Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bin, ethem, ibrahim

İbrahim Bin Ethem (K.S)

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbrahim Bin Ethem (K.S)




İbrahim Bin Ethem (ks)



Tâbiînin meşhûr âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden 714 (H96) te Belh şehrinde doğup, 779 (H162)da Şam'da vefât etti İsmi, İbrâhim bin Edhem bin Mansûr, künyesi Ebû İshâk'tır Nesebi hazret-i Ömer'e dayanır Fudayl bin İyâd, İmrân bin Mûsâ bin Zeyd Râi ve Şeyh Mansûr Selâmi'nin sohbetinde bulunup, VeyselKarânî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde etmiştir


Bağdât, Şâm veHicaz'da meşhûr olduÜç kıtanın âlimlerinin çoğundan ilim öğrendi İmâm-ı A'zam hazretlerinin sohbetleriyle olgunlaştı Dinde fakih ve müctehid oldu Rumlarla yapılan cihadlara katıldı Arap lisânını çok fasîh konuşurdu


Yahyâ bin Saîd el-Ensârî, Saîd bin Mezbân, Mukatil bin Süleymân ve Süfyân-ı Sevrî'den, Sevrî de kendisinden hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuştur Evzâî, Şakîk-i Belhî, İbrâhim bin Beşar, kendisinden hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuşlardır Nesâî, Dâre Kutnî, İmâm-ı Buhârî onun sika, güvenilir bir râvi olduğunu bildirmişlerdir Buhârî "Edeb", Tirmizî "Tahâret" kısmında kendisinden rivâyette bulunmuşlardır


Babası Edhem, Belh şehri pâdişâhıydı KendisiŞehzâde olup, tahtta oturur, avlanmayı severdiHer türlü imkâna sâhip, her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdıBir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünden, kırk altın gürzlü asker arkasından yürürdü O bütün bunları terk etmiş ve Allahü teâlâya gönül vermiştirMübârek sözleri ve kerâmetleri dilden dile dolaşmış, muhabbeti hep gönüllerde yaşamıştır Dünyâ sultânları unutulmuş, fakat O unutulmamıştır


Tâcını, tahtını bırakıp evliyâdan olması şöyle olmuştur:


Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştıGece bir gürültü ile uyandı Tavan sallanıyordu seslendi: "Kim o?" Damdaki, "Tanıdık biriyim, devemi kaybettim onu arıyorum" dedi İbrâhim Edhem, "Hey şaşkın, ne diye damda arıyorsun? Damda deve mi olur?" deyince, damdaki zât, "Ey gâfil, sen Allahü teâlâyı altın taht ve süslü elbiseler içinde arıyorsun Damda deve aramak bundan daha mı acâyib?" dedi Bu sözlerden sonra kalbi Allahü teâlânın aşkı ile yandı ve şimdiye kadar yaptığı bütün günahlara, hatâ ve kusurlara tövbe etti


Başka bir rivâyette: Bir gün sarayda umûmi bir ziyâfet verildi Devlet adamları yerlerini almış, hizmetçiler beklerken, gayet heybetli bir zat çıkageldi Ne askerlerden ne hizmetçilerden hiçbir kimse ona, sen kimsin, burada ne işin var? deme cesaretini bulamadı Bu heybetli zâta İbrâhim Edhem sordu: "Ne istiyorsun?" O zât, "Bu handa konaklamak istiyorum" dedi İbrâhim Edhem; "Burası han değil, benim sarayımdır" diye cevap verdi O zât, "O halde bu saray bundan evvel kimindi?" diye sorunca, İbrâhim Edhem; "Pederimindi!" dedi Gelen zât; "Ondan evvel kimindi?" diye tekrar sordu İbrâhim Ethem; "Filân zâtın!" dedi O zât; "Ondan evvel kimindi?" diye sorduğunda, İbrâhim Edhem; "Filân oğlu filânın!" cevâbına, o zâtın; "Bunlara ne oldu?" suâline de İbrâhim Edhem; "Öldüler!" cevâbını verdi Gelen heybetli kimse; "Bu nasıl senin sarayın ki, biri gelmeden biri gitmede?" diyerek geldiği gibi geri çıktı İbâhim Edhem o zâtın peşine düştü ve sordu; "Sen kimsin?" O zât da, "Ben Hızırım" dedi


Bundan sonra İbrâhim Edhem hazretlerinin derdi çoğaldıKalbindeki Allah aşkı fazlalaştı


Başından geçen bir başka hâdise de şöyledir:


Bir gün atının hazırlanmasını istedi ve av köpeğini de yanına alıp ava çıktı Karşısına bir hayvan çıktı Onu yakalamak için atını sürdü, gâibden; "Yâ İbrâhim sen bunun için yaratılmadın ve bununla emr olunmadın!" diyen bir ses işitti Durdu, sağına soluna baktı hiçbir kimseyi göremedi "Allah lânet etsin! Bu İblis'tir!" dediAtını tekrar sürdüBiraz öncekinden daha kuvvetli ve daha açık; "Ey İbrâhim! Sen bunun için yaratılmadın ve bununla emir olunmadın!" dendi


Durup, sağına soluna baktı, hiçbir kimseyi göremedi: "Allahü teâlâ lânet etsin! Bu İblis'tir!" dedi Atını tekrar sürdü ve aynı sözleri atının eyeri tarafından işitti ve durdu: "Âlemlerin Rabbinden bana bir ikaz geldiAllahü teâlâya yemin ederim ki bu günden sonra Allah'a isyân etmeyeceğim Rabbim, sâlih insan olmamı istiyor!" dedi Bu hâdise üzerine pek fazla ağladı ve elbiseleri göz yaşlarıyla ıslandıSonra geri döndü Bir çobana rastladı Dikkat edince bunun, babasının çobanlarından birisi olduğunu anladı Onun abasını ve başlığını alıp kendi elbiselerini ona verdi Her şeyi bırakıp Allahü teâlânın yoluna girdi


Merv şehrine doğru giderken yolda âmâ bir adamcağız bir köprüden geçiyordu Gözleri görmediği için nehre tam düşerken, İbrâhim bin Edhem bunu gördü Adamcağıza çok acıdı ve (Allahümmahfezhu= Ey Alah'ım Onu muhâfaza et, koru!) diye duâ etti Bunu söyleyince köprüden düşmekte olan âmâ, köprü ile nehir arasında, boşlukta kaldı, düşmedi Etrafta bulunanlar, âmâyı tutup yukarı çektiler ve İbrâhim bin Edhem'in büyüklüğünü tasdik ettiler Bundan sonra Nişâbur'a gitti Hep nefsi ile meşgûl olmak, her an Allahü teâlâya ibâdet ve tâatte bulunmak için, kendisine dünyâ meşgalelerinden uzak, sâkin bir yer aradı Burada bulunan bir mağarada dokuz sene ibâdet etti Bu mağarada bulunduğu bir gece yıkanması icab ettiZemherir günleriydi ve çok şiddetli soğuk vardı Buzu kırmak sûretiyle gusül abdesti aldı ve seher vaktine kadar ibâdet etti Soğuktan donmak üzere olduğunu hissetti Isınmak için biraz ateş olsa veya üşümemek için sırtımda bir kürk olsa diye hatırından geçti Birden sırtında bir kürk bulunduğunu ve bedenini ısıtmakta olduğunu hissetti Böylece, birazcık istirahat edip, uyumak imkânı hâsıl oldu Az zaman sonra uyandı Bu kürkün, çok heybetli bir hayvanın derisinden yapılmış olduğunu anladı Allahü teâlâya hamd etti


İbrâhim bin Edhem hazretleri, bu mağarada kalırken, insanlar onun hâlini anlamaya başladılar Bu durumda, derhal mağarayı terk etti ve Mekke-i mükerremeye doğru yola çıktı Sahrada giderken bir zât ile karşılaştı O zât kendisine (İsm-i a'zam= Allahü teâlanın en büyük ismini) öğretti Bununla Allahü teâlâya duâ etti Hızır aleyhisselâm ile görüştü O, kendisine; "Sana ism-i a'zam'ı öğreten kimse, İlyas aleyhisselâm idi" dedi ve çok sohbet ettiler Daha sonra, İbrâhim bin Edhem'in Nişâbur'da ikâmet ettiği mağarayı ziyâret edenŞeyh Ebû Saîd isminde bir zât, hayret edip; "Sübhânallah! O ne mübârek bir zâtmış Burada bulunması bereketiyle burası öyle güzel kokuyor ki, eğer mağarayı misk ile doldursalar öyle güzel kokmaz!" dedi


Nakledildiğine göre İbrâhim bin Edhem Mekke-i Mükerremeye ulaşabilmek için sahrayı on dört senede kat edebildi Bir müddet gidiyor, iki rekat namaz kılıyordu Bu şekilde Mekke'ye ulaştı Böyle bir zâtın gelmekte olduğunu, Harem-i şerîfte bulunan âlimler haber aldılar ve kendisini karşılamak üzere yola çıktılar Böyle zâtları karşılamak âdetleriydi O ise, kimse beni tanımasın diye, bir kâfilenin önüne düşmüş geliyordu Başka kimseler de kendisini karşılamak ve görmek istiyorlardı Kâfilenin önünde bulunan İbrâhim bin Edhem'e yaklaşıp: "Acaba İbrâhim bin Edhem yaklaştı mı? Harem-i şerîfin âlimleri kendisini karşılamaya geliyorlar da" dediler O ise, "Bırakın o kötü kimseyi! Ondan ne istiyorsunuz?" buyurdu O kimseler, İbrâhim bin Edhem'in ensesine bir tokat vurdular ve;"Sen öyle yüksek bir zâta nasıl kötü diyebilirsin Böyle söylemekle asıl sen kötü oluyorsun" dediler İbrâhim bin Edhem de; "İşte ben de aynı şeyi söylüyorum" buyurdu


Onlar ayrılıp gittikten sonra kendi nefsine şöyle diyordu: "Sen ne kadar ahmaksın ve cüretlisin Mekke âlimlerinin seni karşılamalarını mı arzu ediyorsun? Halbuki onlar mübârek ve muhterem zâtlardır Böyle bir şeyi istemeye sen nasıl cesâret edebiliyorsun? Ama sen -tokat vurulmakla- sana asıl lâyık olana kavuştun" Nitekim kendisini tanıyıp özür dilediler Burada kısa zamanda kendisine eş-dost buldu Çalışıp-kazanarak, alın teri ile nafakasını temin ederdi


Nakledildiğine göre, memleketinden (Belh'ten) ayrıldığında geride süt emen bir oğlu kalmıştı Çocuk büyüdü Zengin oldu Vâlidesine, babasını sordu O da, "Baban kayboldu Mekke'de bulunduğuna dâir bâzı haberler var" dedi Oğlu; "Anneciğim, ben gidip, babamı bulmaya çalışacağım ve hizmetinde bulunacağım" dedi Her tarafa haber gönderip, bu sene hacca gitmek isteyenlerin kendisine gelmelerini, masraflarını kendisinin karşılayacağını bildirdi Bunun üzerine kendisine dört bin kişi geldi Hepsinin masraflarını karşılayıp, hem haccetme, hem de babasına kavuşmak arzusuyla yola çıktı Kâbe-i muazzamaya varınca, orada hırka giymiş, yamalı elbiseli kimseler gördü ve onlara babasını sordu Onlar; "O bizim hocamızdır, Mekke dışından, sırtında odun getirip, satar, parası ile de ekmek alıp bize verir" dediler Genç sahraya çıktı Bir ihtiyarın ağır odun yüklenmiş olarak geldiğini gördü Kendisini tâkib etti O, pazara gidip odunları sattı Parası ile ekmek alıp dostlarına ikrâm etti Onlar ekmek yerken, o da namaz kılıyordu Dostlarıyla birlikte tavaf yaparlarken, güzel yüzlü bir genç karşısına gelip durdu İbrâhim bin Edhem ona bakıyordu Tavafı bitirdikten sonra; "O gence bu kadar dikkatle bakmanızın hikmetini anlayamadık" dediler Buyurdu ki: "Ben, Belh'ten ayrılırken süt emme çağında bir çocuğum kalmıştı Bu genç odur" O genç, "Babam benden kaçar" endişesiyle, kendisini belli etmiyor, fakat her gün gelip babasını seyrediyordu İbrâhim bin Edhem bir gün, dostlarından birini alıp, Belh'ten gelen hacı kâfilesinin yanına gitti Atlastan bir çadır ortasında bir kürsü olduğunu ve oğlunun o kürsüde oturup Kur'ân-ı kerîm okuduğunu gördü Genç; "Her halde, mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) bir belâ ve imtihândır" (Tegâbün sûresi:15) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyordu Bunu duyunca geri dönüp gittiYanındaki dostu, gencin yanına gitti Kur'ân-ı kerîm okuması bittikten sonra gence; "Nerelisin?" dedi O da "Belhliyim" deyince, "Kimin oğlusun?" dedi O da; "İbrâhim bin Edhem'in oğluyum Onu ilk defâ dün gördüm Ama o muydu, değil miydi, iyice bilemiyorum Benden uzaklaşır korkusuyla kendisine de soramadım" dedi Gelen zât; "Gelin sizi onun yanına götüreyim" dedi Bundan sonra berâberce İbrâhim bin Edhem'in yanına geldiler Genç, babasını görünce kendinden geçecek şekilde ağladı Kendine geldiğinde babasına selâm verdi Babası selâmını alıp, bağrına bastı ve; "Hangi dindensin?" diye sordu Genç;"İslâm dînindenim" dedi İbrâhim bin Edhem; "Elhamdülillah!Kur'ân-ı kerîmi de biliyorsun Peki ilim de tahsil ettin mi?" buyurdu Oğlu; "Evet!" deyince, o yine hamdetti Oğlunu yanına alıp ellerini semâya çevirdi "Yâ Rabbî! İmdâdıma yetiş!" diye yalvarmaya başladı Bunu gören yakınları; "Yâ İbrâhim, ne oldu, niçin yalvarıyorsun?" diye sordular Onlara; "Oğlumu bağrıma basınca şefkati ve sevgisi kalbimde kaynadı Bunun üzerine bir nidâ geldi: "Yâ İbrâhim! Beni sevdiğini iddiâ ediyorsun Fakat benimle berâber başkalarını da seviyorsun Dostluğumuza ortak katıyorsun Bir kalpte iki sevgi olur mu? Bu dostluğa sığar mı?" Bunu işitince duâ edip; "İzzet, ikrâm sâhibi olan Allah'ım! İmdâdıma yetiş! Eğer oğlumun muhabbeti, beni, senin sevginden alıkoyacaksa, ya benim, yâhut da onun canını al, diye duâ ettim Duâm hemen kabûl oldu Oğlum kucağımda can verdi" dedi


Buyurdu ki: "Lokmayı helâlden temin edebilmek için uğraşmak, geceleri ibâdet edip, gündüzleri oruç tutmaktan efdaldir Çünkü her şeyin başı helâl lokmadır"


Kendisi işçi olarak çalışır, o gün kazandığı ile yiyecek şeyler alıp dostlarına ikrâm ederdi Bir defâsında eve geç kaldı Yol da uzundu Arkadaşları; "O gecikti Bâri biz yiyecek ne varsa onları yiyip uyuyalım, beklemiyelim" dediler Nitekim yemeklerini yediler, yatsı namazlarını da kıldıktan sonra yatıp uyudular İbrâhim bin Edhem gelince onların uyuduğunu gördü ve bir şey yemeden aç olarak yattıklarını düşünüp çok üzüldü "Getirdiğim unu yoğurayım, bir şeyler pişireyim de uyandıkları zaman yesinler ve yarın oruca niyyet edebilsinler" diye çok uğraşıp, bir şeyler hazırladı Arkadaşları uyandıkları vakit, onun kendileri için ne sıkıntılara katlandığını görünce, ne yaptığını sordular O olanları anlattı Bunun üzerine birbirlerine, "Bakın! O bizim için ne fedâkârlıklara katlanıyor, bizim hakkımızda ne kadar iyi düşünüyor Fakat biz onu yemeğe beklemiyoruz" deyip, Onun kıymetini daha iyi anladılar ve özür dilediler


Recâ bin Hayve şöyle anlatıyor: "İbrâhim ile beraber bir gemiye binmiştik Bir anda gökyüzü karardı Çok şiddetli bir fırtına başladı Kendi kendime; "Vah, vah Gemi batacak galiba" dedim O sırada; "Hiç korkma! İbrâhim bin Edhem sizinle beraberdir, bir şey olmaz" diyen bir ses duydum Ondan sonra fırtınanın şiddeti kesildi, selâmetle yolumuza devam ettik"


Bir defâsında gemiye binmişti Abasını üzerine çekip istirahate çekildi Biraz gidince fırtına başladı Herkes korkup, gemi batacak endişesi ile telâşlandılar İbrâhim bin Edhem ise, abasının altında istirahatine devâm etti Gemidekiler kendisine;"Ne kaygısız kimsesin Herkes can derdinde Sen ise rahatça yatıyorsun Bu ne haldir?" dediler O, gâyet sâkin olarak kalktı ve; "Yâ Rabbî! Bizlere rahmetini göster" diye duâ etti Bundan sonra fırtına sâkinleşti Gemide bulunanlar rahatladılar


Bir gün bir sarhoşun yanından geçiyordu Ağzı bulaşmış, yerde yatar gördü Su getirip ağzını yıkadı ve; "Allahü teâlânın isminin anıldığı bir ağzı böyle bulaşmış berbat halde bırakmak hürmetsizlik olur" buyurdu Sarhoş kendine gelince İbrâhim Edhem hazretlerinin yaptığını ve söylediği sözü bildirdiler O kimse tövbe etti ve sâlihlerden oldu Sonra İbrâhim Edhem hazretlerine rüyâsında; "Sen bizim için onun ağzını yıkadın Biz de senin kalbini temizledik" buyurdular


İbrâhim bin Edhem, sahraya çıkmıştı Bir kuyudan su çekmek için kovayı sarkıttı Geri çektiğinde kovanın gümüşle dolu olduğunu gördü Hemen geri boşalttı ve tekrar sarkıttı Bu çekişinde, altınla dolu olduğunu gördü Bunu da geri boşaltıp, kovayı tekrar daldırıp çıkardığında, kovanın mücevherle dolu olduğunu gördü Bunun üzerine şöyle niyazda bulundu "Yâ Rabbî! Bana hazine veriyorsun Benim arzum bunlar değildir Ben abdest almak için su istiyorum İhsân et" diye yalvardı Kovayı tekrar kuyuya daldırıp çıkardığında su ile dolu olduğunu gördü


Yolda bir taş gördü Üzerinde "Çevir ve altını oku!" yazılıydı Çevirdi; "Eğer öğrendiğinle âmel etmiyorsan ne diye bilmediğini öğrenmek istiyorsun?" yazısını okudu ve; "Yâ Rabbî! Seni tanıyan hakkıyla tanıyamamıştır Şimdi seni bilmeyen bir kimsenin hâli nasıl olur" dedi ve ağladı


İbrâhim bin Edhem hazretleri bir bağda bekçilik yapardı Bir gün uyuduğunda, ağzında nergis dalı ile bir yılan gelip, dalı sallayarak ona serinlik yaptı


Kendisi anlattı: Bağ sâhibi bir gün gelip bana; "Tatlı nar getir" dedi Götürdüm Ekşi çıktı Yine; "Tatlı nar getir" dedi Bir tabak daha götürdüm Bu sefer de ekşi çıktı Bunun üzerine bağ sâhibi, "Sübhanallah! Bunca zamandır burada bekçisin, narın tatlısını ekşisinden ayırd edemiyorsun!" dedi Ben de; "Benim vazifem bağı beklemek, hiç tatmadığım narın tadını nereden bileyim?" diye cevap verdim Bağ sâhibi, "Sendeki bu hâle bakınca İbrâhim bin Edhem'sin diyeceğim geliyor" dedi Bu sözü işitince tanınmamak için hemen oradan ayrılıp gittim


Huzeyfe-i Mer'aşî, İbrâhim bin Edhem'e hizmet ederdiSebebini sorduklarında şöyle anlattı: "Mekke'ye giderken çok acıkmıştık Kûfe'ye gelince, açlıktan yürüyemez oldum "Açlıktan kuvvetsiz mi kaldın?" dedi "Evet!" dedim Hokka, kalem, kağıt istedi Bulup getirdim "Bismillâhirrahmânirrahim Herşeyde, her hâlde sana güvenilen Rabbim! Her şeyi veren sensin Sana her an hamd ve şükr eder, Seni bir an unutmam Aç, susuz ve çıplak kaldım İlk üçü, benim vazifemdir Elbette yaparım Son üçünü sen söz verdin Senden bekliyorum" yazıp, bana verdi ve; "Dışarı git veAllahü teâlâdan başka kimseden bir şey umma ve ilk karşılaştığın adama bu kâğıdı ver" dedi Dışarı çıktım İlk olarak, deve üstünde biri ile karşılaşdım Kağıdı ona verdim Okudu, ağlamaya başladı "Bunu kim yazdı?" dedi "Câmide birisi" dedim Bana bir kese altın verdi İçinde altmış dinar vardı Bunun kim olduğunu sonradan, etraftakilere sordum Nasranîdir (yâni hıristiyandır) dediler İbrâhim bin Edhem'e bunları anlattım "Keseye elini sürme Sâhibi şimdi gelir" buyurdu Az zaman sonra nasrânî, İbrâhim bin Edhem'in huzûruna geldi "Bu yazıyı yazan siz misiniz?" dedi "Evet!" cevâbını alınca; "Çok düşündüm, böyle bir yazıyı yazanın Allah'a olan tevekkülü, ancak hak olan bir dinde olur Bu parayı verdiğim kimseyi tâkib ederek huzûrunuza geldim Bana İslâmiyeti anlatır mısınız?" diyerek, kelime-i şehadeti söyledi ve müslüman oldu"


Bir kimse kendisinden nasîhat isteyince: "Bağlı olanı aç, açık olanı kapa" buyurdu O kimse;"Bunu anlamadım" deyince; "Kesenin ağzını aç, cömert ol, açık olan dilini de tut konuşma" diyerek izah buyurdular


Birisiyle arkadaş oldu Bu arkadaşlıkları bir müddet devam edip, zaman gelip ayrılmaları icâb edince, arkadaşı: "Uzun zaman arkadaşlık ettik bir ayıbımı gördünse söyle bir daha yapmayayım" dedi İbrâhim bin Edhem cevâbında: "Kardeşim sende bir ayıp görmedim Ben sana dâima sevgi gözü ile baktım Onun için seni hep iyi buldum Senden gördüklerim hep iyi şeylerdi Ayıp arıyorsan başkalarına sor" buyurdular


Kendisine; "Sen kimin kulusun?" dediler Titredi, yere düştü ve kendinden geçip yerde çırpınmaya başladı Bir müddet sonra kendine geldi, kalktı ve bir âyet-i kerîme okudu "Niçin cevap vermedin?" dediler İbrâhim bin Edhem; "Korktum, eğer O'nun kuluyum desem, benden kulluk haklarını ister, değilim desem, bunu da diyemem" buyurdu


Vefât ettiği gün; "Yer yüzünün emânı ölmüştür" diye gizliden bir ses duyuldu Bunu herkes işitti Fakat mânâsını anlayamadılar Acaba ne olacak diye merak ettiler Ne zaman ki İbrâhim binEdhem'in vefât haberi duyuldu, herkes bu sözün İbrâhim bin Edhem için olduğunu o zaman anladılar


Buyurdular ki: "Öbür dünyâda terâzide en ağır amel, burada bedene en zor gelenidir"


"İşittiğime göre, kıyâmet günü insan, daha çok utansın diye tanıdıklarının yanında hesâba çekilir"


"İlmi, amel için öğreniniz Çokları bunda yanıldı İlimleri dağlar gibi büyüdü, amelleri ise zerre gibi küçüldü"


"Borcu olan kimse, borcunu ödemedikçe, yağlı ve sirkeli taam yememelidir"


Her zaman şöyle duâ ederdi: "Yâ Rabbî! Beni günah alçaklığından, sana tâat ve ibâdet lezzetine ulaştır"


HİÇ UYUMAZDI


Ramazân-ı şerîfte ekin biçer, aldığı ücreti muhtaç olanlara verirdi Gece sabaha kadar ibâdet eder, hiç uyumazdı "Hiç uyumadan nasıl durabiliyorsunuz?" diyenlere; "Nasıl uyuyabilirim ki, ağlamaktan bir an kesilemiyorum Bu halde gözüme uyku girmesi mümkün müdür?" derdi Namazını bitirdikten sonra ellerini yüzüne kapar; "Yaptığım ibâdet doğru ve makbûl olmaz da, eski bir paçavra gibi yüzüme çarparlar diye çok korkuyorum" buyururdu


Bir defasında, ıssız bir yerde, harâbe bir binâda şiddetli soğuk ve ayazın olduğu bir gece, üç kişi ibadet ediyorlardı Arkadaşları uyuduktan sonra İbrâhim bin Edhem kalkıp, sabaha kadar kapıda bekledi "Niye böyle yaptın?" dediklerinde; "Arkadaşlarım uyurken bir tehlike meydana gelirse, onu ben karşılayayım Arkadaşlarım üzülmesinler diye böyle yaptım" buyurdu Bir defâsında sefere çıkmıştıAzığı bitti; "Benim yüzümden bir kardeşim sıkıntıya, zahmete girmesin" düşüncesiyle uzun müddet kimseden bir şey istemedi


GÖNÜL HUZÛRU İLE İBÂDET


İbrâhim bin Edhem buyurdu ki: "Bir gece Mescid-i Aksâ'da kalmak istedim Câmi vazifelilerinin beni görmemeleri için içeride bulunan hasırların arasına gizlendim Görünce içeride kalmama izin vermezlerdi Gece, geç vakit olunca kapı açıldı ve içeriye tanımadığım bir zât girdi Yanında derviş kıyâfetli kırk kişi daha vardı O yaşlı zât mihrâba geçti, iki rekat namaz kıldıktan sonra öbürlerine döndü İçlerinden biri; "Bu gece, burada tanımadığımız, bizden olmayan biri var" dedi Mihrâbda bulunan, tebessüm etti ve"Evet İbrâhim bin Edhem var, kırk gündür kalb huzûru ile ibâdet yapamamaktadır" dedi Bunları duyunca ben açığa çıktım Mihrâbda bulunana; "Evet doğru söylüyorsunuz Lütfen bunun sebebini de bildiriniz" dedim O zât şöyle anlattı: "Filân zaman Basra'da hurma satın almıştın Bu sırada yere bir hurma tanesi düştü Sen o hurmayı kendi hakkın zannederek aldığın hurmaların içine koydun Onu yediğin için kırk gündür ibâdetlerinden tad alamıyorsun"dedi


Ertesi gün hurmayı satın aldığım zâtın yanına gittim Olanları anlatıp kendisinden helâllık diledim O da hakkını helâl etti ve; "Mâdem ki bu iş bu kadar hassastır O halde ben şimdiden sonra hurma satmayı bıraktım" dedi Sonra dükkânını kapattı Vakitlerini ibâdetle geçirmeye başladı, nihâyet o da Allahü teâlânın sevgililerinden oldu


DAHA NE İSTERLER


Kendisine şöyle sordular: Allahü teâlâ; "Ey kullarım, benden isteyiniz, kabûl ederim, veririm" (Mü'min sûresi: 60) buyuruyor Halbuki istiyoruz vermiyor? Cevâben buyurdular ki: "Allahü teâlâyı çağırırsınız O'na itâat etmezsiniz Kur'ân-ı kerîmi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz Cenâb-ı Hakk'ın nîmetlerinden faydalanırsınız O'na şükretmezsiniz Cennet'in ibâdet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız Cehennem'i âsiler için yarattığını bilirsiniz, ondan sakınmazsınız Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınızAyıbınıza bakmayıp başkalarının ayıplarını araştırırsınız Böyle olan kimseler, üzerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsinler Daha ne isterler? Duâlarının neticesi, yalnız bu olursa yetmez mi"


İŞTE GERÇEK SULTANLIK


İbrâhim bin Edhem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini dikiyordu Memleketin vâlisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrâhim bin Edhem hazretlerinin başında durdu Vâli onu seyrederken şöyle düşündü: "Bak şu dünün hükümdârına! Böyle yapmakla eline ne geçti?" İbrâhim bin Edhem vâlinin aklından geçenleri anlamıştı Kaldırıp iğnesini denize fırlattıSonra; "Balıklar iğnemi getirin" deyince, bir balık, ağzında İbrâhim Edhem'in denize attığı iğneyi getirdi İbrâhim bin Edhem iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra vâliye döndü: "Elime bu iğne geçti!" buyurdu "Yâni; ben Allahü teâlâdan gayri olanları bırakıp, bütün varlığımla O'na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerâmeti verdi!" demek istedi


NASÎHATLERİN ÖZÜ


Kendisinden bir zât nasîhat istediğinde buyurdu ki:


Altı şeyi kabûl edip yaparsan, hiçbir işin sana zarar vermez Dünyâda ve âhirette rahat edersin O altı şey şunlardır:


1 Günah yapacağın zaman Allahü teâlânın sana verdiği rızkı yeme


2 O'na âsî olmak istersen, O'nun mülkünden çık Mülkünde olup da ona isyân etmek uygun olur mu?


3 O'na isyân etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma Görmediği yerde yap O'nun mülkünde olup, verdiği rızkı yiyip, gördüğü yerde günah yapmak uygun değildir


4 Can alıcı melek, rûhunu almaya geldiği zaman tövbe edinceye kadar izin iste O meleği kovamazsın Şimdi kudretin var, güç kuvvetin yerinde iken tövbe et Tövbe edilecek zaman bu zamandır Zîrâ ölüm çok âni gelir


5 Mezarda Münker ve Nekir ismindeki iki melek, suâl için geldiklerinde, onları kov seni imtihân etmesinler Soran kimse; "Buna imkân yoktur" dedi İbrâhim Edhem buyurdu ki; "Öyle ise şimdiden onlara cevap hazırla"


6 Kıyâmet günü Allahü teâlâ; "Günâhı olanlar Cehennem'e gitsin" diye emir edince ben gitmem de Soran kimse dedi ki: "Bu sözümü dinlemezler" Nasîhatları dinleyen kimse tövbe etti ve ölünceye kadar tövbesinden vazgeçmedi


HELAL LOKMA


İbrâhim bin Edhem hazretleri helal lokma yemeye çok dikkat eder ve herkese tavsiye buyururlardı Bir gün kendisine falanca yerde bir genç var Gece gündüz ibâdet ediyor, kendinden geçiyor, dediler Gencin yanına gidip üç gün misâfir kaldı Dikkat etti, söylediklerinden daha çok şeyler gördü Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşırıp kaldı Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu Yediğine dikkat etti Lokması helâldan değildi "Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytandandır" deyip, genci evine dâvet etti Kendi lokmalarından bir tane yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı Genç, İbrâhim'e sorup; "Bana ne yaptın?" deyince; "Lokmaların helâlden değildi Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu O hâller, şeytandan oluyordu Helâl yiyince şeytan giremedi Asıl, doğru hâlin meydana çıktı" dedi


1) Hilyet'ül-Evliyâ; c7, s367, c8, s3

2) Tezkiret-ül-Evliyâ; c1, s47

3) Nefehât-ül-Üns; s95 (Lâmiî Tercümesi)

4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1094

5) Tabakât-üs-Sufiyye; s27-38

6) Sıfat-us Safve; c4, s134

7) Vefeyât-ül-A'yân; c1, s31

8) Ravdur-Reyâhîn; s58, 68, 87, 124,

9) Nevâdir-ül-Âlem; s3, 44, 116

10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c2, s226

11) Menâkıb-ı İbrâhim binEdhem

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.