allah'in kanunlarina terkediyordu Bu sekilde, tek gayeleri Allah'in kanunlarini her tarafa ha kim kilmaya matuf olan (4) Islam ordusu, bugünkü Ürdün sinirlari içerisinde bulunan ve o zamanlar Bizans'in elinde bulunan Yermuk'a varmisti Islam ordusunda, 100'ü Bedir savasina istirak etmis olan (Bedrî) bin kadar sahabî vardi (5) Iki ordu karsilasiyor Islam ordusuyla kâfir ordusu karsi karsiya gelmislerdi Her iki tarafin ordu komutanlari, ordularinin savas düzenine sokuyor, son taktiklerini veriyorlardi Her iki ordu bu sekilde karsi karsiya gelince, Bizans ordu komutani George ordusunun saflarindan ayrilarak, her iki ordu arasinda durdu ve Islam ordu komutani Halid'i istedi Halid, yerine Ebû Ubeyde Ibnu'l-Cerrâh'i birakarak, atini George'ye dogru sürdü Her iki komutan birbirlerine o kadar yaklastilar ki, atlarinin boyunlan birbirine degiyordu (6) Iki davanin, ideolojinin, dünya görüsünün temsilcileri karsi karsiya gelmislerdi: Bir yanda Islam, öbür yanda Sirk ve Küfr! Her iki komutan birbirlerine aman verip konusmaya basladilar George söyle dedi: - Yâ Halid, bana dogruyu söyle ve yalan söyleme! Çünkü hür olan yalan söylemez Bana oyun oynamaya da kalkma, çünkü asîl olanlar, Allah rizasi için konusmak isteyene oyun yapmaz- lar Allah'in sizin Peygamber'e gökten bir kiliç indirdigi ve Peygamber'in de onu sana verdigi, ve o kilici üzerlerine çekip savastigin her kavmi maglub ettigin dogru mu? Halid: - Hayir! dedi George tekrar sordu: - O halde, niçin Seyfullah (Allah'in kilici) diye adlandinldin? Halid su cevabi verdi: - Allahu teala bize Peygamberini gönderdi O bizi Islam'a davet etti Biz ise, ondan nefret edip, ondan uzaklastik Sonra bir kismimiz ona inanip, tabi oldu, bir kismimiz da onu yalanlayip uzaklasti Ben, onu yalanlayip, ondan uzaklasan ve onunla savasanlar arasindaydim Daha sonra Allah kalplerimize hidayet verdi ve ona inandik O zaman bana, "Sen, Allah'a baska güçleri ortak kosanlar -yâni O'na inandiklarini söyledikleri halde O'nun kanunlarina degil, kendi yaptiklari kanunlara tabi olanlar- üzerine çekilmis olan Allah kiliçlarindan bir kiliçsin!" dedi ve muvaffak olmam için dua etti Böylece bana "Seyfullah" dendi Ve ben, Allah'in yaninda baska güçler taniyan, onlara tabi olanlara karsi en siddetli savasan Müslümanlardan biriyim George: - Dogru söylüyorsun, dedi ve devam etti: - Yâ Halid, beni neye davet ediyorsun? Halid söyle dedi: - Allah disinda, itaat edilecek hiç bir ilâh, yani güç, yâni put, yâni makam, yâni kisi tanimadigina; Muhammedin, O'nun hem kulu, hem de Peygamberi olduguna inanmak ve bunu herkese karsi açikca ilân edip sehâdet etmek; Peygamber vasitasiyla Allah'tan gelen kanunlari ikrar edip uymak! George söyle sordu: - Peki bu dediklerini kabul etmeyenlere ne yaparsimz? Halid su cevabi verdi: - Teslim olurlarsa, onlardan cizye alir, inançlarina karismayiz ve Islam Devletine tabi olurlar George devam etti: - Cizye vermezlerse? Halid söyle dedi: - Onlara savas açacagimizi söyler ve onlarla savasiriz! George tekrar sordu: - Bugün dininizi kabul edip size katilanlarin Allah katinda mevkisi ne olur? Halid su cevabi verdi: - Allah'in bize farz kildigi gibi, mevkisi bizimkiyle ayri olur Güçlü olanimiz, zayif olanimiz; önce Müslüman olanimiz; sonra Müslüman olanimiz, hepimizin mevkisi birdir George yine sordu: - Yâ Halid, bugün sizin dininize girenin sevabi ile sizinki aynidir, demek mi istiyorsun? Halid: - Evet, hatta bizden de üstündür! George: - Nasil sizinle bir olur ki, siz ondan önce Müslüman oldunuz? Halid: -Biz bu dine girip, Peygamberimiz sas'e biat ettigimizde, o aramizda yasiyordu Ona Allah'tan haberler geliyor, o da bize teblig ediyordu Bize öyle deliller gösteriyordu ki, bizim gördüklerimizi görenlerin, duyduklanmizi duyanlarin Müslüman olup, biat etmeleri tabii bir seydi Size gelince; siz bizim gördüklerimizi görmediniz, duyduklanmizi duymadimz ve onda müsahe de ettigimiz harikalara sahit olmadiniz Onun için, aranizdan, kim samimi bir niyet ve ihlâsla dinimize girse, o bizden üstün olur! George söyle dedi: - Billâhi bana dogru söyledin, yalan söylemedin ve beni kendi fikrine çekmek için bir sey söylemedin Halid: - Billâhi sana dogru söyledim Benim, ne senden ve ne de siz-en olan hiçbir kimseden korkum yok! Sana söylediklerimin dogru olduguna da Allah kefildir Bizans komutani Müslüman oldu Bunun üzerine George,, "dogru söyledin" dedikten sonra, kalkanini ters çevirdi ve Halid'e yaklasarak, "bana Islam'i ögret" dedi Halid, George'yi karargâhina götürerek, üzerine bir tulum su döküp guslettirdi Daha sonra da iki rekât namaz kildi George'nin Müslümanlar tarafina geçmesini hücum sanan Bizans askerleri saldiriya geçti ve savas basladi George Müslüman olmus, Halid'in yaninda, biraz önce komutani oldugu Bizans ordusuna karsi savasiyordu Savas aksama kadar sürdü ve Islam ordusunun zaferiyle son buldu (7) Savas meydaninda binlerce ölü ve sehit Müslüman sehitleri ve kâfir ölüleri Bir degillerdi tabii Sehitler Allah için; ölüler ise Allah düsmani, yâni Islam nizamina düsmanlar için savasmisti Ayni kefeye konamazdi bunlar! Kâfir ölüsüne nasil sehit, Müslümanla savasan kâfire nasil gazi denir? Müslüman sehitle, kâfir ölü, Müslüman gazi ile, savastan sag kurtulan kâfir askeri ayni ise, niçin savasiyorlar bunlar? dertleri ne bunlarin? Elbette ki biri Müslüman, digeri kâfir; Biri sehit, digeri ölü; biri gazi digeri kâfir firarisidir; "Müsrikler hoslanmasalar da" Allah'in, birbirmin ziddi olarak gösterdigi sehitle kâfir ölüsünü, hangi insan hangi hakla bir tutabilir? Farkli bir sehid Müslüman sehitleri arasinda, bir tanesi vardi ki, farkliydi öbürlerinden Peygamber'i görmemis, Kur'an-i duymamisti o Zekât nedir bilmiyor, Hac 'dan habersizdi o Ayet okumamis, oruç tutmamisti o Bu farkli sehidin adi George idi Halid'e bakarak kildigi iki rekat namazdan baska namaz kilmadi Adini bile Müslüman adina çevirmeye firsati olmadi Bir tek sey bildi George: Kendini Allah davasina fedâ etmek Buram buram sehadet kokuyordu George Cennet görevlileri onu cennette agirlamak için yarisiyorlardi âdetâ Allah'in kilici Halid, Müslüman olusu henüz bir günü doldurmamis olan bu sehide gipta ile bakiyor, Allah'in hikmet ve kudreti karsisinda, sevinç ve sükür gözyaslari döküyordu George, "kâlü belâ"dan beri, Allah davasi için sehid olmus, en güzel insanlar arasina giriyordu Ne mutlu ona ve onun gibi olanlara! Dipnotlar: (1) Suyûti Tarihul-Hulefa, Misir, 1964, s 74-75 (2) Ay es s75 (3) Ay yer (4) Bk Kuran-i Kerim Bakara sûresi, 193 (5) Taberi Tarihul-Umemi ve'l-Mulûk, Beyrut, 1962, III 397 (6) Taberi, age III 398 (7) Savasin ayrintilari için bk Taberi age III 398-401 Kaynak: Prof Ihsan Süreyya Sirma, Tarih suuru, Seha yayinlari |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #5 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHz Ömer (ra)'in Askerî Siyaseti Hz Ömer (ra)’in devlet baskanligi ve bu devlet baskanligi sirasinda gerek Müslüman, gerekse gayri müslim olan reayasina uyguladigi adalet, tarihin örnek sahifelerinden birini teskil etmistirBu küçük yazimizda, onun mümtaz kisiliginden, Islâm’i uygulamasindaki tavizsiz siyâsetinden ve de bütün hayati boyunca Allah için göstermis oldugu cesaret ve fedâkârliktan sözetmiyecegiz Bu hususlar basli basina birer kitap olacak niteliktedir Bütün insanlarin bas düsmani olan seytan, sadece taviz vermeyen Müslümana yaklasamaz ve ondan çekinir Seytanin, bu tavizsiz Müslümanlardan Hz Ömer'e karsi olan tutumunu, Resulullah (sas) söyle anlatiyor: "Gökte Ömer'e saygi duymayan bir melek ve yerde ondan korkmayan bir seytan yoktur" (1) Hz Ebu Bekir (ra), ölmeden önce, onu yerine Halife, yâni Devlet Baskani olarak seçti Hz Ömer (ra), Islâm'in Devlet Baskani olunca, devletinin, gerek iç, gerekse dis siyasetinde, Hz Peygamber (sas)’in ve Hz Ebu Bekir (ra)’in izini takibetti Askerî cihadi, yani îslâm'in savasla olan tebligini de, onlarin biraktigi yerden devam ettirdi Bilindigi gibi, Hz Peygamber (sas), daha Islâmî tebligin Mekke dönemindeyken, Müslümanlara su hedefi gösteriyordu: "Lâ ilâhe illallah deyin, Iran ve Bizans'in saraylari sizin olacak!" (2) Yani, Allah disindaki güçlere, iktidarlara karsi çikarak Islâm'i kabul edin, insanligi sömürmekte olan Iran ve Bizans devletleri yikilacaktir! Hz Peygamber (sas), Islâmî tebligin Medine döneminde, bu iki süper devletten Bizans'in sinirlarini zorlamis, Tebuk seferiyle (3), Islâm Devletinin sinirlarini bugünkü Ürdün topraklarina kadar vardirarak, Islâm kanunlarinin oralarda da hükümfermâ olmasini saglamistir Hz Peygamber (sas)’in vefâtindan sonra, onun cihâdini Hz Ebu Bekir (ra) sürdürdü ve Irak'in güneyine kadar olan Bizans topraklarinin tamami fethedildi Hz Ebu Bekir (ra) vefat ettiginde, Halid b Velid komutasindaki ordulari, Fihl ve Sam kalelerini zorluvor, insanlari Islâm'a davet ediyorlardi Ordunun sultalasmamasi için Hz Ömer (ra), Islâm Devlet Baskani olur olmaz, bazi mülahazalarla, Islâm ordulari Baskomutani olan Halid b Velid'i degistirerek, yerine Ebu Ubeyde b Cerrah'i tayin etti Hz Ömer'in, Halid b Velid'i görevden almasi, bazi dedikodulara sebep olduysa da, Devlet Baskani Hz Ömer, bu kararindan vazgeçmedi ve bu kararinda gayet hakliydi Hz Ömer (ra), Halid b Velid'in üstüste kazandigi zaferlerden dolayi, esas görevi devlete hizmet olan ordunun, simararak sultalasmasini istemiyordu Zira böyle bir durumda, Islâm'm tatbikati için varolan devletin, ordunun emrine girme ihtimali belirebilirdi ki bu, Islâm Devletinin bekasi noktai nazarindan fevkalade tehlikeli bir husustu Baska bir deyisle Hz Ömer (ra), Islâm kanunlarinin harfiyyen ve de tavizsiz uygulanmasi için mevcut olan devlet otoritesinin kaybolarak, yerine Ordu Baskomutaninin, hattâ Devlet Baskaninin sahsî despotizminin yeralmasini istemiyordu Yoksa, onun Halid b Velid'i görevden almasi, sahsî bir meseleden, ya da Halid'in herhangi bir yolsuzlugundan kaynaklanmiyordu Nitekim, komutanliktan azlinin sebebini ögrcnmek için baskent Medine'ye giden Halid'e, Hz Ömer (ra), "Yâ Halid, sen benim yanimda çok degerlisin ve seni çok severim'‘ dedikten sonra, Devletin bütün valilerine su tamimi gönderdi: "Ben, Halid'i bir öfkesinden, ya da ihanetinden dolayi azletmedim Fakat insanlar onu o kadar büyüttüler ki, Allah'i birakip ona tevekkül edeceklerinden korktum Ben onlara, bütün bu basarilarin Allah'tan geldigini bilmelerini istedigim için böyle hareket ettim" (4) Devlet baskani Hz Ömer'in bu hassasiyetini gören Halid b Velid, Medine'de kalabilme imkâninin olmasina ragmen, ordusuna dönerek, Ebu Ubeyde b Cerrah'in maiyetinde cihada devam etti "Dünya seni de helâk etmesin" Hz Ömer (ra), ordu komutanlarinin azlinde gösterdigi titizligi, onlarin tayininde de gösteriyordu Nitekim Halid'in yerine tayin ettigi yeni komutan Ebu Ubeyde b Cerrah'a da söyle yaziyordu: "Ben sana, tek kalici sey olan Allah'in takvasini tavsiye ediyorum ki, ondan baska hiçbir seyin degeri yoktur O Allah ki, bizi dalâletten hidâyete, karanliklardan aydinliga çikardi Seni Halid b Velid'in ordusuna komutan tayin ettim Onlarin hakki ne ise, ona göre davran! "Ganimet alacagim" düsüncesiyle, Müslümanlan helâke götürme! Araziyi iyice kesfetmeden onlan oraya sevketme! Muhafizsiz birlikler gönderme! Müslümanlari felâketlere götürmemen için seni uyariyorum Allah seni benimle, beni de seninle imtihan edecek Gözünü ve kalbini dünyadan çevir, dünyaya dalma! Dikkat et ki bu dünya, senden evvelkileri oldugu gibi, seni de helâk etmesin" (5) Hz Ömer (ra)’n, normal vatandasa oldugu kadar, komutan ve askerlerine karsi da bu kadar hassas olmasinin tek sebebi, onlarin hak hukuklari hakkinda Allah'a verecegi hesabin kendisine yüklemis oldugu agir mesuliyetti Nitekim o, sürekli olarak kendi kendisini muhasebe etmekle mesguldü Günümüz sosyolog, psikolog ve felsefecilerinin efkâri umumiyyeye empoze etmeye çalisip, bir türlü ne kendi nefîslerinde, ne de toplumun hiçbir kesiminde uygulayamadiklari meshur otokritik müessesesi, Müslümanlar tarafindan bu sekilde gerçeklestirilmistir Bunun baska yolu da yoktur Nitekim Peygamberimiz (sas) söyle buyuruyor: "Hikmetin basi, Allah korkusudur" Baska deyisle, insanhgin ölçüsü, Allah'a ve O'nun kanunlarina olan bagliliktadir Hz Ömer (ra), özel olarak görevlendirdigi postacilar vasitasiyla, günü gününe ordusundan haber aliyor, âdeta onlarin yaninda savasiyormus gibi, ordusunu sevk ve idare ediyordu Nitekim komutanlarina göndermis oldugu emirlerde, hergün durumlanin bildirir mektuplar yazmalarini, bu mektuplan postayla Medine'ye göndererek, Devlet merkezini olup bitenden haberdar etmelerini istemistir (6) "Hz Peygamber'in dayisi olman seni yaniltmasin!' Islâm ordulari, Suriye fethinde Bizans ordulariyla çarpismaya devam ederken; Hz Ömer (ra), Iran cephesindeki cihadi da hizlandirdi Hz Ömer (ra), Iran'in fethi için, Islâm ugruna ilk defa kan döken (7) ve Hz Peygamber (sas)’n cennetle müjdeledigi on kisiden biri olan Sa'd b Ebi Vakkas’i görevlendirdi cephesi Baskomutanligina tayin edilen Sa'd b Ebi Vakkas’a da, Devlet Baskani Hz Ömer söyle tavsiye ediyordu: ‘‘Ey Sa’d, Hz Peygamber (sas)’in dayisi ve onun sahabisi olman seni yaniltip Allah'tan uzaklastirmasin! Allah, kötülügü kötülükle degil, iyilikle yok eder Allah ve insanlar arasinda, O’na itaatte baska hiç kimse yoktur Allah katinda bütün insanlar esittir Allah onlarin Rabbi, onlar da O'nun kullaridirlar Onlara verilen hayat için, O'nu zikrederek, O'nun kanunlarina tabi olarak, O'na hamdederler Resulullah (sas)’den gördügün gibi hareket et!" (8) Hz Ömer (ra), bu tavsiyesiyle, gayelerinin insanlara kötülük yapip onlari öldürmek olmadigini, bilakis, Allah davasini insanlara teblig ederek, onlari Allah'in kanunlari altinda birlestirmek oldugunu vurgulamak istiyordu Hz Ömer dönemindeki Islam devleti Sa'd'in komutasinda birlesen Islâm ordulari, kazandiklari Kadisiyye savasindan sonra Iran'i tamamen fethedecekler ve Hz Ömer (ra) vefât etmeden önce Iran Müslüman olacaktir Hz Ömer (ra), Kadisiyye öncesi, komutani Sa'd'a gönderdigi mektupta, sadece ona dinî vaazlarda bulunmuyor, en ince teferruatina kadar askerî talimatlarini bildiriyordu Mektubunun bir bölümünde söyle diyordu Hz Ömer: "Durumunuzu araliksiz olarak ve bütün tafsilatiyla bana yaz Nasil hareket ettiginizi; sizin düsmana, düsmanin da size olan nisbet ve harekât tarzini öyle yaz ki, mektuplarindan âdeta savasi izleyeyim!' (9) Bu talimatlardan sonra, Islâm askerinin parolasini bile veriyordu Hz Ömer; "Savas baslayip, bitene kadar herkes ‘Lâ ve lâ kuvvete illâ billâh' diyecek!" Müslüman askerinin kolu kiliç sallayarak, dili de Allah'i zikrederek Rablerine kulluk edecekler Baska deyisle, biri digersiz olmaz Kadisiyye savasi arefesinde, Iran ordu komutaniyla görüsen ve her savas öncesi oldugu gibi düsmani Islâm'a davet eden Müslüman elçi, Müslümanlarin gayesini Iranlilara söyle anlatiyordu: "Bizim arzumuz dünya degil Bizim arzu ve istegimiz Ahirettir Allah bize bir Peygamber göndererek ona söyle dedi: Ben su taifeyi, benim kanunlarimla amel etmiyenlere musallet ettim Bunlar vasitasiyle, benim kanunlarima karsi gelenlerden intikam alacagim Bu tâife (yani Müslümanlar), benim kanunlarima bagli olduklari sürece onlari galib kilarim Bu hak dindir Ondan yüz çeviren hiç kimse yoktur ki zillete, ona baglanan hiç kimse yoktur ki izzete kavusmasin" "Bu dinin esasi, Allah'in birligine ve Muhammed (sas)’in Onun Peygamberi olduguna inanip sehâdet etmek ve Allah katindan gelen her seyi noksansiz ikrar etmektir" "Dinimizin gayesi, insanlari, insanlari kulluktan kurtarip, onlari Allah'a kul etmektir" (10) Degerlendirme 1 Hz Ömer (ra)’in da siretiyle göstermis oldugu gibi, Islâm inancina göre esas olan, ne devlettir, ne ordu ve ne de Ordu komutanlari; degismez esas olan, Islâm'in tavizsiz ve noksansiz tatbikatidir Onun için Hz Ömer, çok sevdigi ve gerçekten hayatini Islâm'a adamis olan Halid b Velid’i, yukarida belirttigimiz gibi, Islâm yararina görevinden aliyor Kisacasi, Hz Ömer, kim olursa olsun, insanlarin putlasmasini istemiyor 2 Hz Ömer, komutanlarini, kendi sahsî kaprisleri degil, Islâm'in emirleri dahilinde hareket etmeleri hususunda uyariyor Yani Islâm'a göre, "her seyi ben bilirim, herkes benim emrimde olacak, emir komutayi ben veririm, kimse bana karisamaz" gibi keyfî davranislar yasaktir Islâm neyi gerektiriyorsa o yapilir 3 Hz Ömer (ra) en küçük rütbeli askerine kadar her tebaasini düsünüyor, onlara en ufak bir hakaretin, haksizligin yapilmasina müsaade etmiyor Islâm’a aykiri davranislarda bulunan olursa, isterse bu kisi vali, ya da komutan olsun kamçisiyla düzeltir ve de düzeltmistir 4 Ganimet almak için cihad yoktur Cihad, Allah ahkâmini bildirmek içindir Insanlari, insanlara kul olmaktan kurtarip, onlan Allah'a kul yapma mücadelesidir cihad! 5 Kilicin yaninda degil de, Allah'i devamli zikrederek kullugunu ifâ edecek Yani Islâmî kulluk ki, biz buna ibadet diyoruz, bir bütündür Namazi, oruçtan; cihadi, Hac'dan; Allah'in hakkini, kul hakkindan ayri düsünmek, kullugu dinamitlemek demektir Dipnotlar: (1) Suyûtî, Tarihu'l Hulefa, el-Kahira 1964 s 119 (2) Bkz Ihsan Süreyya Sirma Islamî Tebligin Mekke Dönemi ve Iskencesi, 6 Baski, s 120 (3) Bkz Age s 211 vd (4) Ibnu’l Esîr, el-Kâmilu fi't Târih, Beyrut 1965, S 535 (5) Ibn Kesîr, el-Bidaye ve'n Nihaya, Beyrut 1966, S 19 (6) Bkz Taberî, Târihul Umemi ve'l Mutûk, Beyrut, 1962, S 435 (7) Bkz Ibn Hisam, es-Sîretu'n Nebeviyya, el-Kahire, 1955, S 263 (8) Vakidî, Fütûhu's Sam, Misir, tarihsiz, I 68 (9) Ibn Kesîr, Age VII 37 (10) Ayni eser, VII 39 Kaynak: Prof Ihsan Süreyya Sirma, Tarih suuru, Seha yayinlari, S 191-196 |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #6 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHzOsman Dönemi HZ OSMAN'IN HALIFE SEÇILMESI Hz Ömer (ra), bir halife seçmeye mecbur edilince, yani bir düsman tarafindan sirtindan hançerlenip, ölüm dösegine düsünce, bir sey yapmali idi Filhakika, kendisini ziyarete gelen birçok sahabi O'na, bir halife seçmesinin zorunlu oldugunu söylemislerdi «Çünkü Hz Ebu Bekir (ra) bunu yapti» demisler ve ilave etmislerdi: «Sayet sen kendine bir veliahd seçmezsen, karisikliklar olabilir ve belki de bir iç savas çikabilir» Gelen müslümanlardan bazilari, Hz Ömer (ra)'in kendi oglu, Abdullah b Ömer'i seçmesini teklif ettiler Çünkü Abdullah b Ömer, çok iyi bir müslümandi Alimdi, mütedeyyin idi ve Halife olmak için, bütün sartlara sahip idi Hz Ömer (ra) bu teklife çok kizmis ve yanlis hatirlamiyorsam, bu teklifte bulunani tokatlamis ve söyle söylemisti: «Sen benim cehenneme gitmemi mi istiyorsun?» Daha sonra devam etmisti «Ne yapacagimi bilemiyorum Sayet birini tayin edersem, benden önce, benden daha iyi olan birisi, yani Hz Ebu Bekir (ra), bunu yapmisti Sayet kimseyi seçmezsem, bunu da benden önce ve benden çok daha iyi olan Hz Peygamber (sav) yapmisti Su halde, her iki sekilde de hareket edebilirim» Hz Ömer, «Bu dünyada oldugu gibi, öbür dünyada da sizi idare etmenin mes'uliyeti altina girmek istemiyorum» diyordu O demek istiyordu ki «Ben bir veliahd tayin edecek: olursam, dolayli olarak, öldükten sonra da sizi idare etmis olacagim ve bu veliahdin vasitasiyla ben mes'ul olacagim; bunu istemiyorum» Ve sonunda Hz Ömer söyle demisti: «Hz Peygamber (sav) vefat ettiginde, O'nun en çok sevdigi on kisi vardi, hatta Hz Peygamber (sav) bunlarin öldükten sonra cennete gideceklerini müjdelemisti (asere-i mübessere) Iste bunlar arasindan kendinize bir halife seçin»Bu arada, bu on kisiden üçü vefat etmisti Daha dogrusu iki kisi ölmüs ve Hz Ömer (ra) de yaraliydi Geriye yedi kisi kaliyordu Fakat bu yedi kisiden, sadece altisi Medine'de bulunuyordu Yedincisi seyahatte idi Iste, HzÖmer bu alti kisinin toplanip aralarinda halîfe seçmelerini istedi Fakat bunda bir güçlük ihtimali vardi Sayet üç kisi bir tarafta, üç kisi diger tarafta olacak olursa, seçim imkani olamazdi Hz Ömer (ra) bu güçlügü düsündü Mesele çok mühimdi Halife'nin hemen seçilmesi icap ediyordu Yedinci olan sahabi beklenecek olursa, karisikliklar olabilirdi ve onun ne zaman dönecegi belli degildi Bunun için HzÖmer (ra), bu alti kisilik heyete, bazi sartlarda dahil olmak üzere, yedinci bir sahis seçti: Abdullah b Ömer Sartlar sunlardi: O, halife olarak seçilemeyecekti Sayet seçimde ekseriyet temin edilirse, mesele, dörde karsi iki gibi, bu durumda Abdullah b Ömer, ekseriyete uyacak ve sahsi görüs serdetmiyecekti Sayet her iki tarafta, esit olarak üçer kisi olursa Abdullah, Abdurrahman b Avf hangi tarafta ise, reyini o tarafa kullanacakti Kaynak: Muhammed Hamidullah, Islam müesseseleri |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #7 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHZ OSMAN'IN VE VERGÎ Hz Osman'in hilafetinin bütün yönlerim incelemek ayri bir arastirma konusudur Yalniz sunu belirtmeliyim ki, O'nun hükümeti «Pedersahi» idi Yani o bir baba gibiydi Çok mertti ve birçok vergiyi ilga etti ve hakki oldugu halde, hilafet maasi olarak bir tek kurus dahi almadi Bu husustaki bütün teferruati vermek istemiyorum Bunlardan, sadece bir tanesini belirtmek istiyorum Bu da zekat meselesidir Hz Peygamber (sav) ve ilk halifeler Hz Ebu Bekir ve Hz Ömer zamaninda zekat, devlet memurlari tarafindan toplaniyor ve bu zekati hükümet dagitiyordu Zekat deyince bugün baska bir sey anlasiliyor ki, Hz, Peygamber (sav) zamaninda bu daha farkli anlasiliyordu Zekattan bugün anlasilan sey sudur: Mesela, benim iki yüz liram varsa ve bu para üzerinden bir yil geçmisse benim bunun %25'unu fakirlere vermem gerekir Bugünkü müslümanlar, zekatlarini, araya hükümet memurlari girmeksizin direkt olarak fakirlere verirler Hz Peygamber'(sav) zamaninda ve ilk iki halife zamaninda sadece buna degil, diger bütün vergilere zekat deniyordu Tüccarlar vergi veriyordu ve buna «Ticaret zekati» deniyordu Ziraatçilar da vergi veriyordu ve buna «Toprak zekati (Zekatu'l-Ard) deniyordu Madenler isletiliyor; bunlarin vergisine de «Maden Zekati» (Zekatu'l-Meadin) deniyordu Koyun, deve gibi sürüler vardi ki, bunlardan da vergi aliniyordu ve buna «Hayvan zekati» (Zekatu'l-Mevasi) deniyordu Ayni sekilde, kervanlarin getirdigi mallar üzerinde de haklar vardi ki, bütün bunlara zekat deniyordu Hülasa olarak, Kur'an-i Kerîm'de geçen, «Zekat», «Sadaka», «infak fisebilillah» vs gibi vergiler, Islam Devletinin müslümanlara taalluk eden vergileri idi Gayr-i müslimlerden alinan vergiler, bundan ayriydi Bunlara zekat denilmiyordu Bizim bugün zekat dedigimiz sey, o zaman da zekatti Fakat bu, zekat çesitlerinden sadece biri idi Biraz önce dedigim gibi, Hz Peygamber (sav) ve ilk iki halife Hz Ebu Bekir ile Hz Ömer zamaninda, bütün bu zekat çesitlerim, bugün bizim zekat dedigimiz ve zekat demedigimiz bütün vergileri, bu memurlar topluyordu ve hepsine de zekat deniyordu Hz Osman zamaninda, Islam topraklari, yildirim hiziyla ve sasirtici bir süratte genisledi Hicrî 2 Senede, HzOsman'in bir ordusu Avrupa'da, Ispanya’ya girerken, diger taraftan baska bir ordusu Çin'e girdi Her iki uç arasinda Çin'den Ispanya’ya kadar üç kitaya yayilmis olan topraklar, Islam devletini olusturuyordu Bazen, ispanya fethinin, Emeviler zamaninda Tarik b Ziyad'le basladigini söylüyoruz (Bu dogru degil, Ispanya’nin bir kismi, daha Hz Osman zamaninda fethedilmistir Bu husustaki kaynagimiz Taberi; bu ordunun Tarik b Ziyad zamanina kadar Ispanya’da kaldigim yaziyor Yani bu ordu Ispanya’ya girdikten sonra geri çikmamis, bilakis orayi fethetmisler ve oraya yerlesmislerdir Netice olarak söyleyeyim ki, benim gayem bu fetihleri degil, fakat bu fetihlerin zekat için olan ehemmiyetinden bahsetmektir Üç kitaya yayilmis olan bu büyük devlette, müslümanlarin sayisi ne kadardi, bunu bilmek lazimdir Çünkü zekat, müslümanlara taalluk eden bir vergidir Üç kitaya yayilmis olan Islam devletinde, milyonlarca gayr-i müslim vardi Fakat bunlarin zekat ile alakalari yoktu Bu gayr-i müslimlerden de vergi aliniyordu Fakat bu vergilere zekat degil, haraç, vs gibi baska isimler veriliyordu Hz Osman -diyelim ki, maliye bakaninin tavsiyesi üzerine- bugün bizim anlattigimiz manadaki zekatla, diger zekatlari birbirinden ayirmak istiyor Niçin? Hz Osman diyor ki: «Evin disinda olan seylerin zekatini toplamak kolaydir Koyun, deve, maden vs gibi mallar, kolayca tesbit edilir ve zekati alinir ve bu kolaydir Fakat zekat memurlarinin, her müslümanin evinde ne kadar para oldugunu bilme imkani yoktur Bunun için, bu zekat çesitlerini birbirinden ayirmak lazimdir» Bunun üzerine Hz Osman, müslümanlarin bizim bugün anladigimiz zekati (yani evde olup, üzerinden bir sene geçen, parayi), bundan böyle hükümet'e direkt olarak vermeye mecbur olmadiklarini ve bunu bizzat kendileri, fakirlere dagitabileceklerine dair bir emir veriyor Iste bu tarihten itibaren, bu sekilde verilen zekata zekat denmis ve digerlerine zekat degil, vergi, gümrük, vs denmistir Hz Osman'in niçin bu sekilde karar verdigine dair bir iki söz söyleyeyim: Görünüste bu karar Hz Peygamber (sav), HzEbu Bekir (ra) ve Hz Ömer (ra)'in tatbikatlarina aykiri idi Su halde Hz Osman (ra) niçin bunu degistirdi? Ben bunun devletin menfaati geregi yapildigi kanaatindeyim Çünkü Islam devleti, Ispanya’dan, Çin'e kadar uzaniyordu Ve buna karsi, müslümanlarin sayisi çok azdi Bu hususta nüfus sayimi yapilmamistir Fakat bazan 100 km2 de bir tek müslümandan fazla kisi bulunmuyordu Bunun üzerine tasavvur buyurun ki, Ispanya’dan Çin'e kadar her 100 km2 ye bir tahsildar gidip, bir müslüman bulacak, üstelik bazen buldugu bu müslümanda zekat veremeyecektir Çünkü evinde nisabi dolduracak kadar parasi olmayabilirdi Bu müslümanin evi veya baska bir seyi olabilir, fakat zekat verecek kadar parasi olmayabilir Netice olarak karsimiza su durum çikabilir Zekat memurlarina verilecek olan para, toplanacak olan zekattan daha fazla olabilir Iste böyle bir seyi, bir maliye bakani kabul etmez Bunun için, müslümanlarin, bizzat kendilerinin bu zekati vermeleri serbest birakiliyor Müslümanlar zekatin bir farz oldugunu, Allah'in emri oldugunu bildikleri için, herhangi bir murakabeye ihtiyaç duyulmaksizin, onlarin suuru, onlara bu farzi yerine getirmelerini emrediyor Mesela; namaz, oruç gibi ibadetlerde, hükümet beni zorlamiyor, fakat benim suurum bana emrettigi için bu ibadetleri yapiyorum Ayni sekilde zekati da murakabesiz verebilirim, çünkü suurum emrediyor Kaynak: ProfDrMuhammed Hamidullah, Islam Müesseleri, Türkçesi: ProfDrIhsan Süreyya SIRMA |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #8 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHzAli Dönemi Hz Ali ra'in hilafet hakkindaki görüsü HzPeygamber (sas) vefat edince, Müslümanlar kendilerini idâre etmek üzere HzEbû Bekir ra'i Devlet Baskanligina getirdilerBilindigi gibi, HzPeygamber (sas), iki görevi birden üstlenmisti: Birisi, Allah'tan gelen vahyi, yâni ilâhi emirleri insanlara teblig etmek; ikincisi, bu vahiy hükümlerine göre, baskani bulundugu devleti yönetmekti Onun vefatiyla sadece vahiy degil, Peygamberlik de son buldu Artik Peygamber gelmiyecek, inanan insanlar, son peygamber vasitasiyla gelen Kur'an'la ve bu son peygamber'in Sünnetiyle kendi yasamlarina yön verecek, düzenlerini kuracaklardir Baska deyiçle, inanmak isteyen insanlar, yâni Müslümanlar, yasantilarinin her yönünü bu iki kaynaga göre tanzim edecekler, bu iki kaynaga ters düsen hayat kanunlarini tanimayacaklardir Bu iki kaynagin özü olan Islâm'i Allahu te'âlâ tek nizam kabul etmis ve bunun disinda kalan sistemleri tanimayacagini söyle ferman buyurmustur: "Kim Islâm'dan baska bir din (top yekün bir hayât nizami) ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara ugrayanlardandir"(1) HzPeygamber (sas)'in vefatiyla, kanun degil, kanunun tatbikçisi olan HzMuhammed (sas) Müslümanlar arasindan ayrilmistir Dolayisiyle, onun ölümünden sonra, Müslümanlar yeni kaynaklara degil; zaten mevcut olan kaynaklari tatbik edecek bir insana, bir idâreciye muhtaçtilar Yâni vakia, kanun boslugu veya yoklugu degil, lider yokluguydu; bu lideri bulmak lazimdi ki, bu ihtiyaci da, baslarina "Halife dedigimiz devlet baskanlarini getirerek giderdiler Halife seçimi HzPeygamber (sas) kendi vefatindan sonra, Müslümanlari yönetmek üzere, sarahaten bir halife seçmek istemediginden çünkü buna yeteri kadar vakti vardi, halife seçim isi Müslümanlarin insiyatiflerine birakilmis; onlar da, Peygamber'lerinin vefatindan sonra, kendilerini yönetmek üzere HzEbû Bekir ra'i seçip biat' etmislerdir HzEbû Bekir ra'a biat etmis olmasina ragmen, daha sonraki senelerde, bazi grublar HzAli ra'i ona karsi göstermek istemisler ve maalesef bu sekilde baslatilan ihtilâf asirlarca sürmüs, binlerce Müslümanin ölümüyle neticelenen savaslara sebebiyet vermistir Halbuki bunlar, dava arkadasi, cihâd ve siper ortaklariydilar Bunlar, hayatlarini Allah'a hizmette yaristirmis olan insanlardi Iste, bu konuyu en güzel bir sekilde tahlil ettigine inandigimiz, HzAli ra'in bir konusmasiyla açiklamak istiyoruz HzOsman ra'in sehid edilmesiyle baslayan ve Islâm tarihinde "el fitnet'ül kübrâ" (en büyük fitne) diye adlandirilan hareketten sonra, halife seçilmis olup, hilâfetini tanimayanlarla savasmak üzere Basra'ya gitmis olan HzAli La'a, Ibnu'l Kevva' ve Kays b Ibâd Basra'ya gidisinin sebebini sorup söyle dediler: Bu konuda Resulullah'in bana bir ahdi yoktur "Müslümanlarin karsi karsiya gelip birbirlerini öldürecekleri bu gelisin, Resulullah (sas)'in sana olan bir ahdi veya emriyle midir?" HzAli ra su cevabi verdi: "Bu konuda Resulullah (sas)'in bana bir ahdi olup olmadigini soruyorsunuz Bana verilmis böyle bir ahid yoktur Vallahi ona ilk inanan ben oldugum gibi, ona ilk defa yalan isnâd eden ben olmayacagim Sayet bu konuda Resulullah (sas)'in bana bir ahdi olsaydi, Ebû Bekir ve Ömer'in onun minberine çikmalarina müsaade etmezdim, elimle onlarla savasirdim (Resulullah (sas)'in emri oldugu için Fakat Resulullah (sas) ne öldürüldü, ne de aniden öldü Hastaligi bir kaç gün ve gece devam etti Müezzin ona namaz vaktini bildirmek içín geldiginde, O Müslümanlara namaz kildirtmak için Ebû Bekir'e emrederdi Kaldi ki, benim orada oldugumu da görüyordu Hanimlarmdan birisi (2) Hz Peygamber (sas)'e, bu görevi Ebû Bekir'den almasini söyleyince kizdi ve "siz kadinlar Hz Yusufun basini derde sokanlarsiniz, Ebû Bekir'i geçirin Müslümanlara namazi kildirsin!" dedi Allah, Peygamberinin ruhunu alinca, isimize baktik ve Resulullah (sas)'in dinimiz için lâyik gördügünü dünyamiz için seçtik Namaz, Islâm'in aslidir; o dinin emri, dinin diregidir Biz (bunun için) Ebû Bekir'e biat ettik ve o bu isin ehliydi Içimizden iki kisi dahi ona muhalefet etmedi Ebû Bekir'e hakkmi edâ ettim ve ona itaat etmesini bildim Onunla beraber askerleri için de cihad ettim Bana verdigini aldim, savasa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarini kendi kamçimla yerine getirdim Ölünce, yerine Ömer geldi ve arkadasinin (yâni Ebû Bekir'in) yolunu takib etti, onun gibi hareket etti Böylece Ömer'e biat ettik ve içimizden iki kisi dahi ona muhalefet etmedi Hiç birimiz de baskasini ona tercih etmedik Ömer'e hakkim edâ ettim ve ona itaat etmesini bildim Onunla beraber askerleri içinde cihad ettim Bana verdigini aldim, savasa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarini kendi kamçimla yerine getirdim Ölünce Hz Peygamber (sas)'e olan akrabaligimi, Islâm'da önceligimi ve selefiyyetimi ve bu ise liyâkatimi düsünerek bu konuda baskasinin bana tercih edilmeyecegini sandim Öldükten sonra, onun yüzündcn halifenin bir günah islememesi ve kendini mesuliyetten kurtarmak için Ömer hilâfeti çocuguna yasakladi ve yeni halifeyi seçmek üzere alti kisilik bir heyet seçti ki ben onlardan biriyim O isteseydi oglunu seçebilirdi; yapmadi Heyet toplaninca, kimsenin bana tercih edilmeyecegini sandim Abdurrahman b Avf, kimi halife tayin ederse (3) ona kesinlikle itaat edilecegine dair bizden söz aldiktan sonra Osman b Affan'in elini tutarak, eline vurdu ve biat etti Ben de isime baktim Ona itaatim ise, biatimdan önce oldu Böylece Osman'a biat ettik Ona hakkini edâ ettim ve itaat etmesini bildim Onunla beraber askerleri içinde cihâd ettim Bana verdigini aldim, savasa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarini kendi kamçimla yerine getirdim Vurulunca, kendi isime baktim Resulullah (sas)'in iki halifesi gitmis, birisi de vurulmustu Haremeyn'deki (Mekke ve Medine'deki) ve iki bölgedeki Müslümanlar bana biat ettiler Bunun üzerine birisi ortaya atildi ki, dengim degil; ne Resulullah (sas)'e olan akrabaligi benimki kadar yakin, ne ilmi benim ilmime denk ve ne de Islâm'daki önceligi benimki gibi eskiydi Dolayisiyle ben bu ise ondan (yâni Muaviye'den) daha lâyiktim!"(4) Degerlendirme 1 Hz Peygamber (sas), hilâfet konusunda kesin bir tavir takinmamis, kimseyi halife seçmemistir Nitekim Hz Ali'nin yukarida buyurdugu gibi, o bu konuda bir emir vermis olsaydi, onun emri kanun oldugundan, mutlaka yerine getirilirdi 2 Namaz Islâm'm aslidir Asilsiz, yâni temelsiz hiç bir sey düsünülemedigi gibi, namazsiz bir Islâm tasavvur edilemez Hz Ali ra bunu delil kabul ederek, Hz Peygamber (sas)'in namaz için seçtigi imâmi, yâni devlet baskani olarak kabul ediyor 3 Hz Ali, kendinden önce biat ettigi halifelere kesin bir itaatla baglidir 4 Hz Ali, Hz Muaviye'den de kendisine ayni sekilde itaat istiyor ve hilâfete kendisinin lâyik oldugunu söylüyor 5 Asirlardir Müslümanlara kabul ettirilmeye çalisildigi gibi, Hulefayi rasidin birbirine düsman degillerdir Öyle olsaydi, yâni Hz Ali, Hz Ömer'i sevmeseydi ona kizi Ümmü Gülsüm'ü verir miydi? Allah'in aslani olan Hz Ali'nin korkudan "takiyye" yapip kizini Hz Ömer verdigini düsünmek en azindan haksizlik olur 6 O örnek halifelerin bir tek endisesi vardi: Islâm'in geregi gibi tatbiki! Dipnotlar: (1) Kur'ani Kerim, Ali Imran suresi, 85 (2) Hz Ebû Bekir'in kizi Hz Aise (3) Abdurrahman b Avf adayliktan çekildigi için, ona halifeyi seçme yetkisini sura vermisti (4) Suyûti, Tarihu'l-Hulefâ, el-Kahire, 1964, s 177-178 Kaynak: Prof Ihsan Süreyya Sirma, Tarih suuru, Seha yayinlari |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #9 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağCEMEL VAK'ASI 36/656 tarihinde dördüncü halife emirü'l-Müminin Hz Ali ile Hz Âise taraftarlari arasinda Basra dolaylarinda meydana gelen çatisma Üçüncü Rasid halife Hz Osman (ra)'in sehit edilmesinden sonra üç-bes gün anarsi hüküm sürdü Hz Osman'i sehit eden âsiler ortama hâkimdiler Bunlar bir an önce, Hz Osman'in yerine birini hilâfete getirmek istiyorlardi Fakat kime müracaat ettilerse hep red cevabi aldilar Hz Ali de, kendisine geldikleri zaman onlari huzurundan uzaklastirmisti: Âsiler hayrete düsmüsler, ne yapacaklarini sasirmislardi Devlet baskani tayin olunmadan dönecek olurlarsa ihtilafin çok daha fazla alevlenecegini biliyorlardi Bunun üzerine Medine ahalisini toplayarak, onlara bir halife seçmelerini, aksi takdirde Hz Ali, Talha, Zübeyr ve daha baska kimseleri de öldüreceklerini söyleyerek, onlara bir gün mühlet verdiler Bunun üzerine Medine halki Hz Ali'ye müracaat edip, ona bey'at etmek istediklerini bildirdiler Hz Ali, Muhâcirler'le Ensâr'in bu teklifini reddetmek istediyse de devamli israrlar karsisinda bunu kabul etmek zorunda kaldi Neticede Hz Ali'ye bey'at edildi ve âsiler Hz Talha ile Hz Zübeyr'i de getirterek onlarin da Hz Ali'ye bey'at etmelerini sagladilar Bu sûretle, hicretin otuzbesinci yili yirmibir Zilhicce Pazartesi günü Hz Ali'ye bey'at edildi Hz Ali'ye bey'at edildikten sonra yapilacak ilk is; Hz Osman'in katillerini bulmak ve bunlarin cezalarini vermekti Bu hususta tahkikata baslanmisti Fakat katiller kesin olarak belirlenemedigi için, ser'an cürüm sabit olamamisti Bu durum karsisinda bir sey yapilamazdi Hz Talha ile Hz Zübeyr, Hz Ali'yi ziyaret ederek ondan katillerin yakalanmasini istemislerdi Hz Ali, onlara durumu izah etmis, fakat ikisi de ikna olmamislardi Ortam son derece karisikti Bu arada Numan b Besir, Hz Osman'in sehadeti esnasinda giydigi gömlek ile o sirada zevcesi Nâile'nin dogranan parmaklarini alip sam'a götürdü Muaviye, bu kanli gömlegi ve kesik parmaklari teshir ederek, herkesin galeyanini kat kat artirmak maksadiyla mescide asti Diger taraftan Hz Osman'in katline sebep olanlar hâlâ Medine'de bulunuyorlardi Bunlarin bir an evvel oradan uzaklastirilmasi gerekiyordu Hz Ali'nin karsi karsiya kaldigi zorluklar gerçekten çok büyüktü Diger taraftan Medine'de toplanan âsilerin mühim bir kismi "Sebeiyye" firkasina mensuptu Bu islâm düsmani grubun reisi olan Abdullah b Sebe, islâm'i içinden yikmayi hedef alan bir Yahudi dönmesi idi Bunun maksadi; islâmiyet'in saf, berrak, akil ve kalbi tatmin eden akidelerini ifsat edip müslümanligi çigirindan çikarmak müslümanlari türlü türlü gruplara ayirarak birbirleriyle didismeye ve bogusmaya sevketmekti Hz Osman (ra) devrindeki karisiklik, bu müfsidin ifsatlari için uygun bir zemin teskil etmisti Hz Ali'nin âsileri dagitmak istemesi ibn Sebe taraftarlarinin hosuna gitmedigi için bunlar Hz Ali'nin emrine muhalefet etmisler; diger Araplar da onlara uymuslardi Bu karisik durum karsisinda problemleri artiran ve buhranin vehâmetini doruguna vardiran bir hareket daha basladi Hz Âise, hac farizasini ifâ etmek üzere Medine'den Mekke'ye gitmis, hac ibadetini ifâ ederek Medine'ye dönerken, Hz Osman'in sehit edildigi haberini almisti Bunun üzerine Medine'ye gidecegi yerde Mekke'ye geri döndü Çünkü Medine'de facianin dogurdugu karisikliklar, bocalamalar devam ediyordu Mekkeliler, Hz Âise'ye durumu sorduklari zaman, Hz Âise, Hz Osman'in mazlum olarak öldürüldügünü, Medine'de fesat ocaginin bütün ufku karartacak sekilde tüttügünü, mazlum ve sehit Osman'in kaninin heder olmamasi gerektigini, katillerin mutlaka cezaya çarptirilmalari ve ser'i hüküm ve kisas emirlerinin uygulanmasinin icap ettigini söylemisti Hz Talha ile Hz Zübeyr de Mekke'ye gelmisler, Medine'deki durumu Hz Âise'ye anlatmislardi Bu olaylar Hz Âise'nin fikir ve kanaatini kuvvetlendirmis, o da mazlum ve sehid Hz Osman'in intikamini almak için herkesi toplanmaya ve bir araya gelmeye çagirmisti Hz Ali, muhaliflerinin Mekke'deki hazirliklarindan haberdar olunca, onlardan evvel Irak'a varmak, Irak'a hâkim olmak, Beytû'l-Mal'in muhalifler eline düsmesini engellemek istedi Ensâr, Hz Ali'nin Medine'den ayrilmasini uygun görmüyordu Hz Ali, muhâlifler kendisinden önce Irak'a girecek olurlarsa yeni yeni problemlerin ortaya çikmasindan endise ettigini, Irak'in nüfuzca kesif ve beytü'l-mâl'inin zengin olmasindan ötürü bir müddet orada bulunmanin daha iyi olacagini söylemisti Bundan sonra Hz Ali yola çikmis, Zukar mevkiine geldigi zaman, Hz Talha ile Hz Zübeyr'in Basra'ya yaklastiklarini, Benu Saad kabilesi ile hemen hemen bütün Basra'nin onlara iltihak ettigini haber almisti Hz Ali, Zukar'da kalarak oglu Hasan'i Ammâr b Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gönderdi Hz Hasan, Kûfe'ye varinca, vali Ebû Musa el-Es'arî onu iyi karsiladi Hz Hasan, mescidde minbere çikarak Hz Ali'nin dâvâsini müdafaa etti ve Talha ile Zübeyr'in ona bey'at ettiklerini söyledi Bu konusmasinin sonunda kendisinin Basra'dan gidecegini, katilmak isteyenlerin onunla birlikte gelebilecegini ilân etti Hz Hasan, kendisine iltihak eden dokuz bin kisilik bir kuvvetle geri döndü Bu dönüs ve hareket esnasinda karsilikli mücadeleler, siddetli tartismalar meydana gelmisti Hz Ali, ordusunu bu sekilde takviye ettikten sonra Zukar mevkiinden Basra'ya dogru hareket etti Hz Ali, maiyetinde olan el-Ka'ka' b Amr'i çagirarak Basra'ya gönderdi Ona iki taraf arasinda mücadele ve çatismanin meydana gelmesine engel olacak çareyi bulmasini tavsiye etti el-Ka'ka' b Amr, Hz Âise, Talha ve Zübeyr ile görüsmüs, onlari ümmetin birligini bozmama konusunda ikna etmisti Hz Âise ile Hz Talha ve Hz Zübeyr, el-Ka'ka'in önerilerini kabul ettiler Hz Ali de bu fikirdeyse, bu isin baris ile neticelenecegini söylediler Hz Ali, el-Ka'ka'in bu basarilarindan son derece memnun oldu Diger taraftan bu sirada Basralilar Kûfelilerle temas etmis, iki tarafta da baris ve fitneyi yok etme düsüncesi hakim olmustu Ertesi gün, Hz Ali hareket ederek Abdülkaysogullari kabilesine ugradi Bu kabile de ona ittihak etti Oradan Zaviye'ye vardi Zaviye'den de Basra'ya hareket etti Esasen herkes barisi gayet tabii bir durum olarak görüyordu Onun için Hz Ali'nin Basra'ya gelisi, barisin tahakkukuna yönelik bir hareket olarak telakki olunmus, herkes son derece huzurlu bir sekilde uyumustu ibn Sebe ile yandaslari, herkes uyuduktan sonra Hz Âise'nin tarafina hücum etti iki taraf ta kendilerini karsi hücumuna ugramis gibi görmüslerdi Hz Ali, her tarafa memurlar gönderdi Ne oldugunu anlamak istiyordu Diger taraftan Kâab b Sûr Hz Âise'yi uyandirmis, Hz Âise, devesine binerek çarpismalarin basladigi yere gelmisti Hz Ali kendi tarafini savasmaktan alikoyuyor, Hz Âise kendi tarafini teskin etmeye çalisiyordu Fakat bir kere ok yaydan firlamis bulunuyordu Vurusmanin en hararetli aninda Hz Ali atini sürerek savas meydaninin ortasina geldi Hz Zübeyr'i çagirip, ona Rasûl-i Ekrem (sas)'in: Bir gün Ali ile Zübeyr arasinda bir ihtilafin meydana gelecegini ve bu ihtilafta Zübeyr'in haksiz olacagini" söyledigini hatirlatmisti Bunun üzerine Hz Zübeyr geri çekildi Hz Talha da Zübeyr'in bu davranisi üzerine çatisma meydanindan çekilmek istemisti Onun savas alanindan uzaklasmasi üzerine kendisine zehirli bir ok atilmis ve bu ok Hz Talha'nin ölümüne neden olmustu Nihayet ortalikta yalniz Hz Âise ile etrafinda bulunan bir grup kimse kalmisti Çatismalar siddetle devam ediyordu Bütün bu kanlarin dökülmesine neden olan münafiklarin hedefi; bizzat Hz Âise idi Bunlar Hz Âise' ye kadar ilerleyerek onu tevkif etmek, ona hakarette bulunmak istiyorlardi Sebeîlerin bu maksadini anlayan Dâbbeogullari Hz Âise'yi son derece büyük fedakârliklarla korumuslardi Bekr b Vâil, Ezd ve Dâbbeogullari kabîleleri Hz Âise ile beraberdiler Bunlarin onu korumada gösterdikleri cesaret herkesi hayrete düsürmüstü Hz Âise'nin devesini koruyanlardan biri yere düstükçe bir baskasi onun yerini aliyor, o da ayni fedakârlik ve ayni kahramanlik ile dövüsüyordu Hz Âise'nin önünde sehit düsenlerin sayisi yetmise varmisti Bu çatismalara bir son vermek için birisi deveye arkasindan saldirarak onu yere yikmis, bu arada da, Hz Ebu Bekir'in oglu Muhammed, Hz Ali tarafindan kosarak Hz Âise'nin korunmasina hizmet etmisti Hz Ali de Hz Âise'nin yanina gelerek hatirini sormus, birkaç günlük istirahatten sonra onu, kardesi Muhammed b Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göndermisti Hz Âise ile beraber Basra'nin ileri gelen ailelerine mensup kirk kadar kadin refakat etmisti Hz Âise Basra'dan ayrilirken, kendisi ile Hz Ali arasindaki mücadelenin yanlis anlasilmadan ileri geldigini söyledi Hz Ali de Rasûl-i Ekrem'in muhterem haremine her türlü tazim ve hürmeti göstermenin bir görev oldugunu belirtti Hz Âise, hicretin otuzaltinci yili Recep ayinda Medine'ye dogru hareket etti Nihayet Hz Ali 4 Aralik 656 tarihinde bu problemi de atlatti Bu olaydan sonra hilâfet merkezini Kûfe'ye tasiyarak, sehadetine kadar orada kaldi (Bu konuda genis bilgi için bk ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut 1965, III, 205-263) Ahmed AGIRAKÇA |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #10 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağSIFFIN SAVASI Dördüncü Rasid Halife Hz Ali (ra) ile ona isyan eden Suriye valisi Muaviye b Ebu Süfyan arasinda M 657 yilinda, Firat'in sag kiyisina yakin Rakka'nin dogusunda bulunan Siffin'da yapilan savas Hz Ali'nin Cemel vak'asinda karsi grubu yenmesinden sonra onun hilafetine muhalif olarak, Suriye bölgesini idare etmekte olan Muaviye ve taraftarlari kalmisti Hz Ali'ye isyan edenler, davalarinin, Hz Osman (ra)'in intikamini almak oldugunu iddia ediyorlardi Öte taraftan Hz Ali'yi, Osman (ra)'i sehid edenleri korumak ve onlari cezalandirmamakla suçluyorlardi Halbuki Hz Ali (ra), fitne ve kaynasmanin yatistirIlmasindan sonra suçlulari cezalandiracagini vadetmekteydi Cemel vak'asindan sonra Kufe'ye yönelen Hz Ali (ra), Cerir b Abdullah el-Bâcelî'yi Muaviye'ye göndererek, muhâcirlerin ve ensârin kendisine bey'at ettiklerini; onun da muhacirler ve ensâr gibi bey'at edip itâatini bildirmesini Istedi (Ibnul-Esîr, el-Kamilu't-Tarih, Beyrut 1979, III, 276) Muaviye, kendisine elçi olarak gelen Cerir b Abdullah'i oyalayarak Amr b el-As ile istIsarede bulundu Amr ona, Ali (ra)'dan, Osman (ra)'in kanini Istemede israr etmesini, katilleri derhal cezalandirmayi reddettigi takdirde, Suriye ordusuyla onun üzerine yürümesini söyledi Cerir b Abdullah, Hz Ali'nin yanina dönerek durumu ona bildirdi Öte taraftan, Medine'den Sam'a götürülen Hz Osman'in kanli gömlegi ve hanimi Nâile'nin kesik parmaklari Muaviye tarafindan caminin minberine asildi Askerler onun önünde toplasarak agliyorlardi Orada toplananlar Hz Osman'in intikamini alincaya kadar yataklarinda uyumayacaklarina ve yikanmayacaklarina dair yemin ettiler Suriye ordusu Muaviye'den bol maas ve bahsisler almaktaydi Muaviye bu sekilde orduyu tesvik ve tahrik ettikten sonra, seksen bes bin kisilik bir orduyla Sam'dan yola çikti Hz Ali (ra) ise doksan bin kisiden olusan ordusuyla Küfe'den Siffin'e dogru harekete geçti Muaviye, Firat kiyisindaki düzlükte karargâh kurmustu Hz Ali'nin ordusunun karargâh kurdugu yer ile nehir arasinda Muaviye'nin askerleri oldugu için Ilk geceyi susuz geçirdiler Ancak, yapilan bir saldiri ile Sam ordusuna bagli birlikler nehirden uzaklastirildi Ordusu susuz kalan Muaviye, Ali (ra)'a adam göndererek nehirden su almalarina izin vermesini Istedi Hz Ali (ra) bunun üzerine onlarin su almalarina engel olmadi Hz Ali, Muaviye'ye elçiler göndererek, onu birlige ve müslümanlarin topluluguna girmege davet ederek isyandan vazgeçirmeye çalisti Ancak olumlu bir cevap alamadi Iki ordu birlikleri arasinda bazi ufak çarpismalardan sonra, H 37 senesi Muharrem ayinin sonuna kadar mütâreke yapildi ve elçiler gidip gelmeye basladi (Ibnul-Esîr, age, III, 289 vd) Ancak bu elçilerin karsilikli gidip gelmeleri Iki grup arasinda baris yapIlmasi yolunda bir gelisme saglamamisti Safer ayinin Ilk günü savas tekrar basladi Ilk yedi gün Iki taraftan birer komutanin mubarezeleri ile geçti Pesinden Hz Ali (ra), orduya toplu saldiri emrini verdi Savas bir kaç gün olanca siddetiyle devam etti Ammâr b Yasir'in sehid edIlmesine çok üzülen Hz Ali'nin siddetli bir taarruzu ile Sam ordusu dagIlma noktasina geldi Savas kazanIlmak üzereydi ki, Amr b el-Âs, Suriyeli askerlere "Her kimin yaninda mushaf varsa onu mizraginin ucuna takarak yukari kaldirsin" dedi Bu emri yerine getiren askerler karsi tarafa, "Aramizda Allah'in kitabi hakem olsun" diye seslendiler Amr b el-Âs'in hilesi tutmus, Irakli askerler: "Allah'in kitabina yapilan çagriya icabet edelim" demeye baslamislardi Amrb el-Âs, bu hile ile, Sam ordusunu kesin bir maglubiyetten kurtardigi gibi, karsi tarafin gücünü de kirmisti Hz Ali (ra) bir Halife ve bir ordu komutani olarak bunun bir savas hilesi oldugunu askerlerine anlatmaya çalistiysa da basarili olamadi Ali (ra), onlara söyle diyordu: "Bu bir hiledir Bununla sizin araniza ayrilik düsürmek ve birliginizi bozmak istiyorlar" Ancak, Iraklilar, Isteklerinde direttiler ve savasa devam etmekte olan komutan Ester'e adam gönderip savasmayi biraktirmasini Istediler Hz Ali Ester'e savasi birakmasi için adam göndermek zorunda kaldi Ester, gelen adama: "Simdi mevziden ayrilacak an degildir Ben simdi kesin zafere ulasacagimi umuyorum, acele etme" diyerek karsilik verdi Gönderilen adam Hz Ali'nin yanina gelmeden, Ester'in savasan askerleri arasinda çalkalanma oldu ve sesler yükseldi Onlar daha bir sevkle savasi sürdürüyorlardi Bunun üzerine Iraklilar, Ali (ra)'a: "Vallahi bir, senin Ester'e birakmasi için degil, savasa devam etmesi için adam gönderdigini saniyoruz" dediler Hz Ali'nin gönderdigi Ikinci kesin emirle Ester, savasi birakmak zorunda kaldi Hz Ali (ra), Es'as b Kays'i Muaviye'ye göndererek onun ne düsündügünü anlamak Istedi Muaviye ona, "Istedigimiz, aramizda Allah'in kitabini hakem kIlmaktir Her Iki taraftan birer hakem seçIlmesini ve onlardan Allah'in kitabina uygun bir karar vereceklerine dair ahd alip taraflarin onlarin verecegi karara uymalaridir" dedi Hz Ali (ra)'in taraftarlari bunu memnuniyetle karsiladilar Samlilar hakem olarak zeki ve kurnaz bir kimse olan Amr b el-Âs'i seçtiler Iraklilar ise Ebu Musa el-Esari'yi hakem tayin etmek Istediler Hz Ali (ra), Ebu Musa'nin daha önce kendisine muhalefet ettigini ve halki kendisinden ayirmaga çalistigini, dolayisiyla onun hakemligine itimat edilemeyecegini söylediyse de Iraklilar onun hakem olmasi konusunda direttiler Amr b el-Âs' ile Ebu Musa el-Es'ari, 37 yilin Safer ayinda Dumetul-Cendel'de bir araya gelerek, karar verirken esas alinacak prensipleri içeren "tahkimnâme"yi kaleme aldilar (Metin için bk Taberi, Tarih, IV, 2930 Hakemlerin bulusmasi ve gelisen olaylar için bk Hakem olayi mad) Ömer TELLIOGLU |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #11 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHAKEM OLAYI Hz Ali ve Hz Muaviye taraftarlari arasinda meydana gelen Siffin savasinda daha fazla müslüman kaninin akitilmamasi amaciyla düsünülen, Hz Ali'nin Ebû Musa el-Es'âriyi Hz Muaviye'nin ise Amr b el-Âs hakem olarak tayin ettikleri ve adi geçenlerin H Ramazan 37/M Subat 657 tarihinde ortak bir karara varmak amaciyla biraraya gelip bu konuda hüküm vermek üzere anlastiklari olayin adi Hz Osman'in sehid edilmesiyle ortaya çikan karisikligin, Hz Ali'nin halife tayin edilmesiyle nisbeten hafifledigi görülmüs ve müslümanlar çogunlukla Hz Ali'ye bey'at etmislerdi Hz Aise, Zübeyr, Tâlha ve Sam valisi Muaviye, Hz Ali'ye bey'at etmeyenlerin basinda geliyorlardi Bunlarin Hz Ali'ye bey'at etmemelerinde Osman'in öldürülmesi olayinin Hz Ali taraftarlarinca gerçeklestirildigi görüsü rol oynuyordu Ancak Hz Ali bu olaylarla uzaktan yakindan bir iliskisinin olmadigini, hatta zorla, istemedigi halde tahdit sonucu halife seçilmis oldugunu ileri sürülerek kendisine bey'at etmeyenlerin müslümanlar arasina nifak soktuklarini ifade etti Hattâ daha sonra meydana gelecek olan Cemel vak'asinda dahi savastan eser yokken, gece vakti nifakçilarin Hz Aise tarafina saldirmalari neticesi savas çikmis, Hz Ali bu savasta sehid olan Hz Zübeyr'e; "Ey Zübeyr, hatirlamiyor musun bir gün Ganemogullari mahallesinde beraberken Hz Peygamber (sas)'le karsilasmistik Bize söyle demisti; "Ey Zübeyr bir gün Ali b Ebî Talib'le savasacaksin ve o savasta sen ona karsi haksiz durumda bulunacaksin" Bunun üzerine Hz Zübeyr, 'Vallahi hatirladim, seninle savasmayacagim' diyerek savastan vaz geçmeyi düsünmüs, ancak oglu Abdullah Onu zorlamisti (Ibnül-Esîr, el-Kâmil Fit-Tarih, terc Ahmed Agrakça, III, 284, 349; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fî ahbâri'l-Beser, I, 173) Bundan da Hz Ali'nin bu olayda hakli oldugu ve kendisine beyat edilmesinin gerektigi sonucu çikmaktadir Nitekim Hz Aise de bu savastan sonra gerçegi anlayarak Medine'ye evine dönmüstür Cemel Vak'asindan sonra Hz Ali, Cerir b Abdullah el-Becili'yi, kendisine bey'at etmeyen Muaviye'ye beyat almak amaciyla göndermis ve müslümanlarin Cemel vak'asindaki durumundan örnekler vererek kan dökülmemesini istemistir Muaviye, Cerir'i bir süre oyalayarak Sam halkinin görüslerine basvurdu Samlilar Hz Osman'in kanini dökenlerle savasincaya kadar uyumayacaklarina ve intikam almaya dair yemin etmis olduklarini söylediler Diger taraftan Muaviye Hz Osman'in kanli gömlegini Dimask'ta mescide asarak halka teshir etti Muâviye, danismani Amr b el-Ass ve Sam ileri gelenleriyle görüserek Hz Ali'ye beyat etmeyecegini söylemis ve Cerir b Abdullah'i geri göndermisti (Ibn Kesîr, el-Bidâye, VII, 254) Cerir, Hz Ali'ye gelerek olanlari anlatti Muaviye'nin kendisi aleyhine hazirlik yaptigini hatirlatarak Hz Ali'yi bu konuda uyardi Bunun üzerine Hz Ali Medine'deki müslümanlari ve onlara tabi olanlari toplayarak Muaviye üzerine hareket etti Iki ordu Siffin ovasinda karsilastilar Hz Ali, Besir b Amr el-Ensârî, Saîd b Kâys el-Hemdâni ve Sebes b Rabî' et-Temimi'yi göndererek itaat etmesini bildirmelerini söyledi Ancak Muaviye, itaate yanasmayarak diretti Hicri 36 yili zilhicce ayina kadar savas öncü birlikler ve mübarezeler seklinde devam etti (Ibnü'l-Esîr, age, III, 285; Ebu'l Fida, el-Muhtasar, I,175) Haftalarca karsilikli elçi gönderme seklinde geçen olaylar Hz Ali'nin Muaviye'nin beyat etmeyecegine kanaat getirerek muharrem ayindan sonra hakka su ilani yaptirmasiyla son buldu: "Mü'minlerin emiri der ki: Hakk'a dönmeniz ve ona yönelmeniz için sizi tesvik etmek istedim Size, Allah'in kitabiyla delil getirdim ve ona davet ettim Siz ise taskinliktan, azginliktan vazgeçmediniz Hakk'a icabet etmediniz Ben de size ayni sekilde ahdimi bozdum Zira Allah hâinleri sevmez" (Ibnu'l-Esir, age, III, 298) Bu ilan sonunda Sam halki emir ve reislerine sigindilar Yüzon gün boyunca devam eden bu bekleyis, safer ayinin dördüncü günü baslayan savasla son bularak Hz Ali taraftarlarinin saldirisiyla alevlenmisti Ester en-Nehâî'nin basarisi Hz Ati taraftarlarinin Muaviye'nin karargâhina kadar varmalarini saglamis ve beyat edenleri üstün bir duruma geçirmisti Bu sirada Ammâr b Yâsir Sehid düsmüs, bunu Veysel el-Karanî izlemisti Bunlarin sehid oldugunu duyan Muaviye'nin bas komutani Amr b el-Ass, Hz Peygamber (sas)'in "Ammâr âsîler tarafindan öldürülecek" (Buhârî, Salât 63; Müslim, Fiten 70, 72, 73; Tirmizî, Menâkib 34) hadisini hatirlayarak savastan vazgeçmeyi düsündü Ancak Muaviye'nin baskisiyla vazgeçti ve Muaviye ona sonlarinin kötüye gittigini, Hz Ali'nin kendilerini öldürecegini söyleyerek derhal bir seyler yapip Ali safindaki müslümanlari durdurmasini söyledi: "Haydi bakalim maharetini göster ey Ibnü'l-Ass, yoksa mahvolduk demektir" diyerek Amr'i önledi Bunun üzerine Amr da Muaviye askerlerine "Ey nâs! Kimin yaninda Mushaf varsa mizraginin ucuna takarak havaya kaldirsin" diye hitab etti (Hasan Ibrahim Hasan, Târih'ul-Islâmü's-Siyâsî, I, 400) Amr, bu hareketinin Hz Ali taraftarlari üzerinde büyük bir etki gösterecegini biliyordu ve nitekim öyle oldu Müslümanlar Kur'ân'a karsi gelemezlerdi Basra kurrâsindan Mis'ar b Fedeki ile el-Esas b Kays'in baskanliginda bir grubun baskisiyla Hz Ali de savasi birakmak zorunda kalmisti Hatta tehdit edilerek kendisine söyle denildi: "Allah'in kitabina çagrildiginda ona uy, yoksa seni kalabaliga birakiriz veya Osman'a yaptigimiz gibi yapariz!" Bunun üzerine Hz Ali "Ey Allah'in kullari: Hakkinizi almaya ve dogru olan isinizi yapmaya devam edin Zirâ Mu'âviye, Amr bin-Ass, Ibni Ebi Muaye, Habib b Mesleme, ibni Ebi Seher ve Dahak b Kays dine ve Kur'ân'a sahip ciddi ve samimi insanlar degillerdir Ben onlari sizden daha iyi bilirim" Fakat bu tür konusmalari bir fayda vermedi Askerler: "Biz Kur'ân'a karsi kendimizi ortaya atip meydan okuyamayiz, Hz Ali'nin sözlerini kabul edemeyiz" diyerek savasmaktan vazgeçtiler (Ibnu'l-Esîr age 321, 322, Dogustan günümüze büyük Islâm tarihi, II, s 244; Irfan Abdulhamit, Islâm'da itikâdî mezhepler ve Akaid esaslari, tic M Saim Yeprem s, 82) Böylece sulhun akdedilmesi konusunda, Kurrâ ehlinin büyük tesiri olmustur Kurrâ ehli, müslümanlarin arasindaki sorunun çözümünde Kur'ân'i hakem olarak kabul ve tavsiye ediyorlar, herkesi de bu görüse göre yönlendirerek Hz Ali'nin de bu görüsü benimsemesi için ona baski yapiyorlardi Sonunda Hz Ali, Muâviye'ye elçi olarak gönderdigi komutani Ester'i geri çagirarak; "yaziklar olsun! Ester'e söyleyin geri gelsin Zira fitne çikti: Artik harbi birakmaktan baska çare yok" diyerek sulhe ister istemez razi oldu Sonra Muaviye'ye Es'as b Kays'i göndererek ne istedigini ögrenmesini söyledi Hz Muâviye gelen elçiye; "Siz ve biz Allah'in kitabinda emrettigi seye dönecegiz Sizden, razi oldugunuz bir kisiyi gönderiniz, biz de bir kisi göndeririz ve bu kisilerin Allah'in Kitabinda olan hükümle karar vermelerine, Kitaptan sasmamalarina dair onlardan söz aliriz daha sonra da anlastiklari seye uyariz (Ibnü'l-Esîr age; 323), diyerek planini açikladi Es'as bu teklifi alarak disariya çikti ve bazen bizzat kendisi okumak suretiyle bazen de halka verip okutmak suretiyle ilân etmeye basladi Nihayet Temim ogullarindan bir gruba götürdü Aralarinda Urve b Üdeyye'nin de bulundugu bu grup, sözkonusu mektubu okuyunca Urve b Üdeyye "Allah'in emri dururken tutup ta baska sahislari mi hakem tayin ediyorsunuz? Oysa Allah'tan baska hiç kimsenin hüküm verme yetkisi yoktur" (La hükme illa lillah) dedi Hakemlerin seçimi konusunda Muâviyenin tayin edecegi kisi belli idi ki bu Amr b el-Âs'dan baskasi olamazdi Ancak Hz Ali taraftarlarindan Es'as ve ona tabi olanlar da "biz Ebû Musa el-Esâri'ye raziyiz" dediler Bunun üzerine Hz Ali "siz daha isin basinda bana isyan ettiniz, su an bana karsi gelmeyiniz" diyerek Ebû Musa hakkindaki endisesini açikladi ve onlara ihtarda bulundu Hz Ali'ye göre Ebû Mûsa el-Es'ârî insanlari Muâviye tarafina yönlendirerek kendi sirlarini onlara anlatiyordu Ancak taraftarlari Ebû Musa üzerinde direttiler Hz Ali de bunlarin görüslerine istemeyerek de olsa uymak zorunda kaldi Hz Ali'nin bu kanaati ise Hâricilerin ortaya çikmasi neticesinde dogrulanmis oluyordu Onlarin da yanlis davranislari hem yeni bir sapik firkanin dogmasina hem de bir çok kimsenin itikadinin bozulmasina yol açti (Taberî III; Ibnü'l-Esir age 330-331) Iki taraf, arasinda hakem tayini ile ilgili sözlesmeyi yazarak bunun kabul ve tasdikini garanti altina aldilar Sözlesmenin özeti söyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim" Bu, üzerinde Ali b Ebi Talib ve Muâviye b Ebi Süfyan'in anlastigi bir metindir, Allah'in hükmüne ve Kitabina göre hareket edecegiz Bizi Allah'in kitabindan baskasi birlestiremez Allah'in Kitabi bastan sona kadar elimizde oldugundan, onun dirilttigini bir de diriltir; terkettigini biz de terkederiz Her türlü hükmünü kabul ederiz Iki hakem; Ebû Musa Abdullah b Kays el-Es'ârî ve Amr b el-Âs el-Kureysî, Allah'in kitabinda ne bulurlarsa onunla amel edeceklerdir Allah'in kitabinda bulamadiklarini, bir araya getirici âdil sünnette arayacaklardir Ali ve Muâviye, Allah'a karsi ahid ve misak içindedirler Her biri derler ki: "Ben bu sahifedeki seye raziyim" Abdullah b Kays el-Es'arî ve Amr b el-Âs, Allah adina yemin etmislerdir Karâri Ramazan ayina ertelemislerdi Sonra ikisi, bu sayfada olan sey üzerine: bu husuta zulüm ve saptirmak isteyen ve bu sahifede olan seyi terkeden kimseye karsi sâhitlerin yardimci olacaklarina dair sehadetlerini yazarlar Onbes safer, hicrî 37" Iki hakem yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 H (M 657)'de bir araya geldiler Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dörtyüzer kisilik birer grup hakem kararini almak üzere toplantiya katildi Iki hakem önce niçin toplandiklarini konusarak karara vardilar Bunun amaci halkin arasindaki gerginligi azaltmakti Önce Amr söz aldi "Hz Osman'in haksiz olarak öldürdügü fikrine katiliyor musun?" Ebû Musa "evet" diyen Amr, el-Isrâ suresi 33 âyette haksiz yere insan öldürülemeyecegini gösteren delilini ileri südü O halde ey Ebû Musa! Seni Hz Osman'in velisi Muâviye'ye karsi çikaran nedir? O Kureystendir deyince Amr da Hz Ali'nin Peygamber (sas)'in soyundan oldugunu ve damadi olarak Muâviyeden önce geldigine isaret etti Bu tür çekismeler uzun bir süre daha devam etti Onlar sulhün böyle devam edemeyecegini, hem Hz Ali hem de Muâviye'ye bey'at edilmemesi gerektigine inanarak fikir birligine vardilar O halde yeni halife müslümanlar tarafindan seçilmeliydi Simdi yapilacak is bu kararlarini müslümanlara bildirmeye gelmisti Bu karari cemaate açiklamak üzere Ebû Musa minbere çikti ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin durumunu düsünüp bir formül bulmakta epey zorlandik Hem benim, hem de Amr'in görüsü sudur: Hz Ali ve Muâviye'yi hilâfetten uzaklastirmak ve ümmetin kendisinin istedigi birisini hafife tayin etmelerini saglamak gerekir Bundan dolayi ben, Hz Ali ve Muâviyeyi hilâfet görevinden aliyorum" dedi Sira Amr'a gelince O da minbere çikti ve söyle konustu; "Süphesiz Ebû Musa'nin söylediklerini duydunuz O Ali'yi görevden almistir Ben de onun yerine Muâviye'yi halife tayin ettim" deyince herkes saskinliktan ne yapacagini, ne diyecegini bilemedi Bu karara Ebû Musa derhal itiraz ederek " Sana ne oluyor ki anlasmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun Allah seni basariya ulastirmasin" diyerek orayi terketti (Ibnü'l-Esîr age 340) Ebû Musa bu olaydan duydugu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklasmak amaciyla Mekke'ye giderek orada yalniz basina yasamayi tercih etti Bu olay üzerine müslümanlar dagilmis, Muâviye kendisini mesrü halife ilan ederek Islâm tarihinde çift halife dönemi baslamistir Bu durum Hz Hasan'in elinden halifeligin alinmasina kadar devam etmistir Ancak Hz Ali hiç bir zaman Muâviye'yi mesru halife olarak tanimamis, sehîd edilinceye kadar Sam hariç bütün müslümanlarca halife olarak kabul edilmistir Naci YENGIN |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #12 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHz Hasan"ın Hilafeti Muaviye Devrinin Arka Planı HZ HASAN’IN HILAFETI - MUAVIYE’YE DEVRININ ARKAPLANI M Mahfuz SÖYLEMEZ* Genel bir bakis Hz Hasan dönemi, Islam tarih yaziciligi açisindan problemli bir dönemdir Söz konusu zaman dilimi ile ilgili yeterli arastirma yapilmamistir Mevcut çalismalarda da çogu zaman mezhepsel kaygilar ön plana çikmistir Bu durum dönemin aydinlatilmasi bir yana, sorunun daha da giriftlesip içinden çikilmayacak bir hal almasinda etkili olmustur Özellikle Sia ve Ehl-i Sünnet, söz konusu devreyi, bir birinden oldukça farkli sekillerde insa etmislerdir Bu iki düsünce ekolünün, Hz Hasan ile ilgili tarihi verileri kendi görüsleri dogrultusunda kurguladiklari ve buna uygun bir tarih insaina çalistiklari görülmektedir Sia, Tanri tarafindan belirlenen ikinci imam olarak kabul ettigi Hz Hasan ile ilgili kutsal bir hâle olusturarak, kurgulamasini bu eksen üzerinden yaparken,[1] Ehl-i sünnet ise bir taraftan Hz Peygamberin torunu Hasan imajini zedelemeden ve onu rencide etmeden Sia’ya karsi durmaya çalismak, diger taraftan ise Muaviye’ye yapilan asiri elestirilerin, en azindan bir kismini, gögüslemek gibi bir paradoksla karsi karsiya kalmistir Ehl-i Sünnet, Muaviye’nin gerek Hz Ali gerekse Hz Hasan karsisindaki tutumunu temelde yanlis ve haksiz bulmasina ragmen fazla elestirmeme egilimindedir Her iki grup da Hz Hasan’in hilafeti Muaviye’ye teslim etmesini dogru bulmama noktasinda ortak bir paydada bulusuyorlarsa da, fiilen aksi gerçeklesmis olan imametin, Muaviye’ye devri hadisesini mesru kilacak tarzda, te’vil etme yolunu tercih etmislerdir Ehl-i Sünnet bu noktada “Benim bu oglum seyyiddir Umulur ki Allah bununla iki Müslüman kitlenin arasini bulacaktir ”[2] hadisine dayanarak, Hasan’in Muaviye ile barismasini mesru bir zemine oturtma çabasina girisirken, Sia ise Hz Hasan’i hakli göstermek için hadiseye ilahi bir yön veya veche verme gayretindedir Hz Hasan’in hilafeti Muaviye’ye devretmesi ile alakali muazzam bir hadis külliyati uydurulmustur Bu durum söz konusu ideolojik kurguyu göstermesi açisindan önem arzetmektedir Biz, çogunlugu Sia tarafindan uydurulmus olan bu hadislerden sadece bir kaçini zikretmekle yetinecegiz: Muaviye’yi Hz Peygamberin minberinde görmeye tahammül edemeyen Siîler, bir taraftan Peygamberin Muaviye’yi lanetledigini ve “Onu minberimin üzerinde görürseniz, öldürünüz” dedigini aktarirlarken[3] diger taraftan, “Resulullah rüyasinda Ümeyyeogullarinin birbiri ardinca minbere çiktiklarini gördü Bu rüya onu üzdü kendisini teselli etmek için yüce Allah Kevser suresini nazil buyurdu” iddiasinda bulunmaktadirlar Bir birinden iki ayri durusu ifade eden bu haberlerden ilki, daha erken döneme ait iken, ikinci haber ise Emevî hanedanina mensup halifelerin pes pese iktidara geldikleri bir döneme aittir Nitekim rivayetteki teslimiyet havasi Emevîlerin güçlü oldugu dönemlerde uydurulmus oldugunu göstermektedir Ibnu’l-Esîr, hilafeti Muaviye’ye teslim ettiginden dolayi elestirilen Hz Hasan’in kendisini savunmak için bu haberi kullandigini söylemektedir[4] Bu durum, daha sonraki dönemlerde Peygamber’in torununu temize çikarmak amaciyla bu uydurma rivayetten Ehl-i Sünnet’in de yararlanmak istedigini ortaya koymaktadir Siîlerin kendi aralarindaki tartismalarin da zaman zaman uydurulan hadislere katildigini görmekteyiz Nitekim Peygamber’e söylettirilen “Hasan ve Hüseyin huruc etmeseler de etseler de imamdirlar”[5] haberi aslinda Sia’nin kendi içerisindeki tartismalar ile alakalidir Hz Hasan ile Hüseyin’in Emevîler karsisindaki farkli tutumlari, Hz Hasan’in imametini tartismali hale getirince, böyle bir hadis uydurularak imameti kurtarilmistir! Yine ayni düsünce ekolü tarafindan uydurulan “Ilim anlamindaki ars, öncekilerin dördü, sonrakilerin de dördü tarafindan tasinir Önceki dört selam üzerlerine olsun Nuh, Ibrahim, Musa ve Isa’dir Sonrakiler de Allah’in salati üzerlerine olsun Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyin’dir” [6] haberi ashabin en aliminin kim oldugu ve imametin ümmetin en alimine ait oldugu tartismalara, yani hicri ikinci asra ait çekismelerle yakindan iliskilidir Bilindigi gibi Sia ümmetin en alimi olarak Hz Ali’yi kabul etmekte ve Imametin Hz Ebûbekir’in degil onun hakki oldugunu iddia etmekteydi Nebi (as) Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin’e söyle demistir: “Sizinle savasan kimsenin düsmani, sizinle baris halinde olanin dostuyum”[7] Hadisi ise yine Siîler tarafindan uydurulmus bir haber olup Cemel, Siffin ve Kerbela’da Hz Ali, Hasan ve Hüseyin ile savasmis olan Emevîleri toptan cehenneme gönderme amacina matuf olarak uydurulmustur adli eserde bulunan asagidaki hadise ise Siîler tarafindan bu konuda uydurulan hadislerde artik mantigin bile yok oldugunu göstermesi açisindan son derece çarpicidir“Hüseyin (as) Aise’nin [Hz Hasan’in dedesinin yanina defnedilmesine müsaade etmemesi] üzerine kendisine gitti ve onun talakini verdi Çünkü Resulullah, kendi eslerini bosama yetkisini kendisinden sonra Emiru’l-mü’mîn’e [HzAli] vermisti O da kendisinden sonra Hasan (as)’a vermisti Hasan da Hüseyin (as)’e vermisti Resulullah [bu yetkiyi verirken de] söyle buyurmustu: Eslerimin içinde Kiyamet günü beni görmeyecek olanlar, vasilerim tarafindan talaklari verilmis olanlardir”[8] “Benim bu oglum seyyiddir Umulur ki Allah bununla iki Müslüman kitlenin arasini bulacaktir” Siyasî hadiseler ile hadis iliskisi konusunda bir çalismasi bulunan Mehmet Hatipoglu bu hadisin mevzu oldugunu söyledikten sonra söyle demektedir: Ehl-i Beyte asiri derecede bagli olan kimseler, onun maddi menfaat karsiligi mukaddes davadan yüz çevirmis olmasini hazmedememisler, hatta onu, “mü’minlerin yüz karasi” olarak ilan etmeye karar vermislerdir Hasan’in hareketini mazur görmeye çalisan çevreler ise, onun müdafaasini Hz Peygambere yaptirmaktan baska çikar yol bulamayacaklardir Hz Peygamber, iki büyük ordunun birbirini kirmasina mani olup sulhu ikame eden bu torununun tutumunu yerinde bulacak, hatta övecektir[9] Yezîd b Humeyr b Abdurrahman b Cubeyr’in agziyla Hasan’a söylettirilen “Araplarin çogunlugu bana itaat etmekteydiler Istedigim ile savasiyor, istedigim ile baris imzaliyorlardi Ama ben bütün bunlara ragmen hilafeti Allah rizasi ve ümmetin kaninin dökülmemesi için terkettim”[10] ifadesi de yukaridaki hadisi tamamlamasi için insa edilmis gibidir Yukarida sadece bir kaçini aktarmis oldugumuz haberlerden de anlasildigi gibi, Hz Hasan dönemi sonraki kusaklar tarafindan bir çok kez restorasyona tabi tutulmus ve “tarih kurgulayicilari” tarafindan birden fazla kurgulanmistir Iste “tarihin geriye dönük olarak okunmasi”nin en güzel örnegi olan, bu kurgu tarih içerisinden dogruyu bulup çikarmak Islam tarih yazicisinin önündeki en büyük problemlerden biri olarak durmaktadir Biz bu çalismamizda yukarida saydigimiz iki farkli ideolojik durustan herhangi birinin tuzagina düsmeden Hz Hasan’in hilafeti Muaviye’ye devretmesinin nedenlerini tartismak istiyoruz Elde ettigimiz malzemenin hem lehte hem de aleyhte olanlarini dikkate alarak bir sonuca varmaya çalisacagiz ------------------ *Gazi Üniversitesi Çorum Ilahiyat Fakültesi [1] Sia Hz Hasan’in yaptigi her seyin Allah tarafindan emredildigini, onun da Allah’in emrini yerine getirdigini söylemektedir Konu ile ilgili Kuleynî sunlari aktarmaktadir: “Ebû Abdullah rivayet etmektedir; Vasiyet, yazili bir metin olarak Muhammed’e indi Vasiyet ile ilgili bu yazili metin disinda Muhammed’e gökten mühürlü hiçbir metin indirilmemistir Cebrail dedi ki: “Bu Ehl-i Beyt’ine ümmet hakkindaki vasiyetindir Muhammed’in ölümünden sonra Ali o mektuptan ilk mührü açti onunla amel etti Sonra Hasan ikinci mührü açti onunla amel etti Onun ölümünden sonra Hüseyin üçüncü mührü açti, orada sunun yazili oldugunu gördü; savas, öldür ve öldürül, insanlari kendinle beraber sahadet için götür Sen olmaksizin onlara sahadet yoktur Hüseyin ölünce mektubu Ali b Hüseyin’e verdi” Kuleynî, Usulu Kafi, I-IV, (Farsça’ya trc Seyid Cevad Mustafa), Tahran ?, II, 28-29 [2] Bu hadis bir çok meshur hadis mecmualarinda da yer almaktadir Örnek olarak bkz Buharî, VII, 74; Tirmizî, 3775; Nesaî, III, 107; Ebû Davud, 4662, Taberanî, 2588; Semsuddin Muhammed b Ahmed b Osman ez-Zehebî, Siyer A’lam en-Nubela,(thk Suayb el-Arnavud-Hüseyin el-Esed) I-XXIII, Beyrut 1984-1988, III, 251; Zehebî, Tarihu’l-Islam ve Vefeyâtu’l-Mesâhîr ve’l-A’lâm –Ahdu Muaviye b Ebî Süfyân 41-60, (thk Ömer Abdusselam Tedmurî), Beyrut 1993, 34; Ibn Teymiyye, Sualun fi Muaviyye b Ebi Süfyan;(trc M Mahfuz Söylemez, Ideolojik Tarih Okumalari’nin içerisinde) Ankara 1999, 119; Sihabuddin Ahmed b Abdulvahhab en-Nuveyrî, Nihâyetu’l-Ereb Fi Funûni’l-Edeb, (thk Muhammed Ebû’l-Fadl Ibrahim) Kahire 1975, XX, 230 [3] Allame Ibn Mutahhar Hillî (726/1326), Kitabu Minhâcu’l-Kerâme fi Ma’rifeti’l-Imâme, (thk Muhammed Resâd Sâlim), Kahire 1962, 113 [4] Ibnu’l-Esîr aynen söyle demektedir: “Hz Hasan Kûfe’den ayrildiginda adamin biri ona hücum ederek “Ey Müslümanlarin yüzünü kara çikartan adam” diye bagirmis, Hz Hasan da ona söyle cevap vermisti: “Beni kinama! Resulullah rüyasinda Ümeyyeogullarinin birbiri ardinca minbere çiktigini gördü Bu rüya Peygamberi çok üzmüstü, Ancak yüce Allah bunun üzerine su ayeti indirdi “Biz sana Kevser’i verdik Arkasindan indirdigi kadir suresinde söyle buyurdu: “Biz onu Kur’an’i kadir gecesinde indirdik (o gece) bin aydan daha hayirlidir” Senden sonra Ümeyyeogullari bu göreve geleceklerdir Bkz el-Kâmil, III, 416 [5] Seyh Razî Ali Yasin, Sulh-i Imam Hasan –por sokveterin-i nermes-i kahrumânâne-i tarih, (Farça’ya trc Seyyid Ali Hameneî), Tahran 1365, 269; Muhammed Beyumî Mehran, el-Imam Hasan b Ali, Beyrut 1990, 44 [6] Ebû Ca’fer Muhammed b Ali b Babeveyh el-Kumî (Seyh Saduk), Risâletu’l-I’tikadiyeti’l-Imâmiyye: Siî Imamiyye’nin Inanç Esaslari, (Türkçe’ye trc Ethem Ruhi Figlali), Ankara 1978, 47 [7] Seyh Saduk, 125 Bu rivayetin Hillî’deki versiyonu ise “Ey Ali seninle savasan benimle savasmis, seninle anlasan benimle anlasmis olur” seklindedir Bkz Hillî, 115-116 [8] Mesudî’ye atfedilen Isbatu’l-Vasiyye li Imam Ali b Ebî Talib, Beyrut 1988, 173 [9] Bkz Mehmet Hatipoglu, Hz Peygamberin Vefatindan Emevîlerin Sonuna Kadar –Siyasî-Ictimaî Hadiselerle Hadis Münasebeti, Basilmamis Doçentlik Tezi, Ankara, 41 [10] Zehebî, Tarih (muaviye) 38 Kaynak: Islami arastirmalar dergisi, 3-4, 2001 |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #13 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHZ HASAN’IN HILAFETI - MUAVIYE’YE DEVRININ ARKAPLANI Hz Hasan’in Hilafete Getirilisi Hz Ali ile Hz Fatima’in ilk çocugu olan Hz Hasan, Medine’de 625 tarihinde dogdu Taberistan’in ve Kuzey Afrika’nin fethinde bulundu Hz Osman’in asiler tarafindan kusatildigi dönemde, kardesi Hüseyin ile beraber, onu korumak amaciyla kapisinda nöbet beklemesi disinda, babasinin hilafetine kadar hiçbir siyasî hadisede yer almadi Hz Ali döneminde ise Hz Aise’nin ordusuna karsi savasmak üzere, asker toplamak amaciyla, Kûfe’ye, ünlü sahabi Ammâr b Yâsir ile beraber gönderildi[1] Babasinin hilafeti döneminde cereyan eden savaslarin tamamina istirak etti Hz Ali’nin vefatindan sonra hilafete getirilen Hz Hasan’in seçilis biçimi ile Hz Ebubekir’in göreve getirilisi arasinda bir benzerlik bulunmaktadir Bir farkla ki Hz Ebubekir’in hilafete gelisinde Ensarin, Sa’d b Ubâde’yi halife seçmek amaciyla, daha önce bir takim hazirliklar yaptigi anlasilmaktadir[2] Bu durum sahabenin tamamen hazirliksiz olmadigini, en azindan bir kisminin Hz Peygamberin hastaligi esnasinda, onun vefat edecegi gerçekligine kendisini hazirladigini ortaya koymaktadir Hz Hasan’a gelince; Kûfelilerin Hz Ali’den sonra kimin halife olacagi hususunda hiçbir hazirlik yapmadiklari anlasilmaktadir Çünkü Hz Ali’nin sehit edilmesi ani bir gelismedir Kûfeliler bu duruma tamamen hazirliksiz yakalanmislardir Ancak Hz Ali’nin yaralanmasi ile beraber kimin halife olacaginin tartisilmaya baslandigini görmekteyiz Tartisma Hz Ali’ye kadar getirilmis, kendisinden sonra halifelik yapacak bir sahsi tayin etmesi istenmistir[3] Hz Hasan disinda, kaynaklarimiz tarafindan zikredilmemis olmasina ragmen, baska adaylar da bulunmus olmalidir Babasinin vefatindan iki gün sonra kendisine biat edilmis olmasi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir[4] Ancak Hz Hasan, bu adaylar arasindan siyrilip ön plana çikmistir Onun ön plana çikmasinin bir takim nedenleri olmalidir Kendisini hilafete tasimada önceki basarilarinin rolünün olmadigini biliyoruz Zira daha önce hilafete gelebilecek kadar büyük bir basari elde edemedigi gibi katildigi savaslarda da kayda deger bir varlik gösterememistir Nitekim hilafeti onun hakki olarak görenler de kendisine böyle bir basari atfetmemektedirler Dolayisiyla Hz Hasan’i hilafete tasiyan nedenleri baska yerde aramak gerekmektedir Sia, Hz Hasan’i hilafete tasiyan nedenin ilahî oldugu kanisindadir Onlara göre Hz Hasan, babasindan sonraki imam olarak Tanri tarafindan belirlenmistir Dolayisiyla Hz Ali, Tanrinin bu emrine dayanarak, oglunu kendisinden sonraki imam olarak açiklamis ve halkin ona biat etmesini emretmistir Bu hadiseden sonra da Kûfeliler, Hz Hasan’a biat etmislerdir Siî müellif Kuleynî, bu olayi anlatirken, söyle demektedir: “Ali (as) hasta oldugu zaman onun yerine namazi oglu Hasan kildirdi Imam Ali kitabini ve silahini ona vererek onu kendi yerine imam tayin etti ve söyle dedi: “Yavrum! Allah Resulü benden sonra seni vasi tayin etmem ve kitabim ile silahimi sana vermemi emretti Peygamber beni kendisine vasi tayin edip kitabini ve silahini verdigi gibi, benim de seni vasi tayin etmemi ve ömrünün sonlarina dogru bunlari kardesin Hüseyin’e vermeni buyurmami emretti ”[5] Isbatu’l-Vasiyye adli eserde de Hz Ali’nin on iki oglunu bir araya toplattigini, kendilerine Hasan ve Hüseyin’i vasi tayin ettigini söyledigini, bundan sonra da Hz Hasan’a biat edildigini aktarmaktadir[6] Ibn A’sem Hz Ali’nin vefatindan sonra Kûfeliler “önce Hasan’in, arkasindan da Hüseyin’in imam olmasini kabul ettiler”[7] demektedir Ancak Siî kaynaklar disindan gelen rivayetler Hz Hasan’in bu sekilde veliaht olarak atandigina dair yeterli bilgi sunmamaktadir Aksine tarafsiz rivayetlerin büyük bir kismi Hz Ali’ye kendisinden sonra kimi halife tayin edeceginin soruldugunu, onun da hiçbir beyanda bulunmadigini aktarmaktadir Örnegin Islam Tarihinin önemli kaynaklarindan biri olan Belâzûrî tarafindan aktarilan Cündeb b Abdullah’in Hz Ali’ye geldigi ve oglu Hasan’i halife seçmek istediklerini, bu konudaki fikrini sordugunu, Hz Ali’nin de “size emretmeyecegim gibi sizi bundan da alikoymam”[8] rivayeti bunlardan sadece birisidir Öyle anlasiliyor ki Hz Ali kendisinden sonraki halifeyi belirlemek istememistir Nitekim kendisine bu talepte bulunanlara Hz Peygamberi örnek almak istedigini ifade ederek hiç kimseyi halife olarak zikretmeyecegini söylemistir[9] Bilindigi gibi Hz Peygamber de kendisinden sonra hiç kimseyi halife tayin etmemis, ümmeti kendi halifesini tayin hususunda özgür birakmisti Hz Ebûbekir ve Ömer ise kendilerinden sonraki halifeyi bir sekilde belirlemislerdi Hz Ömer, Hz Osman’in halife seçildigi sûrâ’yi belirlerken oglunu da dahil etmis, fakat seçilemeyecegini sart kosmustu Iste Hz Ali bu hadiseye de vurgu yaparak Hasan’i halife olarak belirlemeyecegini, hilafetine de engel olmayacagini açiklamisti Adnan Demircan’in da belirttigi gibi belki de Hz Ali, açik bir sekilde dile getirmemis olsa da, oglunun halife olmasini istemistir En azindan oglunun da diger insanlar kadar hak sahibi oldugunu düsünmüs olmalidir[10] Zaten Abdullah b Cündeb’in kendisiyle görüsmesinden hemen sonra oglunu çagirip nasihatlerde bulunmasi da halife seçilecegini bekledigini göstermektedir[11] Hz Ali’in vefatindan iki gün sonra halk yeni halifeyi seçmek üzere Kûfe Cuma mescidinde toplandi[12] O ana kadar da halifenin kim olacagi hususunda halk arasinda bir ittifak bulunmuyordu Bunu bilen Kays b Sa’d b Ubâde el-Ensârî, mescitte bir konusma yaparak, babasinin faziletlerini ve Hz Hasan’in meziyetlerini zikretmis, ona biat etmeleri hususunda Kûfelilere telkinlerde bulunmus ve hiç zaman kaybetmeden kendisine biat eden ilk kisi olmustur Onun biat etmesiyle Kûfeliler de biat etmeye baslamislardi[13] Dönemin ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilen Kays b Sa’d b Ubâde’yi Hz Hasan’a biat hususunda bu denli acele ettiren neden ise Kûfe’nin yapisinda aranmalidir Zira Kûfe çok farkli etnik unsurlari barindiran bir kent idi[14] Hilafet tartismalari ile, bu etnik unsurlarin karsi karsiya gelebilecegi endisesinin Kays’i acele ettirmis olmasi yüksek bir ihtimaldir Böylece Kays’in, gerek Kuzey Araplari gerekse de Güney Araplari tarafindan kabul edilebilecek birine biat ederek, Kûfelilerin birbirlerine girmesini, bir iç savasin patlak vermesini engelledigini söylemek mümkündür Siî temayüllü olan Isfehanî, Hz Hasan’a ilk biat edenin Abdullah b Abbas oldugunu söylemektedir[15] Ancak Abdullah b Abbas, Hz Ali’nin Basra valisi idi ve o anda Kûfe’de olmayip görevinin basinda bulunuyordu[16] Zaten Isfehanî Hz Hasan’a ilk biat eden sahsin Abdullah b Abbas oldugunu söyledikten sonra Muaviye tarafindan Hz Hasan’in hakimiyetinde bulunan kentlere casuslarin gönderildigini, Kûfe’ye gönderilen casusun Hz Hasan, Basra’ya gönderilen casusun da Basra valisi Abdullah b Abbas tarafindan yakalanarak idam edildigini belirtmektedir[17] Böylece Isfehanî de daha önce verdigi bilgiyi yanlislamakta, Abdullah b Abbas’in o tarihte Basra’da oldugunu kabullenmektedir Ibn A’sem’in de Abdullah b Abbas’in Basra’dan Hz Hasan’a mektup yazip, Muaviye ile savasa devam etmesini tavsiye ettigini söylemesi de[18] Abdullah’in, Hz Hasan’a biat ettigi tarihte Kûfe’de olmadigi gerçegini ortaya koymaktadir Burada üzerinde durulmasi gereken bir baska husus ise Hz Hasan’a yapilan biatin sekli ile ilgilidir Kaynaklar bu konuda birbiri ile çelisen iki ayri rivayet kümesi zikretmektedirler Birinci rivayet kümesi Kûfelilerin, Hz Hasan’a, Muaviye ile savasmasi sarti ile biat etmek istedigini ve Hz Hasan’in Kur’an ve Sünnet yeter diyerek bunu reddettigini belirtmektedir[19] Kaynaklarimizda bunlarin kimlikleri ile ilgili net bilgiler verilmese de savas hususunda bu kadar istekli olan bu grubun Haricîler oldugu kanaatindeyiz Eger Hz Hasan’a biat etmis olanlarin tamami, “Muaviye ile savasmak” sartyla onun hilafetini taniyacaklarini ileri sürmüs olsalardi, biraz sonra anlatmaya çalisacagimiz süreçte, savas hususunda bu kadar gevsek davranmaz ve savasmamak için bu kadar mücadele etmezler, aksine Muaviye ile canla basla savasirlardi Oysaki hadiseler Kûfelilerin ne kadar isteksiz olduklarini, savastan ziyade barisi düsündüklerini ortaya koymaktadir Taberî, Kays b Sa’d b Ubâde’nin de Muaviye ile savasmak sarti ile biat etmek istedigini, ancak Hz Hasan’in bu sarti kabul etmedigini söylemektedir[20] Fakat hadiseyi Kûfeli tarihçi Avvâne b el-Hakem’den (ö148) den aktaran Belâzûrî, Kays’in sartli biat ettigine dair bir bilgi aktarmamaktadir[21] Zaten Kays’in sartli biat etmek istemesi olayin akisi ile uyumlu degildir Ikinci rivayet kümesi ise Hz Hasan’in barisi saglamak veya kendisine bir takim çikarlar elde etmek amaciyla hilafete gelmek istedigini, hilafete seçilirken “baris yaptigi ile baris, savas yaptigi ile savas yapmak” sarti ile biat aldigini, [22] böylece hilafeti Muaviye’ye devretmek için hazirlik yaptigini söylemektedir Nitekim bu rivayetler Hz Hasan’in Muaviye ile savasma niyetinde olmadigini, tek amacinin kendisine bir takim çikarlar sagladiktan sonra hilafeti Muaviye’ye teslim etmek oldugunu belirten Zührî kanaliyla gelmektedir[23] O bu kurgusunu, söz konusu sahislar arasinda hiçbir hadise meydana gelmemiscesine, Hasan’in Muaviye’ye yazarak ondan bir takim seyler talep ettigini, bunlarin verilmesi durumunda biat edebilecegini söyledigi iddiasi ile tamamlamaktadir[24] Zühri Emevî yanlisi bir tarihçidir Nitekim bu hanedan ile yakin iliskileri bulunmakta idi Abdulmelik b Mervan fetva hususunda ona basvururdu[25] Emevî halifesi Hisam döneminde ise bu hanedaninin neredeyse bir parçasi haline gelmis, onlardan hiç ayrilmamistir Bu dönemde halifenin çocuklarinin da hocaligini yapmistir[26] Dolayisiyla Zührî tarafindan aktarilan bu rivayetin Hisam dönemindeki Imam Zeyd b Ali hareketiyle de yakin iliskisinin bulunma olasiligini göz ardi etmemek gerekir Bilindigi gibi Hisam b Abdulmelik’e isyan eden Zeyd b Ali döneminde de bir takim ekonomik nedenler gündeme gelmis ve Zeyd b Ali hadisesi bu ekonomik sorunlardan dolayi patlak vermis idi[27] Hz Hasan’in hilafeti para karsiliginda sattigini söyleyen yukaridaki rivayetler, ayni zamanda Zeyd b Ali’yi karalamak için kullanilmis olmalidir Böylece bu ailenin öteden beri para düskünü oldugu, ilkelerinin bulunmadigi ima edilerek, Zeyd b Ali’yi halkin gözünden düsürme amaciyla ileri sürülmüs olmasi muhtemeldir Bu rivayetler ayni zamanda Hz Hasan’in böyle bir sart ileri sürdügünde, biat etmekte olan halkin tereddüt geçirdigini, Muaviye ile anlasmak niyetinde oldugundan süphelendiklerini ve bu tutumunu kinadiklarini aktarmaktadir[28] Fakat biraz sonra aktaracagimiz hadiselerden de açik bir sekilde anlasilacagi gibi Kûfeliler hiç de bu kanaatde degillerdi Aksine onlar savasmayi istemiyorlardi Kendisine h 40 yilinin Ramazan ayinda biat edilen Hz Hasan’in halife olarak ilk icraati babasinin katili olan Abdurrahman b Mülcem’e kisas uygulamasi oldu[29] Rivayetler Hz Hasan’in bu ilk sinavini hiç de iyi vermedigini aktarmaktadir Zira bu rivayetlerin önemli bir kismi Abdurrahman b Mülcem’in iskence ile öldürüldügü hususunda hemen hemen ittifak halindedir Bunlardan kimisi ise Ibn Mülcem’e müsle yapildigini; yani önce elleri, sonra ayaklari, arkasindan kulaklari ve burnu kesildikten sonra öldürüldügünü söylemektedir[30] -------------------------------------------------------------------------------- [1]Hz Hasan ve Ammâr b Yasir’in Kûfe valisi Ebû Musa el-Esarî ile tartismalari meydana gelmis, bu tartismalarin akabinden ancak 7000 kisilik bir kuvvet Hz Ali’nin ordusuna katilmistir Genis bilgi için bkz Halife b Hayyat, Tarihu Halife b Hayyat, (thk Süheyl Zekkar), Beyrut 1993, 137-138; Ebu Cafer Muhammed b Cerîr et-Taberî, Tarihu'l-Ümem ve'l Mulûk, I-XIII, Beyrut 1987, V, 508; Mesûdî, Murûcu’z-Zeheb, I-V, Kum 1984, II,368 [2] Peygamberin cenazesi kaldirilmadan Ensar’in Sakifetu Beni Saide’de toplanarak Sa’d b Ubâde’yi halife seçmeye çalismalari, onlarin Hz Peygamberden sonra kimin halife olacagi hususunda bir takim hazirliklar yaptigini göstermektedir [3] Bkz Ibn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, (thk Ahmed Ebû Mülhim ve arkadaslari), I-XIV, Beyrut ?, VIII, 16 [4] Bkz Mesudî, Murûc, III, 4 [5] el-Kuleynî, Usul el-Kafî, II, 65 Kuleynî tarafindan aktarilan bu rivayet kendisinden sonraki kaynaklarin tamaminda yer aldigi gibi, bu gün dahi Siî kökenli arastirmacilar ayni argümani kullanmaktadirlar Örnek olarak bkz Razi Ali Yasin, Sulh-i Imam Hasan, 76-77 [6] Bkz Isbatu’l-Vasiyye, 165 vd [7] Bkz Ebû Muhammed Ahmed b A’sem (314/926), el-Fütûh, I-VIII, Beyrut 1986, III/IV, 284 [8] Belâzûrî, Kitâbu Cumel min Ensâbi’l-Esrâf, (thk Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî) III, 262; Taberî, VI, 73 [9] Bkz Ibn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, VIII, 16 [10] Bkz Adnan Demircan, Islam Tarihi’nin ilk Asrinda Iktidar Mücadelesi, Istanbul 1996, 40 [11] Bkz Belâzûrî, III, 262 [12] Bkz Mesudî, Murûc, III, 4 [13] Belâzûrî, III, 278; Taberî, VI, 73 [14] Kûfe’nin demografik yapisi ile ilgili olarak bkz M Mahfuz Söylemez, Bedevîlikten Hadarîlige Kûfe, Ankara 2001, 95-171 [15] Ebû’l-Ferec el-Isfehanî (356/966), Mekâtilu’t-Talibiyyîn, (thk Ahmed Sakar), Beyrut 1987, 52 [16] Bkz Ali Yasin, 122 [17] Bkz Isfehanî, Mekâtil, 54 [18] Bkz Ibn A’sem, III/IV, 285 [19] Ibn Kuteybe konu ile ilgili sunlari söylemektedir: “Kûfelilerden bazisi Hz Ali’nin vefatindan sonra Hz Hasan’in yaninda yer aldilar Bunlar ona Muaviye ile savasmasi sarti ile biat etmek istediler Ancak o, söz konusu gurubun bu sekilde biatini kabul etmedi Bunun üzerine Hz Hasan’dan ayrilarak Hüseyin’e gittiler ve ona biat etmek istediler Fakat Hüseyin, agabeyi dururken kendisinin biat almasinin mümkün olmadigini belirtince, ondan ayrildilar tekrar Hasan’a geldiler ve kendisine biat ettiler” Bkz Ibn Kuteybe, el-Imame, I/II, 163 [20] Bkz Taberî, VI, 73 [21] Bkz Belâzûrî, Ensâb, III, 279 [22] Belâzûrî, Ensâb,III, 279; Taberî, VI, 77; Ibn A’sem, III/IV, 285; Müfid, Muhammed b Muhammed b Nu’man, (413/1022) el-Irsâd, (shh Seyyid Kâzim el-Musevî), Kum 1377, 169; Nuveyrî, XX, 224 [23] Bkz Ibn Sihâb ez-Zührî, el-Megâzî en-Nebeviyye, (thkSüheyl Zekkâr), Beyrut 1981, 157; Zührî kanaliyla gelen bu bilgiler ayni sekilde Taberî [VI, 73-74] ve Ibnu’l-Cevzî [el-Muntazam fi Tevârihi’l-Mulûk ve’l-Ümem, I-XII, (thk Süheyl Zekkâr), Beyrut 1995, III, 406] tarafindan da eserlerine alinmistir [24] Bkz Taberî, VI, 77 [25] Hatta Kaderiye mezhebine mensup bir takim insanlar onun verdigi fetva sonucunda öldürülmüstü Bkz Abdulkahir el-Bagdadî, Mezhepler Arasindaki Farklar, (trc Ruhi Figlali), Ankara 1991, 289 [26] Bkz Michael Lecker, “Biografical Notes on Ibn Sihab al-Zuhrî” Jurnal of Semitic Studies, XLI/I spring 1996, 22 vd; Ayrica bkz Talat Koçyigit, “Zührî”, IA, XIII, 643-647 [27] Imam Zeyd hadisesi ile ilgili genis bilgi için bkz Muhammed b Sa’d, Tabakâtu’l-Kübra, I-IX, Beyrut trs, IV, 326; Muhammed b Ali b Tabataba b Tiktaka, el-Fahri fi Adâbi’s-Sultaniyye ve’d-Duveli’l-Islamiyye, Beyrut trs, 133; Ibnu’l-Cevzî, Muntazam, IV, 673 vd [28] Bkz Nuveyrî, XX, 224 [29] Yakubî, Tarihu Yakubî, I-II, Beyrut 1992, II, 216; Ibn Kuteybe, el-Meârif, 240; Taberî, VI, 73; Muhammed b Hibbân, Kitabu's-Sikât, I-IX, Haydarabad, 1975, II, 305; Kalkasandî ve Nuveyrî Hz Hasan’a babasinin katledildigi ilk gün biat edildigini söylemektedir Bkz Ahmed b Ali el-Kalkasandî, Subhu’l-A’sa fi Sinaati’l-Insa, I-XV, (srh Muhammed Hüseyin Semsuddin), Beyrut 1987, III, 266; Meâsiru’l-Inâfe,106; en-Nuveyrî, XX, 224 [30] Bkz Ebû Muhammed Abdullah b Müslim b Kuteybe ed-Dineverî (276/889), el-Imâme ve’s-Siyâse, I-II, Kum 1363, I/II, 161 Kaynak: Islami arastirmalar dergisi, 3-4, 2001 |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #14 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağIbn Mülcem’in kisas edilmesinden hemen sonra, Hz Hasan, Muaviye ile baslayacagi mücadelede Kûfelilerin destegini almak için harekete geçti ve atâlarini yüzer dirhem artirdi[1] O, Kûfelilerin her ne kadar babasinin yaninda yer aliyor gibi görünseler de onu sevmediklerinin farkindaydi Zira gerek Siffin savasinda, gerekse Nuhayla, Nehrevan ve devamindaki savaslarda bu sehirden önemli sayida insan ölmüstü Ölenlerin fazlaligini anlatmak için kaynaklar, sehirde agit sesinin yükselmedigi hiçbir evin olmadigini aktarmaktadirlar Tüm bu insanlarin, yakinlarinin öldürülmesini gönül huzuru içerisinde kabullendiklerini söylemek safdillik olur Bunun bilincinde olan Hz Hasan,[2] Muaviye ile yapacagi mücadelede bunlarin destegini saglamak istedi ve maaslarini artirdi Bu taktigin geçici bir süre için dahi olsa ise yaradigi anlasilmaktadir Nitekim Belâzûrî, Kûfelilerin Hz Hasan’i babasindan daha çok sevdiklerini aktarmaktadir[3] Biat tamamlandiktan sonra yeni halife Hz Hasan, babasinin öldügünü, kendisinin onun yerine halife seçildigini, babasinin valilerine bildirdi ve biat istedi Babasinin atadigi valilerinin tamami ona biat ettiler Hz Hasan bu valilerden hiç birini degistirmeyerek görevlerinin basinda birakti Böylece kendisine sadece Muaviye’nin kontrolünde bulunan Misir ve Suriye biat etmemis, bunun disindaki yerlesim birimlerinin tamami biat etmis oldu Daha önce babasinin kontrolünde bulunan yerlesim birimlerinin biatini alan yeni halife, hiç zaman kaybetmeden Muaviye’ye mektup yazarak biat istedi[4] Fakat Muaviye bunu reddetti Çünkü o Hz Ali’nin ölümü ile avantajli bir konuma yükseldiginin farkinda idi Artik karsisinda genç ve deneyimsiz biri duruyordu Onunla mücadele etmek daha kolay olacakti Dolayisiyla hiç zaman kaybetmeden kendisini halife ilan etti ve biat almaya basladi[5] Böylece Islam aleminin, ilk defa, iki halifesi olmus oldu Artik Muaviye mesru halifeye biat etmeyen bir vali degil, kendisine, Islam aleminin en azindan bir bölümünde, biat edilmis olan bir halife konumuna yükseldi Simdi Hz Hasan’i ikna etmek veya en azindan hareket alanini daraltmak gerekiyordu Bu amaçla Muaviye ilk olarak Hasan’i kendi tarafina çekmek için her zaman uyguladigi taktik olan kesenin agzini açti ve ona aslinda hilafete layik olmakla beraber genç ve tecrübesiz oldugunu, devlet islerinin deneyim gerektirdigini bildirdi ve kendisine katilmasi durumunda ona Irak Beytu’l-Malinda bulunan tüm parayi ve istedigi bölgenin haracini tahsis edecegini yazdi[6] Fakat Hasan, buna razi olmayarak babasinin baslattigi mücadeleyi sürdürme niyetinde oldugunu ortaya koydu Muaviye’nin mektubunu Hz Hasan’a getiren Cundeb b Abdullah, Samlilarin kendisine karsi savasmak için ordu hazirlamakta olduklarini bildirerek, bu ordunun gücü ve sayisi hakkinda bilgi verdi, bir an önce hazirlanmasini önerdi[7] Bu hadiseden kisa bir süre sonra Muaviye’nin 60000 kisilik bir ordunun basinda Sam’dan Irak’a dogru hareket ettigi, yerine vekil olarak da ed-Dahhâk b Kays el-Fihrî’yi atadigi haberi geldi[8] Rivayetlere göre; Hz Hasan, Muaviye’nin ordusunun Irak’a hareket ettigi haberini almis olmasina ragmen harekete geçmemistir[9] Büyük bir ihtimalle Muaviye’nin saldiracagi yerin netlesmesini beklemistir Kaynaklarimiz Suriye ordusunun, Cisru Menbiç’e geldigi haberi üzerine Hz Hasan’in basta Hucr b Adiyy, Kays b Sa’d b Ubâde ve Abdullah b Abbas olmak üzere danismanlarinin uyarilarini dikkate alarak orduyu hazirlamak için harekete geçtigini ve Kûfe mescidinde halka bir konusma yaparak onlari Muaviye’ye karsi savasa çagirmakla yetinmedigini bunun bir cihat oldugunu ilan ettigini aktarmaktadirlar[10] Hz Hasan’in mescitte yapmis oldugu bu konusma, onun Muaviye ile mücadeleye bakisini yansitmaktadir Cihad çagrisi içeren bu konusma baris yanlisi birinin yapacagi bir hitap degildir Eger Hz Hasan, Muaviye ile savasmak, ya da Demircan’in ifadesi ile “Müslümanlar arasinda meydana gelebilecek bir savasin sorumlulugunu üstlenmemek” [11]amacinda olsaydi, hadiseye cihad olarak bakmasi anlamsiz olurdu Bu durum rivayetlerin aksine Muaviye ile ciddi bir sekilde savasma niyetinde oldugunu göstermektedir Halife savasa istekli olmasina ragmen Kûfeliler onun ile birlikte savasa gitme niyetinde degillerdi Nitekim Belâzûrî ve Isfehanî, Kûfe mescidinde Hz Hasan’in halki cihada davet ettiginde hiç kimsenin olumlu cevap vermedigini, herkesin susup kaldigini söylemektedir[12] Hz Hasan’in asker toplamakta zorlandigini gören Hz Ali taraftarlarindan Tay Kabilesi’nin lideri Adiyy b Hatem et-Taî, Kays b Sa’d b Ubâde, Ziyâd b Sa’sa’ et-Teymî, Ma’kil b Kays er-Riyâhî devreye girerek mescitte halka yaptiklari konusmalarla Kûfelileri halifeye destek vermeye çagirdilar Burada vurgulanan tema ise imamlarini yalniz birakmamalari gerektigi idi[13] Ama Kûfeliler, hiç de bu kanaatte degillerdi Onlar, yukarida da arzetmeye çalistigimiz gibi artik bu kabil savaslardan yorgun düsmüs ve barisin bir an önce gelmesini arzulamaktaydilar[14] Öte taraftan Hz Hasan, Kûfelilerin kendisine destek vermek istemediklerini anlayinca amillerine yazarak asker talebinde bulundu [15] Bütün bunlardan sonra Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden 40000 kisilik bir kuvvet olustu[16] Adi geçen bu sehrin askeri potansiyeli dikkate alindiginda söz konusu rakamin çok da büyük olmadigi anlasilmaktadir Rivayetlerin aktardigi rakamlarin en yüksegi olan 40000 kisinin dogru olduguna inansak bile bu rakamin içerisinde çevre yerlesim birimlerinden gelen askerlerin varligini da kabul etmemiz gerekir En kötü ihtimalle bunun 1/4’ünün disardan geldigini varsaysak bile Kûfe kökenli askerlerin 30000 kisi oldugu gerçegi ile karsi karsiya gelmis oluruz Bu rakam da Kûfe’nin asker potansiyelinin ancak yarisini teskil etmektedir[17] Toplanan askerlerin hepsinin de Hz Hasan’i destekledigini, onun basarili olmasini istedigini veya ayni hedefe varmaga çalistigini söylemek de mümkün degildir Aksine Hz Hasan’in ordusu birbirinden oldukça farkli kitlelerden olusmaktaydi Bu kitlelerin ilkini Muaviye ve Haricîlerle yapilan savaslarda yorgun düsen, yakinlarini bu savaslarda kaybeden ve artik savasmak istemeyen kitle olusturuyordu ki bu kitle ordunun çogunlugunu teskil etmekteydi Ordusunun ikinci önemli kuvvetini ise haricîler olusturmaktaydi[18] Sayilari hakkinda net bilgilere sahip olmamakla beraber, bunlarin Sabât’ta[19] çikardiklari karisikligi dikkate alacak olursak, önemli bir kuvvet olduklarini düsünebiliriz Bu orduda yer almalarinin nedenine gelince; Muaviye’yi kafir olarak gördükleri için onunla savasmak istiyorlardi Babasi Hz Ali’yi tekfir etmis olmalarina ragmen yeni halifeyi kafir olarak hala degerlendirmiyor, en azindan onun hakkinda henüz bir karara varamadiklari anlasiliyor Sabat’ta baristan bahsettigi esnada Haricîlerin kendisine daha önce babanin sirke girdigi gibi sen de sirke girdin demeleri[20] de bu kanaatimizi destekliyor Eger onu daha önce kafir olarak degerlendirmis olsalardi böyle bir cümleyi sarf etmelerinin bir anlami kalmazdi Ordudaki üçüncü kitleyi ise Hz Hasan’i yürekten destekleyen kimseler olusturuyordu Sayilari Muaviye ile savasin kaderini tayinde etkili olamayacak kadar az olan bu insanlar çogunlukla Hemdân kabilesi ve Rebia’nin bazi kollarina mensup idiler Nitekim Hz Hasan, Sabat’ta saldiriya ugradiginda bunlar tarafindan korunmustur Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden gelen bu askeri güçten sonra, Hz Hasan, yukarida zikrettigimiz sorunlarin da farkinda olarak, Mugire b Nevfel b el-Hâris b Abdulmuttalib’i Kûfe’de yerine vekil birakarak[21] Muaviye ile savasmak üzere sehirden ayrildi Deyru Abdurrahman’a geldiginde 12000 kisilik bir öncü birligi olusturdu ve basina da Ubeydullah b Abbâs’i geçirdi[22] ve kendisine Enbâr yöresine gitmesini, Muaviye’yi orada karsilamasini, yaptigi her iste Kays b Sa’d b Ubâde ve Saîd b Kays el-Hemdânî’ye danismasini, her gün kendisine haber göndermesini, öldürülmesi durumunda yerine Kays b Sa’d’in geçmesini, onun da öldürülmesi durumunda Saîd b Kays’in yerine geçmesini emretti[23] Öncü kuvvetlerinin hemen arkasindan hareket eden Hz Hasan, Deyru Ka’b’i geçerek oradan da Medâin’e yöneldi Sabat’a gelinceye kadar ordusunu sürekli gözledigi ayni amaca sahip olmayan böyle bir ordu ile savasmanin kendisini basariya götürmeyecegi sonucuna vardigi anlasilmaktadir Bu yürüyüs esnasinda zihninde baris fikri de, bir ihtimal olarak, belirmis olmalidir Gerek hazirlik asamasinda, gerekse Sabât’a gelince kadar yolda geçen zaman zarfinda hiç baristan bahsetmemis olmasi bu ihtimalin yolculuk esnasinda düsünüldügünü göstermektedir Burada yaptigi konusmada bu ihtimali dile getirmesi,[24] Haricîlerin, küfrüne hükmetmelerine neden olmustur [25] Hatta rivayetler bu konusma üzerine haricîlerin birbirlerine “Hasan daha önce babasinin küfre girdigi gibi küfre girdi” dedigini aktarmaktadir[26] Hz Hasan’in küfrüne hükmeden Haricîlerden, içlerinde Abdurrahman b Abdullah b Ebî Cu’âl el-Ezdî’nin de bulundugu bir gurup onun çadirina saldirip, esyasini yagmalamakla yetinmemis[27] kendisini de öldürmeye çalismistir[28] Bu saldiri esnasinda bir taraftan da “Daha önce babanin sirke girdigi gibi sirke girdin ey Hasan” diye bagirmaktan da geri durmuyorlardi[29] Birinci suikast girisiminden sag kurtulmayi basaran Hz Hasan’i bu gurubun sag birakma niyetinde olmadigi anlasilmaktadir Çünkü atina atlayip olay yerinden uzaklasmak isterken, Haricîlerden el-Cerrâh b Sinân adindaki bir sahis tarafindan durdurulmus, atinin yularina yapisilarak babasi gibi dinden çiktigi yüzüne haykirilmistir Bununla da yetinmeyen Cerrah, Hz Hasan’a saldirmis onu atindan düsürmüs, kiliçla öldürmeye yeltenmistir Hasan, orada bulunanlarin yardimiyla bu suikast girisiminden ancak yarali olarak kurtulabilmistir[30] Hz Hasan kendisine düzenlenen suikast girisiminden Hemdan ve Rebia kabilelerine siginarak kurtulabilmistir Bu kabileler onun etrafinda canli bir kalkan olusturarak kendisini, Muhtar es-Sekafî’nin amcasinin valilik yaptigi, Medain’e[31] getirmislerdi[32] Nevbahti ve Isfehanî, Hz Hasan’a suikast girisiminde bulunuldugunu, yarali olarak kurtuldugunu ve yarasinin Medain’de tedavi edildigini söylerken burada ne kadar kaldigi hakkinda bilgi vermemektedirler[33]Bu bosluk Bagdadî tarafindan doldurulmustur Bagdadî onun Medain’de 40 gün kadar kaldigini söylemektedir[34] Bu hadiseye ragmen kaynaklarimiz Haricîlerin Hz Hasan’in ordusundan ayrildigina dair en ufak bir bilgi aktarmamaktadirlar Dolayisiyla Hz Hasan’in Medain’e gitmeye karar vermis olmasi Haricîleri bir beklentiye sevk etmis olmalidir Belki de onlar, gelisen bu son durumdan sonra Hz Hasan’in Muaviye ile savasa devam edecegini tahmin etmekteydiler |
Cevap : Orta Çağ |
04-22-2009 | #15 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Orta ÇağHz Hasan’in Muaviye ile Baris Imzalamasi Muaviye’nin Irak’a gelisi, zaten bir arada zor duran Hz Hasan’in ordusunun maneviyatini daha da bozmustur Çünkü bu ordu yukarida da vurgulamaya çalistigimiz gibi bir birine düsman ve aralarinda bir çok savas meydana gelmis olan farkli kümelerden olusuyordu Kûfeli askerlerin bu özelligini gayet iyi bilen Muaviye, Irak’a gelir gelmez bu orduyu dagitmanin yollarini aramaya basladi Buna Hz Hasan’in öncü kuvvetleri komutani Ubeydullah b Abbas ile baslamayi uygun buldu ve kendisini yarisi pesin, yarisi Kûfe’de ödenmek üzere 1000000 dirhem karsiliginda saflarina katmayi basardi[1] Yakubî, Ubeydullah’in Muaviye’nin saflarina sekiz bin kisilik bir grup ile katildigini söylemektedir[2] Isfehanî ise tek basina ve gece gizlice katildigini, sabahleyin ordunun sabah namazina kalktiginda kendilerine imamlik yapmak üzere onu aradiklarini ve bulamadiklarini, bunun sonucunda da Muaviye’ye katildigini anladiklarini, daha sonra kendilerine Kays b Sa’d’in namaz kildirdigini belirtmektedir[3] Ubeydullah’in Muaviye’nin ordusuna katilmasi Hz Hasan’in ordusundaki çözülmeyi hizlandirmistir Ubeydullah, Hz Hasan’in yakin akrabasiydi, Hz Ali’nin amcasinin ogluydu Yakin akrabasinin Hasan’a ihanet edip saf degistirmesi, gönülsüz olarak bu mücadelede yer almis olan, fakat kaçmanin yolunu arayan kitle üzerinde etkili olmus, Muaviye’nin saflarina katilmalarina neden olmustur Ya’kubî’nin Ubeydullah ile 8000 kisinin Muaviye’ye katildigini söylemesi de bu çözülme ile alakalidir Kaynaklar Kays ile beraber 4000 kisinin kaldigini söylemektedirler Öncü kuvvetlerinin tamami ise yukarida da ifade ettigimiz gibi 12000 kisi idi Dolayisiyla Muaviye’ye 8000 kisi katilmis olmaktadir ki bu Ya’kubî’yi dogrulayan bir rakamdir Ubeydullah’in Muaviye’nin saflarina katilmasiyla Hz Hasan’in ordusunun öncü kuvvetlerinin basina Kays b Sa’d geçmisti Kays, ordusunun hizli bir sekilde dagildigini görmüs, bunun önüne geçmek için [4] Ubeydullah’i ihanetle suçlamis agir hakaretlerde bulunmustur[5] Ancak Kays’in bu girisimleri hiçbir ise yaramamistir Irak ordusunda Muaviye’nin bekledigi çözülme hizla sürmektedir Kays’in ordusunda bulunan sadece siradan askerler degil, Kûfe’nin ileri gelenleri de Muaviye’ye giderek ona biat etmislerdir Hatta bunlardan bazisi temsil ettikleri kabileler adina biat etmekteydiler[6] Kûfe’deki durum da savas alanindan çok farkli degildi Meclisî, savasa gitmeyip Kûfe’de kalan insanlarin da Muaviye’ye mektuplar yazarak onu sehre davet ettigini söylemektedir[7] Dolayisiyla Hz Hasan sadece ordusunun üzerindeki kontrolünü yitirmekle kalmamis, ayni zamanda Kûfe’yi de yitirmisti Zaten bunu anlamasi da çok fazla sürmeyecektir Öte taraftan Ibn A’sem el-Kûfî’nin de belirttigi gibi Kays b Sa’d, bütün gayretlerine ragmen, ordusunun yasadigi çözülmenin önüne geçmeyi basaramayinca durumu Hz Hasan’a bildirdi[8] Kays’dan gelen mektup, Hz Hasan’in moralini daha da bozdu ve Kûfelilere asagidaki konusmayi yapti: “Ey Iraklilar babam Ali’yi savasa ve tahkime zorlayanlar sizlerdiniz Sonra ona muhalefet edenler (yine) sizler oldunuz Sonra bana geldiniz Muaviye gelince ileri gelenleriniz ona biat ettiler Beni kendim ve dinim hususunda aldatmayiniz”[9] Ibn A’sam’a göre ise konusmanin metni su sekildedir: “Ey Iraklilar siz benimle ne yapmak istiyorsunuz Iste Kays’in mektubu, sizin ileri gelenlerinizin Muaviye’ye katildiklarini yaziyor Vallahi bu sizin tek kötülügünüz degildir Babami tahkime zorlayanlar [yine] sizlerdiniz Bunu kabul edince de ona muhalefet ettiniz Sizi Muaviye ile ikinci kez savasmaya çagirinca buna yanasmadiniz Sonra ona, Allah’in kendisine uygun gördügü sey oldu Sonra bana itaat edip isyan etmeyeceginize dair biat edenler yine sizlerdiniz Biatinizi aldim ve bu amaçla hareket ettim, bu hareketimde neyi amaçladigimi Allah bilir Olan yine sizden oldu Ey Iraklilar sizden çektigim yeter Bana dinim hususunda eziyet etmeyiniz Ben Müslüman bir kimseyim Hilafeti Muaviye’ye birakiyorum”[10] Bu konusmanin içeriginden Hz Hasan’in içinde bulundugu haleti ruhiyenin ipuçlarini yakalamamiz mümkündür Yine yukaridaki ifadeler Hz Hasan’in Sabât’ta yaptigi konusmanin sadece bir ihtimali dile getirdigini göstermektedir Öte taraftan Ubeydullah’i kendi tarafina çeken Muaviye, Hz Hasan’in ordusuna son darbeyi vurmak için Busr b Ebî’l-Ertât komutasinda bir orduyu Kays b Sa’d’in üzerine sevk etmisti[11] Kays ile Busr arasinda meydana gelen savasta, Busr büyük bir yenilgiye ugramakla kalmamis, Samlilardan pek çok kimse öldürülmüstü[12] Bunun üzerine Muaviye, Ubeydullah b Abbas’i saflarina kattigi metotla, Kays’i da kendisine baglamak istedi ve ona da Ubeydullah’a yaptigi teklifin aynisini yapti Ancak Kays, bu teklifi kabul etmeyip, siddetle reddetti[13] Kays’i kendi tarafina çekmeyi basaramayan Muaviye, onun komutasindaki 4000 kisilik kuvveti büyük bir ordu ile kusatti Dineverî, Muaviye’nin Kays b Sa’d’i kusattigi esnada, Abdullah b Âmir’in de Medain’de bulunan Hz Hasan’i kusattigini, Hz Hasan’in kusatmayi yarmak amaciyla harekete geçmek istedigini, ancak askerlerini savasa gönderemedigini ve onlarin isteksizligini gördükten sonra da Abdullah b Âmir’e, Muaviye ile sulh yapmak istedigini belirttigini aktarmaktadir[14] Bagdadî ise Hz Hasan’in bütün bu olanlara ragmen bu zor karari yalniz basina vermedigini ordusunun ileri gelenleri ile istisarede bulunduktan sonra Muaviye ile baris yapmanin hem kendisi ve hem de askerleri için daha dogru olacagi neticesine vardigini ve onunla anlasmak için harekete geçtigini söylemektedir[15] Ibnu’l-Esîr, Bagdadî’nin belirttigi bu istisareyi aktarmakta ve Hz Hasan’in arkadaslarina asagidaki konusmayi yaptigini söylemektedir: “Andolsun, Samlilar hakkindaki kanaatimiz eskisi gibi devam ediyor ve hiçbir süphe ve pismanlik duymus degiliz Samlilar ile selamet ve sabirla çarpisip duruyoruz Ancak sonunda selamet büyük bir düsmanliga dönüsecektir Bu sabir da zaten [simdiden]eleme dönüstü Çünkü sizler Siffin savasina giderken dininizi dünyanizin önüne almis bulunuyordunuz Bunun arkasindan siz öldürülen iki kisi arasinda kaldiniz Bir kesim Siffin’de öldürüldü ve siz onlarin da intikamini almaya çalisiyorsunuz Geri kalanlariniz ise zaten kaçip gitmistir Aglayanlariniza gelince; onlar da bize isyan etmis durumdadir Biliniz ki Muaviye bizi hiçbir izzet, seref ve adalet yönü bulunmayan bir hususa çagirmistir Eger ölümü tercih edecek olursaniz hemen Muaviye’nin bu teklifini kesinlikle reddeder ve onu Allah’in hükmü ve kiliçlarinizin agziyla muhakeme ederiz Eger dünya hayatini tercih edecek olursaniz bu hususta rizanizi aliriz” Hz Hasan’in bu konusmasi üzerine orada bulunanlarin hepsinin bir agizdan, hayatta kalmak istediklerini bagirdiklari rivayet edilmektedir[16] Bu konusma sonrasinda oradakilerin verdigi cevaplar da Hz Hasan’in arkasindaki destegi tamamen yitirdigini, baris disinda yapacagi bir seyinin kalmadigini ortaya koymaktadir Hz Hasan’in arkasindaki destegi yitirdigi için hilafeti Muaviye’ye devretmek zorunda kaldigini bize gösteren baska veriler de bulunmaktadir Sadece Sünnî kaynaklar degil Siî kaynaklar da Hasan’in hilafeti devretmesinin en önemli nedeninin, arkasindaki destegi yitirmis olmasi gerçegi oldugunda hem fikirdirler Örnegin Siî dünyanin en önemli bilginlerinden biri olan Müfid, Hz Hasan’in etrafinda hemen hemen hiç kimsenin kalmadigini, tam bu esnada Muaviye’nin kendisine baris teklif ettigini söylerken,[17] Tabersî de buna katilmaktadir[18] Yine bir baska Siî müellif olan Meclisî de hilafet devrinin temel nedeninin güç kaybi oldugunu vurgulamakta ve asagidaki haberi aktarmaktadir: Hz Hasan kusatma altinda iken “Zeyd b Vehb el-Cüheynî, kendisine bundan sonra ne yapmayi düsündügünü sordugunda cevabi söyle olmustur: Vallahi Muaviye’nin benim için bu insanlardan daha hayirli oldugunu düsünüyorum Bu insanlar benim taraftarim olduklarini söylüyorlar, fakat beni öldürmek istiyorlar, malimi yagmaliyorlar Vallahi Muaviye’den kendim ve ailem için bir güvence alip, canimizi ve malimizi kurtarmam savasmamdan daha hayirlidir Vallahi Muaviye ile savasacak olursam, bunlar beni bogazimdan tutarak kendisine teslim edeceklerdir”[19] Yillar sonra Medine’ye gelenler Hz Hasan’i, iktidari Muaviye terk ettigi için elestirince onun baris antlasmasinin gerekçesi olarak “Kûfelilerin savasmak istememeleri”ni zikretmesi[20] söz konusu antlasmasinin yegane nedeninin güç kaybi oldugunu açik bir sekilde ortaya koymaktadir Ibn Miskeveyh, Hz Hasan’in arkasindaki destegi yitirmesi kadar Kûfe’de kalanlara da güvenmemesini gerekçe olarak zikretmektedir Ona göre; Hz Hasan, hilafeti Muaviye’ye teslim etmeden kisa bir süre önce ordusuna yapmis oldugu asagidaki konusma da bunu ortaya koymaktadir “Ey Iraklilar! Sizden gördügüm üç sey beni yaralamistir Babami öldürmeniz, beni yaralamaniz ve malimi zorla gasp etmeniz”[21] Bütün bu gerçeklere ragmen kimi tarih yazicilari olaya tamamen dinî bir veche kazandirmaya çalismaktadirlar Örnegin; Ibn Arabî Müslümanlar arasinda bir savasin meydana gelmemesi için Hz Hasan’in, hilafeti Muaviye’ye devrettigini söyledikten sonra, Hz Peygamber’in “Benim bu oglum seyyiddir Allah bununla iki Müslüman kitlenin arasini bulacaktir ” dedigini aktarmakta ve onun bu gaybî habere binaen savasmak istemedigini ve bu yüzden Muaviye ile baristigini söylemektedir Kalkasandî de bu anlasma ile Hz Peygamberin bir mucizesinin gerçeklestigini söylemekte,[22] söz konusu hadise atifta bulunmaktadir[23] Ancak yukarida da ifade etmeye çalistigimiz gibi eger Hz Hasan gerçekten böyle bir hadisi bildigini ve bu hadis ile amel edip bunun sonucu olarak, Muaviye ile savasmak niyetinde olmadigini kabul etsek, savas için asker toplamasini, askerlerini Muaviye’nin üzerine göndermesini, hatta bu iki ordu arasinda savasa meydan vermesini ve bu savasta bazi insanlarin ölümüne sebep olmasini izah edemeyiz Bize göre; Hz Hasan’i temize çikarmak için ortaya atilmis olan bu iddia dogru olmus olsaydi, onun Kûfe’den hiç hareket etmeksizin hilafeti Muaviye’ye devretmesi gerekirdi Nitekim, Hz Hasan’in ta Medain’e kadar gelip hilafeti burada Muaviye’ye teslim etmesinin hiçbir mantiki gerekçesi bulunmamaktadir Yine Kûfelilere hitaben yapmis oldugu konusmalar bizim bu kanaatimizi hakli çikarmaktadir Hz Hasan basindan beri vurgulamaya çalistigimiz gibi son derece zeki, akli basinda ve gelecegi görebilen bir devlet adami idi Binlerce insanin ölümüne veya eziyet ve sikinti çekmesine engel olmak için hilafeti Kûfe’de Muaviye’ye teslim etmek ona en uygun düsen tavir olacakti Evet Hz Hasan hilafeti Muaviye’ye devretme niyetinde olmadigi ve onunla savasi düsündügü gibi bunda basarili olabilecegi ümidi de tasiyordu Ama sartlar onu baris masasina oturmak zorunda birakmistir |
|