Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abdurrahman, bin, essekkâf, muhammed

Abdurrahmân Bin Muhammed Es-Sekkâf

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Abdurrahmân Bin Muhammed Es-Sekkâf




ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF

On dördüncü yüzyılda Suriye'de yetişen velîlerden İsmi, Abdurrahmân bin Muhammed'dir Hâllerini gizlediği için Sekkâf lakabıyla anılmıştır 1338 (H739) senesinde Hadramût bölgesindeki Terîm şehrinde doğdu Mısır'ın Izz beldesinde doğduğu da bildirildi 1416 (H819) senesinde Terîm'de vefât etti Kabri, Zenbil Kabristanında olup, ziyâret edilmektedir

Küçük yaştan îtibâren ilim öğrenmeye başlayan Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf zamânının âlimlerinden Ahmed bin Muhammed el-Hatîb'den tecvîd ilmini öğrendi ve Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Zamânının diğer âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsîl etti Bilhassa fıkıh ilminde yüksek derece sâhibi oldu Terîm'de Allâme Muhammed bin Alevî bin Ahmed ibni Üstadi'l-azâm'ın huzûrunda İmâm-ı Gazâlî ve Şeyh Ebû İshak'ın kitaplarını mütâlaa etti Daha sonra Fakih Muhammed bin Sa'd'den İhyâ-ı Ulûm, Risâle-i Kuşeyrî ve Avârifü'l-Meârif adlı eserleri ve başka tasavvufî eserleri okudu Şeyhulislâm Muhammed bin Ebî Bekr'in hizmetinde ve ilim meclisinde bulundu Ondan çok istifâde etti Daha sonra Aden'e gitti Kâdı Muhammed bin Sa'îd'den sarf, nahiv ve diğer Arabî ilimleri tahsîl etti Tefsîr, hadîs, meânî, beyân ilimlerinde yüksek derece sâhibi oldu Şeyh Ali bin Sâlim, Ali bin Sa'd, Ebû Bekr bin Îsâ, İmâm Ömer binSaîd gibi tasavvuf ehli zâtlarla görüşüp onların sohbetlerinde bulundu Ârif-i billah Müzâhim Ahmed, büyük velî Abdullah bin Tâhir ed-Devânî gibi zâtlardan tasavvuf ilmini öğrendi

Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yükseldikten sonra zamânının büyük âlim ve evliyâları arasına girdi Bulunduğu beldedeki âlim ve velîlerin imâmı, önderi ve en yükseği olduğunu bütün âlim ve evliyâlar kabûl ettiler

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri güzel ahlâk sâhibi olup hep iyilik ederdi Kimseye karşı kırılmaz ve kin beslemezdi Hızır aleyhisselâmla görüşüp sohbet ederdi Aralarında kardeşlik akdi yapmışlardı Yanına ilk defâ bir köylü sûretinde gelen Hızır aleyhisselâm devamlı onu ziyâret ederdi Bir gün çok güzel bir koku duyan talebelerinden biri bu kokunun kaynağından suâl edince, hazret-i Hızır'dan bahsetti

Allahü teâlâya çok ibâdet eden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf gecenin son üçte birini ibâdetle geçirirdi Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu Gündüzleri insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatır, onların dünyâ ve âhiret saâdetlerine vesîle olmak için çalışırdı Otuz sene boyunca gece ve gündüz çok az uyudu "Neden uyumuyorsun?" diyenlere; "Sağ tarafına yattığında Cennet'i, sol tarafına yattığında Cehennem'i gören kimse nasıl uyur?" diye cevap verdi

Hûd aleyhisselâmın kabrini ziyâret eder, bâzan bir ay müddetle orada kalır, bu müddet içinde çok az bir şey yerdi Âlimlerin, evliyâların kabirlerini sık sık ziyâret eder, her gece Terîm'deki mescidlerin hepsinde namaz kılardı Namaz kıldığı zaman kıyamda çok uzun müddet kalır, onu uzaktan gören cansız bir cisim zannederdi O; "Biz zâhir (görünen) amellere îtibâr etmeyiz" derdi

Bir ara hacca gitmek için yola çıktı ve hacdan sonra memleketi olan Hadramut'a dönmeyip başka beldelere seyahat etmeye niyet etti Cûf denilen yere vardığında Peygamber efendimiz, Eshâbından bir topluluk ve evliyâullahtan bir cemâat rûhânî olarak ona geldiler Onların yanında babası da vardı Ona memleketine dönmesini emrettiler ve dediler ki: "Senin memleketinde kalman başka yerlere gitmenden daha efdâldir" Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf bu emir üzerine zâhiren hacca gitmeyip geri döndü Fakat memleketinden giden hacılar tarafıdan hac ederken görüldü Yakınlarından bâzıları ona; "Sen hacca gittin mi?" diye sorduklarında; "Zâhiren gitmedim" buyurdu

Âlimlerden ve evliyâdan birçok zât ona insanları doğru yola dâvet etmek ve kötülüklerden uzaklaştırmak ve talebe yetiştirmek husûsunda icâzet (diploma) verdiler Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf pekçok talebe yetiştirip hadîs, fıkıh, usûl ve fürû ilimlerini okuttu Onun ilim ve fazîletteki şöhreti her tarafa yayılıp, insanlar doğudan ve batıdan onun ilim meclisine ve sohbetlerine koştular Deniz ve kara yoluyla gelerek müşkillerini ve fetvâlarını ona sordular Büyük cemâatler ondan istifâde etti İnsanlara tatlı dil ve hoş sohbetle İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp gönüllerine taht kurdu

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf'ın ilim meclislerinde yetişen âlimlerden bâzıları; kendi oğulları, kardeşinin oğulları, Ârif-i billah Ebû Bekr bin Alevî eş-Şeybe ve kardeşleri, büyük İmâm Muhammed Sâhib Aydeyd bin Ali, Ârif-i billah Ahmed bin Ömer, İmâm Sa'd bin Ali Müdhac, Şeyh Muhammed bin Abdurrahmân el-Hatîb, Şeyh Şuayb bin Abdullah el-Hatîb, Şeyh Abdurrahîm bin Ali el-Hatîb, Şeyh Ahmed bin Ebî Bekr Baharemî, Şeyh Abdullah İbnü'l-Fakîh Baharemî, Şeyh Abdullah bin Ahmed el-Amûdî, büyük velî Abdullah bin Nâfi', Îsâ bin Ömer bin Behlül, Şeyh Muhammed bin Saîd el-Mağribî gibi sayısız zâtlardır Burada en meşhûrları zikr edilmiştir Abdullah bin Muhammed es-Sekkâf ekseriyetle El-Basît vel-Vesît, Mühezzeb, Muharrer adlı eserleri okutur bu vesîleyle kalbindeki gizli mânevî sırları talebelerine açıklardı O her talebesine anlayabileceği ve seviyesine uygun ders verirdi Nice kimseler onun bu tatlı üslûbu ve sohbetleri vesîlesiyle tasavvuf yolunda ilerlediler Pek çok kimseye tarîkat yolunda icâzet verdi ve hırka giydirdi Nice kimseler onun gönülleri feth eden sohbetleri sebebiyle dünyâdan yüz çevirip, âhirete yöneldiler ve kötü sıfatlardan uzaklaşıp iyi ve güzel huylara sâhib oldular O talebelerine ve sevenlerine şöyle buyururdu:

"Kalb ile ilgili ameller işleyiniz Zîrâ kalb ile yapılan ameller zâhirî amelleri güzelleştirir"

Bâzı derslerinde fıkıh ilminin fazîletinden bahsederdi Bu sebeple oğlu Ömer bütün ömrünü fıkıh ilmini öğrenmeye hasretmişti Bir gün dersin bitiminde oğluna şöyle buyurdu:

"Ey Ömer! Kalb ile ilgili amellere çalış Çünkü fıkıh âlimlerinde ateşin alevi, tasavvuf ehlinde ise ateşin kor kısmı vardır"

Bâzı zamanlar talebeleriyle birlikte seyâhate çıkan; peygamberlerin, âlimlerin ve velîlerin kabirlerini ziyâret eden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri onlardan istifâde ederdi

Talebelerinden Abdürrahîm bin Ali el-Hatîb şöyle anlattı:

Hocamız ile berâber Hûd aleyhisselâmın kabrini ziyârete gitmiştik Dönerken; "İnşâallah akşam namazında Rebî' beldesinde oluruz" buyurdu Hâlbuki bulunduğumuz yer, Rebî' beldesine çok uzak idi ve vakit de isfirâr yâni güneşin, kendisine bakılacak kadar sararıp batmak üzere olduğu bir vakit idi Hocamın bu sözüne çok hayret ettim Sözünde bir hikmet bulunacağını düşünerek birlikte yürüdük Bir taraftan da batmak üzere olan güneşe bakıyordum Güneş sanki durmuştu Biz Rebî' beldesine gelinceye kadar aynen o hâlde kaldı Biz ismi geçen beldeye girince güneş battı Namazlarımızı kıldık Bu durum benim çok garibime gitmişti Hocamın bir kerâmeti olduğunu anladım

Abdurrahmân bin Muhammed, talebelerinden bâzıları ile bir seferde idiler Talebeler, çok susadılar Yollar ıssız, su bulmak ihtimâli de çok zayıf idi Şaşıran talebeler hocalarına bir şey diyemiyorlardı Allahü teâlânın izni ile talebelerinin bu sıkıntılarını anlayan Abdurrahmân es-Sekkâf büyükçe bir taşın yanında durdu ve; "Şu taşı çevirin!" buyurdu Taşı çevirdiklerinde, bir su kaynağı ile karşılaştılar ve çok sevindiler Kana kana içip, abdest aldılar ve kaplarını doldurarak, yollarına devâm ettiler

Başka bir yolculukta, yanındakilere; "Şimdi hava çok sıcak Birazcık konaklayalım Hava serinleyince yola devâm ederiz" dedi Öğrencileri; "Bu sıcak, hocamızın yola devâm etmelerine mâni değildir İsterlerse, bu sıcak havada da yola devâm edebilirler Burada konaklamalarında başka bir hikmet olsa gerek" diye düşünüp merakla beklerlerken, yanlarına, susuzluktan ölmek üzere olan bir âmâ çıkageldi Yanında bulunanlara; "Şu yakınlarda su vardır Bu zavallının ihtiyâcını giderin" diyerek, bir yeri târif etti Gidip su getirdikten sonra yollarına devâm ettiler Böylece orada biraz dinlenmelerinin hikmeti anlaşılmış oldu Biraz sonra oraya bir kimse geldi Âmâ da orada idi Biraz önce başından geçen hâdiseyi, gelene anlattı O kimse; "Bunda bir yanlışlık var Ben buraları çok iyi tanırım Bu civarda su bulmak ihtimâli hiç yoktur" dedi Daha sonra bu hâli öğrenen talebeler, o suyun, hocalarının bereket ve kerâmeti ile bulunduğunu anladılar

Allahü teâlânın bildirmesiyle talebelerinin ve yanına gelen kimselerin kalplerinden geçenleri bilirdi

Talebesi Abdurrahmân diyor ki:

"Hocamdan arzu ettiğim, yapması için kalbimden geçirdiğim her şeyi, hocam en güzel şekilde yaptı, yerine getirdi Allahü teâlânın ona ihsân ettiği basîret gözü ile kalbimizden geçenleri anlıyordu"

Abdurrahmân es-Sekkâf'ın talebelerinden olan Ârif-i billâh Muhammed bin Hasan şöyle anlatır:

Bir gece hocamın mescidinde idim Hocam da odasında bulunuyordu Karnım çok acıkmıştı Bu sırada biri gelerek, hocamın beni istediğini söyledi Kalkıp, yanlarına gittim Huzûruna vardığımda, ortada lezzetli yemeklerin bulunduğu çok güzel bir sofra vardı Karnımı doyurmamı söyledi Gecenin bu geç vaktinde bu yemekleri kimin getirdiğini suâl ettim "Birisi getirdi" buyurarak, açıklamak istemedi Allahü teâlânın izni ile, benim çok aç olduğumu anlayıp bu yemekleri benim için hazırlattığını anladım ve daha nice kerâmetlerine şâhid oldum

Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerinin bir mikdâr hurması vardı Hurmaları satmak üzere birisini vekil edince hurmalar satıldı Fakat paranın bir kısmını vererek geri kalanını gizledi Abdurrahmân hazretleri, Allahü teâlânın izni ile paranın tam olarak kendisine verilmediğini anlayıp, ona; "Mü'minin firâsetinden korkunuz! Çünkü o, Allahü teâlânın nûru ile bakar" hadîs-i şerîfini okudu O kimse diyor ki:"Ondan bu sözü duyunca vermediğim paranın, bir yılan olup vücûduma girmek üzere olduğunu hissettim Yaptığıma çok pişman olup, kendisinden özür diledim ve bir daha hatâ işlememeye ve tevekkül sâhibi olmaya kesin karar verdim

Talebelerinden biri şöyle anlatır:

Hocam ile birlikte yolculuğa çıkmıştık Kâhlân denilen yere vardığımızda duhâ, kuşluk namazı kılmak için mola verdik Ben hâcet için tenhâ bir yere gittim Abdestimi tâzeleyip geri döndüğümde, hocamın yanında taze hurmalar gördüm Hâlbuki yakınlarda hurma bahçesi yoktu ve mevsim de hurma mevsimi değildi Çok hayret edip, kendisinden bunun nasıl olduğunu, nereden geldiğini suâl ettim Tebessüm etti ve; "Hurmalardan ye! Fakat nereden geldiğini sorma!" buyurdu

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf verâ sâhibi, Selef-i sâlihînin yoluna çok bağlı idi Bu yönden çok meşhurdu Zühd sâhibi olup, dünyâya îtibâr etmezdi Cömert ve kerem sâhibi idi Binlerce dinar para ve çeşitli nîmetlerden ihtiyâç sâhiplerine verirdi Her hurma ağacını dikerken yanında bir Yâsîn-i şerîf okurdu Fidan dikilme işi tamamlandıktan sonra bir hatm-i tehlil (70000 kelime-i tevhîd) okuyarak sekiz oğluna ve altı kızına hediye ederdi Onlar da bu hediyenin sevâblarını ona bağışlarlardı Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf on tane mescid, oğulları ise üç tane mescid yaptırmışlardı ayrıca bu mescidlerin devâm etmesi için her mescide âit vakıflar bırakmıştı

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf'ın meclislerinde evliyâdan ve ricâl-i gayb denilen zâtlar da hazır bulunurdu Bu zâtlar arasında İmâm-ı Gazâlî, Abdülkâdir Geylânî gibi büyükler de vardı O büyüklerin rûhâniyetlerinden istifâde eden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf kutbiyyet makâmına yükselmişti

Âlimler ve evliyâlar, hâllerini gizlemesi sebebiyle ona Sekkâf lakabını vermişlerdi Çünkü o insanları hâliyle, makâmıyla ve sözüyle üzmezdi İlmiyle ve ameliyle insanlara karşı büyüklenmezdi Şöhretten şiddetle kaçınırdı Hâlbuki o, zamânındaki evliyânın en yükseği idi Abdurrahmân es-Sekkâf sâdece Allahü teâlâdan rızâsını kazanmak için çırpınır; "Vallahi kalbim Allahü teâlânın başka, evlâda, mala, âile fertlerine, Cennet'e ve Cehennem'e hiç iltifat etmez Allahü teâlânın rızâsına muvafık olmayan ne bir ev, ne bir mescid binâ ettim, ne de bir hurma fidanı diktim" buyururdu

Abdurrahmân es-Sekkâf insanlara karşı güzel huylu, tatlı dilli ve güler yüzlü davranırdı Kimseyi üzmemeye çok dikkat ederdi Ancak ona zarar verenler veya onu üzenler başlarına bir hâl gelip pişman olurlardı

Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilen bir kimse vardı Bu zât, Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerinin hizmetçilerinden birini üzdü O da, durumu efendisine arz edince, üzüldü Tam bu sırada, hizmetçiyi üzen kimse, hâfızasında ne varsa hepsinin silindiğini hissetti Hemen sebebini anladı ve gidip hizmetçiden özür diledi Tövbe istigfâr ettiğini, bildirdi Hizmetçi özrünü kabûl edip, durumunu efendisine arz etti ve onu sevindirdi O sırada özür dileyen kimse, hâfızasının yerine geldiğini hissetti Başına gelen bu hâl sebebiyle, o zâtın büyüklüğünü daha iyi anladı

Haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınır, harama düşmek tehlikesinden dolayı mübâhların fazlasını bile terk ederdi Malı varsa zekâtını, bahçesinden kalkan mahsüllerinin uşrunu eksiksiz verir, fazlasını tasadduk ederdi Etrafında hurma bahçeleri bulunan bir bahçesi vardı

Bir defâsında çocuklar, bu bahçeler arasında oynarlarken ateş yaktılar Sonunda ateş büyüyerek etrâfı sardı Bahçelerdeki ağaçlar yanmaya başladı Bütün ağaçlar bu yangında yandıkları hâlde, mahsüllerinin uşrunu tam olarak verdiği için, bu zâtın bahçesine hiçbir şey olmadı Ağaçlardan biri bile zarar görmedi İnsanlar hayret içinde kaldılar

Tayy-i zaman ve tayy-i mekân sâhibi olan Abdurrahmân bin Muhamed es-Sekkâf her sene hac mevsiminde memleketinde bulunuyordu Fakat hacca gidenler onu, Hicaz'da hac vazîfesini yaparken görürlerdi Kendisine bu durumdan suâl edildiğinde; "İşte gördüğünüz gibi, buradan ayrılmadım" diyerek bu kerâmetini setreder, gizlerdi Yine Abdurrahmân es-Sekkâf, Allahü teâlânın velî kullarına ihsân edip verdiği bir hâl ile bir anda başka başka yerlerde, başka başka hâllerde görülürdü

Bir defâsında, uzak bir yerden bâzı kimseler, Abdurrahmân hazretlerine misâfir olmuşlardı Onlara; "Falan gün sizin beldenizde şiddetli yağmur yağmış, çok sel olup, beldenizde bulunan dere taşmış ve sel sizin beldede çok zarara sebeb olmuş" buyurdu O kimseler bu habere hayret ettiler Memleketlerine döndüklerinde, Abdurrahmân bin Muhammed'in haber verdiklerinin hepsinin doğru olduğunu, bildirdiği şeylerin aynen meydana geldiğini hayretle gördüler O zâtın bu hâlleri, kerâmet olarak anladığının ve kendilerine bildirdiğinin farkına varıp daha çok şaştılar Ona olan muhabbetleri daha çok arttı

Fazîletler ve kerâmetler sâhibi olan Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretlerinin duâları kabûl olurdu Bir defâsında, fâsıklardan, açıkça günah işleyen kimselerden bir kısmı yanına gelmişti Kendisinden duâ istediler O da hâzır olanlara sâlih ameller işlemek nasîb olması için duâ etti O fâsık kimseler tövbe edip, sâlih ameller işlemeye başladılar ve tövbelerini bozmadılar

Bir defâsında da çocuğu olmayan bir kadın, Abdurrahmân binMuhamed'e haber gönderip, çocuklarının olmasını çok istediklerini, fakat olmadığını, bunun için kendisinden duâ istirhâm ettiklerini bildirdi O da duâ etti Bundan sonra o kadın hâmile oldu ve çok güzel bir çocuğu oldu

İşlerinde, masraflarında çok isrâf eden bir topluluk vardı Abdurrahmân bin Muhammed bunlara duâ edince, tövbe ettiler Hâlleri, yaşayışları gitgide güzelleşti

Abdurrahmân binMuhammed es-Sekkâf hazretleri talebelerinin ve sevenlerinin imdâdına yetişirdi Talebelerinden birisi şöyle anlatır:

Bir yolculukta bulunuyordum Issız yerlerden geçerken, yolumu kaybettim Bir taraftan da çok şiddetli susuzluk çekiyordum Ne kadar aradıysam su bulamadım Duâ edip, hocamdan yardım istedim Bu esnâda yanıma biri gelip, su verdi O sudan kana kana içerek rahatladım Sonra, yola devâm ettim Yolculuğum müddetince de su içmek ihtiyâcı hissetmedim

Abdurrahmân es-Sekkâf'ı sevenlerden biri, bir yolda yalnız başına giderken, önüne yırtıcı bir hayvan çıktı Kendisine saldırmak üzere iken, yolcu sesinin çıktığı kadar bağırarak, Abdurrahmân hazretlerinden yardım istedi Bu sırada, kuvvetli ve heybetli bir kimse görünüp hayvanı tuttu Güçlü kuvvetli olduğundan hayvan, elinde zor hareket ediyordu Bu sıkıntıdan kurtulan kimse, hocasının yanına döndüğü zaman, henüz bir şey söylemeden, hocası; "Bir sıkıntıda kalırsan, yine bizden yardım iste! Fakat o kadar şiddetle bağırmana lüzum yok Hafifçe söylesen, hattâ kalbinden bile geçirsen, Allahü teâlânın izni ile onu duyar ve yardımına geliriz" buyurdu

Talebelerinin ve onların âile fertlerinin giyim ve iâşelerini de düşünen Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri bir defâsında talebesi Abdurrahîm ile Şu'ayb'e bir parça kumaş verdi ve; "Bu kumaştan çocuklarınıza üç tane elbise dikiniz" buyurdu Şu'ayb terzi idi Kumaşı görünce; "Efendim, bu kumaştan çıksa çıksa iki elbise çıkar Üç elbisenin çıkması mümkün değildir" dedi "Siz Besmele ile kesmeye başlayın İnşâallah bu kumaştan üç elbise çıkar" buyurdu Dedikleri gibi üç elbise çıktı

Abdurrahmân hazretlerinin hizmetçilerinden birisi huzurda, bir elbiseye ihtiyâcı olduğunu, bunun için on beş dirhem lâzım geldiğini bildirdi Hizmetçiye; "Falan yerde bulunan kesenin içinde on beş dirhem olacak Onu al! İhtiyâcın için kullan!" buyurdu Hizmetçi, keseye baktığını ve boş olduğunu bildirdi Bunun üzerine; "Sen git bak! O kesede on beş dirhem bulursun" buyurdu Bildirilen yerdeki kesenin yanına tekrar giden hizmetçi, kesede on beş dirhem bulunduğunu gördü ve alıp ihtiyâcına sarfetti

Abdurrahmân es-Sekkâf'ın talebelerinden, Abdürrahîm bin Ali anlatır:

Hocam Abdurrahmân bin Muhammed bana bir mikdâr gümüş para vererek, mutfağın ihtiyaçlarını almak üzere, vekil etmişti Elimdeki para bitmek üzere iken, gidip; alacağımız nevâle için, bu paranın yetmeyeceğini bildirdimBiraz düşündü "Hangi şeyler ihtiyaç ise, siz onları almak üzere gidin İnşâallah yeter" buyurdu "Peki efedim" deyip gittim İhtiyaçlarımızı aldıktan sonra, paranın bir mikdârını artmış buldum ve bunun bir kerâmet olduğunu anladım

Başka pekçok kerâmetleri de görülen Abdurrahmân es-Sekkâf hazretleri, bir defâsında bulunduğu Izz köyünden bir yolculuğa çıkacaktı O sırada hanımı hâmile idi Yola çıkacağı zaman hanımına bir bez verdi ve dedi ki:"Ben yolda iken, belki bir oğlumuz doğabilir Aynı gün vefât edebilir Eğer öyle olursa, bu bezi ona kefen yaparsınız" Hanımına bunları söyledikten sonra yola çıktı Hakîkaten, bir erkek çocuğu oldu Bildirdikleri gibi, aynı gün vefât etti Bıraktığı bezi çocuğa kefen yaptılar

Abdurrahmân bin Muhammed'in hurma ağaçlarından birisinin, boyu çok kısa ve dalları yere yakın olduğundan, gece köpekler gelerek hurmaları yerdi Bunun için hizmetçilerden birisi, her gece o hurma ağacının yanında bekçilik yapar, köpeklerden korurdu Bir gece Abdurrahmân hazretleri hizmetçiye; "Sabaha kadar beklemenize ne lüzum var Ağacın etrâfında genişçe bir dâire çizin! Kendiniz de gidip istirahat edin!" buyurdu Hizmetçi bildirilen şekilde yaptı Sabahleyin baktıklarında, çizginin dışında köpek izleri görüldü, gerçekten içeri girememişlerdi

BENDEN NE FARKI VAR?

Kardeşim Abdurrahmân ile hurmaların taksimi husûsunda aramızda bir husûmet meydana gelmişti Kendi kendime; "Onun benden üstün yanı nedir, o oruç tutuyorsa ben de tutuyorum, o namaz kılıyorsa ben de kılıyorum Babamız birdir Benim misâfirlerim ise ondan çoktur" dedim Rüyâmda bir kişi bana gelerek; "Kardeşin hakkında böyle böyle söyledin mi?" dedi Ben de; "Evet söyledim" dedim "Öyleyse benimle berâber gel" dedi Birlikte kardeşim Abdurrahmân'ın yanına gittik Kardeşimin bedeninin nûr ile kaplı olduğunu ve uzuvlarının üzerinde nûr ile "İhlâs" ve "Lâ ilâhe illallah Muhammedürresûlullah" yazılı olduğunu gördüm O kimse bana, bu makâma ulaştığın zaman böyle böyle konuş, eğer bundan sonra ona inat edersen bu rüyâyı hatırla" dedi Ben de ondan sonra kardeşim hakkında kötü düşünmekten vazgeçtim

PİŞMAN OLDULAR!

Bir defâsında, bâzı kimseler gemi ile bir yere gidiyorlardı Yolcular arasında Abdurrahmân hazretlerinin talebelerinden birkaç kişi de vardı Bir ara, geminin tabanından bir yer delindi Ne yaptılarsa delinen yeri tıkayamadılar Vazîfeliler çâresiz kalıp, geminin batmasından korktular Onlardaki bu telaşı görüp, vaziyeti anlayan talebeler, hocaları Abdurrahmân bin Muhammed'den yardım istediler O esnâda hocalarını gemide gördüler Ayağını, gemiye su giren yere koydu Sonra bir şeyler ile o delik yeri kapadı Su girmez oldu Bu duruma yolcular çok sevindi Herkes rahatlamıştı Abdurrahmân hazretleri, birden gözden kayboldu O büyük zâtın talebeleri hürmetine, diğerleri de kurtuldular ve yollarına devâm ettiler Bu hâdiseyi işitenlerden bâzıları, onun bu kerâmetini inkâr ettiler "Böyle şey olmaz" dediler Îtirâzcılar, bir yolculuğa çıkmışlardı Yollarını kaybettiler Üç gün üç gece dolaştıkları hâlde yollarını bulamadılar Ellerinde bulunan yiyecek ve suları da bitmişti Başlarına gelen bu sıkıntının, o zâtın kerâmetini inkâr etmekten olduğunu anladılar Îtirâzlarına tövbe ederek, bu sıkıntıdan kurtulmaları hâlinde mallarından belli mikdârını o zâta vermeyi ve hizmetinde bulunmayı adadılar Tam bu sırada yanlarına, hiç tanımadıkları biri geldi Bunlara tâze hurma ve su verdi ve yolu târif edip gitti O kimseler, hurmalarla karınlarını doyurdular ve sudan içtiler Târif edilen yere doğru gidince, yollarını kolayca buldular Memleketlerine vardıkları zaman adaklarını yerine getirdiler

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c2, s58
2) El-Meşre-ur-Revî; c2, s141
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c11, s228

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.