Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
sen olmasaydın yâ muhammed sen olmasaydın kainatı yaratmazdım

&Quot;Sen Olmasaydın Yâ Muhammed, Sen Olmasaydın Kainatı Yaratmazdım&Quot;

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

&Quot;Sen Olmasaydın Yâ Muhammed, Sen Olmasaydın Kainatı Yaratmazdım&Quot;




Bin dört yüz yıl öncesiydi Yağmurlar

bitkilere küsmüş gibiydi Güneş olabildiğince kavuruyordu

Mekke Sokaklarını Sanki intikam alıyordu beşerden Ve diyordu ki;

beni müzeyyen bir şekilde süsleyip, semâya ziyalı bir ışık yaparak,

istifadenize sunan Hâlıkımızı niçin tanımaz, görmezsiniz,

şükretmezsiniz?” ama cahilolan insanın ne gözünde

o hitâbı anlayacak bakış, ne de kalbinde o mânâyı sezecek

his kalmıştı Adetâ yaşayan cenazeye dönmüştü insanoğlu

İşte böyle bir zamandı cahiliyet devri


Derken, bir gece semâvat ve arz büyük bir sarsıntıyla uyandı

Nihayet beklenen an gelmişti Her şey anlam kazanmaya

başlamıştı Dünya kendi mevcûdiyetinin asıl sebebi olan,

bununla da “sen olmasaydın

Yâ Muhammed, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım”ilâhî hitabına

mazhar olan, Kainatın Reis’i, Fahr’i, Nur’u Muhammed Mustafa

teşrif etmişti


Her şeyi gibi dünyaya gelişi de büyük bir mucize olmuştu

Ve tenindeki gül kokusunu sunmaya başlamıştı daha ilk anda

Evet, harikalar içerisinde gelmişti, öyle bir gelişti ki bu

o doğduğunda zuhur eden nur, kıyamete kadar kainatı

ışıklandıracaktı

Bin yıldan beri yanan Mecûsilerin ateşini söndüren

o “nur” bin üçyüz elli sene sonra dinsizliğin manevî

ateşini söndürmüştü

Güneş bile sıcaklığını onun nurundan alıyordu bu zamana kadar


Çocukluğundaki harika halleriyle de insanları şaşkınlık içerisinde

bırakıyor, kendisine teveccüh ettiriyordu Ve bin dört yüz sene

sonra da sosyologların psikologların akıllarını hayrette bırakıyor,

kendine hayran ettiriyordu o “nur” çocuk

Ve nihayet o an gelmişti Nübüvvet mührünün farklılığını

farketme ve Risalet tâcını giymek zamanıydı Hira mağarasında

Cebrail(as) isimli meleğin kendisini üç defa sıkıştırarak,

“oku, Rabb’inin adıyla oku” demesiyle, kendisini, kainatı,

Kur’an-Hakîm’i okuması istenmişti daha ilk vahiyle birlikte

O Şefkatli Nebî , o mübarek insan, ürkmüş ve korkmuş bir halde

zevcesinin yanına geldi “Beni örtünüz , beni örtünüz”dedi

Onu bu derece titreten “oku” emri, bizi neden hiç sarsmıyordu?

Yoksa önemsiz miydi “ben”i, kainatı, Kur’an-ı Kerîm’i okumak?


Zât-ı Zülcelâl, irşad etme vazifesiyle görevlendirdiği sevgilisine

önce “oku” demişti, “Alîm” isminin tecellisiyle ona ilminin

kapısını açmıştı

Zât-ı Zülcelâl kainat kitabına yazdığı Tekvîni Ayetleri

Kur’an-ı Hakîm’inde tercüme etmiş, o Kelâm-ı Ezelîyi de

Resûlünün şahsında bütün insanlığa göndermişti


Artık semâvat ve arz Muhammed-ül Emin olan Resûl-ü

Ekrem’i miraçtaki Risaletiyle beraber kendi üzerinde

taşımaktan son derece

mes’ud ve müsterih olup, her daim ona salât ve selâm getirmişlerdi

Çünkü O,Hâlıklarının en sevgilisiydi Onun Risaletiyle suların

akışı daha bir canlı, güneşin ziyası daha bir aydınlıktı Kuşların,

böceklerin mânidar ötüşlerinde, güllerin açılışında onun

nurunun tecellisi vardı


Karanlık nura, cehalet ilme, sefalet safahata döndüğü o zaman asr-ı saadetti artık Cehaletin kilit vurduğu

kalpler, iman hakikatleriyle, “sohbet-i nebevî” ile bir bir açılarak

ilim meyvelerini vermeye başlamıştı İlk meyveydi hanımı ve

sevgili dostu Hz Ebûbekir Ahir olan bu zamanda da

sohbet-i Nebevîye

mazhar olmak, Sünnet-i Seniyye’ye kemâl-i ittibâ ile olabilirdi

İşte o zaman, her duamızda mânen yanımızda olurdu

Resûl-ü Ekrem (asm) Ziyası öyle bir ışıktı ki; Arabistan

yarımadasından dünyaya, dünyadan kainata ulaşacak kadar etkiliydi

Çünkü O, kainatın “Hakikat Güneşi”ydi Ve O zamanın ve tüm

zamanların en Bedîsiydi


Belki bin dört yüz sene geçmişti O En Sevgilinin devri

üzerinden, ama Hadisleri, Sünnetleri değişmemişti O zaman

“çölde açan bir gül” idi Şimdi ise, “karla kaplanmış gönül yollarında

açan bir kardelen” Onun ismi gökte hâlâ “Ahmet”,

yerde “Muhammed”di Almalıydık o Nur’u tarihin tozlu raflarından

Yaşantımızı o nurun ziyasıyla ışıklandırmalıydık İç dünyamızı

Risâlet gülleriyle süslemeliydik

Çünkü; kalpler ancak onun sohbetiyle aydınlanırdı
alıntıdır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.