Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
osmanlı, tarihi

Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Osmanlı Tarihi




MUHTASAR OSMANLI DEVLETI TARIHI
Bazi tarihçilere göre Osmanli Devletinin kurucusu Osman Bey'in babasi Ertugrul Gazi, Onun babasi Gündüz Alp (Veya Süleyman Sah) Onun babasi Kaya Alp, Onun babasi Gündüz Alp'tir Bu soylu aile Oguz Türklerinin 24 boyunun en soylusu olan Kayi asiretinin reisi olarak bulunuyordu Osman Bey'in babasi Ertugrul Gazi, Selçuklu Sultani Sultan Alâaddin tarafindan Bizans sinirina bir uç beyi olarak tayin edilmisti Ertugrul Gazi'ye yurt olarak verilen yer bugünkü Bursa, Kütahya ve Bilecik vilâyetlerinin sinirlarinin birlestigi yerdir Sonradan Sögüt kasabasi Bizans'tan alinarak merkez yapilmistir Selçuklu Devletinde Uç Beyliklerinin vazifesi devletin sinirini korumak ve Hiristiyanlara karsi cihat etmektiErtugrul Bey 1281 senesinde vefat etti Yerine çok üstün kabiliyetlerinden dolayi ailenin en küçük oglu olmasina ragmen ittifakla Osman Bey seçildi ve Uç Beyi olduOsman Bey üstün siyaset ve savas kabiliyeti ile komsulari bulunan Bizans tekfurlari ile zaman zaman dostluk kurdu, bazan da savasti Kisa zamanda Bizans'tan hüyük topraklar elde ettiBursa ve Iznik fetholundu Yarhisar ve Karacahisar tekfurlari ile birlik kurdu Bunun üzerine Osman Bey, Iznik üstüne yürüdü 1288 de Karacahisar'i ele geçirdi Kalenin kilisesi camiye çevrilerek Osman Bey adina hutbe okundu ve kadi tayini yapildi Osman Bey, Bilecik ve Yarhisar kalelerini aldi (1299) Yarhisar tekfurunun kizi Nilüfer'le oglu Orhan Bey'i evlendirdi Birinci Murad ile Süleyman Pasa bu evlilikten dünyaya geldiler Osman Bey 1299'da bagimsizligini ilân etti Gazilere timarlar verdi Kalelere subasi, dizdar ve kadi tayin etti1301'de Yenisehir ile Yundhisar'i aldi ve Yenisehir'i merkez yaptiBundan sonra Yenisehir çevresindeki köy ve kasabalari alan Osman Bey, 1303'de Iznik'i kusatti Bursa tekfurunun topladigi birligi dagittiSonra da bu Sehri aldi (1326) Osman Bey, Bursa'nin fethinden sonra ayni senede vefat ettiOsman Bey'den sonra yerine oglu Orhan Bey geçti Orhan Bey de fetihlere devam etti Bizanslilardan Iznik ve Izmit'i aldi Iznik kusatmasi sirasinda kalenin yardimina gelen Bizans ordusu yenildi ve Karesi Beyligi, Osmanlilarin eline geçti Bizans Imparatoru olmak isteyen Kantakuzenos'a yardim gönderildi Sonra sirasiyle Çimbi Kalesi, Gelibolu, Bolayir, Malkara, Çorlu ve Tekirdag ele geçirildi Ankara ahilerden alindiOsmanli Devletinde para ilk defa bu devirde basildiOrhan Gazi 1362'de ölünce yerine oglu I Murad geçti Ankara ahileri' Sehire hâkim oldular I Murad hemen Ankara üzerine yürüdü ve sehri geri aldi (1363) Sonra Çorlu ve Lüleburgaz'i ele geçirdi Kumandanlarindan Evranos Bey ve Haci Ilbeyi de Malkara, Kesan, Ipsala, Dedeagaç ve Dimatoka'yi Osmanli topraklarina kattilar Lala Sahin Pasa da Edirne'yi aldi Filibe ve Gümülcine de Osmanlilarin eline geçti Bunun üzerine Haçlilar Edirne'ye yürüdüler Fakat Haci Ilbeyi Haçlilari perisan ettiSonra Kizilagaç, Yanbolu, Ihtiman, Samokov, Aydos, Karnabat, Sozapol ve Hayrabolu alindi Bulgar Krali, Osmanli himayesine girdi Kizkardesi Prenses Marya'yi I Murad'a verdiÇirmen'de Sirplar yenilgiye ugratilinca (1371), Sirp despotu Osmanlilara baglandi ve yilda 50 okka gümüsle, savaslarda yardimci asker vermeyi kabul etti (1381) I Murad, sonra Bursa'ya döndü Oglu Bayezid'i,Süleyman Sah'in kiziyla evlendirdi Kütahya, Tavsanli, Simav ve Emet gelinin çeyizi olarak Osmanlilara verildi Aksehir, Yalvaç, Yenisehir, Karaagaç ve Egridir Hamidoglu Hüseyin Bey'den satin alindi 1385'de Timurtas Pasa, Istip, Manastir ve Ohri'yi ele geçirdi Bulgaristan'da Sofya ve Nis Osmanli hakimiyetine geçti Sirp Krali ve Bosna Krali, Hirvat ve Arnavut Prensleri, Osmanlilara karsi birlesti ve 30000 kisilik bir kuvvetle, Timurtas Pasa'yi Plosnik'te yendilerBundan yararlanmak isteyen Avrupa'lilar, Haçli Birligi kurdularI Murad, daha Haçlilar birlesmeden Ali Pasa ile Bulgar Kralini ve Dobruca Prensinin kuvvetlerini yenerek onlarin Haçlilarla birlesmesini önledi (1388) Sonra I Murad Rumeli'ye geçti ve iki ordu Kosova'da karsilasti Haçlilar yenildi Savastan sonra I Murad bir Sirpli tarafindan sehid edildi (1389) Yerine oglu Bayezid geçtiI Murad'in ölümünden faydalanmak isteyen Anadolu'da Aydinogullari, Saruhanogullari, Germiyanogullari, Menteseogullari, Hamidogullari Beylikleri, Osmanlilara savas açtilar 1389'da Yildirim Bayezid,onlarin Anadolu'daki hâkimiyetlerine son verdi Bir sene sonra da Karamanlilar'la, Beysehir'i Osmanlilara birakmak sartiyle baris yapildi Yildirim Bayezid, 1396'da Istanbul'u kusatti Bu kusatma yeni bir Haçli seferine sebep oldu Nigbolu'da savas Haçlilarin yenilgisiyle sonuçlandiSonra Istanbul kusatmasina devam edildi Anadolu Hisari yapildi Istanbul kusatmasm vezir Ali Pasa'ya birakan Yildirim, Anadolu'ya geçerek,Konya'yi Osmanli topraklarina katti Kadi Burhaneddin'in ülkesi ve Malatya ele geçirildiYildirirn Bayezid, Anadolu'da bulundugu sirada "Boucicant" kumandasinda bir donanma Istanbul'a yardima geldi Istanbul'u Türklerin kusatmasindan kurtardi ve sehir yakinindaki kaleleri geri aldi Yildirim Bayezid buna çok üzüldü 1400'de Istanbul'u yeniden kusatti Bu defa da Timur'un Anadolu'ya girmesi kusatmayi kaldirmasina sebep oldu Anadolu'ya giren Timur, Sivas'i alarak yagmaladi Oradan Dogu Anadolu ve Suriye'ye döndü Yildirim ordusunu topladi ve 1402'de Timur ile Ankara'da karsilasti Savas Bayezid'in yenilmesi ve esir olmasi ile sonuçlandi 1403'de Yildirim Bayezid öldü Onun ölümünden sonra, ogullarindan Süleyman Rumeli'de, Isa Çelebi Balikesir'de Mehmed Çelebi Amasya'da ve Musa Çelebi Bursa'da padisahlik ilân ettiler Sonunda Çelebi Mehmed tek hâkim durumuna girdi Fakat 1421'de vefati üzerine yerine oglu Il Murad geçti Kardesi Mustafa'nin isyanini bastirdi Bizans'i kusatti Venediklilerle savasti Egriboz'a ve Mora'ya akinlar yapildi 1430'da Selânik, Venediklilerden alindi Eflak ve Sirbistan yeniden Osmanli Devletine baglandi (1437) Hamidili, Tasili, Konya, Beysehir alindi Il Murad tahti oglu Mehmed'e birakti Bu ise Haçlilarin yeni saldirilarina sebep oldu Il Murad, Osmanli ordusunun bayna tekrar geçerek Haçlilari Varna'da yendi ve yeniden padisah oldu 1448'de bir Haçli ordusunu da Kosova'da yendi Il Murad buradan Arnavutluk'a bir sefer yapti Akçahisar kusatildi, fakat alinamadi1451'de Il Murad ölünce yerine oglu Mehmed padisah oldu Il Mehmed, Rumelihisarn yaptirorak Istanbul'u kusatti 53 gün süren bir kusatmadan sonra sehri fethetti (29 Mayis 1453) Sirbistan ve Mora ele geçirildi Ege'de Limni, Tosoz, Midilli, Imroz ve Egriboz Osmanlilarin eline geçti Fatih Sultan Mehmed sonra 1461'de Trabzon Rum Imparatorlugu'na son verdi Kirim'daki Ceneviz Kolonileri ele geçirildi Kirim Osmanli Devletine baglandi 1473'de Akkoyunlular'a karsi sefere çikildi Fatih Sultan Mehmed Otlukbeli'nde Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'i kesin olarak yendi Firat Nehrine kadar bütün Anadolu, Osmanlilarin eline geçti 1474'de Karaman Beyligi'ne son verildi 1480'de Gedik Ahmed Pasa, Italya'nin fethi için çikti Otranto Kalesi'ni ele geçirdi Fatih'in ölümü üzerine Italya'nin fethi mümkün olmadi Fatih 1481'de Misir seferine çikti Fakat Gebze'de öldü Yerine oglu Bayezid geçti Cem Sultan Bayezid ile mücadele etti Gem Sultan Rodos sövalyelerine, oradan da Papa'ya sigindiNapoli'de 1595'de öldü Cem Avrupa'da bulundugu sirada, Bayezid önemli seferlere girismekten çekindi Bayezid zamaninda Hersek ve Bogdan Osmanli hâkimiyetine girdiMemlüklar'la Çukurova'da 1485'de baslayan savaslar alti sene sürdü Savaslar Tunus hükümdarinin araciligi ile sona erdi Çukurova'da Osmanlilarin eline geçirdigi yerler, Mekke ve Medine vakfi oldugundan,Misirlilara geri verildi Mora'da Inebahti, Modon, Koron ile Adriya kiyilarindaki Draç Limani ele geçirildi Sah Ismail, sii mezhebiyle iliskisi dolayisiyle, Sah Kulu isminde bir kimse vasitasiyla, Anadolu'da isyan kartti Asiler, Hadim Ali Pasa kumandasindaki orduya yenildiler Bayezid'in son zamanlarinda ogullari arasinda saltanat mücadelesi basladiYeniçeriler, kahramanligina ve cesaretine hayran olduklari Yavuz Selim'in tarafm tuttular 1512'de Bayezid, tahti Selim'e birakmak zorunda kaldiYavuz, Anadolu'da büyük bir nüfuz sahibi olan sii'lere karsi harekete geçti Devlete isyan eden 40000 kisiyi öldürttü Sonra da Sah Ismail'e savas açti Çaldiran'da yapilan savasta, Sah Ismail yenildi Dogu Anadolu Osmanlilarin eline geçti Sonra Dulkadirogullari'mn ülkesi ile Maras ve Elbistan fethedildi Memlüklar önce Merci Dabik'da (1516),sonra da Ridaniye'de (1517) yenildiler Suriye, Misir ve Hicaz Osmanli idaresine geçti Yavuz Sultan Selim yeni sefer için Edirne'ye giderken Çorlu'da öldü (1520) Yerine oglu Süleyman hükümdar olduMisir'da "Canberdi lsyani" bastirildi Belgrad ve Rodos Osmanli topraklarina katildi lohac;'ta yapilan savasta Macar ordusu yenildi Macaristan Osmanli Devleti'ne bagli bir krallik haline getirildi 1529'da Viyana kusatildi Fakat sehir alinamadi Osmanli ordusunun çekilmesinden sonra, Avusturya'lilarin Budin'i tekrar almaya tesebbüs etmeleri üzerine Kanuni 1532'de Alman Seferine çikti Avusturya topraklari yagmalandi Avusturya'lilar ile 1533'te baris yapildi Sadrazam Ibrahim Pasa Iran'a gönderildi Sonra kendisi de hareket ettiTebriz ve Bagdat alindi Bundan sonra Akdeniz seferleri basladi Venedik'e savas açildi Kanuni karadan, Barbaros Hayreddin ise denizden hareket etti 1537'de Korfu Adasi kusatildi, fakat alinamadan geri dönüldü Bir yil sonra da Barbaros Preveze'de, Hiristiyan donanmasini yenerek Osmanli Imparatorlugu'nun Akdeniz hâkimiyetini sagladi Bu sirada Misir Valisi Hadim Süleyman Pasa, Hint Okyanusu'nda Portekizlilerle savasti 1540 yilinda Macaristan bir Türk eyaleti haline getirildi 1543'te Barbaros Hayreddin Pasa, Fransa Krali I François'e yardim etmekle görevlendirildi Barbaros, Osmanli donanmasina katilan Fransiz donanmasiyla birlikte, Nis'i bombardiman etti Bu arada Kanuni de Estergon Kalesi'ni aldi Ertesi sene de Iran üzerine hareket edildi Sah Tahmasp, padisahin karsisina çikmaya cesaret edemedigi için, birçok kale alindi1552'de Sah Tahmasp yeniden saldirdi Osmanli ordusu, Nahçivan'a kadar ilerledi Sonra geri dönüldü Sâhin elçisi gelerek baris yapilmasini istedi Azerbeycan, Dogu Anadolu, Irak Osmanlilarda kaldi Kanuni 1566'da Zigetvar Kalesi'ni almak üzere yola çikti Kusatma devam ettigi sirada öldü Ölümünden kisa bir süre sonra da kale alindi Yerine oglu Selim geçti Selim zamaninda Kibris ele geçirildi (1570) Osmanli donanmasinin büyük bir kismi, Inebahti'da Haçlilar tarafindan yok edildi IlSelim 1574 yilinda vefat edince, yerine oglu Ill Murad geçti Sokullu Mehmed Pasa sadrazamlikta birakildi Iran'la 12 yil süren savaslar, Osmanlilarin üstünlügü ile sonuçlandi 1590'da Istanbul Anlasmasi yapildiTebriz, Karabag, Gence, Kars, Tiflis, sehrizor, Nihavend, Luristan Osmanli hâkimiyetine geçtiOsmanli - Avusturya savaslari yeniden basladi ve Osmanli Devleti'ne bagli olan Erdel Kraliyla, Eflak ve: Bogdan Voyvodalari da Avusturya Imparatoru Rudolf ile birleserek, Osmanli Devleti'ne isyan ettiler Bu savaslar sirasinda Ill Murad öldü Yerine oglu Mehmed geçti (1595)1596'da Egri Kalesi alindi Hâçova'da Avusturya ordusu yenildi Bundan sonra Kanije Kalesi alindi 1601'de Avusturya'lilarin kaleyi geri almak için giristikleri saldirilar, Tiryâki Hasan Pasa'nin basarili savunmasi karsisinda bir sonuç vermedi Sonra Estergon Kalesi alindi Erdel, Eflâk ve Bogdan tekrar Osmanlilara baglandi 1606'da Avusturya ile Zitvatorak Anlasmasi yapildi Egri, Kanije, Oyvar Osmanlilara geçtiAvusturya savasi devam ederken Ill Mehmed öldü Yerine
oglu IAhmed geçti 1603'te Osmanlilar Avusturya savaslari ile ugrasirken, Iran Sahi Osmanli topraklarina saldirdi Iran savaslarinin bu ikinci safha" sina da, Istanbul'da yapilan bir antlasmayla son verildi Iran'lilar her yil Osmanlilara iki yüz yük ipek vermeyi kabul ettiler Sah Abbas 200 yük ipegi vermeyince, Iran'a tekrar savas açildi Bu defa bir basari elde edilemedi 1618'de yapilan yeni bir antlasma ile savaslara son verildi Bu arada Anadolu'da Celâli Isyânlari basladi Devleti Aliyye zayiflamaya yüz tuttu Askeri basarilar azaldi Karayamci, Deli Hasan, Tavil Ahmed,Kalenderoglu, Canbuladoglu gibi Celâli reisleri, senelerce merkez idâresine ve kapikulu askerlerine karsi savastilar Bu isyanlar Kuyucu Murad pasa zamaninda bastirildi I Ahmed'den sonra tahta geçen I Mustafa,hâstaydi Bu yüzden tahttan indirildi Yerine Il Osman pâdisah olduIl: Osman zamaninda Lehistan kazaklarinin Osmânli topraklarina saldirmalari yüzünden meydana gelen savasa Il Osman da katildi Il Osman bu savasta yeniçerilerin disiplinsizligini gördü ve onlari ortadan kaldirmaya, yeni bir askeri teskilât kurmaya karar verdi Yeniçeriler isyan ettiler 1622'de Il Osman tahttan indirildi ve öldürüldü Yerine ikinci defa I Mustafa getirildi I Mustafa kisa bir süre sonra tahttan indirilerek yerine IV Murad padisah oldu Iran'la savas yeniden basladi 1624'de Bagdat Iran'lilar tarafindan ele geçirildi Anadolu'da Abaza Mehmed Pasa Isyani, Istanbul'da ise Kapikulu Ocaklari'nin isyani çikti IV Murad siki bir disiplin kurdu ve kanli temizlik hareketleriyle asayisi yeniden sagladi Devlet nizamina bir çekidüzen verdikten sonra, birinci Iran seferine Cikti Revan'i Iran'lilardan geri aldi Ikinci Iran seferinde de Bagdat'i ele geçirdi IV Murad 1640'da ölünce, yerine kardesi Ibrahim geçti1645'de baslayan Girit Savasinda, Hanya Kalesi alinmakla birlikte adanin büyük bir kismi Venediklilerde kaldi Venedikliler donanmalariyla Osmanli kiyilarina saldirdilar Bu arada Sultan Ibrahim tahttan indirildi,yerine oglu IV Mehmed geçti Istanbul'da kapikulu ocaklari, Anadolu'da Celâli isyanlari ve Girit'te toprak kayiplari devam etti 1656'da Köprülü Mehmed Pasa sadrâzâm oldu Köprülü Mehmed Pasa, IV Murad devrindeki gibi Osmanli Devletine eski kudretini kazandirdi Istanbul'daki âsiler temizlendi Venedikliler üstüne yüründü Venedik donanmasi yenilerek adalar geri alindi Sonra Osmanli Devletine isyan etmis olan Erdel Krali üstüne bir sefer yapildi Yanova Kalesi ve daha bazi kaleler alindi Abaza Hasan Pasa isyani bastirildi 1661'de Köprülü Mehmed Pasa'nin ölümünden sonra yerine oglu Fazil Ahmed Pasa sadrâzâm oldu Avusturya'ya savas açildi ve Köprülü Fazil Ahmed Pasa, "Serdâr-i Ekrem"tâyin edildi Uyvar ele geçirildi 1664'de Zerinvar Kalesi alindi Fazil Ahmed Pasa sonra Girit'e hareket etti Kandiye Kalesi ele geçirildi ( 1669)Bazi küçük kaleler Venediklilerde kalmak sartiyle Girit Adasi Osmanli Devletine geçti Kazaklara saldiran Lehistan'a karsi bir sefer yapildiKamaniçe Kalesi ele geçirildi Fazil Ahmed Pasa 1676'da öldü ve yerine Kara Mustafa Pasa sadrâzâm oldu Ruslarin eline geçmis olan Çehrin Kalesi geri alindi1683'de Avusturyâ'ya savas açildi Viyana ikinci defa kusatildi Kirim Haninin ihâneti yüzünden, Viyana'nin yardimina gelen Lehistan Krali Osmanli ordusunu yendi Avusturya, Venedik ve Lehistan Osmanli Devletine karsi birlesti Daha sonra bu ittifaka Rusya da katildi Osmanli Devleti yenildi 1699'da imzalanan Karlofça Antlasmasiyla Tamyvar disinda kalan bütün Macaristan Avusturya'ya, Mora Venedik'e, Podolya ve Kamaniçe Lehistan'a, Azak Kalesi de lstanbul Anlasmasiyle Rusya'ya biraki1di (1700)Düzen yeniden bozuldu Istanbul'da ve Anadolu'da birçok isyan çikti IV Mehmed tahttan indirildi Karlofça ve Istanbul Antlasmalariyla ugranilan kayiplarin giderilmesi için tesebbüse geçildi Isveç Krali'nin Osmanli topraklarina siginmasi ve yardim istemesi sebebiyle 1710'da Osmanli Devleti, Rusya'ya savas açti Sadrazam Baltaci Mehmed Pasa mandasindaki Osmanli Ordusu Prut'ta Rus Ordusunu yendi Savastan sonra yapilan Prut Antlasmasiyle (1711) Istanbul Antlasmasi uyarinca Ruslara verilmis olan yerler geri alindi Sonra Venedik'e savas açildi(1714) Karlofça Antlasmasiyla Venedik'e geçmis olan Mora ve öteki ada1ar geri alindi1716'da Avusturya ile savas basladi ve büyük kayiplar verildi Avusturya'lilar Tamyvar'i ve Belgrad'i ele geçirdiler 1718'de Pasarofça Antlasmasiyle savaslara son verildi Sonra Lâle Devri basladi (1718 - 1730)Matbaa da bu devirde açildi 1723'de baslayan Iran savaslarinda, Kafkasya ve Irak'a sinir olan Iran topraklarinda önem!i yerler Osmanli ordusunca ele geçirildi Savasa 1727'de Hemedan Antlasmasiyle son verildi Il Sah Tahmasp tahta geçince, Osmanlilara geçen Hemedan ve Tebriz'i geri aldi Istanbul'da Patrona Isyani çikti Ibrahim Pasa öldürüldü Ill Ahmed tahttan indirildi Yeni padisah I Mahmud zamaninda da savaslara devam edildi Bu sirada Ruslar Azak kalesini aldilar ve Kirim'i isti1â ettiler Kirim Sehirlerinden Bahçesaray, Akmescid, Gözleve Ruslar tarafindan tahrip edildi Avusturya da Osmanli Devletine karsi savas açti Osmanli kuvvetleri bu savaslar sirasinda, özellikle Avusturya cephesinde düsmana basariyla karsi koydu 1739'da Belgrad Antasmasiyla, Belgrad ve Semendire tekrar Osmanlilara geçti Avusturya ile baris yapilmasindan sonra Rusya da baris istedi Antlasmaya göre; Azak Kalesi yikildi ve her iki devletin tasarrufundan çikti Rusya'nin Karadeniz ve Azak Denizinde savas ve ticaret gemisi bulundurmayacagi kabuledildi Fransa'ya büyük imtiyazlar verildi Bu defa yine Iran gailesi çiktiIran Sahi Sii'ligin de Kâbe'de, dört sünni mezhep yaninda temsil edilmesi için özel bir yer istedi Osmanli Devleti bu istegi kabul etmediginden, lran ile yeniden savas basladi (1742) bu savaslar Osmanli Devletinin kazanmasiyla sonuçlandi 1768'de Rusya ile yeni bir savas basladiOsmanli ordulari agir yenilgilere ugradi Kirim, Eflak, Bogdan Ruslar tarafindan istilâ edildi Mara Rumlari Osmanli Devleti aleyhine ayaklandiCesme'deki Osmanli donanmasi, Rus donanmasi tarafindan yakildi 1774'de bu savaslar Küçük Kaynarca Antlasmasi i1e son buldu Bu antlasma geregince; Kirim Osmanli Devletinden ayriliyor, Aksu irmagi iki devlet arasinda sinir oluyor, Kafkasya'da bir kisim toprak Ruslara birakiliyordu Bu senelerde yine Akka'da ve Arabistan'da isyanlar çikti1783'de Ruslar Kirim'i tamamen aldilar Bu arada Osmanli Devletinde askeri istilah1ara girisildi Mühendishanei Bahri Hümayun açildi 1787'de Kirim'in yeniden alinmasi için Rusya'ya savas açildi Avusturya da hemen Rusya'ya yardima kostu Osmanli ordulari iki cephede savasmak zorunda kaldi Avusturya'ya karsi basarili sonuçlar alindi Fakat Rusya karsisinda savaslar basarisizlikla sonuçlandi Fransiz devrimi ve Osman1i Prusya Ant1asmasi, Avusturya'yi savasi durdurmak zorunda birakti Avusturya ile Zistovi Antlasmasi imzalandiAntlasma geregince Avusturya Osmanlilardan aldigi topraklari geri verdi 1792'de Osmanli Rus savasi Yas Antlasmasi ile sona erdi Özi Rusya'ya birakildi Rusya da savaslar sirasinda isgal etmis oldugu kale ve sehirleri geri verdiOsmanli Devleti Kirim'i alma isteginden vazgeçtiBu savaslar devam ederken, Osmanli tahtina Ill Selim geçti Selim sehzadeliginde ve padisahligi dönemindeki iki büyük savasta, Osmanli ordularinin Avrupa devletlerinin ordularina göre geri kaldigini gördü Yeniçeri Ocagindan ayri, "Nizam-i Cedid" adinda yeni bir ordu kurdu Yeniçeri Ocagi, Topçu ocagi, Humbaraci ocagi ve Timarli Sipahiler ile donanma yeniden düzenlendi Londra, Paris, Viyana, Berlin gibi Avrupa'nin büyük baskentlerinde devamli elçilikler kuruldu 1789'da Misir Fransa'nin saldirisina ugradi Misir kolaylikla Fransizlar tarafindan isgal edildi Bu isgal karsisinda Osmanli Devleti önce Rusya, sonra da Ingiltere ile, Fransa'ya karsi anlasti Fransizlar tarafindan isgal edilmis olan adalar geri alindi1799'da Napolyon, Suriye'yi almak için Akka Kalesini kusatti Fakat yenilerek Misir'a geri çekildi Bundan sonra da Osmanli Ingiliz kuvvetlerine karsi koyamadi ve Misir'i bosaltti 1806'da Ruslar Eflak - Bogdan'a saldirdilar Ingiltere Osmanli Devletini Rusya ile barisa zorlamak için, donanmasi Çanakkale Bogazindan geçirerek Istanbul önlerine gönderdiFakat bu tehdit, bir sonuç vermedi Ingiliz donanmasi geri çekilmek zorunda kaldi Ingilizler Misir'a çikarma yapti Rus donanmasi da Bozca ada'yi ele geçirdi Bu sirada Istanbul'da Kabakçi Isyani çikti Ill Selim tahttan indirildi ve öldürüldü Yerine IV Mustafa geçti Fakat Alemdar Mustafa, IV Mustafa'yi tahttan indirerek, yerine Il Mahmud'u geçirdiKendisi de sadrazam oldu Yeni bir ordu kuruldu ve adina "Sekban-i Cedid" denildi Yeniçeriler Babiâli'yi basarak, Alemdar Mustafa'yi öldürdüler (1808) Âsiler bu arada Il Mahmud'u tahttan indirerek yerine IV Mustafa'yi padisah yapmak istediler Fakat Il Mahmud kardesi IV Mustafa'yi öldürttü Sekban-i Cedid de kaldirildi Bu sirada Osmanli Rus savasi devam ediyordu Rusçuk, Yergögü ve Nigbolu'yu alan Ruslar Lofça'ya girdiler Savasa 1812'de Bükres Antlasmasi ile son verildi Prut irmagi iki devlet arasinda sinir kabul edildi Anadolu siniri da degismedi Eflak Bogdan Osmanli Devletine geri verildi Mora Rumlari ayaklandi Bütün Mora âsilerin eline geçti Mora ve Girit valilikleri Mehmed Ali Pasa'ya verildi Mora'da âsilerin eline geçmis olan sehir ve kasabalar geri alindiBuna Ingiltere, Rusya ve Fransa tepki gösterdi 1827'de bu üç devlet Navarin'de Osmanli - Misir donanmasini yakti Rusya da savas ilân ettiRuslar Eflak ve Bogdan'i aldi Kalas, Ibrail, Isakçi, Tolçi, Maçin ve Silistre Kalelerini ele geçirdiler ve Edirne'ye kadar ilerlediler Dogu Anadolu'da da Erzurum'a kadar geldiler 1829'da Edirne Antlasmasi yapildiDogu Anadolu'da Anapa, Poti, Ahiska Ruslara birakildi Rumeli'nde isgal edilen yerler Osmanlilara geri verildi 1830'da Osmanli Devleti, bagimsiz bir Yunan Devleti'nin kurulmasini da kabul etti Cezayir Fransa tarafindan isgal edildi Misir Valisi Mehmed Ali Pasa da isyan etti Misir ordusu Kütahya'ya kadar ilerledi Mehmed Ali Pasa'ya karsi Il Mahmud Rusya'dan yardim istedi 1833'de Kütahya barisi yapildi Buna göre : Suriye Valiligi Mehmed Ali Pasa'ya, Adana Valiligi de Ibrahim Pasa ya verildi 1839'da Misir'la yeniden savas basladi Nizip'te Osmanli ordusu yenildi Bu arada Il Mahmud öldü Yerine oglu Abdülmecid geçtiAvrupa devletleri, Mehmed Ali Pasa'ya çok baski yaptilar Suriye Valiligini terkettirdiler Bogazlar 1841'de bütün savas gemilerine kapatildi 1839'da Tanzimat Fermani ilân edildi ve bu ferman birçok yenilikler getirdi Böylece Osmanli Imparatorlugu'nda Tanzimat Devri basladiBu arada Lübnan meselesi ortaya çikti 1846'da Lübnan Fransa'nin müdahalesiyle iki kaymakamli hale geldi Yine bu siralarda Eflak ve Bogdan'da ihtilâller çikti Osmanli Devleti bu hareketleri Rusya'nin yardimiyla bastirdi Avusturya'ya isyan ederek Osmanli Devletine siginan Macar mülteciler, Avusturya ve Rusya'nin bütün baskilarina ragmen, onlara teslim edilmedi 1853'de Kirim Savasi basladi Osmanli Devleti Tuna boyunda tek basina, Kirim'da ise Fransa ve Ingiltere ile birleserek, Rusya'ya karsi savasti 1856'da Paris Antlasmasiyla savas sona erdi1860'da Fransa, Lübnan ve Suriye'ye birlikler gönderdi Lübnan için yeni bir nizamname hazirlandi Bu sirada Abdülmecid öldü ve yerine Abdülaziz geçti, Onun tahta geçmesinden sonra, Balkanlarda yeni karisikliklar oldu Osmanli Devleti, Balkanlarin isteklerini kabuI etmedi ve isyan bastirildi Isyanin bastirilmasindan sonra Girit'te ayaklanma oldu1868'de bir fermanla, Girit'in yeni düzeni ilân edildi1876'da Abdülaziz tahttan indirilerek, yerine V Murad geçirildi VMuradin akli dengesi bozuktu 90 gün sonra onun da yerine Il Abdülhamid geçirildi Sirbistan Osmanli Devletine karsi savas ilân etti Sonra Karadag da Sirbistan'a katildi Osmanli ordulari, Abdülkerim Nadir Pasa ve Muhtar Pasa kumandasinda, Sirbistan ve Karadag ordularini yendiler Sirp ordusu, Cernayev'in tesvikiyle Prens Milan'i Kral iIan ederek,savasa yeniden basladi Osmanli ordusu, Sirplari tekrar yendi Osmanli Devleti, Rusya'nin istegi üzerine savaslari durdurdu 23 Aralik 1876'da Istanbul'da konferans basladi Ayni gün, Osmanli Devleti I Mesrutiyeti ilân etti Konferans bir karar alinamadan dagildi Sonra 1877 - 1878 Osmanli Rus savasi çikti Savaslar, Balkanlarda ve Anadolu cephesinde yapildi Ruslar, Ayastefanos ve Erzurum'a kadar ilerlediler Önce Ayastefanos, sonra da Berlin Antlasmalari imzalandi Abdülhamid Han, Meclis-i Mebusan'i dagitarak idareyi eline aldi Berlin Kongresi baslamadan önce de Ingiltere, Kibris'i isgal etti Avusturya, Bosna - Hersek'i Fransa Tunus'u, Ingiltere de Misir'i aldi Dogu Rumeli eyaleti de Bulgaristan'a baglandi (1885)Albay Bassos kumandasinda 10000 Yunanli,Girit'e çikti Girit müslümanlari öldürülmeye baslandi 1891'de Albay Bassos, adayi Yunan Krali adina ele geçirdigini ilân etti Yunanistan, Rumeli sinirinda Osmanli sinirina saldirdi Bu saldirilar karsisinda, Osmanli Devleti Yunanistan'a savas açtiEdhem Pasa kumandasindaki Osmanli ordulari, birçok savasta Yunan ordularini yendi Yunanistan baris istemek zorunda kaldi ve 1897'de Tanbul Barisi imzalandi Bir müddet sonra Girit de Osmanli Devletinden ayrilmis oldu Makedonya'da 1902'de ihtilâl çikti Il Abdülhamid Han,Hüseyin Hilmi Pasa'yi Selânik, Manastir ve Kosova müfettisi tayin etti1908'de Mesrutiyet yeniden ilân edildi Çok geçmeden de Il Abdülhamid Han tahttan indirildi Bu ise Osmanli Imparatorlugu'nun yikilmasi için atilan son adim oldu Italya, Trablusgarp'a saldirdi Oniki ada Italyan donanmasi tarafindan isgal edildi Trablusgarp ve oniki ada, Italya'ya birakildi Osmanli ordulari, dört Balkan devleti karsisinda yenilgiye ugradi Balkan devletleri, Çatalca'ya kadar geldiler 30 Mayis 1913'de Londra'da imzalanan antlasmaya göre; Midye - Enez hatti Osmanli Devletinin siniri oldu Edirne, Bulgaristan'da kaldi Girit de elden çikti Bir müddet sonra Osmanl! Devleti, Kirklareli ve Edirne'yi geri aldi Balkan savaslarindan sonra, Birinci Dünya Savasi çikti Osmanli Devleti, Almanya'nin yaninda Fransa, Ingiltere ve Rusya'ya kary savasa girdi (11 Kasim 1914) Savas 4 yil sürdü Anadolu'da Ruslara, Irak, Suriye, Filistin ve M!sir'da Ingilizler'e kary savayldi Almanya, Avusturya ve Bulgaristan ile birlikte Osmanli Devleti de, Ingiltere - Fransa karsisinda yenik düstü 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanarak savaslara son verildi Bu sirada V Mehmed Resad ölmüs ve yerine IV Mehmed Vahidüddin padisah olmustu Mütarekeden sonra Ittihat ve Terakki ileri gelenleri, memleketi terk ettiler Itilâf devletleri, Istanbul'a girdi Kars Ermeniler, Ardahan Gürcüler, Antalya Italyanlar, Izmir Yunanlilar, Urfa,Antep, Maras ve Adana Fransizlar tarafindan isgal edildiBu arada Anadolu da yeni bir- idare olusturuldu 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi toplandi Elde kalan topraklarin müdafaa ve korunmasi, Meclis tarafindan deruhte edildi 1908'de Abdülhamid Han'in tahttan indirilmesinden sonra, devlet idaresinde hiç fonksiyonu kalmayar padisahlik, 1 Kasim 1922'de kaldirildi Osmanli Hanedaniin bütün fertleri için yurt disina çikarilma kanunu yapildi ve Osmanli ailesinin bütün fertleri, Türkiye'yi terkettilerOsmanlilarin saltanati bir tek sülaleden gelen tarihin en uzun ömürlü saltanati olmustur Osmanli Devletinin kurucusu bulunan Osman Beyin idareyi ele aldigi tarih olan 1281 tarihinden saltanatin kaldirildigi tarih olan 1922 yilina kadar tam 641 sene saltanatlari devam etmistir Osmanlilar ayrica Yavuz Sultan Selim'in 1516 yilinda halifelik ünvanini da almasindan 1924 yilinda halifeligin kaldirilmasina kadar 407 sene müslümanlarin halifesi sifatini da üzerlerinde tasimislardir Fakat surasi bir gerçektir ki gerek halifelik ve gerekse saltanat Ikinci Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ile tesirini tamamen yitirmis bir mefhum haline gelmistiBu durum göz önüne alinacak olunursa Osmanlilarin halifeligi 393 sene devam etmistir ve Ikinci Abdülhamid Hazretleri ile son bulmustur Ikinci Abdülhamid Hazretleri Hazreti Ebü Bekir radiyallahu anh hazretlerinden itibaren 98 halife bugün son halife olarak bildigimiz Abdülmecid ise 101halifedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



OSMAN GAZI VE BEYLIK
Kaynaklarin, sâlih, dindar, kahraman, cesur ve merhametli bir kimse olarak tanittigi Osman Gazi, üç günde bir yemek pisirtip fakirleri doyurmak, çiplaklari giydirip donatmak, dul ve yetimleri gözetip korumak gibi iyi hasletlere sahip bir kimse idi Hak ve adalete saygili, üstün yeteneklere sahip bir hükümdar olan Osman Gazi, ününü kilicindan ziyade adalet severligi ile saglamisti Feth ettigi yerlerde ser'î hükümlere göre hareket eder, tebeasi arasinda irk, din ve milliyet farki gözetmezdi Güçlü bir komutan oldugu kadar sabirli ve olgun bir idareci idi Yaninda çalisanlar, kendisine karsi büyük saygi gösterirlerdi En zorba kimseler bile onun huzurunda saygi ile hareket ederlerdi O, kuvvet ve zenginlikten ziyade adalete daha çok önem veren, güçlü bir irade ve hosgörüye sahip bir hükümdardi
Osman, Ertugrul Bey'in, Gündüz Alp ve San Yatu (Savci Bey)'den sonra Sögüt'te dünyaya gelen küçük ogludur Ibn Kemâl, onun dogum tarihini Hicrî 652 (M 1254) senesi olarak göstermekte ise de genellikle onun 656 (1258) senesinde dogdugu belirtilir Bununla beraber bu tarihin 650 (1252) veya 657 (1259) oldugunu söyleyenler de bulunmaktadir Sögüt'te dünyaya gelen Osman, Ertugrul Bey'in küçük oglu idi Ertugrul Bey, 93 yasinda vefat edince, onun idaresi altinda bulunan asiretler, gerek kabiliyet, gerekse hareketliligi sebebiyle Osman'in, babasinin yerine basa geçmesini istiyorlardi Gerçi Osman, babasinin son dönemlerinde ona vekâlet etmek suretiyle yönetimle ilgili konularda kardeslerinden farkli bir hüviyete sahip oldugunu ortaya koymustu Kardesleri bakimindan pek büyük bir sikintisi olmayan Osman, amcasi Dündar Bey'le ugrasacaga benziyordu Zira Ertugrul Bey'in kardesi Dündar Bey de birlige reis olmak istiyordu Bu yüzden Osman'la amcasi arasinda ihtilaf (anlasmazlik) meydana geldi Zira, Kayi asiretinden baska bazi asiretler de Dündar Bey'in basa geçmesini istiyorlardi Bununla beraber Osman'in reisligini isteyen taraf daha etkili görünüyordu Bunun için Dündar Bey, reislik arzusundan vazgeçerek Osman'in asiret reisi olmasini kabul etmek zorunda kaldi
Gerçekten, Osman Bey, Ertugrul Gazi'nin vefatindan sonra cesaret, mertlik ve ahlâkî meziyetleri sebebiyle asiret, kavim ve kabileye bas olacak bir vasifta görülmüstü Amcasi Dündar Bey de dahil oldugu halde herkes ona itaat ve bagliligini bildirdi Baslangiçta o, babasinin komsu Rum tekfurlari ile iyi geçinme siyasetine devam etti Asiretin basina geçtigi zaman yirmi üç yasinda bir genç olmasina ragmen, siyaseti iyi bilen, halim selim bir kimse olmakla birlikte, gerçekleri savunma konusunda korkusuz ve cesurdu O, tam bir cihad eri idi Bu sebeple Osman Bey, kisa zamanda etrafinin yigitlerden meydana gelen bir hâle ile çevrelendigini gördü Bu hâlenin içinde Konur Alp, Turgut Alp, Abdurrahman Gazi, Akça Koca, Gündüz Alp, Karamürsel, Saltuk Alp, Samsa Çavus gibi isimler vardi Büyük bir kismi garip ve vatanlarim birakip gelmis olan bu insanlarin, Osman Bey etrafinda toplanmalari, devletin güçlenmesine sebep olmustu Osman Bey, bunlarin tabiî bir lideri durumuna geldi Bundan baska, Osman Bey'in, Uc'lardaki Türkmenler arasinda büyük bir nüfuza sahip olan Seyh Edebali ile yakinlik ve akrabalik tesis etmesi, basta ahiler arasinda olmak üzere Uc'lardaki diger topluluklarin kendisine baglanmasina sebep oldu Böylece Osman Gazi, kendisini hem etrafindaki asiret reislerine sevdirmis, hem de onlarin kendisine bagladigi umutlari bosa çikarmamisti Gerçekten de o, çevresindeki Türkmen komsulari ile mümkün mertebe çatismaya girmemek için gayret sarf ediyordu
Ertugrul Bey'in üç oglu arasinda Osman Bey'e düsen taht, kardeslerini birer saltanat rakibi olarak degil, yeni devletin kurulup gelismesinde müsterek bir gayretle el ele verdiren ve saltanat ihtirasi yerine, feragat, fedakârlik ve basirete götüren bir metod takip etmelerinin sebebi nedir? Ileride tafsilatli bir sekilde anlatilinca görülecegi gibi, Osman Gazi de kendisine yurt ve istiklâl veren Selçuklu sultanina karsi ayni hassasiyeti göstermis, o, hayatta bulundugu müddetçe istiklâlini ilân etmemisti Böylece o, edep ve irfani, sahsî ve nazarî kaliplar halinde birakmayip devlet bünyesinde de ifadesini bulan bir anlayis olarak cemiyete mal olmustu
OSMAN BEY VE AHILIK
Abbasî halifesi en-Nâsir li-Dinillah (575-622/1180-1225) rehberliginde kuruldugu kabul edilen ahilik, kisa zamanda Islâm ülkelerinde tesirini göstermeye basladi Son derece düzenli ve disiplinli olarak çalisan bu teskilât, miladî X asirda genellikle ilk Müslüman Türk devleti kabul edilen Karahanlilar vasitasiyla Türk dünyasinda da boy göstermeye basladi XI asrin ikinci yansindan (1071Malazgirt) sonra, kapilarini Müslüman Türklere açmis bulunan Anadolu'ya, dogudan birçok göçler olmustu Daha önce de Anadolu'nun Urfa'dan (Sanliurfa) baslayarak Adana'ya kadar giden sinirlarindan, zaman zaman giren Abbasî ordulari, Nigde, Nevsehir, Kirsehir, Kayseri, Yozgat ve Ankara bölgelerine akinlar yapmislardi Ordu mensuplarindan bir kismi akinlar sonunda ele geçirilen bu yerlerde bazan da yerlesip kaliyorlardi Özellikle VIII yüzyilin ikinci yansindan itibaren Abbasî ordusunun ayrilmaz bir parçasi durumunda olan Türkler de, bu ordu ile Anadolu'nun içlerine kadar gelmislerdi Türkler, iklim ve jeolojik yapi bakimindan Orta Asya'ya benzeyen Kirsehir yöresini begenerek burayi yerlesim bölgesi olarak seçmislerdi Bundan sonra normal ve isteyerek devam eden göçleri, XIII asirdaki Mogol istilasindan kaçma takib etti Bu istiladan önceki göçlerde daha iyi bir iklime gelme, hayvanlar için daha iyi bir kislak ve yaylak bulma düsüncesi hakimdi Bu sebepledir ki, Mogol baskinindan önce gelenler, daha ziyade göçebe, asker ve hayvan yetistiricisi idi 1225 tarihinden sonra gelenlerin ekonomik ve sosyal durumlari, bu ilk gelenlerden daha farkli idi Zira, korkunç bir katliamdan kurtulmak için gelen bu sonuncular çogunlukla, esnaf, tüccar, zengin ve sanatkârdi Bu yeni göçmenler, geçimlerini saglayabilmek için, yerli ve müslüman olmayan esnafla rekabete girmek zorunda idiler Bu rekabetin kuvvetli, tesirli ve kisa zamanda meyvesini verebilmesi için bunlarin birlesip bir teskilât içinde hareket etmeleri gerekiyordu Bu teskilât, özellikle hayvancilikla ugrasan, baska bir ifade ile atli göçebelerin ihtiyaç duyduklari bir sahaya cevap vermeliydi
BU DIPNOTUN YERI NERESI
Böyle bir çalisma faaliyetinin içinde bulunuldugu sirada yeni bir Mogol tehlikesi bas gösterdi Bu tehlikenin merkez üssü Anadolu idi Daha önce gelip buraya yerlesmis bulunan Müslüman Türkler için büyük bir tehlike olan Mogollara karsi bazi kimselerin farkli sahalarda faaliyette bulundugu görülür Bunlar: Ahi Evran ismiyle bilinen Seyh Nasirüddin Mahmud (ö 1262), Baba Ilyas, Haci Bektas ve Mevlânâ Celâleddin Rumî gibi önemli sahsiyetlerdi Bas gösteren Mogol tehlikesine karsi farkli alanlarda halki irsad etmeye yönelik çalismalardan birisi de esnaf ve sanatkâri bir birlik altinda toplamaya muvaffak olan Ahi Evran tarafindan yapiliyordu Böylece o, sanat ve ticaret ahlâkini, üretici ve tüketici menfaatlerini güven altina almayi, bu vesile ile kötü politik ve ekonomik atmosfer içinde, onlara yasama ve direnme gücü vermeye çalisiyordu Bu yüzden ilk defa Kirsehir'de XIII yüzyilda kurulan ahilik, kisa bir zaman içinde Anadolu'nun hemen her tarafina yayilmis oldu XIV asir Islâm dünyasi ile birlikte Türklük âlemini canli levhalar halinde gözlerimizin önüne seren Ibn Batûta (1304-1369), Anadoludaki seyahatlerinde, kaldigi birçok ahi zaviye ve tekkesinden bahsetmekle kalmaz, onlar hakkinda genis ve doyurucu bilgiler de verir
Anadolu'daki ekonomik ve sosyal hayatin düzenlenmesinde XIII yüzyildan itibaren büyük bir rol oynadigini gördügümüz Ahilik, sanatkâr ve esnaf zümreleri arasinda yayilmis, sosyoekonomik özelligi agir basan bir teskilat olarak görünmektedir Anadolu'nun sosyal ve ekonomik yapisina Müslüman Türk sanatkâr ve esnafinin is ahlâki, insan terbiye ve egitimi, fazilet sahibi olma, sosyal yardimlasma ve dayanismada örnek olma gibi hususlarda etkili olan bu teskilat hakkinda bir hayli bilgiye sahip bulunuyoruz
Osmanli Devleti'nin kurulus hamurunda mayasi bulunan ahiligin oynadigi rol, küçümsenemeyecek kadar büyüktür Gerçekten de Osman Bey'in faaliyetleri esnasinda Anadolu'da ahilik, büyük bir güç olarak faaliyetlerine devam ediyordu Osman Bey, ahi reislerinden olan ve Eskisehir civarinda Itburnu denilen mevkide tekkesi bulunan Seyh Edebali'nin kizi ile evlenmekle ahilerin nüfuzundan yararlanabilmistir Seyh Edebali, o havalinin en itibarli ve sözü dinlenen, kendisine hürmet edilen bir sahsiyeti idi Sam taraflarinda tahsilini ikmal etmis, zengin, tekke ve zaviye sahibi bir kimse idi Herkese yardim eden bir kimse olmakla birlikte fakir ve dervis görünümlü olmayi tercih eden bu zatin damadi olmakla Osman Bey, ahilerin gücünden istifade etmisti Nitekim Seyh Mahmud Gazi, Ahi Semseddin ve oglu Ahi Hasan ile sonradan Osmanlilarda kadi, kadiasker ve vezir olan çandarli (Cendereli) Kara Halil de ahilerden olup bunlarin tamami Osmanli Beyliginin kurulmasinda ve büyümesinde hizmet etmislerdi
Gerçekten, bu dönemde Anadolu'nun sosyal bünyesine hakim olan ulema, dervis, sanatkâr ve kahramanlar kadrosunu bir arada düsünmemiz gerekir Mücahede sevkini ve Islâm birligi susuzlugunu en ileri ve yüksek voltaja ayarlamasini bilen bu iman adamlarinin, Selçuklulara müvazi bir mukadderat çizgisi üstünde yürüyecek olan Osmanli Beyligi'nin kurulusu hadisesine fiilen katilmis olmalari, devletin ve Islâm ümmetinin bir talihi olmustur Öyle ki bir tarafta olgun, sözü dinlenir ve seviyeli bir seriat ulemasi ile beraber yürüyen, Sünnî ve muhtesem bir tasavvuf anlayisinin dogurdugu teskilât; öbür tarafta Âsik Pasazâde'nin, Gaziyan-i Rûm, Abdalan-i Rûm, Ahiyan-i Rûm, Bâciyan-i Rûm dedigi organize ve hamasîdinî teskilât Biraz önce de belirtildigi gibi gerek Osman Bey, gerekse onu takib eden ilk hükümdar ve sehzâdeler ile idare ve devlet adamlari, tasavvuf müessesesinin veya yine bu teskilatin müsterek esaslarina sahip ahiligin gaye, terbiye ve disiplinine göre yetismis, cesur, dinamik, mert ve iç âlemleri kontrollü kimselerdi Bu sebeple yeni devlet, muhtesem oldugu kadar âdil ve müsavatçi bir idare tezgahina, renk, sekil ve ahenk yetistiren bir iç ve dis kuvvetler dengesini dünyaya hediye etmeye hazirlaniyordu
Hem akil hem de imanla desteklenen yeni devlet, adeta tabiatin himayesine kabul edilerek daha ilk yillarda mücahid ve yekpare çehresini kazanmisti Su da var ki, Osman Bey'in etrafini çevreleyen ilim ve hikmet kadrosu, yalniz yasadiklari devrin irfan, iman, ahlâk, idare ve hukuk haritasini çizmiyorlardi Onlarin hizmet ve hedefleri, bir hanedan veya bir zümre ile belirli bir zamana has degildi Bir medeniyet ve ideolojiyi devirler ölçüsünde gerçeklestirmek için genç padisahin sahsinda gelecek han, hakan ve kütlelere yol açip öncülük ediyorlardi
Böylece yeni devlet, tam bir ahenk ve üslup ile ise baslamis, müsterek bir tezgahin basinda, istikbalin dokusunu örmeye ve gelecek zamanlara miras birakmaya hazirlaniyordu
Görüldügü gibi, devleti, bir yandan mantikî, bir yandan da manevî temellere oturtan Osmanlilar, merkezî ve idarî otoritenin, politika ahlâkini kontrol eden bir yardimci kuvvetler halkasi tesis etmekle de icra ve tesriî organlarini hak ve adalet unsurlarinin murakabesine vermis oldular
Gerçekten, Avrupa'nin kuvvetten baska bir güç ve otorite tanimadigi bir dönemde, yeni yeni filizlenip gelisen Osmanli Devleti'nde adalet, hak ve hukuk prensiplerine göre davranip hareket etmek babadan ogula nesilden nesle (neslen ba'de neslin) vasiyet ediliyordu Hoca Saadeddin Efendi (tarihçi, Seyhülislâm), Osman Gazi'nin, oglu Orhan'a olan vasiyetini su ifadelerle nakleder:
"Dilerim ey sahib-i ikbâl u câh
Etme sen cânib-i zulme nigâh
Adl ile bu âlemi âbad kil
Resm-i cihâd ile beni sâd kil
Râh-i cihâd içre edüp ictihâd
Memleket-i Rum'da kil adl u dâd"
Görüldügü gibi Osman Gazi, devlet iç teskilâtinda sakat ve zayif bir taraf birakmamak, bir çatlak ve gedige meydan vermemek için basta devlet adamlari olmak üzere her ferdin kendi durumuna göre Islâm'in arzuladigi adalet anlayisi çerçevesinde hareket etmesini istemektedir Osmanlilarda, nesilden nesile vasiyet edilerek devam eden bu anlayisin sonucu olarak ortaya çikan uygulamaya bakan Gibbons, Osmanlilari sevmemekle birlikte su sözleri söylemekten kendini alamaz:
"Yahudilerin toptan öldürüldügü ve engizisyon mahkemelerinin ölüm saçtigi bir devirde Osmanlilar, idaresi altinda bulunan çesitli dinlere bagli kimseleri baris ve ahenk içerisinde yasatiyorlardi Onlarin müsamahakârligi, ister siyaset, ister halis insaniyet duygusu, isterse lakaydî neticesi meydana gelmis olsun, su vak'aya itiraz edilemez ki, Osmanlilar, yeni zaman tarihinde milliyetlerini tesis ederken dinî hürriyet umdesini (prensibini) temel tasi olmak üzere vaz' etmis ilk millettir Ardi arkasi kesilmeyen Yahudi ta'zibati (iskence) ve engizisyona resmen yardim mesuliyeti lekesini tasiyan asirlar esnasinda, Hiristiyan ve Müslümanlar, Osmanlilarin idaresi altinda ahenk ve baris içinde yasiyorlardi"
OSMAN GAZI'NIN RÜYASI
Osmanli kaynaklan, tamamen ilahî takdirin bir tecellisi sonucunda, Osman Gazi'nin gördügü bir rüya ve buna bagli olarak evliliginden bahsederler Osmanli kaynaklarinda birbirine yakin ifadelerle anlatilan bu rüya, Hammer gibi Bati'li yazarlar tarafindan biraz da hayâl gücü ile süslenerek bir sahne oyunu gibi dramatize edilir
Devrin, egitim, din, kültür, sosyal, ekonomik ve hatta folklorik anlayisi hakkinda fikir vermesi bakimindan bu rüyayi degisik kaynaklardaki anlatilislarini günümüz Türkçesine yakin bir ifade ile buraya almakla dönemin anlayis ve fikrî seviyesi bakimindan bir degerlendirme yapmaya imkan vermis olacagiz
"Osman Gazi biraz aglayip dua ve niyaz eder Derken uykusu gelip uyur Rüyasinda kerameti açik ve belli olan bir seyhin kendi halki arasinda bulundugunu görür Herkes bu seyhe güvenirdi Aslinda onun dervisligi gizli idi Öyle görünürdü Dünyaligi, mali, mülkü ve koyunlari çoktu ilim sahibi bir kimse idi Misafirhanesi devamli herkese açikti Osman Gazi, bu dervise konuk olurdu Osman Gazi rüyasinda bu azizin kusagindan bir ayin dogdugunu ve gelip kendi koynuna girdigini görür Bu ay, Osman Gazi'nin koynuna girince hemen onun göbeginden bir agaç biter ki gölgesi dünyayi tutar Gölgesinin altinda daglar var, her dagin dibinden sular çikar, o sulardan da kimileri içer, kimileri bahçe sular kimileri de çesmeler yaptirir Osman Gazi gelip bunu seyhe haber verir Bunun üzerine seyh Osman'a "Ogul Osman, padisahlik sana ve senin nesline mübarek olsun ve benim kizim Malhun Hatun senin helalin oldu" deyip hemen nikahini kiydi
Âsikpasazâde, Osman Gazi'nin rüyasini yukaridaki ifadelerie anlatirken Nesrî su ifadelerle olayi nakl eder:
"Meger Osman'in halki arasinda aziz bir seyh vardi (Ona) Edebali derlerdi, gayet kemal sahiplerindendi Veliligi, kerameti belli olmustu Halkin itikad ettigi kimse idi Bütün illerde meshur olmustu Rüya ilmini iyi bilirdi Dünyaligi sonsuzdu Fakat fakirmis gibi görünürdü Hatta (kendisine) dervis (fakir) lakabi ile hitab ederlerdi O, bir zâviye yapip gelene ve gidene hizmet ederdi Zaman zaman Osman da onun zâviyesinde misafir olurdu Bir gece Osman Gazi, rüyasinda bu seyhin koynundan bir ay çikarak, gelip kendisinin koynuna girdigini, hemen göbeginden bir agaç bittigini, âlemi tuttugunu, gölgesinde daglarin bulundugunu, bu daglarin dibinden pinarlarin çikip aktigini, kiminin bahçesini suladigini, kiminin çesmeler akittigini görür Osman Gazi, ertesi gün gelip bu düsünü o azize anlatti
Seyh ona "Ya Osman, müjdeler olsun Hak Teâlâ sana ve senin evladina saltanat verdi Bütün dünya evladinin himayesi altinda olacak, hem de kizim Mal Hatun sana helâl (es) oldu" diyerek, hemen kizini Osman Gazi ile evlendirdi Osman Gazi'nin düsünü yordugu sirada, Seyh'in Turgut adli bir müridi de orada bulunuyordu "Ya Osman, sana padisahlik verildi, sükrâne (olarak) bize ne verirsin?" dedi
(Osman) "Sana bir sehir vereyim" dedi
Dervis "Su köycegize de raziyim, bana bir nâme (yazili kâgit, mektup, belge) ver" dedi
Osman Gazi "Ben yazi yazmasini bilmem Bir su kabi ile bir kilicim var (Onlari) nisan olsun diye sana vereyim Benim evladim anlari senin elinde görüp ibka etsinler" dedi
O su kabi ile kiliç onlarin elinde kaldi Simdi dahi padisah olanlar, onu (o köyü) görüp ziyaret ederler, o dervisin evladina nimetler (verirler) ve ihsanlar ederler
Bu Edebali dedigimiz seyh, yüz yirmi yasinda öldü Ömründe, birini gençliginde, digerini de yasliliginda (olmak üzere) sadece iki hatun aldi, ilk hatununun kizini Osman Gazi'ye verdi, sonraki hatunu Taceddin Kürd'ün kizi idi Hayreddin Pasa ile bacanak oldular
Bu menakib, Edabali oglu Mehmed Pasa'dan nakledildi Ayni rüya, Solakzâde tarafindan da su sekilde verilmektedir:
"Osman Han, merhum babasinin yoluna devam ederek, Anadolu'daki kumandanlar arasinda ve gaza meydaninda kendini gösterdi Âlimlere ve seyhlere çok fazla itikadi vardi O zamanin yüce makam sahibi, hal bilen seyhi, Seyh Edebali hizmetine devam ederek onun dua ve hürmetini rica ve istid'a ederdi Bir gece âdeti oldugu üzre, Cenâb-i Allah'a münacatta bulunup hâcet dilerken, kendileri uykuya daldilar Rüya âleminde, Seyh Edebali'nin koynundan bir ayin dogup gelerek kendi koynuna girdigini gördüler Bu ay kendisinin göbeginden nihayeti olmayan bir agaç seklinde biterek dali ve budagi ile bütün dünyayi kusatir Cihan halkinin bir kismi bostan sular, bir kismi ziraat yapar, bir kismi seyran eder, bir kismi da dolasir
Osman Gazi bu güzel yerden uzak kalinca sabah namazini eda edip seyh hazretlerinin huzuruna varir Gördügü rüyayi bir bir anlatir Seyhin bu rüyayi tabir etmesini diler Seyh Edebali biraz kendi iç âlemine baktiktan sonra basini kaldirip Osman Gazi'ye;
"Ey yigit müjdeler olsun! Sana ve senin nesline padisahlik verildi Rüyanda gördügün o ay, koynumdan çikip senin koynuna girdi Sen benim kizimi alip bana damad olacaksin Bundan çocuklarin ve soyun olacak Kiyamete kadar yedi iklimde hüküm süreceklerdir" dedi
Seyh Edebali hemen orada bulunan Müslümanlarin huzurunda kizi Rabia'yi Osman Gazi'ye nikahladi Orhan Gazi bundan dünyaya gelmistir
Daha önce de temas edildigi gibi Osmanli kaynaklari tarafindan tamamen ilahî bir takdirin tecellisi gibi nakl edilen bu rüya, Hammer gibi Batili yazarlarca degisik sekillerde verilir Hammer, benzer rüyalarin görüldügüne dair haberlerin çok eskilere dayandigini ve hemen hemen birçok padisah, hükümdar ve hanedan için böyle rüyalarin görüldügüne dair nakillerin bulundugunu ifade ile söyle der:
"Büyük padisahlarin dogumundan önce gelecekte nail olacaklari (ulasacaklari) güç, kudret ve kuvveti göstermek üzere bu neviden rüyalarin nakli Sark (Dogu) tarihçilerinde zaman zaman görülen bir istir Bununla beraber bu âdet, sadece onlara has bir is degildir Benzer haberler, gerek çagdas, gerekse eski Bati tarihçilerinde de görülür"
Osman Gazi ile ilgili rüya hakkinda böyle diyen Hammer, kendisi de ayni rüyayi degisik ifadelerle anlatmaktan geri kalmaz Bu sebeple biz de Osmanli kaynaklari ile Hammer'in ifadesini karsilastirmak isteyenlere bir kolaylik olsun diye onun verdigi bilgiyi de temel hususiyetlerini bozmadan özet halinde vermek istiyoruz:
Karamanin Adana sehrinde dogmus olan Seyh Edebali, Suriye'de (Sam'da) Fikih (îslâm Hukuku) tahsil ettikten sonra Eskisehir'e yakin Itburnu köyüne gelip yerlesmisti Osman, zaman zaman oraya gelip seyhle görüsürdü Osman bir gece Edebali'nin kizi Malhatun'u görüp âsik oldu Fakat seyh, Osman'in iyi niyetine tam olarak güvenemedigi ve bu genç ile kizi arasinda mevcud olan esitsizligi göz önünde bulundurarak evlenmelerini uygun görmedi Osman, derdini silah arkadaslarina ve komsularina açar Bunlardan biri olan Eskisehir beyi, Osman'in anlatmasi üzerine Malhatuna gönül verir Kizi kendisi için istedi Fakat o da geri çevrildi Edebali, Osman'dan çok Eskisehir Beyi'nin öc almasindan korktugu için, o beyin topraklarini terk ederek gelip Ertugrul bölgesine yerlesti Bu yer degisimi, iki bey arasinda büyük bir düsmanliga yol açti
Bir gün Osman, kardesi Gündüzalp ile birlikte komsusu ve dostu olan Inönü beyinin evinde iken, Eskisehir beyinin müttefiki ve Harman Kaya hakimi olan Köse Mihal ile birdenbire çikageldigi görülür Bunlar, ellerinde silahla Osman'in kendilerine teslim edilmesini istiyorlardi Inönü beyi, gerçek misafirperverligin bu sekilde bozulmasini kabul etmeyerek onlari vermeyecegini söyledi Bu esnada Osman ile Gündüzalp ileri atilip mücadeleye basladilar Eskisehir beyi korkup kaçarken Köse Mihal esir alindi Bunun üzerine Köse Mihal kendisini esir alan bu güçlü insana karsi bir sevgi duydu ve ona tabi oldu Daha sonra Osman, babasinin yerine geçince, Köse Mihal atalarinin dinini birakarak Müslüman oldu O andan itibaren de Osman'in yükselmekte olan gücünün saglam dayanaklarindan biri oldu
Böylece Osman, Rumlar arasinda bir dost kazanmis, ama henüz sevdigi insana kavusamamisti Aradan iki yil geçti Bu iki sene zarfinda kuskular ve süpheler onun yakasini birakmiyordu Ondan sonra Mal Hatun'un babasi, Osman'in sebatkârligindan duygulanarak ilahî bir isaret olarak gördügü rüyayi onun lehinde yorar Buna göre: Osman Gazi, Seyh Edebali'ya misafir olarak gelir Sabirla yatagina girip yatar Uyuyunca su rüyayi görür:
Ev sahibi yaninda yatiyordu Birdenbire ev sahibi Edebali'nin gögsünden bir hilâl çikti Gittikçe büyüyen hilâl tam bir dolunay seklini alinca gelip kendi koynuna girer Ondan sonra yanlarindan bir agaç belirir Bu agaç dallanip budaklaniyor, gittikçe güzellik ve yesilligi artiyordu Dallarin gölgesi, üç kita ufuklarinin nihayetlerine kadar karalari ve denizleri kaplayiverdi Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlar gibi dört büyük siradag silsilesi, bu yapraklar çadirinin dört destegi gibi görünüyordu Agacin kökünden deniz gibi gemilerle örtülmüs olarak Dicle, Firat, Nil ve Tuna fiskiriyordu Kirlar, ekinlerle çevrilmisti Daglar ise sik ormanlarla taçlanmis bulunuyordu Bu daglardan çikan bereketli sular, gül bahçeleri ve servilikler arasinda dolasa dolasa akiyordu Uzaktan kubbeler, ehramlar, dikili taslar, sütunlar, hasmetli kulelerle süslü sehirler görünüyordu Bütün bunlarin zirvelerinde birer hilâl parildiyordu Minarelerin serefelerinden ezanlar, mü'minleri namaza çagiriyordu Tam bu sirada hizla esen bir rüzgâr çikmisti Agacin yapraklarini dünyanin bütün sehirleri üzerine, özellikle iki denizin birlestigi, iki karanin kucak açtigi iki dünyayi çeviren bir halkanin en degerli tasi niteliginde olan Istanbul'a dogru savuruyordu Osman, halkayi (yüzügü) parmagina geçirmek üzere iken uyandi
Böylece, Osman ile Mal Hatun'un birlesmesinden dogacak olan soyun kuvvet ve kudretini tahmin ettirmekte olan bu rüyanin tabiri, genç savasçinin Edebali'nin kizi ile evlenmesinde araya giren engelleri bertaraf ediverdi Dügün söleni, hükümdarlarin dügünü gibi degil, Peygamberin seriatina ve gösterdigi örnege uygun olarak yapildi Iki sevgilinin nikâhini, Edebali'nin müridlerinden müttaki bir zat olan Turud (baska kaynaklarda Turgud) adindaki dervis kiydi
Bu evlilik münasebetiyle olsa gerek ki, Osman Bey, zevcesine (esi) Bilecige bagli Kozagaç adindaki köyün gelirlerini pasmaklik olarak tahsis etmistir Bilahare o da bu hasilati, tekkeye vakf etmistir Bu konuda 985 (1577) senesi tarihini tasiyan ve Bilecik kadisina gönderilen bir hükümde söyle denilmektedir:
"Bilecik kadisina hüküm ki, ecdad-i izamimdan merhum Sultan Osman Han elayhi'rrahme ve'l-gufran, mesayih-i izâmdan Edebâli merhum'un kerimesin tezevvüc eylediklerinde kaza-i mezbûre tabi" Kozagaç nâm karyeyi pasmaklik ihsan etmegin müsârun ileyha dahi karye-i mezbûrenin mahsûlun zâviyesine vakf edüp âyende ve revendeye sarf olunurken hâla karye-i mezkûrede sâkin olan
Tarihlerde, Osman Bey'in zevcesi olarak gösterilen Mal Hatun veya Rabia Hatun, Seyh Edebali'nin Osman'la evlendirdigi, Orhan ve Alaeddin'in annesi olarak belirtilmektedir Halbuki Gazi Orhan Bey'in 724 (1324) tarihli vakfiyesinde "Mal Hatun bint Ömer" kaydinin olmasi bu kadinin Seyh Edebali'nin degil, Ömer Bey'in kizi oldugunu göstermektedir Ayni sekilde birçok tarihteki rivayetlere göre Mal Hatun ve babasi Seyh Edebali, Osman'in vefatindan üç ay önce Bilecik'te vefat etmislerdir Halbuki vakfiyede ismi geçen Mal Hatun, Osman Bey'in vefatindan sonra hâla hayattadir
Mal Hatun, herhalde Osman Bey'in oglu Orhan'in annesi idi Osman Bey'in öbür zevcesi (esi) ve Seyh Edebah'nin kizi olan Bâlâ Hun (Bala Hatun) ise muhtemelen Osman Bey'in oglu Alâeddin'in annesi idi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



OSMAN GAZI'NIN SAHSIYETI
Osmanli tarihinin en dikkate layik sahsiyetlerinden biri olan Osman Bey, bir devlet kurucusu olarak tarih sahnesinin önemli kisilerinden biridir Gerçekten de Selçuklu Bizans hududlarinda tesekkül eden bir uc beyliginin kisa bir müddet içinde büyüyerek tarihin akisini degistirecek bir güç ve kuvvete erismesi, yeni bir din ve kültürün tasiyicisi olarak eski Bizans Imparatorlugunun enkazi üzerinde kurulan yeni devlete Müslüman Türk damgasini vurabilmesi hadisesi, tarihçiler arasinda henüz tam anlamiyla izah edilememis bir mesele halinde münakasa edilmektedir Tarihte benzerine ender rastlanilan bir devletin kurucusu olarak Osman Bey ve ondan sonra gelen haleflerinin sahsî meziyetleri bu gelismede büyük ölçüde rol oynamis görünmektedir nitekim bu konuya dikkat çeken yabanci bir arastirici, Osmanli Devleti'nin kudret kaynagi olarak gördügü üç ana unsurdan birinin hükümdarlarinin sahsiyetleri oldugunu belirtir
Bir devletin gelisip büyümesinde hükümdarlarin kabiliyet, ileriyi görüs, anlayis ve hareketlerinin önemli derecede rol oynadigi bilinmektedir Bu durum, günümüzden önceki asirlarda daha büyük bir ehemmiyet arz ediyordu Bu anlayistan hareketle Osman Gazi'ye baktigimiz zaman, onun gerek siyaset, gerek adalet ve gerekse halkina karsi olan sevgi ve merhamet bakimindan devrine göre özel bir yeri oldugu görülür Bu sebepledir ki tarihler, onun, babasinin yerine geçtikten sonra Karacahisar'daki faaliyetlerinden bahs ederlerken söyle derler:
"Osman, bey ünvanini alip beyligin basina geçtikten sonra ikametgâhi olan Karacahisar'daki kiliseyi camiye çevirdi Bir imam ve hatip tayin etti Bir de her türlü islere bakmak ve halk arasinda meydana gelen davalari hafta sonu olan Cuma günlerinde karara baglamak için bir Molla (Kadi) seçti Kayinbabasi Edebali ve dört silah arkadasi (kardesi Gündüzalp, Turgutalp, Hasanalp ve Aykutalp) ile istisare ettikten sonra, Seyh Edebali'nin talebesi olan Karamanli Dursun Fakih'i imam olarak tayin etti Pazarlarda din ve milliyet farki gözetmeksizin düzeni koruma görevini de ona verdi Bir Cuma günü Germiyan Türk Beyi Alisir'in tebeasindan bir Müslüman ile Bilecik Rum liderine bagli bir Hiristiyan arasinda çikan kavgada Osman, Hiristiyanin lehine hüküm verdi Bunun üzerine bütün ülkede Ertugrul'un oglu Osman'in hak ve adalet severüginden söz edilmeye baslandi Bunun sonucunda da halk Karacahisar pazarina daha çok gelmeye basladi
Sâmiha Ayverdi'nin ifadesi ile "Müslüman Türkler aleyhine hakikatleri degistirmeyi muamele ve âdetleri haline getirmis olan Garpli tarihçiler arasinda bulunan Gibbons, zaman zaman gerçekleri teslimden de geri kalmayarak yakistirmaciliktan vaz geçer Osmanli Imparatorlugu'nun Kurulusu adli eserinde Osmanlilar aleyhinde iftira derecesine varacak sekilde ifadeler kullanan Gibbons, Osman Bey'den bahs ederken su sözleri söylemekten de kendini alamaz: "Osman, etrafini teshir eden icazkâr bir sahsiyetti Öyle bir sahsiyet ki, kabiliyetleri itibariyle kendisi ile rekabet edecek olanlar veya kendisinden üstün olanlar bile maiyetinde seve seve hizmet ederlerdi Osman, isinin erbabi adamlari kullanacak kadar büyük bir adamdi Orta kirattaki bir çok kimsenin yaptigi gibi, rakiplerini aradan çikarmak ve etrafina yalniz kendisinden asagi simalari toplamak suretiyle üstünlügünü meydana koymak ihtiyacini duymazdi Gerek kendini, gerekse baskalarini inzibat altinda tutmayi bilirdi Bir bina kurucu, binasindan belli olur"
Gerçekten, Osman Gazi'nin gerek hak ve hukuk anlayisi, gerekse insanlari belli bir düzen içinde disiplinli bir sekilde çalistirmasini bilmesi, onu zamanindaki birçok idareciden daha üstün bir sahsiyet haline getirmisti Zira bina kurucu binasindan belli oluyordu Bu sebeple olsa gerek ki halk, onun idaresindeki sehirlerin pazarlarinda haksizliga ugrama korkusu olmadan alis verisini yapiyordu Bu da ekonomik bakimdan oldugu kadar sosyal ve idarî bakimdan da komsu ve çevre hükümdarlarin tebeasi bulunanlarin (uyrugunda olanlarin) psikolojik olarak Osman Gazi ile beyligine sempati ve hatta gipta ile bakmasina sebep oluyordu Osman Gazi'nin, çevresindeki bir çok pürüzü ortadan kaldirip hakimiyetini tesis etmesi de bu anlayisla mümkün olmustur Nitekim, Osmanlilar hakkindaki ilk Türkçe kaynak olarak kabul edilen Ahmedî'nin manzum eserinde:
"Oldi Osman bir ulu gâzi kim ol,
Nereye kim vardiysa buldi yol"
seklindeki ifadesinden de anlasildigi gibi Osman Gazi, sahsiyeti, anlayisi, hal ve hareketleriyle bütün islerin üstesinden gelmeyi becerebilen nadir sahsiyetlerdendir Bunun içindir ki vefat edip idareyi oglu Orhan'a biraktigi zaman, babasinin kendisine biraktigi topragin dört mislini ogluna birakmistir 1281'de Ertugrul Gazi'nin ogluna biraktigi miras 4800 km2'den fazla degildi Insan, XVI asirdaki Osmanli Devleti'ni düsündügü zaman bu rakamin üzerinde heyecanla titremekten kendini alamaz Zira bu toprak parçasi, o muazzam devlet için çok basit ve küçük bir parçadan öteye bir mana tasimaz Bu topraklar, Bilecik'in Sögüt ve Bozöyük kazalarini, Kütahya'nin Domaniç kazasini, yani en kuzeyindeki çikintiyi, Eskisehir'den Yarimca nahiyesini, yani Porsuk ile Sakarya arasindaki kismi, Eskisehir sehrini disarida birakip sehrin varoslarini yalayacak sekilde ihtiva ediyordu
Osman Bey'in 1324'te biraktigi miras 16000 km2 olmustur Stratejik fetihlerin hayatî ehemmiyeti bir yana, bu rakamdaki dikkate deger nokta, baba mirasinin 43 yil ugrasilarak üç veya üç buçuk misline çikarilmis olmasidir
Osman Bey 1291'de Karacahisar'i alip Porsuk'a iyice güney sirtini dayamis, 1299'da Bilecik, Yarhisar ve Inegöl fethedilmis, 1302'de Koyunhisar ve 1301'de Yenisehir alinarak Marmara'ya 15, Iznik Gölü'ne 10 km yaklasilmistir 1308'de Lefke (Osmaneli), Gölpazari, Yenipazar, Geyve, Tarakli, Akyazi, bir müddet sonra da Hendek alinmis, Sakarya'nin bütün dogu kiyilari ele geçirilmistir 1313'te Inegöl'ün kuzeybatisindaki Akhisar alinarak Inegöl-Yenisehir feth edilerek Gemlik Körfezi güney kiyilari, Kestel dahil Bursa'nin bütün varoslari Türklere geçmistir
Onun siyasî dehasina isaret eden Hammer, isim benzerliginden yola çikarak Osman Gazi'yi, Allah elçisi Hz Muhammed'in üçüncü halifesi Hz Osman (24-35/644-656)'a benzeterek söyle der:
"Peygamberin üçüncü halifesi olan Osman'dan beri, Islâm kanunlarina bagli bulunan ülkelerin tahtlari üstünde bu isimle hiç bir hükümdar söhret kazanmamistir Bu halifenin, fatih ve kanun koyucu sifaati ile kazandigi nurlu san ve söhret, yediyüz yil sonra, Osman adinin hatirlattigi gibi Ertugrul'un oglunda ve onun daha sonraki kusaklarinda yine parlak bir sekilde gözükecekti"
îleride daha genis bir sekilde temas edilecegi gibi o, devlet olmanin geregi olan kanunlarin yürürlüge konup uygulanmasinda, o dönem için devlet erkâni diyebilecegimiz arkadaçlan ile istisare ettikten sonra karara vanyordu Nitekim Âsikpasazâde'nin ifadesine göre "Bâc-i bazar" denilen pazar vergisinin tarhi böyle bir istisareden sonra olmustur Keza, o dönem ve daha sonraki asirlarda devrine göre fevkalade ileri bir düsüncenin mahsûlü olan "Dirlik" sistemi de yine onun tarafindan uygulanmaya konmustu Toprak sisteminin önemli bir bölümünü meydana getiren timar, Osmanli toprak rejiminin temelini teskil eder Zira bu cemiyette, iktisadî, ictimaî, askerî ve idarî teskilâtlarin tamami büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktadir Toplum hayatinda en küçük vazife sahibinden, devletin basinda bulunan hükümdara varincaya kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar geçimini toprak gelirleri ile temin etmekteydiler Bunun içindir ki Osman Gazi, feth ettigi yerleri silah arkadaslarina dirlik olarak verirken bununla ilgili bazi kanunlar da koyar Nitekim bu konuda Âsikpasazâde'nin ifadesi ile o söyle der:
"Her kime kim bir timar virem âni sebebsiz elinden almayalar Ve hem ol öldügü vakitte ogluna ve eger küçücük dahi olsa vireler Hizmetkârlari sefer vakti olicak sefere varalar tâ ol sefere yarayincaya Ve her kim kanun düzse Allah ondan razi olsun Ve eger neslimden bir kisi bu kanundan gayri bir kanun koyacak olursa edenden ve ettirilenlerden Allah Teâlâ razi olmasin" Bu ifadelerden maddeler halinde su sonuçlari çikarmak mümkündür:
1- Hiç kimsenin timari sebepsiz olarak elinden alinamaz
2- Timar sahibinin ölümü halinde timari ogluna intikal eder
3- Sayet ogul küçükse, sefere gidecek yasa gelinceye kadar onun yerine hizmetkârlarinin sefere gitmesi gerekmektedir
OSMAN BEY'IN SIYASI FAALIYETLERI
Daha önce de temas edildigi gibi, Ertugrul Bey'in vefatindan sonra, Kayi boyunun idaresini üstlenebilecek kudret ve vasifta görülen Osman Bey, 23 yaslarinda iken beyligin basina getirilir Filhakika Osman Bey, babasinin son günlerinde de beylige vekâlet etmekte idi Onun, beyligin basina getirilmesi, alti asirdan daha uzun bir süre yasayacak olan devlete "Osmanli" adinin verilmesine sebep oldu Böylece Hammer'in de isaret ettigi gibi Islâm dünyasinda, UI Halife olan Hz Osman'dan sonra bir Osman daha tarih sahnesine çikiyordu
Beyliginin ilk dönemlerinde Kastamonu Uc beylerinden Çobanogullari ile irtibati olan ve hatta bir bakima onlara bagli oldugu söylenen Osman Bey'in, Çobanogullarinin gazâ faaliyetlerini durdurmalari üzerine harekete geçip gazaya devam ettigi belirtilmektedir
Osman Bey'in, Uc'larda gazâ faaliyetlerine baslayip liderligi eline geçirmesi, kudret ve nüfuzunun günden güne artmasina sebep oldu Bununla beraber o, babasi Ertugrul Bey'in Rum tekfurlari ile iyi geçinme siyasetine itina gösteriyor, onlarla dostane münasebetleri devam ettirmek için azamî derecede gayret sarf ediyordu Fakat bazi Rum tekfurlari onun güçlenmesinden kusku duyup rahatsiz olmaktaydi Bu sebeple "Imdi bunlari bu vilayetten çikarmazsaniz veya kovmazsaniz ahir (son) pismanlik fayda vermez" gibi sözler söylüyorlardi Bu tekfurlar içinde özellikle Inegöl tekfuru, komsu tekfurlara Osman Bey'in ileride kendileri için büyük bir tehlike olacagini bildiriyor ve Osman Bey'e bagli Türk kabilelerine bir takim zararlar vermekten geri kalmiyordu Bunun üzerine Inegöl'ün zaptina karar veren Osman Bey, bir miktar kuvvet ile kaleyi almak için yola çikar Inegöl tekfurunun Ermenibeli'nde pusu kurdugu ögrenilmesine ragmen Osman Bey, pusu kurmus ve gücü bilinen bu kuvvetli düsman ile çarpismaktan çekinmez Bu çarpismada Osman Bey'in yegeni ve kardesi Saru Yatu'nun oglu Bay Koca sehid düser Bu sehid, muharebe sahasina yakin olan ve adi geçen yerin alt taraflarinda Hamza Bey köyü arazisinde harap bir kervansaray yaninda defn edilir Bu savastan birkaç gün sonra Inegöl'e yakin bir mesafedeki Kolaca kalesi basildi, ahalisi teslim oldu ve kale zapt edildi Asikpasazâde'nin ifadesine göre hicretin 684 (1284) yilinda meydana gelen bu hadise, Osman Gazi'nin ilk fethidir Bu olay, Inegöl tekfurunun Karacahisar tekfuru ile ittifakina sebep oldu Bir müddet sonra Osman Bey, Domaniç civarinda Inegöl tekfuru ile yeniden karsilasir Karacahisar tekfurunu da yanina alan Inegöl tekfuru bu sefer yenilmekten kurtulamadi Osman Bey, bu muvaffakiyetten sonra Karacahisar'i feth etti Bununla beraber Osman Bey'in kardesi San Yatu da bu savasta sehid düstü(1288) Saru Yatu'nun naasi, Sögüt'e getirilerek orada babasi Ertugrul'un türbesine defn edildi Bu muharebe esnasinda Karacahisar beyinin en genç kardesi Latos (veya Kalanos) da öldürüldü
Osman Bey, özellikle Karacahisar'in fethinden sonra siyasî bir sahsiyet kazanmis görünmektedir Nitekim o, bu basarisindan dolayi Anadolu Selçuklu Sultani'nin kendisine gönderdigi hâkimiyet (beylik) sembollerini (alamet) alarak bir sancak beyi durumuna geldi
Gerçekten, Selçuk hükümdari Giyasu'd-Din Mes'ud, umumî siyaseti cümlesinden olarak uc beylerini taltif ettigi sirada Osman Bey'e de bir ferman göndererek ona Sögüd'ü temlik etmis idi Feridun Bey Münseati'nda belirtildigine göre Sögüd'ün temlik ve iktasini gösteren ferman 683 (1284) tarihini tasimaktadir Keza 688 (1289) tarihini tasiyan ve Kara Balaban Çavus ile gönderilen ikinci ve daha kapsamli fermana göre artik o, Uc Beyi olmustur Fermanla birlikte kendisine tug, alem, kiliç ve gümüs takimli at gibi hediyeler de gönderilmisti Bu fermanda Sögüt ve Eskisehir'in ilhaki ile teskil olunan sancaga Osman Sah Bey'in tayin edildigi ve o siralarda Selçuklu hükümetince alinan mirî vergilerin tamamindan muaf oldugu bildirilerek söyle deniyordu:
" Bir sancaklik yer itibariyle saadetimden müsarünileyhe taklid edüp verdim ve buyurdum ki, sol ki mukteday-i zat-i adalet simattir mesned-i emânet ve eyalette kemâl-i vekar ve sekine birle temekkün ve karar eyleyüp mefhumun siâr ve disar edünüp serr-i zâlimi, mazlumdan def ve ates-i mezâlimi ruy-i zeminden ref etmesine cidd ve cühd gösterüp fevaidinden behremend olmaga çalisip zaman-i hükümette vadi' (alçak) ve serifgani (zengin) ve fakir, alim ve cahil, karib ve baid (yakin ve uzak) müsafir ve mücavire cümleten yeksan bakup"
Osman Bey, 691 (1291)'de Eskisehir civarinda bulunan Karacahisar'i aldiktan sonra Mudurnu taraflarinda bulunan Samsa Çavus ve kardesi Sulamis ile de görüserek bir plân hazirlar Buna göre kendisi ile tesrik-i mesai etmis olan Harmankaya Rum Beyi Köse Mihal da olmak üzere Sakarya vadisindeki Sorkun (veya Sorgun köyü), Tarakli Yenicesi, Mudurnu ve Göynük taraflarina akinlar yaparlar
Osman Bey'in, günden güne yeni topraklar elde edip basari kazanmasi, çevredeki Rum tekfurlarini oldukça tedirgin etmeye baslar Bu sebeple bunlar, Osman Bey'i ortadan kaldirma çarelerini aramaya basladilar Bununla beraber savas ve çatisma olmaksizin Mudurnu ve Göynük taraflarina yapilan akinlar üzerinden tam yedi sene geçti Bu müddet esnasinda Osman Bey, kuvvetlerini iyi bir disiplinle yetistirmekten geri kalmiyordu Böylece gün geçtikçe durumunu kuvvetlendiriyordu Fakat civarda bulunan Bizans tekfurlarinin da ona karsi olan düsmanliklari artiyordu O zamana kadar her sene asiretin kiymetli esyasini kendi kalesinde muhafaza etmekte olan Bilecik tekfuru bile Osman Bey'in düsmanlari arasina girip onlarin saflari arasinda yer almisti Köse Mihal, kizinin dügünü esnasinda bu dügüne davet edilen Rum beylerini Osman Gazi ile baristirmak istedi ise de bunda muvaffak olamadi Aksine onlar, Osman Bey'in dostu olan Köse Mihal'i de kendi taraflarina çekmek istediler Bu arada da Osman Bey'e karsi bir suikast plani hazirladilar Bu suikastin uygulanmasi için Yarhisar (Yenisehir ile Lefke yani Osmaneli arasinda) tekfurunun kizinin dügünü uygun bir firsatti
Bilecik'in, Osman Gazi tarafindan fethi ile sonuçlanacak olan bu dügünde, zaman, mekan ve uygulama için uygun sartlarin bir araya gelmesi neticesinde bir suikast plâni hazirlandi Buna göre Yarhisar tekfurunun kizi ile evlenecek olan Bilecik tekfuru dügününe Osman Beyi de davet eder Suikast plâni da bu esnada gerçeklestirilecektir Fakat Osman Bey'i dügüne dâvete gelmis olan Harmankaya Rum Bey'i Mihal, Osman Bey'i durumdan haberdar etmis ve kendisi için hazirlanan suikasti bütün teferruatiyla ona anlatmisti Bunun üzerine dâveti kabul eden Osman Bey, karsi tedbir aldi Bu gaye ile Osman Bey, dügün hediyesi olarak bir sürü kuzu gönderiyor, dügünü müteakib bütün kabilenin yaylaya çikmak zorunda bulundugunu ve eskiden beri oldugu gibi kabilenin bütün kiymetli esyasinin yasli kadinlar vâsitasi ile kaleye gönderilmesine müsaade edilmesini taleb ediyordu* Bilecik tekfuru, güzel bir firsat yakaladigini hesaplayarak buna memnun olmus ve dügün yeri olarak kararlastirilan Bilecik'e birkaç saat mesafedeki Çakir Pinari denilen yere gitmisti Osman Bey ise asiretin agir ve kiymetli esyasi yerine atlara silah yükleyip 40 kadar yigit ve seçkin gaziyi de kadin kiyafetine sokarak Bilecik'e gönderdi Bu gaziler, dügün münasebetiyle bos kalip ihmal edilecek olan kaleyi zapt edeceklerdi Gerçekten de bu karsi plana göre tam zamaninda hareket edip Bilecik kalesini kolaylikla ele geçirdiler Gazilerinin basarisindan haberdar olan Osman Bey de yanindaki diger gazilerle birlikte Kaldirik (Âsikpasazâde'ye göre "Kildirik" s 16) Derbendi denilen yerde dügünden dönen Bilecik tekfuruna pusu kurdu ve onu hezimete ugratti Bu esnada tekfur ve maiyeti de dahil olmak üzere dügün halkinin çogu öldürüldü Osman Bey, sabaha karsi Yarhisar üzerine yürüdü Yapilan ani bir baskinla kale kusatilip feth olundu Halkin büyük bir kismi da esir alindi Geline ait esya ganimet olarak alindi Daha sonra Bilecik'e dönüldü Osman Bey, Bilecik ve Yarhisar'in fethinin dogurdugu saskinlik ve düsmanin psikolojik durumunun bozulmasindan istifade için derhal Turgut Alp'i bir miktar süvari kuvveti ile Inegöl üzerine gönderdi Kaleyi kusatma altina alan Turgut Alp, harp yapmak suretiyle burayi ele geçirmeye muvaffak oldu Kalenin tekfuru ile ganimetleri Osman Gazi'ye getirdi Osman Bey, bu vak'alarda elde edilen ganimet ile esirlerden, gelin ve ona ait esyanin disinda kalani tamamiyle gazilere dagitti Nilüfer adindaki gelini de bu hadiselerde pek çok yararligi görülen oglu Orhan'la evlenirdi Bilahere bundan Murad Han Gazi ile Süleyman Pasa dünyaya geleceklerdir
Asikpasazâde, Osman Gazi'nin, oglu Orhan'la evlendirdigi Nilüfer ve dügün hakkinda su bilgileri verir:
"Osman Gazi, onu oglu Orhan Gazi'ye verdi kim Ülüfer Hatun'dur (Lolofira, Lülüfer=Nilüfer) Orhan Gazi ol demde yigit olmustu Ve bir oglu dahi vardi kim onu göç üzerinde koyup dururdu Bu dört pare hisarlari yerine mukarrer ettiler Elhasil Osman Gazi dügün eyleyip Nilüfer Hatun'u oglu Orhan Gazi'ye vermek ister Ve hem öyle etti Ülüfer (=Nilüfer) Hatun oldur ki, Kaplica kapisina yakin yerde Bursa hisari dibinde tekyesi var Nilüfer suyu köprüsünü ol hatun yapti Ve o suya Nilüfer deyü ad verdiler Ve hem Murad Han Gazi ve Süleyman Pasa dahi onun ogludur Ikisinin dahi atasi Orhan Gazi'dir Ol hatun vefat edince Orhan Gazi ile defn ettiler"
Miladî 1299 senesinde meydana gelen bu üç fetihten itibaren Osman Bey'in gücü daha ziyade artmisti O, yeni fetih haberlerini bildirmek ve alinan ganimetten takdim etmek üzere Anadolu Selçuklu Sultani'na bir adam göndermek üzereyken, Sultan UI Alaeddin Keykûbad'in, Ilhanli hükümdari Gazan Han kuvvetleri tarafindan esir alinip Iran'a götürüldügünü ögrenir Bu durumda ona hediye takdimine gerek kalmamis oluyordu Bununla beraber, müstevli Ilhanli kuvvetlerinin Osman Bey'in Uc Beyligi'ne zarar verme ihtimaline karsi asiret ve oymagin savunma isine önem verdi Bunun için tedbirler aldi Su kadar var ki, Osman Bey, Selçuklu Sultani UI Alaeddin Keykûbad'in yoklugunun meydana getirdigi bassizlik ve serbestlik üzerine, daha rahat hareket etme imkânini da buldu Bu sebeple, ipekçilik, dokuma ve demir madenleri ile meshur olan Bilecik'in merkez olmasi düsünülmeye baslandi Gerçekten buranin alinmasi büyük bir basari oldugundan Osman Bey, fetih faaliyetlerine devam etmek üzere Uc Beyligi merkezini buraya nakl eder Osman Bey, merkezini buraya nakl etmekle birlikte Selçuklulara olan bagliligini da devam ettiriyordu Hoca Saadeddin Efendi, Osman Gazi'nin, Selçuklulara olan bagliligindan bahs ederken, Selçuklularin, Mogollar karsisindaki zaafini firsat bilen çevredeki diger bazi beylerin nasil bagimsizlik sevdalarina düstüklerini anlatarak söyle der: "Selçuklu Devleti, Mogollara yenilince Selçuklularin parlakligi gitmis (yildizi sönmüs), ülke Mogollarin eline geçmisti Selçuk hanedaninin elinde çok az yetki kalmisti Bu hanedanin, nimetlerle besledikleri çevredeki beyler, artik onlara boyun egmez hale geldiler Bunlardan her biri bagimsizlik sevdasma düserek güçleri yettigince ülkelere sahip olmaya basladilar Ama Osman Gazi'nin dostlugu geçici olmayip, bu hakikatsizlerin tuttuklari yola gitmekten kaçinmis, geçmis hukuku saymis, gücü ve kudreti ölçüsünde Selçuklu topraklarini korumus, cihad sancagini dikip ülkeler feth etmekle düsman gözünde ürkülecek, savas meydanlarinda korkulacak bir kisi olmustu"
Firhakika gerek Osman, gerekse ondan sonra gelen halefleri, öyle manevî bir disipline bagli idiler ki, Selçuklu hatirasini onlarin bütün hareketlerinde görmek mümkündü Bu sebeple Selçuklularin tabiî varisi olan Osmanli Beyligi, çikis ve yükselis devirlerinin dinamizmi içinde yer alan bu terbiye ve anlayisa aktif bir örnek teskil etmistir Nitekim Osman Bey, kendisine yurt ve istiklâl tanimak zorunda bulunan Sultan'a karsi, o, saltanat ve hayattan çekilinceye kadar siyasî istiklâlini ilân etmemekle, edep ve irfani, sahsî ve nazarî kaliplar halinde birakmayip devlet bünyesinde de ifade bulan bir anlayis olarak cemiyete mal etmistir
Gerçekten de Selçuklu Sultani Alaeddin Keykûbad tarafindan bagimsizlik nisanesi olarak davul, sancak vs gönderildigi zaman, Osman Bey'in, çalinan nevbeti ayakta dinlemis olmasi, Osmanlilarda önemli bir gelenek (an'ane) haline gelerek ikiyüz sene muhafaza edilmistir Binaenaleyh Osmanli Padisahlari, bes vakit namaz esnasinda mehterhane çalindigi zaman onu ayakta dinlemislerdir Bu gelenek 210 sene devam ettikten sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafindan kaldirildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



OSMAN GAZI'NIN BAGIMSIZLIK KAZANMASI
699 (1299) yili gerek Osman Gazi, gerekse genç ve yeni devlet için birçok bakimdan önemli bir yil olmustu Fetihler ve meydana gelen bazi olaylar, Osman Bey'in önemli kararlar almasini gerektiriyordu Bu bakimdan tarihler onun bu yilda bagimsizligini ilân ettigini ve artik "Han" olarak halki etrafina toplayip devlet müesseselerini islettigini anlatirlar
Osman Bey'in, yürüttügü gaza hareketlerinde büyük basarilar elde etmesi, Anadolu'nun diger bölgelerindeki gazilerin de gelip etrafinda toplanmalarina sebep olmustu Selçuklu Sultani'nin ugradigi agir muamele karsisinda Selçuklu emir ve askerleri dagilip baska yerlere gitmek zorunda kalmislardi Bunlardan büyük bir kismi ve bilhassa kiliç erleri, Bizans'a karsi cihad ve gaza isi ile mesgul olup onlara galebe çalan Osman Bey'in bulundugu yere yönelerek onun yanina geldiler Ayrica Selçuklu ve Beyliklerin topraklarinda göçebe bir hayat yasayip Mogollara tabi olmak istemeyen Türkmen asiretleri de beyleri ile birlikte Osman Bey'in ülkesinde yasamaya ragbet ediyorlardi Beri taraftan Selçuklu devletinin ugradigi zaaftan dolayi bulunduklari yeri ve hizmetleri terk ederek bassiz kalan bir kisim Selçuklu ümerasi da kendilerine bir bas ve siginilacak bir yer ariyorlardi Bunun için de en müsait yer, Osman Bey'in topraklan idi Böylece buralarda hizmet ve is imkâni da bulacaklardi Bu sebeple onlar da Osman Bey'in çevresinde yavas yavas toplanmaya basladilar Böylece hududlardaki Türkmenler ile Mogollardan kaçip Uc'a gelen Türkler, Osman Bey'in mintikasina gelerek onun daha da kuvvetlenmesine yardimci olmuslardi
Selçuklu Devleti'nin hududlarinda ortaya çikan Uc beylikleri ve bilhassa garptakiler, Mogol (Ilhanli) Devleti'nin istilasina maruz kalmaktan endise ediyor ve Sultan'in esir olarak Iran'a götürülmesinden sonra Selçuklu Devleti'nin artik sona erdigine kani bulunuyorlardi Osman Bey'in reislik yaptigi asiret ve oymaklar, bu durum karsisinda hükümdarligin mesru olarak Kayi Han evladina düsecegini, bu sebeple Osman Gazi'nin emâret ve riyasete (emirlik ve reislik) getirilmeye hak kazandigini söylüyorlardi Nihayet oymak beyleri, Türkmen kabilelerinin reisleri ve Selçuklu Devleti bölgesinden gelen muhacirler (göçmen) toplanip:
"Mogol istilasi Selçuklu memleketlerinde karar kilmis ve devam etmektedir Artik Selçuklu devleti münkarizdir Düsmanlari kuvvetlidir Hâlen Selçuklu Sultanlarindan hiç birisi Ilhanli Devleti'nin elinden mülkü geri almaga gelmedi Buna muktedir degillerdir Bu uc memleketlerin korunmasi ve himayesi ise kuvvet, kudret, iktidar ve liyakat sahibi bir sultanin istiklâl ile hareket etmesini zaruri kiliyor, böylece düsmanlarin ve zalimlerin bu taraflara müdahalesi önlenebilir Türkmen boy ve kavimleri arasinda haseb ve neseb, iyi ahlâk, secaat ve semahat ile buna layik olan Osman Bey'dir O, hem Kayilardan semahat ile buna layik olan Osman Bey'dir O, hem Kayilardandir, hem de dindar ve müslümandir" deyip onu basa geçirdiler Osman Bey de bu umumi arzuya uydu ve karari kabul etti Ona baglilik merasimi Oguz han töresine göre yapildi Herkes Osman Bey'in önünde diz çöktü Bu ona itaatin bir delili idi Iste Osmanli Devleti'nin istiklâli bu hadise ile (1299) basladi Bu merasim ile Osman Bey, fiilen ve hukuken devlet reisi olarak padisah olmustu Bu durum her tarafa da böylece bildirilmisti
Osman Bey, istiklâlini ilandan sonra büyük bir dikkatle Mogollarin hareketlerini gözetlemeye basladi Kendisi de dahil olmak üzere müstakil veya yari müstakil uc beyleri, bagli bulunduklari Selçuklu Sultanligi'nin hayatina son veren Ilhanli Devleti tarafindan kendileri hakkinda nasil bir hareket takib edilecegini beklemeye basladilar Bununla beraber bu zaman zarfinda Osman Gazi'nin, bu yeni devletinin dinî, hukukî, sosyal ekonomik vs gibi müesseselerini tanzim etmesi ve bunun için gerekli tedbirleri almasi tabiî idi Âsikpasazâde bu konuda söyle der:
"Karacahisar'i alinca sehrin evleri bos kaldi Germiyan vilayetinden ve baska yerlerden bir hayli adamlar geldi Osman Gazi'den evler istediler Osman Gazi de verdi Kisa bir zaman içinde mamur oldu Birçok kiliseyi de mescid yaptilar Pazar da kurdular Halk toplanip "Cuma namazi kilalim ve bir kadi isteyelim" dedi Dursun Fakih denilen aziz bir kisi vardi O, halka imamlik ederdi Durumlarini ona söylediler O da gelip Osman Gazi'nin kayinatasi Edebali'ya söyledi Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi Sorup muradlarini ögrendi "Size ne lazimsa onu yapin" dedi Dursun Fakih "Hanim! Sultan'dan izin gerektir" der Osman Gazi: "Bu sehri kendi kilicimla aldim Bunda Sultan'in ne dahli var ki ondan izin alayim? Ona sultanlik veren Allah, bana da hanlik verdi Eger minneti su sancak ise ben kendim dahi sancak kaldirip kâfirlerle ugrastim Eger o, ben Selçuk hanedanindanim derse ben de Gök Alp neslindenim Eger bu vilayete (ülkeye) ben onlardan önce geldim derse, Süleymansah dedem de ondan evvel geldi"
Halk razi oldu kadiligi ve hatipligi Dursun Fakih'e verdi Cuma hutbesi ilk önce Karacahisar'da okundu Bunun tarihi hicretin 699 (1300)'unda vaki oldu
Nesrî, Osman Gazi'nin istiklâli ve Selçuklu Sultani Alaeddin'den kendisine gönderilen hükümranlik nisaneleri hakkinda söyle der:
"Hülasa Osman'a davul ve bayrak gelince, o da ganimet malindan 1/5 (beste bir)'ini ayirarak hadsiz (hesapsiz) hediyeler ve nihayetsiz armaganlarla (birlikte) Konya'ya giderek, bu sultan U Alaeddin'le bulusmak, rizasini alarak veliahdi olmak amacini güttü Zira, bu Feramürz oglu Alaeddin Keykûbad'in oglu yoktu O, Osman'i hemen (hemen) oglu yerinde görerek (ona) davul, bayrak (alem) ve kiliç göndermisti
Osman Gazi de Sultan Alaeddin zamaninda her ne kadar bir nevi istiklâl bulmussa da lakin edebe riayet ederek, hutbeyi ve sikkeyi yine sultan adina kilmisti
Sultan Osman, nezdine gitmek hazirliklarini yaptigi sirada, Sultan Alaeddin'in öteki dünyaya intikal ettigi (öldügü), oglu kalmadigi için yerine veziri Sâhib'in geçtigi haberi geldi Osman bunu isitince "hüküm yüce ve ulu Allah'indir" diyerek derhal buyurdu: Dursun Fakih'i Karacahisar'a hem kadi hem de hatip yaptilar Zira bu Dursun Fakih bir aziz kisi idi Halka imamlik ederdi Edebali ile de tanisikligi vardi
Karacahisar'a da Germiyan'dan ve baska yerlerden hayli Müslümanlar gelmis, senlenmisti Osman Gazi adina okunan ilk hutbe, Karacahisar'da okundu Bazilari, "Sultan Alaeddin"den davul ve bayrak gelmesi, Bilecik'in feth edilmesinden nice yillar öncedir Karacahisar alindigi vakit, Akdemirle gönderdi" dediler
Daha önce de temas edildigi gibi Osman Gazi, Selçuklu sultanina bagli kalmis, onun gönderdigi hükümranlik nisânelerini almakla birlikte ona karsi saygisizlik mânâsina gelebilecek bir harekete tevessül etmekten kaçinmisti Hatta, elde ettigi ganimetlerin beste birini ona göndermekle, onu devletin yegane reisi olarak tanidigini ve Islâm hukuk anlayisina göre "Beytü'l-mal" hakki olan bu miktarin, yerine sarf edilmek üzere onun hazinesine göndermisti Gerçekten, Feridun Bey'in Münseâtinda da belirtildigi gibi Selçuklu Sultani Alaeddin b Feramürz'dan mensurla birlikte kendisine gönderilen davul, sancak, kiliç gibi hükümranlik alhameti olarak kabul edilen bu esyanin gönderilme tarihi hicretin 688 (M 1289) senesidir
Osman Gazi, bagimsizligini (istiklalini) ilân edip kendisi adina hüküm verecek olan kadi ve yine kendi adina hutbe okuyacak hatib tayin ettikten sonra, devlet olmanin gerektirecegi yeni kanun, nizam ve sistemleri yürürlüge koyup yerlestirmek zorunda idi Bütün bunlarin yapilmasinda çevresindeki arkadaslarinin görüslerinden de istifade ediyordu Nitekim Osmanli döneminin ilk vergisi diye kabul edebilecegimiz bâc ile ilgili kanunu yürürlüge koyarken sadece kendi çevresinin degil, baska beyliklerin vatandaslarindan olan insanlarin fikir ve uygulamasini da dikkate almisti Keza onun hükümranliginin taninmasi da bu sekilde olmustu Bu konuda en eski kaynaklardan biri olan Âsikpasazâde söyle der:
"Kadi ve Sübasi konuldu Halk kanun ister oldu Germiyan'dan birisi geldi "Bu pazarin bâcini (vergisini) bana satin" dedi Halk, "Han'a git" diye cevap verdi O kisi hana varip sözünü söyledi Osman Gazi sordu: "Bâc nedir?" Adam dedi ki: "Pazara ne gelse ben ondan para alirim" Osman Gazi: "Senin bu pazara gelenlerde alacagin mi var ki akça istersin?" dedi O adam: "Hânim! Bu töredir Bütün vilayetlerde vardir ki padisah olanlar alir" dedi Osman Gazi: "Tanri mi buyurdu yoksa beyler kendileri mi yapti?" diye sordu O adam: "Töredir hânim, ezelden kalmistir" dedi Osman gazi çok kizdi: "Bir kisinin kazandigi, baskasinin olur mu? Onun mülkünde (malinda) benim ne dahlim var ki ondan akça alayim Bre kisi, var git artik bana bu sözü söyleme Sana ziyanim dokunur" dedi
Bunun üzerine halk dedi ki: "Hânim! Bu, pazar beylerine âdettir ki, bir nesnecik vereler" Osman Gazi: "Mâdem ki siz öyle diyorsunuz öyleyse pazara bir yük getirip satan herkes iki akça versin Satamayan ise bir sey vermesin Kim bu kanunu bozarsa Allah onun dinini de dünyasini da bozsun" dedi
Görüldügü gibi dönemin ekonomik ve sosyal sartlarina göre devlet ile idare için önemli bir gelir kaynagi olan ve "Bâc-i bazar" denilen vergi, bir Germiyanli'nin teklifi üzerine kabul edilmistir Bu teklifin kabulünde Osman Gazi'nin yakin arkadaslari da tesirli olmus görünmektedirler Osman Gazi'nin uygulamaya koydugu kanunlardan biri de daha önce temas edildigi gibi timarla ilgilidir Savasa istirak karsiligi (daha sonra genellikle eskinci timari) olarak verilen timarlarin sahipleri sefer aninda harbe gitmek zorunda idiler
Osman Gazi, biraz önce belirtilen kanunlari uygulamaya koyduktan sonra eskiden beri Oguzlarin âdeti üzere elde edilmis olan yerleri kardes, ogul ve silah arkadaslarina dirlik olarak verdi Bu cümleden olarak Karacahisar sancagi ki ona Inönü derler oglu Orhan Bey'e verdi Sübasiligini kardesi Gündüz'e verdi Yarhisar'i Hasan Alp'a verdi ki bu da yarar bir yoldasti ve kendileri ile birlikte gelmisti Inegöl mintikasini Turgut Alp'a verdi Simdi dahi o azizin adi anilir Inegöl yöresinde köyleri var ki ona "Turguteli" derler Kayin atasi Seyh Edebali'ya Bilecik ösür ve resimlerini (vergi) verdi Hanimini Bilecikte babasi ile birlikte birakti Kendisi Yenisehir'e giderek gazilere ev yapiverdi
Bu uygulama ile Seyh Edebali, hem beylik ailesine nezaret ediyor, hem de Bilecik kalesine hakim oluyordu
Hoca Saadeddin Efendi, Osman Gazi'nin dirlik olarak verdigi yerler hakkinda su bilgileri verir:
"Osman Gazi 701 (1301-1302) tarihinde hükmü altinda bulunan bel-delere keremli çocuklarini ve güzel yaradilisli beylerini tayin etti Sultanönü demekle meshur olan Karacahisar sancagini Orhan Gazi'ye verdi Eskisehir'i Gündüz Alp'a, Inönü kalesini Aygud Alp'a, Yarhisar'i Hasan Alp'a ve Inegöl'ü Turgud Alp'a verdi Ogullarindan yigit Alaeddin Pasa'yi keremli ve faziletli annesi ile birlikte Bilecik'te Seyh Edebali'nin yaninda biraktigi gibi, bu sehrin gelirini de seyhin harcamalarina ve çevresindeki fakirlerin ihtiyaçlarina sarf edilmek üzere ayirdi Devleti için Yenisehir'i merkez ve adaletin duragi edinerek askerlere konaklar yaptirip mescid ve hamamlar insa ettirmeye yöneldi"
Görüldügü gibi, Bilecik kalesini ailesinin ikamet mahalli olarak seçen Osman Gazi, Beyligini bes idare bölgesine ayirdi Bunlari, savaslarda yararliliklari görülenler ile güvendigi kimselere tevcih etti Bu arada Iznik üzerine yapilabilecek bir harekatin tertip ve tanziminde elverisli bir konumda bulunan Yenisehir'i de hükümet merkezi olarak seçti
Gaza faaliyetlerine devam edip ülkesini genisletmek isteyen Osman Gazi'nin akinlari, bir müddet sonra Köprühisar'a yöneltildi Köprühisar'in çevresi yagmalanmakla birlikte kale zapt edilemedi Içerdekiler mahsur kaldi Bu esnada (1302) söyle bir hadiseden bahsedilir: Osman Gazi, fethini lüzumlu gördügü Köprühisar üzerine hareket etme tesebbüsüne geçecegi ve bu hususta gaziler ile beylerin de ayni fikirde olmalarina ragmen amcasi Dündar Bey'in, seferin aleyhinde bulundugu görülür Dündar Bey, Köprühisar'inin alinmasi bir taraftan Germiyanogullarinin, öbür taraftan da Rum tekfurlarinin düsmanligini celb edecegini söyler Bu görüsünde de israr edip harbe mani olmak ister Osman Bey, kuvvetleri arasinda bozgunluk ve tefrika çikarmaya sebep olacak bu hareket karsisinda, rivayete göre aniden sinirlenerek amcasini okla öldürür Nesri'nin bu kaydini mubalagali ve hatali bulanlar, Osman Gazi'nin ihtiyar amcasina karsi böyle bir hareketine mani bulunamayacagini ileri sürenler de vardir Nihayet Osman Bey, Yenisehir ovasinda topladigi kuvvetlerini alarak Köprühisar'a gelir Halka sulh (harb etmeksizin, baris) yolu ile teslim olmasini teklif eder Bu teklifin kabul edilmemesi üzerine muhasara ve cenk baslar Osman Bey, fethi çabuklastirmak için askerlerine yagmaya müsaade ettigini bildirir Bunun üzerine yapilan kuvvetli bir hücumla kale feth olunur Çok siddetli bir çarpisma olmasina ragmen halkin hayatina dokunulmaz
Daha önce de Osman Bey'in bagimsizlik hareketinden bahs edilirken temas edildigi gibi bu esnada Ilhanli hükümdari Gazan Mahmud Han, Misir'daki Memlûk Devleti'ne karsi hareket ile Haleb'e gelmis, bilahare seferin ikmalini emîrlerinden Çoban Bey'e havale edip Tebriz'e dönmüstü Fakat Anadolu beylerini de onun maiyetinde bulunmaya memur etmisti Ilhanli hükümdarindan gelen bu neviden emirlere itaat, kendi ülkelerinde yari müstakil ve civardaki Bizanslilar ile harp ve sulh etmek haklarina sahip Anadolu beyleri için bir vecibe kabul ediliyordu Osman Bey de Köprühisar fethinden döndügü zaman bu emri almisti Bunun üzerine oglu Savci Bey'i bir miktar askerle gönderdi ise de kisin siddetli ve yollarin kapali olmasindan dolayi bu askerî birlik geri döndü Böylece Ilhanli hükümdarinin emri de yerine getirilmis oldu
Osman Bey'in, Rum tekfurlarina karsi basari ile yürüttügü gaza harekati, Anadolu'daki diger gazilerin gelip etrafinda toplanmalarina sebep oldu Osman Gazi, 1303 senesinde Yenisehir'den Iznik üzerine hareket etti Yolu üzerindeki Marmara'ya gelince buranin tekfuru itaat edip el öptü Bunun üzerine Osman Gazi de kendisini yerinde birakti Halkin evlerine ve mallarina dokunulmadi Bu savaslarin sonunda yurduna dönen Osman Gazi, dinlenmek üzere bir müddet bekledikten sonra Iznik üzerine yürümüstü Harekattan haberdar olan bazi köylerin halki, Iznik kalesine siginmisti Bir taraftan Iznik muhasara edilirken, diger taraftan da akincilar çevre köylere akinlarda bulunuyordu Böylece gerek Iznik, gerekse çevresi sikistirilmis oluyordu Bununla beraber çok müstahkem ve muhafizlari da kalabalik olan bu mühim kalenin zapti pek kolay görünmüyordu Bunun için uzun bir müddet ugrasmak gerekiyordu Muhasaranin kaldirilmasina karar verilmekle beraber, Iznik'in devamli sekilde tazyik ve baski altinda tutulmasini temin maksadiyla güneyindeki dagin etegine bir kale insa olundu Içine levazim ve mühimmat konulan bu kalenin dizdarligi Taz Ali adinda gazi bir yigide havale edildi Burasi Iznik'in fethinden sonra yikilmis fakat harabesi XVI asra kadar ayakta kalmistir
Osman Bey, Iznik kusatmasindan döndükten sonra bir müddet hareketsiz kalir Bunun sebebini Gazan Mahmud Han'in yerine Ilhanli hükümdarligina geçen Olcaytu Muhammed Hudabende Han'in, Anadolu beylikleri hakkinda takib edecegi siyasetin gelismesinde aramak lazimdir Zira o dönemde, Karamanogullari beyligi Ilhanlilar tarafindan siddetle cezalandirilmisti Mamafih bu sükûnet hali, Bursa tekfurunun reisligi altinda bir ittifakin kuruldugunun duyulmasindan sonra bozulacakti
KOYUNHISARI MUHAREBESI ve SONRASI
Osman Gazi ve beyligi için büyük bir ehemmiyeti haiz olan Koyunhisari muharebesi, döneminin strateji bakimindan en önemli muharebelerinden biridir Bu muharebe, Osman Bey'in Iznik sehrini baski altinda tutmasi üzerine ilk defa Bizanslilarla karsi karsiya gelmesine de sebep olmustu Osman Bey ve arkadaslarinin basarilan, Bizans Imparatoru ile komsu Rum beylerini harekete geçirdi Bu sebeple 1306 senesinde kendi aralarinda bir toplanti yaptilar Bu toplantida basta Bursa Rum valisi olarak Atranos (bugünkü Orhaneli kazasinin merkezi olan Adrianos kasabasi), Kete (Kite, halen Bursa'da bir köy) Bednos (Mednos, Madenos, Bursa'nin kuzey batisinda bugünkü Balat köyü) ve Kestel tekfurlan bu toplantida hazir bulunmuslardi Bursa tekfuru, onlara uzun bir hitabede bulunarak Osman Gazi ve devletinin kendileri için nasil büyük bir tehlike oldugunu anlatmakla kalmamis ayni zamanda birbirleri ile nasil yardimlasacaklarini ve günden güne büyüyen bu tehlikeyi nasil bertaraf edeceklerini de bildirmisti Buna göre tekfurlar büyük kuvvetler toplayarak ani bir baskinla bu tehlikeyi ortadan kaldirmaya karar verdiler Bu arada Bizans'tan da Muzalon komutasinda iki bin kadar yardimci bir kuvvet geldi Osman Gazi, casuslari vasitasiyla beyligi aleyhine düsünülen bu baskindan zamaninda haberdar oldu Bu yüzden kuvveti sayica çok az olmasina (bes bin civari) ragmen bu müttefik orduyu Koyunhisari (Izmit'in Kuzey Dogusunda eski bir kale Baphaeon) mevkiinde karsilamaya karar verdi Az ve fakat çevik bir kuvvetle hazir bekleyen Osman Bey, muharebeye girmekten çekinmedi Bu muharebede iki taraf ta çok zayiat verdi
Tarihçi Hoca Saadeddin Efendi bu siddetli çarpismayi söyle tasvir eder:
"Kirilasica düsman edince cûs u hurûs Saflar kaynayip deniz misali eyledi cûs"
"Yigitlerin oklari, güzellerin gözleri gibi fitneler saçmaya, Osmanlinin keskin kilici asiklarin kirpikleri gibi kanlar dökmele, ugursuz düsmanin kelleleri boru ve davul nagmeleri ile oynamaya baslayinca, kan deryasina gömülen kara kafalarinda yuva kuran fesad tohumlari, bozdoganlarin vuruslari altinda kirilmis, Islâm ordusu yeni bir basari ve zafer kazanmisti" Gerçekten çok çetin geçen bu savasta, Osman Gazi'nin yegeni ve Gündüz Bey'in oglu Aydogdu sehid oldu Gerek bu vak'a gerekse Osman Bey'in kuvvetlerinin azligi, Osmanli kuvvetlerinin duraklamasina sebep olduysa da bizzat Osman Bey'in ileri atilip orduyu tesyi etmesi sonucunda düsman geri çekilme zorunda kaldi Maglubiyeti kabul edip çekilen düsman ordusu, takib edildi Bu takib, Dinboz (Sogukpinar Nahiyesine bagli bir köy)'a kadar sürdü Burada yeniden siddetli bir çarpisma meydana geldi Kestel ve Bednos tekfurlari burada maktul düstüler Böylece Bizans tarafindan da desteklenen birlesik ordu maglub oldu Bursa ve Adrenos tekfurlari kendi kalelerine çekildiler Kite tekfuru ise Ulubat tekfuruna sigindi Osman Bey kuvvetlerinin, bu tekfura karsi büyük bir kin ve hinçlari vardi Bu sebeple onu takib ederek Ulubat tekfurundan teslimini istediler Tekfur, kale halkinin istek ve israrlarina dayanamayarak bir sartla onu teslim edebilecegini söyler Buna göre Osmanli kuvvetleri Ulubat nehri köprüsünden geçmeyeceklerdi Gerçekten de gerek Osman Bey'in hayatinda, gerekse onun halefleri zamaninda bu söz tutularak adi geçen köprüden geçilmedi Ancak gerektigi zaman nehrin denize döküldügü yerden kayiklar ile karsi tarafa geçerlerdi Böylece Kite beyinin öldürülmesi ile bura ve Kestel de Osman Bey'in beyligine katilmis oldu Bu muvaffakiyet, Osman Bey'in çevresinde hatiri sayilir bir Bey haline gelmesine sebep oldugu gibi düsmanlarinin da kendisinden çekinmesine sebep olmustu Bu esnada Ulubat Gölü'ndeki Alyos Adasi Aygut Alp oglu Kara Ali Bey tarafindan sulh yolu ile feth olunmustu Adanin içinde büyük bir kilise bulunuyordu Bu kilisenin rahibi, halk arasinda çok söhretli bir kimse kabul edildiginden evi kutsal bir mekân olarak ziyaret ediliyordu Kara Ali, bu rahibi ailesi ile birlikte Osman Gazi'nin huzuruna getirdi Osman Gazi, rahibin güzel kizini Kara Ali ile evlendirdi
Koyunhisari muharebesi sonucunda, Bursa'nin kuzey tarafi hariç olmak üzere üç taraftan yolu kesilip tek basina ve yalniz birakildi Bununla beraber, kuvvetli bir savunmaya sahip olan Bursa'ya deniz yolu ile Bizans'tan yardim malzemesi gelmeye devam ediyordu Osman Bey kuvvetleri, Bursa önüne kadar akin yapiyorlarsa da uzun müddet devam edecek bir muhasarada bulunamiyorlardi Bununla beraber artik Izmit yolu da Osmanlilara açilmis bulunuyordu
Bir taraftan Osman Bey'e bagli kuvvetlerin faaliyetleri, diger taraftan öteki uclardaki Türk beylerinin Bizans kale ve topraklarina olan hücumlari sonucunda kazandiklari basarilarindan telasa düsen Bizans Imparatoru Ikinci Andronikos, kizkardesi prenses Maria'yi Ilhanli hükümdarina vererek Mogollarin yardimlarini kazanmak istiyordu Bu sayede Osmanli tehlikesinden kurtulmus olacakti Her ne kadar Ilhanli hükümdari, Türkleri tehdide tesebbüs etmis ise de bunun pek fazla müsbet bir neticesi görülmedi Zira Ilhanlilar bu sirada hem içerde mesgul hem de hariçte Memlûk sultani ile mücadele halinde bulunduklarindan uclardaki harekâta bakacak durumda degillerdi Bunun için Osman Bey, faaliyetlerine devam ederek Iznik ile Izmit yolu üzerinde olup Iznik'in en mühim karakolunu teskil eden ve Türkler tarafindan Karahisar denilen Trikokiya (Karahisar)'yi aldi Temmuz 1308'de gerçeklesen bu fetih sayesinde Osman Bey, Iznik'i sikistirmaya basladi
Bizans Imparatorunun, güçlü bir sekilde ortaya çikan bu yeni hareket karsisindaki tavri ile ilgili olarak Gökbilgin de söyle demektedir: "Bizans Imparatoru, Türk fütûhatindan kurtarilmasi için daha önce Mahmud Gazan Han'a nisanladigi hemsiresi (kizkardesi) Maria (Meryem)'yi, bu defa da Ocaytu Muhammed Hudabende Han'a nisanlamis idi Bu sihriyetten (akrabalik) memnun olan Ilhanli hükümdari, büyükçe bir orduyu (Uzunçarsili, Le Beau, XXIII 105 fasil 53'ten naklen bu ordunun otuz bin kisilik bir kuvvet oldugunu belirtir) seferber ederek, Bizans'a yardima gönderecek oldu Bu ordu, tasavvura göre hem Osman Gazi'ye karsi, hem de Bati Anadolu'daki Türk beyleri tarafindan sikistirilip muhasara altina alinan Efes, Tire ve Salihli gibi Bizans sehir ve kalelerini kurtarmak vazifesi ile görevlendirilmisti Fakat daha önce bu konuda uc beylerine yapilan ikaz ve ihtarlar herhangi bir fayda saglamadigi gibi, bu defa da prenses Maria'nin, Mogol yardiminin bir an önce gelmesi için Iznik'e gelerek, Osman Bey'e müstakbel esi Ilhanli hükümdarinin kirk bin kisi ile hududa dogru ilerledigi seklinde haber göndermesi de bir sonuç vermedi Bati Anadolu'daki sehir ve kaleler, birer birer Türklerin eline geçiyordu Maria'nin, tehdidini bilhassa Osman Gazi'ye tevcih etmesi, bu taraftaki akinlarin siddetinden ve bu yerlerin de imparatorluk merkezine çok yakin olmasindan ileri geliyordu Osman Bey ise bu kadinin kullandigi magrurane tavir ve lisandan hiç ürkmüyor, bilakis daha cür'etli hareket etmeye basliyordu Bu sebeple Bizans topraklarina akinlar siklastirildi Köyler yagmalanip birçok esir alindi"
Osman Gazi, bütün bu basarilarindan sonra biraz dinlenmeye ve halkinin idaresi ile daha iyi mesgul olmaya baslamak için Yenisehir'e dönmüstü (1310) Aradan bir iki sene geçti Bu zaman zarfinda bir devlete yarasir sekilde düzen kurulup egemenlik saglamlastiriliyordu Bundan sonra zafer kazanmaya ve galip gelmeye alisik olan gaziler 713 (1313) senesinde bir araya toplanip Osman Bey'e hitaben: "Ey Gazi Han, Allah'a hamd ve minnet olsun, kâfir maglub oldu Simdiden sonra, vakit kaybederek bos oturmak size reva degildir Gaza ile mesgul olmak gerek" dediler Bu tesvik üzerine Osman Bey: "Evvela Köse Mihal'i davet edelim, Islâm'i kabul etsin, eger müslüman olursa ne alâ, her nereye derseniz gidelim, eger o Müslüman olmazsa evvela onun memleketi Harmankaya'yi çevresi ile birlikte talan edelim" dedi Bu karardan sonra hemen Köse Mihal'e haber göndererek "Hemen gelesin, büyük seferimiz vardir, bütün gaziler hazirdir, seni bekliyoruz" dedi
Köse Mihal, bu haberi alir almaz hazirliklarini tamamlayip süratle geldi Osman Gazi huzurunda hazir oldu El öptükten sonra Osman Gazi'ye kalbinin bütün samimiligi ile: "Bana iman arzet, Müslüman olayim" dedi Böylece Köse Mihal, Osman Gazi'nin önünde Müslüman oldu Bütün beyler ve pasalar bu ihtidaya sevindiler
O zamana kadar Osman Bey'le yaptigi ittifaktan ayrilmayan, gerektigi sekilde sadakat ve feragat gösteren Köse Mihal, artik Abdullah Mihal olmustu Osman Bey, ona agir (kiymetli ve pahali) bir hil'at verdi Ona karsi olan sevgi ve muhabbeti bir kat daha artti Oglunu da hizmetine aldi Daha önce idare ettigi yerleri tekrar ona birakarak kendisine bir sancak verdi Köse Mihal'e sancak verilmesi, vaktiyle Selçuklu sultaninin Osman Gazi'ye göndermis oldugu sancaga bir nazire gibi idi Böylece kendisi hükümdar, Köse Mihal de maiyyeti beylerinden biri telakki edebilecek bir muameleye tabi tutuluyordu Böyle bir hareket, Osman Bey tarafindan ilk defa yapiliyordu
Osman Bey, bundan sonra Germiyanogluna karsi müdafaa ve muhafaza etmek üzere, oglu Orhan Bey'i Saltuk Alp ile birlikte Karacahisar'a gönderdi Öbür oglu ise daha önce belirtildigi gibi anasi ile birlikte Bilecik'te idi
Osman Bey, Germiyan'dan gelebilecek tehlikeye karsi tedbir aldiktan sonra kilavuzlukta kullandigi Köse Mihal'in delâleti ile Hakk'a (Allah'a) siginarak Leblebici Hisari (Lubluce) denilen ve Ulu Dag'in eteginde bulunan Cubuclea kalesi tarafina akina basladi Buradaki tekfur, Osman Bey'i karsilamaya çikarak itaat ettigini bildirdi Bunun üzerine Osman Bey, onu yerinde birakti Ayrica tekfurun ricasi üzerine ogullarinda birini yanina aldi Bundan sonra harekât, Lefke (Osmaneli) irmagi vadisine intikal ettirildi Bu harekatin sonunda Lefke ve Mekece hisarlarinin tekfurlari da itaat arz ettiler Böylece onlar da daha önceki imtiyaza sahib oldular Yerlerinde birakildiklari gibi mülk ve arazileri de hasardan korunmus oldu Yeni feth edilen bu yerler hakkinda bilgisi olan Samsa Çavus, bu tekfurlarin itaatlerinin kerhen (zorla) oldugunu, firsat bulduklarinda bunlarin tekrar Bizans hakimiyetini kabul edebileceklerinin uzak bir ihtimal olmadigini belirterek:
"Olamaya ki, cemaat kendi milletlerine rücu' göstereler" diye düsüncesini açiklayarak buralarin kendisine verilmesini istemis ise de Osman Bey, bu adamlarin mülk ve memleketlerinden tamamen mahrum edilemeyecegini, bu yüzden yerlerinde birakilmalari gerektigini ifade ile Samsa Çavus'a vermemistir Bununla beraber Samsa Çavus'un sözünü de pek yabana atmayarak ona da Yenisehir suyunun Sakarya nehrine döküldügü yerde ve bu irmak kenarindaki küçük bir hisari (Hisarcik) temlik etti Böylece Samsa Çavus, tekfurlarin harekatini gözetlemeye memur edildi Bu köy, halen Osmaneli köylerinden biri olarak bilinmektedir Daha sonraki dönemlerde Osmanli Devleti teskilatinda ve bilhassa saray vazifelileri arasinda rol oynayan "çavus" tabiri ve rütbesi ilk defa bu gazi tarafindan tasinmistir Osman Bey'in gazileri bundan sonra Geyve Akhisari tarafina hareket ettiler Bu kalenin tekfuru, birkaç bin süvari ile karsilik verdiginden siddetli bir harp oldu Maglup olan tekfur önce kaleye çekildi, fakat kalenin sikistirilmasi üzerine müdafaa edemeyecegini anlayinca sarp bir kaya üzerinde bulunan Karacebesi hisarina kaçti Akhisar ise gazilerin eline geçti Daha sonra da Geyve üzerine varildi Gazilerin hareketini haber alan tekfur, kaleyi bosaltarak halkini da yanina almis olarak Kuru Dere denilen müstahkem bir vadiye gitmisti Burasi sarp ve geçilmesi zor bir derbende sahipti Gaziler, kisa bir zamanda burayi da feth ettiler Tekfurunu yakaladilar Bol ganimet elde ettiler Osman Bey, burada bir aydan daha fazla bir müddet kalarak o memlekete eman ve emniyet gösterdi Köylerini de gazilere timar olarak verdi Bu arada Geyve'ye bagli bulunan Tekür pinari denilen çetin ve metin kalenin de zapti gerekiyordu Fakat bir aydan daha uzun bir süre seferde bulunan Osman Bey'in, hükümet merkezine dönmesini gerektiren acil ve önemli bir hadise zuhur etti Bu yüzden Tekür pinarinin alinmasi Aykut Alp'in oglu Kara Ali'ye birakildi Osman Bey ise Yenisehir'e döndü Osman Bey'in, Yenisehir'e dönmesini gerektiren olay, Ilhanli hükümdari Olcaytu Muhammed Hudabende tarafindan, Çoban Bey idaresinde büyük bir ordunun Anadolu'ya sevkedildigi hakkinda alinan haberdi Bu ordunun kime ne zaman taarruz edecegi bilinmediginden zamaninda tedbir almak gerekiyordu Bu arada Kara Ali çok kisa bir zamanda Tekür pinanni aldi Bu kale ve civarindan birçok ganimetler elde ederek Osman Gazi'ye gönderdi Bu hizmetine mükafat olarak da Kara Ali'ye Tekür pinari ve çevresi timar olarak verildi
Osman Bey, Sakarya vadisinde ve Marmara havzasinda bazi mevkileri ele geçirirken, basta Bursa olmak üzere Iznik ve Izmit'in zaptini da hedefleri arasinda sayiyordu On seneden fazla sürecek olan Bursa kusatmasinin baslangicinin 1314 yili oldugu anlasilmaktadir
Osman Bey, 1314 yilinda gaziler ile Bursa üzerine yürür Kalenin kapilarindan birini kendine karargah olarak seçer Bu Bizans kalesinin metinligi, sarpligi ve nüfusu ile muhafizlarinin çoklugu eskiden beri biliniyordu Kale tekfuru, Osman Bey ile yaptigi meydan savaslarinda maglub oldugu için kaleye çekilmisti Osman Gazi tarafindan yapilan askerî ve istisarî bir toplantida Bursa kalesinin hücum ile zaptedilemeyecegi kanaatine varildi Osman Gazi "Buna sabir gerektir" diyerek kale üzerine havale (kontrol altinda bulundurmak için) yapilmasini emr eder Bunun için iki hisar yapildi Bunlardan biri kaplicalar tarafinda, digeri de yukari dag tarafina bakiyordu Birincisi Osman Bey'in yegeni Ak Timur'un, ikincisi de Balabancik adindaki kölesinin dizdarligi altinda idi Osman Bey, insaatlarini bir yilda bitirdigi bu hisarlarin yapilmasi esnasinda etrafa akinlar tertib ettirdi Her tarafi vurdurdu Bu esnada düsman kaleden çikamiyordu Hatta Asikpasazâde'nin ifadesine göre "kâfir, hisardan tasra parmagin çikaramazdi"
Bu hisarlarin insa edilmesinden sonra Yenisehir'e dönen Osman Gazi'nin bu yigit komutanlari, Bursa'nin fethine kadar on seneden fazla bir müddet burada kaldilar Komutalari altindaki elliser cengaverle sehre disardan yardim ve erzak sokmamak, içeriden çikacaklara mani olmak ve böylece Bursa'yi devamli bir sekilde baski altinda bulundurmak vazifesi ile mevkilerinde sebat ettiler Bu esnada birçok köylü, Bursa'ya siginmaktansa Osman Bey'e tabi olmayi tercih ediyor ve onlarin himayesinden faydalaniyordu Osman Bey, aldigi yerlerin mahsul ve gelirlerini beylik için (beytu'l-mal, hazine) zapt ediyor, köy ve nahiyeleri de timar olarak gazilere dagitiyordu
îlhanli Devleti, Anadolu Selçuklu ülkesine hakim oldugu zaman, Anadolu'ya birçok asiret gelmisti Bunlardan bir kismi da Germiyanlilarin hakim bulundugu Germiyan ili mintikasina yerlesmisti Bunlardan biri de Osmanli kaynaklarinda "Çavdarlu, Çavdaroglu", Bizans kaynaklarinda ise "Tohar" seklinde geçen Çavdar asireti idi Bu asiret, Çavdaroglu diye bilinen bir reisin idaresinde idi Asiret, Osman Bey'in ülkesinin hududunda konar göçer bir halde yasiyordu Bunlar, diger bazi göçer asiretler gibi firsat buldukça "yel gibi eser, sel gibi yol keser" ve ansizin köy basarlardi Germiyanogullari ile Osman Bey'in gazileri ve halki arasinda bu siralarda mevcud olan sogukluk ve geçimsizligin baslica sebebi de bu idi
Kaynaklar, Osmanlilar ile Çavdarli asireti arasinda meydana gelen bir hadiseyi söyle nakl ederler:
"Osman Gazi, Lefke kazasina gittiginde, Germiyan'dan Çavdar Tatari, Karacahisar pazarina hücum edip basmisti Bunlar, bununla da kalmayarak pazari da yagmalamisti Bu esnada Eskisehir'de at nallatmakta olan Orhan Gazi'ye haber gönderilmis Bu haberi alan Osmanli yigitleri, derhal Orhan'in yanina gelip toplanirlar Orhan, süratle yola koyulup Çavdar Tatarina yetismek ister Daglar arasinda, Oynashisari denilen harabe bir hisarin yaninda onlara yetisir Onlara göz açtirmayan Orhan, aldiklarini tamamiyle biraktirdigi gibi onlardan bir kismini da yakalatip Karacahisar'a getirdi Yakalananlar arasinda Çavdar Tatari'nin oglu da vardi Orhan, babasi gelinceye kadar bunlari sakladi Osman Gazi gelince Çavdar oglunu getirdiler Osman Gazi "Ogul, bu zâlim, komsudur Hem de Müslümandir, öldürmek olmaz Beyleriyle birlikte bunlara da and verelim ve onlari serbest birakalim, varsin memleketlerine dönsünler" dedi Öyle de yaptilar o zamandan tâ Yildirim zamanina kadar düsmanlik olmadi Simdi dahi onlardan kalanlara Çavdarli denmektedir
Görüldügü gibi Germiyan taraflarindan gelip kendisini rahatsiz eden, pazarini basan ve oradaki mallara el koyan Çavdar Tatari'na karsi Osman Gazi, gayet yumusak davranmistir Gerek komsuluk hakki, gerekse müslüman olmasindan dolayi onu öldürmemis, sadece bir daha böyle bir harekete girismeyecegine dair kendisinden söz almakla yetinmisti Bununla beraber tedbiri de elden birakmamaktaydi Caydirici olmasi bakimindan kendisi orada bulunacak, gazaya, oglu Orhan'i gönderecektir Gönderirken de Çavdarli Tatari hakkinda söyle diyecektir: "Ogul Orhan, her ne kadar bu Tatarla ahd edip, and vererek gönderdik ise de, bu Tatar and tutar taife olmaz Ben burada oturayim Bu defa var sen gaza et Hak Teâlâ'nin sana zafer vermesi ümid olunur"
Babasinin, Orhan'i kendi basina sefere göndermesi, ona olan güveninin bir ifadesi idi Bundan böyle Bizans'a karsi olan fütuhatlarda o, komutan olarak tayin ediliyor, maiyetine de Akçakoca, Gazi Abdurrahman, Konur Alp ve Köse Mihal gibi ünlü gaziler veriliyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



ORHAN GAZI'NIN KOMUTANLIGI
Biraz önce temas edildigi gibi, Orhan Gazi, Germiyan'dan gelip Karacahisar pazarini yagmalayan Çavdaroglu'nun pesine düsmüs, Oynashisari denilen yerde onu maglup ederek perisan etmisti Hatta onu esir alarak babasina götürmüstü Bu muvaffakiyet, Osman Gazi'nin itimad edip güvendigi genç oglu Orhan için idarecilik ve komutanlik kapisinin aralanmasina sebep olmustu Bu yüzden, Osman Gazi tarafindan harp idare ve sevkini ögrenmek böylece tecrübe kazanmak üzere Sakarya nehri ile Karadeniz arasindaki yerlerin feth edilmesi görevi ona verildi Bununla beraber, Osman Gazi, henüz toy bir delikanli denebilecek oglunun yanina yirmi senelik bir sadakat ve baglilik ile güvenilirlikleri isbatlanmis olmakla bitmeyen ayrica harb ile tecrübe edilmis en cesaretli silah arkadaslarindan dördünü de onun komutasinda gönderdi Bunlar: Akça Koca, Konur Alp, Gazi Abdurrahman ile daha önce Müslüman olmus olan Köse Mihal idi
Kaynaklarimiz bu konuda su bilgileri vermektedirler:
"Bir gün Osman Gazi dedi ki: "Ogul Orhan, bu Tatara gerçi and verdik Ancak bunlarin Tatarligi gitmez Gel, sen bu gazilerle Kara Çebis ve Kara Tekin'e var Allah, sana basari verir diye umarim"
Orhan Gazi: "Hanim! Her ne buyurursan kabul ederim" dedi Akça Koca, Konur Alp, Gazi Abdurrahman ve Köse Mihal'i yarar yoldastir diye Orhan Gazi'nin yanina verdi "Gaziler! Ha göreyim sizi ki din yolunda nasil davranirsiniz" dedi Orhan Gazi'nin yalniz basina gittigi ilk gazasi budur
Orhan, babasinin duasini aldi Himmet kilicini kusandi Gaza niyeti ile sefere çikti Dogruca Kara Çebis'e yürüdü ki, Osman Gazi dahi oraya (önceden) gitmisti Hisara varmaya bir konaklik mesafe kalmisti Orada gazileri üç bölük (kisim) ettiler Bir bölügü vardi hisarin üstüne yürüdü ki, Orhan onlarla beraberdi Bir bölügü geceleyin hisarin ötesine geçti Bir bölügü de hisarin yaninda bir dereye girdi
Orhan Gazi, bir kaç gün hisar önünde savasti Savas ederken kendilerini sarsilmis gibi gösterip kaçtilar Bunun üzerine kâfirler Türkler kaçti deyip hisar önüne çiktilar Bir Türk buldular Tutup tekfura götürdüler Tekfur "daha baska Türk var mi" diye sordu O da "yoktur hepsi bu kaçanlardir" diye cevap verdi Tekfur bu sözü isitince çok sevindi Gözcüler gönderdi Hiç Türk görmediler Hisar kapisini açti "Varalim, Türklerin ardini basalim" dedi "Türkleri dereden çikartmayalim" dedi Hemen atina binip sürdü
O esnada yan tarafta gizlenmis olan Türkler, hisar kapisini tuttular Yukaridaki Türkler de gözüktü Bunu gören tekfur "Hey daha Türk varmis" deyip döndü Fakat hisar önünde duran Türkler ile karsilasti Gaziler onu yakalayip hisari feth ettiler Malini da gazilere bölüstürdüler Sipahisini çikarip hisari saglamlastirdilar
Bu hisarin asagi tarafinda Ap Suyu (Ebe Suyu) denen bir hisar daha vardi Tekfuru alip oraya getirdiler Onu da ahd ile aldilar Bu iki hisara el koydular Konur Alp'a Kara Çebisi, Akça Koca'ya da Ap Suyu'nu verdiler
Orhan Gazi, bu tekfuru ordusu ile birlikte Akhisar'a getirdi Halka emniyet ve eman verdi, kâfileri yerli yerinde birakti Ama Konur Alp, zaman zaman çikip Akyazi'ya hücum ederdi Akça Koca da Ayan Gölü (Sapanca Gölü)'nun suyunun aktigi yerde Bes Köprü'de bir bogazcik vardi orayi durak edindi (üs olarak kullandi) Oradan orman arasinda olan yere hücum ederdi Elhasil Orhan Gazi bu ucu saglamlastirdi Kâfirleri de babasi Osman'a gönderdi Kendisi Kara Tekin üzerine yürüdü Hisarin beyine haber gönderdi ki: "Bu hisari bana ver, seni yine hisarda birakayim Ad benim olsun Benim istek ve hedefim Iznik'tir" dedi Kâfir bu sözü isitince hayli gücüne gitti, kaleyi vermedi Bunun üzerine Orhan Gazi: "Gaziler! Islâm gayretidir Yürümek gerek ki, bu hisari yagma edelim" diyerek kalenin yagma edilmesini emr etti
Gaziler, derhal kalenin kapisini kirarak yagmaladilar, tekfuru yakalayip öldürdüler Orhan Gazi, tekfurun kizini büyük bir ganimetle birlikte babasina gönderdi Orhan, alinan esirleri, gazilerden tekrar satin aldi Onlari ahd ve emânla hisara yerlestirdi Samsa Çavus'u da hisara birakarak Yenisehir'de bulunan babasi Osman'in yanina döndü
Bundan sonra Kara Çebis'teki Konur Alp'a ve Kara Tekin'deki Samsa Çavus'a Iznik'e havale gibi olsunlar (kontrol altinda tutsunlar) diye adam gönderdiler (Onlar) zaman zaman gidip Iznik'in bahçelerini harab ederlerdi Böylece Iznik'e rahatlik vermezlerdi Bir taraftan Konur Alp Akyazi ile, diger taraftan da Akça Koca Izmit ile mesgul oldular Bu uclar son derece isler oldu Söyle ki, gaziler gece ve gündüz at sirtindan inmeyerek fetihlerden fetihlere kostular Konur Alp, Akyazi'da Tuz Pazarini aldi Uzuncabel'de bulusarak iki gün iki gece kaldi Kâfiri döndürerek yine Tuz Pazarina geldi Akça Koca da Akdemir'le birlikte Akova'ya hücum etti Gazi Abdurrahman da Istanbul tarafindaki il'e hücum ederdi Bunun üzerine Istanbul'dan kâfir seçerek, gazilere karsi gönderirlerdi Gazi Abdurrahman da Istanbul'dan gelen kâfirleri kirardi Her vakit bu hâl ile durusurlardi, vurusurlardi Islâmiyet için can ve bas (ile) oynarlardi Böylece Sakarya ile Karadeniz ve Sapanca Gölü sahasindaki bazi kalelerin zapti basarilmis oldu Miladî takvimlerin 1318 senesini gösterdigi bu zaman diliminde Akça Koca, bilahare kendi adi (Koca Ili, Kocaeli) ile anilacak olan Sakarya Nehri'nin batisindan Izmit kalesine kadar olan yerleri feth etti Bu yüzden, hakli olarak bu bölge onun adi ile adlandirilmistir
Bütün bu olaylardan sonra Bizans Imparatorlugu, hududlarinin en önemli noktasi olan Iznik'in yavas yavas ve adim adim, hasimlari olan Osmanlilar tarafindan muhasara altina alindigini görmüs oluyordu
Gibbons'un: "Osman, cihanin bildigi en büyük imparatorluklardan birinin, vahsi Asya kani ile en eski ve en yeni Avrupa unsurunu kaynastirmis olan tarihteki yegane milletin ve alti asir inkitaa ugramaksizin (kesilmeksizin) erkekler vasitasiyle devam etmekle temayüz eden bir hanedanin müessisidir" dedigi Osman Gazi, artik ihtiyarlayip yorulmustu Bu arada Romatizmadan da muzdaripti Bu sebeple 1320 tarihinden itibaren oglu Orhan Bey'i kendisine vekil tayin etmis oldugu söylenebilir Bununla beraber, islerin daha iyi idare edilebilmesi için kanun, nizam ve töreler vaz' edilmesi ile mesgul oldugu, basit bir sekilde de olsa divan toplayarak istisarelerde bulundugu muhakkaktir Bir yandan, uc beyliginden müstakil bir devlet haline geçiste ortaya çikan islerin görülmesi ve memleketin mütemadiyen genislemesi için gereken tedbirler alinirken, diger taraftan da müslüman ve hiristiyan tebeanin asayis ve huzurunun bir kat daha artmasina dikkat gösterilmekte idi
Bilindigi gibi Osman Gazi, teskilât ve müesseseler mevzuunda Selçuklulari kendine örnek almisti Bu sebepledir ki, daha önce de belirtildigi gibi Bizans hududunda üç aded uc bölge ihdas etmisti Bunlarin basina da ümerâdan ve gazilerden Konur Alp, Akça Koca ve Samsa Çavus'u tayin etmisti Bunlardan ilki yani Konur Alp, memleketin en kuzeyinden Karadeniz'e kadar olan yerlere, ikincisi yani Akça Koca, Izmit, (Nikomedia), üçüncüsü olan Samsa Çavus ise Iznik (Nicea)'e müteveccih idi
OSMAN BEY'IN ÖLÜMÜ
Tarihî kaynaklar, Osman Gazi'nin 1320 tarihinden itibaren faal hayattan çekildigini ve idareyi oglu Orhan'a biraktigini kayd ederler Yakalandigi Nikris hastaligi yüzünden fiilen harblere istirak edemeyen Osman Bey, asker gazileri ve ümerayi Yenisehir ovasinda toplayarak herkesin huzurunda Bursa'nin fethi isi ile Orhan Bey'i görevlendirdi Onun maiyetine de Köse Mihal, Turgud Alp, Seyh Mahmud Gazi, Seyh Edebali ve kardesi Ahi Semseddin'in oglu Ahi Hasan'i tayin etti Fakat daha önce, vaktiyle kardesinin oglu Aydogdu'yu sehid eden Etranos (Orhaneli) tekfurunun cezalandirilarak kalesinin alinmasini, bundan sonra Bursa'nin fethine tesebbüs edilmesini emretti Osman Bey'in, idareyi ogluna biraktiktan sonra ne kadar daha yasadigi kesin olarak belli degildir Hatta, Osman Bey'in ölümünden sonra mi Orhan'in hükümdar oldugu, yoksa henüz o hayatta iken mi hükümdar kabul edildigi meselesi henüz kesinlik kazanmis degildir Bununla birlikte onun vefatinin 724 (1324) yilinda oldugu kabul edilmektedir Zira 1324 tarihli bir vesika ile Orhan'in bu tarihte hükümdar bulundugu ve ilk akçasinin tedkikinden de ayni senenin üçüncü ayinda (724) Rebiülevvel = 1324 Subat) Osmanli Beyi oldugu anlasiliyor Uzunçarsili, Belleten'deki makalesinde bu konuda farkli görüsleri de vererek söyle der:
"Osman Bey'in vefati senesi tarihimizde birbirine uymamaktadir Halil-i Konevî ile Sükrullah'da, Osman Gazi'nin vefati 710 (1310) senesinde, Idris-i Bitlisî'de 721 (1321), Lütfi Pasa'da 718 (1318), Gibbons'un (Osmanli Imparatorlugu'nun Kurulusu, s 33) adli eserinde 726 (1326) tarihinde gösterilmis olup, Asikpasazâde, Tâcu't-Tevârih, Hammer, Ali ve Meskûkât kataloglari hep bu sonuncu tarihi kabul ederler Halbuki elimizdeki 724 (1324) tarihli vakifnâme, Orhan'in bu tarihte hükümdar oldugunu göstermektedir Su halde Osman Bey'in vefat tarihini 1324'ten evvel veya o tarih baslarinda kabul etmek lazimdir 723 Ramazan (1323 Eylül) tarihli Asporçe Hatun vakfiyesindeki kayda göre Osman Gazi'nin bu tarihte hayatta oldugu anlasildigindan vefati 1323 Eylül ile 1324 senesi Mart'i arasinda olmalidir"
Gerek bu görüsler, gerekse Bursa'nin fethi ve Osman Gazi'nin cenazesinin oraya nakli meselesi gözönüne alindigi zaman, vefat tarihinin 1326 yili olmasi icab eder Bununla beraber Orhan Gazi'nin hükümdarliginin da 1324 yilinda oldugu kabul edilebilir
Solakzâde'nin, bize karayagiz, yassi burunlu, orta boylu, degirmi çehreli, ela gözlü, seyrek sakalli ayakta durdugu zaman kollarinin dizine kadar uzandigi, tatli sözlü ve heybetli biri olarak tasvir ettigi Osman Gazi, iyi bir idare, keskin ve saglam bir görüs, itidalli, yüksek kabiliyeti, rakiplerine kendisini sevdirmesi ve mücadelesinde planli hareketi, sabirli ve müsamahali olmasi ile etrafindaki asiretleri de nüfuzu altina almayi basaran bir kimsedir "Fahrüddin" lakabini tasiyan Osman Bey, Bursa'nin fethi haberini ölüm döseginde almisti Orhan Bey gibi degerli ve hayirli bir halef biraktigi için gözü açik gitmeyecekti Osman Bey, ölüm döseginde iken etrafina oglu Orhan ile hükümetin büyükleri olarak kabul edilen gazilerden Turgut Alp, Seyh Ahi Semseddin, Ahi Hasan, Çandarli Kara Halil ve Kara oglan gibi devlet ricalini topladi Onlara ve özellikle Orhan'a nasihatlarda bulunarak söyle dedi: "Ben ölüyorum, ama esef edip üzülmüyorum Çünkü senin gibi bir halef birakiyorum Adaletli ol, merhametli ol, iyi adam ol Idare ettigin halka karsi esit muamele et, herkese karsi musavatli olup onlari himaye et Islâm dininin nesrine çalis Çünkü yeryüzündeki padisahlarin vazifesi budur Ancak bu suretle Allah'in lütfuna nail olursun Bilmedigin seyleri ulemaya danis Bir seyi iyice bilmeden harekete baslama Sana muti (itaat edenleri) olanlan hos tut Beni Bursa'da Gümüslü kubbeye (Gümüslü Künbet) defn et" Buna göre Osman, oglu Orhan'a Bursa'yi baskent yapma vasiyetinde de bulunmus oluyordu Üç ay kadar önce kayinbabasi Seyh Edebali'yi, ondan hemen sonra da hanimi ve Edebali'nin kizi olan Mal Hatun (Malhun Hatun)u kayb eden Osman Bey, bizzat kendi eli ile anlari Bilecik'te defn etmisti Osman Gazi öldügü zaman (dogum tarihinin farkh kabul edilmesine bagli olarak) 66 veya 69 yasinda idi Techiz ve tekfini ile Çandarli Kara Halil ile imami Yahsi Fakih mesgul olmuslardi Önce Sögüt'te muvakkaten defn edilen Osman Bey'in nasi, daha sonra vasiyeti geregi Bursa'da Gümüslü Künbed'deki türbesine nakl edildi Bu türbede, XVUI asir baslarina kadar Osman Gaziye ait olan ve ziyaretçilere gösterilen iri taneli bir tesbih ile büyük bir davulun kasnagi vardi Rivayete göre bunlar, Sultan Alaeddin'in hediyeleri idi Fakat ne yazik ki bu iki tarihî hediye XIX asrin ortalarinda Bursa'da çikan bir yanginda yok olmuslardi
Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Osman Gazi, çok sade bir hayat yasadi Elbisesi, Islâm'in ilk muhariplerininki gibi sade idi O, ne altin ne de gümüs birakti Terekesi içinde fazla kiymetli bir sey yoktu Kalan esya Denizli bezinden yapilmis sariklik bez, at için zirh takimi (yançuk), bir tuzluk, bir kasiklik, bir çift çizme, Alasehir dokumasindan kirmizi renkli sancaklar, sade bir kiliç (Ruhî ve Hammer'e göre iki uclu), bir tirkes, bir mizrak, bir kaç at, misafirlerine ikram için besledigi üç sürü koyun idi Bunlardan baska iri taneli bir tesbih ile Selçuklu sultani tarafindan Karacahisar'in fethinden sonra kendisine hediye edilen davulun kasnagi da zikr edilir
Kendi döneminde kara lakabi ile anilan Osman Gazi'ni saç, sakal ve biyiklari da kara idi Türkmenler arasinda cesur kimseler için kullanilan bu lakab, ondan baska insanlar için de kullanilmistir Nitekim Karasi Bey, Kara Iskender, Kara Yülük, Kara Yusuf ve Karakoyunlu gibi isimlerle zikr edilen bu neviden lakablara tesadüf etmek mümkündür
Daha önce de kisaca temas edildigi gibi Osman Bey, bir yöneticide bulunmasi gereken bütün vasiflan kendi sahsinda toplamisti O, adaletle hareket etme ve halka karsi cömertçe davranma gibi özelliklere de sahipti Akinlarindan bizar duruma düsen Rum ahalî, onun himayesi altina girince her türlü taarruzdan masun ve mahfuz bulunuyordu Bundan baska bütün haklari da teminat altina aliniyordu Kendi tekfurlarindan görmedikleri âdilâne muameleyi, Osman Gazi'ye tabi olunca hemen elde ediyorlardi Bu hal, devletin ilk kurulus yillarinda onun etrafinda toplanan cemiyeti kalabaliklastiran ve senlendiren sebepler arasinda sayilmaktadir Beytülmalden hiç bir sey almadigi, kendi toprak ve sürülerinden elde edilen gelir ile geçindigi, tarihçilerin ittifakla söyledikleri gerçeklerdendir Bu arada ganimetlerden kendi hissesine düsen miktar da onun varidatinin (gelirlerinin) bir kismini teskil ediyordu Bir Germiyan'linin istegi üzerine halka tarh ettigi "Bac-i bazar" vergisi, reâyanin gönül hoslugu ile ödedigi ve Bizans vergileri ile mukayese edilemeyecek kadar az ve adaletli bir vergi idi
Osman Gazi'ye, kendi döneminde daha sonraki Osmanli hükümdarlari için kullanilan sah, padisah ve sultan gibi ünvanlar verilmemisti Diger bütün Türkmen beyleri gibi, baslangiçta sadece Osman Bey denildigi, istiklâlinden sonra da bazan "han" denildigi kabul edilmektedir
OSMAN BEY'IN ÇOCUKLARI
Osmanli tarihleri, Osman Gazi'nin vefati esnasinda gerek miras taksimi, gerekse idareyi ele alma bakimindan Orhan ve Alaeddin adinda iki oglundan bahs ederier Buna karsilik Halkondil, Osman'in üç ogul biraktigini söyler Halbuki vakfiye bize Osman Bey'in müteaddid ogullarini ve bir kizinin mevcudiyetini haber vermektedir Buna göre Osman Bey'in Orhan'dan baska Alaeddin Ali, Pazarlu, Melik, Çoban, Hamid adinda ogullari ile Fatma adinda bir kizi bulunmaktadir Bununla beraber bu çocuklarin hangi veya kaç hanimdan olduklarini belirtmemektedir Bu sebeple Osman Gazi'nin gerçekte kaç hanimla evlendigi ve çocuklarinin hangi hanimlardan olduguna dair henüz tam bir bilgiye sahip degiliz Su kadar var ki, Alaeddin Ali Bey'in, Seyh Edebali'nin kizi Bala Hatun'dan, Orhan'in da Ösman Bey'in ilk zevcesi ve Ömer Bey'in kizi Mal Hatun'dan dogduklari bilinmektedir Bununla beraber digerlerinin bu kadinlardan mi yoksa baska kadinlardan mi oldugu henüz kesin olarak tesbit edilebilmis degildir
Alaeddin Ali Bey, Orhan'dan küçüktü Osman Bey'in sagliginda dedesi Edebali'nin yaninda Bilecik'te, daha sonra da babasinin yaninda Yenisehir'de bulunmustur Alaeddin Ali Bey, babasinin ölümünden sonra kardesi Orhan Bey'e beylerbeyi olmus sonra kendisine temlik edilen Kite ovasindaki Futra veya Fodra (Âsikpasazâde, s 37'de Kurada) çiftliginin hâsilati ile geçinmistir Âsikpasazade'nin ifadesi ile bu köyü bizzat Alaeddin Bey istemistir Orhan da o köyü kendisine vermisti Alaeddin Bey, Kükürtlü'de bir tekke yapti Bursa'da Kaplica kapisina girilecek yerde kale içinde bir mescid, kapidan yukariya dogru ikinci bir mescid ve yaninda evler yaptirdi Kendisi de orada sakin oldu Alaeddin Bey, Orhan döneminde vefat ederek Bursa'da babasi Osman Bey'in türbesine defn edilmistir Görüldügü gibi Alaeddin Ali Bey, Bursa ve çevresinde vakiflar tesis etmek suretiyle birçok hayir islerinde de bulunmustur Alaeddin Bey'in ogullari daha sonralari ellerindeki yerler ve babalarinin vakiflarini idare ederek hayatlarini sürdürmüslerdir
Osman Gazi'nin diger ogullarindan yalniz Pazarlu Bey'in Iznik muhasarasi ve Pelakanon (Darica civan) muharebesinde bulundugu kayd edilmektedir
Osman Bey'in Çocuklari
- Melik Bey
- Fatma
- Hamid Bey
- Orhan Bey
- Alaeddin Bey
- Çoban Bey
- Pazarlu Bey

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



ORHAN GAZI DÖNEMI
Osman Bey'in, yigit ve bahadir oglu Orhan Gazi, Osmanli tahtina geçip oturdugu zaman, ne yaptigini ve ne yapmasi gerektigini iyi bilen bir kimse idi Gazi, Sucau'd-dünya ve'd-din, Ihtiyaru'd-din ve Seyfu'd-din gibi ünvanlara sahip olan Orhan, babasinin suurlu politikasini devrine ve yerine göre hem kiliç, hem de ideoloji sahasinda devam ettirmek kararinda idi
Dedesi Ertugrul Gazi'nin vefat ettigi 680 (1281-1282) senesinde dünyaya gelen Orhan Bey'i, 1324 yilindan itibaren hükümdar kabul etmek mümkündür Tahta cülûsu esnasinda bir sehzadesi dünyaya gelen Orhan Bey'in bu ogluna, kutlu ve mübarek olmasi için "Murad" adi verilir
Tahti, kardesine teklif edip ondan feragat edebilecegini söyleyecek kadar özverili bir kimse olan Orhan'in bu teklifi, Alaeddin Ali tarafindan geri çevrilir Zira Alaeddin Ali, tahtin kendisine daha layik oldugunu, bu sebeple onun bey, kendisinin de ona yardimci olarak kalmasini istemisti
Çevresindeki ulema, gazi ve silah arkadaslari tarafindan oy birligi ile reislige getirilen Orhan, Sükrullah'in ifadesine göre güzel yüzlü, begenilir özlü ve herkese karsi eli açik cömert birisi idi "Savas gününde de sanki Sâm veya Nerimandi Okundan kaza, kilicindan ölüm ders alirdi Mü'mine rahmet, kâfire zahmetti" Gerek siyaset, gerekse savasta tükenmeyen bir enerji ve ustaliga sahip bir hükümdardi Gerçekten, babasi gibi güçlü ve büyük bir hükümdar oldugunu isbatlayan Orhan, tahta çikar çikmaz topraklarini genisletmek ve tebeasinin varligini çogaltmak için fetihlere basladi Aslinda, onun askerî yeteneklerinin üstünlügünü gören babasi, daha ölümünden önce onun kendi yerine geçmesini istemisti Bununla beraber o, yine de tahti kardesine teklif etmekten çekinmemisti
Osmanli Devleti'nin kurulus yillarinda zeka, cesaret, güvenirlilik ve taktikleri uygulama bakimindan fevkalade bir sahsiyet olan Orhan Bey'in özellikleri (hilye, fizikî yapi) hakkinda su bilgiler verilmektedir: Bursa kalesinin fatihi Ebu'l-guzat Sultan Orhan, uzunboylu, ak benizli, ela gözlü, koç burunlu, genis gögüslü, iri yapili, heybetli ve vakur bir padisah idi Ancak yumusak huylu olup kimseyi incitmez, kimsenin hatirini kirmazdi Güler yüzlü, tatli sözlü idi Bünyesi kuvvetli, sakal ve biyigi sik olup parlakti Sag kulaginin altinda bir ben vardi ki, bu bir güzellik alâmeti olarak kabul ediliyordu
Babasinin kendisine 16000 km2 olarak biraktigi yeni beyligin basina geçtigi zaman, beyliginin yayilip gelisecegi çevrede irili ufakli bir çok devlet vardi Gerçekten bu dönemde Anadolu'da Karaman, Germiyan, Saruhan, Aydin, Karasi, Mentese, Çandarogullari gibi Türk beyliklerinden baska Amasra'da Cenevizliler, Trabzon'da Komnenoslar, Marmara ve Ege'de Bizanslilar, Ak Deniz adalarinda Cenevizliler ile Venedikliler bulunuyordu
Tarihî olay ve bunlardan bahs eden kaynaklarin belirttigine göre bu yeni devletin siyasî anlayis ve hareketinde, Müslüman Türk beyliklerinden önce, Türk ve Müslüman olmayan unsurlarin tasfiye edilme isteginin agirlik kazandigi anlasilmaktadir
1324 Subat'indan baslayip 1362 Mart'ina kadar devam eden Orhan Bey'in idaresi, 38 yil sürmüstür Tarihin bu zaman dilimi, fetih ve idarî müesseselerin kurulup yerlestirilmesi ile geçer Devletin, Ilhanlilarin etkisinden çikarak tamamen bagimsiz hale gelmesi de yine bu hükümdar döneminde olmustur dinamik, faal ve cesur bir kuvvetin basinda, mahirâne bir strateji takib ederek çevresindekilerle münasebetlerini devam ettirip gelistiren Orhan Gazi, ileride de görülecegi gibi bu iliskilerinde hasimlarina karsi bile âdil davranan, onlarin kisiliklerini rencide etmeyen ve kisilik haklarina riayet eden bir davranis içinde olmustur
ORHAN GAZI DONEMI FETIHLERI
Babasinin, kendisine biraktigi vatan topragini dinamik ve faal kadrosu ile kisa zamanda birkaç katina çikaran Orhan Bey, fetih hareketlerine daha babasi hayatta iken baslamisti 1320 yilindan itibaren faal siyasî hayattan çekildigi anlasilan Osman Bey'in yerini, oglu Orhan'in aldigi görülmektedir
BURSA'NIN FETHI
Osmanli Devleti'nin ilk baskentlerinden biri olmasi hasebiyle Bursa, devletin, idarî, siyasî, dinî, ilmî, kültürel, sosyal ve ekonomik hayatinda önemli derecede rol oynayan bir merkezdi Çok daha sonralari gelecek olan Keçecizâde Fuad Pasa'nin "Bursa Osmanlinin dibacesidir" sözü, Bursa'nin Osmanli tarihinde oynadigi role isaret etmektedir
Kurulusu, milattan önceki yillara dayanan Bursa, daha sonra Romalilarin eline geçer Roma'nin Dogu ve Bati olmak üzere ikiye bölünmesinden sonra çevresi ile birlikte Dogu Roma Imparatorlugunun (Bizansin) idaresinde kalmistir
Osmanli Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in siyasi faaliyetlerinden bahsedilirken isaret edildigi gibi Osman Bey, Bursa'yi kusatma altina almis fakat fethine muvaffak olamamisti Bununla beraber Bursa'ya Bizans'tan gelecek yardima mani olmak için, sehrin yakinlarina iki kale yaptirmis, bunlardan birine Ak Timur'u, digerine de Balabancik'i muhafiz olarak tayin etmisti Böylece Osman Bey, Bursa'ya disardan gelebilecek yardim yollarini denetim altina almis oluyordu Bu sebeple 1315 yilindan iti baren Bursa, Osmanlilar tarafindan çevresinde insa edilen kaleler vasitasiyle bir mânâda muhasara altina alinmis oluyordu
Orhan Bey, 1326 yilinda büyük bir kuvvetle Bursa üzerine yürür
Âsikpasazâde ve Nesrî gibi kaynaklar, Osman Gazi'nin, Bursa'nin fethinden önce oglu Orhan'a:
"Ogul, sen önce Adranps (Orhaneli)'a git ki, o kâfirin babasi Dinboz gazasinda benim Bay Koca'min düsmesine sebep oldu" diyerek onu Gazi Mihal (Köse Mihal), Turgut Alp, Seyh Mahmud ve Edebali'nin kardesi oglu Ahi Hasan'la gönderdi Orhan Bey, bu tecrübeli komutanlarla görüserek Bursa'nin güneyinde ve bir bakima Bursa'nin anahtari durumunda olan Adranos kalesini alip yiktirir Orhan Bey'in gelisinden önce kaleyi bosaltip Elete dagina çikmis olan halk ve kale beyi, Orhan'a itaatini bildirirler Bunun üzerine tekrar yerlerine iade edilen halka karsi Orhan Bey, insaf ölçülerini asmayacak derecede merhamet ve hosgörülü bir sekilde davranir
Bundan sonra Bursa önlerine gelen Orhan Gazi, Pinarbasi mevkiinde karargahini kurup kaleyi kusatir Bizans'tan beklenen yardimin gelmeyecegini anlayan ve kaleyi kurtarmaktan da ümidini kesen kale beyi, Gazi Mihal Bey vasitasiyle ve bazi sartlarla Bursa'yi teslim edecegini bildirdiginden 2 Cemayizelevvel 727 (6 nisan 1326) tarihinde Bursa Osmanlilara teslim edilir Kale muhafizi olan Evrenos da Müslüman olarak Osmanlilarin hizmetine girer Orhan Bey, burayi aldiktan sonra babasinin na'sini buraya getirterek sonradan Gümüslü Künbed diye meshur olan yere defn ettirir
Gerek strateji, gerekse psikolojik bakimdan Osmanlilar için büyük bir mânâ ve ehemmiyet ifade eden Bursa'nin fethini küçük bir hadise olarak göstermeye çalisan Gibbons, bunu özellikle Istanbul'daki iç çekismelere ve halkin maddî sikinti içinde bulunmasina baglar Bu arada Bursa'nin fethinden sonra Evrenos Bey'in müslüman oldugunu, birçok kimsenin de ona uyarak yeni fatihlerin (Osmanlilarin) dinini kabul ettigini de belirtir Böylece kurulus dönemindeki Osmanli Beyligi'nin gücünü ve çevrelerindeki insanlar üzerinde meydana getirdikleri olumlu havaya da isaret eder
Bursa'nin fethinden sonra, Orhan Gazi için ele geçirilmesi gereken hedef artik Iznik olmustur Marmara havzasinda bir sanayi sehri olan Iznik, o dönemlerde Bursa'dan daha mühim bir sehir olma özelligine sahipti Burasi Bizans'in, Anadolu'daki en büyük sehirlerinden biri olmakla kalmiyor, ayni zamanda hiristiyanlik için dinî bir merkez olma hüviyetini de tasiyordu Nitekim miladî takvimin 325 senesinde Büyük Kostantin tarafindan günümüz hiristiyanliginin akidelerinin tesbitinde rol oynayan en mühim konsil burada toplanmisti 1074 yilindan Birinci Haçli Seferi (1097) ne kadar Anadolu Selçuklu Devleti'ne baskentlik eden Iznik, belirtilen tarihten itibaren Bizanslilarin elinde idi Hatta 1204 yilindan 1261 yilina kadar da Bizans Imparatorlugu'nun merkezi olmustu Bundan baska Iznik, Kocaeli yarimadasi bakimindan stratejik önemi haiz olan önemli bir sehirdir
Bursa'nin zaptindan sonra Osmanli Beyligi'nin merkezi buraya nakl edilmistir Yeni hükümdar burayi yeni binalarla süslemisti Insa edilen dinî ve sosyal eserlerle sehir, Müslüman Türk sehri olma hüviyetini kazanip yeni bir çehreye büründü Orhan Bey, daha isin basinda eski kiliseleri mescid ve medreselere çevirdi Bursa'da fakir ve yoksullari doyurmak için imâret yaptirip onlara vakiflar tahsis eyledi Buradaki bilgin ve hafizlara da maas bagladi
PELEKANON MUHAREBESI VE IZNIK'IN FETHI
Gerek Osmanli, gerekse Yakin Sark tarihi bakimindan mühim bir hadise olan Pelekanon muharebesi, VI Mirmiroglu'nun isaret ettigi gibi Osmanli tarihçileri tarafindan üzerinde fazla durulmayan veya kendisinden yeterince bahsedilmeyen bir muharebedir O, bu konuda söyle demektedir:
"Osman Bey, Vatheos (Koyun Hisari) civarinda 27 Temmuz 1302 tarihinde Bizans askerlerini maglub ederek emâretini (beyligini) etrafa tanitmis oldugu gibi, oglu Orhan Bey dahi Bizans askerlerini maglub ederek Pelekanon muharebesini kazanmis ve bu sayede Britinya'nin en güzel yerlerini ve en büyük sehirlerini zapta muvaffak olmustur Bu sebepten nasi Pelekanon muharebesi Yakin Sark (Yakin Dogu) tarihi için mühim bir merhale teskil etmektedir
"Istanbul'un fethinden 124 yil evvel vaki olan bu muharebede Osmanli askerleri, Bizans askerlerini payitahtlarinin yakinlarinda* maglub ve perisan, imparatorlarini yaralayip kaçmaya mecbur ettiklerinden dolayi, Osmanlilar Anadolu'daki Türkmen beylikleri arasinda mümtaz bir mevki almis olduklari halde maalesef Osmanli tarihçileri bu muharebe için ya bir sey yazmiyorlar veya pek az malumat veriyorlar"
Daha önce de temas edildigi gibi Orhan Bey, Bursa'nin fethinden sonra bütün dikkatlerini Iznik üzerinde toplamisti Iznik'in Osmanlilar tarafindan ele geçmesi, Bizans'in Marmara havzasindaki en kuvvetli dayanaklarindan birisini kayb etmesi demekti Gerçekten de Türklerin, Kocaeli yarimadasindaki kaleleri alarak yavas yavas Bogaza dogru ilerlemeleri, Bizans Imparatorlugunu telasa düsürüyordu Hem zapt edilen kaleleri geri almak, hem de uzun zamandan beri muhasara altinda bulunan Iznik'i kurtarmak için bizans Imparatoru III Andronikos (1328-1341) gizlice hazirliklara baslar
Andronikos, planini uygulamaya, Karasi emiri ve Bulgarlarla bir baris antlasmasi yaparak baslar Ayni maksatla Kizikos (Kapidagi Yarimadasi)'a geçer Süphe uyandirmamak için de Artaki (Erdek)'te bulunan Hz Meryem'in mukaddes Ikonunu (tasvirini) ziyareti bir vesile olarak gösteriyordu Bütün bunlar, Orhan Bey'i hazirliksiz olarak yakalamak içindi Erdek'ten Biga'ya gelen Imparator, burada Karasi Beyi Demir Han ile bir saldirmazlik antlasmasi imzalar Daha önce de benzer bir muahedeyi Bulgar krali III Mihal ile yapmisti Bu sekilde siyasî bir basari kazanmis görünen Imparator, Osmanlilara karsi sefere hazirlandi Bu sebeple 1329 senesinin Mayis ayinda mümkün oldugu kadar sür'atle Trakya'dan iki bin civarinda asker getirtip Istanbul ve çevresinde bulunan mevcut askerlere katar Bu askerlerle Anadolu yakasinda bulunan Üsküdar'a geçer Bunu haber alan Orhan Bey, Iznik muhasarasinda bir miktar asker birakarak sekiz bin kisilik ordusunun basinda Pelekanon** denen mevkide Imparatorun komutasindaki Bizans ordusu ile meydan muharebesine girisir Böylece, Osmanli tarihinin ilk mühim meydan savasi baslamis oldu Gün boyu deva eden muharebe, aksama kadar sürmüstü Gece muharebeye devamin tehlikeli oldugunu gören Imparator, ordugahina döner Bu sirada vaziyeti fark eden Orhan Bey, firsati kaçirmayarak siddetli bir taarruza geçer Bu ani taarruz, Bizans ordusunda büyük bir panik havasinin yasanmasina sebep olur Yaralanan Imparator, deniz yolu ile zorlukla Istanbul'a ulasir Bu muharebede Orhan'in kardesi Pazarlu Bey de komutan olarak bulunmustu
Orhan Bey, Pelekanon zaferinden sonra tekrar Iznik üzerine döner Artik Bizans'tan herhangi bir yardim imkâninin olamayacagini anlayan Iznik Rum Beyi, bazi sartlarla teslim olur Bursa'nin zaptindan sonra halka gösterilen yumusaklik ve müsamaha ile teslim sartlarina riayet edilmis olmasi, Iznik'in tesliminde de gösterildi Sehir ve kaleyi teslim alan Orhan Bey, halktan, isteyenlerin esyasi ile birlikte gitmesine müsaade etti Hatta bu müsamahakârlik ve müsamahada o kadar ileri gitti ki, Iznik halkindan isteyenlerin kendi tebeasi olma ve sadece cizye vermek sartiyle kendi örf, âdet ve geleneklerini muhafaza edebileceklerini ilân etti Bunun üzerine halkin büyük bir kismi Iznik'te kalmaya karar verdi Fakat Rum Beyi, deniz yolu ile Istanbul'a gitti Iznik, Orhan Bey'e kapilarini açtiktan sonra çevresindeki bazi yerler de alinmisi Iznik, bölge itibariyle harb sahasina yakin olmasindan dolayi geçici bir müddet için beylik merkezi haline getirildi
Iznik kusatmasi esnasinda kalede bulunan Rum muhafizlari ile halktan gerek muharebede, gerekse açlik, hastalik, vs gibi sebepler yüzünden ölen erkeklerin dul kalmis olan kadinlari, Iznik'te bulunan Orhan Bey'e basvurarak kendilerine bakacak kimselerinin bulunmadigini söylemislerdi Bunun üzerine Orhan Bey, askerlerden arzu edenlerin bu kadinlari nikahla alabileceklerini ve bunlarla evlenenlerin Iznik muhafazasinda birakilacaklarini açikladi Böylece, kimsesiz kalan kadinlarin evlenmesini saglayarak bu sosyal problemi de ortadan kaldirmisti
Iznik'in 1330 yilinda feth edilmesi, Avrupa'da büyük bir hadise olarak yankilandi Bu fetih, Bizans için de büyük bir ümitsizlik sebebi oldu Hele buradaki Ayasofya Kilisesinin camie çevrildigi haberi, büsbütün bir teessüre sebep olmustu
Biraz sonra temas edilecegi gibi Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra orada pek çok eser meydana getirdi Halka karsi büyük bir sefkat ve merhamet örnegi gösteren Orhan Bey, halktan isteyenlerin bütün esyasi ile birlikte sehri terk edebilecegini söylemisti Fakat halk, Orhan Gazi'nin idare ve adaletine meftun olmustu Bu yüzden çok az kimse sehri terk etti Hammer bu olayi su ifadelerle nakl eder:
"Iznik muhafizlarinin pek azi bu serbestiden istifade ederek tekfurla birlikte gittiler Idarecilerin haksizligindan dolayi me'yus olmus ve Hiristiyan imparatordan ziyade Orhan'in müsamahasindan ümitvar olmus olan digerleri, sehir halki ile birlikte galibi (Orhan Gazi'yi) karsilamaya çiktilar Padisah, Yenisehir kapisindan sehrin güneyine girdi Orhan'in buradaki davranisi, yüce gönüllü ve zafer haklarini akilli bir siyaset ugruna gözden çikarmasini bilen bir hükümdarin hareketi oldu Böylece hesaplari da bekledigi sonucu verdi"
Göründügü kadari ile Orhan Bey'in hareket ve bu harekete yön veren anlayisi, onun böyle bir siyaset uygulamasina sebep olmustu Nitekim, Orhan Gazi'nin, kocalari ölen veya kimsesiz kalan dul kadinlari gazilerle ser'î nikah üzere evlendirmesi bu anlayisin bir sonucudur Osmanli tarihleri de devrin anlayis ve dili ile bu hadiseyi asagidaki ifadelerle nakl ederler:
"Sonra güzel yüzlü kadinlar geldiler Orhan: "Bu kadinlar nedir?" diye sorunca kendisine:
"Sultanim, bunlarin erlerinin kimisi açliktan, kimisi de savasta kirilmistir Yüksek evlerde de bos kalmislardir" dediler Bunun üzerine Orhan, gazilere bunlari ser'î nikahla almalarini buyurdu Gaziler, bunun üzerine bu kadinlarla evlendiler Hazir ev, hazir avrat buldular, geçip saray gibi evlerde oturuverdiler
Görüldügü gibi kadinlarin ser'î nikahla alinmasi, onlara normal bir vatandas muamelesinin yapilmasi demekti Böylece Orhan, onlari esir veya cariye durumuna düsürmekten kurtarmis oluyordu Halbuki galib olan Orhan ve Osmanli idaresi, onlara karsi istedigi sekilde muamele yapmakta serbest idi Bu sekildeki bir hareketine de mani olabilecek bir güç mevcut degildi Hammer ise Orhan Gazi'nin tamamen insanî olan ve hatta yirmi birinci asra girmek üzere oldugumuz su günümüzde bile uygulanamayan bu insanî muameleye kendi açisindan farkli bir sekilde bakmaktadir Ona göre Orhan, Iznik'in kendiliginden teslim olmasindan dolayi bol ganimetlerden yoksun kalan silah arkadaslarina mükâfati unutmamistir Söz gelimi, uzun bir kusatmanin, alisilmis sayilabilecek veba ve kitligin tesiri ile baba ve anneden, kocalarindan yoksun kalan ve yari yikik saraylarinda oturan Rum kadin ve kizlarini onlara bölüstürdü Böylece, ordusunun subaylarina bu yapilarin mirasçilari ile evlenmelerine izin vermekle bu ihtisamli konutlarin yeniden senlenmelerine yol açilmis oldu
Kaynaklarin verdigi bilgilerden anlasildigi kadari ile Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra derhal sehre bir Müslüman Türk hüviyeti kazandirmak için faaliyetlere girisir Bu sebeple büyük bir kiliseyi Cuma mescidi haline getirir Orhan, umuma ait binalari kitâbe ve güzel sözlerle bezeyip süsleyen, böylece Dogu'nun eski bir gelenegine uyan ilk Osmanli padisahidir Onun, sultanlik günlerinden baslayarak bütün camiler, medreseler, hastahaneler, çesmeler, mezarlar ve köprüler Osmanli ülkesinin hemen her târafinda yaptiranlarin (bânilerinin) adlarini ve yapilis tarihlerini seyyahlara göstermektedirler Bu âbide (anit)ler üzerinde çogu zaman Kur'an'dan alinmis tasvir, tesbih ve benzetme bulunan âyetler okunur Orhan Gazi, Iznik'te bir manastiri da medreseye (yüksek okul = fakülte) çevirdi Medresenin müderrisligini (profesör) Davud Kayserî denilen birine verdi Konya'da Mevlânâ Siraceddin Konevî'nin ögrencisi olan Taceddin el-Kürdî, bu medresede, Davud Kayserî'ye halef olmustu Taceddin'in ölümünden sonra da Alaeddin Esved, daha çok yaygin olan adi ile Kara Hoca o göreve atanmistir
Orhan Gazi'nin Iznik'te bulunan ve bazi kaynaklarda bir manastirdan çevrilmis oldugu belirtilen medresesinin, kilise veya manastirdan degil, bizzat kendisi tarafindan insa ettirildigi Mecdî gibi bazi kaynaklarda belirtilmektedir Mecdî, Seyh Davud Kayserî'nin biyografisinden bahs ederken "Orhan Han Gazi Hazretleri, Iznik nâm kasabada bir medrese-i ulya peyda edüp seyh hazretlerine tayin eyledi" diyerek Osmanli Devleti'nin bu ilk medresesinin bizzat Orhan Gazi tarafindan yaptirildigini anlatir Ayrica Osmanli dönemi ilk medreseleri üzerinde arastirma yapan Mustafa Bilge de Orhan Gazi vakfiyesinden yola çikarak ayni kanaatte oldugunu söyle ifade eder:
"Bu medresenin, Nesrî ve diger bazi kaynaklarda belirtildigi sekilde Iznik'te bulunan manastir veya kiliselerden çevrilmis olmayip insa edilmis oldugunu belirten en kuvvetli delil, elimizde bulunan vakfiyedir Orhan Gazi, Iznik'teki medresesini yaptiktan sonra tanzim ettigi ve Molla Hüsrev tarafindan 841 H/1437 M 'de tescil edilen vakfiye suretinde, medresenin bina edildigi ve Hayreddin Pasa Camii'nin yaninda oldugu açikça belirtilmektedir" Sultan Orhan, bu medreseye sahibi bulundugu Kozluca köyünün gelirlerini sahih ve seriata uygun bir sekilde vakf etmistir Gerçekten çok daha sonraki tarihlere (1136=1724) ait bir arz belgesi, Iznik'e bagli Kozluca köyünün Orhan Gazi medresesine vakf edildigini göstermektedir
Iznik, Türklerin eline geçtikten sonra, Orhan Bey buradaki yerli halktan isteyenlerin mallari ile birlikte sehri terk etmelerine müsaade etti Gitmeyenlerin ise Osmanli tebeasindan olmak ve sadece vergi (cizye) vermek sartiyle din, gelenek ve göreneklerini muhafaza edebileceklerini bildirdi Burayi bir müddet kendisine merkez yaparak Iznik'in bir Müslüman Türk sehri olmasina gayret etti Bunun için orada cami, imâret ve medrese gibi dinî, sosyal ve kültürel müesseselerin temelini atti Ayrica zevcesi Nilüfer Hatun tarafindan bir imâret, oglu Süleyman Pasa tarafindan da bir medrese insa edildi Bundan baska diger hayir sahiplerinin yaptirdiklari tesislerle kisa bir müddet sonra Iznik, istenilen Müslüman-Türk sehri hüviyetini kazandi
Kaynaklar, Orhan Gazi'nin buradaki faaliyetlerinden bahs ederken onun bir hükümdar gibi degil, herhangi bir vatandas gibi davrandigini belirtirler Nitekim onun yaptigi imârette pisirilen yemekleri bizzat kendisinin dagitmis olmasi, aksam olunca kandillerini bizzat kendi eli ile yakmis olmasi bunu göstermektedir
Orhan Gazi, Iznik ve bilahere Izmit'in fethinden sonra idarî bir sistem kurarak memleketi buna göre idarî bölgelere ayirdi Buna göre Izmit, oglu Süleyman Pasa'ya verilmis, onu Yenice, Göynük ve Mudurnu'ya havale etmisti Bursa'yi da oglu Murad Han Gazi'ye vererek adini "Bey Sancagi" koymustu Karacahisari amcasinin oglu Gündüz'e verdi Kendisi de bütün bunlarin üstünde memleketi idare ediyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



IZMIT'IN FETHI
Bir ticaret merkezi durumunda bulunan Izmit, Iznik'in fethinden hemen sonra Osmanlilar tarafindan alinmak istenmis ve hatta bir ara elde edilmis ise de sonradan yine Rumlara verilmisti Osmanli kuvvetleri Iznik'in fethinden bir sene yani 1331 Haziran'indan sonra sehri kusatmislarsa da Bizans Imparatoru UI Andronikos'un yardima gelmesi üzerine Orhan Bey, Imparatoria anlasarak kusatmayi kaldirmisti Orhan Bey, bu kusatmadan alti sene sonra (1337) sehri siddetli bir sekilde tekrar kusatti Bu kusatma üzerine disardan yardim alamayan sehir, teslim olmak zorunda kaldi Kale muhafazasinda bulunan Paleologos hanedanina mensup Marika, mallarini alarak bir gemi ile Istanbul'a gitti Izmit'in fethi ile Kocaeli Yarimadasinin tamami Osmanlilarin eline geçmis oluyordu Orhan Gazi, Izmit ve havalisinin idaresini oglu Süleyman Pasa'ya verdi Süleyman Pasa'nin halka karsi din ve milliyet farki gözetmeden âdil bir sekilde davranmasi, ve çevrelerinin tamamen Osmanlilar ile kusatilmis olmasindan dolayi civarda bulunan bir çok kale (Tarakli Yenicesi, Göynük, Mudurnu) de birer teslim oldular Ayni sekilde Izmit Körfezindeki Gemlik, Armutlu gibi mevkiler de Kara Timurtas Bey vâsitasiyle Orhan Bey kuvvetlerinin eline geçmisti
KARESI BEYLIGI'NIN ILHAKI
1340 yilina kadar Bizans topraklarinda fetih hareketlerine girisip sinirlarini genisleten Osmanli Devleti, fethedilen yerlere dogudan gelen Türkleri yerlestiriyordu Bununla beraber Bizans topraklarinda genislemekte olan bir Türk devleti için bu kafi degildi Çünkü Anadolu'da bulunan diger beyliklerin sinirlari, Osmanlilarin dogrudan dogruya bütün Bizansi çevirmesine imkân vermiyordu Bu sebeple Karesi Beyligi topraklarinin alinmasi gerekiyordu Bu, Bizanslilara karsi kazanilan zaferlerden daha önemliydi Zira bu sayede Osmanlilar, Çanakkale'ye kadar gelerek, bogazin güney kiyilarini ellerinde bulunduracaklardi Bu da ilk firsatta Avrupa'ya geçme imkânini saglayacakti Böylece Orhan Gazi, Bizans'in taht kavgalarindan istifade edecek ve hatta topraklarina akinlar düzenleyip isgal edebilecekti Gerçekten de batiya dogru açilip genisleyebilmek için sadece Istanbul Bogazina yaklasmak kâfi degildi Ayni sekilde Çanakkale Bogazi'na da yaklasmak gerekiyordu Zira sadece bir taraftan tutulan Marmara ile stratejik güç haline gelmek imkansizdi Bu küçük iç deniz (Marmara) iki taraftan kiskaç içine alinmaliydi Ancak bu sayede batiya geçilebilirdi O dönemde batida Karesi ogullan vardi Fakat bunlar, Çanakkale Bogazi'nin Asya yakasini elinde bulundurmanin stratejik nimetini takdir edebilecek deha ve imkâna sahip degillerdi Bu arada Bizans da bütünüyle Güney Marmara'dan çekilmis degildi Osmanlilar ile Karesiler arasinda Bizans'a ait bazi topraklar vardi Osmanlilar, 741 (1342) tarihinde Ulubat, Mihaliç ve Kirmasti gibi yerleri Bizans'tan alip feth etmek suretiyle, merkezi Balikesir'de bulunan Karesiogullari Beyligi ile ayni hududlari paylasir oldular
Bu siralarda Karesi Beyligi'nde çikan bir hadise, Orhan Bey'e Türklerle meskûn bulunan bu topraklarin zaptinda ilk firsati verdi O zamana kadar Osmanlilar, sadece Bizans'la muharebe etmis ve ülkelerini özellikle Bizans Imparatorlarindan aldiklari yerlerle genisletmislerdi Ne Osman ne de oglu Orhan, Küçük Asya'da bulunan diger beylere karsi hasmane bir tesebbüste bulunmamislardi
Osmanli kaynaklarina göre Karesi Beyi'nin ölümünden sonra yerine oglu Demirhan geçmisti Fakat kardesi Dursun Bey, buna muhalefet ederek veya biraderi tarafindan öldürülmekten korkarak Osmanlilara iltica etmisti Beyligin basina geçen Demirhan'in fena ve kötü hareketlerinden dolayi Karesi ileri gelenleri (ümera), Haci Ilbeyi vasitasiyle Orhan Bey'in sarayinda bulunan Dursun Bey'i hükümdar olmak için tesvik ederler O da Osmanli hükümdari Orhan Gazi'ye Balikesir, Aydincik ve Bergama'yi verme teklifinde bulunur Kendisi de Truva mintikasindaki Kizilca Tuzla ile Bayramiç gibi yerlerde hükümdarligini sürdürecekti Bu teklif ile Orhan Bey'i tahrik ve tesvik eden Dursun Bey, büyük bir ihtimalle 1345 yilinda meydana gelen Karesi seferine Orhan Bey'le birlikte istirak eder Balikesir üzerine yürüyen Orhan'in gelisini haber alan Demirhan, Bergama kalesine siginir Bu arada Balikesir ümerasi basta Haci Ilbeyi oldugu halde Evrenos, Ece Halil ve Gazi Fazil Bey'ler, Orhan Bey'i karsilarlar Orhan Gazi, iki kardesi baristirmak için Dursun Bey'i Haci Ilbeyi ile beraber Bergama kalesine gönderir Bunlar kale önüne gelip görüsmek isterler Fakat kaleden atilan bir okla Dursun Bey maktul düser Bundan çok müteessir olan Orhan Gazi, Bergama'ya gelip kaleyi muhasara eder Halkin israrina dayanamayan Karesi Bey'i kaleden çikip Orhan Gazi'ye teslim olmak zorunda kalir Bundan sonra Bursa'ya getirilen Demirhan gelisinden iki sene sonra Yumrucak (taun, veba) hastaligindan vefat eder
Böylece Karesi Beyligi'ne ait olan Balikesir, Manyas, Kapidagi ve Edincik gibi sehirler Osmanli topragina ilhak olunur Karesi Beyligi'nden birçok sahil bölgesinin Osmanlilara geçmesi ile Rumeli'ye geçis kolaylasir Bu ilhakin Orhan Bey bakimindan önemli bir yönü de bu beylige tabi degerli komutan ve emirlerin Osmanli hizmetine girmis olmalaridir Biraz önce isimlerinden bahs edilen ve Çanakkale bogazi ile çevresini çok iyi taniyan bu degerli komutanlar sayesinde Rumeli fetihleri kolaylasmisti Zira bunlar denizciligi de iyi biliyorlardi Osmanlilar, Haci Ilbeyi, Ece Halil, Gazi Fazil Bey ve Evrenos Bey gibi askerî ve idarî bakimindan yönetici olacak durumdaki bu insanlardan istifade edip bilgilerinden yararlanmislardir
Karesi Beyligi'nin ilhakindan sonra uzun bir müddet önemli sayilabilecek bir fetih hareketine girisilmedigi anlasilmaktadir Hammer bu sessizligin sebebi ve bu konudaki yanlis degerlendirmeler hakkinda asagidaki ifadelerle bir gerçege parmak basarak söyle der:
"Karesi'nin fethinden sonra yirmi sene zarfinda Osmanli ülkesi yeni ve önemli bir fetih ile genislemedi Bununla beraber tarihçilerin buradaki derin sessizlikleri, Bizanslilarin zannettigi gibi devamli kayiplarin ve bozgunluklarin bir soncu degildir Aksine, bu dinlenme çaginda, Alaeddin (ulemadan)'in akillica görüsleri ile kurulan yeni ordunun tam ve disiplinli bir düzene sokulmasi, içerde güvenlik durumunun sarsilmaz sekilde saglanmasi gibi isleri gelistirdi Bu ifadelerin gerçek sahidi ise Karesi bölgesinin fethinden sonra insasina baslanan câmi, medrese, imâret ve kervansaray gibi büyük binalardir Nitekim, Orhan'in dindarligi sebebiyle meydana gelen bu müesseseler, (bes sene önce ilk medrese ve imâretin tesis olundugu) Iznik'teki müesseselerle kisa zamanda rekabet edip boy ölçüsebilecek duruma geldiler"
îleride daha genis bir sekilde ele alinacagi gibi Osmanli Devleti'nin ilk teskilâti, Orhan Gazi zamaninda kurulmustu Bursa ve Iznik'in zapt edilmesi, Osmanli Beyligi'nin ilk devir tarihinde önemli hâdiseler olarak mütalaa edilebilir Orhan Gazi Beyligi'nin hududlari, artik devamli olarak genisliyordu Yeni müesseseler ile saglam temellerin atilmasi bu siyasî varliga ve birlige bir hayatiyet saglayacakti Zira bu beylik, yavas yavas eski asiret usûl ve kaidelerinden ayrilmak zorunda idi Ancak bu sayede modern bir devlet olma özelligini kazanabilirdi Bu sebeple devlet, idarî sahada adalet, askerî sahada da yeni bir sistem ve teskilât meydana getirmek ihtiyacini hissetmeye basladi Bu konularda ulema sinifindan gelmis olan vezir Alaeddin Pasa ile Bursa kadisi Cendereli (Çandarli) Kara Halil faaliyetlerde bulundular
Osmanli Devleti'nin mucizeli bir sür'atle yükselis ve inkisafini bir yandan tarihî halet ve gerçeklerde, bir yandan da Islâmî prensiplerin adalet, insaf ve dinamizmine gösterilen sadakat ve saygida aramak icab eder
Onun için de, devletin kurulus ve yükselis hadisesini fikirden aksiyona çeviren ve kuvvetler birligini vücuda getiren faaliyetin sirrini, bu faaliyete istirak eden din, ilim, hukuk ve idare otoritelerinin kollektif idealizmi ile izah, isabetli bir inanis olsa gerekir
Orhan Gazi, Mevlânâ Sinan, Dursun Fakih, Davud Kayserî ve Taceddin Kürdî gibi büyük âlimler; Akça Koca, Konur Alp, Abdurrahman Gazi gibi seçme yigitler; Taptuk Emre, Gülsehrî gibi mutasavvif sairler; Abdal Musa, Abdal Murad, Doglu Baba, Geyikli Baba, Ahi Evren, Ahi Semseddin gibi ululara, çevresinde yer vermekle gerek devleti, gerek hükümdarlik makamini bir idealist üreticiler zümresine dayamis oluyordu
Gerçekten, seneler süren ve Osmanlilari bir hayli yoran cenklerden sonra orduyu, idareyi ve cemiyeti mayalayip yoguran manevî temsilcilerin fetih tarihindeki hikâyeleri, Asikpasazâde, Nesrî ve Ibn Kemâl gibi kaynaklarda anlatilir Biz bu ulularin hizmet ve hikâyelerine örnek olmasi bakimindan Asikpasazâde tarihindeki bir rivayeti nakl etmekle yetinmek istiyoruz Olay, Âsikpasazâde'nin dilinden söyle ifade edilir:
"Hele simdi görelim Orhan Gazi Bursa'da neyler: Devletle geldi imâret yapti Vilâyetin dervislerini teftis eylemeye basladi Inegöl yöresinde Kesis Dagi (Uludag)'nin arasinda bir nice dervis gelmisti Anda makam tutmuslardi Bu dervislerden biri ayrilir varir dagda geyiciklerle yürür ve ol Turgud Alp âni sever Orhan Gazi'ye adam gönderdi kim benim köylerim yaninda bir dervis daim ânin yanina gelir Âninla musahabet eder Turgut Alp pir olmustu (yaslanmisti) Geldi mukim oldu Hayli mübarek dervistir dedi Orhan Gazi eydür: Aceb kimin mürididir? Eydür: Sorun kendinden der Geldiler sordular Eydür: "Baba Ilyas müridiyim" der "Seyyid Ebu'l-Vefa tarikatindanim" dedi Emr etti kim getirin dedi Geldiler davet ettiler, gelmedi Dervis dahi haber gönderdi kim sakin gelmesin Orhan Gazi'ye haber verdiler Orhan Gazi yine haber gönderdi kim niçin gelmez Veya beni niçin komaz anda varmaya Cevab verdi kim dervisler göz ehli olur Gözetirler dahi vaktinde varirlar kim dualari makbul olur
Bir nice günden sonra bir kavak agacini omuzuna kodu Dogru Bursa'nin hisarina geldi, padisahin hisarina (sarayina) girdi Gördüler, Han'a haber verdiler Ol dervis geldi bir agaç dahi getirdi, kapida dikiyor Orhan Gazi çikti gördü tamam dikmis Dahi sormadin, Han'a eydür teberrükümüz oldukça dervislerin duasi makbuldur dedi Hemandem dua etti, durmadi geri mekânina vardi
Kavak agaci simdi dahi vardir (Asikpasazâde zamani) Orhan Gazi dahi dervisin mekanina vardi (Ey) Dervis bu Inegöl nevahisi senin olsun dedi Dervis eydür: Mülk ve mal Hakk (Allah)'indir, ehline verir biz ânin ehli degiliz, der Sordular: Ehli kimdir? Ayudtu: Hak Teâlâ dünya mülkünü sizin gibi Hanlara ismarladi Kullari birbirleri ile mesalihin görsün deyü Orhan Gazi eydür: Dervis! Nola benden su sözü kabul etsen Dervis eydür:
Sol karsiki tepecikten bericigi dervislerin havlicigi olsun dedi Orhan Gazi dahi bu sözü dua aldi yine mekânina gitti"
Kendisiyle görüsmek isteyen hükümdardan köse bucak kaçan, ne onun yanina varmaya yanasan, ne de onu kendi mekânina isteyen büyük istigna, iç zenginligi, ezeli tokluk ve gönül saltanati Ne malda gözü var, ne mülke tamah düsürmüs Gazi Hünkâr: "Sol Inegöl nevahisini al senin olsun" deyince "biz onun ehli degiliz" diyor Beyin israrlari karsisinda ufku göstererek "Su tepecikten bericigi dervislerin avlucugu olsun" diyor Sirtladigi fidani hünkarin bahçesine dikmekle de, Allah'in, mülk ve mali kendilerine ismarladigi han ve hükümdarlara yardimci ve destek oldugunu açiklamak istiyor
Âsikpasazâde sözlerine devamla söyle der: "Orhan Gazi o dervisin üzerine kubbe yapti Yaninda tekye yapti Bir de Cuma mescidi yapti Simdiki vakitte onarilip bes vakitte padisahin ruhuna dua ederler O zâviyeye "Geyikli Baba Tekkesi" derler"
Devletin kurulus hamurunda mayasi bulunan tasavvuf erbabi ile Orhan Gazi'nin ilgi ve münasebetlerini anlatan Hammer, Orhan'in bu konuda babasini örnek aldigini söyleyerek su sekilde fikrini beyan eder:
Orhan, Dervis Turud ile Kumral Abdal için tekke insa eden babasina uyarak Geyikli Baba'ya uygun bir zâviye bina ettirdi Pek çok ziyaretçisi bulunan bu zâviye, Uludag'in eteginde ve sehrin dogu taraflarinda idi Adi geçen dagin yüksek bir yerinde ve Gökpinari denilen yerde Doglu Baba'nin türbesi bulunur Sehrin kapilarinda ve Uludag'in zirvesinden dogan Alisir Irmagi kenarinda Horasan'da dogmus olan Dervis Abdal Murad'in tekkesi, batida ve Kaplica yakininda Abdal Musa'nin tekke ve mezari bulunmaktadir Bu iki baba, Bursa muharebesinde iki Abdal veya iki aziz kisi ile Sultan Orhan'a refakat ederek, gerek dualari gerekse kerametleri ile neticenin kisa zamanda alinmasina vesile olmuslardir Bursa fatihi (Orhan Gazi), bu insanlarin civarlarinda medfun bulunduklari birçok zâviyenin insasiyle onlara karsi minnettarligini ebedîlestirmistir
Bu iki muttaki zatin (Geyikli ve Doglu Baba) isimleri, onlarin tabiat ve ahlâklarini çok güzel izah etmektedir Bunlardan ilki geyiklerle birlikte yasadigi, digerinin de sadece yogurt yiyerek hayatini sürdürdügünü göstermektedir
Rivayete göre Geyikli Baba muhasara ordusunun önünde elinde altmis okkalik bir kiliçla bir ceylana binmis olarak harb etmistir Abdal Murad'in, dört arsin uzunlugundaki agaç kilicindan baska bir silahi olmadigi halde hayrete deger yigitlikler gösterdigi de söylenir Abdal Musa da pamuk ile ates toplamistir
Geyikli Baba Hoy'da dogmus, Osman zamaninda kerameti ile söhret bulmustu Bu zat, daima tasavvufu vecd içinde yasar ve Uludag'da ormanlar arasinda geyiklerle birlikte günlerini geçirirmis Orhan çagirmadikça oradan inmezmis
Rivayete göre yine bir gün geyige binmis ve omuzunda bir çinar dali bulundugu halde sultanin sarayina gelir Devletin bahtliligina bir isaret ve belirti olmak üzere fidani bahçeye diker Osmanli Devleti'nin, bu agaç gibi kök salarak dallarini uzaklara ulastiracagini ve göklere kadar yükselecegini söyler Bu ve benzeri rivayetler, toplumun maserî vicdaninda bir karsilik (makes)bulmus olacak ki, sosyal bir vak'a olarak günümüze kadar uzantisi devam etmektedir
ANKARA'NIN ZAPTI
Osmanlilar, Anadolu'da bulunan devlet ve beyliklerin topraklarini zapt edip anlari hakimiyetleri altina almak yerine bati ve hatta Trakya'da bulunan bölgeleri feth etmeyi yegliyorlardi Çünkü Anadolu'daki beylikler de kendileri gibi Müsluman ve Türk unsurlardan meydana geliyordu Bu bakimdan kendileri ile hasmane hareketlerde bulunmayan bu beyliklerin topraklarina karsi tamahkârlikta bulunup hiç bir sebep yokken onlari ele geçirdikleri söylenemez
Kurulus dönemindeki mütevazi imkânlarina ragmen, Islâm'i Anadolu'nun batisindaki topraklara tasimayi hedefleyen Osmanlilar, bu gayelerini gerçeklestirmek ve daha fazla müslüman nüfustan istifade için zaman zaman komsu Müslüman beyliklere de müdahalede bulunmuslardi Bu sayede Istanbul ve Çanakkale bogazlarinin batisinda bulunan bölgelere de Islâm'in sesini ulastirabileceklerdi Bunun için de Rumeli'nin fethedilmesi ve Müslümanlarin eline geçmesi gerekiyordu Fakat bu da büyük bir nüfus ve insan gücüne sahip olmaya bagliydi Bu sebeple Müslüman Türk nüfusu çogaltmak gerekiyordu Bu düsüncede bulunan devlet ve idare adamlari, Bolu taraflarindan baska Ankara cihetine dogru da genislemek ve buradaki Türk nüfusundan istifade etmek gerektigine kanaat getirdiler Öyle anlasiliyor ki Orhan Bey, Germiyan ve Karamanlilar'dan toprak kazanmayi düsünmüyordu Zira güçlü ve kuvvetli olan bu iki Müslüman Türk Beyligi ile, ne kadar sürecegi süpheli olan bir maceraya girismek, Osman Gazi ile oglu Orhan'in takip ettikleri politikaya tamamen aykiri idi Halbuki Bizans ve Müslüman olmayan diger devletlere karsi elde edilecek muvaffakiyetlerin verecegi san ve seref Osmanlilari o kadar yükseltecekti ki, zaman içinde Germiyan, Karaman ve diger beylikler herhangi bir çatismaya mahal kalmadan Osmanlilarin idaresini kabul edebilecek hale geleceklerdi Osman Bey, oglu ve torununun bu politikasi ile dinî ve siyasî anlayisi, onlarin bütün davranislarinda kendini açik bir sekilde ortaya koymaktadir Bu sebeple, Türk devletleri ile harbe girisip kuvvetlerini yipratmak Osmanlilarin aklindan bile geçmiyordu Zira bu yol, onlari ileriye degil, geriye sürüklerdi Öztuna'nin dedigi gibi "Rumeli maddî, fakat Anadolu mânevî güçle feth olunacakti"
Osmanlilarin, komsu ve kardes beyliklerle herhangi bir çatismaya girismeksizin ihtiyaç duyduklari Türk nüfusunu çogaltmak, bir bakima Aricara'nin ele geçirilmesi ile mümkündü O dönemde Ankara Ahi'lerce idare edilen müstakil bir sehir devleti idi Karamanogullari'nin Ankara üzerinde birtakim emelleri varsa da fiilen onlarin topragi ve sinirlari içinde bulunmadigi için bu yüzden Osmanlilarla harb etmeyi göze alamazlardi
Anadolu'nun mühim merkezlerinden birisi olan Ankara, merkezi Sivas olmak üzere kurulmus bulunan Eretna Beyligi (1335-1381)'nin idaresi altinda bulunmakta ve bu beyligin en bati ucunda yer almakta idi Eretna Beyi Alaeddin'in vefati üzerine yerine geçen ogullari zamanindaki karisiklik, Ankara'yi bir müddet Karamanogullari'na daha sonra da müstakil bir idarenin, Ahilerin eline geçmesine sebep oldu Bu karisikliklardan istifadeyi düsünen Orhan Bey, oglu Süleyman Pasa komutasinda gönderdigi bir ordu ile Ankara'yi zapt ederek (1354) Osmanli ülkesine katar Böylece Osmanlilarin dogu hududunda bulunan kuvvetli bir nokta elde edilmis oldu Ankara'nin Osmanlilar'a ilhaki mühim bir hadisedir Bu hadise (Ankara'nin ilhaki), Osmanlilari Sakarya ile Kizilirmak arasindaki topraklara hakim kilmistir Kizilirmak çevresinin bütünüyle fethi de bir mânâda Anadolu hâkimiyeti demekti Ankara 1361-1362 arasinda 1 yil kadar Osmanlilarin elinden çikmissa da, 1362'de Sultan Murad tarafindan çevresi ile birlikte tekrar Osmanlilara kazandirilmisti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



RUMELIYE GEÇIS
Bilindigi gibi Asya, eskiden beri bilinen ve insanlik tarihinin besigi olarak kabul edilen bir kitadir Bu bakimdan gerek Türk, gerek Avrupali ve gerekse diger bir çok milletin ilk yurdudur
Kavimler göçü sonunda insanlar, farkli bölgelere dagilarak hayatlarini sürdürdüler Bu siralarda bazi Türk kabileleri de Asya'dan Avrupa'ya geçerek göçmen milletler arasindaki yerlerini aldilar Buna göre Avrupa ve özellikle Balkan Yarimadasi daha o zamandan beri Türklere yabanci olmayan ve onlar tarafindan taninan bir yerdi
Avrupa'ya geçmis bulunan Türk kavim ve kabileleri, asirlari içine alan uzun bir zaman zarfinda surada burada vakit geçirmis olduklarindan tarih sahnesinde pek gözükmeye imkân bulamamislardi Bunlar, ancak Bulgar, Macar, Sirp, Ulah ve diger kavimlerin, Bizans Imparatorlugu ile yapilan mücadelelerinden sonra meydana çikmislardi Osmanlilardan önce Avrupa'ya geçmis bulunan bu insanlar, Türk, Peçenek, Kuman, Alan, Yürük, Türkmen ve Tatar gibi isimlerle ortaya çikmislardi Bunlar, bazan Bulgar, bazan Macar, bazan da Ulah gibi kavimlerle birleserek Bizans'a karsi mücadeleye giristikleri gibi bazan da kendi baslarina ve yalniz olarak mücadele etmislerdir Bu Türkler, kendileri ile tesrik-i mesaide bulunduklari milletlerle zaman içinde kaynasmis, onlarin kültür degerlerine katkida bulunmus, meydana gelen harplerde büyük kahramanliklar göstermislerdir Bununla beraber zaman zaman da savaslarda maglub olan bu Türklerden bir kismi yine kendi öz yurtlari olan Asya'ya dönmüs, bir kismi da galip gelen devletlerin içinde ve onlarin dinleri olan Hiristiyanligi kabul ederek hayatlarini devam ettirmislerdir Bu sebepledir ki, Türkler Rumeli'ye ayak bastiklari zaman yer yer Ortaasya göçlerinden artakalmis ve zamanla Ortodoks kilisesine baglanmis topluluklarla karsilasmislar Zira, bilhassa 5 asirdan beri Ortaasyadan bosalircasina akan Türk kavimleri bugünkü Rusya'yi asip Dogu Avrupa'ya, Mora'ya, Adriatik kiyilarina ve Avrupa'nin kuzey sahillerine kadar uzanarak zaman zaman hakimiyetler kurmus, kismen Cermenler, daha genis ölçüde de Slavlar ile karsilasarak dil ve din degistirmislerdir Bilhassa Bizans Imparatorlugunun siyasî hududlari içine yerlesen kavimler, Ortodoks birligine girmis olmakla beraber, bu topluluklardan dillerini, millî ve kavmî özelliklerini muhafaza edenler de oldukça mühim bir yekûn teskil ediyorlardi Hatta X asir Bizans ordulari içinde Slavlar, Iskandinavyalilar, Ruslar, Iberler, Kafkasyalilar, Araplar, Sicilya Normanlari oldugu gibi, Hazarlar, Peçenekler ve Fergana Türkleri gibi Türk kavimleri de mühim bir yekûn tutuyorlardi
Malazgirt zaferi ile Müslüman Türkler lehine neticelenen Selçuklu-Bizans karsilasmasinda, bir ifadeye göre Bizans ordusunda bulunan Uz veya Peçenekler kendi dillerini konusan, kendi kanlarini tasiyan irkdaslarina karsi cenk etmeyi kabul etmeyerek atlari ve silahlari ile beraber Selçuklu ordusuna katilmislardi
Daha önce de kismen temas edildigi gibi asirlar boyu dalgalana dalgalana kabarip tasan Türk seli, ayak bastigi ülkelerin siyasî, ictimaî ve etnik bünyesinde derin iz ve eserler birakmis olmakla beraber, bazan da kendileri bu tesirlerin altinda kalmislardi Nitekim, Bizans'in dinî temellere dayali olarak kolonize ettigi diger kavimlerle birlikte Türkleri de Ortodoks birligine çektigi anlasilmaktadir Bu yüzden Bizanslilar, Türkleri de bu kültür ve din kaynasmasiyla kendi millî hüviyetlerinden soyma politikasi güdüyorlardi Öyle ki bazan harp esiri olan Türk hükümdarlari, ordulariyla birlikte hiristiyanligi kabul ediyor, bazi kabileler de reisleriyle beraber din degistiriyorlardi Bizans devlet politikasinin, asilzâdelik ünvanini vermek ve toprak bagislamak gibi tavizleri, yine Ortodoks cemaatine yeni dindaslar kazandiriyordu Bazan da mecburî göçler yaptirilmak suretiyle Türk kavimleri, Helen harsinin (kültür) kesif oldugu bölgelere sürülüyordu Böylece onlari kendi kültürleri içinde eritip yok etme politikasini güdüyorlardi
Esasen, asirlardir binlerce kilometreyi asarak Ortaasya'dan gelen çesitli Türk kabileleri, bir yandan Cermen, bir yandan Slav tesiri altinda yerli halkin dillerini, dinlerini, toplum ve site hayatlarini benimseyerek onlarin içinde erimis bulunuyorlardi Buna paralel olarak Bizans da hududlari içinde iskân edilen veya vazife alan yahut da esir edilen zümreleri, Ortodoks birligi ve Helen kültürünün baskisi altinda kavmî ve millî hüviyetlerinden çikarmis bulunuyordu
Kilise ve misyon teskilâti, Türk kabilelerinin alnindaki tarihî kaseyi örtmek için Bizans'a bir hayli yardimci olmustur Bizans'in bu neviden faaliyetleri her zaman asiri olagelmistir O kadar ki, Yukari Tuna Steplerinden Kafkaslara ve Habesistan'a kadar bütün güney ülkeleri halkini, Incil'e baglamak yolunda muazzam bir teskilât hüküm sürmüstü
Görüldügü gibi bir koldan Stepler memleketine, Dogu Avrupa'ya Bizans ve Mora'ya; bir koldan da Iran, Mezopotamya, Suriye ve Arap ülkelerine yayilan Türk kabileleri farkli baskilar altinda eriyip yok olmus bulunuyorlardi Iste Çin, iste Hind, iste Iran, asirlarca topraklarina yürüyen bu dalgalari kendinden seçilmez hâle getirmis, hatta defalarca kurduklari siyasî hâkimiyete ragmen adlari ve sanlari bile silinip gitmistir
Surasi üzerinde dikkatle durulmasi gereken bir husustur ki, eger arkadan Osmanlilar yetismeselerdi Küçükasya Türklügü de ayni akibete ugrayacakti
Tarihin, gerçekleri konusan dudagi sahittir ki, zaman sisleri arasinda kaybolagelen mazi miraslarini geri alip dört basi mamur bir Türk devleti kurmak ve onu tarihî hassalari ile yasatmak kudretini yalniz Osmanlilar gösterebilmistir
Iste yine bu Müslüman Osmanli Türklügüdür ki, Rumeliye adim atar atmaz çesitli devletlerin kültür ve diplomasisi tarafindan temsil edilmis bir Ortaasya bakiyesi ile karsi karsiya geldi Bu topraklarda yerlesmis fakat kültür ve kavmî itiyadlarini kiskanç bir muhafazakârlikla saklamis olan bu Türk topluluklari da hakim millet olarak karsilarina çikan irkdaslarina derhal sarildilar ve onlarin idarelerine girmekte tereddüd etmedikten baska, fütuhat ve yerlesme davalarinda soydaslarina yardimci oldular
Böylece idarî, askerî, sosyal, dinî ve tekmil bütün müesseseleri ile Rumeli'ye akmaya baslayan Osmanlilar, yalniz kendi irk ve medeniyetleri için yeni bir ülkeye sahip olmakla kalmayacaklardir Zira asirlardir çesitli kavimlerin bir cenk ve mücadele sahnesi olmus bulunan Balkanlar'da baris ve huzuru iade ederek tarihe karsi serefli bir borcu yerine getirmeye hazirlaniyorlardi
Gerçekten de Hammer'in tesbitlerine göre Süleyman Pasa'nin Rumeli'ye geçisi, Türkler tarafindan gerçeklestirilen 18 geçis olmaktadir Bundan önce Türkler su veya bu sekilde Rumeli'ye ayak basmis ve bölgede çesitli faaliyetlerde bulunmuslardi Fakat bunlar genellikle geçici bir süre için oldugundan bilhassa Osmanli tarihçileri tarafindan üzerinde fazla durulmamistir Ama Orhan Gazi'nin oglu Süleyman Pasa'nin geçisi, artik Müslüman Türklerin orayi vatan edinmelerine zemin hazirlamisti Osmanli tarihçileri, daha önceki geçisler üzerinde fazla durmazlar Zira onlara göre önceki geçisler, devamli bir fetih ve yerlesmeye yetecek kadar bir sebep teskil etmezler Bu bakimdan bu geçisler, üzerinde fazla durmaya degmez görünmüstür Bizans tarihçilerinden de sadece Kantakuzen, Süleyman Pasa'nin geçisinden fazla teferruata girmeden ve geçisin detaylarina inmeden ana hatlari ile söz eder Buna karsilik Türk tarihçileri bu geçisi tafsilatli bir sekilde anlatirlar Böylece, halk arasinda Osman Gazi'nin rüyasinin yavas yavas gerçeklesmek üzere oldugu kanaati da yayginlasmaya baslar
Bilindigi gibi XIV asrin baslarindan itibaren içten içe çökmeye yüz tutan Bizans Imparatorlugu'nun topraklarinda, Sirbistan ile Bulgaristan devletlerinin gözü vardi Bu devletler, imparatorlugun varisleri olmak için bazi faaliyet ve çalismalarda bulunuyorlardi Bu dönemde, siyasî, ekonomik, sosyal ve hatta dinî buhranlar içinde bulunan Bizans'in fazla uzun ömürlü olamayacagi biliniyordu Bu bakimdan, adi geçen devletin mirasindan Osmanlilar da istifade etmeyi düsünmek zorunda kaldilar
Bu üç devlet, gayelerini gerçeklestirmek ve en büyük hisseyi elde etmek için büyük gayretler sarf ediyorlardi Bu bakimdan Osmanli Beyligi'nin ilk müessisi Osman Bey ve özellikle oglu Orhan, Bizans'in gerek iç, gerekse dis durumunu yakindan takip ediyorlardi Hatta bu yüzden olsa gerek ki, ya basta bulunan idarecilere (hükümete) yardim etmek veya partilerden birini rakiplerine karsi daha faal bir rol oynamak için desteklemeye çalisiyorlardi "Osmanlilarin, Bizans Devleti'ni sadece Avrupa kitasina sürmüs olmakla iktifa etmeyerek, orada da Osmanli Beyligi'nin menfaatlerini temine ugrasmalari bunun içindir Lakin bu ilk faaliyetlerden her zaman kat'i ve fiili neticeler beklenmeyecegi de muhakkakti Yani Osmanlilarin baskin yaptiklari veyahut yardim maksadiyla girdikleri yerleri istilaya kalkismayarak evvela kendilerine zemin hazirlayacaklari gayet tabii idi Orhan Bey,henüz babasi Osman Bey'e vekâlet ettigi tarihlerden itibaren, Trakya sahillerine birçok çikartmalar yaptirarak bu havalinin vaziyetini iyi bir surette ögrenmisti"
Gerek Katalanlar, gerekse Latinlerle iyi iliskileri olmayan ve Latinlerin Istanbul'u alip Bizans Imparatorunu Anadolu'ya atmak için gösterdikleri çabalar yüzünden Bizans Imparatoru, Osmanlilara karsi zaman zaman yumusak bir siyaset takib etme ihtiyacini duymustu Hatta bu ihtiyaç, onun Osmanlilar'dan yardim istemesine kadar variyordu Bizans Imparatoru Kantakuzenos'un sik sik Osmanlilarin yardimina ihtiyaç duymasi, gelecekteki bu tür seferler için Bolayir yakinindaki Çimbi (Çimpe)'yi askerî bir üs olarak Osmanlilara vermesine sebep oldu Bu konu ile ilgili kaynaklar su bilgileri vermektedir:
Damadi Orhan Bey'in verdigi kuvvetler ile, sikisik bir durumdan kurtulmaya muvaffak olan Kantakuzenos, zaman zaman da Papaya müracaat edip Haçli seferlerinin tertip edilmesini isterken, basi sikistikça da Orhan Bey'e bas vurmaktan geri kalmiyordu Nitekim 1349'da Sirbistan krali Stefan Dusan, Selanik sehrini zapt etmek üzere iken Kantakuzenos'un Orhan Bey'e müracaat ile temin ettigi ve Orhan Bey'in oglu Süleyman Pasa idare ve komutasinda bulunan 20000 kisilik Osmanli kuvveti, onun lehine olmak üzere vaziyeti kurtarmisti Bu sirada Bizans donanmasi ile birlikte bir miktar Osmanli deniz kuvvetlerinin de harekata istirak ettigi görülür Bu hadiseden kisa bir müddet sonra Kantakuzenos ile imparatorluk ortagi olan V Ioannes arasinda mücadele alevlendigi zaman Orhan Bey, Cenevizliler ile birlikte yine Kantakuzenos tarafini tutmus ve yardimci kuvvetlerini göndererek bir taraftan Edirne'de kusatma altinda bulunan Kantakuzenos'un oglu Mateos'u kurtarmis, öbür taraftan da 10000 kisilik bir kuvvetle Dimetoka'da Sirp ve Bulgarlara karsi mühim bir galibiyet elde etmisti 1352 yilinda meydana gelen bu hadisede Osmanli kuvvetlerine Süleyman Pasa komuta ediyordu Süleyman Pasa, bu vazifesini basari ile yapip Anadolu'ya dönerken, bir miktar askerini de Kantakuzenos'un bu yardima karsilik olarak Gelibolu yarimadasinda vermis oldugu Çimbi kalesinde birakmisti
Böylece Osmanlilar, Bizans'taki taht ve saltanat mücadelesine 1345'ten itibaren karismis, fakat buna karsilik hem ileride kendi hesaplarina yapacaklari Rumeli fütuhati için tecrübe kazanmis, hem de Rumeli yakasinda yerleserek bir hareket üssüne sahip olmus bulunuyorlardi
Gerçekten, Orhan Bey saltanatinin üçüncü ve son devresi, 1353'ten itibaren Rumeli'ye yerlesmek seklinde basladi Bu yerlesme ve fütuhat, Kantakuzenos ile de ciddi anlasmazliklarin meydana gelmesine yol açti Zira Kantakuzenos, Osmanlilarin Avrupa mintikasina yerlesmelerinin kendileri için ne kadar tehlikeli oldugunu anlamisti 1354'te Orhan Bey kuvvetlerinin Bolayir ve Tekirdagi'na kadar bütün Marmara kiyilarina sahip olduklarini gördükten sonra buna mani olmayi düsünmüstü Bu sebeple Orhan Gazi'ye haber gönderip 10000 altin karsiliginda Çimbi'yi satin almak istedigini bu arada Türk kuvvetlerinin Gelibolu'yu terk ve tahliye etmelerini, Izmit'te kendisi ile görüsmek arzu ettigini bildirdi Buna karsilik Orhan Gazi, imparatorun kendisine yardim karsiligi verdigi Çimbi'yi teklif geregince terk edebilecegini, fakat Gelibolu'yu bizzat kendi kuvvetlerinin zapt etmis olmasindan dolayi iade edemiyecegini ve hastaligi sebebiyle de kendisi ile görüsemeyecegini bildirdi Gerçekten Kantakuzenos Izmit'e kadar gelmis olmasina ragmen Orhan Bey ile görüsemeden Istanbul'a döndü Kantakuzenos bu durumda Sirp ve Bulgarlarla birlikte olup Balkanlarin Osmanlilara karsi muhafaza ve müdafaa edilmesi hususunda basarisiz bir tesebbüste bulundu Kantakuzenos, bundan kisa bir müddet sonra Bozcaada'daki hapishaneden, Venediklilerin yardimi ile kurtulup gelen rakibi Ioannes'e saltanati birakmak zorunda kaldi Bundan sonra bir manastira çekilen Kontakuzenos damadi Orhan Bey ile olan bütün münasebetlerini kesti
Gelibolu yarimadasinin Osmanlilar tarafindan feth edilmesi, Bizans'i alt üst etmisti Kantakuzenos buna sebebiyet vermekle itham edilmis, bu yüzden imparatorluk tahtindan da feragat edip bir manastira çekilmek zorunda kalmisti
Böylece, Osman Gazi'nin, oglu Orhan tarafindan titizlikle takip edilen dahiyane projesi, gerçeklesmis oluyordu Artik, Ege ile Karadeniz'e hakim olan Marmara'nin bir iç deniz haline getirilmesi an meselesiydi
Süleyman Pasa, 1354'ten itibaren Rumeli'de (Gelibolu) kendisi için yaptirdigi sarayda oturmaya basladi Orhan Bey, ogluna büyük bir selahiyet ve yetki vermisti Bu arada Orhan Bey'in ikinci oglu ve Süleyman Pasa'niri ana baba bir kardesi Murad Bey, Haci Ilbeyi, Lala Sahin pasa, Evrenos Gazi, Gazi Fazil ve Ece Yakub Bey gibi degerli komutanlar, Süleyman Pasa'nin kurmay heyetini teskil ediyorlardi
1358 veya 1359 yilinda bir avi takib ederken atindan düsüp kaza neticesi vefat eden Süleyman Pasa, o siralarda 43 yaslarinda bulunuyordu Süleyman Pasa'nin vefati üzerine o siralarda 33 yasinda bulunan kardesi Murad Bey, onun yerine tayin edildi Böylece Murat Bey veliahd da olmus oluyordu
Gazi Siileyman Pasa'nin vefati üzerine Rumeli'deki fütuhat harekatinda bir duraklama görüldüyse de bu durum Lala Sahin Pasa, Haci Ilbeyi ve Evrenos Bey gibi dirayetli emirler tarafindan büyük bir çözülmeye sebep olmadan ber taraf edildi
Süleyman Pasa, feth ettigi yerlerde yerli halka çok iyi davraniyordu Onlara, Bizans idaresinden çok daha iyi imkânlar hazirliyordu Böylece halefi olan ve daha sonra Sultan I Murad adini alacak o büyük hükümdara fütuhatinin yollarini çizmis oluyordu Süleyman Pasa, feth ettigi Bolayir'daki türbesine defn edildi Kendisinden asirlarca sonra gelecek ve gerçekten büyük bir hükümdar olan Sultan II Abdülhamid, bu mezari yeniden yaptirmistir
Süleyman Pasa'nin, Melik Nasir, Ismail ve Ishak adinda üç oglu ile iki kizinin bulundugu belirtilmektedir Ogullarindan Melik Nasir denizde bogulmustur ki bu hadise Süleyman Pasa'nin sagliginda olmalidir
Büyük oglunun ölümü haberiyle son derece sarsilan Orhan Bey, Bolayir'a gelip oglunun kabrini ziyaret eder Fütuhati, veliaht olan oglu Murad Bey'e emanet ettikten sonra Bursa'ya döner
Babasindan devr aldigi küçük beyligi iki misli büyüterek, teskilatli bir devlet haline getiren Orhan Gazi, Mart 1362'de vefat etti Onun vefati esnasinda oglu Murad, Rumeli'de devletin esas kuvvetlerinin basinda bulunuyordu Trakya fetihleri ile büyük ve hakli bir ün kazandigindan baska, Bizans'a karsi yapilan savas ve fütuhat politikasini temsil ettiginden, o dönem devlet islerinde büyük bir nüfuzu bulunan ahiler ile gazilerin destegini alarak babasinin yerine tahta geçti
Osmanlilarin, Gelibolu'ya yerlesmeleri, Avrupa'nin dikkatini çekmisti Bu hareket, Müslüman bir toplumun kendi kitalarinda yerlesmesi tehlikesini gündeme getirmisse de Balkan devletlerinin birbirleri ile ugrasmalari yüzünden o taraflarda bulunan Türkler için bir tehlike arz etmiyordu Bu bakimdan Osmanlilarin Balkan yarim adasina yayilma düsüncesi, esas politikayi teskil ediyordu Bununla beraber Sirp, Bulgar, Macar, Bizans ve Venediklilerin birlikte müdahale etmeleri ihtimali göz önünde bulundurularak derhal köklü bir yerlesme siyasetinin tatbikine baslandi Bu gayenin gerçeklesmesi için Anadolu'daki Osmanli arazisinden (Yani Karesi taraflarindan) bir kisim yörükleri nakl edip yerlestirdiler Bu konuda Asikpasazâde, Süleyman Pasa'nin, babasi Orhan'dan oraya yerlestirilmek üzere nüfus nakline dair olan arzusu hakkinda su bilgileri verir
"Atasi Orhan Gazi'ye haber gönderdi kim devletlu himmetinle Rum eli feth olunmaga sebep olundu Kâfirler gayet zebundur Imdi söyle malum ola kim bu taraftan feth olan hisarlara ve vilayetlere ehl-i Islâm'dan çok âdem gerektir Bu feth olunan hisarlar içine koymaya ve hem yarar gaziler gönderin Orhan Gazi dahi kabul etti Vilayetine göçer Kara Arap evleri gelmisti Onlari Rum eline geçirdi Bir nice zaman Gelibolu nevahisinde sakin oldular" Orhan Gazi bununla da yetinmeyerek, feth edilen bu yerlerdeki insanlardan askerî sinifa mensub olanlari da Anadolu'ya naklettirmisti Nitekim kaynagimiz bu konuya temasla söyle der:
Rumeli'ye yerlestirilen bu yörüklere karsilik elde edilen yerlerin askerî sinifina mensub Rumlarini da ileride isyan çikarabilir endisesiyle Balikesir ve havalisine nakl ettiler
Anlasilan o ki Osmanlilar, Rumeli'ye geçtikten sonra sadece askerî tedbirlerle buralarda kalamayacaklarini biliyorlardi Bunun için köklü bazi tedbirlere bas vurmak gerekiyordu Bu tedbirlerin basinda, yabanci unsurlarin bulundugu yerlerde o bölgenin siyasî ve askerî emniyetini saglamak ve bos bulunan sahalari iskâna açmak için Anadolu'dan Rumeli'ye Müslüman Türk unsurunun geçirilmesi geliyordu
Biraz önce de temas edildigi gibi bu sebeple Balikesir bölgesinde yasayan Türk asiretlerinden bir grup 1357 tarihinde Rumeli'ye geçirildi Bu grup önce Gelibolu bölgesine, sonra da Hayrabolu'ya yerlestirildi Ilk grubun geçmesinden sonra akillica yapilan propagandalar, Anadolu'dan pe çok ailenin Rumeli'ye geçmesini sagladi Bunlarin büyük bir kismi, verimli topraklara yerlesip ziraatla mesgul olmaya basladi Bir kismi ise Gelibolu'nun kuzey bati taraflarina giderek begendikleri yerlere yerlestiler Bunlar, gerektigi zaman toplu olarak akinlara bile katildilar
Osmanli kaynaklan, büyük ölçüde birbirlerinden nakiller yapmak suretiyle Süleyman Pasa'nin, Çimbi kalesinin karsisinda ve Anadolu sahillerinde bulunan Viranca Hisar'dan Rumeli sahiline nasil adam geçirdiklerini ve o sahillerde nasil faaliyetlerde bulunduklarini detayli bir sekilde anlatirlar Asikpasazâde'nin verdigi bilgi, tarihî bir malumat olarak bu konuda su ifadelere yer vermektedir:
"Bir gün memleketi gezerken Aydincik'a geldi Temasa etmeye basladi Bir garip binalar gördü Biraz durdu Hiç kimseye söylemedi Ece Beg derler bir aziz er vardi Hayli bahadir olarak anilirdi Süleyman Pasa'ya:
"Han'im düsünceye daldin" dedi Süleyman Pasa: "Bu denizi geçmeyi düsünüyorum, öyle geçsem ki kâfirin haberi olmaya" dedi Ece Beg ve Gazi Fazil: "Biz ikimiz geçelim, Han'im görsün" dediler Süleyman Pasa: "Nereden geçersiniz" dedi Dedtier ki "Han'im! Burada bir yer var ki yakindir Geçecek yerlerdir" Gittiler O yere vardilar ki orasi Görece'den asagi deniz kenarinda Viranca Hisar'dir
Çimbi'nin karsisinda Ece Beg ile Gazi Fazil çabucak bir sal yaptilar Bindiler, Çimbi Hisari'nin civarina çiktilar Baglarinin arasinda bir kâfir ele girdi Getirdiler, sala koydular Hemen Süleyman Pasa'ya getirdiler
Süleyman Pasa bu kâfire bir kaftan giydirdi Basina bir sapka verdi Beline bir kusak ayagina da ayakkabi verdi Kâfiri donatti Kâfire dedi ki:
"Sizin hisarinizda yer var midir ki, kâfirler duymadan içeri girelim Kimse bizi görmesin?" Kâfir "Ben sizi söyle ileteyim ki kimse görmeden sizi hisara koyayim" dedi Çabuk birkaç sal daha yaptilar Süleyman Paça yetmis-seksen yarar er aldi Geceleyin geçtiler Bu kâfir, dogru Çimbi Hisari'nin bir ters dökecek yeri vardi Bu müslümanlari oraya götürdü Hemen oradan hisara girdiler Kâfirlerin de çogu disarda baglarinda ve harmanlarindaydi Zira o vakit, harman vakti idi Elhasil hisari aldilar Kâfirlerini incitmediler Belki kâfirlere dahi ihsanlar ettiler Içinden bir kaç taninmis kâfiri tuttular Bu hisarin limaninda gemiler vardi O gemilere koydular Karsida oturan askere gönderdiler Velhasil o gün ikiyüz adam geçirdiler
Ece Beg, hisarin atlarina bindi Bolayir yaninda Akça Liman derler bir liman vardi, oradaki gemileri yakti Oradan sürdü yine hisarina geldi Bu hisarin (Çimbi) limaninda olan gemileri sakladilar Durmadilar, adam geçirdiler Elhasili askerlerin çogunu yanlarina getirdiler Bu kâfirlerden hiç kimseyi incitmediler, gönüllerini aldilar Onlar da kendilerini güvenlik içinde buldular Kadinlarini da kendilerini de hos tuttular Kâfirlerin gemicilerini gemilere koydular Kendileri baslarinda durdular Daha hayli adam geçirdiler Bir iki gün içinde iki bin er geçirdiler Bu kâfirler (Çimbi kâfirleri) gaziler ile ittifak ettiler
Yürüdüler Bir gece Ayaslonca (Ayasilonya) derler bir hisar vardi, onu dahi aldilar Ehl-i Islâm elinde hisar iki oldu Bunun halkinin dahi gönlünü hos tuttular Bu iki hisari saglamlastirdilar Hayli adamlar da Aydincik'tan gemi ile geldiler Süleyman Pasa "Bu hisarlardan sipahi olan kâfirleri çikarin Evleri ile Karesi iline iletin ki, bunlardan sonunda bize bir kötülük gelmeye" dedi Öyle yaptilar
Bir iki ay bu hisarlari iyice saglamlastirdalar Durmadilar Her yerden istegi olani getirdiler
Birgün, Gelibolu'nun kâfirleri bunlarin üzerine gelmek için toplandi Bunlar da hemen karsiladilar Savas oldu, kâfirleri kirdilar Hisarin kapisini yaptirdilar Yakub Ece'ye ve Gazi Fazil'a yoldaslar verdiler Bunlari Gelibolu'ya havale ettiler Gece, gündüz bunlar Gelibolu kâfirlerine huzur vermez oldular Iskelesine dahi gemi birakmaz oldular ki çika Bu iki gaziye hayli yarar gaziler verdiler Onlari Gelibolu ucuna koydular Bolayir'da oturdular"
Bu tarihî metinden anlasildigina göre Osmanli, daha o dönemlerde bile müslüman olmayan ve hatta kendileri ile mücadele eden bu insanlara karsi gerçek bir hosgörü ile muamele etmisti Osmanlilarin, hareket ve davranislarindaki basarinin sirrini bu anlayista aramak gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



EDIRNE'NIN FETHI
Osmanli fethinden önce küçük bir sehir olan ve günümüzde "Kaleiçi" denilen sinirla çevrili bölgeden ibaret olan Edirne, Balkanlara geçip orada tutunmak ve hakimiyet kurmak için stratejik önemi haiz olan bir sehirdi Bizans Imparatorlugu'na bagli idi
Süleyman Pasa'dan sonra Rumeli'nin ikinci fatihi diyebilecegimiz Sultan I Murad, bu sehrin askerî önemini anlamisti Bunun için de Edirne'yi feth etmeyi kendisine hedef olarak seçmisti Ankara'nin yeniden alinmasindan sonra artik sira Edirne'ye geliyordu
Kaynaklardan büyük bir kisminin, Sultan Murad'in, babasini müteakip Osmanli tahtina geçmesinden sonra feth edildigini bildirdigi Edirne'nin zapti, Osmanlilarin Avrupa'ya kesin bir sekilde yerlesmeye çalistiklarinin isareti idi
Sultan Murad, Ankara'dan döndükten sonra Trakya'ya geçip faaliyetlere baslar Gerçi Osmanlilar, Imparator Kantakuzenos'a defalarca yardima geldikleri zaman, gerek Edirne'nin, gerekse bütün bir bölgenin ehemmiyetini anladiklari gibi ulasim ve stratejisini de anlamislardi Bundan dolayi Edirne'nin gerisini emniyet altinda bulundurmak ve Istanbul tarafindan gelebilecek bir Bizans taarruzuna mani olmak için Tzurulon denilen ve daha önce alinip sonradan elden çikmis bulunan Çorlu'nun alinmasi gerekiyordu Buraya hücum eden Osmanli birlikleri, kisa zamanda burayi tekrar alip surlarini yiktilar Buradan piskoposluk merkezi olan ve Arkadiopolis denilen Lüleburgaz'a geçtiler Burayi da kisa bir zamanda ele geçiren Osmanlilar, buranin surlarini da yiktilar Lüleburgaz'in zaptindan hemen sonra Anadolu'dan göçmenler nakl edilerek buraya yerlestirildi Bu, Büyük Selçuklularin Anadolu'daki yerlesme siyasetlerinin bir benzeri idi Böylece Osmanlilar'in Trakya'yi da Islâmlastirmaya yönelik gerçek maksatlari ortaya çikmis oluyordu
Bizans tarihinden bahs eden Dukas, Sultan Murad'in Trakya'daki faaliyetlerinden bahs ederken söyle der:
"Ayni sene zarfinda, Türk basbugu Orhan dahi vefat ederek, beyligini oglu Murad'a terk eyledi Murad Bey, Trakya sehirlerinden birçoklarini hükmü altina aldiktan sonra, Edirne'yi muhasara etti Selanik'ten baska bütün Tesalya kitasini zapt etti Bu suretle Murad, Bizanslilara ait tekmil yerleri ele geçirdikten sonra Trivalya (Tuna nehri ile Bati Trakya arasinda kalan bölge)'ya geldi
Görüldügü gibi Sultan Murad, Edirne yolu üzerinde bulunan ve daha önce düsman eline geçmis olan Çorlu ile Lüleburgazi aldiktan sonra Edirne üzerine yürüyüp orayi feth etti Bu arada Bizans'in daha önce geri almis oldugu Malkara, Kesan ve Ipsala, Gazi Evrenos Bey tarafindan tekrar zapt edilip Osmanli idaresine katildi Haci Ilbeyi ise Enez Körfezi üzerinde ve Meriç'in batisinda bulunan Dedeagaci (Megri-Makri) kasaba ve limanini aldi Buradan da Kuzeye dogru Meriç'i takib etmek suretiyle Didimatihon denilen Dimetoka'yi zapt etmisti
Evrenos ve Haci Ilbeyi, yukarida belirtilen yerleri elde ettikleri sirada bütün komutanlarin davetiyle Lüleburgaz mevkiinde toplanan bir harp meclisinde, verilen karar üzerine beylerbeyi Lala Sahin Pasa büyük bir kuvvetle Edirne üzerine sevk edildi Bulgarlarin, Rumlara yardim etmeleri ihtimaline karsi sag koldan Karadeniz sahiline dogru ilerleyen bir kisim kuvvetler, Kirklareli'ni isgal; Serez ve Drama taraflarinda bulunan Sirplarin da müdahale edebilecekleri düsünülerek sol kola memur edilmis olan Evrenos kuvvetleri de Dimetoka'nin batisina dogru sevkedilerek savunma tertibati alindi Nihayet Babaeski ile Pinarhisar arasinda Sazlidere mevkiine kadar gelmis olan Rum ve Bulgar kuvvetleri ile yapilan kesin bir meydan muharebesi sonunda düsman bozuldu Bunun sonucunda da Edirne zapt edildi (764 H / 1363 M) Edirne'de bulunan Rum komutan ise Meriç nehrinin kabarmasindan istifade ile bir gece, maiyetinin bir kismi ile bir kayiga atlayip Enez'e kadar inerek oradan da Sirp ülkesine kaçmaya muvaffak oldu
Sultan Murad, Edirne vaziyetini yoluna koyduktan sonra Beylerbeyi Lala Sahin Paça'yi burada birakarak kendisi Dimetoka'ya gitti Bir müddet için orasini kendisine karargah yapti Orada bir cami ile kendisine bir saray yaptirdi
Sultan Murad, bununla yetinmeyerek faaliyetlerine devam etti O, Lala Sahin'i kuzeyde Filibe ve Zagra taraflarina sevk ettigi gibi Evrenos Beyi de Bati Trakya'nin fethine (Gümülcine) memur etti Lala Sahin Pasa pirinç ziraatiyle meshur olan Filibe (Plovdiv)'i muhasara etti Bu kusatmaya dayanamayacagini anlayan kale muhafizi teslim olarak ailesiyle birlikte Sirbistan'a gitti Evrenos Bey de Gümülcine ile o havalide bazi yerleri aldi Edirne'den sonra Filibe'nin de alinmasiyla Bizans, Bulgar ve Makedonya'daki Sirplarin birbirleri ile olan irtibatlari kesilmis oluyordu Böylece Bizans, tamamiyla Osmanlilarca çevrilmis bulunuyordu
Dogu Trakya'da yayilmakta olan Müslüman Türklerin bu yayilmasini önlemek için 1361 Temmuzunda Imparator Besinci Ioannis ile Venedikliler arasinda bir antlasma yapilmissa da bir fayda temin edilemedi Çünkü Osmanlilar, mütemadiyen Anadolu'dan göçmen naklederek sahilleri de siki sikiya ellerinde tuttuklarindan ayrica yerli halka karsi çok merhametli ve âdilane bir idare tarzi uyguladiklarindan içerde de herhangi bir isyan hareketine rastlanmiyordu Bundan dolayi Bizans ile Venedikliler arasindaki ittifaktan bir netice elde edilemedi Bunun üzerine imparator 1364'te Osmanli Devleti ile anlasarak mevcud vaziyeti kabule mecbur olmustu Böylece Bizanslilar açisindan Osmanlilarin eline geçmis bulunan yerlerin tekrar alinmasi ümidi de ortadan kalkmisti Çünkü Imparator, Osmanlilarin aldiklari yerleri ne kendisinin ne de Sirplarin geri almak için bir tesebbüste bulunmayacaklarini garanti ediyordu
Edirne ve Dogu Trakya'nin fethi, Osmanlilarin Avrupa'da kesin olarak yerlestiklerini gösteren bir hadisedir Bu, Anadolu Müslüman Türk tarihi için oldugu kadar Balkanlar ve buna bagli olarak Avrupa için de bir dönüm noktasi olmustur Zira Osmanlilar sayesinde Avrupa, dinî müsamaha, insana saygi ve hukuka riayet gibi kavramlarla karsilasti ki, bunlari daha önce pek bildigi ve uyguladigi söylenemez Osmanli fütuhatinin manevî sebep ve faktörlerinden bahsedilirken bu konuya daha detayli bir sekilde temas edilecegini belirtmek gerekir
Babasindan devr aldigi küçük beyligi iki misli büyüterek teskilatli bir devlet haline getiren Orhan Bey, 1362 yilinda vefat etti Onun vefati esnasinda devletin sinirlari 95000 km2'ye çikmisti
ORHAN BEY ve DEVLET TESKILÂTI
Osmanli Devleti'nin ilk teskilâti Orhan gazi zamaninda kuruldu Daha önce küçük bir beylik olan devlet, onun zamanindaki fetihlerle gittikçe genisleyip büyümeye basladi Bu genisleme duraksamadan devam ettigi için yeni müesseseler ile desteklenmesi ve saglam temellere oturtulmasi gerekiyordu Bu bakimdan bu siyasî varlik ve birlige bir hayatiyet ve devamlilik kazandirmak gerekiyordu ki bu da saglam ve temelli müesseselerin kurulmasi ile mümkündü Beylik, yavas yavas asiret usûl ve kaidelerinden az da olsa ayrilmak ihtiyacini hissediyordu Çünkü o ana kadar, daha önce karsilasmadigi farkli din, kültür, irk ve medeniyetlere sahip insanlari sinirlari içinde barindirmaya baslamisti Bu da ortaya çikan yeni problemlere karsi zamanin ve sartlarin gerektirdigi çözümleri bulmakla mümkündü Bu hareket tarzi ,ona modern bir devlet olma anlayisini saglamisti Idare sahasinda, adalet, askerlik, vergi gibi konularda yeni teskilâtlarin kurulmasi icapediyordu Bu konularda ulema sinifindan gelmis olan vezir Alaeddin Pasa ile Bursa Kadisi Cendereli Kara Halil Efendi büyük bir gayret ve faaliyet içinde idiler Bu maksatla Orhan Bey'in tahta geçisinin (cülûs) üçüncü yilinda bir gümüs sikke basildi Bu parada Osmanlilarin mensub olduklari Kayi boyu damgasi da bulunuyordu
Bilindigi gibi para, ekonomik ve sosyal hayatta önemli bir rol oynamaktadir Keza o, bir devletin istiklâl (bagimsizlik) alâmetlerindendir Osmanlilarin ilk defa kullandigi para birimi akça idi Burada üzerinde durmamiz ve belirtmemiz gereken bir nokta da simdiye kadar ilk Osmanli akçasinin Orhan Bey zamaninda basilmis olmasi meselesidir Halbuki yeni arastirmalar ilk Osmanli parasinin Osman Gazi döneminde basilmis oldugunu göstermektedir Bununla beraber bu paranin nerede ve hangi tarihlerde basildigi belli degildir
Orhan Bey, idareciligi bakimindan tam bir devlet kurucusu idi Bütün tarih ve kaynaklar, onun Osmanli Beyligi'ni hakiki bir devlet haline getirdiginde müttefiktirler Orhan Bey, ilk devlet teskilâtinda Anadolu Selçuklulari ile Ilhanlilari örnek almis ve buna göre bir hükümet teskilati vücuda getirmisti Bunun esas temeli ise merkezdeki "Divân" idi Henüz bey ünvanini tasiyan hükümdar bu divana baskanlik yapmaktaydi Divâna, hükümet reisi durumunda bulunan ve ilk dönemlerde ilmiye sinifindan gelmesi mutad olan vezirin de icabinda baskanlik ettigi olurdu Orhan Bey devri ilk vezirinin Ramazan 723 (Eylül 1323) tarihli ve Orhan Bey zevcelerinden Asporça Hatun vakfiyesinden anlasildigina göre Haci Kemaleddin oglu Alaeddin Pasa (öl 1340) adinda ilmiye sinifindan belki "ahi" ricalinden bir zat oldugu ve bunun isim benzerligi yüzünden Orhan Bey'in küçük kardesi Alaeddin Bey ile karistirildigi görülmektedir Ikinci veziri Ahi Mahmud oglu Nizameddin Ahmed Pasa idi
Sehir, kasaba ve kazalarin idaresinde ise, Osman Bey zamanindan itibaren elde edilen yerler, buralari feth eden beylere verilmek suretiyle dogrudan dogruya asiretin ileri gelen ve birer askerî komutani durumunda bulunan kimselerce kullaniliyordu Baska bir ifade ile Orhan Bey'in kurdugu bu sistem, Selçuklu divân dairesi ile çevrelerindekinin aynisi idi Mesela Eskisehir, Bilecik, Iznik, Karacahisar, Inönü, Izmit, Yenisehir, Bursa gibi sehirler, hep birer kaza teskil ediyorlardi Bu sebepten oralarda bir kadi ve subasi bulunuyordu
Orhan Bey, Osmanli Beyligi'nde muntazam bir devlet teskilati meydana getirdigi sirada bütün timarlilari belli birlikler halinde bazi kumanda kademelerine bagladi O dönem Osmanli ordusunun en mühim unsurunu teskil eden bu birlikler, bilhassa asiretlerden, hizmetleri karsiliginda kendilerine timarlar verilmek üzere genellikle toplu bir halde vazifeye alinan sipahilerdi Bunlarin ileri gelenleri, kendi boy ve oymaklarindan topladiklari adamlari ile beraber, seferde vazife aliyorlardi Gaza ve fetihten sonra bu gazilere baslangiçta timar (dirlik) verildigi gibi onlari idare edenlere de daha yüksek bir timar tahsis ediliyordu Tamami atli olan bu timarlar, bir alay haline konularak baslarina en büyük timar sahibi olan kimse alay beyi tayin ediliyordu Her kazanin timarlilari birer çeribasi idaresinde idiler Orhan Bey devletinin dayandigi ikinci sinif askerî kuvvet yaya ve müsellem teskilâti idi Bu askerî teskilâtin ortaya çikmasi zaruret halini almisti Çünkü her zaman, vaktinde sefere gelemeyen veya uzun süre devam eden kusatma hizmetlerinde kalamadiklarindan dolayi basarilari mahdud olan asiret sipahilerinin yerine, devamli bir askerî birligin kurulmasi gerekiyordu Ancak bu sayede, Orhan Bey zamaninda, sinirlari bir hayli genisleyen beyligin her tarafina zamaninda ulasilabilecekti
Osmanli Beyligi'nin ilk mühim fethi olan ve hem yeni hem de kuvvetli bir siyasî varligi ortaya koyma yolunda belki en önemli adim, Orhan Bey'in Bursa'yi aldiktan sonra burada kurdugu ve kendisinden sonra gelen haleflerinin de izinde yürüyerek devam ettirdikleri tesislerin, bu sehirde büyük bir Müslüman Türk nüfusunun toplanmasina sebep olmasi gerçegi idi O, isin hemen basinda kilise ve manastirlari cami ve medreseye çevirmek suretiyle ilk ihtiyaçlari karsilamis oluyordu Burada birçok da vakif tesis etti
Orhan Gazi, feth ettigi ülkelerde tebeasina karsi adaletle uyguladigi siyasete çok dikkat ediyordu O, devletin temellerini babasindan tevarüs ettigi adalet anlayisi üzerine kurmustu Bu sebepledir ki tebeasi arasinda herhangi bir ayirim yapmadan herkese gerektigi sekilde muamelede bulunuyordu Bununla beraber o, kendi toplumunun faydasina olan her konuda öncülük ediyordu Bu bakimdan zapt ettigi yerlerdeki kiliseleri mescid ve medreselere çevirmekle yetinmemisti Vakiflar kurmak suretiyle bu öncülügünü sosyal alanda da göstermisti Nitekim Bursa'da yoksullar evi yaptirip fakirleri doyurmak için mallar vakfeder Yoksullar evinde bilgin ve hafizlara da maas baglar Daha önceki Müslüman devletlerde de varligina sahid oldugumuz imâret müessesesinin Osmanlilar'daki ilk müessesi Orhan Bey'dir O, Iznik'in Yenisehir kapisinda bir imâret kurar Bu imâretin seyhligini, dedesi Edebali'nin müridi olan Haci Hasan'a verir Orhan Gazi bu ilk imâretin açilis merasiminde bizzat kendisi hizmet eder Fakirlere çorba dagitir, aksam olunca da imâretin kandillerini, yine bizzat kendisi yakar
Bilindigi gibi toplumun egitim ve kültür hayatinin gelismesinde önemli derecede rolü bulunan müesseselerden biri de medreselerdir Iste burada da ilk defa Orhan Gazi'nin faaliyete geçtigini ve ilk Osmanli medresesini 731 (M 1330) yilinda Iznik'te kurdugunu görüyoruz Yine onun 1335 yilinda Bursa'da kurmus oldugu medrese zamanla Iznik medresesini gölgede birakmis ve devrin yüksek tahsil müessesesi haline gelmistir O, ilim ve ilim adamlarina saygida kusur etmezdi Onlari takdir etmekte mahirdi Ilk zamanlarinda kendisini Iznik'te ziyaret etmis olan Magribli (Fas) seyyah Ibn Batûta, Orhan Gazi'den sitayiskâr bir sekilde bahs eder Onun, Türkmen meliklerinin büyügü oldugunu söylemekle kalmaz, onun yaninda gördügü ikramlari ve onun ülkesini nasil dolastigini açik bir sekilde anlatir
Orhan Bey'in, Süleyman Pasa, Sultan Murad, Ibrahim, Halil ve Kasim adlarinda ogullari olmustu 1362'de vefat ettigi zaman Murad, Ibrahim ve Halil hayatta idiler Orhan Bey, Kantakuzenos'un kizi olan esi Theodora'dan dogan oglu Halil'i çok seviyordu Ibrahim'in annesinin ise imparator III Andronikos'un kizi Asporça Hatun oldugu ve Orhan Bey'in bu zevcesinden Fatma adinda bir kizinin da bulundugu sanilmaktadir Bu sekilde Orhan Bey, hem Kantakuzenos'un kizini almis, hem de Paleolog hanedanina damat olmus demekti Süleyman Pasa ile Murad Bey ise Yarhisar tekfurunun kizi olan Nilüfer Hatun adindaki ilk zevcesinden idi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



I MURAD (DÖNEMI)
Osmanli Devleti'nin üç büyük kurucusundan biri olan I Murad, kanun ve nizamlara saygili, teskilatçi ve komutanlik özelliklerini tasiyan bir hükümdardi Az ve öz konusan padisahin, iyiliksever ve merhametli bir kisiligi oldugu için kendisine "Hüdâvendigâr" lakabi verilmisti
Osmanli tarihinde Murad Hüdâvendigâr ve Gâzi Hünkâr adlari ile anilip söhret kazanan bu hükümdar, Orhan Gazi'nin 6 oglundan yas itibari ile dördüncüsüdür Latin kaynaklarinda Amurad adi ile anilir
Annesi, Yarhisar tekfurunun kizi Nilüfer Hatun'dur Daha önce de belirtildigine göre dogumu 1326 senesidir Ana bir kardesi olan Süleyman Pasa'nin ölümü üzerine o tarihlerde 36 veya 37 yaslarinda bulunan Murad, ahiler ve komutanlarin karari ile Bursa'ya davet edilerek hükümdar ilan edilmistir Bazi kitâbe ve eserlerde "Meliku'l-Âdil el-Gâzi es-Sultan Giyasu'd-Dünya ve'd-Din Ebu'l-Feth, Sihabu'd-Din" gibi ünvanlari tasidigi da görülmektedir
Ordu ile milletin göz bebegi durumunda bulunan ve çok sevilen Sehzade Süleyman'in ölümü üzerine, veliahd olup babasinin tahtina geçen Murad, veliahd olarak yetistirilmemis olmasina ragmen hükümdarlik sorumluluklarini devr alirken tereddüt ve saskinliga düsmeden yerine siki basip oturmustu Çünkü o, babasinin vefatindan önce Rumeli'de esas kuvvetlerinin basinda bulunuyordu Trakya'da gerçeklestirdigi fetihlerle ün kazandigi gibi idare ve yönetim isinde de pismisti O, Bizans'a karsi yapilan fütuhat ve kazanilan zaferlerin temsilcisi durumunda idi Bu sebeple de devlet islerinde büyük bir nüfuza sahip olan ahi ve gazilerin destegini alarak tahta geçti Tahta geçince, babasinin Trakya'da izlemekte oldugu fetih siyasetini devam ettirmek istiyordu onun, Rumeli'deki harp sahasindan ayrilip Bursa'ya gelmesi üzerine Bizans kuvvetleri taarruza geçerek Türklerin elinde bulunan Burgaz, Çorlu ve Malkara'yi geri alip, Türk kuvvetlerini sahile dogru çekilmeye mecbur ettiler Bunun üzerine Sultan Murad, Rumeli'ye dönmek isterken Asya'da meydana gelen olaylar yüzünden Avrupa'daki tasavvurlarini geciktirmek zorunda kaldi
ANKARA'NIN YENIDEN ZAPTI
Anadolu Selçuklu Devleti'nin ortadan kalkmasindan sonra bu devletin mirasçilari durumunda bulunan on bey arasinda kendisini en kuvvetli hisseden Karaman Beyi olmustu Bu bey, Osmanlilarin her an artmakta olan güçlerinin kendisi için tehlike meydana getirdigini sezip Osmanlilarin son tesebbüslerinden de endiselenince onlara karsi ahiler ile Eretna Beyi'ni kiskirtmaya basladi
Ankara, daha önce Sivas ve Kayseri bölgesinin hükümdari olan Alaeddin Eretna'ya ait iken, onun ölümünden sonra 1354 yilinda Orhan Gazi'nin oglu Süleyman Pasa tarafindan zapt edilerek Osmanli topraklarina katilmisti Orhan Gazi'nin vefati üzerine Karamanoglu ile Sivas hükümdari Giyaseddin Mehmed'in tesvikleri ile Ankara ahileri, sehirdeki Osmanli muhafizlarini kovarak daha önceki beylerinin idare ve yönetimine döndüler Devamli olarak Ankara'yi kendi beyliginin hakimiyeti altinda kabul eden Eretna Beyi, Karamanogullarinin tesvikiyle tekrar Ankara'ya hakim duruma gelmisti
Sultan Murad, hem Rumeli hem de Anadolu'da meydana gelen bu tehlikeli durumda ne yapilmasi gerektigi hususunda ulema ve devlet erkâni ile istisarede bulundu Tehlikeli bir durum arzeden kardesler ve Ankara probleminin çözümü için karar ve fetva aldi Bunun üzerine Sultan I Murad Lala Sahin Pasa'yi Rumeli'de kaymakam birakip 25 bin askerle Ankara üzerine yürüdü Bu esnada Eretna Beyligi'nin idaresinden memnun olmayan sehir halki ve ahiler, mukavemet etmeden sultani törenle karsilayarak ona hediyeler takdim ettiler Böylece sehir yeniden Osmanli hakimiyetine geçmis oldu
Hoca Saadeddin Efendi, Ankara'nin yeniden zaptini anlatirken enteresan bazi noktalara da temas eder Karamanlilarin ortaligi karistirmak için Ermenilerle de is birligi yaptigini ve Müslüman halka zulmetmek üzere anlastiklarini anlatarak söyle der:
"Sultan Murad, Allah'in yardim ve keremi eseri olarak sahlik tahtina oturunca ilk isi halkin ve askerlerin ihtiyaçlarini görmek ve Hz Peygamber'in seriatini yerine getirmek olmustur Böylece halkin dileklerini yoluna koyduktan sonra Rumeli yakasinda olan askerlerin, baslarinda bir komutan ve serdarin bulunmamasi yüzünden sikinti içinde olduklarini ve keremli padisahlarinin yolunu gözlediklerini bildiginden, cihad niyetiyle ülkeler feth etmek üzere o tarafa yönelmisti Anadolu'da ise "bazi hukkam ve mulûk, sikak ve nifak üzre ittifak meslegine sülûk edüp hususa valiyan-i Karaman ve Ermeniye-i sugra (Karaman idarecileri ve Küçük Ermenistan) ve civarlarinda olan bazi kötü niyetli beylerin baslica emelleri Osmanli topragini yagmalamak oldugundan hünkârin Gelibolu'ya yöneldigini ögrenince bir araya gelip bazi kararlar ve gizli tedbirler almakta kusur etmemislerdi Sonu ayrilik ve fesad olacak bu düsünce ile and içip el baglamislar Ayrica çevredeki kâfir hükümdarlara da kararlarini duyurmuslardi Böylece Islâm ülkelerini yagmalamak, Müslümanlara zarar ve ziyanda bulunmak için, Seytan'in bu takimi ile gönül ve dil birligi etmislerdi Böylece Islâm'in geregini bir kenara birakip müsrik ve kin ehli ile is birligi edip bütün Osmanli ülkesini çarpip yakmak konusunda anlasmislardi Bunun için de bazi bölgelere (hudud boylari) saldirarak Bursa ve Iznik üzerine yürümeye kalkismislardi Durum, melekler ordusunun sahi olan sultanin esigine iletilince din bilginlerini ve isleri yöneten fukahayi toplamis, onlara amacimiz ve emelimiz dinimize destek olmak "kâfirler ve münafiklarla cihad et" (Kur'an, et-Tevbe 73) emrine uymaktir Bu emirdeki siraya uyarak önce kâfirlerin fitnesini def etmek, yaramazlarin zararina son vermek için bu diyara gelmistik Fakat simdi kulagimiza Karaman beylerinin çevrelerindeki azgin topluluklarla birlikte Islâm ülkelerini yagmalamak konusunda is birligi ettikleri, bazi bölgeleri yakip yiktiktan sonra Iznik ve Bursa üstüne düstükleri haberi geldi Bu nifak takiminin büyük ülkeme yaklasmis olduklari su sirada zararlarini ortadan kaldirmaya, saçtiklari fitne atesini söndürmeye çalismazsak, Islâm ülkeleri harap, halk ve köylüler de berbat olurlar Hal böyle olunca ulemanin fetvasi ve akil sahibi kisilerin görüsleri nedir diye sormustu Faziletli kisiler topluca, tehlikenin def edilmesi isinin öne alinmasindan yana görüs bildirdiler Münafiklarin ortaya çikardiklari karisikligin aradan giderilmesinin önemini belirttiler Bunun üzerine Gâzi Hüdâvendigâr da ulemanin fetvasini bayrak ve rehber edinerek Anadolu yakasina geçti Zaferleri tasiyan askerleri ile Karaman beylerini ülkesinden çikarip sinir boyunu tutmak için Ankara kalesini kusatti Bu arada ol nifak ehli ile is birligi eden bazi yaramazlari ve kötü yolun yolcularini yakalayip, bunlara katilanlar veya onlardan umut bekleyenler kirilip dökülünceye kadar kovaladi Ankara'ya sahib olan istiklâl davasina düserek bu kaleyi ve çevresini ele geçiren Ahi adini tasiyan cemaat, adalet issi Sultan Murad Han Gazi'nin yüce kuvvetini ve erisilmez gücünü görünce direnmeye imkân olmadigini anlamislar, hediye ve armaganlar derleyip padisahlara has peskeslerle sultanin otagina gelmisler, boyun egdiklerini bildirip kalenin anahtarlarini teslim etmislerdi Onlarin bu tutumu padisahlik merhametine, sahlik yüceligine uygun düstügünden tamami devlet hizmetine alindilar Kale ile hisarin korunmasi için asker ve dizdar birakildiktan sonra yakin çevrede bulunan bazi kaleler de yöneticilerinin elinden alinarak Osmanli ülkesine katildi Bu güzel sehir, yani Ankara pek çok geliri olan bir beldedir Tarim ürünleri yaninda zirh yapimiyla da taninmistir Ayrica yün, moher ve daha baska nefis kumaslar burada dokunurdu Bunlar, Iran, Arabistan, Bizans ve Prenk diyarina yollanirdi
O dönemlerin, büyük ölçüde tarim ve hayvanciliga dayali gelismis ekonomisi ile temayüz eden Ankara, birçok devlet ve beyligin dikkatlerini üzerinde topluyordu Bunun içindir ki Ankara'dan bahsederken Hammer de söyle söyleyecektir:
"Iskender'in, Küçük Asya'daki fetihlerinin kuzey noktasi olan bu sehir, Hilafetin ve Bizans Imparatorlugu'nun yükselis çaglarinda Amuryum (Anamur) gibi, Kostantiniyye (Istanbul) ve Islâm hükümdarlari arasinda sürekli bir çekisme konusu idi Harun Resid ile Me'mun Ankara'yi feth ettiler
Harun Resid, Dogu Roma Imparatorlugu arazisi üzerindeki zaferinin hatirasini ebedilestirmek için Ankara'nin muhtesem iki kapi kanadini Bagdad'a nakl ettirdi Ankara'nin elde bulunmasi, Murad için önemli idi Zira Orta Asya ticaretinin merkezi, Suriye ve Ermenistan'dan Türkiye ve Kilikya sahillerine giden yollarin merkez noktasi idi Küçük Asya'nin en zengin vilayetlerinden biri olan Ankara, eski çaglarda yagli kuyruklu koyun sürüleri, uzun ve yumusak tüylü keçileri ile meshur oldugu gibi zamanimizda dahi örtüleri, yünleri, bina harçlarinin saglamligi, otuz alti çesidi sayilan armutlarinin lezzeti, elmalari, üzümleri gibi meyveleri de az söhretli degildir Ayas sulari da kaplica olmak ve içilmek için en sifali sulardir Keza Ankara, pehlivan yetistirmek ve ibadethaneleri ile de söhret kazanmistir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #11
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



SULTAN MURAD'IN TESKILATÇILIGI
Murad Hüdavendigâr, Ankara'yi alip Karaman beyi tarafindan yapilan kiskirtmalarin sebep oldugu karisikliklari da bastirdiktan sonra gözlerini Avrupa'ya çevirdi Bu arada Sultan Murad, zamanin gerektirdigi bazi yeni kanun ve tesislere de bas vurmaktan geri kalmiyordu Nitekim kendisinden önce bir sefere baslamadan evvel o çagda en büyük ve mertebe bakimindan en yüksek sayilan taht merkezi olan Bursa kadiliginin, ordu kadiligi ile birlestirilmesini emr eder Böylece ilk defa "kadiaskerlik müessesesi" dogmus oldu Böyle bir müessesenin teskiline de ihtiyaç vardi Çünkü daha önce her sefere çikista rütbesi en yüksek olan taht kenti kadisi, seferlerde anlasmazliklari çözer, askerlerin törelere göre nizam içinde hareket etmelerine bakardi Murad zamaninda asker sayisinda meydana gelen büyük artis, böyle bir makamin ihdasina ihtiyaç gösterdi Savasta ve barista islerin yürütülmesi, anlasmazliklarin giderilmesi, her türlü özel durumlarin incelenmesi ve terekenin hesaplanmasi görevlerinin kadiaskerlere birakilmasi uygun görüldü Böylece bu göreve getirilen kimse, asker olan ve olmayan idareciler üzerinde üstün bir kontrol hakkina sahip bulunacaktir O siralarda Bursa Kadisi olan Çandarli (Cendereli) Kara Halil Hayreddin Pasa en selahiyetli kisilerden ve kadilarin en ulularindan oldugu için bu göreve getirilmis oldu
Sultan Murad, zaman ve sartlarin gerektirdigi yenilikleri yapma ve tedbirlere bas vurmaktan çekinmiyordu Gerçekten, atalari en büyük çocuklarini ordulara komutan tayin ederek onlari beylerbeyi sifati ile ülkeler zapt etmeye gönderiyorlardi Sultan Murad'in, delikanlilik çagina gelmis oglunun bulunmamasindan dolayi en kidemli beylerden ve saltanatin temel direklerinden olan Lala Sahin Bey'in, asker ve ordunun tertibi, savas araçlarinin saglanmasi için "beylerbeyilik" görevi ile basa geçirilmesi uygun görülmüstü Bundan sonra o, deniz kenarinda, sayisiz askerin karsi tarafa geçisini saglayacak gemiler yaptirmakla da görevlendirildi
Hammer, Beylerbeyligin, hanedanin disindan birine verilmesini daha degisik bir açidan degerlendirerek söyle der:
"Lala Sahin, beylerbeyi ünvaniyla Osmanli ordularina bas komutan oldu Beylerbeyi me'muriyeti Ayni zamanda vezirlik görevini de içine almaktadir önceki padisahlar zamaninda onlarin en yakin akrabasina veya büyük ogullarina verilirdi Nasil ki Orhan'in biraderi Alaeddin ve ondan sonra oglu Süleyman'in bu iki hizmeti idare ettiklerini görmüstük Murad, bu sistemde bir karisiklik ve saltanat için bir tehlike sezerek bundan sonra ogullarini müsavere meclisine kabul etmemek ve asker bas komutanligini yabancilara tevdi' etmek suretiyle eski usûlü bozdu Hükümete yeni bir güven veren bu sistem, Birinci Murad'dan sonra gelenler tarafindan da degistirilmemis ve ona uyulmustur
SULTAN MURAD'IN RUMELI SIYASETI
Lala Sahin Pasa'nin orduyu toplamasi ve askerî hazirliklarin yapilmasindan sonra Rummeli yakasina geçildi Padisah ilk önce kardesi Süleyman Pasa'nin mezarini ziyaret edip onun adina ve sevabi ona ait olmak üzere sadaka dagitmisti Sultan Murad bununla da yetinmeyerek onun adina vakiflar tesis etmisti Bundan sonra hükümdar cihad için yoluna devam etmisti Ilk önce Gelibolu'dan fazla uzakta bulunmayan ve Elespon üzerinde kurulmus olan Bontos kalesi kusatildi Kale tekfuru böyle sayisiz ve heybetli bir ordunun karsisinda tutunamayacagini anlayip kaleyi teslim eyledi Bundan sonra da Çorlu üzerine yürüyen Sultan Murad, orayi da fethederek yeniden ele geçirdi Daha önce belirtildigi gibi Edirne'ye varip orayi da fetheden Murad Hüdavendigâr, artik Balkanlar'da yerlesmek, mekan tutmak ve orayi yurt edinmek üzere buraya yerlesir
Bilindigi gibi Edirne, Meriç, Tunca ve Arda nehirlerinin kavsak noktasinda bulunmaktadir Bu bakimdan buranin gülsuyu ve gülyagi Misir ve Iran'dakilerle boy ölçüsecek bir durumdaydi Sabunu, Suriye sabunlarini, sekerlemeleri Konya'ninkileri aratmazdi Yerinin ve halkinin güzelligi dillere destandi Osmanlilar, burayi Cenab-i Hak tarafindan özellikle korunan ve medeniyetçe pek ileri bir sehir saymislardir Burasi sehri süsleyen yapilar, saraylar, çarsilar, camiler, okullar ve köprüler bakimindan pek çok seyyahin dikkatini çekmekteydi
Gerçekten de Edirne, askerlik, siyaset ve ticaret münasebetleri bakimindan sahip oldugu stratejik mevkii dolayisiyla Osmanli padisahlarinin taht merkezi olmaya degerdi Bununla beraber Sultan Murad, ikametgah olarak Dimetoka'yi seçmis ve orada bir saray yaptirmisti Sultan Murad'in, Edirne yerine Dimetoka'yi seçmesinin sebebi, o dönemde Dimetoka'nin daha bayindir ve mamur olmasi ile sarayinin Edirne'dekine göre daha iyi olmasi olarak gösterilmektedir Padisah, Beylerbeyi Lala Sahin Pasa'nin Edirne'de oturmasini ve Kuzey Trakya'da fetihlere devam etmesini istemisti Bu arada Evrenos da bu bölgenin güneyinde Gümülcine ve Vardar gibi yerleri aldi Bu iki sehirde Evrenos'un hatirasi, sadece bunlari feth etmis oldugu için degil, fakat birçok cami ile kervansaray yaptirdigi ve onlar için yeteri kadar tahsisat bagladigi için de sakli kalmistir Lala Sahin'e gelince o, zafer sancaklarini Balkan eteklerine kadar ulastirmis ve en önemli yerlerden olup Belgrad'a kadar bütün memlekete pirinç vermekte olan iki Zagra (Eski ve Yeni) ile Filibe'yi almistir Lala Sahin de Evrenos gibi Osmanli ülkesine kattigi sehirlere ziynet veren ihtisamli yapilarla adini yasatmistir Bunlar arasinda Filibe'de iki ok atimi uzunlugunda ve iki arabanin yanyana geçebilecegi bir tas köprü anilabilir
Lala Sahin Pasa'nin, Zagra'yi feth etmesinden sonra Osmanlilarin eline pek çok esir düsmüstü Esir sayisi o kadar artmisti ki, bir adamin degeri yüz yirmi bes akça gibi çok az sayilabilecek bir meblaga düsürmüstü Hoca Saadeddin Efendi, gerek bu dönem ve gerekse önceki dönemde ortaya çikan "Pencik vergisi” hakkinda bilgiler verir Buna göre Karaman'da dogan fakih Kara Rüstem, Karaman'dan Sultan Birinci Murad'in yanina gelir Elde edilen diger ganimetlerin taksiminde olan uygulamanin esirler konusunda uygulanmadigini ve seriatin emr ettigi beste bir vergi ödemenin yapilmadigini görür Bunun üzerine hemen devrin kadiaskeri olan Çandarli Kara Halil'in huzuruna çikip diger ganimetlerden alindigi gibi esirlerden de beste bir hissenin devlet için alinmasi gerektigini söyler Çandarli Halil'in, durumu Sultan'a arz etmesi üzerine o da Kur'an ve Sünnetin gereginin yerine getirilmesini ister Durumun takdiri için toplanan bir hey'et, her esir için 125 akça fiyat takdir eder Bu fiyatin beste biri olan 25 akçanin pencik (humus) vergisi olarak devlet adina alinmasina, bu isin tedviri için de Kara Rüstem'in memur edilmesine karar verir
Sultan Murad, Edirne'den Bursa'ya dönünce komsu hükümdarlara Edirne'nin feth edildigine dair fetihnameler gönderdi Bunlardan birinin örnegi Feridun Bey Münseati (I, 93)'te verilmektedir
BALKANLAR'DA OSMANLILAR'A KARSI KURULAN ILK ITTIFAK VE SIRP SINDIGI SAVASI
Osmanlilar, ele geçirdikleri yerlerde teskilât kurup arazi islerini tanzim etmeye çalisirlarken, Sirp ve Bulgarlar da Edirne ile Filibe'nin geri alinmasi için faaliyetlerde bulunup papa vasitasiyle Avrupa'yi harekete geçirmek istiyorlardi 1364 yilinda Filibe'yi Osmanlilara teslim ederek ailesi ile birlikte Sirbistan'a gitmis olan Rum kale komutani, Sirbistan krali besinci Uros'a bas vurarak Türk kuvvetlerinin azligindan bahis ile onu Osmanlilar aleyhine kiskirtir Sayet simdi bu isin üzerine ciddiyetle varilmaz ve göz yumulacak olursa vaziyetin ileride çok daha vahim olacagini bildirir Bundan baska Papa V Urban'in tesviki ile Macar Krali Layos basta olmak üzere Bulgar, Sirp, Eflak ve Bizanslilar arasinda bir ittifak saglanir Balkanlar üzerinde bir nüfuz kurmak isteyen Macar Krali, bu ittifak neticesinde Osmanlilara karsi yapilan sefere bizzat istirak eder Müttefik kuvvetlerin, Türkleri Balkanlardan atmak için Meriç vadisi boyunca Edirne'ye dogru yürümesi üzerine Edirne'de bulunan Lala Sahin Pasa, bu tehlikeli durum karsisinda derhal Bursa'da bulunan Sultan I Murad'a haber göndererek yardim ister O, bununla da kalmayarak, maiyyetindeki komutanlardan Haci Ilbeyi'ni de 10000 kisilik bir kuvvetle ileri gönderir Haci Ilbeyi, müttefikler Meriç nehrini geçtikten sonra onlara yetisebilmisti
Haci Ilbeyi, Meriç nehrini geçen ve kendilerine mukabele edilmedigi için pervasizca hareket eden düsmanin gaflet ve sarhoslugundan istifade edip cesurane bir karar verir Haci Ilbeyi 10000 kisilik akinci kûvveti ile gece yarisi düsman ordugâhina üç koldan baskin yapar Asil büyük Türk ordusunun kendilerini bastigini zanneden Haçlilar, büyük bir bozguna ugradilar Bir kismi kirildi, bir kismi da Meriç'te boguldu Gün dogarken kalabalik düsman ordusunun imha edilmeyen döküntüleri kendilerini Meriç nehrine zor attilar Bunlardan büyük bir kismi da nehirde boguldu Macar krali Layos ise canini zor kurtardi Rivayete göre bu kurtulusunu devamli olarak boynuna asili vaziyette üzerinde tasidigi Meryem'in tasvirine haml ettigi için memleketine döndügünde bir sükrane isareti olarak onun adina bir kilise yaptirmisti
Osmanli tarihlerinde Sirp Sindigi, yabanci tarihlerinde ise Meriç veya Çirmen muharebesi diye bildirilen bu zafer ile Edirne ve Bati Trakya daha da emniyet altina alindi Meriç nehri ise tamamen Osmanli kontrolüne girdi Bu savasla Avrupa'da Osmanlilara karsi yapilan müsterek bir mukavemete büyük bir darbe indirildi Sirp Sindigi savasi ile Türklerin Rumelide sür'atle ilerlemeleri saglandi Bu sayede, Bosna'da oldugu gibi Balkan devletleri üzerinde de hakimiyet tesis etmek isteyen Macarlarin nüfuzu kirilmis oldu
Macarlarla Türkleri ilk defa karsi karsiya getiren bu savas, düsmanda öyle bir korku izi birakmistir ki, Hammer'in ifadesiyle bu korkuyu ancak Hunyad (Kazikli Voyvoda) gibi birisi onu izale edebilmistir
Osmanlilarin, Balkanlardaki basarisi, Papa'yi yeni bir ittifak kurulmasi arayis ve tesebbüsüne sevk etti Bizans Imparatoru, Macar Krali ve Italya'daki prenslerle is birligi yapmaya çalisan Papa, Türklere karsi Haçli seferi açildigini bildiren bir bildiri yayinladi Ancak buna tek ciddi cevap, Savoy Dükü U Amadeo'dan geldi Amadeo'ya bagli bir filo, 1366 yilinda
Gelibolu'yu ele geçirip tekrar Bizanslilara verdi Fakat bu sirada Türkler, Trakya bölgesine, durumun kendilerini pek etkilemeyecegi kadar yerlesmislerdi Zaten kisa bir süre sonra Gelibolu tekrar alinacakti
Sultan Murad, müttefik düsman kuvvetlerinin Edirne üzerine geldikleri haberini alinca derhal kuvvetlerini toplayip yola koyuldu Fakat daha önce yol üzerinde bulunan ve icabinda Rumeli'den dönerken korsan gemileri ile kendilerini tehdid edecek olan ve Katalan'larin elinde bulunan Biga'yi bizzat kendisi karadan, Edincik ve Gelibolu'dan getirttigi donanma da denizden muhasara etmisti Böylece hem denizden hem de karadan kusatma altina alinan Biga zapt edilmisti Biga'nin fethi esnasinda Sirp Sindigi zaferinin haberi gelmisti Sultan buna çok sevinmis ve Allah'a hamd etmisti Sultan Murad, Biga'daki evlerin gazilere taksim edilmesi ve kiliselerin cami haline getirilmesini de emr etmisti Biga'nin fethinden sonra Bursa'ya dönen Sultan Murad, Sirp Sindigi muzafferiyetinin sükranesi olarak Bilecik'te bir cami Yenisehir'de bir imâret ve Gazi Erenlerden Postin pus Baba'ya bir tekke; Bursa hisarinda bir cami ile Çekirge'de bir imâret, medrese, kaplica ve han yaptirmisti Sultan Murad'in yaptirdigi bu hayir isleri ile ilgili olarak vakfiyesinden ögrendigimize göre o, bütün bunlari ahiret azigi olarak insa ettirmis ve bunlara vakiflar tahsis etmistir
Anlasildigi kadari ile Osmanlilar, Trakya'da kazandiklari bu Sirp Sindigi zaferi ile gururlanip gevsemediler Gerçek gayeleri, Balkanlar'da yerlesip yurt tutmak oldugundan bu Haçli seferi kendilerini ikaz ettigi için arkadan gelecek olan tehlikelere karsi daha çok hazirlikli bulunmayi gerektiren tedbirleri almaktan geri kalmadilar Muharebe ve dönemin siyasî olaylari icabi 1365 yilinda devlet merkezini Bursa'dan Edirne'ye nakl ettiren Sultan Murad, kilicini yeniden kinindan çikarmak lazim geldigini anlamisti Zira barut kokusunu yakindan almaya baslayan Hiristiyanlik âlemi, artik kendileri için ortaya çikan bu tehlikenin farkina varmis bulunuyordu Bu sebeple Haçli seferlerini bir daha denemek isteyeceklerdi Merkezin, Edirne'ye nakl edilmesinden sonra bu yeni taht sehri, saray, cami, medrese, imâret gibi hayir eserleri ile dolduruldu
SÜNNET DÜGÜNÜ ve BURSA'DAKI HAYIR ESERLERI
Sultan Murad, Avrupa'da fetihlere devam etmek üzere Bursa'dan hareket etmeden önce üç sehzadesi Bâyezid, Yakub ve Savci'nin sünnet dügünlerini yapti Gerek bu dügün gerekse Bursa'da yapilan eserler hakkinda Hoca Saadeddin, su bilgileri vermektedir:
"îhsan ve lütfu bol olan padisah, sapiklik yapilarini tek tek yikarak ülkeler feth ederken bütün puthaneleri viran eylemisti Ama bundan sonra hayir yapilarini onarmak ve faydali binalari arttirmak gayesiyle bütün gayretlerini sarf etmisti Iyilik yapmak, adaletle hüküm sürmek, halki koruyacak tedbirleri almaya devam etmek ve Hz Peygamberin sünnetini yüceltmek için elinden geleni yapiyordu
Tahtkent Bursa'da nüfus o kadar çogalmisti ki, cami ve mescidleri artirmak, imâret ve ibadethaneleri yeniden ele almak gerekiyordu Çevre ülkelerde, güzel yaradilisli padisahin adaleti, ihsani ve basarili olanlari yükselttigi duyulmus oldugundan faziletli insanlar padisahin, otagini ziyarete heveslenmislerdi Taninmis bilginlerin artisi ve kerem sahibi kisilerin çogalmasi her gün biraz daha kendini hissettirdiginden, gelip gidenleri agirlamak bu makamin sahibine aid olmakla ve geçmis hükümdarlarin tutumlari da dikkate alinarak âlimler ve fazilet sahibi kimseler için konaklayacaklari binalari yaptirmak da ona düsmüstü Ilmin yayilmasi yolunda medrese ve egitim müesseseleri insa ettirilmesini öngördükleri kadar, temiz inançlari ve saf duygulan ile her zaman âbid, zâhid ve sâlih kisilerden, mesayih ve irsad sahiplerinden (mürsid) dilekleri oldugundan bu gibilere, yurtlarindan ayri düsenlere (garib), fakir ve zavallilara oturacaklari yerlerin yapilmasini da buyurmustu
Anlatildigina göre bu mutlu günlerde Istanbul tekfuru, Yalova sahillerini yagmalamak ve Islâm topraklarina zarar vermek için bir kaç gemi ile asker göndermeye cesaret etmisti Ama Allah'in yardimi, Islâm askerlerine siper olmus, böylece bu saskin gürûh (kalabalik) çevrilip yok edilmisti Bu savasta ele geçirilenler arasinda bazi sanatkârlar da bulunuyordu Öbür ganimetlerle birlikte bunlar da baglanarak padisahin otagina gönderilmislerdi Bunlar içinde bir de becerikli ve hüner sahibi bir mimarin bulundugu anlasilinca hükümdar onu azad ederek yaptirilan hayir binalarina mimar ve usta basi tayin etmisti Hükümdar, sarayin karsisina derhal bir cami yapilmasini emr etti 767 (M 1365) yilinda bu hayirli ise baslandi Sehrin arka yakasinda hâlâ Kaplica adi ile bilinen temizlik ve güzelligi ile övülen bir hamam yaptirdi Bunun yani basinda da bir imâret ve misafirhane ile mescid, mescidin üst katinda medrese ve ögrenci hücreleri insa ettirdi Gerçekte bu iki cami de deger ve yapi bakimindan yerlerini bulmuslardir Sofa ve eyvanlarinin genisligi, sütun ve kemerlerinin yapisi, iman ve inanan açik belgeleri olarak gözükür Tamamlandiklari günden zamanimiza kadar sabahin ilk isiklarinin dogusundan uykuya çekilen ana kadar genis alanlarinda farz ve nafile namazlar eda olunur Zikir ve tesbihler edilir Yine Bursa'da, Gökdere'nin su taksim yerinde bulunan mescid de bu Gazi Hünkâr'in hayir eseridir Ayrica Bilecik'te bir mescid, Yeni sehirde ise Postin pus demekle söhret bulmus olan dervis için de bir hankah yaptirmistir Bunlara benzer daha nice yapilari vardir
Padisahlik burcunun yildizlan, devlet gögünün pariltilari olan sehzadeleri ki her biri birer çinar gibiydiler Yani bunlarin Bayezid Han, Yakub çelebi ve Savci Bey'in Hz Peygamber'in sünneti geregince sünnet edilmeleri, ülkeler sahibi sultanin arzusu olmakla saltanat otaginda el baglamis kisiler, dügün hazirliklarini yapmak ve gereken tertibati almakla görevlendirildi
Sözü edilen yilin ilk baharinda, çiçeklerin açtigi demde sevinç ve nes'e içinde öyle güzel dügün ve dernek edildi ki, bu gök kubbe, altin bir sahan gibi parlayan günes ve gümüs tabagi andiran ay'la donatildigindan beri, mislini görmemis Isabetli tedbirler alan kisiler de benzerine rastlamamisti Dernek kurulup davet edilenler yerlerini alinca sehzadelerin sünnet edilmeleri buyrulmustu Ondan sonra seyhlere, bilginlere kiymetli hil'atler ve hediyeler verildi Fakir ve fukara da kurulan sofralarda doyuruldu En sonunda davetliler, kiymetli armaganlarini, sayisiz hediyelerini kerem sahibi sahin otagina sundular"
BALKANLAR'DA YENI FETIHLER
Sultan Murad, Bursa'dan Rumeli'ye geçip Bolonya zaferini kazandiktan sonra Edirne'ye dönmüs ve kisi orada geçirmisti Bu esnada Vezir-i azam Çandarli Hayreddin Pasa'yi, Rumeli'nin bati yakasinda bulunan Borlu, Iskete (Iskeçe) ve Marolya kalelerini almak üzere buralara göndermisti Evrenos Bey de Çandarli'nin idaresine verilmisti Çünkü Evrenos Bey bu bölgeyi iyi taniyan bir kimse idi Gümülcine'ye geldikleri zaman Hayreddin Pasa'nin bu sehirde kalmasi uygun görülerek Evrenos Bey, öbür beylerle birlikte Borlu ve Iskeçe üzerine yürüdü Aldigi güzel tedbirlerle bu ülkeyi ele geçirip, halkini da yurtlarinda birakti Kalelere de isi bilen ve durumu kavrayacak olan erleri yerlestirdikten sonra Marolya kalesine geldi Marolya aslinda bir kadin olup adi geçen kalenin sahibi idi Bu kadin, Serez hakiminin de akrabasi idi Marolya, Serez'den yardim taleb etti Oradan gelecek yardima güvendigi için baslangiçta direndi Yigitçe savasti Bu yüzden savas uzadi Sonra Serez'den yardim gelmeyecegini anlayinca baris istemek zorunda kalip, kaleyi teslim etti Sahibinin bir kadin olmasindan dolayi, daha sonra buraya "Avrathisari" dendi
Marolya kusatmasi devam ederken Sultan Murad, Serez üzerine de Deli Balaban adinda gözü pek bir yigidi göndermisti Deli Balaban, Serez'i kusatma altina aldigi için Marolya'ya yardim gelmemisti Sultan Murad, Balaban'a yardim etmek üzere Lala Sahin komutasinda kalabalik bir birlik gönderdi Lala Sahin önce Kavala kalesine yüklenmis burayi bir hamlede zapt ederek gümüs madenlerini ele geçirmisti Oradan da Drama kalesine yönelmis ve kaleyi kisa bir zaman içinde feth etmisti Oradan da Zihne'yi ele geçirmisti Halka karsi yumusak davranmis, herkesi kendi topraginda birakarak onlarin, sultanin adaletinden hosnud olmalarini saglamaya çalismisti Bu sekildeki tutum ve davranisin bir sonucu olarak Serez kalesine de baris yolu ile girilmisti Ondan sonra da Karaferye kalesinin halkini zimmîlik hukukuna tabi kilacagina inandirip söz verdikten sonra almisti Feth edilen kalelerin bakim, onarim ve korunmasi islerini tamamladiktan sonra 776 (1374/1375) tarihinde toplanan ganimetlerle birlikte Sultan Murad'in yanina döndü Sultan, bu kadar ganimeti ve ülkeleri kendisine baris eden Allah'a hamd ettikten sonra Bursa'ya dogru harekete geçmek istiyordu Tam bu sirada Sirplarin kendi topraklarina hücum etmek gayesiyle büyük bir ordu ile harekete geçmek üzere olduklari haberini aldi Bunun üzerine Sultan Murad, kalabalik bir ordu hazirlayarak büyük oglu Yildirim Bayezid'i otaginda birakarak Gelibolu'ya gitti Oradan da hiç vakit kayb etmeden Sirp diyarina yöneldi Sirbistan hükümdari, Islâm askerinin kalabalik oldugunu görünce, dizginlerini kaçis yönüne çevirerek hazine ve kiymetli esyalarini kalelere koyup, ekili araziyi yaktirip zahireyi yok ettikten sonra kaçip gitmisti Ülkenin halki da daglara çekilerek memleketi hos birakmisti Ülkenin bos ve ekinlerin yakilmis olmasindan dolayi askerler bir kitlikla karsi karsiya kaldilar Dört ay kadar süren bu hareketin sonunda Semendire yakininda bulunan Nis kalesinin feth edilmesine karar verilir Bizans'in en müstahkem dört mevkiinden biri ve Trakya, Sirp ve Panuni arasindaki ulasim noktalarinin merkezi olan Nis üzerine yürüyen Sultan Murad, zorlu ve kanli bir mücadele ile burayi ancak 25 gün sonra feth edebildi Hoca Saadeddin'in ifadesine göre "kalenin saglamligina güvenen kâfir, O yörenin bütün malini bu kalede saklamisti" Buradan bir çok mal ve esir ganimet olarak alindi Böylece ordudaki kitlik da giderilmis oldu Büyük Konstantin'in dogum yeri olan Nis'in Osmanlilarin eline geçtiginin duyulmasi üzerine Lazar baris istemek zorunda kaldi Hammer'in ifadesine göre her sene Padisaha bin libre gümüs göndermek istegi yerine getirildi Hoca Saadeddin ise bu konuda söyle der: "Padisah'a layik hediyeler ve armaganlarla elçi gönderip, kulluklarini bildirip kapiya kabul edilmelerini diledi Üç yillik harac çikartip cihan hakiminin otagina sundu Ayrica her yil elli okka gümüs göndermeyi de kabul etti" Bundan sonra Nis kalesi ile çevresinin korunmasi için tedbirler alindi Bu arada harp ve sefer yorgunlugundan gücünü yitirmis olan gazilere yurtlarina dönme izni verildi
Sultan Murad, ayni yil Sisman ile de baris yapti Çünkü Sisman, Sultan Murad'a birçok hediye takdim etmis, bunun karsiliginda da sultan onu diger hükümdarlardan daha üstün tutmus, onu tekrar ülkesinin hakimi olarak yerinde birakmisti Sadece her seferde padisahtan gelecek emre göre hazir olmasi gerektigi yolunda kendisine bir ferman verilmisti Hammer, Sisman (Sosmanos)'in, vergi vermekten kurtulmak için kizini Sultan Murad'a verdigini belirtir
Sonunda Avrupa'da baris kurulmustu Orhan'in oglu (Sultan Murad), bütün yorgunluklarini bir kenara atip artik dinlenebilirdi Kisi, yeni devlet merkezi olan Edirne'de geçirdi Murad, üzüntüsüz, kedersiz ve savassiz alti yil içinde devletin iç isleri ile ugrasti Ordu teskilâti düzeltildi Sipahilerin timar usûlü ve bir nevi ulastirma askeri olan "Voynuk"larin kurulusu, mükemmel ve olgun duruma getirildi Askerî malikâneler (yurtluk)in timar ve zeâmete bölünmesi, bazi kurallara baglandi Islâm'in diger sancaklarindan ayird edilmek üzere sipahi sancaklari için kirmizi renk seçildi Hz Peygamber, alemi (sancak) için günes rengini (sanyi) begenmisti Fâtimîler zemin (yesil), Emevîler gündüz (beyaz), Abbasîler gece (siyah) renkleri almislardi Osmanlilar da kan rengini kabul ettiler, Iran'da sofiler tarafindan o kadar saygi görmüs olan gök mavisi, birçok asirdan beri Bizans sarayinin ve devletin seçkin memurlarinin begendikleri renkti Osmanlilar zamaninda bu renge hiç ragbet gösterilmedigi gibi mavi, Mûsevîlerin pabuç ve serpuslarina tahsis edilmistir Voynuk teskilati, padisahin tebeasindan olan hiristiyanlardan meydana gelmis bir asker grubu idi ki, seferlerde bayagi hizmetlerde kullaniliyorlardi Ahirlari temizlemek, atlarin bakimi ve arabalari sürmek bunlarin isi idi Bu hizmetlerinden dolayi bunlar her türlü vergiden muaf idiler Osmanli sancaklarinin renginin tanzimi, askerî malikânelerin islahi, voynuklarin tesisi gibi önemli kuruluslar, savasin sonuna dogru vefat eden Lala Sahin'in ölümü üzerine beylerbeyi seçilen Timurtas'in himmeti ile olmustu
ÇIRMEN ZAFERI
Osmanlilarin Balkanlardaki fetihleri, kisa bir zaman diliminde gerçeklesmisti Bir bakima 10 yil içinde Gelibolu'dan Sirbisbtan'a kadar gelinmis, Adriyatik Denizi'ne kadar nüfuz ve tesir sahasi kurulmustu Avrupa, Osmanlilara karsi U Haçli seferini tertipleyerek Sirp Sindigindan 7 yil sonra tekrar talihini denemek istedi Bununla beraber bu defa ki kuvvetlerinin eskiye göre biraz daha az oldugu, esas ve temel kuvvetlerin Sirplar tarafindan teskil edildigi anlasilmaktadir Tarihte Ikinci Meriç veya Çirmen savasi diye anilan bu muharebede Sirp Krali Vukasin ile kardesi veliahd prens Uglesa maktul düsmüslerdi Eflak (Romanya) prensi ise kaçmisti Savasin bu sekilde sonuçlanmasi üzerine Sirbistan'da hanedan ve iktidar degismisti 26 Eylül 1371'de kazanilan bu zaferle, Osmanlilar için Makedonya'nin kapilari açilmisti Eski idarecilerinin tahakkümünden bikan halk, buralarda yeni bir sistem ve adalet anlayisi getiren Osmanlilari bekliyordu Zira Sirp ve Bulgarlarin idaresi Bizans'inkinden de kötü idi
Bu muharebe neticesinde Gazi Evrenos kuvvetleri tarafindan ikinci defa elde edilen Gümülcine'den baska Borla, Iskeçe ve Marolye; Kadiaskerlikten vezirlige yükseltilmis bulunan Kara Halil Hayreddin Pasa tarafindan da Kavala, Drama, Zihne ile Makedonya, Sirp kralliginin mühim sehirlerinden olan Serez ve daha sonra Karaferye zapt edildi
Sultan I Murad, Serez ve havalisine Anadolu'dan asiretleri getirip yerlestirmisti Osmanli Devleti'nin bu iskân politikasi, kurulustan itibaren devam etmekteydi "Osmanli Devleti, kurulus devrinde konar-göçer Türk asiretlerini yeni alinan bölgelerin Türlestirilmesinde kullandigi gibi, yerlesik ahaliye nazaran savasçi vasiflari, bir disiplin ve teskilât içinde olmalari sebebiyle de anlari fethedilen bu bölgelere nakl etmistir Nitekim Rumeli fatihi Süleyman Pasa zamaninda asiretlerin Rumeli'ye geçirilip iskân edilmelerinde, feth edilen topraklardan kaçan halkin yerini doldurmak gayesi de kismen rol oynamistir Bu kabil iskan hareketleri, kurulus devrinde devletin sik sik müracaat ettigi sürgün usulü ile yapilmakta idi Bunlarin yanisira sonradan Rumeli'den de Anadolu'ya insan topluluklari nakledilmistir Osmanlilar'in daha Rumeli'ye geçtikleri andan itibaren Türk topluluklarinin buraya nakledildikleri bilinmektedir Türk topluluklarinin Rumeli'ye nakledilmeleri sirasinda, devlet tarafindan kendilerine zengin topraklar vermek, bütün akrabalari ile geçecek olanlara ise yurtluk, toprak ve timar gibi imtiyazlar tanimak suretiyle mühaceret tesvik edilmistir Bu durum, fütuhati tesvik amaci tasidigi kadar, memleketin senlendirilmesi ve iskani gayesini de tasimaktaydi"
Çirmen zaferinden faydalanan Türk akincilari, bir taraftan Adriyatik sahillerini, diger taraftan Yunanistan'a inerek Attika yarimadasini taradilar Bu sekilde Osmanli Devleti'nin tesir sahasi, hemen hemen bütün Balkanlari içine alan bir genislige ulasti
Çirmen zaferinin meyveleri derhal toplanmaya baslandi Bunun için
Sultan Murad, Rumeli fütûhati plânini emin, metin ve seri adimlarla gerçeklestirmeye çalisiyordu Bu plânin iyi bir sekilde uygulanabilmesi için de gerekli tesebbüslerde bulunuluyordu Nitekim bu maksatla Evrenos Bey, uc olarak kabul edilen Serez'i kendisine merkez yapti Fakat daha sonra Bizans Imparâtorunun oglu olan Selanik valisi Manuel, Serez'i ele geçirmek için bir ayaklanma tertipledi ise de bu ayaklanma vezir Halil Hayreddin Pasa tarafindan bastirilmisti
Bütün bu muvaffakiyetlerden sonra Osmanli kuvvetleri, Vardar nehri vadilerine girerken karsilarinda durabilecek bir kuvvet kalmamisti Böylece bir buçuk veya iki sene gibi, harp ve devletler tarihi için çok az denebilecek bir sürede Vardar'in dogusundaki yerler Osmanli hakimiyeti altina girmisti Bu esnada akinci kuvvetleri de Balkan yarimadasinin batisina dogru akinlarina baslamislardi
Bulgar Krali Sisman ile Makedonya Sirp Krali'nin Samakov'da birlikte maglup olduktan sonra Köstendil'in elden çikmasi beklenen bir hadise idi Hammer'in ifadesine göre, birçok kaplicasi, hasmetli kubbelerle örtülü on iki kükürtlü suyu, sehrin her tarafina içilecek su dagitan kanallari ve dagdan inen irmaklarla sulanan bahçeleri ile taninan Köstendil, ayni zamanda yakinlarinda altin ve gümüsten para basilan bir yer olmasi bakimindan da dikkat çekerdi 1372 yilinda Köstendil ile çevresi feth edilerek burada bulunan Bulgar Prensi Çariçe Evdokia'nin oglu Kostantin, her türlü vergiden muaf olma karsiliginda sehrin (Köstendil) anahtarini Sultan Murad'a teslim etti Böylece Kostantin, Osmanli hakimiyetini kabul ile vergi ve gerektiginde asker vermeyi taahhud etti Hoca Saadeddin, Köstendil'in fethi ile ilgili olarak sunlari söyler:
"Adaleti ile ülkeleri tutan padisah, Allah'in verdigi destek ile açilan bahtini degerlendirerek cihad töresini sürdürmek ve yeni ülkeler zapt eylemek için bütün tedbirlerini almis bulunuyordu Devletin gelismesi ile kendi öz benliginde yeni fetihlerin ve özlenen basarilarin belirmis olmasi, onu cihad sancaklarini açma yolunda bütün gayret ve himmetiyle çalismaya yöneltmisti Rumeli uclarinda cihad yolunda ugrasan iyi niyetli beylerin, ülkeler feth eden padisahi çagirmalari üzerine 773 (M 1372) yilinin baharinda büyük bir ordu ile tekrar Rumeli yakasina geçti Ilk is olarak Lala Sahin'in Köstendil bölgesinde almis oldugu yerleri korumak ve geride kalan topraklar üzerinde kendi bayraklarini açmak için bu bölgeye hareket etti
Köstendil tekfuru olan Konstantin, ülkesinin genisligi ve ordusunun kalabalikligi ile çevrede taninmis, Bulgar diyarinin hükümdari, altin ve gümüs madenlerinin bulundugu bölgelerin de hâkimi olmakla söhret yapmisti Gücünün üstünlügüne gururlanarak çevresindeki "mulûke itaat etmez" bagimsizlik arzusu kara kafasindan çikmazdi Ama ülkeler açan padisahin heybeti yüregine tesir etmekle onun üstün gücü ve kudreti ile kendi ülkesine dogru gelisi, devlet ve ikbal ile üzerine yürüyüse geçtigi haberi kulagina ulasinca, yenilecegini anlamis ye boyun egme yolunu tutmasi gerektigini kavramisti Bunun için Kostantin, padisahi kendisine layik hediyeler ve degerli armaganlarla karsiladi Sahip oldugu kalelerin anahtarlarini teslim ederek kulluk yolunda gerekenleri yerine getirdi Böylece padisahin iltifatini kazanmakla sevindi Ödeyecegi cizye ve harac ta tesbit edildikten sonra memleketini yönetme görevinin kendisine verildigini bildiren fermani aldi Zamanin hükümdari da bu basaridan sonra tekrar Bursa'ya döndü"
Osmanlilarin, Makedonya'yi feth ederek Köstendil'e gelmeleri Yukari Sirbistan despotu Lazar Grebliyanoviç'i, Sultan Murad'la anlasmaya zorladi Lazar, Osmanlilara vergi ile birlikte asker vermeyi de kabul ediyordu Bu sekilde kral, prens ve despotlarin hakimiyetini taniyarak vergi ve gerektigi zaman muharebelerde yardimci kuvvet vermeleri genis ölçüde fetihlerde bulunan Türk devleti için büyük faydalar ve basarilar temin etti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #12
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



PADISAHIN RUMELIYE TEKRAR DÖNÜSÜ
Sultan Murad, Bursa'da bulundugu sirada 774 (1373) yilinda Vize sancak beyi Sirmerd Bey'den bir haber almisti Bu haberde, Bizans Imparatoru'nun asker göndererek Vize çevresini yagmalamaya ve halka zarar vermeye kalkistigi, ayrica kaleyi almaya yeltendigi bildiriliyordu Bu istihbarat üzerine hükümdar, derhal ordunun toplanmasini emr ederek sür'atle Gelibolu'dan karsi tarafa geçti Kuvvetlerini Malkara'da topladi Lala Sahin, Evrenos Bey ve diger beyler, Malkara'da padisaha iltihak ettiler Askerin bir kismini Ipsala civarindaki Ferecik kalesinin zaptina gönderip kendisi de Çatalca taraflarina yürüyerek Incegiz ve Çatalburgaz kalelerini aldi Çatalburgaz hakimi, Incegiz hâkiminin akibetini ögrenmis bulundugundan hisari Sultan Murad'a teslim etti Bu sebeple de hükümdarin ihsanlarina mazhar oldu
Tam bu esnada Lala Sahin Pasa'nin da Ferecik kalesini aldigi haberi geldi Bu haberden kisa bir müddet sonra bizzat Lala Sahin Pasa bir çok mal ve ganimetle padisahin otagina geldi Sultan, buradan Incegiz yöresinde bulunan Bolonya (Apolonya) kalesini almak üzere hareket etti Burada on bes gün kadar bir savas oldu Buna ragmen kale bir türlü düsmüyordu Sultan, bu kadar önemsiz bir kale ile vakit kayb etmeye degmeyecegini düsünmüs olmali ki, kusatmayi devam ettirmek için orada küçük bir kuvvet birakip oradan ayrilmaya karar vermek üzere iken kale duvarlarindan birinin yikilmak üzere oldugunu ögrenir Bunun üzerine Padisah, Lala Sahin Pasa'yi hemen kale üzerine gönderir o da orayi feth eder Zengin ganimetlerle hükümdarin otagina dönen Pasa, kale halkini yer ve yurtlarinda birakmisti
Sultan Murad, Bolonya kalesinin duvarlarinin yikilmak üzere oldugu haberini aldigi zaman bir çinar agacina dayanmakta idi Bu agaç, o zamandan beri "ugurlu Çinar" diye anilir oldu Fakat Hoca Saadeddin bunun çinar degil kavak oldugunu ve kendisine "Devletlû Kavak" dendigini belirtir ki, "hükümdarin dolastigi yesil çayirlik" ifadesi de bunun kavak olacagini göstermektedir
Osmanli Tarihi, "Üsküf adi verilen islemeli külahlarin ilk defa kullanilmasini bu muharebe sonunda ulasilan zafer ve Bolonya'nin fethine baglar Altin tellerle islenen bu külahlar Kapi kullarina tahsis edilmistir Rivayetler bu olayin söyle gerçeklestigini belirtirler: Kaleyi kusatanlar, pekçok altin ve gümüs ganimetlerle Bolonya'dan çekildikleri sirada hükümdar, askerlerinden birinin basina ve külahinin altina bir tas koymus oldugunu fakat bunu tamamiyla gizleyemedigini görmüs Bunun üzerine o askeri huzuruna çagirarak beste biri hazineye ait olan degerli bir seyi gizlemeye çalismasini ayiplar Hoca Saadeddin Efendi bu hadiseyi anlatirken söyle der: "Sipahi, padisahin keremine ve ulu tutumuna güvendiginden lütuf ve ihsaninin genisligine, himmetinin bolluguna inandigindan gizledigi sirri açikladi ve kaptirmak korkusuyla sakladigi tasi meydana çikardi Sonra söyle dedi:
"Sahimin devleti, ben, yoluna toprak olana bu sevinç külahini giydirmekle mutlu kilmistir Onu baskasinin elinden kurtarmak için böyle yaptim" demisti Bu açik sözler, bas taci edilecek bu dogruluk, o kiymetli tac kadar degerli davranis, keremli olmayi seven sah, yüceler yücesi padisah katinda deger bulmus, kerem dolu yeller lütûf denizlerini dalgalandirmis ve o altin taci (tas) anilan gaziye armagan etmesine sebep olmustu" Padisah, tasi askere biraktiktan sonra bunun bir hatirasi olmak üzere de muhafizlari ile subaylarinin bundan böyle sirma islemeli külah giymelerini emretti Sultan Murad'in elbisesi satafatli degildi O zamana kadar Germiyan fabrikalarinda yapilmis kumaslardan kirmizi renkli kaftan ve cübbe giyerdi Basina da yine ayni bölgede islenmis beyaz renkte ince bir bez sarardi Fakat sonradan bu basligini degistirmisti
Tarihlerde verilen bu bilgilerin dogrulugunu tesbit, biraz zor görünmektedir Hoca Saadeddin'in ifadesine göre muhtemelen o kilik kiyafet o günlerde yayilmis olabilir Üsküfün, Gazi Süleyman Pasa'nin bir bulusu oldugu kesindir
Osmanli akinlari Rumeli'de devam ederken padisah, devletin iç ve dis siyasetini belli bir ölçü dahilinde tarassut ediyordu Padisahin uyanik ve keskin bakisi, gerek Anadolu, gerek Bizans ve Balkanlarin siyasî ve ictimaî düzensizligini, avucunun içi kadar açik görüyor, onun için de çapraz menfaatlerin ugras meydani olan Rumeli cografyasini tepeden inme bir müdahale ile önce siyasî ve askerî mânâda ele geçirmek sonra da ictimaî ve medenî alanda yeni bir nizama tabi tutmak zaruretini hissediyordu
Bu dönemde Orta Avrupa olsun, Balkanlar olsun, birbirlerini disleyen, kemirip kanini içen düsman unsurlarin kaynasip çarpistigi bir sel yatagi haline gelmisti Hele gittikçe kabugunun içine büzülen Bizans Imparatorlugunda, debdebe ve tesrifattan ibaret kalmis ülkesiz bir imparator vardi ki, bir yandan Osmanlilara boyun egerken, bir yandan da o bitip tükenmez iç kavgalari, kanli didismeleri vahset ve zulüm aliskanligi tarihî ve an'anevî dekoru içinde bütün dehsetiyle devam etmekte bulunuyordu Baska bir ifade ile Bizans kötü idare ediliyordu Nitekim tarihçi Dukas, Imparator Ioannis Paleologos'u su cümlelerle tavsif ederken bir hakikata parmak basmis oluyordu
"Imparator Ioannis, budala idi Yalniz kadinlarin güzel veya çirkin olup olmadiklarini ve kimin karisi bulundugunu ve nasil ele geçirecegini bilirdi Diger hususat için memleketi gelisi güzel idare ederdi"
BALKANLAR'DAKI FETIHLER
Sirp Sindigi zaferinden sonra Balkanlar'daki uc bölgelerini sag, orta ve sol kanatlara bölen Sultan Murad, üç koldan fetih hareketlerini baslatti
Sag kanat yani dogu sinir bölgesi dogrudan dogruya Sultan Murad'in kendi komutasi altinda idi Sol kanat yani bati bölgesi komutani Evrenos Bey, orta kol komutani ise Kara Timurtas Pasa idi
1365 yilinda Dalmaçya kiyilarinin güneyindeki Dubrovnik (Raguza) Cumhuriyeti, Osmanli himayesini kabul eden bir muahede imzaladi Ticaretle ugrasan bu küçük Slav cumhuriyetinin ileriyi görebilmesi, onun asirlarca devam edecek olan hayatini garanti altina almasina sebep olmustu Osmanlilar, yillik vergi karsiliginda bu devletçigin iç islerine karismadiklari gibi onu ortadan kaldirip ilga da etmediler Dubrovnik'in himaye altina alinmasi ile Türkler, Adriyatik denizine dayanmis oluyorlardi Halbuki bu esnada daha Akdeniz'e çikmamislardi
Gümülcine'yi ikamet merkezi olarak seçen Gazi Evrenos Bey, Sirp Sindigi'dan kisa bir müddet sonra Serez'i zapt etmisti Fakat henüz Drama ile Kavala, Bizans'in idaresinde idi
Sultan Murad, Sirp Krali Stefan Dusan'in ölümünden sonra Bulgar Prensi Ivan Aleksandr tarafindan alinan Trakya'nin Karadeniz kiyilarini denetimi altina aldi Böylece Bizans'in Avrupa ile olan son karayolu bagi da kesildi Bizans Imparatoru bu duruma bir çare bulabilmek için Roma'ya gitti Dört kardinal huzurunda ve Saint Plerre Kilisesi'nde Ortodoks mezhebinin sapikliklarindan tevbe ve istigfar edip Latin Kilisesi'nin (Katolik) evladi oldu Buna karsilik olarak da Papa, Bati dünyasindan kendisi için büyük ölçüde yardim temin edecegi vaadinde bulundu
Fakat bu merasim, sahsî menfaatlerin disinda samimi bir alis veris degildi Bunun en belirgin delili ise Imparator'un Bizans'a döndügü zaman, gittiginden daha da eli bos kalmasi ve ümid ettigi yardimdan bir zerre dahi bulamamasi idi 1369'da Roma'da resmen Katolik olan Imparator, Istanbul'a döner dönmez tekrar Ortodoks mezhebine döndü Böyle siyasî manevralar ile padisahin itimadini da büsbütün kayb eden Bizans Imparatoru, daha da zebun ve çaresiz kalmis bulunuyordu
Bu asirlarda Ortodoks ve Katolik mezhepleri arasinda münaferet ve çekisme o dereceye varmisti ki, bir Ortodoks, Türk idaresini Katolik idareye tercih ediyordu Katolikler için de durum bundan pek farkli degildi
1367'de Kara Ali Bey oglu Timurtas Pasa, Tunca üzerindeki Yanbolu'yu, Lala Sahin Pasa ise Samakov'u aldi Samakov, Sofya'nin 50 km kadar güneydogusunda idi Sultan Murad da 1368'de Hayrabolu'yu, 1369 yilinda Kirkkilise (Kirklareli), Pinarhisar ve Vize'yi Bizanslilardan geri aldi Buralar daha önce feth edilmis olmalarina ragmen bir ara Bizans tarafindan tekrar isgal edilmislerdi Bölgenin bu önemli sehirlerinin yeniden Osmanlilarin idaresine geçmesi üzerine, Bizans'in elinde Trakya'da fazla bir sey kalmadi
Tuna nehrinden Rodop Balkanlarina kadar orta ve güney Bulgaristan ile Osmanli fetihlerinden önce de kismen Trakya'ya sahip olan Bulgar Krali Yuvan Sisman, Osmanlilarla basa çikamayacagini anlayinca onlarla baris antlasmasi yapti Böylece Osmanli himayesini benimsedigi gibi vergi vermeyi de kabul etmek zorunda kaldi Bu arada Kral Sisman, kizkardesi prenses Marya'yi da Sultan Murad'la evlendirmek suretiyle akrabalik tesis etmek ve bu sayede Osmanlilarin gücünden de istifade etmek istiyordu Gerçekten de Sisman, kendisine muhalefet edip Macarlari Vidin'e sokmus olan kardesi Stratisimir'e karsi Murad'la Ulahlardan yardim alarak Vidin üzerine gitmisse de muvaffak olamadi Bu siralarda Türklerin, Bulgaristan fütuhati devam etmeye kararli görünüyordu Bu durumu gören ve daha önce devlet merkezi olan Tirnova'ya gelmis olan Bulgar Krali Sisman, Sirbistan Krali ile anlasarak birlikte Osmanlilar üzerine hücum etmeyi kararlastirdilar Lala Sahin Pasa, bu orduyu perisan etti Bu Çamurlu meydan muharebesi ile Kuzey Bulgaristan kapilari da Türkler'e açilmis oldu
SULTAN MURAD'lN ANADOLU SIYASETI ve YILDIRIM BÂYEZID'IN EVLENMESI
Birinci Murad'in, savas günlerinde oldugu gibi baris zamanlarinda da yegâne emeli, Avrupa ve Asya'da fetihleri devam edip sinirlarini genisletmekti Bu sebeple o, Rumeli'deki hâkimiyetini saglamlastirirken, Anadolu birligini saglamak gayesiyle de buradaki beylikleri de topraklarina katma siyaseti güdüyordu Fakat bunu gerçeklestirmek için Anadolu'daki beyliklerle çatismaya girmemeye ve barisçi bir siyaset takip etmeye azamî dikkati gösteriyordu: Bu siyaseti büyük bir maharetle uygulayan Sultan Murad, Karaman ogullarinin tehdid ve tazyiki karsisinda Osmanlilara dayanmak ihtiyacini duyan Germiyan oglu Süleyman Sah (1361-1387)'in arzusu üzerine oglu Bayezid'i, Süleyman Sah'in kizi Devlet Hatun ile evlendirdi Tarihî kaynaklarimizda uzun uzadiya anlatilan ve hakkinda teferruatli bilgi verilen bu evlilik, Süleyman Sah'in arzusu üzerine olmustu Buna göre Süleyman Sah, oglu II Yakub Bey'i yanina çagirip kendilerinin ve memleketlerinin Karamanlilardan korunmasinin güç oldugunu, bu yüzden Osmanlilar ile yakinlik kurmayi düsündügünü, bunun için de kizi Devlet Hatun'u Murad'in oglu Bâyezid'e vermeyi düsündügünü söylemisti Yakub Bey, yasli babasinin bu teklif ve arzusunu kabul etmis olmali ki, Sultan Murad'a, Ishak Fakih adinda saygi deger bir kisi ile Germiyan ülkesinin bazi ileri gelenlerini elçilikle görevlendirip gönderirler
Her ne kadar Hammer, "Bu sebeple büyük oglu Yildirim Bâyezid'e komsusu Germiyan hâkiminin kizini almak istedi Bu evlilik, padisahin arzularina pek uygun düsüyordu Çünkü genç prenses çeyiz olarak kocasina babasinin en güzel yerlerini getiriyordu" diyorsa da o günün sartlari ve gittikçe yildizi parlayan Osmanlilarin durumu düsünülünce bu teklifin bizzat Germiyan Beyi Süleyman Sah'tan gelmis olmasi yadirganmamalidir Bununla beraber bu meselenin daha önce gayri resmî olarak görüsülüp konusuldugu, ancak her iki tarafin arzusunun açikça ortaya konmasi üzerine erkek tarafi olarak ilk resmî tesebbüsün Sultan Murad'dan geldigini düsünebiliriz
Germiyan Beyi Süleyman Sah'in elçisini, Edirne'de kabul eden Sultan Murad, onun getirdigi kiymetli hediyeleri kabul ettikten ve onu ülkesine gönderdikten sonra dügün hazirliklarina baslamak üzere kendisi de Bursa'ya gelir Ilk is olarak bu mutlu ve neseli dügüne katilmak için Müslüman hükamdar ve beylere davetiyeler götürmek üzere elçiler gönderir
Hicrî 783 (1381) yilinda gerçeklesen bu dügünle ilgili olarak kaynaklar, su ortak bilgileri vermektedirler: Murad , kizi istemek üzere Kütahya'ya Bursa kadisi Hoca Mahmud Efendi, Kapi kullarindan Emir-i âlem Aksungur Aga, Samsa Çavus'un oglu Çavusbasi Demirhan, Yildirim Bâyezid'in dadisi ile Kadi Mahmud Efendi'nin ve Aksungur'un eslerini (zevcelerini) gönderdi Süleyman Sah da Cemaleddin Ishak Fakih'i bir heyetle I Murad'a gönderdi Ishak Fakih bu heyetle giderken yaninda pek çok hediyeler de götürmüstü Bu hediyelerin içinde meshur Germiyan atlari, Denizli bezleri, altin ve gümüs gibi gayet kiymetli esya bulunuyordu Her iki taraf da kendi memleketlerinde tantanali bir sekilde dügün yapmislardi Murad'in Bursa'da yaptigi dügün hakkinda kaynaklarda bir hayli bilgi bulunmaktadir Bu bilgi sayesinde o günün örf, adet, kültür ve folkloru hakkinda önemli sayilacak malumata sahip oluyoruz Bu da bize dönemin ekonomik, sosyal ve siyasî vaziyetini gösterme bakimindan önem tasimaktadir Buna göre dügün söyle olmustur:
"Hazirliklar tamamlandi Etrafin beylerine davetçiler gönderdiler Karamanoglu, Hamidoglu, Menteseoglu, Saruhanoglu, Kastamonu'da Isfendiyar ve Misir Sultanini davet ettiler Kendi ülkesindeki sancak beylerini de çagirdilar Evrenos Gazi'yi de davet ettiler Ondan sonra dügüne basladilar Etrafin elçileri geldiler Beylerden hediyeler getirdiler Iyi atlar, katarla develer ve fevkalade seyler getirdiler Herkes âdet üzre hediyesini verdi Herkes mertebesine göre yerli yerinde oturdu Misir Sultani'nin elçisi dahi gel-di O da hediyesini (saçu) takdim etti Ona bütün elçilerin üstünde yer gösterdiler, oturdu Bunlar, tamam olup oturduktan sonra izin verildi Kendi sancak beyleri geldi Hepsi mertebesine göre hediyelerini arz ettiler Evrenos Gazi'nin hediyeleri ileri geldi Yüz kul ve yüz kizoglan cariye On oglanin elinde içi flori dolu on gümüs tepsi Ve on oglanin elinde dahi on altin tepsi ve seksenin elinde gümüs ibrik ve gümüs masrapa Elhasil bunlarin her birinin eli bos degildi Bütün etraftan gelen elçiler hayrette kaldilar ki, bu hanin bir kulu böyle büyük hediyelerle geldi Murad Han Gazi gör ki neylese gerektir? Evrenos Beyin getirdigi kullan, karavaslari (câriye) etraftan gelen bu elçilere taksim etti Etrafin elçilerinin getirdigi atlari da Evrenos'a verdi Gelen paradan bir kismini da Evrenos'a verdi Kalanini bilgin ve yoksullara dagitti Kendisine bir sey birakmadi
Bu dügün kim Murad Han etti kardas
Yayildi sofralar döküldü çok as
Bir ay tamam yenildi nimetler
Fakir ü gani vü hem yedi evbas"
Sultan Murad, gelini almak üzere Bursa kadisi Hoca Efendi'yi, Sancaktari Aksungur'u, Samsa Çavus'un oglu Çavusbasi Demirhan'i, kadi efendi ile sancaktarin eslerini ve Yildirim'in dadisini bin kisiden fazla bir birlikle Kütahya'ya gönderdi Sultanin temsilcileri Kütahya'ya yaklasinca Germiyanoglu Süleyman Sah, ülkesinin ileri gelenlerini karsilayici olarak göndererek agirlamada, ikram ve iltifatta bulunmus, gereken saygiyi eksiksiz yerine getirmisti Misafirlerin her birini durumlarina göre bir konaga indirmis ve herkesin degerine göre uygun yerler göstermisti Bu suretle ziyafetler çekilmis, ev sahipliginin gerektirdigi bütün görevler hakkiyla yerine getirilmisti Bundan sonra da dügün ve nikah törenlerine baslandi Nikah, ser'-i serif üzere kiyildi Nikahtan sonra kizini gelin olarak veren Süleyman Sah, çeyiz olarak sunulan Kütahya, Simav, Egrigöz (Emet) ve Tavsanli'nin devir tarihini de belirterek Çasnigirbasi Pasacik Aga'yi da yanlarina vererek gönderdi Aksungur Aga, teslim alinacak kalelerin muhafaza tedbirlerini aldiktan sonra hep birlikte padisahin otagina (Bursa) dogru yola koyuldular Bursa'ya yaklastiklari zaman devletin ileri gelenleri, padisahin yakinlari ve davetliler, sevinç içinde onlari karsilayip sultanin sarayinda harem dairesine indirdiler
Gerçek gayesi, Rumeli fütuhatini daha batilara götürmek olan Sultan Murad, bir taraftan bu plânini uygularken bir taraftan da Anadolu'da birligi kurmaya gayret ediyordu Bununla beraber mümkün mertebe Anadolu'da savas yapmadan bunu gerçeklestirmek istiyordu Zira Anadolu'daki beyliklerin sakinleri de müslümandi Bunun için de bazi tedbirlere basvuruyor ve çareler düsünüyordu Bu gayesinin gerçeklesmesi için akrabalik tesisine gayret ediyordu Nitekim Kütahya, Simav, Egrigöz (Emet) Ve Tavsanli'nin Osmanli idaresine geçmesi bu akrabaliklardan biri vasitasi ile gerçeklesmistir ki bu da, bir zamanlar babasi Orhan Gazi'ye kafa tutmus olan Germiyanoglu'nun, daha önce pençelestigi adamin oglu ile hos geçinmekten baska çaresinin olmadigini anlamasi ile mümkün olmustur Germiyanoglu, er geç Osmanli hududlari içine girmesi mukadder olan topraklarini pâdisaha, kizini da sehzâdesi Bâyezid'e vermek suretiyle siyaset sahnesinden sessizce uzaklasmaya ve sakin bir hayat yasamaya baslamisti
Mükrimin Halil Bey, Osmanlilara verilen yerler arasinda zikredilen Kütahya'nin, beyligin merkezi olmasi hasebiyle verilemeyecegini ileri sürmekte ise de arsiv belgeleri, Kütahya'nin da verildigini göstermektedir Nitekim Süleyman Sah da buranin verilmesi üzerine Kula'ya çekilmistir Süleyman Sah, Karaman ogullarindan korunmak için beyligin devaminin bu yolda mümkün olacagini görmüstür 1381 yilinda yapilan dügün dolayisiyla çeyiz olarak verilen bir kisim Germiyan topraginin tesbiti "Tapu Tahrir Defterleri"nden de mümkün olmaktadir
BAZI SEHIRLERIN HAMID OGULLARI'NDAN SATIN ALINMASI
Anadolu Beylikleri arasinda padisahin tasavvurlarini sezerek Germiyanoglunu takib eden Hamideli Emiri de Germiyan'la Karaman arasindaki topraklarini satmak suretiyle hem izzet-i nefsini kurtarmis, hem de boy ölçüsemeyecegi bir rakibin karsisinda haddini bilerek zararli çikmamistir Yildirim Bâyezid'in dügününün sonunda misafirlerin dagilmasi esnasinda Murad Hüdavendigâr, Hamideli Beyi olan Hüseyn'in elçisine Hoca Saadeddin'in dili ile "Biraderim Hüseyin Bey'e bizden selam edüp diyesin ki aramizda olan sevgi ve dostluk ve birlik geregi bir iltimasimiz (istegimiz) vardir Kabul ettigini bildiren cevabini ve bununla ilgili haberi bekledigimizi bileler" Bundan sonra Karaman beylerinin kendi ülkesine karsi iyi niyet ve dostluk beslemedigini, Karaman tarafinda, Hamideli'ne bagli birçok kale, sinirlarimizin korunmasi bakimindan bize gerekmektedir dedikten sonra o kalelerin usulünce satilip kendi mülkleri haline getirilmesini ister Bu sayede de ikisi arasinda (Osmanli-Hamideli) yeniden kuvvetli dostluk baglan kurulmus olsun Bu dönemde Hüseyin Bey de zaman zaman Karamanlilarin saldirilarina ugramakta ve onlardan zarar görmekte idi Simdi Sultan Murad'in ne demek istedigini anlamis ve onun komsusu olmayi ister olmustu Fakat, kararlastirilmamis olan satis meselesi öylece duruyordu Bu esnada Sultan Murad, Kütahya'yi ziyaret etmek üzere yola çikmisti ki, Hamid eli hakimi Hüseyin Bey, padisahin bu geziyi kendi ülkesini ele geçirmek için tertipledigini sanarak biraz önce sözü edilen konuyu tekrar ele alarak padisaha satma isine razi olduguna dair haber gönderdi Bu haber padisaha ulasinca, Beysehir, Seydisehir, Yalvaç, Karaagaç ve Isparta kalelerini satin almak üzere temsilcisini göndererek bu kaleler için epeyce bir para (80000 altin) öder Hüseyin Bey, sözünden dönmeyerek anilan para karsiliginda isimleri zikr edilen kaleleri satmaya karar verir Sultanin temsilcisi ile kanunlara uygun olarak Müslüman kadilarin imzalari ile satis akdi gerçeklesmis olur Böylece bu sehirler de Osmanli Devleti'nin idaresine girmis oldu Bu sehirlerin Osmanli idaresine girmesi ile Osmanlilarin Anadolu'daki varliklari daha iyi bir sekilde hissedilmeye baslandi 783 (M 1381) tarihinde gerçeklesen bu satis muamelesinden sonra Sultan Murad, adi geçen kalelere, kendi adamlarim yerlestirerek oralari timar haline getirdikten sonra Bursa'ya tekrar döner
Görüldügü gibi Bâyezid'in evlenmesi, Osmanli Devleti'ne genis ve zengin bazi topraklari baglamisti Yine bu evlilik törenleri esnasinda Hamideli hakimi Hüseyin Bey'den Karaman'a komsu olan alti sehir alinmisti Öyle anlasiliyor ki, Hüseyin Bey, baslangiçta buralari vermek istememekteydi Fakat padisahin gücü karsisinda duramayacagini anlayinca bu sehirleri satmak zorunda kalmisti Bu satis isinden sonra Anadolu'da Selçuklu topraklarini bölüsen beyliklerden üçü, beyliklerinin Osmanli Devleti idaresine girdigini görmüs oluyorlardi Bunlar, Karesi, Germiyan ve Hamideli beylikleri idi Bunlardan ilki Orhan Gazi'nin fetihleri ile, ikincisi kizinin Bâyezid ile evlenmesi ile, üçüncüsü de satisla olmustu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #13
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



OSMANLI-CANDAROGULLARI MÜNASEBETLERI
Candarogullari'nin, Osmanli hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmasi, Anadolu birliginin kurulmasi bakimindan atilmis önemli bir adimdir Kastamonu, Sinop ve çevrelerinde bir beylik kurmus olan Candarogullari, aslen Türkmen bir ailedendir Beyligin kurucusu Semseddin Yaman Candar'dir
Osmanli Devleti'nin, Balkanlar'da giristigi sistemli ve planli fetihlerden sonra Anadolu'da Germiyanogullari ile Hamidogullari'na ait bazi yerlere sahip olmasi, Candarogullari tarafindan endise ile karsilaniyordu Candaroglu Beyi Kötürüm Bâyezid (Celaleddin Bâyezid Bey), babasi Adil Bey'in vefati üzerine hükümdar olmustu Çok sert ve hasin bir kimse oldugu anlasilan Celaleddin Bey zamani, iç ve dis gaileler sebebiyle huzursuzluk ve mücadeleler içinde geçmisti Celaleddin Bey, memleketinin idaresini en çok sevdigi oglu Iskender Bey'e vermeye mütemayildi Bu durumu fark eden büyük oglu Süleyman Sah, babasinin bu arzusuna içerleyerek kardesini öldürüp ortadan kaldirmak için firsat kollamaya basladi Bu firsati yakaladigi anda da kardesi Iskender'i Öldürmüstü Osmanli tarihlerinde Kötürüm Bâyezid diye anilan Celaleddin Bâyezid'in sert ve hasin tavrini ortaya koymasi bakimindan, ehemmiyet arz eden bir hadiseyi burada zikr etmek gerekir O, oglu Iskender'i öldüren büyük oglu Süleyman'in, biri kiz digeri erkek iki çocugunu, yani kendi torunlarini öldürmekten çekinmemistir
Gerçi Kötürüm Bâyezid, baslangiçta Sultan I Murad'a itaatini arz etmekle beraber, gittikçe büyüyen Osmanli tehlikesi karsisinda yakin komsulari ile de iyi münasebetler kurmaya çalismakta idi Daha önce de temas edildigi gibi Kötürüm Bâyezid, tahtini küçük oglu Iskender'e birakmak niyetinde idi Fakat büyük oglu Süleyman, kardesi Iskender'i öldürerek babasina isyan etmisti Bu isyan esnasinda Süleyman, Osmanlilara siginip onlardan yardim istemisti Sultan I Murad tarafindan bu yardim istegi kabul edilmis olacak ki, Osmanli kuvvetleri Kötürüm Bâyezid üzerine harekete geçmisti Süleyman, Osmanli kuvvetleri ile Kastamonu'ya gelmis babasiyla harb ederek onu Sinop'a siginmak zorunda birakmisti Hicrî 785 (M 1383) yilinda cereyan eden bu hadise üzerine Candarogullari Beyligi, merkezleri Sinop ve Kastamonu olmak üzere ikiye ayrilmisti Bununla beraber Süleyman'in hükümdarligi uzun sürmemisti Durumu, Anadolu birligini saglamak bakimindan kendi hesabina uygun gören Sultan Murad, Süleyman Pasa'yi tevkif ederek Candar Beyli'ginin Kastamonu subesini ülkesine ilhak eder Fakat Sultan Murad'in bu hareketi, Süleyman Bey'e bagli olan Kastamonu halki tarafindan iyi karsilanmamistir Bir firsatini bulup Osmanlilarin hapsinden kaçan Süleyman Pasa, kendine bagli taraftarlarini topladiginda Osmanli kuvvetleri Kastamonu'dan ayrilmaya mecbur olmuslardi Böylece Süleyman Pasa tekrar hükümdarligina kavusmus oldu Fakat durumu dikkatle izleyen Süleyman Pasa'nin babasi Kötürüm Bâyezid, Sinop'tan gelerek Süleyman Pasa'yi firara mecbur etmisti Süleyman Pasa, Sultan Murad'dan tekrar yardim istedi Sultan Murad, onu tekrar himayesi altina aldi Sultan Murad, bununla da yetinmeyerek onu Osmanli hanedanina damat yapti Süleyman, bu akrabalik ve himaye sayesinde Kastamonu'yu tekrar ele geçirdi Bundan sonra Osmanlilarla dost geçinen Süleyman, Osmanlilarin gerek Balkanlar'da gerekse Beylikler üzerine yaptiklari seferlerde yardimci kuvvet göndermekten geri kalmadi
Görüldügü gibi, Osmanli hükümdari I Murad'in yardimiyla beyligini sürdüren Süleyman Pasa, Osmanlilarla dost geçindi Bu sebeple Birinci Kosova muharebesinde ve onu takiben Yildirim Bayezid'in hükümdarliginin ilk senelerinde Anadolu beylerinin Osmanlilar aleyhine olan hareketlerinde o, Bâyezid'e yardimda bulundu
SEHZÂDE SAVCI ISYANI
Osmanli tarihinde, ilk ciddi taht kavgasi olarak gösterilen bu isyan hakkinda Osmanli ve Bizans tarihleri arasinda farkli görüsler bulunmaktadir Yeri, zamani ve hatta Savci Bey'in o zamanki yasi hakkinda degisik görüsler bulunmasina ragmen bu olay, ileride meydana gelecek olan ve "kardes katli"ne sebep olacak olaylara öncülük etmesi bakimindan önemli bir olay olarak kabul edilmesi gerekir Sultan Murad'in üç oglundan biri olan Savci Bey'in, babasina karsi ayaklanmasi, Osmanlilari oldugu kadar Bizansi da ilgilendiriyordu Çünkü bu isyanda Bizans Imparatoru Ioannes'in büyük oglu Andronikos da bulunmaktaydi Zira imparator, Selanik valiliginde bulunan ikinci oglu Manuel'i, saltanat ortagi yapmayi düsünmüstü Böylece büyük oglu Andronikos'un hakkini ondan daha küçük olan kardesine verecekti Bu, Andronikos'un kizmasina ve ondan intikam almasina sebep olmustu Bu sebeple her ne pahasina olursa olsun imparatorlugu ele geçirmeyi düsünüp firsat kolluyordu Bu firsat, babasinin kendisini vekil birakarak Sultan Murad ile birlikte bazi âsi beyleri cezalandirmak üzere Anadolu'da bulundugu bir sirada ele geçmisti Tam bu esnada Sultan Murad'in, Edirne'de yerine vekil biraktigi Sehzâde Savci ile birleserek babalarinin aleyhine bas kaldirdilar Bu hadiseden haberdar olan Sultan Murad, derhal Rumeli'ne geçerek Istanbul yakininda asi kuvvetleri bozguna ugratir Dimetoka'ya kaçan Savci'yi da yakalatarak gözlerine mil çektirir Buna karsilik Imparator Ioannes, istemeyerek de olsa oglunun gözlerini tamamen kör olmayacak sekilde kaynar sirke ile yaktinr Hammer'in ifadesine göre Ionnes bunu Sultan Murad'in baskisi üzerine yapmak zorunda kalmistir
Osmanli tarihlerinde bu olay daha farkli bir sekilde verilmektedir Buna göre yeni ülkeler feth etmek üzere Rumeli'ye geçen Sultan Murad, büyük oglu Bayezid (Yildirim)'i, güvenlik ve huzur kaynagi olmak, bakimli ülkeleri korumak göreviyle Anadolu hududunda, Germiyan vilayetinde birakip Kütahya'da oturmasini uygun görmüstü Ortanca oglu Yakub Çelebi'yi Karesi vilayetinde, küçük oglu Savci Beyi de Bursa muhafizliginda birakmisti Savci Bey, gençlik heyecani ve atilganligi ile basina buyruk olmak, diledigini yapmak hevesine kapilmisti Onun bu toylugunu, bazi kötü arkadaslari da desteklemislerdi O da bu düsüncelere kanarak babasina karsi bas kaldirmisti Böylece padisahlik sevdasina düsmüstü Tahta oturdugunu ilan ederek kendisine bagli olanlara hazineyi dagitti Bu tutumuyla bazi eskiyayi yanina çekmis ve ülkeyi istedigi sekilde idare etmeye baslamisti Hatta adina hutbe okutarak çevresine karsi saldirilara baslamisti Bütün bunlar, padisahin kulagina ulasinca o da Edirne'den hareketle bu büyük fitneyi bastirmak ve bu fesad atesini söndürmek üzere Bursa'ya dogru yürüdü Olayin kansiz bir sekilde ortadan kaldirilmasi için de söyle bir plan tasarlanmisti Savci Bey'in hareket ve tutumundan habersizmis gibi davranilacak, Biga çevresinde büyük bir sürek avi tertiplenecek Savci Bey de Bursa'dan çikip padisahi ve ordusunu burada karsilayacakti Böylece baba, bu yigit oglu ile Biga'da at kosturacak ve avlanacakti Çikartilan bu ferman sehzadeye ulasinca o, verilen emre itaat etmemis, çevresinde ordu toplayip savas hazirliklarina baslamisti Onun bu tutumu padisaha bildirilince hükümdar derhal Bursa üzerine yürümeye karar verdi Savci Bey ise yandaslari ile birlikte padisahla savasmak üzere Bursa'dan çikip Kite ovasinda babasini karsilar Sonuçta hükümdara bagli olan askerlerin gayreti ile sehzâdeye bagli olan eskiya grubu hezimete ugrayip dagilip kaçar Sehzâde de yakalanip padisahin huzuruna getirilir Suçunu kabul edip özür dilemesi gerektigi ve bu sayede babasinin kendisini af edecegi bildirildigi halde o böyle bir yola girmemis, aksine sert ve gerçek disi sözlerle babasina karsi gelmeyi sürdürmüstü Bunun üzerine gözlerine mil çekilerek kör edilmisti
Böylece Andronikos ve sehzade Savci Bey gailesini ortadan kaldiran Sultan Murad, bu sefer baska bir olayla mesgul olma zorunda kaldi Bu da dogrudan dogruya Bizans ile ilgili bir hadise idi Bu olay, o dönemlerde Bizans'in, Osmanlilar karsisindaki durumunu ortaya koymasi bakimindan da dikkat çekmektedir Hammer bu olayi bize su ifadelerle nakl etmektedir: Imparatorun oglu Manuel, vali bulundugu Selanik'e yakin olan Serez'i Osmanlilarin elinden alma tasavvurunda bulununca padisah, onun bu hainligini, veziri Hayreddin Pasa'yi Selanik'i almakla görevlendirmek suretiyle karsilamistir Manuel de ölü veya diri ek geçirilecekti Manuel, kendi kuvvetinin üç misli olan bu askere karsi koyamayacagini anlayinca sehri yüz üstü birakip deniz yolu ile Bizans'a dönmüstü Fakat imparator, yeniden Murad'in süphesini çekmek ve hiddetine ugramak korkusuyla firari ogluna siginma hakki tanima cesaretini gösteremedi Bunun üzerine Manuel Midilli'ye siginmak istediyse de, adanin Ceneviz valisi de onu kabule cesaret edemedi Sonunda Manuel, her seyi göze alarak padisahin affina ve büyüklügüne bas vurdu Ümidi de bosa çikmadi Sultan Murad, düsmaninin kendisine güvenmesinden haz duyacak kadar yüksek bir ahlakî fazilete sahipti Manuel'i karsiladi Hareketinden dolayi yumusak sözlerle onu ayiplamakla yetindi Manuel de hatasini kabul ederek suçunun bagislanmasini istedi Padisah da onu bagisladi Hatta daha da ileri giderek daha önce kendisini kabul etmeyen babasinin yanina yolladi ve onu iyi karsilamasini istedi
Iste bu zamanlarda Osmanlilarin güç ve kuvvetleri o derece yüksek ve Bizans'in kuvveti o kadar gevsek idi ki; Imparator, kendi ogluna bile devlet merkezinin kapilarini müttefikinin izni olmadikça açamiyordu
Sultan Murad'in en degerli ve teskilatçi komutanlarindan biri olan ve son zaferi olmak üzere Selânik'i Osmanli ülkesine katmis bulunan Hayreddin Pasa'nin ölümü, bu siradadir Hayreddin Pasa, vefati tarihi olan 10 Zilhicce 789 (22 Aralik 1387) da padisahin yaninda olmayip Rumeli'deki ordunun basinda idi
Çandarli Halil Hayreddin Pasa, ordusu ile Yenice-i Vardar'da bulunurken hastalandigi için Serez'e nakl edilmis ve orada vefat etmis ise de cesedi Iznik'te defn edilmistir Türbesi Iznik surlarinin disinda Lefke kapisina yakin bir mezarligin ortasindadir Halil Hayreddin Pasa vefat edince geride Ali, Ilyas ve Ibrahim isimlerinde üç erkek evlat birakmisti Müstakimzâde, Osmanlilarin üçüncü veziri olarak gösterdigi Halil Hayreddin Pasa'nin ilim ve fazlindan bahseder Onun, Celaleddin Kazvinî'nin belagat ilminden Telhisu'l-Miftah adli eserini serh eyledi yazar Gerek Osmanli, gerek yabanci tarihlerdeki kayitlardan Hayreddin Pasa'nin çok degerli ve teskilatçi bir devlet adami ve muktedir bir komutan oldugu anlasiliyor Filhakika bu zat, idarî, askerî, malî ve siyasî sahalarda ve Osmanli Devleti'nin kurulmasinda birinci derecede rol oynamistir Iznik'te Yesil Cami adindaki camisi ve yine orada eski ve yeni imâret denilen iki imâreti, Gelibolu ve Serez'de de camileri vardir Halil Hayreddin Pasa'nin vefati üzerine padisahin yaninda bulunan büyük oglu Ali Pasa vezir olur
Devletin, dirayetli ve maharetli bir generali; akilli, zeki ve tedbirli bir veziri olan Hayreddin Pasa, kendisinden daha asagi bir derecede bulunmayan ve hatta bazi yönleri ile kendisinden çok daha üstün olan bir padisahin veziri idi Fetihlerin gerçeklesmesi ve devletin gelismesinde el ele veren bu iki kisi, basarili bir grafik sergilemislerdir
Gerek Rum, gerekse Osmanli tarihçileri arasinda Hayreddin Pasa ile ilgili en fazla belge birakanin, Halkondil oldugu söylenir Bu tarihçi, bu söhretli zatla ilgili vesikalar arasinda, Sultan Murad ile Hayreddin Pasa arasinda geçen su konusmayi nakl eder:
Hayreddin Pasa bir gün Sultan Murad'a der ki:
— Efendimiz, ordularinla arzu edilen bir amaca erisebilmek için harp islerini nasil idare etmek gerekir?
Padisah bu soruya söyle cevap verir:
— Elverisli firsatlardan faydalanmak, ihsan ve merhametle askerin sevgisini kazanmak suretiyle
— Ama firsatlardan faydalanmak demekle neyi kast ediyorsunuz?
— Gayeye ulasmak için her vasitayi, degisik ihtimallere göre hesaplamak, ona göre ölçmek ve karsilastirmak gerektigini söylemek istiyorum
Bunun üzerine Hayreddin gülmeye baslayarak söyle der:
— Büyük bir akillilik ile yaratilmissin Bunu görüyorum Ancak yapilmasi veya yapilmamasi gereken seyleri önceden bilmedigin ve kendi kendine danisarak bir ciheti red ve digerini kabul etmeye gücün yetmedigi durumlarda, bu vasitalari nasil hesaplayip ölçeceksin?
— Bir seye karar verildigi zaman onu hemen yerine getirmek gerekir Maharetli bir komutan, danismalarinda gayet ihtiyatli davranmali; ama icrada yildirim gibi sür'at göstermeli, ordusunun basinda da örnek olacak derecede yigitlik sahibi oldugunu isbat etmelidir
Iste vezir ile Sultan Murad arasinda, bu konusmalarin çerçevesine uygun sekilde Bizans Imparatorlugu'nun fethine hazirlanma basladi
Sultan Murad'in, gerek siyasî, gerek idarî, gerekse medenî sahalardaki basarisinin sirrini onun yaratilis, karakter ve anlayisina baglayan bu ifadelere göre o, olaylar karsisinda cesurane kararlar veren bir kimsedir Hiç bir zaman acz belirtisi gösterip kararsizlik sergilemeyen, aksine bütün ihtimalleri degerlendirip ona göre çareler düsünen bir kimsedir Olaylari degerlendirirken çok ihtiyatli, karar verildigi andan itibaren yildirim sür'atiyle onu uygulayan bir kimsedir Bu yönü ile o, "XVI ve XVII Asirlarda Osmanlilar ve Ispanya" adli eserin müellifi olan Leopold Won Ranke'nin, Osmanli Devleti'nin kudretini teskil eden üç unsurdan biri olarak kabul ettigi "hükümdar sahsiyetleri" ifadesine hak kazanmis görünmektedir
OSMANLILARIN BALKANLAR'DAKI MUVAFFAKIYETLERININ MANEVÎ SEBEPLERI
Kurulusundan itibaren Müslüman bir topluma istinad eden bünyesi ile ser'î hukuku hem amelî, hem de nazarî bir sekilde uygulayan Osmanli Devleti, bu anlayisim devletin bütün sistem ve organlarinda devam ettiriyordu Çünkü "bu devlette din asil, devlet ise onun bir fer'i olarak görülmüstür" Bu bakimdan Osmanli Devleti'nin bütün müesseselerinde bu anlayisin hakim olmasi ve sosyal bünyenin buna göre organize olmasi normal karsilanmalidir Bu anlayis sebebiyledir ki, Osmanlilar, Balkanlarda idarelerine aldiklari yerli unsurlarin din ve vicdan hürriyetlerine müdahale etmedikleri gibi onlari diger milletlerin her türlü baskisindan da kurtarmislardi
Her ne kadar Osmanlilar, kurulus yillarinda askerî islere fazla ehemmiyet veriyor ve askerî basarilarini bu sayede hazirliyorlarsa da, onlarin bu muvaffakiyetlerinin sebebini sadece askerî saha ile sinirlandirmak mümkün degildir
Bilindigi gibi, tarihî bir yerlesim bölgesi olarak Balkan Yarimadasi'nin güneyinde Akdeniz bulunmaktadir Burada yüzlerce adasiyla Ege, adeta Balkanlar içindedir Batida Adriyatik Denizi, kuzeyde ise Tuna irmagi bulunmaktadir Farkli kültürlere sahip insanlarin yasadigi bu bölge, jeopolitik yönü ile önemli idi Balkan yarimadasi içinde stratejik massif daglik bölgeler, bogaz ve geçitler, devletin kurulus asamalarini belirlemistir denebilir Bu jeopolitik faktör, Balkanlarda Osmanlilarin yayilis ve fetih dönemlerini anlamak için büyük bir önemi haizdir
Öyle anlasiliyor ki bazi kimseler, Osmanlilarin Balkanlardaki ilerleyisini ve oradaki hakimiyetini sadece Osmanli askerî gücü ve karsi tarafin daginik olmasina baglamak istiyorlar Böylece bir bakima Osmanlilarin fazla bir sey yapmadiklarini anlatmaya çalisiyorlar Nitekim bu konuda:
"Osmanlilarin Balkanlardaki genislemesi, hem iç islerini halletmis olmalari, hem de fetih yöntemleri yüzünden kolaylasiyordu Balkanlarda cografya ve siyaset, siki bir sekilde birbirine baglidir Daglar, ordularin geçisine hesaba katilir bir engel olusturmazlar Bir kaç su yolunun denetim altina alinmasiyla Tuna vadisine geçit bulunur Eger Tuna'ya Demir-Kapi'nin ilerisinde bir noktadan erisilirse Macaristan ve Orta Avrupa akinlara müsaittir Bölgeyi isgal etmek isteyenler, Eflak ve Bogdan yönünde hareket edebilir, daha sonra da Karadeniz kiyisi boyunca ilerleyebilirler Böylesi genis bir arazinin savunulmasi siyasî birlik ve bunun olmayisi halinde de isbirligi ve es güdüm ister Ondördüncü yüzyilin son çeyreginde Balkanlar, siyasî bakimdan birlesik degildi Burada oturanlar, kendi aralarindaki rekabet ve karsilikli kiskançliklarla hirpalanmis bulunduklarindan Osmanlilara karsi birlikte direnis gösterecek takatten mahrumdular" denilip fikirler ileri sürülmektedir
Osmanli fetihlerini ve bu fetihlerdeki basariyi, bölge halklari arasindaki çekisme ve cografî sebeplere baglayacak kadar basite indirgemek, her halde dogru olmasa gerekir Zira Osmanlilardan önce de bölge, defalarca istilaya ugramisti Fakat bunlarin hiç birinde Osmanli Türkü'nün gösterdigi basariya denk bir muvaffakiyete tesadüf edilmemistir Aksine Balkan ülkeleri, zaman zaman gelen bu kavimleri kendi bünyelerinde eritmesini bilmislerdir Bu bakimdan Osmanlilarin basarili olmasinda ve hatta herhangi bir zorlama olmadan bölge halklarini kendi dinlerine sokmalarinda baska sebepler aramak lazim gelecektir
Gerçekten Osmanlilar, vicdan hürriyetini temel tasi kabul eden, ekonomik ve sosyal haklara saygi gösteren bir anlayisla, idareleri altina giren kavimleri yumusak ve müsavatçi prensipler ile idare ediyorlardi Onlar, bundan baska türlü davranamazlardi Çünkü mensubu bulunduklari Islâm, onlarin baska türlü davranmalarina ve idarelerindeki insanlara karsi baska türlü muamelede bulunmalarina izin vermiyordu Islâm, Müslümanlarin feth ettigi topraklarda yasayan hiç bir kimsenin zorla dine girmesine müsaade etmez O, herkesi inanç ve fikrinde serbest birakir Hak ile bâtilin neler oldugunu, inançlar arasindaki orta ve dogru yolun hangisi oldugunu bildirmekle yetinir Zorlama sonunda müslüman olma keyfiyetinin Islâmi bir hareket olmadigini beyan etmekten çekinmez Bu sebepledir ki Müslüman Türklerle Hiristiyan Balkanlilar arasinda çok iyi bir ahenk tesis edilmis, aralarinda din ayriligindan baska bir sey kalmamisti Islâm'i kabul etmeyenler bile Osmanli idaresinden o kadar memnundular ki, sözde kendilerini kurtarmaya gelen Haçlilara hiç iltifat etmediler N Jorga (Geschichte des Osmanischen Reiches, I, 456) bu mevzuda sunlari söyler: "Ne kadar tedkik edersek edelim, Osmanli Imparatorlugu'nun idaresine giren bir sehir veya bir millet içinde, Osmanli idaresine karsi en ufak bir memnuniyetsizlige bile rastlamiyoruz Balkanlari kurtarmaya gelen ve ekseriya bütün Hiristiyan âleminin vicdanlarina hitab edebilecek bir surette Haçli seferleri karakteri tasiyan bütün Avrupa milletlerinin istirak ettikleri o büyük seferlerde bile Osmanli idaresinde bulunan yerli Hiristiyan halkin bunlara katilmak arzusunu göstermediklerini katiyyetle görüyoruz
Osmanlilar, sadece idareleri altinda yasayan milletlerin, dinî hürriyet ve serbestisini saglamakla kalmamis, ayni zamanda Balkanlar'daki milletlerin de bunu kazanmalarina yardim etmislerdi Sayet Türkler, Rumeli'ye ayak basip Balkan Türklügü'nü kurmamis ve farkli kavimlere vatan olmus Balkan cografyasi üstünde hâkim ve efendi millet olarak teskilat ve idaresini tesis etmemis bulunsalardi, bugün ne Sirp, ne Sloven, ne Bulgar, ne Romen ne de bir Yunan milleti kalmis olurdu Zira Ortodoks Balkan Hiristiyanligi ne çekmisse dindaslari olan Katolik Latinlerden çekmistir Öyle ki bu zulüm ve ceberut, Ortodoks mezhebindeki Balkan topluluklarim eritip ortadan kaldirmak yoluna giderken, ancak Türklerin Rumeli'ye adim atmalari ile Katoliklerin bu imha ve kolonizasyon politikasina son vermistir Büyük Lui (Ludwig I, 1342-1382) devrinde Avrupa'nin en büyük devletlerinden biri haline gelen Macaristan, Balkanlara göz dikmis ve Vidin Prensligini zapt ederek, Katolikligi büyük bir enerji ve tazyikle Balkanlara yaymaya baslamisti Bu tazyik sonucu olarak Balkanlar, Katolik mezhebine girmeye mahkum olmustu Fakat Osmanlilarin, Macarlari önlemek üzere derhal kuzeye atilmalari bu tehlikeye bir set çekmis ve Balkanlarda Ortodoks mezhebinin serbestçe yasamasini mümkün kilmisti
Uzunçarsili da bu dönemden bahsederken: "Görülüyor ki, yeni dogan Osmanli devletinin sür'atle genislemesinde, denizi asarak Balkanlari isgalinde yalniz fütûhatin ve devletler arasindaki ihtilaflardan istifadenin ve siyasetteki maharetin degil, ayni zamanda mânevî sebeplerin de tesiri vardir Ancak bu sayededir ki Türkler, Rumeli'de isgal ettikleri (feth ettikleri) genis ülkeleri bir avuç kuvvetle elde tutmuslardir Ve yine bu sayede Timur'un sadmesiyle Osmanli Devleti, Anadolu'da parçalandigi halde Rumeli'de dimdik durmustur" demektedir Tarihî olaylara bakildigi zaman bu ifadelerin ne kadar gerçek olduklari görülür
Gerçi Osmanli Beyligi, daha kurulus safhasinda iken askerî ve adlî teskilatla ise baslamisti Bu esnada özellikle askerî islere fazla agirlik verilerek muvaffakiyetin sebepleri hazirlanmisti Bununla beraber bu zahirî (görünür) kudret, halki tamamen ayri dinde olan yabanci bir bölgede, yani Balkanlar'da göz kamastiran hizli ve suurlu bir yayilma ve yerlesme için kâfi degildi Bunun birtakim manevî ve ruhî sebepleri de vardi
Osmanli Beyligi, Anadolu'daki fetihleri esnasinda hiç bir siyasî firsati kaçirmamaya gayret ediyordu Onlar, feth ettikleri yerlerdeki halkla kaynasarak onlarin dinî, örfî ve sosyal islerine karismiyorlardi Onlarin, vicdan hürriyetlerine hürmet etmis ve agir vergiler altinda ezilmis olan yeni tebeasindan belli bir vergi (cizye) almakla Yetiniyorlardi Kanunlara aykiri olarak keyfî hiçbir muameleye müsaade etmediler Bundan dolayi Osmanli Türklerinin sür'atle ilerlemeleri ve feth edilen bölge halkinin Türk idaresini kendi idarelerine tercih etmelerinin sebebini anlamak kolaydir Bu konuda ilk Osmanli eserlerinde (Asikpasazâde, Nesrî) epey bilgi vardir Nitekim 1355 yilinda Osmanlilara esir düsmüs olan Selanik bas piskopos'i Gregory Palamas'in mektubu da bu durumu açik bir sekilde ortaya koymaktadir O, Hiristiyanlari tam bir serbesti içinde görmüstü Orhan'in oglu Süleyman Pasa, ona hiristiyanlik hakkinda serbestçe bazi sorular sormustu Isin daha enteresan tarafi, bizzat sultan Orhan, Palamas ile görüsür ve ulema ile onun arasinda bir münazaranin yapilmasini emreder
Osmanlilar, Anadolu'da nasil Hiristiyan varliklarini ve idare tarzlarini bozmayarak onlari kendi nüfuzlari altina aldilarsa bu müsaadeyi Rumeli'de daha genis bir sekilde ve onlarin eski varliklarini muhafaza etmek üzere tatbik etmislerdir ki, bunu Osmanli tahrir defterlerinde birçok örnekleri ile görmekteyiz Gerçekten, dogrudan dogruya Osmanli yönetimi altina alinan topraklarda Osmanlilar, yerli senyör ailelerinin çogunu eski feodal topraklarinda timar sahibi olarak birakiyordu Böyle bir mazhariyete nail olabilmek için bunlarin eski dinlerini birakmalari sarti aranmiyordu 1500 tarihine kadar Rumeli'de pek çok Hiristiyan timar sahibi bulunuyordu Yani halk gibi yerli aristokrasi de sadece yeni bir hanedani Osmanli hanedanini tanimaktan ve onun hizmetine girmekten baska bir sey yapmiyordu Henüz ilhak olunmayan bölgelerde, tâbi despotluk veya senyörlükler, kendi aralarindaki anlasmazliklar için metbulari olan sultana bas vuruyorlardi
Zaten, bastan basa hiristiyanlarla meskûn olan Balkan Yarimadasinda bu tarzdaki hareket ve davranisin Osmanli fetihlerini kolaylastirdigi bir gerçektir Kisa zamanda bölgeyi bir Osmanli topragi haline getiren âmil, bu âdilâne hareket ve idarî siyasetteki inceliktir Bir taraftan Bizans Imparatorlugunun bozulmus olan idare tarzi, vergilerin keyfi olmasi, Rum bey ve hatta imparatorlarinin kendi küplerini doldurmak isteyerek halki soymalari, asayissizlik ve ekonomik buhran gibi âmiller, halkin Osmanli idaresini memnuniyetle karsilamasina sebep olmustu Bizans ve diger derebeylerin idare tarzina karsilik Osmanlilarin disiplinli hareketleri ve feth edilen yerlerin halkina karsi adaletli, sefkatli ve taassuptan tamamen uzak bir siyaset takip etmeleri, vergilerin tebeanin ödeme imkânlarina göre tertip edilmis olmasi ve bilhassa Ortodoks olan Balkan halkini Katolik mezhebine girmek için ölümle tehdid edenlere karsi Türklerin buralardaki unsurlarin dinî ve vicdanî hislerine hürmet göstererek bu ince ve hassas noktayi prensip olarak kullanmalari, Balkanlilarin Katolik tazyikine karsi Osmanli idaresini bir kurtarici olarak karsilamalarina sebep olmustur Balkan milletleri bunu yapmakla, Osmanlilara karsi böyle bir tavir sergilemekle yerinde bir karar vermislerdi Çünkü Osmanli rejimi, din ve irk ayirimi gözetmeyen, bütün tebeayi Osmanli Devleti semsiyesi altinda birlestiren siyasî bir idare idi Osmanlilar, devletlerini kurarken kitleleri çeken bu uzlasici, koruyucu ve hos görülü siyaseti suurlu bir sekilde takib ediyorlardi Onlarin idare sistemi, tamamen insanî idi Hiç kimse dininden veya irkindan dolayi küçük görülmemis, zorlanmamis ve sadece bu sebepten dolayi öldürülmemistir Bir Batili yazarin bu konudaki görüsleri, Osmanlilarin gayr-i müslimlere karsi takindiklari tavirin nasil oldugunu açik bir sekilde ortaya koymaktadir Ona göre Osmanli idaresinin insanî yönünü ortaya koyan faktörlerden biri de sudur:
"Kendi idaresi altinda yasayan Hiristiyan ve Mûsevîler, vergilerini zamaninda verdikçe ve Müslümanlari kizdiracak kiskirtici bir harekette bulunmadikça onlara en güzel bir sekilde muamele etmek"
Osmanli fetihlerinin en açik ve bariz özelliklerinden biri de, onlarin bu hareketlerinin gelisigüzel bir macera veya rastgele bir yerlesme ugruna olmamis olmasiydi Onlarin her hareketi, bilinçli bir yerlesmeye yönelik olarak yapilmistir Bu da feth edilen yerlerdeki halkin hosnutluguna ve yeni idareden memnun olmalarina istinad ettirilmistir Fetih prensiplerinden biri de yeni elde edilen stratejik yerlere, büyük ve önemli sehir ile kasabalara Anadolu'dan göçmenler getirtilerek yerlestirmek (iskân) olmustur Elde edilen topraklar da mirî, mülk ve vakif suretiyle muhtelif kisimlara ayrilip sehir ve kasabalarda derhal ilmî ve sosyal müesseseler vücuda getirilmistir Bu isabetli siyaset, gerek Anadolu, gerek Rumeli'nin fethinde o kadar maharetle tatbik edilmistir ki, halk bu yeni idareyi yadirgamadiktan baska gösterilen muamele ve müsamahadan memnun kalmistir
Osmanlilarin hosgörüsünden bahseden birçok yabanci yazar, sadece Balkanlari degil, daha sonraki dönemleri hatta Istanbul'un fethinde gösterilen müsamahadan söz ederek Osmanlilarin ne kadar hos görülü olduklarini anlatirlar Örnek olmasi bakimindan Brockelmann'in bir ifadesini buraya aliyoruz:
"Müslüman Türkler, fetihleri esnasinda isteselerdi hiristiyanligi tamamen yok edebilirlerdi Fakat mensubu bulunduklari din, buna müsaade etmez Bu yüzden Fâtih Sultan Mehmed, nasil ki daha önce dedeleri, kendi kilise teskilatinda serbest birakmak suretiyle Bulgarlari rahatsiz etmedilerse o da eski dinî gelenekle taninmis Islâmî devlet görüsüne de tamamiyle uygun olarak Ortodoks Rum ruhanî sinifinin silsile-i meratibini bütün selahiyetleri ile tanidi Hatta o, hiristiyanlar üzerindeki medenî hukuk alaninda kaza hakkini tanimak suretiyle kilisenin nüfuzunu artirdi bile" der
XV yüzyilin ilk yarisi içinde (II Murad zamani) Rumeli'yi gezerek Türklerle diger Balkan hiristiyanlarinin sosyal durumlari hakkinda bir mukayese yapmis olan ve Türklerin her konuda Balkanlilardan üstün olduklarini gösteren Bertrandon de la Broqulere ise sunlari söylemektedir:
"Büyük bir refah içinde bulunan Türk köylüleri, Hiristiyan köylülerin çogunun aksine olarak hiç bir zaman yalin ayak gezmezler, dizlerine kadar çikan sari çizme giyerler; Türkler, erken kalkar ve islerine erken giderler Sükûnet ve büyük bir gayretle is görürler Rumlar, Sirplar ve Bulgarlarin aksine olarak Türkler, evlerinin kendilerine mahsus olan kisminda ehlî hayvan bulundurmazlar Hiç bir Türk, temizce yikanmadan evinden çikmaz Bir hayvanin yedigi yemegi bir Türk yemez Bir tavuk kesmek istedigi takdirde bile onu bir müddet temiz yiyecekle besler Merhamet sahibi olan Türk, harpte mecburiyet altinda insan öldürür Tabiaten sukûtî olmasina ve çalismakla sertlesmis bulunmasina ragmen siir kabiliyeti yüksek, ilme meyil ve istidadi çoktur"
Bunlari söyleyen seyyah, ahlâk bakimindan da Türklerin Balkanlilardan üstün olduklarini söyle anlatiyor:
"Türkiye'de giristigim her is ve bulundugum her münasebette Türkler'de Rumlara nazaran çok daha fazla arkadaslik duygusunun mevcud oldugunu gördüm Ve Türklere Rumlardan ziyade itimad ettim" dedikten sonra:
"Gerek sehirde, gerek köyde Türkler kuvvetli, cengaver, kanaatkâr isçi, namuslu tüccar, sadik arkadas ve himaye edici efendilerdir Kisaca, dogru ve samimi kimselerdir"
Iste Balkanlari fethe baslayan küçük Osmanli Beyligi'nin manevî ve sosyal cephesi de böyleydi Bu karakter ve manevî cephe, devletin suurlu siyaseti, azim ve irade kudreti ile bir ahenk teskil edince bunun neticesinin ne olabilecegini yine Osmanli tarihi gösteriyor
OSMANLI KARAMANLI MÜNASEBETLERI
Daha önce, Anadolu Selçuklu Devleti'ne merkezlik (payitaht) yapmis bulunan Konya'nin yeni sahipleri olan Karamanogullari, bir bakima kendilerini Selçuklularin vârisi gördüklerinden, Anadolu'da üstünlük iddiasinda bulunuyorlardi Bu sebeple de Osmanlilarin, Anadolu'daki gelisme ve genisleme hareketlerine karsi koymaya çalisiyorlardi Gerçi Osmanli-Karamanli rekabeti, Osmanlilarin Eretna Beyligi'nden Ankara'yi aldiklari zamanda baslamisti Fakat Sultan Birinci Murad, bir çatismaya girmemek ve Müslüman kani dökmemek için büyük bir gayret sarf ediyordu Ancak Osmanlilarin, Germiyan ve Hamid ogullan arazisinden bir kismini evlenme, bir kismini da para ile satin alip Karamanogullan'nin kalbi durumunda olan Konya'ya dogru büyük bir ilerleme kayd etmeleri, iki tarafi ayni sinirlan paylasan komsu iki devlet haline getirmisti Böyle olmakla beraber kizi Nefise Sultan'i Karamanoglu Beyi Alaeddin Ali Bey ile evlendiren Sultan Murad, Karamanlilar'la akrabalik kurmak suretiyle Anadolu'dan emin vaziyette Rumeli harekâtina devam edecegini ümit ediyordu Gerçekten de Sultan Murad'in gayesi, Anadolu'daki Müslümanlarla degil, Bati'daki Hiristiyan devletlerle mücadele etmek, oralarda fetihlerde bulunmakti Nitekim Karamanoglu'nun isyanini ve kendi topraklarina saldirisini duyunca söyle demekten kendini alamamisti:
"Su ahmak zalimin yaptigi isleri görün Ben, Allah Teâlâ yolunda din gayretiyle çalisarak ülkemi birakip, bir aylik yol kâfir içine gireyim Gece ve gündüz ömrümü gazaya sarf etmek için niyet edeyim, yeyip içmeyi terk edeyim, bela ve mihneti seçeyim, o gelip bir bölük mazlum Müslümanlarin üzerine düssün Yagma edip anlari incitsin Ey gaziler, bu zalimleri nasil edeyim? Beni gazadan men ederek, bana, Müslümanlar üzerine kiliç sallamak kötü isini isletir Eger vaz geçip cihad ve gaza ile mesgul olursam, Müslümanlar zâlim eline düser Eger üzerine varirsam gaza kilan gazilerin kiliçlarini mü'minlerin üzerine döndürmek lâzim gelir" diyerek bir hayli tereddüd geçirmisti Nihayet, Karamanli'nin bu zulmü karsisinda çaresiz kalinca, tekrar Anadolu'ya geçerek Bursa'ya gelir Hayreddin Pasa'yi da Rumeli'nde birakir Sultan Murad, daha sonra bizzat Karamanoglu'na da söyle diyecektir:
"Hey bedbaht, müfsid, zâlim, benim kastim ve isim gece gündüz gazaya adanmaktir Benim gazama mani olur Ben gazada iken Müslümanlari incitirsin Ahd ü emân bilir adam degilsin Senin kökünü kazimayinca huzur ile gaza edemem Nasil barismak, zira gazaya mani olan ile gaza, en büyük gazadir" diyecektir Hemen hemen bütün Osmanli tarihlerinde buna benzer ifadelerin bulundugunu söylemek mümkündür Bütün bunlardan, Sultan Murad'in, Karamanli ile bir savasa girmek istemedigini, zira Müslüman kaninin akitilmasina gönlünün razi olmadigini çikarmak mümkündür Kendi öz kizini Karaman Beyine nikahlayip onunla akrabalik bagi kurmasi da bunun açik delilidir Fakat Venedik, Sirbistan ve Papalik gibi Hiristiyan devletler, Osmanlilarin Balkan fetihlerini basarisizliga ugratmak için Karamanogullari'ni Osmanlilara karsi tahrik edip kullanmakta idiler Bu tahriklere kapilan Alaeddin Ali Bey, 1386 yilinda Osmanlilarin elindeki Hamid Ogullari topraklarina saldirir Karamanlilar, Osmanlilarin; Hamid Ogullarindan satin aldiklari Beysehri'ni isgal etmekle harbi baslatirlar Halbuki Osmanli Devleti'nin bir köyüne taarruz etmek, büyük imparatorluklarin dahi cesaret edemedigi bir hareket iken, kiskirtmalar sonucunda Karamanoglu bu cesareti göstermisti Bu da onun ne kadar dar görüslü, ileriyi görmeyen bir kimse oldugunu göstermektedir Esasen diger Anadolu beyliklerinin Osman ogullari gibi dahi yetistirememesi, onlari sonunda Osmanlilara katilma mecburiyetinde birakan mühim sebeplerden biri olmustu
Osmanlilar açisindan bu tecavüze baktigimiz zaman, olaylarin baska bir boyut kazandigini görürüz Zira bu tecavüz kalmadigi takdirde Karamanlilarin ve ondan cesaret alacak olan diger beyliklerin, Balkan fütuhatinin en kritik anlarinda Osmanlilar'i Anadolu'da rahatsiz edeceklerini çok iyi takdir eden Sultan Murad, derhal Anadolu'ya geçip Bursa'ya gelir Sultan Murad, Anadolu'daki beylikler üzerindeki nüfuzunu göstermek için Candarogullari'ndan yardimci birlik ister Bu birlik gelince Ali Pasa ve oglu Sehzade Bâyezid Bey'le birlikte Karaman seferine hazirlanir Osmanli ordusunun içinde, antlasma geregi iki bin kadar da Sirpli asker bulunuyordu Bunlar, yardimci kuvvet niteliginde idiler Böylece Sultan Murad, Anadolu beylerine kudretinin derecesini göstermek istiyordu Onlar, Osmanlilarin bu gücünden ne kadar çekinirlerse, Anadolu'da o kadar az Müslüman Türk kani akacakti
1386 Kasim'inda Konya yakinlarinda cereyan eden meydan muharebesinde Osmanli ordusu, Karamanlilari kolayca yenilgiye ugratti Muharebede Bâyezid büyük bir kabiliyet göstererek zaferin kisa zamanda kazanilmasini sagladi Bu muharebedeki muvaffakiyetinden dolayi kendisine "Yildirim" lakabi verildi
Büyük bir yenilgiye ugrayan Alaeddin Ali Bey, Konya kalesine siginmak zorunda kaldi Padisah, bu zaferden sonra Konya'yi kusatma altina aldi Ordu mensuplarinin, kusatilan halktan herhangi bir sey almalari yasaklandi Yasaklara uymayanlar için çok agir cezalar kondu Birkaç Sirpli, emir disi hareket ettiklerinden, idam cezasina çarptirildilar Sultan Murad, sehri on iki günden beri kusatma altinda bulunduruyordu Fakat henüz hücuma geçilmemisti Karaman Beyi, mevkiinin tehlikeli durumunu idrak etmeye baslayinca esi ve Sultan Murad'in kizi Nefise Hanim'i, Konya'nin ileri gelenleri ile birlikte ricada bulunmak ve kendisini af etmek için padisaha gönderdi Kizinin ricasi üzerine Karamanoglunu af eden Sultan Murad, bizzat gelip af dilemek ve elini öpmek sartiyle onu af edecegini bildirdi Bunun üzerine Karamanoglu, Osmanli ordugâhina gelip kayinbabasinin elini öptü ve ondan af istirhaminda bulundu Sultan Murad, Karaman ülkesini yine kendisine vererek isyan eden Beysehri üzerine yürüdü Birkaç gün içinde orayi tekrar kendine bagladi Burada bulunuldugu bir sirada Tekke Beyi'nin isyan ettigi haberi ve bu habere dayanarak Tekke üzerine yürümesi hususunda Sultan Murad'a tekliflerde bulunuldu Fakat Sultan Murad, bu teklifleri reddederek:
"Tekke Beyi fakirdir Hükümeti Istenos ve Antalya sehirlerine inhisar etmistir Bana isyan edecek ne gücü var, simdi onun üzerine varmak bizim için ardir Sivrisinek kovalamak sahine (veya arslan) yakismaz" diyerek tekrar Bursa yolunu tutar
Konya önündeki maglubiyeti üzerine Karamanlilarin Anadolu'daki nüfuzlari kirilmis, Sultan Murad'in seferde gösterdigi basarili taktik sayesinde bütün Anadolu'da yildizi parlamisti Böylece, Osmanlilarin Anadolu birligini gerçeklestirecegi kesin bir sekilde anlasilmis oluyordu Gerçekten bes yil sonra Yildirim Bâyezid'in Anadolu'yu zapt edebilmesinde Sultan Murad'in bu seferde takib ettigi siyasetin birinci derecede tesiri olmustur Takriben bir buçuk asir devam edecek olan Osmanli-Karamanli harplerinin ilki olan bu savasta yenilmesine ragmen Karamanoglu, Osmanli hâkimiyetini hiç bir zaman kabule yanasmamistir Bunun içindir ki Sultan Murad uzaklasir uzaklasmaz, Kosova'yi hazirlamakla mesgul olan Haçlilarla müzakerelere girismis, fakat korkusundan Kosova muharebesinde Osmanli ordusuna katilmak üzere bir birlik göndermekten de geri kalmamistir Böylece iki yüzlü bir siyaset takip etmistir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #14
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



BALKAN ITTIFAKI VE KOSOVA SAVASI
Siyasî ve askerî sahada Avrupa'yi titreten Sultan Murad, gerektiginde Anadolu'ya atlayip Karamanoglu ile ellesiyor ve bu namli Türk beyini sindirip tekrar Rumeli'ye geçiyordu Fakat onu burada da bekleyen düsmanlari eksik degildi Garp dünyasini titreten bu basiretli ve hakim adam, arkadan kendisine karsi birlesen kuvvetleri Kosova Meydan Muharebesinde ezecekti Sonra da magluba kin ve intikam gösterecegi yerde, bir ruh ve mânâ medeniyeti kurmus olan devletinin o muhtesem insanlik anlayisi ile dünkü düsmanlarina kollarini açacak ve anlari, dindaslarindan görmedikleri bir müsamaha, rifk ve yumusaklikla bayraginin gölgesinde toplayacakti
Sultan Murad, Karamanoglunu dize getirdikten ve kendisinden söz aldiktan sonra tekrar Bursa'ya döndü Çünkü devletinin içinde bulundugu siyasi durum ve düsmanlarinin devleti için meydana getirdigi ittifak, onun uzun müddet baris içinde yasamasina ve sürekli asayisten faydalanmasina elverisli degildi Sirbistan taraflarinda yeni bir firtina bas gösterdiginden, Sultan Murad gerekli tedbirleri almak için dinlenmeyi birakmak zorunda kaldi
Osmanli saflarinda Karaman Beyi ile savasan Sirplar, memleketlerine döndükleri zaman kendilerine istedikleri gibi riayet edilip saygi gösterilmedigi ve Konya önünde bazi kardeslerinin öldürüldügünü söyleyerek halkin Osmanlilara karsi harekete geçmesine sebep oldular Sirp kralina mübalagali bir sekilde anlatilan haksizlik ve öldürme hadisesi, aslinda basit bir olaydi Çünkü Konya'nin muhasarasi esnasinda sehrin yagma edilmemesi, bizzat Sultan Murad tarafindan istenmis, aksine davrananlarin öldürülerek cezalandirilacaklari söylenmisti Buna ragmen bazi Sirplarin emre muhalefet etmesi, böyle bir olayin meydana gelmesine sebep olmustu Sikâyetler üzerine Sirplar, isyana baslamislar ve Osmanlilara ait olan bazi yerleri isgal etmislerdi Bütün bir Sirp halki, bölge halklari ve hatta Bulgarlarin kendilerine yardim edeceklerine güvenerek ayaga kalktilar Bulgar Krali Sisman, Sultan Murad'in dostu ve kayinbabasi olmakla beraber gizlice Sirp Krali Lazar ile ittifak etti
Bu arada Karamanoglu ile daha önce muharebe edip anlasan Bosna kralligini da cezalandirmak gerekiyordu Balkanlari siyasî nüfuz altinda bulundurmak ve bölge halklarinin Osmanliya karsi olabilecek ittifakina mani olmak için daha önce buralarda (Bosna) bulunan Kula Sahin Pasa komutasindaki 20000 kisilik bir Osmanli ordusunun hareketini gözleyen ve onlarin maksadini anlayan düsman, Nis yakinlarinda Ploçnik denen yerde 30000 kisi ile Osmanli ordusunu büyük bir bozguna ugratti Osmanli ordusu üzerine saldiran bu müttefik ordu, öyle hareket etti ki Osmanli askerinden ancak bes bini, bu kana susamislarin "genel katliamindan kurtulabildi" 1388'de meydana gelen bu muharebede Hammer'in dedigi gibi ancak bes bin Osmanli askeri kurtulup geri dönebilmisti
Osmanli kuvvetlerinin Ploçnik'te bozguna ugramasindan büyük bir cesaret alan ve Sultan Murad'in da Anadolu'da bulunmasini firsat bilen Bosna, Sirp ve Bulgar krallari, Osmanlilari Balkanlardan sürüp atmak için ikinci bir ittifak kurdular Bu ittifak, sonucu I Kosova meydan muharebesinde belli olacak Osmanli Türklerine karsi UI Haçli Seferi'ni hazirlamaya sevk etmistir Düsmanin faaliyet derecesini ve ittifakin önemini kavrayan Sultan Murad, bu ittifakin saglayacagi gücü, askerî ve siyasî yollardan küçültmeye gayret etti Bunun için sür'atli bir sekilde tedbirler almaya basladi O zaman Teke, Aydin, Mentese, Saruhan ve Karaman beylerinin askerleri de Sultan Murad'in emrine girdiler Sultan Murad, hemen savas hazirliklarina giristi Yoklugunda Anadolu'nun âsâyisini korumak için, ülkesini bes sancaga böldü O zamana kadar Bâyezid'in idare ettigi Germiyan'i, sehzadenin kardesi Yakub ile birlikte o da Avrupa'ya geçtiginden dolayi vezir Timurtas'a havale etti Baska bir Timurtas (Subasi), Sivrihisar ile Sakarya'nin suladigi bölgeye tayin edildi Yine Subasilardan Kutlu Bey, Hamid bölgesinde Egridir'e tayin edildi Sultan Murad, Asya topraginda kalacaklarla Avrupa'ya gidecek askerin komutanlarini da önceden tayin etti
Bütün savas hazirliklari tamamlanmisti Bununla beraber Sultan Murad, seferden önce Sehzâde Bâyezid'in üç oglunun sünnet dügünü ve kendisi ile iki oglunun üç Bizans Prensesi ile evlenmelerini kutlamak için Yenisehir'e gitti Padisah, Yenisehir'de yapilan bu dügünler sirasinda hediyeler göndermek ve Karamanoglu'na karsi yapilan savastan önce gösterdigi dostluga karsilik vermek için, Yazicioglu'nu elçilikle Misir'a gönderdi
Dügün henüz bitmisti ki, Ali Pasa, hükümdarin emri ile hainliginden dolayi Sisman'i yola getirmek ve Bulgaristan'da Türklerin elinde bulunmayan son yerlerin fethini ve müttefiklerle birlesmeye mahal birakmadan Bulgar kuvvetlerini ortadan kaldirmak için 30000 kisilik bir ordu ile yola çikti Pravadi'ye karsi Beylerbeyi Timurtas Pasa'nin oglu Yahsi Bey komutasinda bes bin kisi ayirdiktan sonra, NadirDerbent bogazindan Sumnu üzerine yürüdü Balkan'in en dogu bogazinda bir tepenin ortasinda bulunan Pravadi, hücumla alindi Osmanli Devleti'nin daha sonralari Rusya ile meydana gelen harplerinde ordunun merkezi olacak olan Sumnu, Sisman'in eski kalesi olan Tirnova'nin düstügünü duyunca teslim oldu Sisman ise Nigbolu'ya kapanmisti Gücünün, karsi gelmeye yetmeyecegini anlayinca Ali Pasa'dan kendisi ile Padisah arasinda araci olmasini istemisti Sultan Murad, Silistre'yi kendisine birakmak ve zamani gelen vergi taksidini ödemek sartiyla barisa razi oldu Bundan sonra Ali Pasa, Kosova'ya dogru bir birlik gönderdi Bu akinci firkasi birçok esir ile döndü Ali Pasa, Çetehezar (Hezargrad) kalesinin teslimi sarti ile esirleri Sisman'a geri vermeye niyetlendi ise de gerek Sisman'in Söz verdigi halde Nigbolu'yu birakmaktan vazgeçmeyerek onu yeni istihkâmlarla kuvvetlendirmesi, gerekse kendisinin de Hezargrad'i elde etmesi dolayisiyla is sonuçsuz kaldi Bunun üzerine savas daha hizla yeniden basladi Ali Pasa bir hisar ve bir sehri aldiktan sonra bütün kuvveti ile Nigbolu önlerine vardi Orayi kusatti Bulgar Krali her taraftan sikistigini ve artik karsi koymanin faydasiz oldugunu anlayinca bütün aile halki ile birlikte sartsiz teslim oldu Osmanli, Pasasi, krali, çocuklarini ve hazinelerini Sultan Murad'in ordugâh olarak seçtigi TaYHshi'ya gönderdi Padisah, Sisman hakkinda âlicenab ve civanmerdâne bir davranisgosrerdLOnun hayatina ilismedigi gibi kendisine durumuna lâyik tahsisat ta bagladi Ancak onun Bulgaristan'daki topraklarini elinden aldi
Sirp Krali Lazar, müttefikinin maglub olup düstügünü ögrenince, mevkiinin tehlikeli durumunu anlamakta gecikmedi Firtinanin sinirlarina dogru yavas yavas yaklastigini görünce zorlu bir karsi koymaya hazirdandi O, sadece bununla da yetinmedi Bu firtinaya karsi koymak için taarruza karar verdi Lazar, generali Dimitriyus'a, Bulgar sinirinda dik bir dagin tepesinde bulunan Sehirköyü almasini emretti Sehirköy'ün çevresinde bulunan askerler, o zaman Osmanli ordusunda bulunduklarindan sehir, Sirplilarin eline geçti Ancak Ali Pasa'mn gönderdigi on bin civarindaki asker sehri geri aldi Sirp muhafizlarini da esir alip istihkamlarini da yiktilar
Lazar bu yenilgiye kizdiysa da cesaretini kaybetmedi Sadece bir mevkiin kaybedilmesinden dolayi kendisini maglub saymayarak bir kat daha cesaretlendi Bosna ve Arnavutluk hükümdarlarini kendisine baglamakta olan eski antlasmayi yenilemek için bir tesebbüste bulundu Onlarin yardimindan emin olarak padisahi kesin bir savasa çagirmakta tereddüd göstermedi Kralin komsulari ile haberlesmesi sirasinda Sultan Murad da ogullari Bâyezid ve Yakub'u yanina getirdi Bunlar, yanlarina almis bulunduklari Kütahya ve Karesi sancaklari askerlerinden baska Saruhan, Mentese, Aydin ve Hamid illerinin paylarina düsen yardimci kuvvetlerini de almislardi Bunlara Dobruca Tatarlan komutani Sarac ile Köstendil Prensi Konstantin'in yardimlarina ilaveten o sirada Hac'dan dönen Evrenos Bey de katildi Bulgaristan isini halletmis olan Çandarli Ali Pasa, Yanbolu'da padisah ile bulusarak orduya katildi
Osmanli ordusu, Yanbolu'da Tatarpazarcigi yolu ile Sofya'ya geldi Oradan güneybatiya sapilarak Köstendil'e varildi Bu istikamette oldugu haber alinan Haçli ordusuna dogru gidildi Ordunun öncü kuvvetleri Hicaz'dan dönmüs olan Evrenos Bey ile Pasa Yigit komutasinda idiler Sirp despotunun merkezi olan Piristine'nin güneybatisindaki Kosova (Kara Tavuk ovasi) düzlügünde müttefik ordusu ile Osmanli ordusu karsi karsiya geldi Sirp kaynaklarina göre Osmanli ordusu geçtigi hiç bir yerde zulüm ve tahribat yapmamisti Ordunun Kosova'ya varisinin ertesi gününde harbe karar verilecekti
Osmanlilarin, Balkanlardaki durumunu tayin edecek olan bu muharebenin tarihi, kaynaklarda farkli olarak verilmektedir
Sirp, Bosna, Macar, Arnavut, Eflak (Romanya), Bogdan (Moldovya), Hirvat, Bohemya ve bir kisim Bulgarlardan meydana gelen bu muazzam Haçli ordusundaki asker mevcudunun, Osmanli kuvvetlerinin bes kati oldugu belirtilmektedir Bununla birlikte bu ordunun 100000 civarinda, Osmanlilar'in da 60000 kadar askerden meydana gelen askerî bir birlige sahip oldugu kabul edilmektedir Aradaki büyük sayi farkina ragmen Sultan Murad, komutanlari ile müzakerede bulunur Onlarin, nasil bir çare ve tedbir almak gerektigini düsünmelerini ve düsündüklerini de hiç çekinmeden açik bir sekilde ortaya koymalarini söyler Bazi komutanlar, Macar atlarinin henüz deveye alisik olmadiklarini söyleyerek anlari atlara karsi canli bir engel gibi kullanmanin mümkün olabilecegini ifade ile bu develerin düsman atlarina dehset ve düzensizlik vermeleri için ordunun ön cephesine konulmasi teklifinde bulunurlar Fakat Sadrazam, Gazi Evrenos Bey, Timurtas Pasa ve Sehzade Bâyezid bu teklife karsi çikip söyle dediler:
"Develer, süvarilerin atlarina dehset vermek söyle dursun, agir silahli süvariyi görünce kendileri ürkeceklerdir Bu durumda bizim saflarimizin üstüne atilip kargasalik ve karisiklik dogmasina yol açabilirler" Ayrica, Osmanli askeri gibi din ve devleti ugrunda "feday-i cani, cana minnet bilen" saf ve güvenilir bk askerin itikad zaafina da sebep olabilecegini söylediler Bu bakimdan hiç bir seyden korkmadan ve sadece Allah'a güvenerek meydan muharebesi yapip düsmana saldirmayi teklif ettiler Bu görüs, bütün askerî erkân tarafindan kabul edildi Bundan sonra herkes gayet mesrur bir sekilde ve kararli olarak, sabahla birlikte baslayacak olan savasa hazirlanmak üzere birliklerinin basina gitti
Bu arada bir sey padisahin dikkatini çekmisti Düsman tarafindan esmekte olan rüzgâr, Osmanli askerinin gözüne toz toprak savuruyordu Padisah, böyle bir durumun savasta sebep olabilecegi felaketi düsünüp üzüldü Bütün gece Allah'a yalvarip O'ndan yardim diledi Zafer karsiliginda kendisinin din yolunda sehid olmasi için dua etti Osmanli tarihleri Sultan Murad'in o geceki münacat ve yakarisini su sekilde ifade ederler:
"Ab-i rûy-i Habib-i Ekrem için
Kerbelâda revan olan dem (kan) için
Veda gecesi aglayan göz için
Askin ugruna sürünen yüz için
Ehl-i derdin dil hazini için
Cana tesir eden enini için
Eyle ya Rab, lütfunu hem râh
Hifzini eyle bize püst u penah
Ehl-i Islâma ol muin u nasir
Dest-i a'dayi bizden eyle kasir
Ya Rab, mücahidini etme telef
Tir-i a'daya (düsman okuna) bizi kilma hedef
Bakma ya Rab bizim günahimiza
Bak sen can ve gönülden ahimiza
Sakla gözümüzü cengin tozundan
Islâm erini koru saldiridan
Bunca yil süren gayretlerimizi
Gazalarda sanli kil ismimizi
Etme ya Rab kahrinla beni fena
Yüzümü halk içinde etme kara
Dinin ugruna ben feda olayim
Askerim önünde ben heba olayim
Din yolunda beni sehid eyle
Ahirette beni said eyle
Mülk-i Islâmi paymal etme
Menzil-i firka-i dalal etme
Keremin çoktur ehl-i Islâma
Dilerim kim erise itmama"
Gerçekten, ertesi sabah safakla birlikte yagan yagmur, tozlan bastirdigi gibi agir silahli olan düsman süvarisinin atlarinin, seri bir sekilde hareket etmelerine de mani olmustu
O gece, birlesik Haçli ordusu da Osmanlilara karsi nasil bir hareket içinde bulunmasi gerektigini, toplamis oldugu harp meclisinde görüsmeye baslamisti Generallerden bir kismi, gece ansizin Türklerin üzerine hücum edilmesini teklif etmisti Fakat kendinden çok emin bulunan ve mutlaka galip geleceklerine inanan Yorgi Kastriyota, gece karanliginin düsmanin firarini kolaylastiracagini, böylece Osmanlilarin büsbütün yok olmaktan kolayca kurtulmus bulunacaklarini ifade ederek bu teklifi reddetti
Osmanli ordusunun aldigi savas düzenine göre Sultan Murad, ordunun merkezinde bulunuyordu Ordunun sag kolunda veliahd sehzade Bâyezid, sol kolunda da sehzade Yakub bulunuyorlardi Evrenos Beyin tavsiyesi üzerine ordunun her iki cenahina ihtiyat olmak üzere 1000'er kisilik okçu birlikleri yerlestirilmisti Bunlar, muharebenin en kizgin devresine kadar müdahalede bulunmayacaklar, savasin tam kizgin devresinde düsmani oklamaya baslayacaklardi Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtas Pasa Bâyezid'in, Anadolu Beylerbeyi Sanca Pasa da Sehzade Yakub'un maiyetinde idiler Evrenos Bey'in birlikleri sag cenahta, Anadolu beyliklerinin birlikleri ise sol cenahta yer almisti
Balkan ve Orta Avrupa milletlerinden çogunun bulundugu birlesik Haçli ordusunun merkezinde Sirp krali Lazar, sag kolunda yegeni ve damadi prens Brankoviç, sol kolda da Bosna krali Tvartko bulunuyorlardi
Sirplarin top atisiyla baslayan büyük meydan muharebesi, sekiz saat içinde kesin bir sekilde neticelendi Kendilerinden sayi, techizat ve araziyi tanima bakimindan kat kat üstün olan müttefik Haçli ordusu karsisinda Osmanlilar, büyük bir basari elde ettiler Bu basarida Bâyezid (Yildirim)'in büyük bir payi bulunuyordu Baslangiçta bozulmak üzere olan Osmanli'nin sol cenahina kendine has pek hizli bir manevra ile yetisip düsmani çeviren veliahd sehzade, müttefiklerin korkunç yarma hareketlerine ragmen kiskacini açmadi ve bu kiskaçta perisan olan düsmani yok etmeyi basardi Bas komutan Lazar da dahil olmak üzere düsman ordusu Kosova sahrasinda kaldi Kaçmak isteyen küçük ve daginik düsman birlikleri de arkalarindan yetisen Sehzade Yakub tarafindan imha ediliyorlardi
Böylece Allah, Sultan Murad'in yüzünü kara çikarmamis, onun geceki dua ve niyazlarina icabet ederek onu muzaffer kilmisti Fakat bu muzafferiyetin bir bedeli daha olacakti Çünkü Sultan Murad, duasinda sehadeti de istemisti Hükümdar, harpten sonra harbin yapildigi sahrayi dolastigi sirada ölüler arasinda yarali olarak bulunan Lazar'in damadi Milos Obiliç, müslüman olacagini ve padisaha gizli bir sözü bulundugunu söylemek istedigini bildirince Sultan Murad'in müsaade etmesi üzerine yanma yaklasarak yeninde saklamis oldugu hançer ile onu kalbinden yaralayarak attan düsürmüstü Bu suikast üzerine katil, Sultan Murad'in maiyyetinde bulunanlar tarafindan yakalanip öldürülmüstü Bu olay, tarihlerde farkli sekillerde anlatilmakta ise de neticesi hep ayni oldugundan fazla teferruata girmek istemedik Sultan Murad yaralandiktan sonra bir müddet yasamis, yakinlarinin üzüntü ve kederlerini su sözlerle hafifletip onlara vasiyette bulunmustu:
"Islâm'in zaferi için kendimin sehid olmasini Allah'tan ben istedim Dualarim Allah tarafindan kabul oldu Binlerce hamd ve sena olsun ki, Islâm askerini muzaffer görerek hayata veda ediyorum Oglum Sultan Bayezid'e uyunuz ki o sizi ogullari gibi görsün Milos'un beni yaralamasina üzülmeyin Sakin reâyayi incitmeyin Mal ve irzlarina tecavüz ettirmeyin Eger reâyanin mesru haklarini muhafaza ederseniz Cenab-i Hak da sizi ve devletinizi muhafaza ve payidar eyler, çünkü rizasi ondadir"
Sultan Murad'in yarali olarak düstügü yere hemen bir çadir kurulup muhafaza altina alinir Hükümdarin yarasi agirdi Hayatindan ümid kesilince derhal Veliahd Bâyezid'e haber verilerek oraya çagrilir Düsman takibinde bulunan Bâyezid, bu kötü ve feci haberi alir almaz derhal oraya gelir Babasini kanlar içinde görünce kendine hâkim olamaz Fakat Murad Hüdavendigâr, bu an, aglanip feryad edilecek bir an degildir Ölüm denilen sey herkesin basina gelecektir Fakat baskalari ile mukayese edildigi zaman sehidligin cana minnet bir nimet oldugunu söyleyerek oglunun üzüntüsünü hafifletmeye çalisir Ogluna askerî ve siyasî bazi tavsiyelerde bulunduktan sonra bu fani hayata gözlerini kapar
Ordu merkezinde cereyan eden bu hadiseden kollardaki sehzadeler ile diger komutanlarin haberleri olmamisti Yine bu sirada Osmanli kuvvetleri tarafindan sarilmis bulunan Lazar, maiyeti ile beraber yakalanarak o esnada ölmek üzere olan Sultan Murad'a karsilik öldürülmüslerdi Kosova muharebesi, Osmanlilarin Rumeli'de kalmak için Sirp Sindigi savasindan sonra kazandiklari ikinci büyük muharebedir
Biraz önce belirtildigi üzere Sultan Murad'in ölümünü müteakib, devlet adamlarinin da karari üzerine zaten o maksatla babasinin yanina çagrilmis bulunan Sehzade Bâyezid (Yildirim Bâyezid) hükümdar ilân edilmisti Durumdan haberi olmayan ve düsmani kovalamakta olan Sehzade Yakub Çelebi de "fitne katldan daha siddetlidir" hükmüne göre "Baban seni istiyor" denilerek ordu merkezine davet edilmisti Gelip otagdan içeri girince hemen öldürülmüstü Çünkü daha önce, Savci Bey olayi meydana gelmis ve devlet büyük bir siyasî çalkanti içinde kalmisti Bir daha böyle bir olayin meydana gelmemesi için Sehzade Yakub Osmanli tarihçilerinin ifadesi ile sehid edilmistir Büyük bir askerî birlige komuta eden Yakub Çelebi'nin saltanat davasina kalkisacagi göz önünde bulundurularak böyle bir çareye bas vurulmustur ki bu, bütün devlet erkaninin teklifi ve yeni hükümdar olan Yildirim Bayezid'in tasvibi üzerine olmustu
Sultan Murad ölünce, çikarilan iç organlari, sehid düstügü yere gömüldü Daha sonra cenazesi, oglu Yakub Bey'in cenazesi ile birlikte Bursa'ya gönderilerek Çekirge'deki türbeye defn edildi Sultan Murad'in yaralanip öldügü (sehid edildigi) ve iç organlarinin defnedildigi yere "Meshed-i Hüdavendigâr" adi verilen bir türbe yapilmis, daha sonra da buna bir cami ilave edilmistir Bu türbe zamanimiza kadar Balkan Müslümanlarinin ziyaret ettikleri bir ziyaretgâh olmustur
Sultan Murad'in sehadeti, bütün Islâm âlemini teessür içinde birakmisti Bunun bir belirtisi olmak üzere Memlûk Sultani Meliku'z-Zahir Ebû Said Berkuk, onun Bursa'daki türbesine konmak üzere Kur'an-i Kerim cüzleri gönderip vakf etmistir
Gazi Hünkâr ve Murad Hüdavendigâr diye meshur olan Sultan I Murad'in hükümdarligi 27 veya 28 sene devam etmis olup hicrî 791 (M 1389) yilinda vefat ettigi zaman genel olarak kabul edilen görüse göre 63 veya 64 yaslarinda bulunuyordu Bu arada onun vefati esnasinda yasinin 66 oldugunu söyleyen tarihçilerin bulundugunu da belirtmek gerekir
Muhtelif rivayetlerden anlasildigina göre Murad Hüdavendigâr'in, Bâyezid (dogm 761=1360), Yakub (dogm 769=1367), Savci (dogm 773=1371) adinda üç oglu olmustu Bazi kaynaklara göre Savci'nin en büyük ogul oldugu kayd edilmekte ise de bu, gerçege pek uygun degildir Bundan baska Ibrahim adinda baska bir oglundan bahs edilmekte ise de kaynaklarda bununla ilgili bir bilgi bulunmadigindan bunun küçük yasta vefat etmis oldugu düsünülebilir
Otuz yila yakin (27 yil 3 ay) bir zaman, dünya sahnesinin ender rastladigi bir ustalik ve maharetle devletinin mukadderatini sevk ve idare eden Murad Hüdavendigâr, pek çok hayir yeri meydana getirmekle de söhret bulmus bir kimsedir Günümüze kadar gelen vakfiyesi, onun neler yaptigini, hayrat hakkinda neler düsündügünü göstermektedir Onun su tesisleri bu konuda bize bir fikir vermektedir: Bursa'da Çekirge'deki cami, medrese, imâret, misafirhane Bursa hisarinda sarayinin yaninda Hisar Camii, Bilecik ve Yenisehir'de birer cami, yine Yenisehir'de gazi erenlerden Postin pûs Baba için yaptirdigi zâviye Çekirge'de bulunan vakfa, vezir Hayreddin Pasa'yi hem mütevelli hem de nâzir olarak tayin etmistir Keza o, annesi adina Iznik'te de 790 Cemayizelevvel ayi baslari (Mayis 1388) tarihli bir imâret yaptirmistir O, ahiret azigi olarak insa ettigi imâret ve diger tesislerine pek çok arazi vakf etmistir Islâmî gelenege göre tesis edilen vakfiye bize vakiflarinin idaresi hakkinda, kimlerin bu vakiflardan nasil ve ne sekilde istifade edecegini, vakfi bozmaya, haksiz sekilde ondan yararlanmaya kalkanlara nasil muamele edilecegini de açiklamis bulunmaktadir Bilgi edinilmesi bakimindan onun 787 Cemaziyelahir ortalan (Temmuz 1385) tarihini tasiyan vakfiyesinden bazi pasajlari buraya almayi faydali buluyoruz
"Vakf, hibe ve rehin olunmaz, kimse mâlik olamaz Telef ve helâk olmaz Kimse halef olup vâris olamaz Kiyamete kadar devam eder Sebeplerden bir sebeple kimse elini uzatamaz, asli üzere kalir Sartlari üzere devam eder Günlerin geçmesiyle vakif ve vakfiye bozulmaz Allah ve Resûlüne ve ahiret gününe iman edenlerden, Allah'in ve yarattiklarindan melik, kadi, vezir, muhtesibden ve insanlarin tamamindan hiç bir kimse bu vakfi bozamaz Bir kimse onu tahvil ve tebdil ederse günah irtikhab etmis olur Allah'in kitabina ve Resûlünün sünnetine muhalefet eden ve din kardesinin vakfinin fesadina sa'y eden (çalisan) Allah'in gazabina ugrar Onlarin üzerine Allah'in, meleklerin ve bütün insanlarin laneti olsun" Görüldügü gibi bu ifadeler vakfin muhafazasi gayesine yönelik bulunmaktadirlar Bundan baska bir de vakiftaki hizmet ve onlardan yararlanma ile ilgili bilgiler bulunmaktadir ki buna göre hiç kimse imârete inmekten men olunamaz Hizmetçiler, gelenlere güzel bir sekilde hizmet etmek zorundadirlar Hele fakirlere bu hizmeti çok daha iyi yapmalilar Çünkü onlar, kalbi kirik kimselerdir Bu konuda da vakfiyenin kendi ifadesi ile söyle demektedir:
"Imârete, büyüklerden, âlimlerden, seyh ve sâdattan birisi inerse hizmetçi bunlara hizmet eder Bunlarin sanina göre onlara hizmet eder Hayvanlarina da hizmet eder Bu hizmet sadece büyüklere mahsus olmaz Imârete inenlerin tamamina böyle muamele yapilir Hatta fakir ve miskinlere bu yolda hizmet daha evladir Çünkü onlar, kalbi kirik olanlardandir Imâretteki kalislar 3 günü geçerse bu, mütevellinin reyine baglidir"
Sükrullah, gazi ve sehid sultanin yaptirdigi hayirlardan bahs ederken sunlari söyler:
"Bursa'da ahiret için bir yapi yaptilar Hem konuk evi, hem cami, hem medresedir Kimsesizler, yoksullar için paçalardan, tatlilardan, eksilerden daha güzeli olmayan yemeklerin hepsinden verilmesini, konuklarin hayvanlarinin da yemlendirilmesini buyurdu Hatiplere, hafizlara, müderrislere muridlere ve ögrencilere vazife karsiligi akça bagladi O evin karsisinda bir kubbe yapilmasini buyurdu Her gün ayrica otuz hafiz o kubbede güzel sesle Kur'an okuyup hatm etmektedirler Mübarek vücudu o kubbede dinlenmektedir" Gerek bu, gerekse daha önce verilen bilgiler, Sultan Murad'in nasil hayir yaptigini, kurdugu vakiflar vasitasiyla onlarin devamini sagladigi ve insanlara hizmeti bir ahiret azigi olarak kabul ettigini göstermektedir
Sultan Murad, tahta çikinca babasinin sikkelerinde oldugu gibi Selçuk paralarini taklid etmek suretiyle sikke kestirmistir Baslangiçta "kûfi"ye yakin, daha sonra da "nesih" yazisi ile kestirdigi sikkeleri görülür Kûfi hatli olan sikkelerinin bir tarafinda kelime-i sehâdet, etrafinda ilk dört halifenin isimleri ve diger yüzünde de "Murad b Orhan halladallahu mülkehû" ibareleri bulunmaktadir Sonradan kesilen akçalarin bazilarinda kelime-i sehadet ile kendisinin ve babasinin isimleri, bazilarinda da akçanin her iki tarafinda Murad b Orhan yazisi görülmektedir Sultan Murad'in 790 (1388) tarihli bakir sikkesinde kesildigi tarih ve ay bulunmaktadir
Daha önce de kisaca temas edildigi gibi Osmanli Devleti'nin kurulus hamurunda mayasi bulunan teskilâtlardan biri de "ahilik"ti Bu bakimdan ilk Osmanli padisahlari, bu teskilâtin birer mensubu ve hatta reisleri durumunda idiler Bazi vesikalar, Murad Hüdavendigâr'in bu teskilatin reislerinden biri oldugunu göstermektedir Nitekim bu hususta onun Receb 767 (Mart 1366) tarihli olarak Malkara'da Ahi Musa için yaptirmis oldugu zaviye vakfiyesindeki "ahilerden kusandigim kusagi Ahi Musa'ya kendi elimle kusadup Malkara'ya ahi diktim" ifadesi, onun ahi reislerinden biri oldugunu göstermektedir
Vakfiyesinde de görüldügü gibi Sultan Murad, bilgin, talebe, garip ve fakir olan kimselere karsi son derece sefkatle muamele eden bir hükümdardir Hz Peygamber'in soyundan gelen seyyid ve seriflere karsi ise özel bir ilgisi bulunmakta, onlara saygiyi Hz Peygamber'e yapilmis saygi olarak kabul etmektedir Bu sebepledir ki o, ülkesinde bulunan seyyid ve serifleri her türiü vergiden muaf sayan fermanlar isdar etmistir Nitekim, 787 (1385) tarihli bir ferman, onun Seyyid Büzürg Ali'nin evladlarini vergiden muaf saydigini su ifadelerle ortaya koymaktadir:
" Seyyid Büzürg Ali'nin ogullan yaslan ile kapima gelip ettiler Bizim atamiz sizin duaciniz idi Biz fakir kullariniz dahi size duacilariz Biz kullarina bir hüküm sadaka eyle ki sizden sonra gelen bizi ve evladimizi ve kullarinizi ve karaveslerimizi (câriye) incitmeyeler Hem simdiye degin atamiz bir dâne ösür vermedi Ve koyun hakkin vermedi Biz kullarina bir ihsan eyle bizden ve evladimizdan ösürlerin ve koyunlari haklarin kimesne taleb etmeyeler deyicek emr olundu ki, bu sâdâtlarin evladlari, kullari ve karavesleri ve bir damla kanlan deme can ola Onlar, benim her defterimden ihrac olalar Her kim bu hükmü görüp Seyyid Büzürg adini yazanlara teaddi ederse lânet ba'lânet ola Rumeli kadilari ve sancak beyleri ve subasilari ve sipahiler her kanginizin yerinde eker biçerse bir dâne ösürlerin almayasiniz Ben bagisladim canim için olsun Benim devletime duaya mesgul olalar Her kande hatirlari dilerse yürüyeler"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #15
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



SULTAN MURAD'IN SAHSIYETI
Tarihler, Osmanli padisahlari içinde, Murad ismini tasiyanlarin ilki olan Sultan Murad'i, orta boylu, yuvarlak yüzlü, sahin bakisli, koç burunlu, seyrek disli, uzun boyunlu, iri parmakli, sen ve yakisikli bir padisah olarak tasvir ederler
Dahi bir asker ve devlet adami olan Sultan Murad, bütün hareketlerinde belli bir plân çerçevesinde hareket etmis, son anina kadar kabiliyet ve dehasindan bir sey kayb etmemistir Azim ve idare kudreti, iyilik severligi, tebeasina karsi merhametli olusu ve ordusunda inzibatli, verdigi emrin yapilmasini isteyen ve bunlari takib eden bir hükümdardi Bütün tarihler onun bu özelliklerinde birlesirler Nesrî bu konuda sunlari söyler:
"Bu Gazi Murad Han dahi, atasi gibi sahib-i hayr idi Adil ve kâmil, din perver, adalet yayici, âli himmet, kesiru'l-menfaat (menfaat saglamasi çok), fakir dost, garip oksayici, düskünlere yardimci, rey ve tedbir sahibi, pehlivan, cesur ve yigit idi Bütün ömrünü gazaya sarf etmistir Bunun ettigi gazayi Osman'in neslinden hiç bir padisah etmedi Himmet ve cömertlik sahibi idi ki kapisina gelen hiç kimse mahrum gitmezdi"
Sultan Murad'in sahsiyetinin azametinde ve Türk tarihi bakimindan oynadigi rolün ehemmiyetinde, Osmanli tarihçileri oldugu gibi yabanci tarihçiler de mütefiktirler Nitekim, Osmanlilari sevmemekle birlikte Sultan Murad'in vasiflarini ortaya koymaktan da kendini alamayan Gibbons, onun hakkinda su degerlendirmeyi yapar:
"Otuz sene kadar bir müddet Murad, zamaninin hiç bir devlet adami tarafindan üstüne çikilamayan bir kiyâset ile Osmanlilarin mukadderatini sevk ve idare etmistir Fâtih ve Kanunî hakkinda çok sey bildigimiz için Murad, Osmanli sultanlari içinde kendine layik olan yere geçememistir Onun hayati esnasinda meydana gelen inkilablar, bütün tarihin en hayret veren olaylarindan biridir Onun fetihleri 1878'deki Berlin antlasmasina kadar bes asir devam etmistir Kendisinin harb hususundaki cevvaliyet ve gayreti, babasininki gibi idi Fakat babasinin tahayyül ettiginden daha genis bir icraat sahasina yayilmis oldugu için daha müskül vaziyetlere maruz kaldigi halde gevsemedi Emrindeki komutan-valilerin hiç birisi ile arasinda bir anlasmazlik olmadi Rumlara karsi muamelesi, onlarin seciyesini tayinde mükemmel bir feraseti oldugunu gösteriyor Bizans Kilisesi erbabi nazarinda, bir kâfir ve Isa'nin düsmani idiyse de, onlara Papalardan daha iyi muamele etmekle teveccüh ve muhabbetlerini kazanmistir Hem irkî, hem de dinî mahiyette olan temsil mes'elesinde kazandigi tam muvaffakiyetin en parlak delilini görmek için Ortodoks Patriginin 1385'te Papa VI Urben'e yazdigi mektuptan daha iyi bir vesika olamaz Bunda Patrik, Sultan Murad'in kiliseye hareketlerinde tam bir serbestî verdigini söyler" dedikten sonra "Osman, etrafina bir irk toplamistir Orhan bir devlet kurmustur Imparatorlugu kuran ise Murad olmustur" der
Bizansli tarihçi Chalcondyle ise onun hakkinda sunlari söyler:
"Murad, hayatinda pek çok tehlikeler atlatmis ve pek çok hayir isleri görmüstür Rumeli ve Anadolu'da 37'den fazla büyük ve mesakkatli harbi idare ederek hepsinden galip ve muzaffer olarak ayrilmistir Düsmana muharebe meydanini biraktigi ve arka çevirdigi asla görülmemistir Isleri güzel bir sekilde tanzim ile, münasib vakti geldiginde menfaatlerini koruyup yerine getirmekte mahirdi Muharebede çok cesurdu Sasirip telas göstermezdi Askerini istirahat ettirdigi zaman kendisi av ile vakit geçirir, dinlenmek nedir bilmezdi Gençliginde oldugu gibi ihtiyarliginda da çaliskan, enerjik ve sertti Her seyden önce iyice düsünür, maksat ve meramina ermek için hiç bir seyi ihmal etmez ve unutmazdi Kendisine boyun egip itaat eden bütün milletlere ve sarayindaki efrada yumusaklikla muamele ederdi Yeri geldigi ve gerektigi zaman mükâfatlandirmaktan geri kalmazdi Herkesi adi ile çagirmak adeti idi Harbe girilecegi zaman askerini münasib nutuklarla cesaretlendirir, yapilan en küçük hataya tekrar etmemesi için göz yummadan müsebbibini cezalandirirdi Verdigi sözü tutan hükümdarlardandi Aleyhinde dolaplar döndürmek isteyenler elinden kurtulamazlardi"
Hammer, Sultan Murad'in dahiyâne denilebilecek faaliyetlerini belirttikten sonra "adaleti ve gerektiginde siddeti cihetiyle halki, kendisini hem sever hem de korkardi Ser'î kanunlari itina ile muhafaza eylediginden, kurmakta oldugu devlete, o kanunlari te'kid ve te'yid edecek gayretlerin hiç birinde kusur etmezdi" der
Kaynak: Osmanli tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.