Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
büyük, gizem

Yedi Büyük Gizem

Eski 11-01-2008   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Yedi Büyük Gizem



Yaşama zemin hazırlayan olumlu koşullar nasıl bir araya gelmiş olabilir?

Güneş sistemine şöyle bir baktığımız zaman sekiz gezegenin de kozmosun farklı kısımlarından gelip sistemi oluşturduğunu düşünebilirsiniz Oysa hepsi, 45 milyar yıl önce güneşi çevreleyen aynı gaz bulutundan oluşmuşlardır Kütleçekimi, gaz bulutunu tam ortasında güneş yer alacak şekilde bir araya getirirken, toz tanecikleri çarpışarak birbirlerine yapıştılar Dolayısıyla taneciklerin boyutları büyüdüğü için daha geniş kütleçekimsel alanlar oluşturdular Bu kümeler de daha sonra birbirine çarpıp birleşerek bugün bildiğimiz gezegenleri oluşturdular
Güneş sistemimizin öyküsü kabaca böyle Ancak Dünya’nın erken evrelerinde ne olup bittiği konusunda ayrıntılara girersek, ortaya kocaman bir soru işareti çıkıyor Bu sorunu yanıtlamak çok önemli, çünkü bu şekilde Yeryüzü’nün canlı yaşama nasıl olup da bu kadar uygun hale geldiğini anlayabiliriz Dünya’nın güneşte olan uzaklığı bu bağlamda çok önemli bir gelişme, çünkü Yeryüzü’nün bu mesafeden yaşam için uygun ısı ve ışığı sağladığını biliyoruz Karbon, hidrojen, nitrojen, fosfor ve sülfür gibi canlı yaşamın temel taşlarını oluşturan, eşi benzeri bulunmayan karışım ve su yaşamın diğer vazgeçilmezleri Bunlar olmasaydı ve gezegenin yüzeyinde sıvı su bulunmasaydı bugün bildiğimiz şekilde yaşam hiçbir zaman evrilmezdi
Kimyasal açıdan Yeryüzü yaşama uygunluk açısından komşularından daha şanslı konumda Peki bu şanslılık hali nasıl olmuş olabilir?
Bildiğimiz tek şey bulutun içindeki farklı elementlerin farklı sıcaklıklarda yoğunlaşmış olması Bu süreçte de güneşe olan mesafenin kritik bir rol oynadığını biliyoruz Ancak bu ilk aşamadan sonra neler olup bittiğini tam olarak bilemiyoruz Çünkü Yeryüzü’ndeki kayalar çok kereler sıkıştırılmış, erimiş ve aşınmış olduğu için nasıl oluştuklarıyla ilgili herhangi bir ipucu içermemektedirler Ve güneş sistemindeki gezegenlerin pek çoğuna ulaşmamız mümkün olmadığı için meteoritler ile yetinmek zorunda kalıyoruz Bunlar gezegenlerle aynı dönemde oluşmuş oldukları halde bugüne dek çok fazla değişim geçirmediklerinden, çok değerli bilgi kaynaklarıdır Ne var ki bunları incelemek için de dünyaya düşmelerini beklemek zorundayız
Kondrit denilen meteorit sınıfı yapısal açıdan Yeryüzü ile büyük bir benzerlik taşır Bu da ikisinin de aynı malzemeden yapılmış olduğu sonucunu ortaya çıkartır Oysa ikisinin arasında çok belirgin olmasa da bazı farklılıklar vardır Örneğin kondrit meteoritlerindeki oksijen izotop karışımı Yeryüzü’nde bulunanlara benzemez Bugüne dek kimse bunun nedenini bilemese de, bu göz ardı edilemeyecek bir gizemdir, çünkü oksijen, Dünya’nın kabuğunda bulunan en yaygın elementtir ve kütlesinin yarısını oluşturur
Bir diğer bilinmeyen de Dünya’daki yaşamı besleyen su kaynaklarının nasıl ve nereden geldiği ile ilgilidir Güneşe çok yakın olduğu için suyun gaz bulutundan yoğunlaşmış olması olası görülmüyor Dünya’nın oluşumu sırasında az miktarda su oluşmuş olsa bile, bunun Ay’ın oluşumuna yol açan devasa çarpışma sırasında buharlaşmış olması çok büyük bir olasılıktır En yaygın açıklama suyun Dünya’ya kuyruklu yıldız aracılığı ile daha sonra taşınmış olmasıdır Bu kuyruklu yıldızların güneş sisteminin dışından gelerek, “Geç Ağır Bombardıman” dönemi olarak adlandırılan dönemde Dünya’ya düştüğü ileri sürülüyor Bu yalnızca bir varsayım Suyun nereden geldiği ile ilgili net bir bilgi henüz söz konusu değil
Açıkça gezegenlerin nasıl oluştuğuna ilişkin yeni görüşlere ihtiyacımız var Bu yılın sonlarına doğru uzaya gönderilecek olan Avrupa Uzay Ajansı’na ait Herschel Uzay Teleskopu bir takım soruları yanıtlayabilir

2) Dünya’nın ‘Karanlık Çağları’nda neler olmuş
olabilir?

Bundan 453 milyar yıl önce bebek Dünya, güneşin çevresindeki yörüngede yerini alırken bir felakete maruz kaldı Genç gezegenimiz Mars büyüklüğünde bir cisimden büyük bir darbe yedi Çarpışmanın meydana getirdiği toz duman, Dünya’dan bir parçanın kopmasına ve böylece Ay’ın oluşmasına yol açtı Çarpışmanın ürettiği ısı Dünya’nın üst katmanlarını eritti Sonuçta Dünya’nın ilk 500 milyon yılı –Hadean Dönemi denilen Dünya’nın Karanlık Çağı- arkasında hiçbir iz bırakmadan kayıtlardan silinmiş oldu
Güneş sistemini için “Sıfır Zaman” 4567 milyar yıl öncesine kadar gider 455 milyar yıl önce Yeryüzü’nün %65’i oluşmuştu Daha sonra 20 milyon yılın sonunda kendi yolunda ilerleyen bir cisim, Dünya’ya çarparak atmosfere buhar halında silikonların saçılmasına neden oldu Bunlar yoğunlaşarak lava yağmurları şeklinde Yeryüzü’ne düştü ve ortaya erimiş kayalardan oluşan bir deniz çıktı Dünya çekirdeğine kadar eridi ve katı bir kabuk oluşturma süreci yeniden başladı
Dünya’nın kabuğu bugün 36 milyar yaşındaki kayalardan oluşuyor Dolayısıyla cehennemi Hadean Dönemi’nden arta kalanlar yer kabuğunda çok ince bir tabaka oluşturmuş olabilir Geride kalan eski kayaların büyük bir bölümü –kabuğun milyonda bir parçası- ısı ve basınca bağlı olarak değişim geçirmesine karşın, zirkon denilen minik kristaller bize o dönem ile ilgili az da olsa bilgi veriyor
Batı Avustralya’nın Jack Hills bölgesinde bulunan kayalarda bulunan zirkonlar Dünya’nın en yaşlı mineralleridir Bunlar sıra dışı bir dayanıklılığa sahip olan zirkonyum silikat kristallerinden oluşur ve yüksek oranda uranyum içerir Çok genç kayaların içinde bulunmalarına karşın pek çok zirkonun 4 milyar yıldan daha yaşlı olduğu biliniyor
Zirkonlar, eriyik halindeki Yeryüzü soğuduğu zaman neler olduğuna ilişkin pek fazla bilgi vermese de içerdikleri oksijen dolayısıyla su içinde oluştukları anlaşılıyor Bu da Dünya denizlerinin 4 milyar yıldır var oldukları anlamına geliyor Bu da yeni soruların ortaya çıkmasına yol açıyor: Denizlerin katı, su geçirmez yüzeylerin üzerinde oluşmuş olması gerekir Bu durumda Dünya’nın kabuğu neye benziyor olabilirdi? Bugüne dek bu sorunun kesin yanıtı bilinmiyor Belki de Hadean Kabuğu ile ilgili en belirgin gözlem, bu kabuğun artık var olmadığıdır Bu moral bozucu bir çıkarım olmakla birlikte bazı ipuçlarını da beraberinde getiriyor O dönemlerde levha tektoniği hareketleri daha hızlı ve şiddetliydi
Hadean Dönemi ile ilgili bilgi edinebileceğimiz iki yol daha var Yeryüzü’nde eski mineral ve kaya arayışları, her gün biraz daha gelişen mikro analizlerle birleştirildiği zaman, Yeryüzü’nün ikinci kez oluşumunda neye benzediğine ilişkin bazı ipuçları verebilir
İkinci yol Ay ve Mars’tan getirilen minerallerin incelenmesidir Bu da Dünya’nın çarpışmadan önce neye benzediğine ışık tutabilir

3) Yaşam nasıl oluşmuş
olabilir?

Yaşamın Yeryüzü’ne bir meteorit ile gelmiş olması gibi uzak bir olasılığı bir kenara bırakırsak, yaşamın gezegenin bebeklik döneminde var olan fiziksel ve kimyasal koşullardan kaynaklanmış olabileceğini varsayabiliriz Bu koşulların neye benzediğini ortaya çıkartmak çok zordur, çünkü bugün üzerinde yaşadığımız Dünya’da o zamanlardan geriye yok denecek kadar az iz kaldığını söyleyebiliriz
Bugüne dek yaşam ile ilgili kanıtlar 38 milyar yaşındaki kayalardan elde edilebiliyordu 1990’lı yıllarda Batı Grönland’da keşfedilen bu kayalarda ağır karbon izotopu yoğunluğu inanılmayacak kadar düşüktü Bunun mikro organizmaların faaliyette bulunmasından kaynaklandığı düşünüldü, çünkü hafif izotoplar hücre duvarlarından daha kolay geçebildiği için mikropların bulunduğu bölgelerde birikim yapıyor olabilirdi
Bu kayaların, Ay’ı oluşturan çarpışmadan sonra Dünya’nın kendi kendini yenilemeye çalıştığı dönemde oluştuğu düşünülüyor Primordiyal (başlangıçtan beri var olan) denizlerin ve kıtaların oluşumu gezegene arada sırada çarpan büyük asteroidler tarafından kesintiye uğruyordu Darwin yaşamın “ılık, küçük bir gölde” meydana geldiğini varsayıyordu Aslında bu sıcak ve tuzlu bir kazan gibi bir şeydi
Bu, şu anda yaşadığımız çevreden çok farklı bir ortamdı Veya böyle olduğu tahmin ediliyor Yaşamın yeşermeye başladığı koşullara ilişkin en ufak bir iz kalmadığına göre her şey varsayımlar üzerine inşa ediliyor Belki de yaşamın ortaya çıkışı o kadar küçük bir ölçekte meydana gelmiş olabilir ki, bu ölçeği gözden kaçırmış olmamıza şaşırmamak gerekir
Erken Dünya’nın koşullarının benzerlerine hâlâ sahibiz Bu koşullar deniz tabanındaki hidrotermal delikleri çevreleyen ortamlarda oluşur Jeotermal faaliyetler, bu deliklerden kaynayan su gayzerlerini okyanuslara boşaltır Bu bölgelerde bol miktarda mikro organizmalar yaşar İnanılmayacak kadar ilkel metabolizmalara sahip olan bu mikro organizmalar, enerji ihtiyaçları için güneş ışığına bağımlı değildirler Hidrotermal deliklerin yaşamın köklerini barındırıp barındırmadığı veya erken dönemdeki yaşamın bir sığınağı olup olmadığı henüz bilinmiyor
Diğer bir sorun da, cansız kimyasalların bir araya gelerek yaşayan organizmaları nasıl dönüştüğünü anlamakta yaşanıyor Bu noktada tavuk-ve-yumurta çelişkisi ile karşı karşıya kalıyoruz DNA’nın yoluna devam etmesi için proteinlere ihtiyacı vardır Oysa bu proteinlerin yapı taşlarını DNA’lar oluşturur Öyleyse acaba hangisi daha erken bir tarihte dünyaya gelmiş olabilir? Bunun en olası yanıtı, basit kimyasal elementler arasındaki bir dizi reaksiyon üzerinden ikisinin de aynı anda evrilmiş olmasıdır Bu kadar karmaşık bir süreçte, erken organizmaların kimyasal durumdan canlı yaşama nasıl geçtiğini çözmek gerçekten çok zordur
Jeologlar bunun yanıtını Mars’ta arıyor Burada kanıtları ortadan kaldıracak tektonik hareketler yaşanmadı Ayrıca bu gezegen Dünya’dakilere eşit yaşta tortul kayalara sahip Bu kayalar, Dünya’daki benzerlerinden farklı olarak, yaşam daha ortaya çıkmadan önceki kimyasal süreçlerin izini içlerinde barındırıyor olabilir Bunu anlamak çok uzun vadeli bir hedef, ancak bu kayalarda yaşamın köklerinin izinin bulunması ve hâttâ bunların Kızıl Gezegen’in bir yerlerinde olgunlaşmayı bekliyor olmaları da çok büyük bir olasılık

4) Dünya hangi süreçlerden geçip, levha tektoniğine sahip oldu?

Levha tektoniği olmasaydı bugün dünyamız çok farklı bir yer olacaktı Dünya kabuğunun sürekli olarak hareket etmesi sayesinde istikrarlı bir iklime, mineral ve petrol kaynaklarına sahibiz Ayrıca okyanuslar da, levha tektoniğine bağlı olarak, yaşamın sürdürülmesini sağlayan kimyasal dengeyi koruyor Hâttâ levha tektoniğinin birkaç yüz milyon yılda bir evrime yeni bir ivme kazandırdığı düşünülüyor
Dünya, levha tektoniğine sahip olduğunu bildiğimiz tek gezegen Dünya’nın böyle bir özelliğe sahip olmasının nedenleri ne olabilir? Modellere göre levha tektoniğinin bir gezegen üzerinde sorun yaratmadan var olabilmesi için gezegenin doğru boyutta olması gerekir Eğer çok küçük olsaydı litosferi –kabuğun katı kısmı- çok kalın olabilirdi Çok büyük olsaydı güçlü kütleçekim alanı, levhaları sıkıştıracak, birbirlerine çok sıkı bağlanmalarına yol açacaktı Koşulların da tam olarak uygun olması da gerekiyordu Gezegeni oluşturan kayalar ne çok sıcak, ne çok soğuk, ne çok yaş, ne de çok kuru olmalıydı
Ne var ki bu koşullar karşılanmış olsaydı bile, litosferin bir şekilde kırılması ve bir parçanın diğer parçanın altına doğru dalması gerekiyordu Bugün biz bu sürece dalma-batma diyoruz Pek çok deniz havzasının kenarında, soğuk ve yoğun okyanus tabanı, yoğunluğu daha az olan karasal kabuğun altına dalar ve mantonun içine doğru batar
Ancak genç Dünya bugünkünden daha sıcak bir iklime sahipti Sert fakat kolayca kırılabilir bir dış kabuğa sahip olacağı yerde, ilk çatlakların oluşmuş olduğu daha yapışkan/esnek bir kabuğu vardı Bugüne kadar yapılmış olan sayısız bilgisayar modeli, kabuktaki kırıkların aynı anda nasıl oluştuğunu sanal olarak göstermeye çalıştıysa da başarılı sonuçlar alındığı söylenemez
Sıcak mantodan dışarı çıkmak isteyen erimiş mineraller ilk deliği açmış olabilir Veya bir asteroid veya kuyrukluyıldız çarpması tetikleyici bir rol oynamış olabilir Bu çarpışma, levhaların hareketini yaratan zincirleme olayların tetikleyicisi olabilir
Bir diğer bilinmeyen ise bu olayın ne zaman başladığı ile ilgilidir Bu konuda okyanusal kabuk çok az bilgi içerir, çünkü bunlar o kadar eski değildir Yine de dalma-batma olayından bir şekilde paçayı kurtarmış olan okyanusal kabukları var ve bunlar bazı ipuçları içeriyor “Ofiyolit-Ophiolite”ler eski okyanusal kabuğundan arta kalan küçük parçalardır Bunlar, dalma-batma zonundaki kabuğun altına itileceklerine, dalma-batma bölgelerindeki kıtasal kabuğun üzerine doğru itilmişlerdir Son yapılan bir çalışmada Grönland’da ofiyolit olduğu sanılan parça örnekleri bulundu Bunların 38 milyar yaşında olduğu sanılıyor Böylece levha tektoniğinin 38 milyar yıl önce var olduğu anlaşılmış oluyor
Levha tektoniğinin tam olarak ne zaman başladığı bilinmese de, o tarihten sonra gezegenimizin yüzeyinin çeşitli kereler yeniden şekillendiği biliniyor Bu süreç, suyu, karbonu ve nitrojeni yeniden dönüşüm sürecine sokarak yaşam için ideal bir ortam oluşturdu Ayrıca Dünya’da bulunan petrolün, gazın ve mineral kaynaklarının pek çoğu yaratılmış oldu Atmosfere karbon dioksit püsküren yanardağlar ve birbirine sürtünen tektonik levhalar birlikte iklimi yaşanabilir bir hale getirdiler
Levha hareketleri ayrıca okyanusların açılıp kapanmasına, dağların yükselip alçalmasına, kıtaların yakınlaşıp uzaklaşmasına da yol açar Her 500 ve 700 yılda bir levha tektoniği kıtaları bir araya getirerek, süper kıtaları oluşturur En sonuncusu 250 milyon yıl önce oluşan Pangaea idi ve 250 milyon yıl içinde kıtaların yeniden birbiri ile birleşeceği düşünülüyor
Bu süper kıtalar birbirinden koptuğu zaman, kıtalar oluşup, sığ denizler ortaya çıkarken, evrimin ivmesi artar ve ortaya sayısız yeni tür çıkar ve yeni bölgelerine uyum sağlarlar
Zaman içinde Dünya soğurken mantodaki konveksiyon akımları levhaları itemeyecek kadar zayıflayacak Bugün kimse levha tektoniğinin hareketliliğini daha ne kadar sürdüreceğini bilmiyor Levha tektoniği, gezegenimizin güneş tarafından yok edilmesinden önce de durabilir Ancak bu konuda kaygılanmaya gerek yok Kaldı ki levha tektoniği yeniden hareketlendiği zaman insanlar, gezegen tarihinin tozlu sayfalarında kalmış olacak

5) Dünya’nın merkezinde ne var?

Bu sorunun yatı tek kelimedir: Demir Ancak öykü bu kadar basit değildir Dünya’nın çekirdeğinin nasıl olduğu ve nasıl oluştuğu konusunda bilinmesi gereken çok şey var

Çekirdek 2890 kilometre derinlikte başlar ve iki tabakadan oluşur Biri çekirdeğin dışındaki erimiş demir ve diğeri ise içindeki katı çekirdektir Bu katı çekirdek nikel ve demirden oluşur; boyutları Ay kadardır
Ne var ki bu hep böyle değildi İlk başta gezegen, belirgin bir yapısı olmayan karmakarışık bir yığındı Derken başta demir ve nikel olmak üzere en ağır elementler, merkeze doğru yol aldılar ve çekirdeği oluşturdular
Bunun tam olarak nasıl olduğu da tartışmalı Bir görüşe göre çekirdek birden bire, merkeze doğru akan bir çığ gibi oluştu Diğerlerine göre demir yavaş yavaş, damla damla aktı Dünya’nın derinliklerindeki volkanik kayalarda ölçülen radyoaktif izotoplar, çekirdeğin gezegen 30-100 milyon yaşlarındayken oluştuğunu gösteriyor 35 milyar yıl önce sıvı demir çekirdeğin içindeki dönme hareketinin bir manyetik alan yarattığı düşünülüyor Daha sonra, 15 milyar yıl önce çekirdeğin merkezi kristalize olacak kadar soğuyunca, katı bir iç çekirdek oluştu
Çekirdekle ilgili gizemlerden biri son yıllarda netlik kazandı Uzun zamandır sismik dalgaların çekirdeğin doğu kenarında, batıya oranla daha hızlı yol aldığı biliniyordu Ancak bunun nedenini kimse çözememişti Şimdi simülasyonlara göre bunun nedeni çekirdeğin dış kısımlarında dönerek akan sıvı demirdir Sıvı demirin, manto ile olan sınıra yakın, soğuk malzemeyi aşağı çektiği ve bunu katı iç çekirdeğe yapıştırdığı artık biliniyor Son 300 yıldır demir girdabının çok büyük bir kısmı Asya’nın altında yer alıyor Sonuç olarak iç çekirdek doğu kısmında batıya göre yaklaşık 100 km daha büyüktür
Bütün bunlar Dünya’nın manyetik alanında etki yaratır Bazı araştırmacılar, iç çekirdeğin büyümesinin yol açtığı türbülansın zaman içinde kaydığını ve Dünya’nın kuzey ve güney manyetik kutuplarının yer değiştirdiğini ileri sürüyor Bu olduğu zaman –geçmişte olduğu gibi- gezegen geçici olarak güneşten gelen enerjik parçacıklara karşı savunmasız bir hale gelir Bunlara güneş rüzgârları denir Bunun bilgisayar sistemlerine ve daha da önemlisi yaşama da zarar vermesinden korkuluyor Bunun ne zaman olacağını kimse bilmiyor

6) Dünyanın iklimi niçin istikrarlı?

Dünya güneş sistemindeki tek su içeren cisim değildir Venüs ve Mars’ın da yaşama ıslak başladıkları, koşullar değiştikçe sularını yitirdikleri biliniyor Dünya böyle bir felaketten kendini nasıl kurtarmış olabilir?
Gezegenimizin iklimi dikkat çekecek kadar tutarlıdır ve 4 milyar yıldır da bu yaşanabilir, dar alanda kalmayı başarıyor Bunun nedeni temelde levha tektoniği, karbon dioksit ve denizler arasındaki etkileşimdir
Bu döngü, yanardağların atmosfere CO2 püskürtmesi ile başlar Bu da gezegenin sera etkisiyle sıcak kalmasını sağlar Bu sıcaklık deniz suyunun buharlaşmasına yol açarak bulutları ve yağmuru oluşturur Yağmurun içindeki eriyik halindeki CO2 az miktarda asidiktir Dolayısıyla yüzeydeki kayalarla reaksiyona girerek, karbon içeren minerallerin eriyerek suya karışmasına neden olur
Bu karışım daha sonra denizlere taşınır Burada mineraller birikir ve zaman içinde deniz yatağında karbon içeren yeni kayaları oluşturur Er veya geç levha tektoniği bu kayaları dalma-batma zonlarına taşır Burada CO2, Dünya’nın iç kısımlarındaki ısının etkisiyle kayaların içinden çıkar ve volkanlar aracılığı ile atmosfere geri döner
Bu döngü son derece etkili bir termostat gibi çalışır Gezegen sıcakken, yağmurlar artar ve atmosferin CO2’den temizlenmesinin hızını artırır Sonuçta gezegen soğur Gezegen soğuyunca yağmurlar azalır, volkanik gazlar atmosferde birikir ve gezegeni ısıtır
Venüs ve Mars’ta da ilk evrelerinde benzer bir termostatın etkili olduğu düşünülüyor Ne var ki Venüs, güneşe çok yakın olduğu için aşırı ısı, termostata aşırı yük bindirir Daha sıcak bir atmosfer, daha soğuk bir atmosfere göre daha fazla su tutar ve su buharı sera gazı gibi çalıştığı için ısının daha da artmasının yolunu açar Zaman içinde bu etmenler tüm okyanuslar buharlaşıncaya kadar gezegeni ısıtır Aynı zamanda Venüs atmosferindeki yüksek güneş radyasyonu suyu hidrojen ve oksijen olmak üzere ikiye ayırır Sonuçta hafif olan hidrojen atomları uzaya kaçar Böylece Venüs suyunu bir daha geri gelmeyecek şekilde yitirir Dolayısıyla termostat üzerindeki kontrolü de yok olur
Oysa Mars, termostatını sürdürmek için gereğinden fazla küçüktür Görece olarak zayıf kütleçekimi yüzünden atmosferinde ısıyı hapseden gazlarını tutması çok zordur Bu arada Dünya’dakinden daha büyük bir yüzey-hacim oranına sahip olan çekirdeği, hızlı bir şekilde soğur Levha tektoniğinin önünü keser ve gezegeni ısıtan CO2 kaynağı ortadan kalkar
Çekirdeğin soğuması ayrıca Kızıl Gezegen’in manyetik alanını kapatır –çünkü manyetik alan aktif bir çekirdeğin yan ürünüdür- Manyetik alan olmayınca Mars güney radyasyonunun tüm etkilerine açık hale gelir Bu da su moleküllerinin hidrojen ve oksijen olarak ayrışmasına yol açar Sonuçta Venüs’teki gibi suyun Mars atmosferinden kaçışının önü açılır
Dünya’da iklimin yaşamı desteklemesinde Ay’ın da önemli bir rol oynadığını unutmamak gerekir Ay, Dünya’nın ekseninin düzensiz bir şekilde yalpalamasına engel olur Çok küçük bir yalpalama bile buzul çağına yol açabilir Ancak maruz kaldıklarımız Mars’takilerle kıyaslandığında hiçbir şeydir Mars’ın ekseni Jüpiter’in kütleçekimsel kuvvetinin etkisiyle bir yana tümüyle yatar
Dünya üzerindeki yaşam da iklimin istikrarında önemli bir rol oynar Pek çok su organizması, denizlerdeki erimiş CO2’yi, kabuklarını ve dış iskeletlerini oluşturmak için kullanır Bunlar öldükten sonra deniz yatağına çöker ve zaman içinde karbon zengini kayalar oluşturur Bu sürecin hızı, atmosferik CO2 arttığı zaman hızlanır Bunun sonucunda CO2’nin okyanuslara inmesi de ivme kazanır Karşılığında atmosferik CO2 azalır ve sıcaklık düşer
Kuşkusuz insan faaliyetlerinin de etkisini unutmamak gerekiyor Fosil yakıt tüketimi ile yarattığımız iklim değişikliği milyonlarca yıl etkisini sürdürür Ancak bizler gittikten sonra Dünya’nın termostatı yeniden kontrolü eline geçirebilir Ne var ki bunun garantisi yok Unutmayalım ki hem Venüs hem de Mars bir zamanlar yaşanabilir gezegenlerdi Belki de bunları bir uyarı olarak ele alıp, Dünya’mızın termostatına daha iyi bakmamız gerekiyor

7) Depremleri ve yanardağ püskürmelerini önceden tahmin edebilir miyiz?

Yanardağ püskürmeleri ve depremler, sürekli kıpır kıpır hareket eden tektonik levhaların oluşturduğu bir gezegen üzerinde yaşadığımızın en kesin kanıtıdır Fayların ve yanardağların pek çoğu levha sınırlarında meydana geldiğine göre, bunların dünyanın neresinde olacağını kolayca tahmin edebiliriz Ne yazık ki bunlara yakın bölgelerde yaşayan insanlar için bu felaketlere ne zaman yakalanacaklarını bilmek şu anda pek mümkün değildir
Geçmişte yaşananlara dayanarak yapılan uzun süreli deprem tahminleri daha kolaydır Örneğin, San Francisco Körfezi’nde yaşayan insanlar 30 yıl içinde yeni bir depremin olma olasılığının %62 olduğunu biliyorlar Kısa vadeli uyarılar –saniye ölçeğinde- mümkün olabiliyor Japonlar son yıllarda böyle bir sistem geliştirdiler Bu sistem sayesinde insanlar kendilerini güvenceye alabilecekleri bir yere kaçabilirler
Bu tür önlemler yaşam kurtarmakla, birlikte haftalar veya günler öncesinden uyarı yapabilmek mal ve can güvenliği açısından daha kritiktir Bu süre içinde tehlikeli bölgeler boşaltılabilir Eğer Dünya bu ölçekte uyarı veriyor olsa dahi, bunların nasıl okunacağını henüz kimse bilmiyor
Depremleri önceden kestirme girişimlerinde tutulan yol, genellikle belirli bir fayın üzerindeki stresi ve gerilimleri içeren modellere, fayın en son ne zaman kıpırdadığına, uydudan alınan yer hareketleri ölçümlerine dayanır Bazı bilim insanları Dünya’nın atmosferinin sınırındaki elektriksel faaliyetin de bir öngörü işareti olarak değerlendirilebileceğine inanıyor Bu çok tartışmalı bir görüştür Bu görüşün ardında yatan fikir, depremlere yol açan stres değişikliğinin, elektrik akımı yaratacak şekilde kayaların üzerinde baskı oluşturmasıdır Bu da radon gazının salgılanmasını tetikler veya yüzey sıcaklığını artırarak Dünya’nın elektromanyetik alanını etkiler Bütün bunlar uzaydan uydular aracılığı ile izlenebilir Depremden hemen önce fay hatlarının üzerindeki tuhaf bulut oluşumlarının da deprem habercisi olabileceği söyleniyor
Depremi doğru olarak önceden haber verme konusunda daha kat edilmesi gereken çok uzun bir yol olsa da, yanardağların ne zaman faaliyete geçeceğini önceden tespit etmek giderek mümkün olabiliyor Son yıllarda uyarı işaretlerinin doğru yorumlanmasına yol açan gelişmeler sayesinde bazı bölgeler başarılı bir şekilde boşaltılabildi
Her yanardağ net bir sinyal göndermese de en küçük bir işaret bile patlamaların habercisi olarak ele alınabilir Okyanusun sesindeki ufak bir değişiklik Hint Okyanusu’ndaki Reunion Adası’ndaki Piton de la Fournaise yanardağının patlaması için bir haberci olarak değerlendirildi ve 2006 ve 2007 yılındaki patlamalar ufak hasarlarla atlatıldı Okyanusun deniz tabanına çarpması sonucu ortaya çıkan düşük-frekanslı sismik dalgalarını inceleyen bilim insanları, yanardağ patlamasından hemen önce magma odacıkları üzerinden geçen ses dalgalarının yavaşladığını fark etti
Hava koşulları da yanardağ patlamalarının habercisi olabiliyor Alaska’daki aktif Pavlof Yanardağı genellikle sonbahar ve kış aylarında daha faaldir Çünkü bu dönemlerdeki şiddetli fırtınalar magmayı diş macunu tüpünün sıkıştırılması gibi dışarı doğru iter İklim değişikliğinin de benzer şekilde etki yaratması büyük bir olasılıktır Buzulların erimesi ve yükselen deniz seviyesi de deprem fayları ve kıyılardaki yanardağ yamaçları üzerindeki yükü artırabilir Bu da deprem ve patlamaları tetikleyebilir
En kötü senaryo süper-yanardağ patlamalarıdır Bunun en sonuncusu 75 bin yıl önce meydana geldi O dönemde Dünya yüzlerce yıl sürecek bir volkanik kış dönemi yaşadı Sonuçta dünya nüfusunun %60’ı yaşamını yitirdi
Patlamalar her birkaç yüz bin yılda bir meydana gelir Bir sonrakinin gelmekte olduğunu biliyoruz Bunun başlıca iki adayı var Biri Wyoming’deki Yellowstone, bir diğeri de güney İtalya’daki Campi Flegrei Ancak kimse bunların ne zaman patlayacağını bilmiyor Bu da aslında iyi bir şey, çünkü bunları engellemek için elimizde hiçbir olanak yok

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Yedi Büyük Gizem

Eski 11-02-2008   #2
bonsoir
Varsayılan

Cevap : Yedi Büyük Gizem



İlginç bir araşırma Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler:56:58
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.