Antlaşmalar |
10-24-2008 | #1 |
KRDNZ
|
AntlaşmalarZitvatorok Antlaşması 1593-1606 Osmanlı-Avusturya savaşlarına son veren sulh antlaşması (11 Kasım 1606) 1593’te başlayan Osmanlı-Avusturya savaşı, başlangıçta Osmanlılar aleyhine cereyan etti Orta Macaristan ve Romanya’nın bir bölümü, Avusturyalıların eline geçti Ancak Eflak, Boğdan ve Erdel’de vaziyetini düzelten ve isyanları bastıran Osmanlılar, kısa sürede duruma hâkim oldular Vezir-i âzam Mehmed Paşa, 1605’te Estergon’u fethetti Bu zafer, Avusturya’nın ümitlerini kırdı ve onları barış istemeye mecbur bıraktı Estergon ile Komaron arasında, Zitva Çayının, Tuna’ya döküldüğü yerde başlayan müzâkereler, üç hafta sürdü Nihâyet, 11 Kasım 1606’da, 20 sene müddetle 17 maddelik antlaşma imza edildi Antlaşmanın önemli maddeleri şunlardı: Avusturya’nın Osmanlı Devleti'ne vermekte olduğu, yıllık otuz bin duka altını tutarındaki haraç kaldırılacaktı Avusturya-Almanya İmparatoru İkinci Rodolphe, bir defaya mahsus olmak üzere, Osmanlı sultanına 200000 kuruş tazminat verecekti Antlaşmanın tasdikinden itibaren her üç yılda bir, ihtiyarî hediyeleşme olacak, fakat bunun kıymet ve miktarı muayyen olmayacaktı Osmanlı Sultanı ile Avusturya-Almanya İmparatoru, haberleşme protokol muhaberelerinde, eşitlik kaidesine riayet edeceklerdi Yazışmalarda, Avusturya İmparatoruna (Kral) tabiri yerine “Roma Câsârı” unvanı ile hitap edilecekti İki taraf, birbirinin arazisine tecavüz etmeyecek, tecavüz meydana gelirse esirler iade edilip, zarar ve ziyanlar da karşılıklı olarak ödenecekti Hudut boyu ihtilafında, Osmanlı Devletinden Budin Beylerbeyi, Avusturya’dan da Raab/Yanıkkale kumandanı hakem olacaktı Yirmi yıl süre ile imzalanan antlaşma, Sultan Birinci Ahmed Han ve İkinci Rodolphe arasında kalmayıp, bunların halefleri de uymak mecburiyetindeydi İspanya Kralı da, bu antlaşmaya girme hakkına sahipti |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #2 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarZiştovi Antlaşması Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında 1788-1791 savaşlarına son veren ve Ziştovi’de imzalanan barış antlaşması 1787’de başlayan Osmanlı-Rus Harbi devam ederken, 1788’de Avusturya, Rusya’nın yanında Osmanlı Devletine harp ilan etti Buna karşılık İsveç de, Rusya’ya karşı Osmanlı Devletinin yanında savaşa girdi Ayrıca Osmanlı Devleti, iki cephe ile karşı karşıya gelince, savaş hâlinde bulunduğu Prusya ile 1790 yılında antlaşma imzaladı ve Avusturya sınırına yeni kuvvetler gönderdi 8 Haziran 1790’da, Yergöği’de, Avusturya kuvvetleri, büyük bir bozguna uğratıldı Bu mağlubiyet üzerine, Avusturya imparatoru İkinci Leopold barış istedi Prusya’nın da delâletiyle, 18 Eylül 1790’da, Yergöği’de, dokuz aylık bir mütâreke imzâlandı Bundan sonra, 5 Aralık 1790’da, Ziştovi’de başlayan barış görüşmeleri, uzun çekişmelerden sonra, 4 Ağustos 1791’de neticelendi Tamamı on dört madde olan bu antlaşmaya göre Avusturya, Orsova dışında, işgal ettiği bütün yerlerden çıkacaktı Hotin Kalesi, Ruslarla antlaşma yapılana kadar, Avusturyalılarda kalıp sonra Osmanlılara terk edilecekti İki devlet arasında, daha önce yapılan ticaret antlaşmalarına göre, ticaret serbestisi ve ticarî imtiyazlar devam edecekti Osmanlılar, antlaşmadan sonra Viyana’ya bir büyükelçi gönderdi |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #3 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarYaş Antlaşması 1787-1791 harbi sonunda, 10 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşması Osmanlı Devleti'nin, Kırım’ı kurtarmak gayesiyle, 19 Ağustos 1787’de, Rusya’ya açtığı savaş, Avusturya’nın da savaşa dahil olmasıyla, aleyhte gelişti Özi, Kili, İsmail, Anapa ve Soğucak gibi kaleler, Rusların eline geçti Neticede, İngiltere, Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla, 18 Ağustos 1791 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, sekiz aylık bir süre için Kalas Mütarekesi imzalandı Arkasından, Kasım 1791’de, Yaş kasabasında barış görüşmelerine başlandı Yaklaşık iki buçuk ay süren uzun ve çetin müzakerelerden sonra, 10 Ocak 1792 tarihinde, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı Tamamı on üç madde olan bu antlaşmaya göre: 1 1774 Kaynarca, 1779 Aynalıkavak, 1783 Ticaret ve 1784’te Kırım ile Taman’ın ilhakıyla Koban Nehrinin hudut tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu 2 Turla (Dinyester) Nehri hudut kesilerek, bunun sol tarafındaki arazi, yani Aksu ile Turla arasındaki Özi Kırı, Özi Kalesi, Ruslara terk edildi Sağ tarafındaki memleketler, yani Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve diğer tarafta Rusların işgalindeki kale ve şehirler Osmanlılara iade ediliyordu 3 Boğdan Voyvodalığının borçları ve geride kalan vergileri iptal edilecek ve antlaşmadan sonraki iki yıl, her türlü vergiden muaf tutulacaktı Af ilan edilip, isteyenler yine memleketlerine dönebileceklerdi 4 Tiflis Hanlığına, Çıldır valileri veya beyleri tarafından taarruz olunmayacaktı 5 Kuzey Afrika’daki Garb Ocakları, Rus ticaret gemilerine taarruzda bulunurlarsa, zarar tazmin edilecekti Böylece, Yaş Antlaşmasının da imzalanmasıyla, 1787 yılında Osmanlı Devletiyle Rusya arasında başlayan, sonra da Avusturya’nın katılmasıyla genişleyen savaş fiilen ve resmen sona ermiş oldu |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #4 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarVasvar Antlaşması Osmanlı-Avusturya Antlaşmalarından Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) zamanında, 1663 Avusturya ve 1664 Alman seferleri üzerine, Avusturyalılar sulh istedi Müzakereler, 29 Temmuz 1664 günü tamamlandı Antlaşmanın Osmanlıca ve Lâtince nüshaları, Osmanlı sultanı ve Alman İmparatoruna gönderildi İstanbul ve Viyana tarafından tasdik edilinceye kadar, Osmanlı ordusu, harekâtında serbest kalacaktı Ordunun harekât serbestliği kaydı, antlaşmanın bir an önce tasdikini kolaylaştırdı Osmanlı temsilcisi vezir-i âzam Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa; Avusturya temsilcisi İstiryalı Simon Reniger von Renigle idi Vasvar Antlaşması, Osmanlı Karargâhında 10 madde hâlinde, 10 Ağustos 1664 tarihinde tasdik edildi Antlaşmaya göre: 1) Osmanlılar tarafından zapt edilen Uyvar ve Neograd kaleleriyle etrafındaki palangalar Osmanlılarda, 2) Sceckelbyd Kalesi Avusturya’da kalacaktı, 3) İki taraf askerleri de Erdel’den çekilecekti, 4) Erdel kralları, Avusturya topraklarına tecavüz etmeyecekti 5) Yıkılan Zerinva veya Yeni Kale tekrar yapılmayacaktı, 6) İki taraf da akın ve çeteciliğe son verecekti, 7) Antlaşma yirmi yıllıktı, 8) Dostluk nişânesi olarak, İmparator, Sultana 240000 filorin kıymetinde hediye takdim edecekti, 9) Sultan da, büyükelçiyle, İmparatora münasip bir hediye gönderecekti, 10) Önceki antlaşmaların bozulmayan esaslarına yeniden riayet edilecekti Vasvar Antlaşmasıyla, Avusturya, Osmanlı üstünlüğünü bir defa daha kabul etmiş oluyordu |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #5 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarUşi (Ouchy) Antlaşması İtalya ile Osmanlı Devleti arasında, Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan antlaşma (18 Ekim 1912) Trablusgarp'a İtalyanların saldırması üzerine, Osmanlı Devleti, bu bölgeye asker göndererek, İtalyanlarla savaştı Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı Barış antlaşması, İsviçre'de Lozan şehri yakınındaki Uşi (Ouchy) kasabasında imzalandı Yapılan antlaşma gereğince, Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı Osmanlı Devleti, buradaki askerini geri çekti Böylece İtalya, Trablusgarp ve Bingazi'yi topraklarına serbestçe katabilecekti Buna karşılık İtalya, Rodos ve çevresindeki Oniki Ada'yı geri veriyordu Ancak, Balkan Savaşı başladığından, savaşın sonuna kadar bu adalar, İtalyanların elinde kaldı Uşi antlaşmasının başlıca maddeleri şunlardı: 1 Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir muhtariyet (özerklik) tanınmıştır 2 Trablus ve Bingazi, yeni kanun ve özel düzenle yönetilecektir 3 Trablus ve Bingazi'de Osmanlı Devletinin çıkarlarını, padişah adına naibü's-sultan olarak tayin edilen kimse koruyacak; dinî ve adlî işler, padişah tarafından seçilecek kadılar eliyle yürütülecektir 4 Kadı ve Naibü's-Sultan'ın maaşları, Osmanlı maliyesince ödenecektir |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #6 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarSevr (Sévres) Antlaşması Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki antlaşmalardan Osmanlı Devleti'yle, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında, 10 Ağustos 1920 tarihinde, Fransa’nın başşehri Paris’in Sévres kasabasında imzalandı Osmanlı sultanı Vahideddin Han (1918-1922) ile; İngiliz, Fransız ve İtalyan parlamentoları tarafından tasdik edilmediğinden hükümsüz kalmıştır Yunanistan, tek taraflı kabul edip, yürürlüğe koymak istediyse de, ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’den Ege Denizine dökülünce, arzusundan vazgeçmek zorunda kaldı Sevr Antlaşması, 10 Nisan 1915 tarihinde, Londra’da, Rusya-İngiltere-Fransa gizli antlaşmasına göre, Türkiye’nin paylaşılması esasına dayanıyordu Fakat, Sevr’de, Bolşevik İhtilâli, iç harp ve Çarlığı destekleyen Avrupalı kuvvetlerle uğraşan Sovyet Rusya, dışarıda bırakıldı Sovyet Rusya dışarıda bırakılınca, önceki gizli antlaşmalarda Rusya’nın payına düşen topraklar, yeniden paylaşıldı Londra Antlaşması'nda Rusya’ya verilen Türk Boğazlarının, Sevr öncesi tertiplerle İngiltere, Fransa ve İtalya kontrolünde tutulması kararlaştırıldı İtilaf devletlerinin hazırladıkları antlaşma metnini, Paris’te, 11 Mayıs 1920 tarihinde, Osmanlı Devleti temsilcisi eski sadrazam Tevfik Paşa okuyunca, “İstiklâlimize aykırıdır!” diyerek imzalamadı Tevfik Paşa, antlaşma metnine itiraz cevabı yazıp, İstanbul’a döndü İstanbul’un işgalinden sonra, Osmanlı mebuslarının bir kısmı yakalanıp Malta’ya sürüldü, bir kısmı da Anadolu’da Millî Mücadeleye katıldığından, antlaşma metni, Mebuslar Meclisi'nden geçemiyordu Sultan Vahideddin Han, antlaşma metnini, Türk İstiklâline aykırı bulduğundan, Mebuslar Meclisinden geçmediğini dünya kamuoyuna ilan edip, bütün baskılara rağmen tasdik etmedi Yunanistan Meclisi, Sevr Antlaşmasını tasdik edip, yürürlüğe koymaya kalkıştı Bunun üzerine, beşinci defa sadrazamlığa getirilen Damat Ferid Paşa; âyândan Hâdi Paşa, Filozof Rıza Tevfik ve Bern elçisi R Halis beylerle Paris’e gidip, Sevr Antlaşmasını imzaladı Ancak bu antlaşma, Osmanlı Sultanı Vahideddin Han ile İngiliz-Fransız-İtalyan parlamentolarınca tasdik edilmedi Dört yüz otuz üç madde ve on iki bölümden meydana gelen ve hiçbir zaman geçerli sayılmayan antlaşmanın hükümleri şunlardı: 1) İstanbul ile Boğazların ve Marmara’nın Anadolu kıyılarının tahkim edilmemesi ve buraların Karma Boğazlar Komisyonunca kontrolü; 2) Suriye ve Lübnan’ın Fransızlara; Arabistan, Yemen, Irak, Filistin’in İngiltere’ye; yine Mısır, Sudan ve Kıbrıs’ın İngiliz idâresine; Fas ve Tunus’un Fransa’ya bırakılması; 3) İzmir/Aydın vilâyetiyle Çatalca’dan batıya Doğu Trakya ve İmroz/Gökçeada ile Bozcaada dahil Yunanlılara; 4) Rize, Trabzon, Gümüşhane, Artvin, Kars, Ağrı, Van, Bitlis, Muş, Bingöl, Erzincan ve Erzurum’un Ermeniler’e; 5) Muğla ve Antalya’nın İtalya’ya verilip; Konya, Göller Bölgesi, Afyon ve Bursa’ya kadarki yerlerde de himaye hakkı tanınması; 6) Kapitülasyonların her devlete tanınması; 7) Osmanlı devlet borçlarının ödenmesi |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #7 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarSan Remo Konferansı Birinci Dünya Savaşından sonra, 19-26 Nisan 1920’de, Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Türkiye ile yapılacak olan Sevr Antlaşması'nın şartlarını hazırlamak için, İtalya’nın San Remo şehrinde toplanan milletlerarası konferans İngiltere başbakanı, Fransa başbakanı, İtalya başbakanı ile Japonya, Yunanistan ve Belçika temsilcilerinin katıldığı konferansta, Birinci Dünya Savaşından mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti topraklarının ve Ortadoğu petrollerinin paylaşılması görüşüldü ve Sevr (Sévres) Antlaşmasının son biçimi tespit edildi San-Remo Konferansında, Osmanlı Devletinin Asya ve Kuzey Afrika’da bulunan Arap toprakları üzerindeki bütün haklarından vazgeçmesi, bağımsız bir Ermenistan’la Özerk bir Kürdistan’ın kurulması kararlaştırıldı Ayrıca, Osmanlı Devletinin eski Suriye topraklarında iki “A tipi manda” teşkil edilerek Suriye ve Lübnan’ın Fransa, Filistin’in ise İngiltere’nin idaresine bırakılması, Irak topraklarının da İngiltere’nin mandasına girmesi kararlaştırıldı Teşkil edilen A tipi manda idaresi, söz konusu ülkelerin bağımsız sayılmasını, kendini idare edebilecek siyasî olgunluğa erişinceye kadar manda otoritesi altında kalmasını öngörüyordu Konferansta, ayrıca, İngiltere ile Fransa arasında bir petrol anlaşması imzalandı Bu anlaşmayla Musul’un, İngiltere’nin Irak manda bölgesine dahil edilmesi, Fransa’ya Irak petrollerinden % 25 hisse verilmesi ve petrol taşıma kolaylıkları tanınması sağlandı Almanya ile Fransa arasındaki meselelerin de ele alındığı konferansta, Almanya ordusunun büyütülmemesi gerektiği kararlaştırıldı San-Remo Konferansından sonra, 10 Ağustos 1920’de, Osmanlı hükümetine zorla imzalatılan Sevr (Sévrés) Antlaşması, Sultan Beşinci Mehmed Vahideddin tarafından tasdik edilmediği gibi, Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilmedi Batılı devletler arasında da, Yunanistan’dan başka onaylayan çıkmadı Böylece, antlaşma hukukî geçerlilik kazanmadı ve yürürlüğe girmedi San-Remo Konferansı, bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış meselelere kaynaklık etmesi bakımından önem arz etmektedir Bu konferansta kararlaştırılan, daha sonraki antlaşmalarla kurulması sağlanan bağımsız Ermenistan Devleti, Türkiye için dış tehdit unsuru teşkil etmektedir Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesine yönelik terör hareketlerinin fikrî tohumları San-Remo Konferansında atılmış, art niyetli Avrupa devletlerinin destek, tahrik ve teşvikleriyle bugün, fert, aile, toplum ve devlet hayatını etkileyici hale gelmiştir Harp Akademileri Komutanlığı yayınlarından "Tarihî ve Coğrafî Açıdan Kafkasya’nın Etnik Yapısı" adlı, Mart 1993 tarihli ve 13 nolu Bilgi Notunda, San Remo Konferansıyla ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: “Âzerbaycan, bugün çok ciddî meselelerle karşı karşıya bulunmaktadır Bu meselelerin başında da Karabağ gelmektedir Sahip olduğu konum itibariyle, sadece bölgedeki ülkelerin değil, bölge dışı ülkelerin de ihtiraslarının çarpıştığı, Âzerbaycan’ın sürdürdüğü mücadele sadece Ermeniler'e ve Ermenistan’a karşı verilmemektedir Onların arkasındaki Rusya Federasyonu, İran ve batılı ülkelere karşı verilmektedir Söz konusu uluslararası bu politikayı, San Remo Konferansında Lord Curzon’un şu sözleri aydınlatmaktadır: 'Yeni bir Panislamizm ve Panturanizm akımı ortaya çıkabilir Bu ihtimali düşünen Londra Konferansı, dünya barışının devamı bakımından, Anadolu Türkleri ile daha doğudakiler arasında, Hıristiyan bir toplumdan oluşan bir set çekmenin, şâyân-ı arzu olduğunu düşünmüştür Bu da yeni Ermeni Devleti olacaktır' Dolayısıyla bu politikada, Türk dünyasına karşı mücadele eden her devlet, yer almaktan bugüne kadar kaçınmamıştır” |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #8 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarPrut Antlaşması 1711 Prut Harbi sonrasında imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşması Osmanlı sultanlarından Üçüncü Ahmed Han (1703-1730) zamanında, 22 Temmuz 1711 tarihinde Rusya ile imzalandı Lehistan meselesi dolayısıyla Rus Çarı Petro ile İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın arası açılmış; Osmanlılar, Demirbaş Şarl’ın Lehistan kralı ilan ettiği Stanislav Lehcinski’yi tanımışlardı Çar Petro ile Kral Şarl arasında Ukrayna’da yapılan savaşı, İsveçliler kaybettiler (1709) Demirbaş Şarl, Ukrayna Hatmanı Mazepa ile birlikte, Osmanlı topraklarına sığındı Çar’ın iade isteği, Bâbıâlî tarafından reddedildi Deli Petro’nun savaşla tehdit etmesi üzerine, Rusya’ya savaş ilan edildi (20 Kasım 1711) Hıristiyan tebaayı ayaklandırarak başarı sağlayacağını zanneden Çar, Boğdan’a girip, Prut boyunca Tuna kıyılarına inmekte iken, ummadığı bir zamanda Türk ordusu tarafından kuşatıldı Türk askeri, kesin bir üstünlüğe sahipti Ruslar, sulh teklifinde bulundular Azak’ın ve Lehistan’ın Rus nüfuzundan kurtulması kabul edilince, Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa, kâhyası Antalyalı Ömer Ağa ve mektupçusu Ömer Efendinin tesirleri altında kalarak, sulh teklifini kabul edip, Çar’ı serbest bıraktı Kırım hanı Devlet Giray Han ile Demirbaş Şarl muhalefet ettiler Prut Irmağı kıyısında, Serdâr-ı ekrem (Başkumandan) Baltacı Mehmed Paşanın çadırında, Osmanlı devlet adamları ile Rus Başbakanı Baron Şafirov arasında kararlaştırılan Prut Antlaşması ile: 1 Azak Kalesi ve bütün çevresini Ruslar geri vereceklerdi 2 Aşağı Özi boyundaki Rus kaleleri yıkılacaktı 3 Lehistan’a girmiş bulunan Rus kuvvetleri geri çekilecekti 4 Barabaş, Potkalı ve Kırım Hanlığı'na tâbi Kazaklara, Ruslar müdahale etmeyecekti 5 Osmanlı Sultanına sığınan mülteci İsveç kralı Demirbaş Şarl, maiyetiyle birlikte, ülkesine serbestçe gidecekti 6 Osmanlı ülkesine gelip giden Rus tüccarlarından başka, Türkiye’de Rus elçisi bulunmayacaktı 7 Harp öncesi ve sonrasındaki Müslüman esirler, Osmanlı hükümetine iade edilecekti 8 İki taraf da harbe teşvikçilik yapmayacaktı 9 Ruslar, eskiden olduğu gibi, Kırım Hanına yine vergi vereceklerdi Antlaşmadaki şartların yerine getirilmesi için, Baron Şafirov, Osmanlılarda kalacaktı Baltacı Mehmed Paşanın iyi niyetinin, Ruslar tarafından suiistimal edilerek, antlaşma şartlarının uygulanmaması ve Devlet Giray Hanla Demirbaş Şarl’ın sadrazam aleyhinde propagandaları, hoşnutsuzluğu büyüttü Mehmed Paşa, sadaretten azledildi (20 Kasım 1711) Antlaşmanın uygulanması için, Rusya’ya savaş ilan edilince, Azak Kalesi teslim edilip, kaleler yıkıldı Demirbaş Şarl’ın dönmesi yine gerçekleşmeyince, ikinci defa sefer ilan edildi 1713 Haziranında yapılan Edirne Antlaşması ile Demirbaş Şarl memleketine dönebildi Bu neticeyle, Prut Muahedesi, Deli Petro’nun Karadeniz ve Balkanlara inme hayallerine darbe vurmuş oldu |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #9 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarPasarofça Antlaşması (1703-1730) zamanında, Mora-Tuna kavşağında Yugoslavya’nın Pasarofça kasabasında yapıldı Osmanlı Devletini Şıkk-ı sânî 1714-1717 Osmanlı-Avusturya-Venedik Harbine son veren antlaşma Osmanlı sultanlarından Üçüncü Ahmed HanDefterdarı (Mâliye Müsteşarı) Silâhtar İbrâhim Efendi başkanlığındaki heyet temsil etti Pasarofça’da Kont Virmond başkanlığında Avusturya ve Carte Ruzigi başkanlığındaki Venedik heyetlerinden başka, Felemenk (Hollanda) ile İngiltere temsilcileri de vardı İki ay kadar süren konferanstan sonra; Avusturya ile yirmi madde ve bir ilâve, Venediklilerle de 26 madde üzerinden, 21 Temmuz 1718 tarihinde antlaşma imzalandı Antlaşmaya göre, Avusturya ile Niş, Banat Dağları ve Transilvanya Alpleri hudut kesildi Mülteci Rakoçi, Ferenç ailesiyle beraber Osmanlı-Avusturya hududunda oturmak ve emniyeti sağlanmak şartıyla iade edilecekti Venedikliler, Mora Yarımadasını, Korintos ile çevresini, Egin Körfezindeki adaları, İyonya Adalarını, Aya Mavri Adasını ve Girit’te üç iskeleyi Osmanlı Devletine verecekti Pasarofça Antlaşmasıyla, Osmanlı Devleti; Avusturya’ya toprak vermesine rağmen, Venedik’ten aldı Avusturya’ya verdiği toprakları, daha sonraki antlaşmalarla geri aldı Pasarofça Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti, Avrupa cephesinde uzun bir sulh devresine girdi |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #10 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarParis Barış Konferansı Birinci Dünya Savaşından sonra, Paris’te barış görüşmelerinin yapıldığı konferans Paris Barış Konferansı, İtilaf Devletlerinin, Bulgaristan’la Selânik, Osmanlı Devletiyle Mondros, Avusturya-Macaristan’la Villa Giusti ve Almanya’yla Rethondes mütarekelerini imzalamalarından ve çarpışmaların resmen durmasından sonra, 18 Ocak 1918’de toplandı Ancak, konferans toplanmadan önce, 12 Ocak 1919’da Fransa, İngiltere, ABD ve İtalya hükümet başkanları ile dışişleri bakanları bir araya gelerek bir ön görüşme yaptılar Bu görüşmede, Japonya’nın tam yetkili iki temsilcisinin katılımıyla bir yüksek konseyin kurulması ve önemli konularda bu konseyin yetkili kılınması kararlaştırıldı Konferans başladı Daha sonra Japon temsilcileri, görüşülen meselelerin kendi ülkelerini ilgilendirmediğini, küçük devletler temsilcileri de, kendilerine söz hakkı tanınmadığını ileri sürerek konferanstan çekildiler Böylece Yüksek Konsey, dört batılı devlet başkanından meydana gelen Dörtler Konseyi hâline geldi Dışişleri bakanları ise, Beşler Konseyi adıyla toplanarak, İkinci dereceden konuları ele aldılar Milletler Cemiyetinin temel ilkelerini karara bağlayan, Almanya ile Versailles (Versay), Avusturya ile Saint-Germain (Sen Cermen), Bulgaristan ile Neuilly antlaşmalarını imzalayan dört büyükler, 22 Nisan 1920’de Osmanlı Devleti'ni de Paris Barış Konferansına çağırdılar Eski Sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında, Dâhiliye Nâzırı Reşit (Rey) Bey, Maârif Nâzırı Fahrettin (Rum Beyoğlu) Bey ve Nâfia Nâzırı Operatör Cemil (Topuzlu) Paşadan meydana gelen Osmanlı heyetine, Paris Barış Antlaşmasının ön şartları bildirildi (10 Mayıs 1920) Buna göre: Trakya ve Ege bölgesi (Kırkağaç, Akhisar, İzmir, Ödemiş, Tire, Söke, Afyonkarahisar, Kütahya, Balıkesir) Yunanistan’a; başta Antalya olmak üzere Akdeniz bölgesi İtalya’ya; Kahramanmaraş’ı da içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi Fransa’ya bırakılacak; Doğu Anadolu’da, sınırlarını ABD Başkanı Wilson’ın tespit edeceği bir Ermeni Devleti kurulacaktı Ayrıca, İstanbul merkez olmak üzere İzmit, Bursa ve Çanakkale’yi de içine alan Boğazlar bölgesinde, Türkiye’nin de katılacağı bağımsız bir idare kurulacak ve kendine has bir bayrağı olacak, bu idarenin maddî işlerini İngiltere, Fransa ve İtalya’nın üyesi bulunduğu bir komisyon yürütecekti Türk üyeler ancak danışma niteliğindeki görüşmelerde oy kullanabilecek, Devletin bütçesini de bu komisyon düzenleyecekti Yabancı okul ve yüksekokul mezunu gayrimüslimler veya azınlıklar, Osmanlı ülkesinde her işi serbestçe yapabilecekler, bu uygulama İtilâf devletlerinin denetiminde bulunacaktı Osmanlı Devleti, silahlı kuvvetlerini sayıca azaltacak, İtilaf devletlerinin izni olmadan tahkimat yapamayacak, 1600 grostonun üzerindeki gemilerinin hepsini, İtilaf devletlerinin emrine verecekti Yürürlükte kalacak olan Kapitülasyonlardan, İtilaf devletleri başta olmak üzere Yunanistan, Sırbistan, Romanya, Portekiz ve Ermenistan da faydalanacaktı Bildirilen şartları çok ağır bulan ve hafifletilmesini isteyen Türk heyeti, bu isteğin kabul edilmemesi üzerine, şartları reddederek, 11 Temmuz 1920’de İstanbul’a döndü Paris Barış Konferansında hazırlanan antlaşma şartları imzalanmadıysa da, daha sonra aynı şartları ihtiva eden Sevr Antlaşması, Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığındaki Hâdî Paşa, Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Reşit Hâlis Beyden meydana gelen bir heyet tarafından imzalandı Ancak, Padişah Vahideddin Han, bu antlaşmayı onaylamadığı gibi, Millî Kurtuluş Mücadelesini başlatmak üzere, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Anadolu'ya gönderdi Böylece Sevr Antlaşması, gerek padişah, gerekse Anadolu’daki kurtuluş hareketi temsilcileri tarafından kabul edilmediği için, geçersiz sayıldı Paris Barış Konferansı da, yetkilerini yeni kurulan Milletler Cemiyetine devrederek, 24 Aralık 1920’de dağıldı |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #12 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarParis Antlaşması Kırım Harbi'nden sonra, 30 Mart 1856 tarihinde, Osmanlı Devleti ile, Avusturya, Fransa, İngiltere, Prusya, Rusya ve Sardunya (İtalya) arasında, Fransa’nın başkenti Paris’te imzalanan sulh antlaşması On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında, dünyada iki büyük İslâm devleti vardı Birisi Osmanlı Devleti, ikincisi Hindistan’daki Gürgâniye (Timuroğulları / Babürlüler) Devletiydi Her iki devletin sultanları, İslâm dînine bağlıydılar, hattâ İslamiyet'in bekçisiydiler İslamiyet'i yeryüzünden kaldırmak ve kendi sömürge siyasetini devam ettirmek isteyen İngiltere, güçlü İslâm devletlerinin bulunmasını istemiyordu Bu sebeple İslamiyet'in bekçileri durumunda olan bu iki devleti yıkmak için planlar hazırladı Önce Gürgâniye Devletini parçalamaya karar veren İngiltere, böylece, Hindistan’daki Müslümanları başsız bırakmayı ve Hindistan’ın hazinelerine, ticaretine hakim olmayı planladı Bunu da zaman içinde başardı İngiliz idarecileri, planlarına mâni olacağından korktukları Osmanlı Devletini de devre dışı bırakmaya çalıştılar Osmanlılarla Rusları savaştırmaya gayret ettiler Avusturya ve Prusya, Osmanlı-Rus Savaşının önlenmesini istedilerse de, İngilizler çeşitli vaadlerle elde ettikleri Mustafa Reşid Paşa'yı, harbe teşvik ettiler Yardım edeceklerine, zafer kazanacağına, böylece Osmanlıların bir numaralı adamı olacağına inandırdılar Mustafa Reşid Paşa, Bâbıâlî’de 163 kişiyi toplayarak Rusya’ya karşı harp açılmasına karar verdirdi Bu kararı, bir hileyle, genç padişah Sultan Abdülmecid Han'a da tasdik ettirdi Böylece 1853 senesinde, Rusya’ya karşı harp ilan edildi İngilizler, Rus Çarı Birinci Nikola’nın, Kudüs’te Katoliklere karşı Ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek, Rusların, Akdeniz’e inmesini istemeyen Fransa’yı da harbe soktular İngiltere ve Sardunya (İtalya) da Osmanlı Devletinin yanında harbe katıldılar Kırım Harbi, Rusya’nın mağlûbiyetiyle sona erdi 1 Şubat 1856’da, Viyana protokolü ve yapılacak sulhun ana hatları kabul edildi Savaş resmen sona erdi Protokolde belirtilen esaslar çerçevesinde, 25 Şubat 1856’da, Paris’te, Barış Konferansı açıldı Bir ay 4 gün süren ve 30 Mart 1856 târihinde imzalanan Paris Antlaşmasına İngiltere, Fransa, Osmanlı Devleti, Rusya, Avusturya, Prusya ve Sardunya devletleri katıldı Konferansa Fransız delegesi Walewski başkanlık etti Osmanlı Devletini Sadrâzam Âlî Paşa ile Mustafa Reşid Paşanın oğlu Paris büyükelçisi Mehmed Cemil Bey temsil ettiler Osmanlı Devleti, Kırım Harbinde galip devletler arasında bulunduğu halde, Paris Antlaşmasıyla siyasî yönden kayba uğradı 34 madde olarak imzalanan Paris Antlaşması, şu hususları ihtiva ediyordu: Antlaşmanın tasdikinden itibaren müttefik devletleriyle Rusya arasındaki sulh, devamlı kalacak Taraflar aldıkları yerleri iade edecekler Osmanlılar ve diğer müttefik devletler, Rusya’ya Sivastopol, Balaklava, Kamış, Gözleve, Kerç, Yenikale, Kılburnu’nu; Rusya ise Anadolu Cephesinde işgal ettiği Kars’ı ve çevresinde işgal ettiği diğer yerleri Osmanlı Devletine iade edecekler Taraflar, harp suçlularına umumî af ilan edecekler, esirler karşılıklı değiştirilecek Osmanlı Devleti, Avrupa hukukundan faydalanacak, Osmanlı Devletinin istiklâli ve toprak bütünlüğü korunacak Bâbıâlî’nin, 18 Şubat 1856 tarihinde, batılı devletlerin teşvik ve baskılarıyla ilan ettiği, Osmanlı Devleti tebaası olan gayrimüslim vatandaşlara yeni haklar ve imtiyazlar sağlayan Islahat Fermanı, antlaşmaya taraf olan devletlerce tescil edilecek Bu devletler, padişah ve tebaası arasına girmeyecekler, Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmayacaklar Boğazlarla ilgili 1841 Londra Antlaşması aynen yürütülecek, Karadeniz tarafsız duruma getirilecek, bütün devletlerin ticaret gemilerine açık, fakat savaş gemilerine devamlı kapalı olacak Osmanlı Devleti ve Rusya, Karadeniz’de donanma bulunduramayacağı gibi, tersaneleri yıkıp, yenilerini yapamayacaklar Tuna Nehrinde ulaşım serbest olacak Rusya tarafından terk edilecek olan Tuna Nehri deltasının bir bölümü, Boğdan’a verilecek Tuna’daki gemi işletmeciliği, Avrupa devletlerinin muhafazasında olacak Kırım, Rusya’da kalmak şartıyla Besarabya’nın bir kısmı, Osmanlı himayesindeki Boğdan beyliğine verilecek, Rusya, Tuna Nehri ağzından uzaklaştırılacak; Eflâk ve Boğdan beylikleri, Osmanlı himayesinde olmakla birlikte sahip oldukları imtiyaz ve haklar genişletilecek, kanunlarını kendileri yapacaklar, millî bir ordu bulundurabilecekler Bu verilen imtiyaz ve haklar, antlaşmada imzası bulunan devletlerin ortak garantisi altında olacak, hiçbir devlet bu beyliklerin iç işlerine karışmayacaktı Sırbistan Prensliği, Osmanlı hakimiyetinde kalmak şartıyla tarafların kefaletinde imtiyazlı olacak Devletlerin onayı alınmadan Osmanlı Devleti, Sırbistan’a hiçbir şekilde asker sokamayacak, ancak, eskiden olduğu gibi birkaç Sırbistan kalesinde Osmanlı askeri bulunabilecek Bu antlaşmaya bağlı olarak, antlaşmaya katılan devletler arasında, 1841’de imzâlanan Londra Antlaşmasını yenileyen Paris Boğazlar Sözleşmesi, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Karadeniz’le ilgili Paris Antlaşması imzâlandı Daha sonra da yine Paris Antlaşmasına bağlı olarak, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında 5 Aralık 1857’de Rusya ile sınır antlaşması imzâlandı Paris Barış Antlaşmasıyla, Kırım Harbine son verilmek suretiyle, Osmanlı Devletinin daha fazla yıpranması önlendiyse de, Osmanlı hakimiyeti altındaki Eflâk ve Boğdan ile Sırbistan’a muhtariyet verilmek suretiyle, Osmanlı Devletinin hükümranlık hakları zedelendi ve devletin bölgedeki nüfuzu azaldı Osmanlı Devleti, doğrudan toprak kaybına uğramadı, fakat siyasî ve ekonomik zarara yol açan dış borçlanma sebebiyle, Avrupa’ya bağımlılığın kapısı açıldı Antlaşmada, Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmamaları belirtilmiş olmasına rağmen, daha sonraki zamanlarda bu antlaşmaya dayanarak devletin iç işlerine karıştılar Karadeniz’in tarafsızlığının sağlanmasıyla ve Eflak-Boğdan ve Sırbistan topraklarındaki idarelerin, konferansa katılan devletlerin ortak garantisi altına alınmasıyla, bu bölgedeki Rus nüfuzu da ortadan kaldırıldı Rusya’nın güneyinde bir tampon bölge meydana getirildi Bu suretle, Rusya’nın güneye inme ve Akdeniz’e açılma politikası önlendi Bu ise, Rusya’nın Asya’da genişleme politikasına önem vermesine sebep oldu Osmanlı Devleti, kongreye, galip devletler arasında katıldığı halde, Karadeniz’le ilgili hususlarda, mağlup devlet olan Rusya ile aynı statüye tâbi tutuldu Osmanlı Devletinin, devletler hukukundan faydalanması ve bununla Avrupa devletler ailesinden sayılması kabul edildi Ancak, bu husus, görünüşten ileri geçemedi Çünkü Osmanlı Devletinin Avrupa devleti sayılması ve devletler hukukundan faydalanabilmesinin pratikte bir önemi yoktu Avrupa devletleri, kendi aralarında bile bu prensiplere pek saygı göstermiyorlardı Bu sebeple, bundan sağlanacak garantilerin kâğıt üzerinde kalması kesindi Gayrimüslimler lehine yeni hak ve imtiyazlar sağlayan ve Âlî Paşa tarafından ilan edilen Islahat Fermanının, Paris Barış Antlaşmasında yer alması, Osmanlı Devleti aleyhine yeni bazı hususları ortaya çıkarttı Avrupa devletleri, her ne kadar bu maddeyle Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmamayı garanti ettilerse de, aslında bu fermanın uygulanmasından doğacak meselelerle Osmanlı Devletinin iç işlerine aynı zamanda ve ortaklaşa müdahale edebilecekleri yeni bir kapıyı açmış oldular Gayrimüslimlere ve Avrupa devletlerine verilen ticari imtiyazlar hüviyetindeki kapitülasyonların kaldırılmayıp, sürdürülmesi de bu müdahaleyi kolaylaştırdı Bu sebeplerle Paris Antlaşması, uygulama imkânlarından mahrum şartları ile, Osmanlı Devletinin geleceği için bir garanti olmaktan uzaktı Bu ise, barışın uzun ömürlü olmamasına sebep olacaktı Paris Antlaşması, Kırım Savaşına katılan diğer devletlere doğrudan çıkar sağlayan bir durum meydana getirmedi Ancak, dolaylı olarak her devlet, kendisine göre bazı çıkarlar elde etti İngiltere, Rusya’nın Karadeniz’deki donanma ve tersanelerinin yok edilmesi ve bu denizde donanma bulundurmasını önlemekle, sömürgeleri ve yakın doğu ticareti için büyük bir tehlikeyi, bir müddet için de olsa kaldırmış oldu Fransa, Rusya’nın özellikle mukaddes yerler meselesini bahane ederek, Boğazlar ve Akdeniz’e inerek kendi nüfuz sahasına göz diktiğini gördüğünden savaşa girmişti Paris Antlaşmasıyla bu tehlike önlendi Ayrıca Kırım Savaşı ve bu müddet içinde yapılan ittifaklar ile önceden kendisine karşı kurulmuş ittifak grubunu parçaladı Antlaşmanın Paris’te imzalanması ise, Fransa’nın Avrupa siyasetindeki nüfuzunun yükselmesini sağladı Sardunya (İtalya) da, Paris Konferansına katılmakla, İtalyan birliğini kurma düşüncesini, devletlerarası bir kuruluşta tanıtma ve savunma imkânına kavuştu Böylece İtalyan birliği meselesini, Avrupa politikasının konuları arasına sokturma fırsatını elde etti Netice olarak, Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Antlaşmasıyla, Avrupa’da yeni bir siyasî denge kurulmuş oldu Bütün bunlara rağmen, Paris Antlaşmasının getirdiği barış, çeşitli sebeplerle uzun ömürlü olmadı Nitekim antlaşmanın hemen arkasından, Osmanlı Devleti ve diğer Avrupa devletleri, yeni iç ve dış meselelerle karşı karşıya geldiler |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #13 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarMondros Mütarekesi Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'yle İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütareke (30 Ekim 1918) Eylül 1918’e gelindiğinde, savaşın Türkiye ve müttefikleri için kaybedildiği kesin olarak anlaşılmıştı Nitekim Bulgaristan, 29 Eylülde ve Almanya da 4 Ekim'de ABD’ye başvurarak barış istediler Bu durumda Osmanlı Devletinin de yapacağı başka bir şey kalmamıştı Güneyde İngiliz kuvvetleri, Anadolu sınırına dayanmış, batıda Bulgaristan’ın çekilmesiyle Makedonya cephesi çökmüş ve İstanbul, doğrudan İtilaf Devletlerinin tehdidi altına girmişti Bu şartlar altında Türkiye de, 5 Ekimde, mütareke için ABD Başkanı Wilson’a başvurdu Türkleri, tarihlerinin en büyük felâketine götüren Talat Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti, istifâ etti (8 Ekim) 14 Ekimde İzzed Paşa başkanlığında yeni bir hükümetin kurulmasından sonra, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletlerini temsil eden İngiliz Amiral Calthorpe arasındaki barış görüşmeleri, Limni Adasının Mondros Limanında başladı (27 Ekim 1918) Görüşmelerde Türkiye’yi, Bahriye Nâzırı Rauf (Orbay) Bey başkanlığında Hâriciye Nezâreti Müsteşarı Reşat Hikmet ve Miralay Sadullah Bey temsil etti Görüşmelerin başlamasıyla birlikte Calthorpe, önceden hazırlamış oldukları bir metni, Osmanlı delegelerine okudu Calthorpe, Osmanlı Hükümetinin bu metni imzalamaktan başka çaresinin bulunmadığını, aksi takdirde İtilaf Devletlerinin askerî harekâtı sürdürerek, daha ağır barış şartları ileri sürebileceğini söyledi Türk delegelerinin çabalarına rağmen, mütareke şartları, İngilizlerin istediği şekilde gerçekleşti ve 30 Ekim 1918’de imzalandı Yirmi beş maddelik bu mütareke ile Türkiye, her bakımdan etkisiz bir hâle getirildi Mütarekenin en ağır şartları şunlardı: 1 Karadeniz’e geçişi sağlamak için Boğazlar açılacak ve geçiş güvenliğini sağlamak üzere Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki istihkâmlar, müttefiklerce işgal edilecektir 2 Osmanlı sınırındaki bütün mayın tarlaları taranacak ve bunların kaldırılmasına yardım edilecektir 3 Askerî kuvvetin, sınırların korunması ve asayişin sağlanması için gerekenden fazlası terhis edilecek ve bunların teçhizatı, İtilâf Devletlerine teslim edilecektir 4 Güvenlik görevlisi küçük gemiler dışında, bütün Osmanlı donanması teslim edilecek ve donanma Osmanlı limanlarından dışarıya çıkmayacaktır 7 İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlikeye düşürecek olayların patlak vermesi durumunda, başka stratejik nokta ve bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır 10 Hükümet haberleşmeleri dışındaki bütün telsiz, telgraf ve kablo istasyonları da İtilaf Devletlerince denetlenecektir 16 Suriye, Irak, Hicaz, Yemen, Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı orduları, en yakın İtilaf kuvvetlerine teslim edilecektir 24 Vilayât-ı Sitte’de (altı vilayet: Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbekir, Sivas, Bitlis) karışıklık çıkarsa, Müttefikler bu illerin herhangi bir bölümünü işgal edebileceklerdir Mondros Mütarekesinin uygulanışı, şartlarından daha sert bir biçimde cereyan etti İtilaf Devletleri, mütarekenin 7 maddesine dayanarak, keyfi hareketlerle Osmanlı Devletini parçaladılar Antlaşma şartlarını, çoğu zaman kendi istekleri doğrultusunda yorumlayarak hareket ettiler Bu durumda, Türk milleti, istiklal ve bağımsızlığını korumak üzere harekete geçti |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #14 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarLozan Antlaşması Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletlerarası planda resmen tanındığı antlaşma 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, Rusya, Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Üniversitesi salonunda imzalandı Osmanlı Devleti'ni yıkıp, topraklarının paylaşılması için çıkartılan Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda başlatılan Türk İstiklâl Harbinden sonra, işgalci devletler ile 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi (ateşkesi) imzalanmıştı İşgalci devletler ile kesin bir antlaşma yapılması için, Türkiye, 4 Ekim 1922 tarihindeki notasıyla, görüşmelerin İzmir’de başlatılmasını istedi İşgalci devletler, İzmir’de Yunan mezalim ve tahribatını görmezlikten gelmek için, İsviçre’nin Lausanne şehrini tercih etti Konferansın 13 Kasım 1922’de başlayacağını ilan edip, Türkiye’de iki hükümet olduğu telakkisiyle, görüşmelere katılması için Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi ve İstanbul’daki Osmanlı Sultanı Altıncı Mehmed Hana (Sultan Vahideddin Han) müracaat ettiler TBMM, bu duruma son vermek için, 1 Kasım 1922 günü çıkarılan iki maddelik bir kanunla, Saltanat ve Osmanlı Hükümetinin, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf devletlerince resmen işgalinden itibaren kaldırıldığını kabul ve ilan etti 600 yıldan fazla hükümran olan Osmanlı Hânedânına son verilerek, Lozan Konferansına TBMM hükümeti, tek başına katıldı 13 Kasım 1922’de başlayacağı ilan edilen konferans, 20 Kasım'da başlatıldı Lozan Konferansında TBMM’ni, Hâriciye Vekili (Dışişleri Bakanı) ve Edirne Mebusu İsmet Paşa (İnönü) başmurahhaslığında, Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) ve Sinop Mebusu Dr Rıza Nur, Trabzon Mebusu Hasan Bey (Saka) murahhaslar, yirmi dört müşavir, sekiz kâtip, bir mütercim, gazeteciler ve askerlerden meydana gelen heyetle temsil etti İngiltere heyetini İstanbul fevkalâde komiseri Sir Horas Rumbolt ve Musul Petrol İşletmesi Şirketinin idare heyeti başkanı Lord Curzon; Fransa adına Şark Fevkalade Komiseri General Pelle; İtalya’yı İstanbul Fevkalade Komiseri Marki Camille Garoni ve Sezar Montanya; Japonya’yı Roma Büyükelçisi Baron Hayaşi, Baron Uçiyai; Yunanistan’ı Elefteryos K Venizelos ve Demeter Kaklamanos; Romanya’yı Konstantin Dimondy, Konstantin Konseska; Sırp-Hırvat-Sloven Krallığını Dr Milotin Yuvanoviç; Bulgaristan’ı Bogdan Morfot, Dimitri Stanciof, MStambulhu, MKinstantoderof; Rusya adına MÇiçerin, MRekefski ve M Medivani; Portekiz’i M M Pereyre; Belçika’yı M Beletzer ve Amerikan müşahitlerinden M Caylnd, M Gru ve Amiral Bristol temsil edip, katıldılar Konferansa, ev sahibi olarak, İsviçre Cumhurbaşkanı Hab, başkanlık yaptı 21 Kasım 1922’de, konferansta görüşülecek meseleler için komisyonlar kuruldu Askerî ve Arazi Komisyonu Başkanlığına Lord Curzon; Azınlıklar ve Yabancılar Komisyonu Başkanlığına Marki Garroni; Malî ve İktisadî Komisyon Başkanlığına Fransa temsilcisi M Barriere seçildiler TBMM’nin Lozan Konferansındaki programı, 28 Ocak 1920 günü, son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kabul ettiği Misak-ı Millî (Millî And) hükümleriydi Bu hükümler şunları ihtiva ediyordu: 1) Musul, Kerkük ve Süleymaniye ile, 2) Batı Trakya’nın Anavatan’a katılması; 3) Kapitülasyonların kaldırılması; 4) Azınlıklara üstün haklar verilmemesi; 5) Boğazlar ile İstanbul’un emniyetinin sağlanıp, bütünüyle hakimiyetimizde kalması Görüşmeler, ilk hafta dostça geçti İkinci hafta, devlet borçları, kapitülasyon, Musul vilayeti ve İstanbul’un boşaltılması meselelerinde, anlaşmazlık çıktı TBMM heyetine, İngiltere Murahhası Lord Curzon ve Yunanistan Murahhası Elefteriyos Venizelos, çok zorluk çıkardılar 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilerek, heyetler geri döndüler 20 Kasım 1922 - 4 Şubat 1923 tarihleri arasında devam eden Birinci Lozan Konferansında, 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında “Esirlerin Değiştirilmesi” hakkında mukavele imzalandı Birinci Lozan Konferansında; 1) Edirne’nin İstasyon Mahallesi Karaağaç, Yunanlılara bırakıldı 2) Karadeniz’den Akdeniz’e kadar Türkiye ile Bulgaristan ve Yunan hudutları, askersiz hâle konuldu 3) Türkiye-Irak hududunun tespiti, Milletler Cemiyeti kararına bırakıldı 4) Türkiye’ye verilen İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada ile, Yunanistan’da kalan Limni, Midilli, Nikarkarya, Sakız, Sisam adalarının askersizleşmesi kararı verildi 5) Rodos ve Oniki Ada’nın İtalya’ya bırakılması kabul edildi 6) İstanbul ve Çanakkale boğazlarının iki yakasından on beşer kilometre derinliğindeki bölgelerin askersiz olması; Trakya’daki 8000 kişilik Türk jandarma sayısının 5000’e indirilmesi kararlaştırıldı 7) İstanbul’da 12000 asker bulunduracak olan Türkiye’nin; Boğazlar Komisyonuna başkanlık etmesi ve boğazlardan geçişin serbest bırakılması kararlaştırıldı 8) Kapitülasyonların kaldırılmasına karar verildi 9) Azınlıklara verilen hakları, Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti kefaletinde tanıması kararlaştırıldı 10) Borçlar meselesinde Türkiye’nin, hissesine düşen onbeş milyon altın lirayı, otuz yedi yıl içinde ödemesine karar verildi 11) Yunanistan’dan hiçbir harp tazminatı istenmemesi, karara bağlandı 4 Şubat 1923’te kesilen görüşmeler, İngiltere ve Fransa’daki asker ailelerinin tesiriyle meydana gelen umumî efkârın (kamuoyunun) arzusu üzerine, TBMM murahhasları Lozan’a davet edilerek, yeniden başlatıldı 23 Nisan 1923’te başlayan ve 23 Temmuz’a kadar üç ay süren İkinci Lozan Konferansında; TBMM murahhasları aynı kalmasına rağmen müşavir heyetinde değişmeler oldu İngiltere ve İtalya başmurahhasları değişip, ABD de, bir murahhas gönderdi İkinci Lozan Konferansı; 1) Arazî ve siyasî, 2) Malî ve yabancıların oturma hakları, 3) İktisadî işlere ait olmak üzere, üç komisyon biçiminde çalışarak, maddelerin görüşülmesini sıraya koydu Uzun müzakereler ve arada yine görüşmelerin kesilmesine yol açan, çetin münakaşalar oldu İngiltere’nin ısrarıyla, yine bir “Ermenistan kurulması” hususu öne sürülerek; Doğu Anadolu’da veya Suriye hududunda (Adana ile Maraş ve Gaziantep’te) dünyanın çeşitli yerlerine dağılıp yurtsuz kalan Ermeniler için “Yurt” verilmesinde, Fransızlar da talepte bulundu Türk karasularına yakın ufak ve kayalık Meis Adasının Türkiye’ye ait olduğu ısrar edilmişse de, İtalyanlar, burayı işgallerinde tutmakta diretmişlerdir Bir de Tuna Irmağı yatağındaki, 5000 Türk-İslâm nüfuslu Adakale, Romanya’nın ısrarı üzerine onlara bırakıldı TBMM'nin, ısrar edip, murahhaslara talimat verdiği Yunanistan’dan tamirat adı ile harp tazminatı alınması isteği de, şiddetle reddedilerek, “Yoksul Yunanlılar”ın bunu veremeyeceğine karar alınmış, ancak Karaağaç İstasyonu Türkiye’ye geri verilmiştir Lozan Antlaşması, Lozan Üniversitesi salonunda, 24 Temmuz 1923’te imzalandı Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika devletleri ve Boğazlara ait mukavelenâme bölümünü Sovyet Rusya murahhası, İstanbul’da imza etmiş, bütün müzakerelere katıldığı hâlde Yugoslavya heyeti, borçlar meselesinde, ülkelerine düşen hisseye itiraz ettiğinden anlaşmayı imzalamamıştır Lozan Antlaşmasının TBMM’de görüşülüp, kabul edilmesi için partisiz Birinci dönem Mebuslar Meclisi yerine, ikinci dönemde Halk Fırkasının adayları seçilerek, 11 Ağustos'ta tek parti mensubu mebuslar Ankara’da toplanarak, 21 Ağustos’ta antlaşmanın kabulü için çıkarılacak kanun taslağının görüşmeleri başladı Lozan Antlaşmasının tasdiki için çıkarılacak kanun görüşülürken, mevcut 227 mebustan 213’ü kabul ve 14 mebus red oyu vermiştir İtirazlarına sebep de, Mersin mebusu, Türklerin Yüreğir boyu hânedânına mensup Niyazi Ramazanoğlu’nun, İskenderun ile Antakya’yı, Halep ile Rakka’nın dışarıda bırakılarak, yüz binlerce Türkmen’in Fransa boyunduruğunda bulundurulmasını tenkit etmesi idi Bursa mebuslarından Necati Bey de, Boğazlar ve Batı Trakya meselelerinden şikâyetle itirazlarda bulundu Eski Maarif vekillerinden Vasıf Çınar, Tekirdağ mebusu Faik Öztrak, Şükrü Kaya, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi Beyler ve red oyu veren on dört milletvekili; İstanbul’da Rum Patrikhanesi'nin imtiyazlı durumunu, gayrimüslimlere vatandaşlığın da üstünde olan dokunulmaz haklar tanınmasını, Yunanistan’dan hiç tazminat alınmayıp, Türkiye’ye ait Edirne-Karaağaç İstasyon Mahallesiyle yetinilmesini tenkit ediyorlardı Malatya mebusu İsmet Paşa, 23 Ağustos 1923 günü sabah ve öğleden sonraki iki oturumda, Lozan Antlaşması görüşmelerinde karşılaşılan büyük güçlükleri ve getirdiği iyilikleri anlatan izahlarda bulundu 23 Ağustos gecesi, geç vakitte yapılan oylamada Lozan Antlaşması, TBMM tarafından ekseriyetle kabul edildi TBMM, söz konusu antlaşmayı, çıkarılan, 340, 341, 342, 343 numaralı kanunlarla tasdik etti Bu antlaşma, 19 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girdi Yeni Türk Devleti temsilcileri, Lozan’a giderken son Osmanlı Mebuslar Meclisinin aldığı Misak-ı Millî kararlarını kabul ettirmek ve gerçekleştirmekle vazifeliydiler Ancak, bunlardan hemen hemen hiç biri Türkiye lehine halledilmediği gibi, verilen tavizlerden de gereği gibi faydalanılamadı Bunlardan önemli olanları: 1 Musul meselesi: İngilizler, Musul’un arazisinden ziyade petrollerine tâlip bulunuyorlardı Ancak, İnönü’nün, öncelikle toprağa hakim olması gerekirken, petrollerde ısrar etmesi, İngiltere’nin reddine ve meselenin hallinin Milletler Cemiyetine bırakılmasına yol açtı Milletler Cemiyeti ise, Musul’u Irak’a teslim ederken, Türkiye’ye Musul petrollerinden, yirmi beş sene müddetle ve sadece yüzde on gibi cüz'i bir hisse verdi Ancak Türkiye, ileriki senelerde bu hisseyi de almaya muvaffak olamadı Irak ise, başlangıçta petrollerin gelirini İngiltere’ye bırakmakla birlikte, kısa bir süre sonra, bu hakların tamamına el koydu 2 Batı Trakya ve Ekalliyetler (azınlıklar) Meselesi: Sevr Antlaşması ile, Türkiye toprakları işgal altına alındığında, ilk önce istiklal mücadelesini başlatan ve bir hükümet kurmağa muvaffak olan, Batı Trakya Türklüğü idi Ancak onların Yunan hakimiyetinden kurtulmak için giriştikleri kanlı mücadele dikkate alınmadan, Batı Trakya, Lozan’da feda edildi Bu arada İstanbul’da yaşayan Rumlarla Batı Trakya’da yaşayan Türkler dışında, Türkiye’deki bütün Rumlarla Yunanistan’daki bütün Türkler değiştirilecekti (Bkz Ahali Mübadelesi) “Ekalliyetlerin himâyesi” bölümünde yer alan bu haklardan, Yunanistan azami ölçüde istifade ederken, Türklerin hiç işine yaramadı Batı Trakya Türklüğü, unutulmaya ve Yunanlıların insafına terk edildi Neticede, aradan geçen 70 yıl içerisinde, Batı Trakya’da Türkler, çoğunluktan azınlık durumuna düşürüldüler 3 Batum Meselesi: Misak-ı Millîye göre, Batum’un geleceği, halkın oyuna müracaatla belirlenecekti Batum, Birinci Dünya Harbi sonunda imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması'yla da Anavatan’a kavuşmuştu Ancak, Moskova Antlaşmasıyla cüz'i bir yardım karşılığı Ruslara bırakılan Batum için, Lozan’da en küçük bir girişimde dahi bulunulmadı 4 Kıbrıs ve 12 Adalar meselesi: Ayastefanos Antlaşması'nın ağır hükümlerini atlatabilmek maksadıyla, İkinci Abdülhamid Han, vaktiyle, geçici olarak Kıbrıs’ın idaresini İngilizlere bırakmıştı Birinci Dünya Savaşının başlarında İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini bildirdi Türkiye’nin tanımadığı bu ilhak kararı, Lozan Konferansına kadar problem olarak kaldı Lozan Muahedesinin 20 ve 21 maddeleriyle, Türk murahhasları, bu ilhakı kabul ve tasdik ettiler Yine Ege Denizindeki, Türkiye’ye yakın 12 adanın İtalyanlara terki de, aynı şekilde meydana geldi Daha sonra İkinci Dünya Harbinde Almanların işgaline uğrayan bu adalar, Türkiye’ye teklif edilecek, fakat, o zaman Türkiye’nin başında bulunan İnönü tarafından reddedildikten sonra, Yunanlıların hakimiyetine verilecektir Neticede, Lozan'ın bir zafer olmadığı ve hezimet olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır |
Cevap : Antlaşmalar |
10-24-2008 | #15 |
KRDNZ
|
Cevap : AntlaşmalarLondra Konferansları ve Antlaşmaları Osmanlı Devletinin son yüz senelik döneminde Londra’da değişik tarihlerde yapılan konferans ve antlaşmalar Osmanlı Devleti, bunlardan bir kısmına katılmadığı halde, dolaylı olarak kendisini ilgilendirmiştir İngiltere, uzun vadeli siyasî faaliyetleri neticesinde, dünyanın çeşitli bölgelerinde pek çok sömürgeler kurmuştur Böylece 19 asrın başlarından itibaren dünya siyasetinde önemli derecede söz sahibi olmaya başladı Bu bakımdan, 19 ile 20 yüzyıllarda yapılan birçok konferans ve antlaşmalar Londra’da yapıldı Londra Antlaşması (6 Temmuz 1827): Mora’daki Yunan ayaklanmasını desteklemek, Yunanistan’da bağımsız bir idare kurulmasını sağlamak gayesiyle İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan antlaşma 1827’de batılı devletlerin tahriki ile, Yunanlılar, Mora’da büyük bir isyan başlattılar Osmanlı Devleti, isyanı bastırmak için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'dan yardım istedi Yardım gerçekleşip isyan tamamen bastırılmak üzere idi Bu durum, Mehmed Ali Paşanın Akdeniz’de güçlenmesi ile neticelenecekti İngiltere, kendi aleyhine böyle bir durumun gelişmesini engellemek için derhal harekete geçti “Mısır kuvvetleri zulmediyor, buna son vereceğiz” diyerek, Petersburg’da Çar hükümeti ile 1826’da bir görüşme yaptı Bu görüşme sonunda bir protokol imzalandı Bu protokol, Yunanistan’ın Osmanlı’dan koparılması ve bağımsız bir Yunan Devleti kurulması için ilk adımdı Aldıkları karara göre, Yunanistan, Osmanlı Devletine sadece vergi ile bağlı yeni bir devlet olacaktı Türkler ise Yunanistan’dan tamamen çıkartılacaktı İngiltere ve Rusya, bu protokolü Avusturya, Fransa ve Prusya’ya bildirdi Avusturya ve Prusya karşı çıktılar ise de, Fransa kabul etti Bundan sonra Londra’da İngiltere, Rusya ve Fransa arasında görüşmeler başladı Varılan antlaşma neticesinde (6 Temmuz 1827) Osmanlı Devleti, Petersburg protokolünü benimseyip, müstakil bir Yunan Devletinin kurulmasını kabul ederse, Mora’da isyan çıkaran asiler ile Osmanlı Devleti arasında bir anlaşma yapılacak, kabul etmediği takdirde, protokolü imzalayan müttefik devletler, isyancılara yardım edecekler ve isteklerini kabul ettirmek için Osmanlı Devletine baskı yapacaklardı Bu isteklerini bir nota ile Osmanlı Devletine bildirdiler Bu hareket, Osmanlı Devletinin iç işlerine bir müdahale olduğundan reddedildi ise de, iş, Osmanlı-Mısır donanmasının yakıldığı Navarin Baskını (20 Ekim 1827) ile neticelendi Fransızlar, Mora’yı işgal ettiler Bir taraftan da Osmanlı-Rus Harbi çıktı ve Osmanlı Devletinin aleyhine neticelendi Londra Antlaşması (3 Şubat 1830): Yeni kurulan Yunan Devletinin sınırlarını tespit etmek üzere İngiltere, Rusya ve Fransa arasında varılan antlaşma Osmanlı donanmasının Navarin’de yakılması, ordularının 1828-29 Rus Savaşında mağlubiyete uğraması ve nihayet Mehmed Ali Paşa İsyanı ile karşı karşıya kalması neticesinde, Yunanistan’a bağımsızlık yolu açılmış oldu Yunanistan’ın tam bağımsız bir duruma gelmesi, bilhassa İngiltere için büyük çıkar sağlayacaktı Bu sebeple İngiltere, Avrupa devletlerine, Yunanistan’ın bağımsızlığı teklifini yaptı Bunun üzerine, 3 Şubat 1830’da Londra’da toplanan delegeler, yaptıkları antlaşmalar neticesinde Yunanistan’a tam bağımsızlık tanıdılar Bu durumu Osmanlı Devletine de bildirdiler Osmanlı Devleti, o zamanki şartlarda bunu kabul etmek durumunda kaldı Londra Antlaşması (15 Temmuz 1840): Mısır meselesine bir çözüm getirmek üzere İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya devletleri arasında, Londra’da yapılan antlaşma Bu antlaşma, o sırada Osmanlı Devletine baş kaldıran Mısır Valisi Mehmed Ali Paşayı, barışa zorlamak maksadı ile yapılmıştı ve daha çok bu devletlerin çıkarlarını ilgilendiriyordu Antlaşmaya göre Mısır, babadan oğula geçmek üzere, Güney Suriye ve Akka da kayd-ı hayat şartıyla Mehmed Ali Paşaya bırakılıyor ve işgal ettiği diğer yerlerden çıkması isteniyordu Şâyet on gün içerisinde antlaşma şartlarını yerine getirmezse, Mısır zorla elinden alınacaktı Mehmed Ali Paşa, Fransa’nın desteğine güvenerek bu teklifi reddetti Hattâ İstanbul üzerine hücum edeceğini bildirdi Bunun üzerine Osmanlı ve müttefikleri harekete geçti Mehmed Ali Paşa, savunmada kalmayı tercih etti Oğlu İbrâhim Paşa, Suriye sınırı ile Suriye kıyılarını savunmak için ordusunu dağınık tutmak zorunda kaldı Bu arada Lübnan halkı, Mehmed Ali Paşaya karşı ayaklandı 11 Ağustos 1840’ta İzzet Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı, İngiliz ve Avusturya Harp gemilerinden meydana gelen filo, Beyrut önlerinde Mısır gemilerini yakıp Beyrut’u topa tuttu Bir ay sonra Beyrut, Sayda ve Sur şehirleri, müttefiklere teslim oldu Kasım’da da Akka kurtarıldı Mısır ordusu için önemli bir üs olan Akka alınınca, Mısır ordusu Suriye’yi tamamen boşaltmak zorunda kaldı Mehmed Ali Paşa, Fransa’ya güvenmenin boş olduğunu anladı Direnmekten vazgeçti 25 Kasım 1840’ta Amiral Nopier komutasında bir İngiliz donanması, İskenderiye önlerine geldi Mehmed Ali Paşaya, antlaşma teklif etti Suriye’yi istemekten vazgeçmesi ve Osmanlı donanmasını geri vermesi hâlinde, babadan evlâda geçmek şartıyla, Mısır kendisine bırakılacaktı Bu teklif kabul edilmediği takdirde, İskenderiye bombardıman edilecekti Mehmed Ali Paşa, Suriye’yi zaten kaybetmişti Ordusunun komutanı, oğlu İbrahim Paşadan hiç haber alamıyordu Fransa’nın yardımından da ümidi kesilmişti Bu sebeplerle İngiliz amiralinin tekliflerini kabul ederek, antlaşma yaptı Osmanlı Devleti, bu antlaşmadan memnun olmadı Harbe devam edip Mehmed Ali Paşanın yerine başka bir valinin tayinini istiyordu İngiltere’nin ısrarı üzerine kabul etti Neticede, yedi seneden beri süren Osmanlı-Mısır anlaşmazlığı tamamen halledildi Mehmed Ali Paşa, Suriye’yi kaybetti Fakat, Mısır’ı da evlâtlarına intikal etmek üzere kazandı (Bkz Hidivlik) Londra Konferansı (17 Ocak 1871): Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Almanya, İtalya, Avusturya, Fransa arasında imzalanan ve Karadeniz’in tarafsızlığına son veren konferans Osmanlı Devleti, bu konferansta, Londra’daki elçisi Musurus Paşa tarafından temsil edildi Uzun süren tartışmalardan sonra, delegeler görüş birliğine vardılar ve 30 Mart 1856’da yapılan Paris Antlaşması'nın sınırlayıcı hükümlerini değiştirdiler Buna göre Osmanlı Devleti, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını barış zamanında dost ve müttefik devletlerin harp gemilerine açmak hususunda serbest bırakıldı Karadeniz, eskiden olduğu gibi, bütün devletlerin ticaret gemilerine açık hâle getirildi İlave edilen bir madde ile, Londra Konferansına katılan devletler, 30 Mart 1856 senesinde yapılan Paris Antlaşmasının bu yeni antlaşma ile kaldırılmamış olan hükümlerini ve ilave edilen maddelerini tasdik ve teyid ettiler Bu antlaşma neticesinde, Rusya, 1856’daki Paris Antlaşması ile Karadeniz’deki hükümranlık haklarını sınırlayan hükümlerden kurtuldu Rusya, bu başarısını, Kırım Harbi'nin bir intikamı gibi değerlendirdi Çünkü Kırım Harbinin neticesinde kabul etmek zorunda kaldığı şartları, diplomatik ve politik yollarla kaldırmış oldu Osmanlı Devleti ise, Rusya’nın antlaşmadaki isteklerini, Boğazlar için de yapacağı endişesinden kurtulduğu için memnundu Çünkü 1856 Paris Antlaşmasına göre Osmanlı Devleti, Boğazları, dost ve müttefik devletlerin harp gemilerine barış zamanında açabilecekti Bu husus, Rusya’nın müdahalesi dışında kaldı Londra Konferansı ve Antlaşması (1912-1913): Balkanlarda ortaya çıkan bunalımı halletmek ve mevcut barışı korumak için, 17 Aralık 1912’de Londra’da, devletler arası, büyükelçiler konferansı yapıldı Bu konferansta iki mesele üzerinde duruldu Biri Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasındaki sınırı ve barış esaslarını tespit etmek, ikincisi ise Osmanlı Devletinden alınan toprakların Balkan devletleri arasında paylaşılmasından doğan ve bu sebeple büyük devletleri karşı karşıya getiren anlaşmazlığı halletmekti Konferansta yapılan görüşmeler sırasında Yunanistan, Ege adalarından; Karadağ İşkodra’dan; Bulgaristan da Edirne’den çekilmek istemiyordu Osmanlı Devleti ise, Edirne’yi bırakmamakta kararlı idi Rusya ile Avusturya arasındaki gerginlik de giderilemiyordu Ayrıca Rusya, Kafkasya’ya asker yığmaya ve Anadolu’yu tehdit etmeye başladı Almanya, buna mâni oldu Bu hâdiseler sebebiyle konferans uzun sürdü ve neticesiz kaldı Bunun üzerine Balkan Savaşı'nın yeniden başlamaması için, büyük devletler, 17 Ocak 1913’te Osmanlı Devletine ortak bir nota verdi Bu notada, Edirne’nin Balkan devletlerine terkini ve Ege adaları hakkında verilecek kararın kendilerine bırakılmasını istediler Aksi takdirde çıkacak savaşta, Osmanlı Devletinin güç duruma düşeceğini bildirdiler Büyük devletler, böylece, Balkan Savaşı başlamadan hemen önce, bu savaş sonrasında Edirne ve Ege adaları bölgesinde durumun değişmeyeceği garantisini bir tarafa bırakarak, Balkan devletlerini desteklediklerini ve sınır değişikliğini kabul ettiklerini açıklamış oldular Bu sırada Osmanlı Devletinde yeni hâdiseler vuku buldu Yenilgi ve gelişen siyasî hâdiseler, Kâmil Paşa hükümetini yıpratmıştı Bu durumdan istifade eden İttihat ve Terakki Fırkası, 23 Ocak 1913’te Bâbıâlî’ye baskın yaparak iktidarı ele geçirdi Mahmud Şevket Paşa'nın başkanlığı altında yeni bir hükümet kuruldu Hükümet, büyük devletlerin verdiği notayı reddetti Bunun üzerine 3 Şubat 1913’te, Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında savaş başladı Fakat İttihat ve Teraki hükümeti, bu savaşta başarı sağlayamadığı gibi, düşmana karşı kendi savunmasını yapan İşkodra, Karadağlıların eline geçti Yanya, Yunanistan; Edirne de Bulgaristan tarafından işgal edildi Osmanlı Devleti, bu durum karşısında, büyük devletlerle yeniden barış görüşmelerine başlanmasını istedi Bu istek üzerine, 30 Mayıs 1913’de Londra Barış Antlaşması imzalandı Bu antlaşma neticesinde Osmanlı Devleti, Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını Balkan devletlerine bırakmak durumunda kaldı Bu topraklar, Balkan devletleri arasında paylaşıldı Ege adaları hakkındaki karar, büyük devletlere bırakıldı Bulgaristan ise, Ege adalarına açılmakla büyük devlet hâline geliyordu Yunanistan da, Selânik şehrini alarak sınırlarını genişletti Ege Denizine yerleşmek için, önemli derecede imkânlar kazandı Diğer taraftan Sırbistan da genişlemeye başladı 30 Mayıs 1913’te yapılan Londra Antlaşmasının bütün bu neticeleri, Balkan devletlerini memnun etmedi Bölgede yeni hâdiselere sebep oldu |
|