Faydalının Peşinde Olmak

Faydalının peşinde olmak
Faydalının peşinde olmak


Kanunî’ye, birkaç metre uzaktan ipliği iğnenin deliğinden geçiren mahir bir adamdan bahsetmişler O da maharetini gördüğünde, bunun için kaç sene çalıştığını sormuş Önce ödül olarak yüz altın verip sonra da yüz değnek attırınca şaşıran adam, “Sultanım, yüz altını anladım da bu yüz değnek neyin nesi?” demekten kendini alamamış Gülümseyen sultan: “Yüz altını maharetin için verdim Yüz değneği de kırk seneni boş bir şey uğruna harcadığın için vurdurdum” diye cevap vermiş

Çaba harcanan, uğraşılan şeylerin dünya ve ahirette işe yarar şeyler olması lâzım Allah Resûlü (asm), inanan insanı överken, “Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir”1 buyurmuştur Yine Peygamberimizin (asm), faydasız ilimden Allah’a sığınması ilginç değil mi?

Demek uğraştıklarımız lüzumlu ve faydalı olmalı O kadar ki faydalı birşeyi, mü’min, elde etme uğruna gerekirse Çin’e kadar dahi gitmeli “İlim Çin’de de olsa gidip alın” buyurulmuyor mu? Bu bize dünyanın en uzak yerinde de olsa faydalı olan şeyleri elde etme noktasında bir kamçıdır Sonra Allah Resûlü (asm), hikmeti, faydalı olan herşeyi mü’minin yitiği olarak gösteriyor ve onu almaya herkesten çok daha lâyık olduğunu bildiriyor2 Kimden ve nereden gelirse gelsin faydalı olan her şey alınmalı

Bu anlayış ve bu bakış açısı ilerlemenin, yükselmenin anahtarı değil midir? “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır İşlediklerini muhakkak görecektir”3 İlâhî ölçüsünü getiren bir dine bağlı insanların maddeten ve mânen ilerlememeleri için hiçbir sebep yoktur

Bu emir ve öğütler ışığında Allah Resûlü’nün (asm) her faydalı fikre, yeniliğe açık olduğu, onları sahiplendiğini görüyoruz Bedir’de bölgeyi çok iyi bilen Hubab bin Münzir ordunun konakladığı yerin uygun olmadığını belirterek Kureyş’in konacağı yere en yakın olan su kuyusunun başına yerleşmeyi tavsiye etmesi üzerine Resûl-i Ekrem de (asm), “Ey Hubab, gerçekten doğru olan bir görüş ileri sürdün”4 diyerek onu takdir etmişti Hendek Savaşında Selman-ı Farisî, mecusilerin bir harp taktiği olan hendek kazma fikrini dile getirdiğinde onu beğenip uygulamaya koymuş; daha önceden hurma dallarıyla aydınlatılan mescide Şam’da görüp getirdiği kandili asan Temimdarî’ye, “Sen bizim mescidimizi nasıl aydınlattıysan Allah da seni aydınlatsın” diye duâcı olmuştu Bedir esirlerinden kurtuluş fidyesi bulamayanlar on Müslüman çocuğa okuma yazma öğretme şartıyla serbest bırakılmış, Hayber’de esir edilen san’atkârlardan istifade yoluna gidilmişti

İşte Peygamberimiz faydalı olan her yeniliğe böylesine açık ve teşvikkârdı