Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ölenler, ölmeden

Ölmeden Ölenler

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölmeden Ölenler






Ölmeden Ölenler
Önümüzde hiç unutmamamız gereken, ama aksine, unutmak için ne lâzımsa yaptığımız büyük bir hakikat var: Ölüm

Bu gafletimizin en büyük devası: “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz” Hadis-i Şerifi

Bu Hadis-i Şerif’de ölümü çokça hatırlamamız ve üzerinde önemle durmamız tavsiye ediliyor Bu tavsiyeye kulak tıkamak akıl kârı değil Zira göz kapamak hiçbir hakikatı gizleyememiştir Ölüme sırt çevirip yarını düşünmekten kaçan insanlar, kabre geri geri gitmekten başka birşey yapmıyorlar

Akıllılık, ölümü unutmak değil, dünya yolculuğunun kabre doğru olduğunun ve ölümle bittiğinin şuuru içinde, ölümü aşmanın, onu geride bırakmanın yollarını aramaktır

Derdini unutan bir hasta kısa bir süre rahat edebilir Ama bu gaflet, hastalığın daha da ilerlemesine yol açar Bu kısa sefanın cefası çok uzun sürer

İmtihanları unutmak, öğrenciye, geçici bir eğlence fırsatı verebilir Ama bu gafletin neticesi; sıkıntılar, çileler ve ıstıraplar olur

Sermayesini ölçüsüzce harcayan bir tüccar, bir süre aldatıcı bir sefa sürer Ama bu sefanın sonu iflâsa varır

Ölümü unutmaya çalışanların hâlini, şuna benzetiyorum:
Odanızda otururken, yahut bir parkta dinlenirken, yalnız kalmış bir böceğe gözünüz takılıyor Biraz vakit geçirmek niyetiyle eğiliyor ve elinizi ona doğru yaklaştırıyorsunuz Böcek hemen gerisin geri dönüyor ve - kendisine göre- büyük bir süratle kaçmaya başlıyor Siz onun bu kaçışını zevkle seyrediyorsunuz
Gidiyor ve meselâ yere atılmış bir kibrit kutusunun arkasına saklanıyor
Başınızı biraz uzatıyor, onu seyre koyuluyorsunuz Heyecanla soluduğunu hisseder gibi oluyorsunuz
Derken bir başka böcek onun yanına geliyor
Sizden kaçan böceğin, diğerine: “Az önce büyük bir tehlike atlattım Bir karartı çıktı karşıma Hemen kaçtım Çok şükür kurtuldum” dediğini duyar gibi oluyorsunuz

Bizim, ölüm meleği karşısındaki durumumuz da bundan pek farklı değil
Nereye gitsek, neyin arkasına saklansak, hangi eğlenceye dalsak, onu unutmak için nelerle oyalansak netice hiç mi hiç değişmiyor O bizi her an süzmede ve ruhumuzu kabzetmek için Rabbinden emir beklemede

O halde ölümden kaçmak akıllılık değil Akıllılık ölümü sevmek ve ruhumuzu ölüm meleğine kirsiz, lekesiz teslim etmeye çalışmak

İleriyi düşünmemek, ölümü unutmak insana yakışan bir hayat felsefesi olmasa gerek O, bu alanda, hayvanlarla yarışamaz Bu minderde sırtı daima yere gelir Öyle ise, kendisine başka bir saha aramalı

Ölümle ilgili bir başka Hadis-i Şerif:
“İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar

İnsan, kendisinin âciz ve zelil, dünyanın aldatıcı ve fâni; âhiretin ise çok yakın olduğunu, tam olarak, ancak ölünce anlar Bu Hadis-i Şerif ile, ölmeden önce uyanmamız, hayatımıza çeki düzen vermemiz ihtar edilmekte

Ve nihayet, ölümün hakikatına ermemizi ders veren: “Ölmeden evvel ölünüz” Hadis-i Şerifi

Hayatta iken ölmek Bu ölüm seçkin insanlara mahsus Bizlere düşen, elden geldiğince onlara benzemeye gayret etmek

Bu emri dinleyen insan, vücudunu ve onu kuşatan kâinatı birer yardımcı olarak görür Dünyayı misafirhane, bedeni emanet bilir Ruhunu ve kalbini onlarda boğmaz Bu hal ile hallenen insan, ölmeden evvel ölmüş demektir

İnsan ölümle birlikte hayatının hesabını da vermeye başlar Öyle ise; ömür muhasebesini dünyada yapan insan, ölmeden evvel ölmüş demektir

Dünya hayatının bitimiyle yeni bir hayata geçilir O halde, bu dünyada iken âhiretine hazırlanan insan ölmeden evvel ölmüş demektir

Ölümle, insanın elinden, diğer azaları gibi, gözü ve dili de alınır O artık okuma, anlatma nimetlerinden mahrumdur Bunu düşünerek, orada yarayacakları burada öğrenen ve orada konuşulacakları burada dinleyen insan, ölmeden evvel ölmüş demektir

Ölümle birlikte mahlûkatın sevgisi de biter, korkusu da Ölü için, yaşayanlar tarafından övülmekle yerilmek eşit olduğu gibi, yazla kış arasında da fark yoktur İnsanların teveccühlerine ve yermelerine dünyada ehemmiyet vermeyen, “varlığa sevinmeyip, yokluğa üzülmeyen” insan da ölmeden evvel ölmüş demektir

Ve en önemlisi; ölümle insan Hakk’a rücu eder, Rabbine döner Ölmeden evvel ölenler, Hakk’a bu dünyada rücu ederler; hayatlarını İlâhî emirler dairesinde geçirirler; Allah’ın rahmetine dünyada iltica eder, gazabından da yine dünyada korkarlar İşte bu bahtiyar insanlar âhirette de Hakk’a rücu ederler, ama bu rücu onlar için Allah’a vâsıl olma ve lütfuna erme şeklinde tezahür eder

Ölümle, cüz’i iradenin hükmü son bulur Öyle ise, ölmeden evvel ölenler, kendi şahsî isteklerini ve nefsî arzularını hayatta iken bir tarafa atmayı başarıp, Allah’ın küllî iradesine tâbi olurlar Nefis hesabına bir şey talep etmezler Bütün arzuları helâl dairesinde olur Böylece cüz’i iradelerini bir bakıma terk eder ve ölmeden evvel ölmenin zevkine ererler

Düşünüyorum da; dünya döndükçe insan halden hâle giriyor Hücreleri, yaprak dökümü gibi, durmadan ölüyor Ve çiçek açımı gibi bir yandan da bedeninde yeni hücreler yaratılıyor Ve insan bütün bu olup bitenlere seyirci kalmaktan öte bir şey yapacak halde değil Yarını hakkında ne bir bilgisi var, ne de bir garantisi Madem ki bütün bunlarda cüz’i iradenin bir hükmü yok; onu, irademize hitap eden işlerde de bir tarafa bırakmayı başarabilsek, yâni Allah’ın rızasına muhalif hiçbir şeyi irade etmesek, çok bahtiyar olacağız

Ölmeden evvel ölmek; gerçekten, bu dünyada büyük bir lütuf, büyük bir saadet Bilindiği gibi, insan, yerde iken gök gürültüsünden ürker, şimşekten korkar, yıldırımdan kaçar Ama uçakla bulutları yarıp onların üstüne çıktı mı, artık güneşi bulmuş ve önceki korkularından kurtulmuştur Ölmeden evvel ölmenin sırrına erenler de, ölümü hayatta iken geçmiş, mahşere bu dünyada çıkmış, hesaplarını burada vermiş ve mutî bir kul olarak Hakk’a rücu etmişlerdir Artık onları benlik duygusu boğamaz, çünkü ölünün benliği olmaz Tabiat onları kendine celb edemez, zira ölünün tabiatla bir alış verişi kalmamıştır

Onlar, Peygamber Efendimiz’in (asm) bir emrine uyarak, dünyada “garip ve yolcu” gibi yaşamışlardır

Dünyayı kalben terk etmiş, fâniye heves ve iştiha hususunda ölü gibi olmuşlardır Cüz’i iradelerini, Allah’ın rızası istikametinde sarf etmiş, kadere râzı olmuşlardır Dalgaya karşı yüzmemiş, sahile yorulmadan varmışlardır

Direnen Kemik Dişimi çektiriyordum Doktor, dişimi çekmeye zorlanırken, o da damaktan kopmamak için âdetâ direniyordu Ben, morfinin verdiği rahatlıkla, acı çekmek yerine, bu ibretli manzarayı hayalen seyrediyordum Bu hal bana ölümü hatırlatmıştı

Şöyle düşünmüştüm: Bu diş, çekilmeden az önce damakla, ağızla, beyinle, kısacası bütün bir bedenle alâkalı idi Ama, çekilir çekilmez, bütün bu alâkaları kaybetti Artık o, diş değil bir kemikti Ölen insan da öyle değil miydi? Ölmeden az önce onun bedeni, hava ile, gıda ile, yer küresinin dönüşü, güneşin doğuşu, baharın gelişi gibi nice hâdiselerle alâkalı idi Ama, ölüm hâdisesiyle, ruhu bedeninden çekilince, artık onun için ne havanın, ne suyun, ne baharın, ne de gözün bir mânâsı kalmıştı Artık, dünya dönmüş veya dönmemiş, güneş doğmuş veya batmış, hava ısınmış veya soğumuş, bütün bunlar onu ilgilendirmiyordu

İşte hepimiz bir gün ölümü tadacak, yâni ruhun bedenden sıyrılıp çıkmasına şahit olacağız Artık ne gözümüz görecek, ne kulağımız işitecek Ne midemizde açlık, ne alnımızda ter Hepsi bitecek

Ve bedenimiz gömülecek toprağa

Kurtlanan balıkları bilirsiniz; onun bir benzeri de bizim bedenimizde gerçekleşecek Daha düne kadar, yiyen beslenen beden, bu defa başka mahlûklara gıda olacak

Yıldızları seyreden gözlerimiz, içlerine dolan karıncaları bile göremeyecekler

Eğlence âlemlerinin birini bırakıp diğerine koşan bacaklarımız, artık böcekler âleminin istifadesi için cansız olarak uzanmaktan başka bir şey yapamayacak

Bir tarihî eseri gezen turistler gibi, ağzımızdan, burnumuzdan, kulaklarımızdan içeri giren karıncalara, o tarihî eser sessizliği ile, bir şey diyemeyeceğiz

Bir tarafta erkek, beride kadın, ayrı ayrı böceklerin istifadelerine sunulmuş olarak cansız yatarlarken, onların ruhları, yaptıkları isyanların ilk sorgusuna tâbi tutulacaklar; çekecekleri azapların ilk numunelerini tadacaklar

Bu da nasıl olur, demeyiniz Bunun küçük bir misâlini rüyada yaşamıyor muyuz? Bedenimiz yatakta uzanırken, ruhumuz hapishanede işkenceye tâbi tutulmuyor mu? Kan ter içinde uyandığımızda, kendimizi sapa sağlam yatakta bulunca nasıl seviniyoruz!

Hayatımızı, bir mahşer yolcusu olarak, güzelce tanzim edebilsek, kabir bizim için “Cennet bahçelerinden bir bahçe” olacak ve biz bu bahçeye girdiğimizde dünya hayatını geride bıraktığımız için sevineceğiz






Alaaddin Başar (ProfDr)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.