Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmed, bin, eleşmûnî, midyen

Midyen Bin Ahmed El-Eşmûnî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Midyen Bin Ahmed El-Eşmûnî




MİDYEN BİN AHMED EL-EŞMÛNÎ

Evliyânın büyüklerinden İsmi, Midyen bin Ahmed el-Eşmûnî olup, Mısır’da Nil nehrinin garb sâhilinde bulunan Eşmûn beldesinde yetişti Nesebi, Ebû Midyen Magribî hazretlerine dayanmaktadır Doğum târihi tesbit edilemiyen Midyen bin Ahmed, 1457 (H862) senesinde vefât etti Vefât târihinin 1446 (H850) olduğu da rivâyet edilmiştir

Zamânında bulunan evliyânın önde gelenlerinden olan Eşmûnî, Ahmed Zâhid hazretlerinin yüksek talebelerinden idi Onun vefâtından sonra Muhammed Hanefî’nin talebeleri arasına girip tasavvuf yolunda ilerlemeye çalıştı Evliyânın yükseklerinden oldu Onun ilminden ise birçok kimse istifâde etti Üstünlüğü, yüksekliği başka memleketlere kadar yayıldı Birçok fazîletleri kendisinde toplamış idi

Bir defâsında dergâhında bulunan mescide bir minâre yapılmıştı Ustalar minâreyi yapıp bitirdikten sonra, minâre bir tarafa doğru eğrildi Herkes minârenin yıkılacağını, yakında bulunan evlere zarar vereceğini zannedip telâşlandılar Bu işten anlayan mühendisler oraya toplanıp incelediler ve nihâyet minârenin yıkılmasına karar verdiler Bu sırada oraya gelen Midyen Eşmûnî, sırtını minâreye dayadı Biraz yüklenince, minâre yavaş yavaş doğruldu Sonunda da tam düzgün hâle geldi Orada toplanan insanların hepsi, bu hâli görüp hayretle seyrettiler O minârede, daha sonra bir eğrilme hâli görülmedi Hattâ bu minârenin, günümüze kadar durduğu bildirilmektedir

Rivâyet edilir ki, yaşlı bir kadıncağız, Midyen Eşmûnî’ye gelerek dedi ki: “Efendim Benim sâdece otuz dînâr altınım var Bunları size veriyorum Siz de benim Cennete girmeme kefil olunuz” O da; “Böyle şey olur mu Hem ben buna selâhiyetli değilim” buyurdu Buna rağmen o kadın, otuz dînârı bırakıp gitti O günlerde de vefât etti Kadının vârisleri Midyen Eşmûnî’ye gelip; “Onun size verdiği vekâlet sahîh değildi O hâlde o altınları bize vermeniz lâzımdır” diyerek, altınları istediler O da birkaç gün sonra vereceğini bildirdi Vefât etmiş olan kadın, rüyâda vârislerine görünüp, herbirine dedi ki: “Bana olan lütuf ve fadlından dolayı, benim nâmıma Eşmûnî hazretlerine teşekkür ediniz Ben o altınları, kendisinin ve talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere ona hediye etmiştim Bütün malım o altınlar idi Hepsini, seve seve o zâta hediye ettim Allahü teâlâ, o büyük zâta olan hürmet ve muhabbetim sebebiyle bana rahmet etti ve Cennetini ihsân etti Sakın altınları geri almak için uğraşmayınız” Aynı rüyâyı gören vârislerin hepsi, Eşmûnî'den otuz altını istemekten vazgeçtiler Durumu kendisine bildirdiler

Midyen Eşmûnî bir gün dergâhının yakınında bulunan bir dereden abdest alıyordu Bir ara takunyasının birini çıkarıp, doğu tarafına doğru fırlattı Takunyayı öyle şiddetli bir şekilde fırlattı ki, orada bulunanlar nereye düştüğünü anlıyamadılar ve hocalarının niçin böyle yaptığına bir mânâ veremeyip, bir hikmeti olduğunu düşündüler Bu hâdisenin üzerinden bir sene geçmişti ki, Midyen Eşmûnî'nin çok uzak doğu beldelerinden birinde bulunan bir talebesi, bir gün Eşmûnî’nin dergâhına geldi Elinde, Eşmûnî’nin bir sene önce o tarafa doğru attığı takunyası vardı O talebenin anlattığına göre, Eşmûnî hazretlerinin bulunduğu beldeden çok uzakta oturuyordu ve bir de kızı vardı Ahlâkı bozuk bir kimse, ıssız bir yerde bu kıza musallat olmak istedi Çok zor durumda kalan o kız da; “Ey babamın üstâdı, hocası olan zât! Bu kimsenin bana bir kötülük yapmasından beni koru Bana yardım et!” diye imdâd istedi Tam bu sırada, Eşmûnî hazretlerinin bulunduğu beldenin tarafından bir takunya gelip, şiddetle o ahlâkı bozuk kimseye çarptı Neye uğradığını anlayamayan o kimse, kaçıp gitti O kız da böylece kurtulmuş oldu İşte, bir sene önce atılan takunya bu idi

İmâm-ı Şa’rânî’nin bildirdiğine göre, Muhammed Harîfîş ed-Dünûşerî, Muhammed Gamrî’nin talebelerinin ileri gelenlerinden idi Bu zât diyor ki: “Hocamız Muhammed Gamrî vefât edince, kime talebe olacağımızı birbirimize sorduk Onun gibi bir zât bulabilmek çok zor idi Evliyâlık yolunda bulunanlardan bâzılarına suâl edip, kendileriyle istişâre ettim Bana dediler ki: “Senin aradığın vasıfların kendisinde bulunduğu bir zât olarak Midyen Eşmûnî’yi tanıyoruz Sen ona git” Bundan sonra Eşmûnî’nin yanına gittim Avluda abdest almakta olduğunu söylediler Oraya gittim Orada, sarığı ve cübbesi büyük olan heybetli bir zât vardı Ortada; bir ibrik, leğen ve elinde havlu ile bekleyen başka bir kimse duruyordu O bekleyen kimseye; “Eşmûnî nerededir?” diye sordum O heybetli zâtı işâret ederek; “İşte budur” dedi Ben o zâtı, vefât etmiş olan hocam Gamrî’ye benzettim O da büyük bir sarık ve cübbe giyerdi O da abdest aldıktan sonra bir havlu ile kurulanırdı Bu zât, görünüş îtibâri ile hocama benziyor ama, evliyâlık yolundaki derecesi acabâ nedir? Kerâmet sâhibi bir velî midir? diye düşünerek, kalbimden bir beyti okudum O beytin bir yerini bilerek yanlış okudum Bundan sonra Midyen Eşmûnî bana dönerek; “O beyti öyle değil, şu şekilde oku!” diyerek, o beyti düzgün olarak okudu Sonra da; “Sen kalkıp uzak memleketten buraya kadar gelirsin Sonra da, şu âna kadar tam teslim olmamış bir kalb ile bizi imtihân etmeye mi kalkarsın?” dedi Ben de; “Tövbe ettim” deyip, ellerine sarıldım Ona talebe oldum Allahü teâlânın izni ile, onun yanında çok faydalara kavuştum

Eşmûnî’ye bir fıkhî mesele suâl edilse, cevap vermez, suâl edene; ``Îsâ ed-Darîr’in yanına gidip ona sormasını söylerdi``Îsâ ed-Darîr, Midyen Eşmûnî’nin dergâhında bulunan ümmî bir zât idi Yine birgün birkaç kişi gelerek, Midyen Eşmûnî’ye bâzı fıkhî meseleleri suâl ettiler Fakat bunların maksadları, suâlin cevâbını öğrenmek değil, Midyen Eşmûnî’yi imtihân etmek idi Midyen Eşmûnî bunlara da aynı şekilde, ``Îsâ ed-Darîr’e gitmelerini, suâllerini ona sormalarını söyledi Onlar ise; “Biz bu suâlimizin cevâbını senden başka kimseden istemeyiz” dediler Midyen Eşmûnî bunların suâli kendisini imtihân etmek maksadıyla sorduklarını kalb gözüyle anlayıp, o kimselere buyurdu ki: “Bu suâlin cevâbı falan kitaptadır O kitap sizde mevcuttur O kitap, kütüphânenizde raf üzerindedir O kitabın onuncu sayfasının yedinci satırında, suâlinizin cevâbı vardır” Bu sözleri hayretle dinleyen o kimseler, geri gidip baktılar; aynen Midyen Eşmûnî'nin târif ettiği yerde suâllerinin cevâbını buldular Bundan, o zâtın kerâmet sâhibi, büyük bir velî olduğunu anlayıp çok pişmân oldular Yaptıklarına tövbe ettiler

Eşmûnî hazretlerinin dergâhına yakın bir yerde, yahûdî bir doktor vardı Bu doktor, zaman zaman dergâha gelip, orada bulunanları ücretsiz olarak muâyene ederdi Etraftan bâzı kimseler de “Bu yahûdî doktoru dergâhına niye sokuyor?” diye Midyen Eşmûnî’yi ayıplarlardı Hattâ bir gün, bu düşüncelerini ona söylediler O da bunlara; “Siz o doktoru yahûdî zannedersiniz Fakat birkaç gün daha sabredin, bakalım ne göreceksiniz?” dedi Bu hâdiseden az bir zaman geçmişti ki, o yahûdî doktor müslüman oldu Böylece Eşmûnî’nin, bu doktora niçin iltifât ettiği anlaşılmış oldu

Midyen Eşmûnî hazretlerinin dergâhında, yazı işlerine bakan kâtip; “Hocamız bize her neyi haber verdi ise, o şey, Allahü teâlânın izniyle, aynen söylediği şekilde mutlaka meydana gelmiştir” dedi

BUNDA BİR HİKMET VARDIR

Midyen Eşmûnî’nin, uzak bir yerden gelmiş bir talebesi vardı Bu talebe bir gün hocasına gelerek dedi ki: “Efendim, siz de münâsip görürseniz, ben memleketime gidip oradaki mallarımı satmayı, orası ile alâkayı kesip, burada tamâmen sizin yanınıza yerleşmeyi istiyorum” Onun bu fikrini münâsip gören hocası, izin verdi O da memleketine gitmek üzere yola çıktı Memleketine vardığında, ineğini ve satılabilecek mallarını sattı Bunların ücreti olan altınları bir keseye koyup, onu da sarığının arasına bağladı Bundan sonra, hocasının yanına gitmek üzere yola çıktı Bir gemiye bindi Bir gün kadar gittikten sonra bir fırtına çıktı Çok şiddetli esiyordu Bu esnâda, o talebenin sarığı, şiddetli rüzgâr sebebiyle başından uçup suya düştü Böylece altınlar da gitmiş oldu O talebe, bunda da bir hikmet bulunduğunu düşünerek yola devâm etti

Hocasının yanına geldiğinde, başından geçenleri ona anlattı Bunları dikkatle dinleyen hocası, tebessüm edip, üzerinde oturmakta olduğu seccâdenin bir köşesini kaldırdı Oradan talebenin düşürdüğü kesesini çıkarıp, talebeye verdi Bunun gemiden nehre düşürdüğü kesesi olduğunu ve hâlâ ondan sular damlamakta olduğunu gören talebe hayretler içinde kalıp, bu hâlin, hocasının bir kerâmeti olduğunu anladı

HÂLİS DUÂ

Midyen ibni Ahmed ki, doğdu Mısır ilinde,
Eşmûnî lakabıyle, tanındı halk içinde

Tasavvufta o kadar, yükseldi ki bu velî,
İlminden istifâde, edenler çoktu hayli

Dergâhının yanında, bir dere akıyordu,
O bir gün bu dereden, abdest tazeliyordu

Henüz bitmemişti ki, abdesti, durdu bir ân,
Nâlininin tekini, çıkarıp ayağından,

Hiddet ve şiddet ile, fırlattı ileriye,
Şaşırdı talebeler, “Acaba n’oldu?” diye

Bu hâdiseden sonra, bir yıl geçti aradan,
Geldi bir talebesi, çok uzak bir diyârdan

Elinde bir tek nâlin, dedi ki: “Ey efendim,
Ben filan memlekette, ikamet etmekteyim,

Takrîben bir yıl önce, oldu ki bir hâdise,
Geldim ki arz edeyim, onu hazretimize

Kızım bir gün ıssız bir, mahalleden gelirken,
Terbiyesiz biriyle, karşılaşmış âniden,

Uygunsuz lâflar edip, dokunmak isteyince,
Sizi vesîle edip, duâ etmiş hemence:

“Yâ İlâhî, babamın, üstâdı kimse eğer,
O velîyi şu ânda bana imdâda gönder

Kızım, bu duâsını, henüz bitirmemişken,
Ve henüz onun eli, kızıma değmemişken,

Havadan hızla gelen bir nâlin birden bire,
Suratına çarparak, devirmiş onu yere

Kızım onu görünce, kurtulup çok sevinmiş,
O nâlini alarak, acele eve gelmiş

“Bahsettiğim o nâlin, işte budur” dedi ve,
Bıraktı o nâlini üstadının önüne

Eşmûnî hazretleri, buyurdu ki o zâta,
“Kızın teslîmiyeti, demek tammış üstâda

Erişirse birine, bir belâ, bir musîbet,
O dahî hiç kimseden, beklemezse bir medet,

Rabbine sığınarak, sırf O’na güvenerek,
O’na duâ ederse, tam tevekkül ederek,

O zaman Hak teâlâ, kâfi gelir kuluna,
Öyle imdâd eder ki, o dahî şaşar buna

HAKÎKÎ SULTAN KİMDİR?

Rivâyet edilir ki, Sultan Çakmak bir ara mâlî bakımdan çok zayıflamış, askerin yiyeceğini te’min etmekte bile zorluk çekmeye başlamıştı Midyen Eşmûnî’nin yanına bir adamını gönderen Sultan Çakmak, onun duâsını ve bu zor durumda ondan yardım istediklerini bildirdi O gelen kimseye büyük bir taş direk veren Midyen Eşmûnî, taşıyıcılar ile o taş sütunu sultâna gönderdi Sultan o sütunu gördüğünde, Allahü teâlânın izni ile ve Midyen Eşmûnî hazretlerinin duâsı bereketi ile onun altın hâline döndüğünü hayretle müşâhede etti O mâdeni satıp, parasını beytülmâla koydu Bu sebeple mâlî durumları düzeldi Midyen Eşmûnî’nin bereketi ile rahatladılar ve ona çok duâ ettiler Hürmet ve bağlılıkları da daha çok arttı Büyük bir darlıktan böylece kurtulmuş olan Sultan Çakmak; “İşte hakîkî sultan bu büyüklerdir” dedi

1) Tabakât-ül-Kübrâ; c2, s101
2) Câmiu Kerâmât il-Evliyâ; c2, s249
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c12, s271

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.