Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
açıklaması, istiklal, marşı

İstiklal Marşı Ve Açıklaması

Eski 09-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İstiklal Marşı Ve Açıklaması








İstiklal Marşı ve Açıklaması
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak

İstiklal Marşı’nın yazıldığı dönemde Türk ordusu düşmanla savaş hâlindedir Bu yüzden ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, şiirine “Korkma…” kelimesiyle başlar Bu, bir sesleniştir Şair, Türk milletine sesleniyor

İki türlü korku vardır: Adi korku ve asil korku İlk korkuda ödleklik anlamı vardır Ancak, korkmak her zaman ödü patlamak anlamında değildir Çoğu zaman da asil bir duygudur, insanî bir endişedir İnsanların kaybetmeyi göze alamayacakları değerleri vardır Mesela, milletin başına bir şey gelir diye korkmak, istiklalin kaybedileceğinden endişe etmek, asil bir korkunun ifadesidir

Şairin “Korkma…” diye seslenmesi, asil bir endişenin, kaygının ifadesidir Milletimiz istiklalini kaybetme korkusu içindedir Şair, milletin endişe etmemesi gerektiğini; çünkü istiklalin kaybedilmeyeceğini söylüyor

Birinci dizedeki şafak, güneş battıktan sonraki alaca karanlık zamanı anlatır Şafağın bir anlamı da güneş doğmadan önceki alaca karanlıktır İstiklal Marşı, sembolik olarak, iki şafak arasını anlatır Akşamın şafağı Millî Mücadele’nin başlangıcı, sabahın şafağı ise bitişidir Akşamın şafağından korkulur; çünkü arkasında karanlık bir gece vardır Ancak, her gecenin bir sabahı olduğuna göre, içinde bulunulan karanlığın uzun süreceğini sanarak korkuya kapılmamalıdır Biraz sonra şafak sökecek ve karanlık son bulacaktır Bu benzetme şairin, Türk milletinin, bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını ortaya koyar

Birinci dizede yüzmek, dalgalanmak manasındadır Şafağın rengi kırmızıdır Al sancak ise Türk milletinin sembolüdür Türk bayrağının al rengi şairde bir alev izlenimi uyandırmıştır Bu alev “sönmez” Zira onun çıktığı kaynak, her Türk ailesinin evinde yanan ocaktır

Ocak, ateşin yandığı yerdir; sonradan ev anlamını kazanmıştır Ocakta ateşin yanıyor olması canlılığa işarettir Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır; milletimiz istiklalini kaybetmeyecektir Yeter ki o ocak tütmeye devam etsin Şair bu benzetmeyle “bayrak” ile “millet” arasındaki bağlantıyı ifade ediyor İkinci dize, aynı zamanda, “Son fert olarak kalsan bile bayrağı indirtmemek için, istiklali kaybetmemek için mücadele edeceksin” demektir

Üçüncü dizede şair bayrağımızdaki yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı gibi, “Türk milletinin yıldızı” olan bayrağa da kimse el süremez Ayrıca; yıldız, beyazdır ve gece parlar Millî Mücadele gece ise bayrağımızın yıldızı o gecede parlayacaktır Yıldızın parlaması bir ışıktır Işık, karanlıkta ümidi ifade eder

Yıldız kelimesi aynı zamanda kader, talih manalarına da gelir Bayrak milletin kaderini, talihini temsil eder O parlıyorsa, millet de aydınlık günlerini yaşamaktadır Onun sonu, milletin sonudur Şair üçüncü dizeyle Türk milletinin ve istiklalimizin sembolü bayrağımızın kesin olarak sonsuza kadar yaşayacağını ve dalgalanacağını belirtir Bundan zerre kadar şüphesi yoktur Şairin bu hayallerle belirtmek istediği Türk milletinin ölmezliği fikridir O, ordu ve millete “Korkma…” derken böyle bir inanca dayanır Millî Mücadele’nin zafere ulaşması işte bu sarsılmaz imanın sonucudur

Dördüncü dizede muhteşem bir bencillik ve sahiplenme duygusu vardır Buradaki bencillik gereklidir Çünkü, bencilce muhafaza etmek zorunda olduğumuz değerlerimiz vardır Bayrağımızı ve istiklalimizi işte böyle bir bencillikle muhafaza etmeliyiz


Çatma kurban olayım çehreni, ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin, istiklâl!


Şair hilale, yani Türk bayrağına hitap ediyor Edebiyatımızda sevgilinin kaşı hilale benzetilir Bayrak nazlı bir sevgili gibi kabul ediliyor Bayrak sevgilinin yüzüdür, hilal ise kaşı Bayrak, bütün bir milletin sevgilisidir Çehre, yüz demektir ve kullanımı yerindedir Çünkü, yaratılmışlar içinde ruh hâli çehresine yansıyan tek varlık insandır

Sevgilinin kaşlarını çatışı nasıl âşığı elemlere sürüklerse istiklalin tehlikede olması da milleti elemlere sürükler Çehresi çatık olan aslında millettir Milletin çehresi istiklal tehlikede olduğu için çatıktır Şair, milletin istiklalini kaybetmemesi için canını vereceğini söylüyor

İkinci dizede şair, ırkının kahraman olduğunu belirterek milletiyle ve milliyetiyle övünüyor Vatanın timsali olan sevgiliye (hilale) gülmesi için yalvarır Bayrağın kahraman ırkımıza gülmesi demek, istiklalin kaybedilmemesi demektir Bayrak gülmediği, yani istiklal tehlikede olduğu için şiddet ve celâl vardır Bayrak kahraman Türk ırkına gülmediği takdirde, bu millet onun uğruna döktüğü kanları kendisine helâl etmeyecektir; çünkü bayrak, rengini bu al kanlardan almıştır Dolayısıyla Türk milletine borçludur

Son dizede “Hak” kelimesi iki manada kullanılmıştır Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir Müslüman olan Türkler ona taparlar Hak kelimesinin diğer manası adaletle ilgilidir Hak aynı zamanda yapılan bir iş, fedakârlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır Şair bu beyitte istiklal kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet kurmaktadır Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklale hak kazanırlar Hakk’a tapan bu millet istiklali hak etmiştir


Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım


Bu kıtada “hürriyet” kavramı söz konusudur Burada şair “ben” kelimesini kullanmakla beraber kastolunan Türk milletidir Şair, burada Tür milletini konuşturmaktadır Ezel, öncesi olmayan zamandır Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşamaya alışmıştır Ona zincir vurulamaz

Zincir vurmak, esir etmek manasındadır Bizi esir etmek isteyenler çılgın olarak nitelendiriliyor Ayrıca, Batılılar Kuva-yı Milliyeciler için “çılgın” kelimesini kullanıyorlar Çünkü, istiklal mücadelemizin başarıya ulaşmasını mümkün görmüyorlar Şair, asıl çılgının onlar olduğunu demeye getiriyor Asıl onlar olmayacak işe giriştikleri için, ezelden beri hür yaşamış Türk milletine zincir vurmak istedikleri için çılgındırlar

Üçüncü dizede Millî Mücadele bir sele benzetiliyor Fizik kurallarına göre suyu sıkıştırmak ve esir etmek mümkün değildir Sıkıştırılamadığı için bent yapılır O durumda da su, bendi ya yıkar ya da üstünden aşar Bent esaret anl*****; kükremiş sel gibi olmak da esareti kabul etmemek anl***** gelir

Ezelden beri hür yaşamış Türk milleti, esir edilmek istendiği takdirde kükremiş sel gibi, bendini çiğneyerek aşacaktır Dağları yırtacak, okyanuslara sığmayarak taşacaktır Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır Hür yaşamak Türk milletinin karakteristik bir özelliğidir


Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var

Ulusun, korkma, nasıl böyle bir îmânı boğar,

“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?


Bu kıtada savaşan iki taraf, Türk milleti ile Batı dünyası karşılaştırılmaktadır Garp (Batı) çelik zırhlarını kuşanmış, silahlarına güvenerek Türkiye’ye saldırmıştır Düşmanın bu maddî üstünlüğüne karşın Türk’ün sarsılmayan imanı vardır İman, insanın taşıdığı manevi inançların bütünüdür Batı’nın çelik zırhlı duvarları varsa Mehmetçiğin de iman dolu göğsü vardır İnsanı üstün kılan maddî güç değil, imanıdır Ordular ne kadar gelişmiş savaş aletleriyle donatılmış olurlarsa olsunlar eğer güçlü bir imana sahip değillerse başarılı olmaları mümkün değildir

Serhat, sınır boyu demektir Sınırları askerler korur İman dolu göğüsleriyle askerlerimiz çelik zırhlı duvarların karşısında duruyorlar

Canavar, can alıcı mahlûktur Tek dişi kalmış canavarlar daha vahşîdir İhtiyarlığı sembolize eder

Dördüncü dizede medeniyet, canavara benzetilmiştir Saldırgan medeniyet, can çekişmekte olan ve can havliyle son saldırışlarını yapan, tek dişi kalmış bir canavarı andırır Tek dişi kalmış demesinin sebebi, dehşet verici gözükmesine rağmen eski gücünü kaybetmiş ve ölmek üzere olmasından kaynaklanır Burada bütün vahşîliğine rağmen, kendisini medenî diye tanıtan Batı dünyasıyla bir alay da vardır

Şair medeniyete karşı değildir O, medeniyet adı altında yapılan vahşete ve zulme karşıdır Anadolu’yu işgal edenler, işgallerini haklı gösterebilmek için Batı Anadolu’da barbar Türkler olduğunu ve onları medenîleştirmek için geldiklerini söylüyorlar İşte şair bu tür medeniyetin düşmanıdır

Üçüncü dizede “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak, varsın ulusun, onda artık korkulacak bir taraf kalmamıştır” deniyor Burada millete ümit ve cesaret aşılanmaktadır Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın, ne kadar ulursa ulusun, sonunun geldiği; bu canavarın Mehmetçiğin göğsündeki imanı boğmaya gücünün yetmeyeceği söyleniyor Bu nedenle -yine “korkma” kelimesiyle- o canavarın ulumasından endişe edilmemesi gerektiği belirtiliyor


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın;

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın;

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın


Şairin “arkadaş” diye hitap ettiği düşmanla savaşan askerimizdir Türk yurdunu işgal hareketi hayâsız bir akın, işgale gelenler ise alçak olarak nitelendiriliyor Şair, Türk askerinden yurdumuza alçakları uğratmamasını, bu hayâsız akını, göğsünü siper ederek durdurmasını istiyor; çünkü alçakları durdurmanın tek yolu, Mehmetçiğin iman dolu göğsünü siper etmesidir

Son iki dizede imanın karşılığı olan “zafer” müjdelenir Allah, kitabında inananlara zafer vadetmiştir Zaferin yakınlığı inananların gayretine ve kahramanlığına bağlıdır Şair geleceğe büyük bir inançla bakarak zaferin çok yakın olduğunu belirtiyor


Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı!

Sen şehîd oğlusun, incitme yazıktır atanı:

Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı


Bu kıtada “vatan” söz konusu ediliyor Dış görünüşü bakımından vatan bir toprak parçasıdır Fakat bu toprak parçası, milletin tarih ve hayatına sımsıkı bağlıdır Onu kutsal kılan maddî yönü değil, millet ve tarih ile olan münasebetidir Bu vatan, binlerce şehit tarafından kazanılmış ve korunmuştur Bundan dolayı, ona bakarken toprağı değil, onda gömülü olan şehitleri görmelidir

Toprağın altında kefensiz yatanlar, şehitlerdir Şehitler kefensiz gömülürler Toprağı vatan yapan, şehitlerin kanıdır Vatan toprağının her karışında şehitlerimiz yatmaktadır

Şair, cennet vatanımızın dünyalara değişilemeyeceğini söylüyor Eğer her karışında binlerce şehidin yattığı bu topraklar üzerinde düşman gezerse o zaman atalarımız incinecektir “Şehit oğlu” sözüyle vatan uğrunda canlar veren bir ecdada sahip olduğumuz anlatılmak isteniyor Uğrunda canlar verilen vatanımıza sahip çıkmak ve onu muhafaza etmek, şehitlerin (atalarımızın) hatırasına olan saygının gereğidirforumsinsinet

Cennet, inanan insanların gideceği yerdir Her Müslüman cennete gitmek ister Dünya, cennete değişilmez Vatan, cennete benzetilmiştir Bu nedenle değişilmezdir


Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ,

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ


Bu kıtada da “vatan” söz konusu edilmiştir Bu cennet vatanın uğruna feda olmayacak kimsenin olmadığı söyleniyor İnancımıza göre şehitler cennete giderler Bağrında bu kadar çok şehit barındıran toprağın cennetten farkı yoktur Çünkü, toprak sıkılsa şehitler fışkıracak kadar şehit verilmiştir

Vatanını seven bir insan için en büyük yoksulluk, vatandan uzak kalmaktır Şair, vatanın candan ve sevgiliden daha üstün bir değer taşıdığına inanıyor Allah’tan tek istediği vatanından ayrı düşmemektir Bunun için canını, cananını kaybetmeyi göze alıyor Her şeyini kaybetse bile vatan toprağında yatmak onun için yetecektir İnsan, böyle bir inanca sahip olmazsa vatanı için ölümü göze alamaz


Rûhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli

Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli –

Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli


Şair ve vatanları uğrunda çarpışarak hayatlarını veren Mehmetçiklerin, hatta Millî Mücadele’ye katılanların dilekleri, kendileri öldükten sonra da aynıdır Şairin bir Müslüman olarak Allah’tan tek isteği, mabedine yabancı elinin değmemesi ve dinin temeli olan kıymetlere şahadet eden ezanların yurdun üzerinde ebedî olarak işitilmesidir Yani, vatanımızın sonsuza kadar hür olmasını istiyor Mabet, ibadet edilen yer demektir

Üçüncü dizedeki “şehadet” kelimesi şahitlik manasına geldiği gibi ezanda geçen “Eşhedü en lâ ilâhe illallah”, “Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah” cümlelerine karşılı gelir Bunlardan birincisi “Şüphesiz bilirim, bildiririm Allah’tan başka tapacak yoktur”, ikincisi “Şüphesiz bilirim, bildiririm Muhammed Allah’ın elçisidir” manalarına gelir Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için kelime-i şehadet denilen bu cümleleri tekrarlaması ve bunlara inanması lazımdır Müslüman ülkelerde günde beş vakit okunan ezan ile İslamiyet’in temelini oluşturan bu cümleler tekrarlanır


O zaman vecd ile bin secde eder -varsa - taşım

Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım!


Şair, önceki kıtada ruhunun Allah’tan tek isteğinin mabedine yabancı elinin değmemesi ve şehadetleri dinin temeli olan ezanların yurdumuzun üstünde sonsuza kadar işitilmesi olduğunu söylemişti Bu kıtada ise emeli gerçekleştiği takdirde ne kadar sevineceğini anlatıyor Şair -önceki kıtada olduğu gibi- burada da şehitler adına konuşuyor

Emeline kavuştuğu takdirde şehidin eğer varsa mezar taşı coşkuyla Cenab-ı Hakk’a bin secde edecektir Yaralarından kanlı yaşlar aka aka, her şeyden soyunmuş bir ruh gibi naaşı yerden fışkıracaktır Ve o zaman başı yükselerek belki de arşa değecektir Arş, göğün en yukarısıdır Tüm bunlar emele ulaşmanın sevinciyle olacaktır

Şair dokuz kıta boyunca, inancını bir an olsun kaybetmeden, bir an bile ümitsizliğe düşmeden, derece derece zaferi yakalar Artık bayrak ve millet istiklale kavuşmuştur


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl!

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!


Bu kıtada artık istiklal kazanılmış olarak düşünülüyor Birinci kıtadaki “şafak” kelimesi, güneş battıktan sonraki alaca karanlığı ifade ediyordu Bu kıtadaki “şafak” ise güneş doğmadan önceki alaca karanlığı ifade eder Bu vakit gündüzün, aydınlığın özetle zaferin müjdecisidir

Birinci kıtadaki “nazlı hilal”, son kıtada “şanlı hilal”e dönmüştür Yeni, aydınlık ve hür ufuklar, şanlı hilalin dalgalanışıyla süslenecektir Bayrak artık şafaklar gibi şanlı, dalgalanacaktır İstiklal kazanıldığı için bayrak uğruna dökülen bütün kanlar ona helaldirforumsinsinet Zira bundan sonra sonsuza kadar bayrağa ve Türk milletine yok olma, yere düşme, yeryüzünden silinme şeklinde bir tehlike yoktur Türk bayrağı ezelden beri hür yaşamıştır, bundan sonra da hür yaşamak hakkıdır Hakk’a tapan Türk milleti de istiklali hak etmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.