Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
seydâ, şeyh

Şeyh Seydâ

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şeyh Seydâ




ŞEYH SEYDÂ

Son asır Anadolu velîlerinden İsmi Muhammed Saîd olup Şeyh Seydâ diye meşhûr olmuştur Babası Şeyh Ömer Zengânî, annesi Halîme Hâtundur 1889 (H 1309) senesinde Cizre'de doğdu 1968 (H 1387) senesinde Cizre'de vefât etti Kabri oradadır

Muhammed Saîd henüz bir yaşındayken, babası Ömer ez-Zengânî hac yolculuğu sırasında 1890 senesinde Cidde'de vefât etti Küçük yaşta yetim kalan Muhammed Saîd, yedi yaşına kadar konuşmadı ve yürümedi Yedi yaşından sonra yavaş yavaş konuşan MuhammedSaîd Efendi ilim öğrenmeye başladı Ağabeyi Şeyh Sirâceddîn Efendiden ilim tahsil etti İlim tahsil ettiği müddetçe hiç evine gitmez, medresede kalırdı Medresede kaldığı zaman geceleri bir hasırın içine sarınarak uyurdu Annesi Halîme Hâtun oğlunu çok özler, hasretliğine dayanamayarak ağlardı Muhammed Saîd Efendi annesinin isteği sebebiyle bâzan eve giderek ziyâret ederdi 17 yaşına geldiği zaman ilim tahsilini tamamlayarak ağabeyi Şeyh Sirâcüddîn Efendiden icâzet aldı Genç yaşta müderrisliğe başlayıp talebe okuttu 23 yaşına geldiğinde medrese tamamen kendisine kaldı

İlim ve fazîlette emsâllerini geçip zamânın ileri gelenleri arasına girdi Dayısı Şeyh Muhammed Nûrî Dirşevî'nin sohbetlerinde bulundu Tasavvuf yolunda ilerledi Dayısı onu irşâd için gittiği yerlere beraberinde götürdü 30 yaşına gelince dayısı ve hocası Şeyh Muhammed Nûrî'nin kızıyla evlendi Nihâyet bir müddet sonra Şeyh Muhammed Nûrî hazretleri ölüm döşeğinde yatarken oğullarını ve halîfelerini yanına çağırarak; "Artık bundan sonra Şeyhiniz Seydâ'dır buyurarak Muhammed Saîd Efendiyi yerine vazifelendirdi

Şeyh Seydâ bu sırada 40 yaşında bulunuyordu Medresede talebe okutmasının yanı sıra, hizmetinde bulunanlara ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların iki cihan saâdetine kavuşmaları için gayret ediyordu Kendisinden icâzet almış, 150'ye yakın talebesi ve ayrıca 100 kadar halîfesi vardı Talebeleri ve halifelerini Sûriye, Irak, Arabistan gibi memleketlere gönderdi

Şeyh Seydâ hazretleri tasavvuf yolunda zaman zaman Cezbeye kapılırdı Bu cezbe sırasında bâzan kışın dondurucu soğuğunda Dicle'ye iner nehrin buzlarını kırarak içeri sarkar ve saatlerce öyle kalırdı Bâzan da yazın kavurucu sıcağında soba yaktırırdı

Şeyh Seydâ hazretlerinin vücûdu çok yumuşaktı Elini öpenler sanki ellerinde hiç kemik yok zannederlerdi Orta boylu ve şişmanca idi Küçüklüğünden beri kimse yüzüne bakamazdı Şeyh Seydânın yüzüne bakan kimse anlayamadığı bir hisle ürperir ve vücudunu bir titreme kaplardı

Şeyh Seydâ hazretleri, teheccüd (gece) namazlarına devam ederdi Güzel sözleri ve örnek ahlâkıyla insanlara yol gösterirdi Sohbetinde bulunan en âsî insanlar dahi onun duâsı bereketiyle, hallerine pişman olup hidâyete kavuşurlardı Bir sohbeti sırasında buyurdu ki: "Dil ve kalbin bozukluğuna sebep olan cehâleti terk ederek ilim ile meşgûl olunuz Takvâ (haramlardan sakınma) ile bu ilminizi aydınlatarak ay ve güneş gibi parlayınız İlmin zamanı ve erbâbı geçmiştir demeyiniz İlmi sâlih amellerle tamamlarsanız elde ettiğiniz nurla şark ve garbı aydınlatırsınız Nerede altın sâhipleri! Nerede altın ve gümüşü toplayanlar Onların hepsi gittiler Nerede dünyâ malı için çalışıp çabalayanlar? Ey kardeşlerim gözlerinizi açıp ibretle bakınız! Altın gümüş toplamak ve dünyâ malı elde etmek için didinenler, yanakları çürüten toprağa girdiler Nerede seslerini yükseltenler ve hak dâvâ uğruna kan akıtanlar? Ay ve güneş gibi safâda bulunanlar Nerede gece gündüz çalışıp süslü köşkler yapanlar Nerede onlar! Hiç bir göz onları görmüyor Onlar tamamiyle öldüler

Sevgili kardeşlerim ibretle bakınız ve hüsrandan kendinizi kurtarınız Size hak nasihati bildirenleri can kulağıyla dinleyiniz Tâ ki gözleriniz doysun Ya Rabbî! Fazlınla, rahmetinle bizi affet Bizleri başkasına bırakmadan kurtar Çünkü kurtardığın kişi Cennet'te seâdete kavuşacaktır Yâ Rabbî kâinâtın Efendisine, âl ve eshâbına salât, selâm ve duâlar olsun Hamd, kâinâtı yaratan Allahü teâlâya mahsustur"

Kaba ve sert darvanışlardan şiddetle sakınan Şeyh Seydâ yumuşak davranırdı İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatma yolunda çeşitli sıkıntılara ve hakâretlere mârûz kaldığı halde, onlara tatlı bir dille ve yumuşak bir edâyla muâmele ederdi Nitekim kendisini tutuklamağa gelen askerleri hoş davranışıyla yola getirmiş ve nicelerinin de kendisine talebe olmasını sağlamıştı Allahü teâlâ ona olgunluk ve cemâl yâni yüz güzelliği ihsân etmişti Sohbetinde bulunan herkes onun cemâline bakmaktan sohbetinden ayrılmak istemezdi Onun üstünlüğünü duyan herkes kâfile kâfile ziyâretine gelir, Şeyh Seydâ onları şefkat ve merhametle karşılar, bağrına basardı

Şeyh Seydâ hazretleri fakirlere karşı gayet merhametli ve şefkatli davranırdı Onlara dâimâ yardım ederdi Birgün bir köyün ileri gelenlerinden biri gelerek; "Şu işim olursa, falanca arâziyi sana hibe edeceğim" dedi Şeyh Seydâ hazretlerinin duâsı bereketiyle işi oldu O kimse, vâdettiği arâziyi Seydâ'ya bağışladı Şeyh Seydâ hazretleri de arâziyi Cizre'nin fakirlerine paylaştırdı

Şeyh Seydâ'nın asıl gâyesi talebe toplamak olmayıp insanlara yol göstermek ve onları ıslâh etmeye çalışmaktı Onun için önemli olan insanların ıslâh olmalarıydı Bu hususta şöyle buyururdu: "Zamânımızın bâzı şeyhleri, köy ağalarının etbâ (tâbi olan kimseler) toplamaya çalıştığı gibi, talebe toplamaya çalışıyorlar Halbuki gâye, mürîd (talebe) toplamak değil insanları ıslâh etmek, onların nefsin ve şeytanın kötülüklerinden kurtulmalarına yardımcı olmaktır"

Şeyh Seydâ hazretleri cömert ve ihsân sâhibi olup, ziyâretine gelen binlerce insana yemekler yedirir, fakir zengin ayırd etmeden herkese aynı ilgiyi gösterirdi Ayrıca devamlı dergâhında bulunan yüzden fazla âmâ, sakat, çaresiz ve düşkünlere yemek yedirir, onların kalblerini aslâ kırmaz ve incitmezdi Kendisine eziyet edenleri affeder, kimseye kin beslemezdi Çünkü o her hareketiyle ve davranışıyla Resûlullah'ı sallallahü aleyhi ve sellem örnek alırdı Hattâ hakkında konuşan kimselere duâ ederdi Sabır ve tevâzû sâhibi olan Şeyh Seydâ, nefsini herkesten aşağı görür ve onlardan duâ isterdi Hemen herkese; "Siz benim büyüğümsünüz Ben ise sizin küçüğünüzüm" derdi Fakir ve düşkün kimselerle oturur, onlarla yemek yer ve herkese de böyle yapmalarını tavsiye ederdi Bir gün üstü başı dağınık bir kıyâfetle ziyâretine gelen bir hamalın yük taşımak için sırtında gezdirdiği ipi öperek helâl kazancın ehemmiyetine ve teşvikine işâret etti ve; "Allah için tevâzû edeni Allahü teâlâ yükseltir" hadîs-i şerîfini okudu

İlim ve irfânda yüksek bir derece sâhibi olan ve büyük bir velî olan Şeyh Seydâ hazretlerinin pekçok kerâmetleri görüldü İbrâhim Ay adındaki bir kimse şöyle anlattı: "Ben Şeyh Seydâ'yı ziyârete ilk gittiğimde Pakistan'dan bir zengin gelmiş, dört gün beklediği halde Şeyh Seydâ'yı görememişti Akşam vakti varmıştım Sabah oldu Şeyh Seydâ, erkenden İzmit Kağıt Fabrikasının Müdürünü çağırdı İki memuru ile birlikte onlar içeri girince ben kapıda bekledim İsmimle çağırılmadıkça girmemek düşüncesindeydim İsmimi kimseye de söylememiştim Baktım Şeyh Seydâ'nın oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah ile beni; "İbrâhim Adıyamânî de gelsin!" diye çağırtmış İçeri girdim Beni karşısına oturttu Sağımda İzmit Kâğıt Fabrikası Müdürü, solumda da iki memuru vardı Bize bîat verdi yâni talebeliğe kabûl etti Yapacağımız vazifeleri anlattı Ben kendi kendime; "Önceden duydum ki bu zât Nakşî, Kâdirî ve Rufâî yollarının üçünden de bîat veriyor Bu nasıl olur?" diye düşündüm Başımı kaldırıp yüzüne doğru bakınca, bana bakarak "Evet biz kök olarak Nakşî'yiz Fakat hem Kâdirî, hem de Rufâîliği vermekle vazîfeliyiz" buyurarak benim zihnimden geçen soruya cevap verdi

Bir defâsında Dicle Nehri taşmış, Cizre şehrini bir çember içerisine almıştı Şeyh Seydâ'nın Dergâhının duvarından içeriye su akıyordu Durumu Şeyh Seydâ hazretlerine bildirdiler ve yardım istediler Seydâ hazretleri de parmağındaki yüzüğünü çıkararak; "Benden bir yüzük istiyor" buyurdu ve yüzüğünü nehre attı Nehir derhal yatağına çekildi Yine bir defasındaCizre'yi Dicle Nehri basmış, her tarafı su kaplamıştı Kaymakam ve belediye reisi gelerek Seydâ hazretlerinden duâ istediler Şeyh Seydâ duâ ettikten sonra onlara seccâdesini verdi ve; "Seccâdeyi alın gidin Uğradığınız her yerde nehir önünüzden kaçıp gidecektir" buyurdu Kaymakam ve belediye reisi seccâdeyi alarak şehrin her tarafını gezdiler Hakikaten uğradıkları her yerde, nehir önlerinden çekilip, yatağına gitti

Molla Muhammed adında bir kimse, Şeyh Seydâ hazretlerine; "Kurban! Allahü teâlânın rızâsına nasıl erebiliriz?" dedi Şeyh Seydâ hazretleri; "Cenâb-ı Allah lutf ederse erersin" buyurdu O kimse aynı soruyu ikinci ve üçüncü defa sorunca aynı cevâbı aldı Dördüncü defa sorunca Şeyh Seydâ hazretleri; "Bana bak MollaMuhammed! Kalbinin üzerindeki paraları ne zaman yakarsan, işte o zaman Allah'a erersin" buyurdu Görünüşte mütteki bir insan olan Molla Muhammed, parayı çok seviyormuş Onun kalbindekileri kerâmet olarak bilip bu şekilde cevap verdi

Şeyh Seydâ'nın talebelerinden bir çoban vardı Bir gün sürüsünü otlatırken bir ayının kendine doğru hızla geldiğini gördü Korkusundan hiçbir yere kaçamadı Ayı tam yanına geldi ve arka ayaklarının üstüne kalktı, pençelerini kaldırdı O anda çoban; "Medet yâ Şeyhim" diye Şeyh Seydâ'dan imdâd istedi Baktı ki ayı sanki taş kesildi Hiç kıpırdamıyordu Ayının bu durumunu gören çoban, sürüyü alıp oradan uzaklaştı

Ömrünü İslâm dîninin emir ve yasaklarını öğrenmeye, öğretmeye, insanlara anlatıp onların dünya ve âhirette kurtuluşa ermelerine sarfeden Şeyh Seydâ hazretleri ömrünün sonuna doğru etrafında kendisine tâbî binlerce insanı görebiliyordu 1968 (H 1387) senesi Ramazan bayramında binlerce kişi onun ziyâretine gelip, bayramını tebrik etti Şeyh Seydâ da gelen binlerce insana sevinçle, muhabbetle ve tâzimle mukâbelede bulundu Bayramın birinci günü câmiye çıktı, öğle namazını kıldırdıktan sonra câmide kaldı Ziyâretçilerle bayramlaşıp ikindiye kadar onlarla sohbet etti Kalabalık bir cemâate ikindi namazını kıldırdıktan sonra evine döndü Yedi gün sonra pazar gecesi evlatlarına vasiyette bulundu "Benden sonra şeyhiniz Nûrullah'tır Çünkü onu hem zâhir ve hem de bâtında imtihan ettim İmtihanı başarıyla kazandı" buyurdu Yanında bulunan Hacı Muhammed Bûzî'ye evine gitmesi için izin verdi Yanında yalnızcaHacı Kâsım vardı Kıbleye karşı namaz kılıyormuş gibi oturdu Kendisinde hiç ölüm alâmeti yoktu Birdenbire ağzını açtı yumdu ve sustu Hacı Kâsım dokunduğunda Şeyh Seydâ hazretlerinin vefat ettiğini anladı ve âilesine bildirdi Ertesi sabah MollaSüleymân el-Hüseynî gasl ve tekfin işlerini yürüttü Sonra binlerce insanın iştirâkiyle cenâze namazı kılındı ve evine defnedildi Tâziyesine yakın ve uzak yerlerden kar, tipi ve şiddetli soğuğa rağmen, halifelerinden, talebelerinden onbinlerce insan geldi

Şeyh Seydâ'nın yerine oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah geçti ve vazifesini ifâ etmeye başladı

Şeyh Seydâ hazretlerinin Şeyh MuhammedNûrullah'tan başka halifeleri şunlardır: Şeyh Fahreddin el-Arnâsî, Muhammed Beşir el-Alkemşî, Hasan eş-Şeyh Hasenî, Halil el-Bacırmânî, Yûsuf el-Vezerkî, Cemil ed-Danışmânî, Cemîl el-Antâkî, Seyyid Ali el-Fındıkî, İbrâhim el-Karsî, Muhammed Emin ed-Diyârbekrî, Abdullah el-Filfilî, Mustafa ed-Doğubeyazıtî, Muhammed Üveys el-Mardînî, Abdurrahman es-Sarûhî

Şeyh Seydâ hazretleri Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye koluna mensuptu Ayrıca Kâdiriyye ve Rufâiyye yollarından da ders veriyordu Tarîkat silsilesi Şeyh Hâlid-i Cezerî yoluyla Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine ulaşmaktadır Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine kadar olan silsilesi şöyledir: Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî, Mevlânâ Şeyh Muhammed Nûrî ed-Dırşevî, Şeyh Muhyiddîn Zekâî, Şeyh Abdülhakîm ed-Dırşevî, Şeyh Ömer ez-Zengânî, Şeyh Hâlid-i Zibârî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Sâlih Subkî, Şeyh Hâlid el-Cezerî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî

Eserleri: 1) Kitabü Ahkâmü'l-Envât, 2) Ed-Dâbıta fir-Râbıta, 3) Et-Te'lif fit-Te'lif, 4) Et-Tasavvuf, 5) Manzumeler, 6) Tenbîhü'l-Müsterşidî, 7) El-Mecmeu's-Sağîr

PİS İDİ

Devlet adamları dahi onun üstünlüğünü kabûl ederlerdi Birgün Cizre kaymakamı, belediye başkanı, hâkim ve diğer vazîfelilerden bâzıları anlaşarak Şeyh Seydâ'yı ziyârete karar verdiler Serhadlı köyüne ziyârete gittiler Yolda giderken; "Eğer bu kimse hakîkaten velî ise bize şunu şunu yedirsin" diye her birisi ayrı ayrı şeyler istediler Öğleden sonra köye ulaştılar Şeyh Seydâ'nın evine gittiler Oturup sohbet etmeye başladılar Bu sırada yemekler geldi İstedikleri yemekler geldikçe orada bulunanlar biribirlerinin gözüne bakmaya başladılar Yemekler yendikten sonra ikindi vakti girdi Şeyh Seydâ ziyârete gelenlerden biri hâriç diğerlerine; "Haydi abdest alın namaz kılalım" dedi Ayağında çizme olan misâfire ise; "Sen dur, senin çizmelerini çıkarman zor olur" dedi Namaz kılındıktan sonra misâfirler müsâde istediler ve oradan ayrıldılar Yolda giderken namaz kılmayan misâfir dedi ki: "Ben pis idim Şeyh Efendi, benim durumumu anladı Bana onun için "Sen dur" dedi Yoksa çizmelerimi çıkarıp giymek zor değildir" Ekseriya bu şekilde gezmeyi âdet edinen o şahıs, bu hâdiseden sonra kötü hareketini terk etti

1) Şeyh Seydâ'nın Hayâtı ve Eserleri

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.